Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 18 TEMMUZ 2000 SAU
HABERLER
DUNYADA BUGUN
ALİStRMEN
Bir Başkadır Benim
Memleketim
"Havasına suyuna I bin can feda bir tek ta-
şına
Bir başkadır benim memleketim."
Ne güzel şarkıydı. Hep biriikte söylerdik. En
çok da "bir başkadır benim memleketim" bö-
lümüne bayılırdım.
Gerçekten de bir başkadır benim memleke-
tim.
Mesut Yılmaz, koalisyon hükümetine girme-
mişti, hakkındaki iddialardan temize çıkana ka-
dar beklemek istediği için.
Şimdi giriyor. Neden? Çünkü Mecelle'nin de-
yimiyle "manizail oldu, memnuavdetetti", ya-
ni Mesut Bey, hakkındaki suçlamalardan aklan-
dı.
Kimilerinizin güldüğünü görür gibi oluyoaım.
Canlanm neden gülüyorsunuz?
Yoksa siz bu aklanmaya pek inammıyor mu-
sunuz?
"Bu nasıl aklamadır, karşılıklı birbiherini aklı-
yoriar, kimi inandınyoriar?" mı diyorsunuz?
Her ne ise, Mesut Bey'in kabineye girmesi ve
de ikinci bir Dışişleri Bakanı olarak Avrupa ile
ilişkilerden sorumlu olması fevkalade isabetli
olmuştur.
Böylelikle başanlı ismail Cem'den rahatsız
olanlar veya onu çekemeyenler varsa tatmin
olmuşlardır.
Aynca, Mesut Bey'in Avrupa ile görüşmeleri
yürütmesinde de sayısız yararlar var. Her şey-
den önce hazret, bir konuyu anlatana kadar o
kadar uzatır ki, uyumu sağlamak için zaman
kazanınz, kendisini dinleyenler de o, sözünün
sonuna geldiğinde başını unutacaklan için, işin
içinden çıkamaz, eleştiri de yapamazlar.
Evet, "havasına suyuna/ bin can feda olsun
taşına...
Bir başkadır benim memleketim ".
•••
Osman Durmuş'u gördüm perşembe günü
ekranda. O ne haşmet, o ne azamet, o ne dev-
let görüntüsüydü öyle.
Ziyaret ettiği hastanenin, daha önce sürdü-
ğü, sonra Danıştay karanyla görevine dönen,
hemen ardından yeniden başka bir yere tayin
edilen başhekimi kendisini karşılamadı diye öy-
le bir esti küfürdü ve kükredi ki....
Dövlet dediğin böyle çıkarmalı sesini...
Başhekim'e bir azar bir fırça, "Ben devletin
bakanıyım" diye, sonra ardından sert bir "Çık
dışan"....
Adam neye uğradığını şaşınp, apartopargit-
ti.
Devlet memuru bir arkadaşıma sordum:
- Ya başhekim de, "Beyfendi, ben de devle-
tin doktoru ve hastanesinin başhekJmiyim, yan-
lışım varsa disipiin cezası verin, ama herkesin
önünde devletin memuruna hakaret etmeyin!"
deseydi.
Yüzüme biraz şaşkınlık, biraz acımayla bak-
t. Belli ki, saflığın bu kadarı onun için de faz-
laydı.
- Deli misin sen? dedi, adamın iflahını keser-
ler, sûrijm sürûm süründürürier, karakola çekip
birde...
öyle ya, Türkiye'de haksızlığa tepki gösteren
delidir. Ben bunlan ne çabuk unutmuştum.
Neyse ki, başhekim gerçekten, ülkede bu tür
davranışın insanın başına neler getireceğine al-
dırmayacak kadar kişilikli biriymiş de terbiye
çerçevesini aşmadan gerekli yanıtlan vermiş.
Ama bilmem sonra başına neler gelecek ve-
ya zaten gelmiş.
Yıne akiıma geldi güzel şarkı:
"Havasına suyuna/ bir can feda olsun bir ta-
şına.
Bir başkadır benim memleketim"
•••
Artık o saçma soruyu da sormuyorum. "Ka-
rakola giderse ne olur " diye.»Dayak yiyebile-
ceğini karakol görevlileri söylüyorlar. Geçen gün
Hortum Süleyman Bey söylememiş miydi?
Üstelik etraf da ona hak vermemiş miydi?
Suçsuz, kabahatsiz olan korkmasın! Onlar
dayak yemiyorlarmış, dayak yiyenler kötü şey-
ler yapanlarmış.
Ama başhekim de kötü şey yapmış. Bakan'ı
karşılamamış, o nasıl olur da devletin bakanı-
na...
Sonra da haklı olarak yer tabii bir araba so-
pa.
"Havasına suyuna/ Bin can feda olsun bir ta-
şına...
Bir başkadır benim memleketim..."
Divrigi Kurultayı sona erdi
'Türkiye, güven
sonmuııu çözmelF
DİVRİĞt (Cumhuri-
yet) - Ankara Divriğı
Kültür Derneği, Divriği
Kaymakamlığı ve Bele-
diye Başkanlığı'nca or-
taklaşa düzenlenen "1.
Divriği KuruHayı'' sona
erdi.
14-15-16 Temmuzta-
rihlerinde yapdan kurul-
tay, Atatûrk Anıtı'na çe-
lenk sunumuyla başladı.
Tarihi ve turistik yerle-
rin gezilmesi ile devam
eden kurultayda "Divri-
ği Kültür Mirası ve Ko-
runması", "Madenci-
Kk", "Ziraat Hayvancı-
hkveGöç", "Divriği'de
Eğföm ve Sağhk Sorun-
bm", "Divriği, Siyaset
Ve Yerel Yönetknler",
"kriklikve Demokrasi''
konulu konferanslar dü-
zenlendı.
Konferanslara konuş-
macı olarak katılan
Prof. Dr. Gazi Aydın,
Türkiye'de kımlik ve
güven bunahmının ya-
şandığını belirterek
"Devletin, atadığı me-
murlara gûvenmediği
bir ortamda buhınuyo-
ruz. Devlet vatandaşına,
vatandaş da devlete gü-
vensizlik duyuyor. Her
şeyden önceTüridye'nin
güven sorununu çözme-
si lazun" dedi.
Prof. ÜnsalYavuz, ga-
zetemiz yazan Mustafa
Balbay ve araştınnacı
yazar Erdoğan Aydın' ın
katıldığı"Lafldik,Cum-
huriyet ve Demokrasi''
başlıklı konferansta Ba-
tı ile bütünleşmenin eşit
şartlar altında kabul edi-
lebileceği vurgulandı.
Cumhuriyete kanat geren Ankara, şimdi kendisine kanat gerecek bir 'Cumhuriyet yasası'nı bekliyor
Ankara'y
a
'Başkent Yasası'OKTAYEKİNCİ
Imarplanlannda konut bölgesi ola-
rak belırlenmiş yerde kalan bir parsel-
de, Bahçelievler semtındekı 4 kath ge-
nel yükseklik karanru da "8 katta"
çiğneyerek yükselen "Başkent Üni-
versitesiHastanesi" ınşaatı, Mimarlar
Odası .Ankara Şubesi ve semt sakın-
len tarafindan "yargrya" götürüldü.
tdare Mahkemesi, bu inşaata ola-
nak sağlayan "idari işlemin" hukuka,
kamu yaranna ve şehircilik ilkelerine
uygun olup olmadığını incelerken, el-
bette öncelikle "yürürfükteki imar
mevzuatma" bakacak.
Bunun yanı sıra yıne aynı 8 katlı
uygulamanın: "Anıtkabir'in Ankara
kent peyzajı ve siluetindeki korunma-
sı gerekli simgesel konumunu zedele-
diğin
yönündeki ıtirazlann da "yasal
dayanağT olup olmadığını ırdeleye-
cek...
Bu önemli yargılama sürecınde,
belki de en önemli ve "ders ahnma-
a" gereken belgelen ıse "Türkiye'nin
başkentinde" göz göre göre "kaçak"
• Başkent Üniversitesi'nin 8 katlı hastanesiyle ilgili tartışmalarda son sözû
yüksek yargı söyleyecek. Ancak bu tür aymazlıklann artık yaşanmaması için
Ankara'nın da diğer dünya başkentleri gibi "özel" ve "özerk" bir yönetim
hukiıkuna kavuşması gerekiyor...
yükselen ınşaattan "sorumlu" olanla-
nn mahkemeye sunacaklan "savun-
malar" oluşturacak...
Çünkü bunlann tümü "yasalann
kendilerine tanıdığı yetkflerie" dav-
randıklannı söyleyecekler. Yetkileri-
ni "kamu yaranna'' kullandıklannı
kanıtlamak için de şimdiden dıle ge-
tırdıkleri iki "argümanı" aynı savun-
malanna ekleyecekler: "Birincisi bu
binayı ünrversite yapıyor ve kamu hiz-
metini hedeffiyor. îkincisi de hastane
işlevinin kamusaldeğeri zaten tarnşıl-
maz_."
Pekı, bir kentin, hele hele bir baş-
kentin imar, altyapı. sıluet, ulaşım,
kentsel yaşam ortamı, kimlik ve anıt-
sal-kültürel değerlenyle oluşan den-
gelernın -hastaneyle bile olsa- böyle-
sine "aft-ûst" edilmesi, kamu ve top-
lum yarannın da "ihlal" edilmesi de-
mek değıl midır?..
Şimdi yüksek yargı, bütün bu tar-
tışmalara noktayı koymak üzere kol-
lan sıvamış olsa bıle, acaba Ankara
böylesı davramşlara daha ne kadar
göğüs gerebilir?..
Anımsanacaktır, daha önce örnegin
Ankara'nın "süngesi" tartışmalann-
da ya da kentin ınsan ıçın olduğunu
göremeyen "kath kavşaklar" konu-
sunda; hatta Sıhhiye'den TBMM'ye
kadar başkentın en önemli bulvannı
"prangalayan" şu refûj kenanndaki
"zincir,gürz,deınir gûDe" ılkellığı gi-
bi "kentküMrüyoksunu" uygulama-
lar karşısında da dile getirmiştik:
"Bir ülkenin kalbi ve onuru olan
başkenti, diğer kentlerle aynı olan i-
mar yetkflerinin kimi rastlanûlanna
terkedUemez. Ankara'nın imaryasa-
sı özel obnahdır ve yerel yöneticüerin
siyasal, ideolojikya da zekâ düzeyleri-
ne bağh olası tehükelere karşı ulusal
sorumluluk içinde önlem ahnmab-
dnu."
Nitekim, bu tür "özel yasa" uygu-
lamalan, bırçok ülkenin başkentleri
ve hatta "özel önem taşıyan" bazı
kentleri için 20. yûzyıl başlarından
beri var.
Bu "tarihi yasalann" hiçbirisi de
"Artık demokrasiçağmdayız,halktan
oy alarak geienlerin bu başkentlerin
yazgısrv'la mnamaya haklan var" de-
nerek >'ürürlükten kaldınlnuş değil.
Hattatam tersine, yine eskiden kal-
ma kımı imar yetkilerine bile çok da-
ha sıkı "denetleyid önlemler" getiri-
liyor; belediye başkanlan da "aynca-
kdldı imar hakkı dağıtarak" değil,
kentin kımlik ve uygarlık değerlerıni
koruyan turumlar içinde "saygmok"
kazanıyorlar...
Çünkü bu ülkelerin hemen tümün-
de, "demokrasi'' ile "kentitalanetme
özgürlüğünün" neredeyse "eşanlam-
h" görülmeye başlandığı bizdeki an-
layış, ne yerel yönetimlerde ne de
merkezi yönetimlerde var...
Işte bu uygarlık anlayışı içensinde,
örnegin Londra'nın, Roma'nın, Vi-
yana'nın, Paris'üı, Moskova'nın ve
daha birçoğunun, ülkelerindeki diğer
kentlerden "farkh" olan, özel düzen-
lenmiş "imar ve yönetim yasalan"
var...
Hatta Avrupa bir yana, Kahire gi-
bi, Fas gibi kentlerde de özel "baş-
kent yasalannın" olduğu biliniyor.
Bu nedenle herhangi birinin başına
"seçnnle" bıle olsa diyelim ki o baş-
kent için "zararh imar niyetieri" olan
yöneticilerin gelmesi durumunda,
bizdeki gibi genlimler ve tahribatlar
doruğa yükselmeden, "özelyasa" en-
gel olabiliyor...
TBB Başkanı, farklı ceza mahkemelerinde farklı hükümler uygulanmasının hukuk dışı olduğunu söyledi
W W
• • •
Ozgen: DGMler kalcknlıııah• Eralp Ozgen, "CMUK'un 1992'deyürürlükten
kaldınlmış eski şekillerinin hâlâ DGM'lerde
uygulanıyor olmasını, hukuk mantığı ile açıklamaya
olanak yoktur" dedi.
tstanbul Haber Servisi - Türkiye'de
adliyelerin gıderek ışlevlerini yıtır-
mesine neden olan yargı sorunlannı
açıklayan Türkıye Barolar Birliği
(TBB) Başkanı Eralp Özgen, Devlet
Güvenlik Mahkemelen'nin (DGM)
kaldınlması, bu mahkemelerin görev
alanlanna gıren davalann ıse ağır ce-
za mahkemelerinde görülmesi gerek-
tiğüıi belirtti.
Özgen, "Bumankemelerdekiaske-
ri üyeiermçıkanbnaa bunlann olağa-
nüstü mahkeme niteUğini kaldumaz"
dedi.
TBB Başkanı Eral özgen, yönetim
kurulu üyeleriyle birlikte Istanbul Ba-
rosu Staj Eğitim Merkezi'nde düzen-
lediği "Yargı Sorunlan" konulu top-
lantıda, yargı sorunlannı çözecek
olan yetkililerin duyarsızhklannın,
adliyelerin işlevini yitırmesine neden
olduğunu söyledi. Yargıç ve savcıla-
nn çok yoğun iş yükü altında bulun-
duğunu anlatan Özgen, "Davalaruza-
makta, vurttaşuı vargıya güveni azal-
makta, mafyalar devreye girmektedir.
Aynca dosya incelemekiçin çok azza-
man bulabflen yargıçlann. kararlann-
da adli hata olasılığı da gidcrek art-
makta. Bütün bu sakıncalann önlen-
mesi için mahkeme sayısı, İstanbuL,
Ankara ve İzmir'de arttnlmabdu-"
diye konuştu.
Adalet Bakanhğı'nın 103 yeni
DGM'ye gereksınım olacağını belirt-
tığıne dikkat çeken Özgen, DGM'le-
re kurulduklan tarihten beri karşı ol-
duklarını, bu mahkemelerin uzman-
lık mahkemelen olmadığını kaydet-
ti. Özgen, "Ceza Muhakemeleri Usu-
lü Kanunu (CML K) da 1992'de yapt-
lan düzenlemelerin bir kumımn
DGM'lerde uygulanmaması, yani ül-
kede farklı ceza mahkemelerinde
farkh hükümler uygulanması hukuk
dıŞKÜr" dedi. Özgen, yargı bağımsız-
lığmm sağlanması ıçm Hâkımler ve
Savcılar Yüksek Kurulu'nda Adalet
Bakanı ile müşteşann yer almaması,
kurul üyelerini yürütmenin başı olan
cumhurbaşkanının atamaması, kuru-
lun, kendi personel başkanhğı ve tef-
tiş kurulunun oluşturulması gerekti-
ğini vurguladı. Çağdaş Batı ülkele-
rinde günümüzde suçlulann büyük
kısmını kapsayan af yetkisinin olma-
dığma dikkat çeken özgen, bu ülke-
lerde sadece tek kişiye ve genellikle
devlet başkanına tanınmış bir af yet-
kisinın olduğunu anlattı. Özgen şöy-
IHD'ııiıı kuruliışunun 14. yıldönürtıü
iHD'nin 14. kuruhış yıidönümü etknüikleri kapsamında. Istanbul Şubesi üyele-
ri Sultanahmet Meydanında basın açıklaması yapo. Derneğin kuruculan olan
Emîl Galip Sandakı, Vedat Ayduı, Didar Şensoy ve Metin Can'ın fotoğraflannı
taşryan üyeier adına konuşan fnsan Haklan Derneği tstanbul Şube Başkanı Eren
Keskrn. insan haklan savunuculannın. baskılara karşı umuüarmı yitirmeden ve
yıhnadaD mücadele verdiğini söyledi. tHDnin verdiği mücadele sonucunda Tür-
kiye'de basku yok etme, kimliksizleştirme poBtikalan. işkence, tecavüz ve düşün-
ce özgürlüğünün daha çok tarbşıkuğuu vıırgulayan Keskin, demokrasi ve insan
haklan mücadelesinden hiçbirzaman vazgeçmeyeceklerüıi beutti. Keskin, 14 yü-
da tüm baskılara karşın önemli kazanunlar edindflderini söyledi
le devam etti:
"Amn nedenleri adü hatalar, sürek-
li bastahklardır. Suçlulann bü\ük kıs-
mını affeden yasalann çıkanlabildiği
dönemlerde ise amaç ülkedeki büyük
kanşıkhklar sonrası toplumsal banşı
sağlarnaknr ve bu yetki sadece siyasi
suçlulara tanuur. Oysa bizde tam ter-
skÛr. Anayasamızın 87. maddesi de-
ğiştirUmelidir. Aksi halde af yasalan,
cezalann korkutuculuğunu ortadan
kakfanr. Sadece geçici bir süre cezaev-
leri boşamhnış olur. İş bulamayıp ge-
çimini sağlayamayan, toplumsal haya-
ta uyumlan sağlanmamış bu kişilerin
çoğunhıgu, bir süre sonra yeniden ce-
zaevlerini doMuracaklardır."
özgen diğer yargı sofürilanm da
özetle şöyle sıraladı:
- Bütçeden yargıya aynlan ödenek
arttınlmazsa, yargının. dolayısıyla
devletin çöküşü hazırlanır.
- Yargı kararlanna uymama anaya-
samızm 138. maddesine aykındır.
Yargı kararlannı yerine getirmeyen
yetkililer hakkında görevı ihmal su-
çundan soruşturma yapılmaktadır,
oysa bu durum, basit bir görevi ihmal
olarak görülmemeli, ceza yasasmda
özel bir hüküm öngörülmelidir.
- Suç kolluğu görevini, hâlâ Içişle-
ri Bakanlığı'na bağh ve bu nedenle de
siyasi etkilere açık Emniyet Genel
Müdürlügü içindeki birimin yapıyor
olması da sakıncalı.
- Savcı ve yargıçlanmızın da avu-
katlara bakış açısı değişmeli.
- Adalet, İçişleri ve Sağhk bakan-
lıklannca hazırlanıp yürürlüğe konan
protokole göre yargıç ve savcılar du-
yarlı kapıdan geçmez ve üstleri aran-
mazken avukatların bu uygulamaya
tabi tutuhnası, üstelik tutuklu veya
hükümlü müvekkillerine verdikleri
evrakın, cezaevi ıdaresınce incelene-
rek savunma ile ilgisizliği sonucuna
vanlırsa el konması ve savcıhğa gön-
deriknesi yasalara aykındır. Yargının
birbirinden aynhnaz üç öğesine fark-
lı işlem uygulanmamalıdır.
- CMUTK. 247, zabıtada yapılan iş-
kenceyi önleyebilecek bir hükümdür.
Bu madde sanığın ancak yargıç tara-
fından düzenlenen tutanaktakı ıfade-
sini ikrara delıl olarak duruşmada
okunabileceğini öngörür. Yargıçlar,
yasaya uyarak duruşmada okunması-
na dahi izin verilmeyen polis ikrarla-
nnı delil olarak kabul etmemeliier.
SlFIR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@yahoo.com
Turan Obay'ın annesi Şahmizer
Obay, Ramazan Şevket Yılmaz ın
annesi Fatma Yılmaz, babası Ertuğ-
rul Yılmaz, Fikret Eski'nın annesi
Fatma Eski çaresiz gözlerie bize ba-
kıyorlar. Çocuklan Kırklareli Ceza-
evi'nde ölüm orucunun 63. gününü
doldurdular. Bugün yann ölüm haber-
lerini duyma endişesi içindeler. Onlar
çaresiz, biz çaresiziz. Ne yapacağı-
mızı bilemiyoruz.
Ölüm orucu yapan tutuklulann ta-
lebi çok da makul bir talep: Diyodar ki:
"Bizi yargılandığımız kentin cezaevi-
ne koyun. Bu şekilde mahkemelerimi-
ze gidebilelim." Bir başkatalepleri ise
hücreden çıkanlmak. Bugün yann öle-
cekler, ölüm sınınndalar. Adalet Baka-
nı şu işe bir müdahale edemez mi? En
azından onların ölmelerini durdurabi-
lecek bir çözüm üretemez mi?
• • •
Şahmizer Obay, bir Anadolu kadı-
nı; okutup büyürtüğü, övünç duydu-
ğu oğlu cezaevine girrniş. Zaman za-
man cezaevinin kapısında oğlunun
başına bir şeyiergeldiği endişesini ya-
Ölüm Smırındakilerin Yakını Olmak
şamış. Dayaklar atılmış, ölümler ol-
muş. Yüreği ağzında, "acaba"diyerek
günlerini cezaevinin kapısında geçir-
miş. Şimdi oğlu ölümün hemen yanı-
başında bir şey yapamıyor. O, oğlu
açlıktan ölüme giderken, nasıl uyu-
sun, nasıl ayakta durabilsin, nasıl ağ-
zına bir şey koyabilsin? Çaresiz göz-
lerie, yalvaran gözlerie çevresine ba-
kıyor. Oğlunu ölümden döndürecek,
son dakikada bir mucize olurdiye ora-
dan oraya koşturup duruyor.
Ramazan Şevket Yılmaz'ın annesi
Fatma ve babası Ertuğrul, dün Cum-
huriyet'e gelenler arasındaydı. Bizle-
re dertlerini anlatmak istiyorlardı. Za-
manım dardı, yazımı yazmam gereki-
yordu. Yazıyı yetiştireceğim için onla-
ra o saatlerde ayıracakzamanım yok-
tu. Aşağıdan fazla ısraredilincegittim.
Kısaca kendilerini dinleyebileceğimi,
vaktimin kalmadığını, yazımı yetiştir-
mem gerektiğini söyledim. Mazlum
mazlum bana baktılar. Onlara bakın-
ca utandtm. Yapacağım fazla bir şey
de yoktu.
"Yann Ankara'ya, AdaletBakanı'na
gideceğiz, bizimle gelirmisiniz?" de-
diler. Aslında bunu bile söyleyecek ta-
katte değıldıler. Yanlannda İnsan Hak-
lan Demeği'nden gelen bir genç, ak-
tardı taleplerini. Vaktim yoktu, "Gete-
mem" dedim. Yukan çıktım. Daha ön-
ce yazdıklarımı silip attım. Yüreğim
daraldı. Dünyanın bütün yükünün sır-
tıma bindiğini hissettim. Sonra kendi-
mi onlann yerine koydum. Benim de
çocuğum var. Bir insanın çocuğunun
ölüm sınınnda olması ve elinden hiç-
bir şey gelmeden durup oturmasının
ne manaya geldiğini çocuğu olan da
bilir, çocuğu olmayan da bilir.
• • •
Fikret Eski'nin annesi Fatma Eski
sessiz sedasız bir kenarda oturuyor-
du. Ben sormasam hiç sesini çıkar-
mayacak, adını bile söylemeyecekti.
İçinde kimbilir neler kopuyordu. Ge-
celeri yatağa başını koyup rahatça
uyuyabiliyor muydu? Tabii ki uyuya-
mıyordur. Ona ne diyebilirdim ki?
Elimdeki kâğıt kalemle hızla isimlerini
kaydettim ve yazımı yazmak üzere yu-
kan çıktım.
Başladım, kendi kendime söylen-
meye... Biz gazeteciler ne yapabiliriz
ki? Yüreğimiz de onlann çaresizliğine
dayanamıyor. Bu çocuklarölmesin is-
tiyoruz. Bu insanlar acı çekmesin is-
tiyoruz. Türkiye'de gencecik çocukla-
nn, bildiri dağıttığı, afiş astığı, pankart
astığı için ağır cezalara çarptınlması-
nı istemiyoruz. Bunlan ancak köşe-
mizden dile getirebiliyoruz.
Bunu aileler de biliyor, biz de biliyo-
ruz. Yıne de dertlerimizi paylaşmak
istiyoruz. Birkaç gün önce Burdur'da
kolu kopartılan Veli Saçılık'ın annesi
aradı. Ankara'nın bir gecekondu ma-
hallesinde oturuyormuş. "Şimdi otur-
duğumuz evi de belediyeyıkacak, oğ-
lumu devlete sağlam teslim ettim, ko-
lunu kopardılar" dedi. Uzun uzun ba-
na bu olayı yazdığım için teşekkür et-
ti. Telefon uzadıkça, telaşlandım. Yok-
sul bir kadın Ankara'dan anyordu.
Belki de bir gün boyunca harcayaca-
ğı parayı bana ettiği telefon nedeniy-
le kaybedecekti. Telefon numarasını
istedim, daha çok ona yük olmamak
için.
• • • ' •
Kırklareli'nde çocuklan ölümün sı-
nınndaki aileler gözümün önünden
gitmiyor. Çocuklan ölüyor, onlar çare-
siz. Fatma, Şahmizer, Ertuğrul, Fat-
ma'ydı adları. Daha önce de başkala-
nnın çocukları ölmüştü cezaevlerin-
de. ölüm onlann yanıbaşındaydı. Ne-
den bu ülkenin çocuklan hep ölümün
yanıbaşında yaşıyorlardı?
Çaresizliğime kahrettim...