Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA
CUMHURİYET 18 TEMMUZ 2000 SAU
14 J v U U l L J R kultur@cumhuriyetcom.tr
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Gerçek ve saııal cKimada 'niikte'yle• Margaret Edson'un
oyununu evrensel
boyutlara taşıyan ve hangi
toplumda yaşıyor olursa
olsun tüm insanlan
(acı verici konusuna karşın
duygusallığın vıcıklığına
bulaştırmadan)
buluşturan "güç",
işte bu "insanlaşma"
zorunJuluğunun dile
getirilişinde yatıyor.
MargaretEdson'ın ilk oyunu 1999 Pu-
litzer Ödüllü ve Yıldız Kenter'e bu yıl
yenı bır Afife En îyı Kadın Oyuncu
Ödülü getiren "Nökte"yi en son seyre-
denlerdenım.
Program broşüründen anlaşıldığına
göre oyunu Yıldız Kenter'e ilk tanıtan
ve Vivian Bearing'i oynamasını tavsi-
ye eden Ahmet Baydur, yaman bir
"oyuncu qyunu" olduğunu gözlemle-
diğı yapıtın ancak Yıldız Kentergibi bir
"dSva"nın göğüsleyebileceği, "zorhık-
lar"la bezeli olduğunu görmüş olmalı.
Yıldız Kenter'ın, *zor"u başarma
yolunda. oyuna hazırlanırken ölesiye
"yorulduğunu*' bilmek ve arasız dok-
san dakıka süren bu "neredeyse tek H-
şifik" sahne olayını hiç "yonıbnuyor-
muşçasuuT finale ulaştırdığını izle-
mek... Müthiş bir yaşantı.
Kenter, oyunun kahramanı Vivian
Bearing'in yakalandığı hastaLk ve gör-
dügü acımasız tedavı sonucunda içıne
sürüklendiğı dramı hem yaşayan, hetn
oyun boyunca "anlatra" görevi yûkJe-
nen, hem Beanng'ın kışılığını ve varo-
Juş seriivenıni "geriye dönüş"lü epı-
sodlarla dılegetiren, dahası, zaman za-
man da oyunun dışına çıkıp oyun hak-
kındakı görüşlennı yansıtan kişi ola-
rak, aynı "görüntü" ıçinde kılıktan kı-
lığa ginyor, bir duyarlık boyutundan
bir başka duyarlık boyutuna geçiyor.
"Benzetmeci" ve "göstermed" oyun-
culuk bıçemlerinden birini ötekine ek-
lemlerken evinın balkonunda çay ıçer-
cesine rahat. Yıldız Kenter bir kez da-
ha "usta" olmanın tadıru çıkanyor.
Osman Şengezer'in, oyundakı sürek-
li ortam değışımını sağlayan hastane
paravanalannın işlevsel biçimde kulla-
'Nûkte'nmOVit) kahramanı Vivian Bearing'i Türkiyetie
Yıldız Kenter'in yorumuyla izledik. Aynı karakteri
Amerika'da ovnayanlardan biri de Judkh Ught'dı.
nımıyla hızla akan oyunun öteki oyun-
culanna biraz daha soluklanma firsatı
verilmiş olmasını dilerdim. Bir de, Be-
aring'in "öJüm ötesi"ne geçtiğinı gös-
teren "şatafaüı'', ama "artistik" sonuç-
lar vermeyen finaldeki sahne hiç düşü-
nülmemeliydi bence...
özel nedenlerle duygusal bir travma
yaşayarak izlediğım bu "çok çok çok
ödülü'' oyunu "çokAmerikan" buldum
ilk aşamada. Özellikle "kültûr dûzeyi
yüksek" kesimlerde "yabuzbğm w sev-
gisiriigm" diz bovu olduğu ve tıpta bı-
limsel araştırma adına çılgın bır sefer-
berüğın yürütüldüğü Amenkan toplu-
munda "insansızlasıiM"ya, özellikle
tüm ınsanlann "ötünüü" olduğu bir va-
roluş kısır döngüsü içinde "insan"ı
"nesne"leştirmeye yönelik duyarsız-
lıklara karşı bır
tf
haykınş~ olarak uiıe-
lendirdim oyunu. Oyunun Amerika'da
çok tutuluşunu da "etik" turuma bağ-
ladım.
Çûnkü, gözlemleyebildiğim kadany-
la, ne bızim hastalanmız bu denli yal-
nız ne de bızım doktorlanmızın ve öte-
ki sağlık elemanlanmızın bu denli do-
nuk ve ışkolık olma lüksü var. En sa-
hipsiz hastaya bile koğuş arkadaşlan
dert ortaklığı yapıp hızmet ederken, en
duygusuz görünen doktorun ya da hem-
şirenın -personel sıkıntısı ve zor çalış-
ma koşullan nedeniyle- burnundan ter
damlıyor olması, belki de ıster istemez
insanlık ortak paydasında buluşturuyor
tedavi edenlerle görenleri. Çok uygar-
laşamamış bir toplumun üyeleri olma-
nın avantajı bunlar sankı...
Böyle bu- önvargım ya dayargım var
ya, iyice merak ettim 28 yaşındayken
a
Nükte"yi yazan Margaret Edson'ı.
Daha çok da yazann bu oyunu neden
yazdığını...
Merak etmekte haklıydım, çünkü
oyun kahramanı Bearing, r;7rnanı ol-
duğu 17. yüzyıl Ingiliz ozanı John Don-
ne'ın "Öahi Şiirler"ını çözümlemekte-
ki ve derste ögrencılenne anlatmakta-
ki üstün becensiyle durmadan övünen,
John Donne'ın "İbhi Şürkr"i dışında,
yaşamında hiç lrimseyle hiçbir şeyi pay-
Iaşmamış, kendini beğenmiş bir profe-
sör. Shakespeare'in yapıtlannın, John
Donne'ınkıler yanında "pembe dizi*
düzeyinde kalacağuıı söyleyebilecek
kadar da densiz... (Aslında, John Don-
ne'ın şürlerindeki virgül kullanımına ta-
kıhp kalacağına, biraz Shakespeare'le
haşır nesır olsaydı. sahnede sundugu
seruven de ıârklı olurdu.)
Cinayetle sunulan bildiriKülrûr Servisi - 54. Uluslarara-
sı Avıgnon Festivah kapsamında
Jaques Lassalle, EuripkJes'in 'Me-
dea'sını Isabelle Huppert'ın yoru-
muyla sahneye taşıdı. Euripides'in
ilk oyunlanndan olan Medea, Kre-
on krahnın kızıyla evlenmek iste-
yen kocası Iason tarafindan terk e-
dilmiş bir kadının vahşi intikamı-
nı konu alıyor. Oyun, ona ihanet
eden kocasına en büyük cezayı ve-
rerek adını sürdûrecek iki erkek ço-
cuğunu da öldürmesiyle sona eri-
yor.
Bu cinayetin gizini Medea'nın
feminist söylemıyle buluşturan Las-
salle, rol içm yalın ve ince Isabel-
le Huppert'ı seçmesinin nedenini,
'kınlgan bir gövdenin berrak elle-
riyle işlediği cinayetin vahşetini
vurgulamak' olarak ifade ediyor.
Katil ve aciz kadın olarak iki ayn
şekilde varolan Medea, sahnede bu
kimlikler arasında gidip gelerek de-
• Euripides'in 'Medea'sı
Avignon Festivali'nde
Jacques Lassalle'in
yorumuyla sunuluyor.
Medea'yı 'sessiz, donuk,
kınlgan ama inatçı'
Isabelle Huppert oynuyor.
ğışime uğruyor. Strasbourg Devlet
Tiyatrosu eski müdürü ve Comedie-
Française'in yöneticisi Lassalle'in,
bu mutlak meydan okumayı sahne-
lerken düşündüğü bu^ok isim var-
dı. Tragedya ustası Margu€riteDu-
ras'yı ve Christine Vflleraini çok
fazla soylu bulan Lassalle, ınce ve
narin yûzüyle 'La Denteffiere'den
beri, sessiz, donuk, kınlgan ama
inatçı kadını oynayan Isabelle Hup-
pert'ta karar kıldı. Oyunun prömi-
yerinden birkaç gün önce, Lasalle,
1994'te sahnelediği Euripides'in
'Andromak' oyununun aldığı eleş-
tinlerden dolayı biraz endişeli ol-
duğunu ıtiraf ettı.
Gene de oyunun provalan sırasın-
da mutlu ve sakin görünen yönet-
men, Medea'nın kadınlann erkek
dünyasına nereye kadar bağımlı ol-
duklannı sorgulayan feminist boyu-
tunun altıru çiziyor. 'Söylenenlerin
aksİDe,Euripidesen büyükfeminist
şairierden birKdi. 'Bakkhalar' dı-
şındaki oyunlannın ana karakter-
kri hep kadmlardr dıyen yönetmen,
Medea'yı tekrar sannelemesinin
nedenini, günümüzde 'geçerfi' olan
deferlerin Euripides'in çızdığı port-
reden çok da uzak olmaması ola-
rak açıklıyor. Euripides'i o zama-
nın Beckett'i ya da Shakespeare'i
olarak niteleyen Lassalle, oyunda
onu en fazla çekenin Yunan dünya-
smdaki ilk kadm bildirisinin, acı-
masız bir cinayetle buluşması ol-
duğunu söylüyor.
Merakımı yenmek için "Nükte" ile
ilgili Internet malzemesine başvurdum
ve tüm sorulanma yanıt buldum. 1991
yıunda yazıldıktan sonra ABD'deki ti-
yatrolarayollananve 1995'teilkkezCa-
lifornia'da sahnelenen, şu anda ise ül-
kenin en parlak '^eni oyunu" sayılan
"Nükte"nin yazan Margaret Edson,
üniversıtenin tarih bölümünü bitirip
edebiyatta yüksek lisans yapmaya ha-
zırlandığı dönemde bir hastanede me-
mur olarak çalışmış. Ölümle savaşan
hastalarla, onlann tedavisini uygula-
yan doktor ve hemşireleri "dışardan
biri'' olarak izlemiş. "HemşirEİer, has-
talaria konuşurken onlan görebfliyor,
amakendiferinigöremiyoriann.Hast»-
lardaa\nıdunundaydL.\mabenbem
bemşirderi, hem de hastalan gözlem-
kyebiliyordum''diyor. Taraflar arasın-
da yeralan söyleşimin içerdiği "dnun'ı
ve "komedTyı yansız olarak görebil-
menin tek yolu. Doktorun "vizit'' sıra-
sında "nsulen'' sorduğu (Başka ne sor-
sun?) "Nasrisuuz" sorusuna, "İyiyinı
doktor bey, siz nasdsnız" yanıtı veril-
dığine de ben tanığım.
Edson, insanlann birbirlenne "iyi-
Bk*le davranmasını dileyen bir oyun
yazmak istemiş. Oyunun "Amerikan
toplumu" eleştirisi olduğu bir gerçek
böylece. Bu nedenle de "iyflflc" ve "se-
vecenfik"ten hiç nasibini almamış güç-
lü btr insanm, toplum içindeki "yüloek''
konumundan adım adım aşağıya inerek
"aJçakgönüUülûk" aşamasına gelişini
göstermek istemiş "Eğeroyundaldfle-
ti, insanlann birbirini sevmesini iste-
mekolacaksa" dıyor yazar, "tnınu sab-
nedearüatmanmen iyiyota,birbirmi sev-
meyeninsanlangöstermek beoce." Top-
lum eleştirisi böylece oyunun ilk kat-
manını oluşturuyor.
Geç kalan insanlaşma seriiveni
Bır süre sonra edebıyat yüksek lisans
programına girecek olan yazar Edson,
"güçhj" kişisini bır edebiyat profesö-
rü yapmaya karar vermiş. ftki, uzman-
lık alanı ne olacak? Yazann o dönem-
de tngiliz edebiyatı hakkındakı bılgi-
si sınırlı. Sonnuş, "En zoruJohn Don-
ne'dır" demişler. Oturmuş, günlerce
John Donne'ın şürlerini çalışmış. "!ta-
hi Şörier"ı oyununa malzeme yapma-
ya karar vexrois.
John Donne'ın, ölümün kıyısındaki
insanı, Tann'yla ve yaşamla hesaplaş-
üğı, akıl (wit) ürünü ıronı ve paradoks-
larla bezeli, kara "nüktdi" (witty) me-
tafizık şurlen, böylece oyunun konusuy-
la da örtüşen düşünsel bir katman oluş-
turuyor. Oyunun temel katmanında ise
-duygudan yoksun- yaşamı boyunca,
"aJal gücö"nü kutsamış bir kadınm,
ağu" tedavı süreci boyunca, adım adım
"ataTdan "duygu"ya, "kafe'dan "göv-
de"ye ındırgenirken, "özne" olmaktan
çıkıp
a
nesne"leşirken, geç de olsa ya-
şadığı "insanlaşma" (başka insanlar-
dan farklı olmadığının bılincine var-
ma) seriiveni var. Bu serüven içinde
John Donne'ın "a*-" şiirleri işlevsizka-
lıyor. (Kaçak tavşan masalı bile daha çok
işe yanyor.)
Margaret Edson'ın oyununu evrensel
boyutlara taşıyan ve hangi toplumda
yaşıyor olursa olsun tüm insanlan (acı
verici konusuna karşın duygusalhğuı
vıcıklığına bulaştırmadan) buluşturan
"güç", işte bu "insanlaşma" zorunlu-
luğunun dile getirilişinde yatıyor. Mar-
garet Edson, aldığı tüm ünıversite de-
recelenne ve "Nükte" ile kazandıgı üne
karşın, ılköğretınıde "okul öocesi" sı-
nıflannda sevgiyle ve coşkuyla öğret-
menlik yapıyor... "tnsanJaşma" süreci
yaşamaya gereksinimı yok_
IsTANBUL CAZFESTİVALİ
Kerem Görsev
fılarmoniyle çaldı
Kultür Servisi - Istanbul Caz Festivali'nin
kapanış konserlerinden biri de Lütfû Kırdar
Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'nda Kerem
Görsev'in St. Petersburg Filarmoni Orkestrası
ile gerçekleştirdiğı 'November In St Petersburg
Project'tı. Volkan Hürscver (bas) ve Ateş
Tezer'den (davul) oluşan trio'suyla sahnede
başanlı bir performans sergileyen Kerem
Görsev, başta üflemeli aletin bulunmadığı ve şef
Erol Erdinç'in yönettiği orkestrayla arpın etkili
olduğu yumuşak ve uçucu parçalar seslendirdi.
Filarmoni Orkestrası 'nın sahneyi Kerem Görsev
Tno'ya bırakmasıyla grup 'Uçuşan Notaiar' ve
'I Love May' gibı hareketli parçalar seslendirdi.
Arasız konserde. tekrar sahnedeki yerini alan
St. Petersburg Orkestrası ile uzun süren
'November In St Petersburg' projesini
seslendiren Kerem Görsev Trio, özellikle
yüksek ntimlı son bölümle büyük alkış alda.
Konser sonunda iki kez sahneye çağnlan
kalabalık ekip, ritmik caz örnelderi ile coşturdu.
Kerem Görsev ve Şef Erol Erdinç beraber
piyanonun başına geçti ve paslaşarak
müzik yaptılar. Ikili hem kendilerini
eğlendırdi hem de ızleyenlere keyifli dakikalar
yaşattılar. Ardmdan orkestranm
düzenlemelerini yaparak alkışı hak eden Kamü
Oder de sahneye çağnldı.
C/lkedeki
nitelikli
mimarlık
üretiminin
yıllık bir
panoramasını
çizmeyi
amaçlayan
dergi, yapıiann
ön plana çıktığı
nitelikli
akademikbir
yayın olarak
tasarianmış.
TürkiyeMimarlık Yülığı
y
nın ilk sayısıçikU
KüftnrServisi- Koleksıyon fır-
masmın Türkiye'de kayda değer
mimarlık ürünlerini iç ve dış ka-
muoyuna tanıtmayı ve ülkenin ge-
nel mımari kalitesinin yükselme-
sinekatkıda bulunmayı amaçlaya-
rak hazırladığı Türkiye Mimarlık
Yıllığı'njn birinci sayısı tamam-
landı.
Son iki yılda îamamlanmış mi-
mariık eserlerinin arasından seçi-
lerek oluşturulan "Türldye Mi-
marhkYılığ) 1 -Türkiye'de Mfaıar-
fak 2000", ülkedeki nitelikli mi-
marlık üretiminin yıllık bir pano-
ramasını çizmeyi amaçlıyor. Mi-
marlık ile ilgili çevrelerin ilgısine
sunulacak olan ve nitelikli akade-
mik bir yayın olarak düşünülen
yıllık, 200 sayfa, renkli ve Türkçe
versiyonlu olarak hazırlandı.
Çeşıtli illerden toplam 336 mi-
marlık bürosuyla yapılan görüş-
meler sonunda, Doç. Dr. Aydan
BaIamir(ODTÜ Mimarlık Fakül-
tesi), Dr. Mine Kazmaoğhı (edi-
tör), Dr. Suha Özkan (Aga Han
Mimarhk Ödülleri Genel Sekre-
teri), Prof. Dr. üğurTanyeli(YTÜ
Mimarlık Fakültesi) ve Y. Mimar
Doğan TekeM'den oluşan yayın ku-
rulu, 32 ilden aday olan 166 yapı
arasından 37'sini Türkiye Mimar-
hkYülığı'nın birinci sayısında ya-
yımlanmak üzere seçti.
Yapıiann ön plana çıktıgı bir ya-
yın olmasınaözengösterilerek ha-
zırlanan yıllıkta, her yapı kendi
miman tarafindan yazılan birtanı-
tım metni, künye bügileri, mima-
ri çizimleri ve fotoğraflaria tanıül-
dı. Editörlügünü Mine Kazmaoğ-
lu'nun üsüendiği ve grafik tasan-
mı Bek Tasanm tarafindan yapılan
yühkta yer alan yapılann fotoğ-
raflan ise profesyonel mımari fo-
toğrafçı Y. Mimar CemaJ Emda
tarafindan çekildi.
YAH ODASI
SELİMİLERİ
Umarsız Yıldöniimii
18 Temmuz 1965 Refik Halid Karay ın ölüm ta-
rihi.
Bu usta yazan ölüm gününde kimse anacak mt
diye düşünmüyorum. Yakınlan belki anar... Fakat
ne edebiyat-kültür çevresinden birileri, ne de dev-
lefn 'kültüryetkililennden' tek kişi. Bunca kanal
var, tetevizyon gıbı yaygın krtle itetişim aracında böy-
lesı hatıriayış programlanna hemen hiç yer veril-
miyor. Gazetelerde ve dergılerde mankenlerimizin
günlük yaşama raporiannı okuyoruz.
Refik Halid'in eseri, ölmüş pek çok yazanmızın-
ki gibi, yapayalnız.
Yaman bir kronikçi olan Refik Halid, 'değişen',
"çağatlayan"Türkiye'nin hangi çılgınlıklara, han-
gi cinnet nöbetlerine yo/ alacagını çok önceden sap-
tamıştır. Atatürk'un ilgisinı çeken eşsız kısa oyu-
nu Deli, çağını ve yenılığı özümseyemeyen toplum-
larda delilerin fyiteşip yeni toplumu görür görmez
tekrar delirdiklerini acı bir istihzayla söyler.
Sürgündeyken yazmış Deli'yi Refik Halid. Ata-
türk'ü sever görünenler, eseri Çankaya sofrasın-
da kışkırtıcı bir ifadeyle çekiştirmişler. Yakup Kad-
ri'nin anılanndan öğrendiğimize göre, Atatürk, De-
li'nin çok dıkkatle okunması gereken bır oyun ol-
duğunu belirtmiş. Şu ince anı ıçimi sızlatır.
Refik Halid yenilıklere karşı birdüşünce adamı,
dahası, bağnaz sayılmıştır. Gerçekten öyle mi?
Bugünün Saraylısı'n\ okuyanlar, 'muhalif Refik
Halid'in baskıcı rejimleri nasri sarakaya aJdığırM
anımsayacaklardır:
Romanın geçtiği dönemde Türkiye, Ikinci Dün-
ya Savaşı'nın kan ve sapkınlık çukurundan gerçi
uzak durabilmiştır ama, cemıyette Hrüer hayranı,
faşizmden umut bekleyen çılgınlarda boy göster-
miştir. Tatlı bir aşk ve keder romanı olan Bugünün
Saraylısı böylesi tehlikelere sık sık işaret eder.
Refik Halid'in Kurtuluş Savaşı konusundaki ya-
nıkjılı tutumunu dogrudan doğruya dile getirdiği bir
yazısı yok. Ama "Ankara" adlı nefıs denemesi var.
Yeni Ankara'ya duyduğu şükranı söylüyor.
Siyasal yanılgının bedelini, yazar, suya sabuna
dokunmayan eserler yazarak ödemıştir. Kendisi,
bu eserierini para kazanmak amacıyla yazdığını ile-
ri sürmüşse de; roman ağırlıklı eserler, Türkçe 'an-
latma sanatı'nın doruklan arasındadır.
Bazı edebiyat tarihçilerimiz söz konusu roman-
lan cılız, piyasa işi bulur. Başlangıçtaki bir iki ro-
manından sonra Refik Halid'in ucuz romanlar pe-
şine düştüğü yargısına vanlır.
Ben edebiyattarihçisi değilim. Bir okurum ve ede-
biyat tarihçilenmız gıbı düşunmek zorunda deği-
lim.
NHgün'den Sonuncu Kadeh'e, Refik Halid'in
son dönem romanlan, bence gizli hazinedir. Her
kesimden okurun büyük tat alarak okuyabileceği
bu romanlar, romanla henüz tanışmamış kişiler
için de birer roman sevgisi aşılayıcısıdır. Sürükle-
yici konu, sanatkârca anlatım, alabildiğine zengin .
dil. (Duru Türkçeye yazarlık yaşamı boyunca önem
vermiş Refik Halid'in eserlen bugün yetersız kişi-
lerce 'sadoİBştirilip' yayımlanıyor ne VaZlk ki.) -'•
Unuttuğumuz Refik Halid, çağdaş edebiyatımı-
zın neredeyse tek egzotik romanlar yazanydı bir
yandan da. Sıcak ülkelerdeki sürgün yıllanndan çok
canlı, renklerine güneş vurmuş tablolar çizdi. He-
men Dişi Orümcek"ı örnek verebilirim. Sonra Sür-
gün... Nilgün'ün sayfalanndakı bitkiörtüsü tasvir-
lerini olağanüstü bulurum. Egzotikle birlikte za-
man kurgusu, İki Bin Yılın SevgilisPnı artık heye-
can verici kılar.
En abuk sabuk kitaplann -anılar, romanlar, ya-
şamöyküleri, belgesel, tarihsel...- satış listelerin-
de başı çektiğıni gördükçe, Refik Halid Karay ça-
pında bir yazann anılmamasına sevinmem gerek-
tiğini hissedebiliyorum. Evet, hazine saklı kalsın.
Bu hazineden, Türkçeye ve edebiyat sanatna
gönül vermişler nasıl olsa yararlanacaklardır. .
Takvimde tz Bırakan:
"Bir aralık gann ıçıne tunıncu binşık doldu; dı-
şarda güneş batıyordu. Istanbul'un durgun lodos
havaJanna mahsus, rengârenk bulutlara kanşmış
birgurup..." Refik Halid Karay, Bugünün Saray-
lısı, Çağlayan Yayınevi, 1954.
Anita Bdıerg, Mature'm
• TRENTO (AFP) - Müyonlann, Fellini'nin 'La
Dolce Vîta'smda aşk çeşmesinde serinleme
sahnesiyle hatırladığı Anita Ekberg, Hollywood'un
önemli aktörlerinden Victor Mature için Madonna
di Campigho'da düzenlenen saygı gecesine
Mature'ın kızı Victoria ve 78 yaşındakı efsanevi
Mickey Rooney ile katüacak. 68 yaşındaki Ekberg
Mature'la 1957'de Ingiliz Terence Young'uı
yönettiği 'Zarak'ta rol almıştı. Italyan asdlı
Mature, 1939-1966 yıllan arasında 64 film yapmış
ve geçen ağustos yaşamını yirirmişti. Mature, Cecil
B. Demılle'le 1949'da 'Samson ve Dalila'daki - • -
rolüyle haürlanıyor. ; <
' ri
Ressam Mefin Berekedi
Us Ange*es'ta
• KûMr Servisi •. R e s s a m M e t i n ^ ^ a , j^s
Angeles Peterson Automotive Museum
FoundatıonyWay Fanûiy Chüdren Discovery
Center ın düzenlediği 'Hollywood Star Cars
Galası'nın üçüncûsüne çahşmalan üe kaüldı
Gecenın sponsorlan Cnstie's, International Motor
Cars Lexus ve VVeiis ^ b a n k a s ı y d l G e c e d e
bırcok unlu kışınift o t O f f l o b i ] k o ı e k s i y o n u n d a n
örnekler, Nıchola* Cage'b 'Gone In Go Seconds'
filmınde kulandıg, F o r d M Batmobiles,
James Dean s Mercury, Flintaobile ve değerü
eşyalar, ımzah fotoğraflar, tablolar, dünyacl ünlü
komedyen Jay Le^ ^ ^ ^ ± a ı t ^ r m &
Gıbbns, Tom Selleck gibi ünlüler bulundu. Açüc
arttırmada Bereketü^ d e resimlerj ^ ^ ^
• R I O D E J A N H R O ^ . J -
Carlos ve Kmlıçe Sofia, 'Brezilya liusa] Güzel
Sanatlar Muzesı nde bugüne kadar Amerika'da
duzenlenmış en ki?S!lnûl j ^o I a n . S p l e n d o r s o f
Spaın ın açılışını yaptüar Y ü z kırk yapıtın yer
aldığı sergı î s p a n ^ >Mtm ç ^ J l w i k
y
adlandıran 19. y u ^ a an dönemi kapsıyor. Sergide
Ispanya nın en unlû barok sanatçılaruıın, özellikJe
VelasqueZ, El Grt^ 2 u r b a r a n £ B ^
M t l ^ y ç ^