Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 9 HAZİRAM 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
kultur@cumhuriyetcom.tr 15
ALLEGRO EVtN İLYASOĞLU
]\emrat'ta tanrdarm gazabı
Y,ırmıncı
yüzyılın son
çeyreğine
damgasını
-vurmuş, müzikte
DoğuileBatı
arasında, ciddi ile
popüler arasında
köprüler kurmuş
bir sanatçıyı
îstanbul'da,
yanıbaşımızda
bulabilmek bir
ayncalıktı. Yeni
müziğin
yaratıcılanndan
birisi, üstelik nice
yeni kavramın
öncüsü.
Keşke bu yazının şöyle
birbaşlığıolsaydı: "Tann-
lar müzikie uyandılar!" Ya
da "Tannlara müzikşöteni!"
Ne yazık ki olamadı. Pazar
gecesinı pazartesiye bağ-
layan sabah, Nemrut Da-
ğı'nda güneş doğarken bir
klasik müzik konseri izle-
yecektik. Çukurova Devlet
Senfoni Orkestrası, Emin
Güven Yaşhçam'ın yöneti-
mınde. Moldovyalı pan flüt-
çü MarinGeras s' ın solıst-
liğınde güneşi bizlerle ve
tannlarla buluşturacaktı.
Orkestra için valsler ve pan
flütle romantik yapıtlar ha-
zırlanmış, Ford Otosan gi-
bi müziksever bir sponso-
run desteği ile bu yolculu-
ğa çıkmışlardı.
Bu etkinlik, Turizm Ba-
kanlığı'nın düzenlediği 8.
Uluslararası Kâhta Kom-
magene Festivali'nin için-
deki programlardan birisiy-
di. Sayısız kameraman, ba-
sın üyesi, köşe yazan, edi-
tör, program yapımcısı da
bu olayın tanıklan arasın-
da yer aldı. Türkiye'nin dört
bir yanmdan 2000 kadar bir
izleyici kitlesi Nemrut'un
tepesine, güneşi doğurtma-
ya çıktı. Zeus,ApoDon,For-
tuna, Herkülve onlarla ken-
dını bir tutarak yanıbaşla-
nnda heykelini diktirmiş
olan Kral Antiochos, o kut-
sal yalnızbklannm bozul-
masındanrahatsızolmuşlar-
dı besbelli. înanılmaz bir
rüzgâr ile Nemrut Dağı al-
tüst oluyordu. Bırakın no-
talan, sehpalan ya da çal-
gılan ortaya çıkarmayı, yü-
rümek, ayakta durabilmek
bile başanydı Nemrut'un
tepesinde. Karanlıkta itiş
kakış tepeye varan kalaba-
lığın amacı da pek belli de-
ğildi zaten. Şarap şişeleri-
ni sağa sola savuranlar mı
istersinız, o güzelim heykel
başlannın tepesine tırma-
nanlar mı, kovalamaca oy-
nayan uyku sersemi çocuk-
lar mı, halay çekenlermi...
Eğer konser gerçekleşsey-
di acaba heıkes durulup mü-
ziğe kulak verecek miydi
bilemiyorum.
Kım bilir, tannlar yalnız
bu safhalkın bilinçsiz dav-
ranışına kızmamışlaniı. Bel-
kı de o sıralarda, biraz öte-
de sular altında kalan Bel-
kıs harabeleri için de ağıt ya-
kıyorlardı. Acılarmı bize
bu yoldan anlatmaya çalış-
tılar!
UKUROVA DEVLET SENFONİ ORKESTRASI'NIN ÜC AYLIK EMEĞÎ BOSA GÎTTÎ
Tannlann
Dağı'nda
güneşin valsi
• Konser dolayısıyla yaşanan izdiham
sırasında kamu yetkililerinin yetersizliği ve
çaresizliği de gözler önüne serildi. ,..
fnsanların tarihi yontulann tepelerine
çıkmalanna seyirci kalınması ortak
mirasımıza gereğince sahip çıkamadığımızı
gösterdi.
ÇETtNYİĞENOĞLU
KÂHTA - Kommagene
Kralı 1. Antiokhos, vasiye-
tinde doğum günüyle tah-
ta çifesuna yıldönümle-
rinde anılmasuu istediği
Nemrut'u tüm tannlann
ortak konutu olması dile-
ğiyle kurmuştu.
Johann Strauss da, yak-
laşık ikı bın yıl sonra 'tm-
paratorVabTni 40. yıl kut-
lamalan için Imparator Jo-
seph Franz'ın onuruna
bestelemıştı.
8. Uluslararası Kâhta
Kommagene Festivali kap-
samında ÇDSO (Çukuro-
va Devlet Senfoni Orkest-
rası) tarafindan verilecek
konserle 1. Antıokhos'la
Strauss ve Joseph Franz'ın
tutkulannı buluşturmak
amaçlandı. Ancak doğa
koşullan buna izin verme-
di.
Nemrut'a egemen olan
aşın rüzgâr ve soğuk ne-
deniyle hüzün yüklü 'Gü-
zel Mavi Tuna' valsi çalı-
namadı. Güneş bütün gör-
kemiyle ortaya çıkmadan
önce sunulması tasarlanan
Imparator Valsi'nde trom-
bonlan izleyen kemanlar
lirik bir atmosfer yarata-
madı.
'Tannlar Dağı'nda sen-
foni konsen özlemıyle bin
beş yüz dolayında sanat-
sever Nemrut'a soluk so-
luğa çıktığmda da aynı gü-
zellikle doğdu güneş. Ne
rüzgâra ne de aşın soğu-
ğa aldırdı. Binbir güçlüğe
katlanarak kabanlanna,
paltolanna, battaniyeleri-
ne sannmış şapkalı, bere-
li insanlar bu iki bin yıl-
lık tutkunun buluşmasına
tanık olmak için ellerin-
de konyak ve şarap kadeh-
leriyle ateş sunağuıın, tan-
n başı yontulannın dulda-
sına sığınarak beklediler.
Ancak beklenen buluşma
gerçekleşmedi. Aşın rüz-
gâr ve soğuk, konsere izın
vermedi. Ünlü pan flüt sa-
natçısı Marin Gerass'ın,
Apollon yontusunun dul-
dasma sığınarak verdiği
birkaç dakikalık konsen
de rüzgânn uğultusunu
pek aşamadı. Ama çabası
sanatseverlerce takdirle
karşılandı.
ÇDSO üyesı elli beş mü-
zik emekçisinin üç ayhk
emeği boşa gitti. Yalnızca
güneşhı valsiyle yetinildi.
Nemrut'a yapılan bu ge-
zi, bazı gerçekleri gözler
önüne sermesi açısmdan
da önemliydi. Bir gün ön-
ce festivalin açılışında Tu-
rizm Bakanı Erkan Mum-
cu'nun biraz da aşınya ka-
çan organizasyon bozuk-
luğuna tepkisi bir yana,
konser dolayısıyla yaşa-
nan izdiham sırasında ka-
mu yedalilerinin yeteKiz-
liği ve çaresizliği de göz-
ler önüne serildi. Insanla-
nn tarihi yontulann tepe-
lerine çıkmalanna seyirci
kalınması, portatif tuva-
letlerin yetersizliği, ınsan-
lığm ortak mirasına gere-
ğince sahip çıkamadığı-
mızı gösterdi. Pan flütçü Marin Gerass, Apollon yontusunun yanında rüzgâr nedeniyle ancak birkaç dakika çalabildL
ŞefCatherine Mackinîosh, klasik müzikte müziğin esas olduğunu vurguluyor
'Eğitim ölürsebirtnyediyaşaiur'
RAYANYtRMİBEŞ
28. Uluslararası tstanbul Mü-
zik Festivali kapsamında Aya tri-
ni'de konser veren The Orchest-
ra of The Age of Enlightement
(Aydınlanma Çağı Orkestrası),
Kmg'sConsortgibi Ingiliz ve es-
ki müzik aletleri kullanan bir oda
orkestrası. Topluluğun orkestra
şefı CatherineMackintosh'a so-
rulanmızı yönelttik.
- Niçin klasik müziği seçtiniz?
CATHERINE MACKIN-
TOSH - Çok küçük yaşlarda ta-
nıştığım klasik müzik, dans edi-
lecek, heyecanlı, çok fiziksel bir
müzik değil. Klasik müzikte mü-
zik esastır. Seçimimi küçükken
yaptun. Barok ve Rönesans mü-
ziğini özellikle severim. Keman
eğitiminın ardından erken dö-
nem müzığı üzerine çalışmak is-
tedim. Orijinal aletlerle Purcell,
HaendeL Vh-aldi gibi bestecile-
rin pek tanınmayan parçalannı
çalmak heyecan verici. Eski mü-
zik aletlerini kullarana hareketi-
nin ülkemizdeki öncülerindenim.
Bunlarla çalmanm dinleyici üze-
rindeki etkisi de farkh. 70'lerde
ilgi gören çok kayıt yaptık. Çok
da şanslıydım ki bu arada evlen-
meye ve iki çocuk sabibi olma-
ya firsatım oldu.
- Çocuklanıuzı büyütmek zor
ohnadınu?
MACKBSTOSH- Biri 25, bi-
ri 23 yaşında. Çok iyi birkoca seç-
Jjm. Kocam mımar. Gündüz iş-
~îe, aKşatn evde. Au-pair kızlar
ve dadılarla çocuklanmı paylaş-
mam gerekti. Güzel bir rutini yo-
luna koymayı başardık. çocuk-
lar kocam sayesinde kendilerini
hiç terk edilmiş hissetmediler.
Mesleğimi takdir ettiler. 7-8 yaş-
lanna gelene dek turneye gitme-
dim, hep yanlarındaydım.
-Klasik müzik eğitnnineveri-
yor?
CATHERINE MACKIN-
TOSH - Harika bir disiplin. Ba-
sit müzik değil. Değişik aletlerin
nasıl bir arada çalmdığını çocuk-
lara aktarmak, duyma yeteneği-
ni geliştiriyor. Biraz tarih, biraz
müzikie tüm resim harmanlana-
rak veriliyor. Çağdaş müzik de
yap-boz oyunu gibi önemli şey-
ler sunuyor tabii, ama bu eğitim
ölürse bir trajedi yaşanır. Klasik
müzik eğıtimi tozlu bir ınüze gi-
bi görülüyor, ama çok canlı ola-
bilir. Artık orta yaşlıyım, ama
müzik yaparken yüzlerce defa
çalmış olsam da yeni bir şeyler
MACKINTOSH - Her besteci
farklıdır. Zamanına göre çok sı-
ra dışı. Yapüğı müziğin çok renk-
liliğinı. düşgücüne açık olmasmı
ve insancıl yönünü seviyorum.
Seslendirmenin yanı sıra muaz-
zam bir yazma yeteneği de olan
inanılmaz özenli bir besteci. Mi-
keianj'm heykeltıraşlığı gibi ku-
sursuzluğu yakalayan bir besteci.
- Kraliyet Müzik Koleji'nde
197Tden bu yana öğretmenlik
yapnuşsuuz»
MAOaNTOSH-Başladığım-
buluyorum. Aya Irini*de çaldı-
ğım Bach'ın 'Obua ve Keman
İçin Koncertosu' örneğin. Sevdi-
ğım bir konçerto ve her defasın-
da değişik bir obuacıyla çalıyo-
rum, kafamda farklı fikirler olu-
şuyor ve farklı bir sımum ger-
çekleşiyor. Bu parçanın gidişini
biliyorum dememek gerek, çün-
kü her şey değişiyor, yer, dinle-
yiciler. çaldığınız saat...
- Bach'ın diğer bestedlerden
farkınedir?
da kızıma hamileydım. Harika
bir işti. Noel'de emekli oldum.
Son öğrencim orkestrada, İstan-
bul'da bizimle çaldı. Yeni nesil
müzisyenlerle bağınızı koparma-
mak iyi bir şey. Benım kuşağım
eski aletleri profesyonel olarak ça-
lan ilk kuşak. Bize kimse Barok
kemanı çalmayı öğretmedi. Bu işi
üstlenmek isteyince kendi kendi-
mi eğitmem gerekti. Aletler hak-
kında daha fazlasını keşfetmek ve
bunlan öğrencilerimle paylaşma
yolunu benimsedim. Keşfi, ke-
manla, onu çalarak, dinleyerek
yaptun. Kendimi dünya çapında
bir uzman yerine koymuyorum,
çünkü altı değişik ülkeden alü
Barok keman dinlediğinizde hep-
sinin çok farklı özelliklere sahip
olduğunu görüyorsunuz. Yaym
da başka bir faik yarattığmı an-
ladım. Yay benim öğretmenim.
-Eski müzikateti çalan orkest-
ralann, örneğin New York Fflar-
moni'den farkı nedir?
MACKBVTOSH - Çok ses çı-
karmak için yapılmadı bu aletler.
Temiz ve doğrudan ses verhier.
Modern aletlerle teknik farklı-
lıklan var. iyi bir akustikte, ör-
neğin bir kilisede çalarsanız gü-
zel sonuç alırsınız, ama dışanda
çalarsanız sorun olur. Modern
aletler gibi sesleri baskın değil.
Rüzgâraletlerininde sesi dahaha-
fif ve yumuşakor. Sanınm birçok
şarkıcı da seslerini zorlamak zo-
runda kalmadıklanndan eski mü-
zik aletleri orkestrasıyla çahş-
mayı seviyor. New York Filar-
moni bizim tarzımızdamüzik ya-
parsa bugünkü aletlerle çalacak.
Modern orkestralar eski müziği
çalabilir tabii. Değişik içerikli
performanslannı dinlemek ilginç
olabilir, ancak dönem bestecile-
rinin umduğu sesleri yeni aletler-
le yakalamak zor olacakto. Çağ-
daş müziğe gelene kadarki deği-
şimi görmeleri için okullarda ço-
cuklara eski müziği öğretmek ge-
rek. Erken dönemmüziğe dızüs-
tü çalınan kemanla başladım ve
16. yüzyıl müzikleri çaldmı. Ba-
rok kemanla 17. yüzyıl, ardın-
dan 18. ve 19. yüzyıl müzikleri
geldi. Müzikal kariyerim sırasın-
da şans eseri bir nevi yenilik ya-
şadım. Modern kemanla başlayıp
birdeneski aletlerle üç yüzyıl ön-
ceki müziği çalıyorsunuz. Böy-
le derinlemesine çalıştığnn için
çok mutluyum, çünkü zorluklar-
la uğraşmanın sonunda hassasi-
yet duygum gelişti.
Philip Glass'm tstanbul
Müzik Festivali'nde verdi-
ği ilk konserini izledim. Yir-
minci yüzyıhn son çeyreği-
ne damgasını vurmuş, mü-
zikte Doğu ile Batı arasın-
da, ciddi ile popüler arasın-
da köprüler kurmuş bir sa-
natçıyı îstanbul'da, yanıba-
şımızda bulabilmek bir ay-
ncalıktı. Yeni müziğin ya-
ratıcılanndan birisi, üste-
lik nice yeni kavramın ön-
cüsü. Hem de bilinçli bir
öncüsü. Kendisi birtakım
deneyler yapmış da yıllar
sonra keşfedılmiş değÜ,ben
bu işe böylesi bir yeni ses
getırmek istiyorum, diye
yola çıkmış ve başarmış bir
öncü. Örneğin Performing
Arts gibi değişik sanat dal-
lannı birleştiren yeni bir
kavram da Glass'ın yaratı-
cılığınm bilinçli bir ürünü.
Sahne ile müziğin birieşimi,
operanın tiyatroya dönüş-
mesi, tıyatronun ve sınema-
nın müziksiz düşünüleme-
yeceği... Müziğin edebiyat-
la, tiyatroyla, dansla, plas-
tik sanatlarla tümleşmesi.
Uzakdoğu'nun yanıbaşımı-
za gelmesi.
Zamamn bölünmezliği
değil de eklenerek çoğal-
dığmı kamtlayan müziğin
Batı dünyasına girişi. Der-
ken minımalizm adına bir
teknik. Yinelenen ses kü-
mecıkleri, yinelenen ritim
kümeleri. Aradaki mini-
mal degişikliğe dikkat çe-
kilmesi. Glass "minima-
Bst* olarak anılmaktan hoş-
lanmıyor. "Additive" (ek-
lenerek çoğalan bir teknik)
birbiçem kullandığını söy-
lüyor.
Geleneksel opera kavra-
mına "müzikli tiyatro" ile
yenilikler sunmuş Örne-
ğin, "Damdaki 1000 Uçak",
"Fotoğrafçı" gıbı. Değişik
sanatlan birleştırirken o dal-
dakı yaraocılann hemen he-
men en ünlüleriyle işbirli-
ği yapması da Glass'a ayn-
calık kaüyor. Örneğin Gins-
berg, Costa Gomes, Robert
Wilson, Gerald Thomas,
MattoGrosso, Susan Mars-
han, Gerald Thomas, işbir-
liği yaptığı yazar, rejisör,
ozan gibi sanatçılardan ba-
zılan.
Kimi geceler New
York'ta, Londra'da ya da bir
başka sanat başkentınde ay-
nı anda Philip Glass'a ait
birkaç etkinlik birden yer
alır. Bir köşede müzikli ti-
yatrosu, bir başka sahnede
operası, bir başka salonda
onunla ilgili birpanel ya da
kendisinin çaldığı bir kon-
ser! Şimdi karşunızda, bu
geleneksel Steinway'in ba-
şında oturan Glass, onu üne
kavuşturan, neredeyse des-
tansı kılan orkestra yapıtla-
nnı tuşlarm arasındanduyur-
maya çalışıyordu. Kiminin
GD'lerini dinlemişiz, kimi
de opera ya da film müziği
olarakbeUeklerimizdeki ya-
pıtlar. Bir yerde yaşammın
izdüşümünü sergiliyordu.
Orkestra ile dinlemeye ahş-
tığımız çalışmalann piya-
no uyarlamasmda doğal ki
orkestranm etkınliği yoktu.
1999'da tamamlanan etütle-
ri programın en ilginç yapıt-
lanydı. Hem Glass'ınbiçe-
mindeki son dönemi yan-
sıtması hem de eski yüzyı-
lın son günlerinde tamam-
lanmış olması açısmdan dik-
kat çekicıydi. Glass bu etüt-
leri çalarken 20. yüzyıl pi-
yanosunun geçmişini dü-
şünmeye koyuldum. Rach-
maninof, Debussy, Ravel,
Şostakoviç, Skryabin, Bar-
tok, Messiaen, Ligeti, Lu-
toslawski, Şinitke, Adams
ile geride bıraktığımız bir
yüzyıl.
Glass'm gerek uyariama-
lan gerekse piyano için yaz-
dığı özgün yapıtlar yüksek
birpiyanistik teknik gerek-
tirmiyordu. z^aten onun da
böyle bir iddiası yok. "Ben
piyanistdeğilim,buuyaria-
malan başkalan hanrüyor
benim içta" diyor. Philip
Glass öyle çok konser ve
konferans veren, öyle çok
turne yapan ve festivallere
katılan bir sanatçı ki, artık
sahnede obnak onun için
yemek içmek kadar doğal
hale gelmış. Hatta ara sıra
yanlış notaya basmak bile
anlaşılan işin doğal akışı ol-
muş.
evini@boiuLedu.tr
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Bir Yaşamı Yazmak
Selim lleri, epeydir tepemdeydi: "Yazsana şu
yaşamını!" Sonunda sanınm başladım. 'Sanınm'
dedim, çünkü daha çok baştayım. Ama gidecek
gibi.
Aslında yalnızca Selim yüzünden değil elbet..
Bunu yapmayı nice zamandır ben de istiyordum.,
Fakathep "lierde yapanm " deyip geçiştiriyordum.,
Ne var ki ansızın 'ilerde yapanm' söyleminin be-
nim için giderek bir lükse dönüşmeye başladığı bir
yaşa geldiğimin ayırdına vardım. Tek uyan işareti
yaş değil. Çoğunlukla nedeni açıklanamayan -ya
da belki kendime açıklamaktan kaçındığım-, tuhaf
birtükenmişlik duygusunun ziyaretime daha sık ge-
lir oluşu da rol oynadı. 'İlerde yapanm' derken o
yaşayıp yaşamayacağımı bile bilmediğim 'ilerisi'
kapıma geldiğinde, kendi yaşamım üzerine bir
şeyler yazamayacak kadar tükenmiş olabileceği-
mi düşündüm. Yani şimdilik yalnızca bir olasılık ola-
rak.
Yaşıma çok taktığımdan değil. Elli sekiz yaş,
yaşlılığı da, yaşlanmama inadını da birlikte düşün-
düren bir yaş. Ama ne olursa olsun, geçen zama-
nın en azından bedensel bir yıpranmayı -ve buna
bağlı bir sınırianışı- da beraberinde getirdiğıni 'yaş-
lanmamak' yolundaki direnişle yadsımaya kalkmak,
bana pek akıl işi gibi gözükmüyor.
Yaşamımın yaklaşık son on yılı, bu süre boyun-
ca yaşamdan kendini neredeyse bütünüyle çek-
miş olan annemle birlikte yaşlanmamak için ver-
diğim savaşımla geçti. O, şimdi artık yok. Dolayı-
sıyla, 'onun yüzünden' verilmesi gereken bir sa-
vaşımdayok.
Her şey, bundan böyle kendimle. '"''
Daha mı kolay olacak? Bilmiyorum.
Sorunun yanıtı, zamanda yazılı.
Belki şimdi yaşamım üzerine bir şeyler yazma-
ya başlamamın nedeni, biraz da bu yanıtın peşi-
ne düşmemden kaynaklanıyor.
Yazdıklanma -şimdilik- "Aranızda, Hep Yaban-
cı..." gibi bir başlık koydum. Sanki başlangıçtan
bugüne, insanlarla olan ilişkilenmi çok iyi özetliyor.
Neden yazdığıma gelınce, bunu da sorguladım
elbet. Hatta belki de bu sorgulamayı biraz abart-
mam yüzünden yazmaya biraz geç başladım. "Ya-
şamımda yazmaya değer bir şeyler var mı ki" so-
rusu, kafamda uzun zaman çakılı kaldı. Sonra, bu
soruyu daha çok "başkalan" açısmdan ortaya at-
tığımı anladım. Yani "Başkalanna ilginç gelebile-
cek, okunmaya değer bir şeyler yaşadım mı" gi-
bilerinden bir sorgulama.
Yanıldığım nokta burasıydı.
Yaşamını kaleme almak bir hesaplaşmaysa eğer
-ki, mutlaka öyledir, bu işin başına öyle bir gerek-
sinimin zorlamasıyla oturulur-, o zaman insan, bu
işi ancak "kendi için" ve "kendiaçısmdan" yapa-
cağını da gözden kaçırmamalı.
Hiçbiryaşam, "başkalanna gföre'yaşanmaz. İn-
san ne yaparsa yapsın, nasıl bir çizgiyi izlerse iz-
lesin, sonuçta yaşamını ancak "kendinegöre" ya-
şayabilir. Bu, yaşamı boyunca kenaı kimliğine sa-
hip çıkma bağlamında en başansız kalmış kişiler
için bile geçerlidir; yani sonuçta onlann kimliği si-
lik yaşamlan da öyle bir "kendine göre" yaşam-
dır.
Her yaşam ancak 'kendine göre' yaşanabilece-
ğine göre bunların yazılanlan da ancak 'kendiiçin'
yazılır. 'Başkalanna ilginç gelir mi' sorusu, bir an-
lamda falcılığa kalkışmaktan başka bir şey değil-
dir.
Ben de her şeyden önce kendim için yazıyorum.
Ben, böyle bir gereksinim duyduğum için. Bugü-
ne kadar yaşamımda olup bitenler, bana yazılma-
ya değer geldiği için. Ve bunu yaparken kimi za-
man öyle "Herkes gibi.." tarzındaki yapay genel-
lemelerden de kaçınıyorum. Kimsenin yaşamında
herhangi bir "herkes gibi" yoktur. Kimse hiçbir şe-
yi "herkes gibi" yaşamaz, yaşayamaz. Sürüye en
çok uyduğu noktalarda bile aslında insanın yaptı-
ğı, "herkes"Xen oluşma o sürüye "kendi gibi" ka-
tılmaktır. Fark, kendini bunun bilincine vanlmasın-
da ya da vanlmamasında gösterir. Kendilerine öz-
gü bir kimlik geliştirmekte yetersiz kalmış olanlar,
kendilerinden destek de alamayacaklanndan, bun-
dan kaynaklanan korkuyla kendilerini olabildiğin-
ce sürü içerisinde eritme/salt sürü ile varolabilme
yolunu tutarlar.
Benim yazmakta olduklanm ise bunun tersine, •
türlü nedenlerle hep "kendine sığınmış" birinin ya-
şamının sonbahannda kendi yüzünü olabildiğin-
ce maskesiz görme çabasından kaynaklanıyor..^,'
e-posta: ahmetcemaKo superonline.com
acem20<g hotmail.com
nvs
? nb
Peter Greenavvay'in Bologna
gösterisi
• Kültür Servisi - Onlü yönetmen Peter
Greenaway Avrupa'mn kültür merkezlerinden
Bologna'da düzenlenen 'Bologna Towers 2000'
kutlamalan için özel bir gösteri hazırladı.
Bologna'mn Büyük Meydan adı venlen
alanında yer alan binalar, her gece Greenaway'in
düzenlemesini yaptığı ses, ışık ve
görüntülerle renkleniyor. 24 dakikalık bu 'ışık
gösterisi' her gece akşam 10.30'dan gece yansma
kadar üç kere tekrar edilecek. Greenavvay, bu
gösteri ile 100 tane kuleden oluşan Bologna
kentini kendi diliyle ifade ettiğini açıkladı.
Gerçekten de Greenaway. görüntü ve sesi
birleştirerek kuleler arasında Bologna şehri
üzerine 21 ayn hikâye anlatıyor.
Avnupalı gençler Marmarts'te
buluşacak
• Kültür Ser\isi - Marmaris Turunç Köyü'nde
bulunan kültür ve sanat merkezi Internationale
Akademie Marmaris (IAM), 8-22 Temmuz
tarihleri arasında Yunanistan, Israil, Ahnanya ve
Türkiye'den genç tiyatro gruplanm konuk edecek.
'Bilge Nathan' adlı oyunun hazırlıklannı kendi
ülkelerinde sürdüren gençler. 8-22 Temmuz
tarihlerinde Internationale Akademie Marmans'te
bir araya gelecekler ve oyunu dört karma grup
oluşturarak sahneleyecekler. Oyunlar 18, 19, 20
ve 21 Temmuz'da her ülkenin kendi dilinde
sergilenecek. Marmaris Belediyesi'nin de destek
sağladığı projenin Türkiye ekibi, deprem
bölgesinden seçilerek Kocaeli Üniversitesi
gençlennden oluşturuldu. Safak Aydoğan'm
yöneticiliğmı yaptığı çalışmanın yönetmenliğini
Cavit Bezek yürütüyor.