27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 9 HAZİRAM 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyetcom.tr 15 ALLEGRO EVtN İLYASOĞLU ]\emrat'ta tanrdarm gazabı Y,ırmıncı yüzyılın son çeyreğine damgasını -vurmuş, müzikte DoğuileBatı arasında, ciddi ile popüler arasında köprüler kurmuş bir sanatçıyı îstanbul'da, yanıbaşımızda bulabilmek bir ayncalıktı. Yeni müziğin yaratıcılanndan birisi, üstelik nice yeni kavramın öncüsü. Keşke bu yazının şöyle birbaşlığıolsaydı: "Tann- lar müzikie uyandılar!" Ya da "Tannlara müzikşöteni!" Ne yazık ki olamadı. Pazar gecesinı pazartesiye bağ- layan sabah, Nemrut Da- ğı'nda güneş doğarken bir klasik müzik konseri izle- yecektik. Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası, Emin Güven Yaşhçam'ın yöneti- mınde. Moldovyalı pan flüt- çü MarinGeras s' ın solıst- liğınde güneşi bizlerle ve tannlarla buluşturacaktı. Orkestra için valsler ve pan flütle romantik yapıtlar ha- zırlanmış, Ford Otosan gi- bi müziksever bir sponso- run desteği ile bu yolculu- ğa çıkmışlardı. Bu etkinlik, Turizm Ba- kanlığı'nın düzenlediği 8. Uluslararası Kâhta Kom- magene Festivali'nin için- deki programlardan birisiy- di. Sayısız kameraman, ba- sın üyesi, köşe yazan, edi- tör, program yapımcısı da bu olayın tanıklan arasın- da yer aldı. Türkiye'nin dört bir yanmdan 2000 kadar bir izleyici kitlesi Nemrut'un tepesine, güneşi doğurtma- ya çıktı. Zeus,ApoDon,For- tuna, Herkülve onlarla ken- dını bir tutarak yanıbaşla- nnda heykelini diktirmiş olan Kral Antiochos, o kut- sal yalnızbklannm bozul- masındanrahatsızolmuşlar- dı besbelli. înanılmaz bir rüzgâr ile Nemrut Dağı al- tüst oluyordu. Bırakın no- talan, sehpalan ya da çal- gılan ortaya çıkarmayı, yü- rümek, ayakta durabilmek bile başanydı Nemrut'un tepesinde. Karanlıkta itiş kakış tepeye varan kalaba- lığın amacı da pek belli de- ğildi zaten. Şarap şişeleri- ni sağa sola savuranlar mı istersinız, o güzelim heykel başlannın tepesine tırma- nanlar mı, kovalamaca oy- nayan uyku sersemi çocuk- lar mı, halay çekenlermi... Eğer konser gerçekleşsey- di acaba heıkes durulup mü- ziğe kulak verecek miydi bilemiyorum. Kım bilir, tannlar yalnız bu safhalkın bilinçsiz dav- ranışına kızmamışlaniı. Bel- kı de o sıralarda, biraz öte- de sular altında kalan Bel- kıs harabeleri için de ağıt ya- kıyorlardı. Acılarmı bize bu yoldan anlatmaya çalış- tılar! UKUROVA DEVLET SENFONİ ORKESTRASI'NIN ÜC AYLIK EMEĞÎ BOSA GÎTTÎ Tannlann Dağı'nda güneşin valsi • Konser dolayısıyla yaşanan izdiham sırasında kamu yetkililerinin yetersizliği ve çaresizliği de gözler önüne serildi. ,.. fnsanların tarihi yontulann tepelerine çıkmalanna seyirci kalınması ortak mirasımıza gereğince sahip çıkamadığımızı gösterdi. ÇETtNYİĞENOĞLU KÂHTA - Kommagene Kralı 1. Antiokhos, vasiye- tinde doğum günüyle tah- ta çifesuna yıldönümle- rinde anılmasuu istediği Nemrut'u tüm tannlann ortak konutu olması dile- ğiyle kurmuştu. Johann Strauss da, yak- laşık ikı bın yıl sonra 'tm- paratorVabTni 40. yıl kut- lamalan için Imparator Jo- seph Franz'ın onuruna bestelemıştı. 8. Uluslararası Kâhta Kommagene Festivali kap- samında ÇDSO (Çukuro- va Devlet Senfoni Orkest- rası) tarafindan verilecek konserle 1. Antıokhos'la Strauss ve Joseph Franz'ın tutkulannı buluşturmak amaçlandı. Ancak doğa koşullan buna izin verme- di. Nemrut'a egemen olan aşın rüzgâr ve soğuk ne- deniyle hüzün yüklü 'Gü- zel Mavi Tuna' valsi çalı- namadı. Güneş bütün gör- kemiyle ortaya çıkmadan önce sunulması tasarlanan Imparator Valsi'nde trom- bonlan izleyen kemanlar lirik bir atmosfer yarata- madı. 'Tannlar Dağı'nda sen- foni konsen özlemıyle bin beş yüz dolayında sanat- sever Nemrut'a soluk so- luğa çıktığmda da aynı gü- zellikle doğdu güneş. Ne rüzgâra ne de aşın soğu- ğa aldırdı. Binbir güçlüğe katlanarak kabanlanna, paltolanna, battaniyeleri- ne sannmış şapkalı, bere- li insanlar bu iki bin yıl- lık tutkunun buluşmasına tanık olmak için ellerin- de konyak ve şarap kadeh- leriyle ateş sunağuıın, tan- n başı yontulannın dulda- sına sığınarak beklediler. Ancak beklenen buluşma gerçekleşmedi. Aşın rüz- gâr ve soğuk, konsere izın vermedi. Ünlü pan flüt sa- natçısı Marin Gerass'ın, Apollon yontusunun dul- dasma sığınarak verdiği birkaç dakikalık konsen de rüzgânn uğultusunu pek aşamadı. Ama çabası sanatseverlerce takdirle karşılandı. ÇDSO üyesı elli beş mü- zik emekçisinin üç ayhk emeği boşa gitti. Yalnızca güneşhı valsiyle yetinildi. Nemrut'a yapılan bu ge- zi, bazı gerçekleri gözler önüne sermesi açısmdan da önemliydi. Bir gün ön- ce festivalin açılışında Tu- rizm Bakanı Erkan Mum- cu'nun biraz da aşınya ka- çan organizasyon bozuk- luğuna tepkisi bir yana, konser dolayısıyla yaşa- nan izdiham sırasında ka- mu yedalilerinin yeteKiz- liği ve çaresizliği de göz- ler önüne serildi. Insanla- nn tarihi yontulann tepe- lerine çıkmalanna seyirci kalınması, portatif tuva- letlerin yetersizliği, ınsan- lığm ortak mirasına gere- ğince sahip çıkamadığı- mızı gösterdi. Pan flütçü Marin Gerass, Apollon yontusunun yanında rüzgâr nedeniyle ancak birkaç dakika çalabildL ŞefCatherine Mackinîosh, klasik müzikte müziğin esas olduğunu vurguluyor 'Eğitim ölürsebirtnyediyaşaiur' RAYANYtRMİBEŞ 28. Uluslararası tstanbul Mü- zik Festivali kapsamında Aya tri- ni'de konser veren The Orchest- ra of The Age of Enlightement (Aydınlanma Çağı Orkestrası), Kmg'sConsortgibi Ingiliz ve es- ki müzik aletleri kullanan bir oda orkestrası. Topluluğun orkestra şefı CatherineMackintosh'a so- rulanmızı yönelttik. - Niçin klasik müziği seçtiniz? CATHERINE MACKIN- TOSH - Çok küçük yaşlarda ta- nıştığım klasik müzik, dans edi- lecek, heyecanlı, çok fiziksel bir müzik değil. Klasik müzikte mü- zik esastır. Seçimimi küçükken yaptun. Barok ve Rönesans mü- ziğini özellikle severim. Keman eğitiminın ardından erken dö- nem müzığı üzerine çalışmak is- tedim. Orijinal aletlerle Purcell, HaendeL Vh-aldi gibi bestecile- rin pek tanınmayan parçalannı çalmak heyecan verici. Eski mü- zik aletlerini kullarana hareketi- nin ülkemizdeki öncülerindenim. Bunlarla çalmanm dinleyici üze- rindeki etkisi de farkh. 70'lerde ilgi gören çok kayıt yaptık. Çok da şanslıydım ki bu arada evlen- meye ve iki çocuk sabibi olma- ya firsatım oldu. - Çocuklanıuzı büyütmek zor ohnadınu? MACKBSTOSH- Biri 25, bi- ri 23 yaşında. Çok iyi birkoca seç- Jjm. Kocam mımar. Gündüz iş- ~îe, aKşatn evde. Au-pair kızlar ve dadılarla çocuklanmı paylaş- mam gerekti. Güzel bir rutini yo- luna koymayı başardık. çocuk- lar kocam sayesinde kendilerini hiç terk edilmiş hissetmediler. Mesleğimi takdir ettiler. 7-8 yaş- lanna gelene dek turneye gitme- dim, hep yanlarındaydım. -Klasik müzik eğitnnineveri- yor? CATHERINE MACKIN- TOSH - Harika bir disiplin. Ba- sit müzik değil. Değişik aletlerin nasıl bir arada çalmdığını çocuk- lara aktarmak, duyma yeteneği- ni geliştiriyor. Biraz tarih, biraz müzikie tüm resim harmanlana- rak veriliyor. Çağdaş müzik de yap-boz oyunu gibi önemli şey- ler sunuyor tabii, ama bu eğitim ölürse bir trajedi yaşanır. Klasik müzik eğıtimi tozlu bir ınüze gi- bi görülüyor, ama çok canlı ola- bilir. Artık orta yaşlıyım, ama müzik yaparken yüzlerce defa çalmış olsam da yeni bir şeyler MACKINTOSH - Her besteci farklıdır. Zamanına göre çok sı- ra dışı. Yapüğı müziğin çok renk- liliğinı. düşgücüne açık olmasmı ve insancıl yönünü seviyorum. Seslendirmenin yanı sıra muaz- zam bir yazma yeteneği de olan inanılmaz özenli bir besteci. Mi- keianj'm heykeltıraşlığı gibi ku- sursuzluğu yakalayan bir besteci. - Kraliyet Müzik Koleji'nde 197Tden bu yana öğretmenlik yapnuşsuuz» MAOaNTOSH-Başladığım- buluyorum. Aya Irini*de çaldı- ğım Bach'ın 'Obua ve Keman İçin Koncertosu' örneğin. Sevdi- ğım bir konçerto ve her defasın- da değişik bir obuacıyla çalıyo- rum, kafamda farklı fikirler olu- şuyor ve farklı bir sımum ger- çekleşiyor. Bu parçanın gidişini biliyorum dememek gerek, çün- kü her şey değişiyor, yer, dinle- yiciler. çaldığınız saat... - Bach'ın diğer bestedlerden farkınedir? da kızıma hamileydım. Harika bir işti. Noel'de emekli oldum. Son öğrencim orkestrada, İstan- bul'da bizimle çaldı. Yeni nesil müzisyenlerle bağınızı koparma- mak iyi bir şey. Benım kuşağım eski aletleri profesyonel olarak ça- lan ilk kuşak. Bize kimse Barok kemanı çalmayı öğretmedi. Bu işi üstlenmek isteyince kendi kendi- mi eğitmem gerekti. Aletler hak- kında daha fazlasını keşfetmek ve bunlan öğrencilerimle paylaşma yolunu benimsedim. Keşfi, ke- manla, onu çalarak, dinleyerek yaptun. Kendimi dünya çapında bir uzman yerine koymuyorum, çünkü altı değişik ülkeden alü Barok keman dinlediğinizde hep- sinin çok farklı özelliklere sahip olduğunu görüyorsunuz. Yaym da başka bir faik yarattığmı an- ladım. Yay benim öğretmenim. -Eski müzikateti çalan orkest- ralann, örneğin New York Fflar- moni'den farkı nedir? MACKBVTOSH - Çok ses çı- karmak için yapılmadı bu aletler. Temiz ve doğrudan ses verhier. Modern aletlerle teknik farklı- lıklan var. iyi bir akustikte, ör- neğin bir kilisede çalarsanız gü- zel sonuç alırsınız, ama dışanda çalarsanız sorun olur. Modern aletler gibi sesleri baskın değil. Rüzgâraletlerininde sesi dahaha- fif ve yumuşakor. Sanınm birçok şarkıcı da seslerini zorlamak zo- runda kalmadıklanndan eski mü- zik aletleri orkestrasıyla çahş- mayı seviyor. New York Filar- moni bizim tarzımızdamüzik ya- parsa bugünkü aletlerle çalacak. Modern orkestralar eski müziği çalabilir tabii. Değişik içerikli performanslannı dinlemek ilginç olabilir, ancak dönem bestecile- rinin umduğu sesleri yeni aletler- le yakalamak zor olacakto. Çağ- daş müziğe gelene kadarki deği- şimi görmeleri için okullarda ço- cuklara eski müziği öğretmek ge- rek. Erken dönemmüziğe dızüs- tü çalınan kemanla başladım ve 16. yüzyıl müzikleri çaldmı. Ba- rok kemanla 17. yüzyıl, ardın- dan 18. ve 19. yüzyıl müzikleri geldi. Müzikal kariyerim sırasın- da şans eseri bir nevi yenilik ya- şadım. Modern kemanla başlayıp birdeneski aletlerle üç yüzyıl ön- ceki müziği çalıyorsunuz. Böy- le derinlemesine çalıştığnn için çok mutluyum, çünkü zorluklar- la uğraşmanın sonunda hassasi- yet duygum gelişti. Philip Glass'm tstanbul Müzik Festivali'nde verdi- ği ilk konserini izledim. Yir- minci yüzyıhn son çeyreği- ne damgasını vurmuş, mü- zikte Doğu ile Batı arasın- da, ciddi ile popüler arasın- da köprüler kurmuş bir sa- natçıyı îstanbul'da, yanıba- şımızda bulabilmek bir ay- ncalıktı. Yeni müziğin ya- ratıcılanndan birisi, üste- lik nice yeni kavramın ön- cüsü. Hem de bilinçli bir öncüsü. Kendisi birtakım deneyler yapmış da yıllar sonra keşfedılmiş değÜ,ben bu işe böylesi bir yeni ses getırmek istiyorum, diye yola çıkmış ve başarmış bir öncü. Örneğin Performing Arts gibi değişik sanat dal- lannı birleştiren yeni bir kavram da Glass'ın yaratı- cılığınm bilinçli bir ürünü. Sahne ile müziğin birieşimi, operanın tiyatroya dönüş- mesi, tıyatronun ve sınema- nın müziksiz düşünüleme- yeceği... Müziğin edebiyat- la, tiyatroyla, dansla, plas- tik sanatlarla tümleşmesi. Uzakdoğu'nun yanıbaşımı- za gelmesi. Zamamn bölünmezliği değil de eklenerek çoğal- dığmı kamtlayan müziğin Batı dünyasına girişi. Der- ken minımalizm adına bir teknik. Yinelenen ses kü- mecıkleri, yinelenen ritim kümeleri. Aradaki mini- mal degişikliğe dikkat çe- kilmesi. Glass "minima- Bst* olarak anılmaktan hoş- lanmıyor. "Additive" (ek- lenerek çoğalan bir teknik) birbiçem kullandığını söy- lüyor. Geleneksel opera kavra- mına "müzikli tiyatro" ile yenilikler sunmuş Örne- ğin, "Damdaki 1000 Uçak", "Fotoğrafçı" gıbı. Değişik sanatlan birleştırirken o dal- dakı yaraocılann hemen he- men en ünlüleriyle işbirli- ği yapması da Glass'a ayn- calık kaüyor. Örneğin Gins- berg, Costa Gomes, Robert Wilson, Gerald Thomas, MattoGrosso, Susan Mars- han, Gerald Thomas, işbir- liği yaptığı yazar, rejisör, ozan gibi sanatçılardan ba- zılan. Kimi geceler New York'ta, Londra'da ya da bir başka sanat başkentınde ay- nı anda Philip Glass'a ait birkaç etkinlik birden yer alır. Bir köşede müzikli ti- yatrosu, bir başka sahnede operası, bir başka salonda onunla ilgili birpanel ya da kendisinin çaldığı bir kon- ser! Şimdi karşunızda, bu geleneksel Steinway'in ba- şında oturan Glass, onu üne kavuşturan, neredeyse des- tansı kılan orkestra yapıtla- nnı tuşlarm arasındanduyur- maya çalışıyordu. Kiminin GD'lerini dinlemişiz, kimi de opera ya da film müziği olarakbeUeklerimizdeki ya- pıtlar. Bir yerde yaşammın izdüşümünü sergiliyordu. Orkestra ile dinlemeye ahş- tığımız çalışmalann piya- no uyarlamasmda doğal ki orkestranm etkınliği yoktu. 1999'da tamamlanan etütle- ri programın en ilginç yapıt- lanydı. Hem Glass'ınbiçe- mindeki son dönemi yan- sıtması hem de eski yüzyı- lın son günlerinde tamam- lanmış olması açısmdan dik- kat çekicıydi. Glass bu etüt- leri çalarken 20. yüzyıl pi- yanosunun geçmişini dü- şünmeye koyuldum. Rach- maninof, Debussy, Ravel, Şostakoviç, Skryabin, Bar- tok, Messiaen, Ligeti, Lu- toslawski, Şinitke, Adams ile geride bıraktığımız bir yüzyıl. Glass'm gerek uyariama- lan gerekse piyano için yaz- dığı özgün yapıtlar yüksek birpiyanistik teknik gerek- tirmiyordu. z^aten onun da böyle bir iddiası yok. "Ben piyanistdeğilim,buuyaria- malan başkalan hanrüyor benim içta" diyor. Philip Glass öyle çok konser ve konferans veren, öyle çok turne yapan ve festivallere katılan bir sanatçı ki, artık sahnede obnak onun için yemek içmek kadar doğal hale gelmış. Hatta ara sıra yanlış notaya basmak bile anlaşılan işin doğal akışı ol- muş. evini@boiuLedu.tr ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Bir Yaşamı Yazmak Selim lleri, epeydir tepemdeydi: "Yazsana şu yaşamını!" Sonunda sanınm başladım. 'Sanınm' dedim, çünkü daha çok baştayım. Ama gidecek gibi. Aslında yalnızca Selim yüzünden değil elbet.. Bunu yapmayı nice zamandır ben de istiyordum., Fakathep "lierde yapanm " deyip geçiştiriyordum., Ne var ki ansızın 'ilerde yapanm' söyleminin be- nim için giderek bir lükse dönüşmeye başladığı bir yaşa geldiğimin ayırdına vardım. Tek uyan işareti yaş değil. Çoğunlukla nedeni açıklanamayan -ya da belki kendime açıklamaktan kaçındığım-, tuhaf birtükenmişlik duygusunun ziyaretime daha sık ge- lir oluşu da rol oynadı. 'İlerde yapanm' derken o yaşayıp yaşamayacağımı bile bilmediğim 'ilerisi' kapıma geldiğinde, kendi yaşamım üzerine bir şeyler yazamayacak kadar tükenmiş olabileceği- mi düşündüm. Yani şimdilik yalnızca bir olasılık ola- rak. Yaşıma çok taktığımdan değil. Elli sekiz yaş, yaşlılığı da, yaşlanmama inadını da birlikte düşün- düren bir yaş. Ama ne olursa olsun, geçen zama- nın en azından bedensel bir yıpranmayı -ve buna bağlı bir sınırianışı- da beraberinde getirdiğıni 'yaş- lanmamak' yolundaki direnişle yadsımaya kalkmak, bana pek akıl işi gibi gözükmüyor. Yaşamımın yaklaşık son on yılı, bu süre boyun- ca yaşamdan kendini neredeyse bütünüyle çek- miş olan annemle birlikte yaşlanmamak için ver- diğim savaşımla geçti. O, şimdi artık yok. Dolayı- sıyla, 'onun yüzünden' verilmesi gereken bir sa- vaşımdayok. Her şey, bundan böyle kendimle. '"'' Daha mı kolay olacak? Bilmiyorum. Sorunun yanıtı, zamanda yazılı. Belki şimdi yaşamım üzerine bir şeyler yazma- ya başlamamın nedeni, biraz da bu yanıtın peşi- ne düşmemden kaynaklanıyor. Yazdıklanma -şimdilik- "Aranızda, Hep Yaban- cı..." gibi bir başlık koydum. Sanki başlangıçtan bugüne, insanlarla olan ilişkilenmi çok iyi özetliyor. Neden yazdığıma gelınce, bunu da sorguladım elbet. Hatta belki de bu sorgulamayı biraz abart- mam yüzünden yazmaya biraz geç başladım. "Ya- şamımda yazmaya değer bir şeyler var mı ki" so- rusu, kafamda uzun zaman çakılı kaldı. Sonra, bu soruyu daha çok "başkalan" açısmdan ortaya at- tığımı anladım. Yani "Başkalanna ilginç gelebile- cek, okunmaya değer bir şeyler yaşadım mı" gi- bilerinden bir sorgulama. Yanıldığım nokta burasıydı. Yaşamını kaleme almak bir hesaplaşmaysa eğer -ki, mutlaka öyledir, bu işin başına öyle bir gerek- sinimin zorlamasıyla oturulur-, o zaman insan, bu işi ancak "kendi için" ve "kendiaçısmdan" yapa- cağını da gözden kaçırmamalı. Hiçbiryaşam, "başkalanna gföre'yaşanmaz. İn- san ne yaparsa yapsın, nasıl bir çizgiyi izlerse iz- lesin, sonuçta yaşamını ancak "kendinegöre" ya- şayabilir. Bu, yaşamı boyunca kenaı kimliğine sa- hip çıkma bağlamında en başansız kalmış kişiler için bile geçerlidir; yani sonuçta onlann kimliği si- lik yaşamlan da öyle bir "kendine göre" yaşam- dır. Her yaşam ancak 'kendine göre' yaşanabilece- ğine göre bunların yazılanlan da ancak 'kendiiçin' yazılır. 'Başkalanna ilginç gelir mi' sorusu, bir an- lamda falcılığa kalkışmaktan başka bir şey değil- dir. Ben de her şeyden önce kendim için yazıyorum. Ben, böyle bir gereksinim duyduğum için. Bugü- ne kadar yaşamımda olup bitenler, bana yazılma- ya değer geldiği için. Ve bunu yaparken kimi za- man öyle "Herkes gibi.." tarzındaki yapay genel- lemelerden de kaçınıyorum. Kimsenin yaşamında herhangi bir "herkes gibi" yoktur. Kimse hiçbir şe- yi "herkes gibi" yaşamaz, yaşayamaz. Sürüye en çok uyduğu noktalarda bile aslında insanın yaptı- ğı, "herkes"Xen oluşma o sürüye "kendi gibi" ka- tılmaktır. Fark, kendini bunun bilincine vanlmasın- da ya da vanlmamasında gösterir. Kendilerine öz- gü bir kimlik geliştirmekte yetersiz kalmış olanlar, kendilerinden destek de alamayacaklanndan, bun- dan kaynaklanan korkuyla kendilerini olabildiğin- ce sürü içerisinde eritme/salt sürü ile varolabilme yolunu tutarlar. Benim yazmakta olduklanm ise bunun tersine, • türlü nedenlerle hep "kendine sığınmış" birinin ya- şamının sonbahannda kendi yüzünü olabildiğin- ce maskesiz görme çabasından kaynaklanıyor..^,' e-posta: ahmetcemaKo superonline.com acem20<g hotmail.com nvs ? nb Peter Greenavvay'in Bologna gösterisi • Kültür Servisi - Onlü yönetmen Peter Greenaway Avrupa'mn kültür merkezlerinden Bologna'da düzenlenen 'Bologna Towers 2000' kutlamalan için özel bir gösteri hazırladı. Bologna'mn Büyük Meydan adı venlen alanında yer alan binalar, her gece Greenaway'in düzenlemesini yaptığı ses, ışık ve görüntülerle renkleniyor. 24 dakikalık bu 'ışık gösterisi' her gece akşam 10.30'dan gece yansma kadar üç kere tekrar edilecek. Greenavvay, bu gösteri ile 100 tane kuleden oluşan Bologna kentini kendi diliyle ifade ettiğini açıkladı. Gerçekten de Greenaway. görüntü ve sesi birleştirerek kuleler arasında Bologna şehri üzerine 21 ayn hikâye anlatıyor. Avnupalı gençler Marmarts'te buluşacak • Kültür Ser\isi - Marmaris Turunç Köyü'nde bulunan kültür ve sanat merkezi Internationale Akademie Marmaris (IAM), 8-22 Temmuz tarihleri arasında Yunanistan, Israil, Ahnanya ve Türkiye'den genç tiyatro gruplanm konuk edecek. 'Bilge Nathan' adlı oyunun hazırlıklannı kendi ülkelerinde sürdüren gençler. 8-22 Temmuz tarihlerinde Internationale Akademie Marmans'te bir araya gelecekler ve oyunu dört karma grup oluşturarak sahneleyecekler. Oyunlar 18, 19, 20 ve 21 Temmuz'da her ülkenin kendi dilinde sergilenecek. Marmaris Belediyesi'nin de destek sağladığı projenin Türkiye ekibi, deprem bölgesinden seçilerek Kocaeli Üniversitesi gençlennden oluşturuldu. Safak Aydoğan'm yöneticiliğmı yaptığı çalışmanın yönetmenliğini Cavit Bezek yürütüyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle