Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SVTFA CUMHURİYET 27 HAZİRAN 2000 SALI
14 LJİA kultur@cumhuriyet.com.tr
PORTAL DİKMEN GÜRÜN
IstanlnıTdaıı yine Pina Bausch geçti1998 ve 2000. Hong Kong ve Liz-
bon. Güller ve Dalgalar. "CamTemiz-
leyfcisi" ve "Masurca Fogo." Duyar-
h oyuncular ve üstün nitelikli dans-
çılar, açık ve dolaysız bir beden dili.
Sıcak bir buluşma ve seyirciyle ya-
k'inlaşma. Ne güzel ki Uluslararası
Iştanbul Tiyatrosu Festivali'nden Pi-
na Bausch bir kez daha geçti.
"Farkhhklar"
Elimde bir kitap var; "Pina Ba-
usch." Maarten Vanden Abeele'mn
çektıği siyah- beyaz fotoğraflardan
oluşan bir albüm. VVuppertal Dans Ti-
yatrosu'nun farklılığının altını çizen
kareler bunlar. Topluluğun çalışma
yöntemlerıni inceleyen bir başka ki-
tapta da "VVuppertal Dans Tiyatro-
su'ndaÇakşmak" yine "farkkkklar".
'* YüzarNorbert Serbos "Wuppertal
Hans Tiyatrosu'nda farkkuk günde-
•- Mkyaşamınbirparçasıdır'* diyor. Pi-
• 1» Bausch sıradan insanlar ve onla-
;-.rtn yaşamlan üstünde duran bir yo-
»^pjjmcu. Bu sıradan yaşamlan tiyatro
^ sehnesine taşırken çelışkilerin altını
• da zeki ve esprili bir dille çiziyor.
• J&rklı kültürleri, farklı renkleri, fark-
lı tonlan öne çıkartmaktan kaçınmı-
yor. Belki de bu nedenle sahne üstün-
de yaşanan insan ilişkileri son dere-
ce sıcak ve duyarlı. Yine aynı yazı-
da, bu farklıhklann üzerinde durula-
rak, Pina Bausch ve dançılann hare-
ket noktalan şöyle yansıtılıyor: "Çok
şeffaf ve açık olan bu anlayış doğrul-
tusunda bireyler kendi kültür biri-
kimlerini, dünya görüşlerini ve kişisel
farkuuklannı kimi zaman uyuşarak,
küni zaman çatışarak ortaya koymak-
ta özgür bırakümaktadırlar. Farklıb-
ğın bu dinamiği hiçbir zaman yüzey-
sel veya yapay bir uyum yaratma adV
na bastınlmamaktadır."
Yazıda, alışılnuşın dışına çıkan, "ti-
pikobnayan" birbakış açısı olarak de-
ğerlendirilir bu yaklaşım. Kaçınıl-
• "Dansçılannı bireyler olarak ele alan ve onlann
kendine has özelliklerini ortaya çıkannaya çalışan anlayış
Wuppertal Dans Tiyatrosu'nu dünyaca ünlü başka topluluklardan
ayıran en önemli özelliktir. Bu anlayış doğrultusunda bireyler
kişisel farklılıklarını ortaya koyabilmekte özgür
bırakılmaktadırlar."
maz olarak, bu, sanatçılann birbir-
leriyle, seyirciyle iletişim kurma ça-
balannm da bir uzantısıdır "Hiçbir
şey olduğundan daha güzeUeştirttmez,
hiçbirşeyin üstü örtülmez. En karma-
şık durumlann sonunda bile herke-
sin kendisiae gülümseyebileceği bir
yol bulunabüirve herkes kendi iç dün-
yasuıı biraz daha keşfeder. Sürekli de-
ğisim yahuzca sanatsal bir ka> gı ola-
rak ele aknmaz, kişisel yaşam prensi-
binin bir parçasıdır da. Kendini kimi
zaman en açık, en zayıf, en yaralana-
bilir yönleriyle bile ortaya koyabil-
mek; VVuppertal DansTryatrosu'nun,
dansçılanndan beklentisi budur."
'Parçalar'
Pma Bausch'un tstanbul'da izle-
nen çalışmalannda da bu farklıhk
gözlemleniyordu. Her iki gösteride de
acının, sevgının, neşenın yaşanmasın-
da içgüdüler küçük hareketlerle, in-
sanca davranışlarla, adeta izleyicinin
içine girercesine sıcak diyaloglarla
ön planda değerlendiriliyordu. Bu
arada, sanatçının "bütün" değıl "par-
çalar" üzerinde durduğu gözlemleni-
yordu.
Kimi izleyici için belki gelişigüzel
bir görünüm taşıyan bu "parçalar"
atmosferdeki bütünlüğü yakalıyor-
du. Tekrarlar ve parçalanmalar Pina
Bausch'un dünyasında farklı anlam-
lar taşıyor, "dans" onun sahne dilin-
de yeniden tanımlanıyor. Duyarlı bir
şiir, anlamlı bir şarkı, seyirciyle ku-
rulan diyalog Wuppertal Dans Tiyat-
rosu'nun kendi estetiğini oluşturma
sürecinde yakaladığı anlamlı gerçek-
ler.
Bu noktada, sanatçının çalışma
yöntemini açıklayan önemli bir baş-
ka saptama üzerinde de durmak ge-
rekır. "Pina Bausch iletişiminsııurla-
nnı ve olasüıklannı uç noktaya ka-
dar araşüran, hatta zorlayan sorular-
la yaklaşır dansçılanna. Nerede bir-
birimize dokunuruz, neden birbiri-
mizden uzaklaşuız? Bu sorulann ya-
nıdan emprov izasyonlarla değiL çok
kesüı, dürüst anlann koreografiye dö-
nüştürühnesinde biçimlenir. Böylece
her yeni yapunla birlikte yeni bir ke-
şifgezisi başlar ve her beden umutla-
ruu, özlemlerinl korkulannı, hazla-
ruu yeniden tanımlamaya çalışu-. Pi-
na Bausch, bir topluluğun tek bir ko-
reograftan daha fazla bilgjye sahip ol-
duğuna inanıyor ve bedenlerde gizli
kalmış yöntemleri ışığa çıkartıyor.
Her bir dansçıya kendi dünya görü-
şünü keşfetme ve ortava koyabilme
özgürlüğünü tamyor. Bunun ötesinde
herkesin ozgün vebenzersiz kimliğiy-
le var olma hakkma büyük saygı du-
yuyor."
Onümüzdeki yıllarda Pina Ba-
usch'la bir kez daha buluşmak üzere...
Meral Uğurlu 'nun solo konseri bu akşam 19.30'da Atatürk Kültür Merkezi 'nde gerçekleşecek
'Bir elin parmakları kadarız'
CUMHUR CANBAZOĞLU
28. Uluslararası Iştanbul Müzik Fes-
tivali'nde sıra klasik Türk musikisi yo-
rumculanndan Meral Uğurlu'nun solo
konserine geldi. Uğurlu bu akşam saat
19.30'da Iştanbul Atatürk Kültür Mer-
kezi'nde Aziz Şenola Filiz (ney), Birol
Yayla (tambur), Birol Karaca (ut),_Ta-
ner Sayactoğlu (kanun), Lütfiye Ozer
, (kemençe) eşliğinde klasik musikimi-
, zinsevilenbestecilerininyapıtlannıyo-
. ramlayacak.
; Konserle ilgili bilgiler alırken Uğur-
\ lu'ya klasik Türk musikisinin bugünkü
durumunu nasıl değerlendirdiğini de
' sorduk:
- Konserde sahneyi paylaşacağımz
ekip geleneksel müzikteki arayışlanyla
dikkat çeken isimlerden oluşuvor. Nasıl
bir ortak çizginiz var bu müzisy enlerle?
UĞURLU - Yıllarca Istanbiıl Devlet
KJasik Türk Müziği Korosu'nda çalış-
tım; bu arkadaşlarla oradan tanışıyo-
ruz. Duygu ve anlayış birliğimiz var.
Onlarla Amenka Birleşik Devletleri'nde
de bir konser verdim. Konserde yanım-
da olacak arkadaşlanm da benimle ay-
nı anlayışla yetiştikleri için beraberiz.
Ne yapmak istediğimi iyi anlayabılen
insanlar. Çok da mutluyum onlarla. Ay-
,jjpa arayışlarını da destekliyorum hep-
sinin.
, . - Konserin repertuvannı ohışturur-
ken neleri amaçlıvorsunuz?
UĞURLU - Devlet korolannın prog-
ramları dışında festivallerde ya da
CRR'de yapılan konserlerde, klasik re-
pertuvanmm yanmda, daha fazla tanı-
nan, çok da sevdiğim eserleri seçiyorum.
Zaten bu tıp konserlerde genelde birin-
1
Ci bölüme klasiklerle başlanır ve neok-
lasik programla bitırüir. Biz de bu sıra-
yı takip edeceğiz.
- Medyasıyla, irhal alışkanuklanyla
tophımu tesnnt aîmaya başlavan yoz kûl-
tûre en az direnç gösterebilenlerden bi-
ri de klasikTürk müziği. Neler düşünü-
yorsunuz bu türün geleceği için?
UĞURLU - Gerçek klasik Türk mü-
ziğinin geçmiş zamanlardan günümü-
ze çok insancıl mesajlar taşıdığına ina-
nıyorum. Osmanlı toplumunun bireyle-
ri olarak yaşamış atalanmızın zamanın
şartlannda kuşkulannı, hüzünlerıni an-
lamak bize onlan daha çok sevmemize
imkân verecektır. Ne yazık kı klasik
Türk müziği bir kültür ürünü olarak gü-
nümüzde yeterince değerlendirilip des-
teklenmiyor. TRT'deki çalışmalanmbo-
• "Temelinde klasik
eğitimi olmayan bir sanat
inşa edilemeyeceğini, onun
eğlence olarak kalacağını
hep savundum ve
savunacağım da."
yunca programlanmda klasik Türk mü-
ziği eserlerine ağırhk verdim. Daha son-
ra katıldığım îstanbul Devlet Klasik
Türk Müziği Korosu da bu müziği ya-
şatmaya özen gösteren çok az sayıdaki
kurumlardan binsi. Basında, magazin
sayfalarında, televizyonlarda, eğlence
programlannda yer alan müzik örnek-
lerinin gerçek klasik Türk müziği örnek-
leri olarak sunuhnası üzüntü verici. Sa-
nattaki dejenerasyon had safhada Tür-
kiye'de. Azınlıkta olan sanatçılardan bi-
riyim, bu çabayı inatla sürdüren bir elin
parmaklan kadar insanız.
- Türk sanat musikisi konservatuvar-
lannm eğitim kurumundan çok şöhret
içinbasamak işlevigören kuruluşlar ha-
Bne geknesine ne diyeceksiniz?
UĞURLU - Yanlişlık okuldan başlı-
yor. Bizim zamanımızdaki konservatu-
var anlayışıyla hocalann tutumu fark-
hydı. Değil udunuzu kapıp hemen Un-
kapanı'na koşmak, dışanda bir çalış-
maya katılmanız bile yasaktı. Ancak
şimdi ipin ucu kaçtı. Özel televizyon-
lar işin müzik yanına bakmayıp sürek-
li şov peşinde olunca gençler de kısa yol-
dan şöhret ve parayı arzuluyor: ama on-
lara bu çarpıklığı göstermek gerek. Ben
yeniliğe kapalı bir insan değilim; tabii
ki araştırmalar yapılacak, çıkış yollan
aranacak. ama böyle herkesin yorum-
cu olduğu bir durumun bizi sürekli ge-
riye götürdüğü ortada. Yorum bu kadar
kolay elde edilen bir olgu mudur aca-
ba? Klasik müziği sevmek ya da gerçek
müzik icracısı olabılmek çileli bir yol-
culuk. Temelinde klasik eğitimi olma-
yan bir sanat inşa edilemeyeceğini, onun
eğlence olarak kalacağını hep savun-
dum ve savunacağım da.
- Albümleriniz hep özel çabalarla ger-
çekleşti; bir de ABD'de > ayımlanan ya-
pıtuuz var. Onu Türkive piyasasında
buhna olanağına kavuşabUecek miyiz?
UĞURLU -O CD'nin burada yayım-
lanması konusunda bir şey diyemeye-
ceğim; ben senelerdır bunun üzüntüsü-
nü yaşıyorum. Dört kasetim ve bir de
Amerika'da yayımlanmış CD çalışmam
var. Bunlar hep özel gayretlerle olmuş
işler. Halbuki gönlüm bunlann bir dev-
let politikası sonucu Kültür Bakanlığı
tarafından yapılmasını istiyor. Ben kırk
yıldır bu işin içindeyim ve hep bakan-
hğın elimizden tutmasını bekledim. An-
cak konserlerimizde hiç tanışmadan bir-
çok kültür bakanının değiştiğini söyle-
yebilirim rahatlıkla... Meral Uğurlu, devletin kültür poütikasını ince bir dille ekştûiyor.
Başanlı bir Shakespeare oyuncusu
Ralph Ffennes, 'ILRkhardtan sonra 'Coriolanus'u tiyatro sahnesinde caniandınyor.
Kültür Servisi -Sinemalarda şu an
göstenmde olan 'ZorTercih'te yasak
ilişki kuran romancı rolündeki Ralph
Fiennes, kökeninde başanlı bir Sha-
kespeare oyuncusu. Hollywood'un
keşfiyle sinemada şansını deneyen
Fiennes'i Oscarlı filmler 'Schind-
ler'in Listesi', Oscar ile Altın Küre
ödüllerine aday gösterildiği 'tngiliz
Hasta'dan sonra beyazperdede son
olarak Macar yönetmen Istvan Sza-
bo'nun 'Sunshine'ında bir ailenin üç
kuşak temsilcisini birden canlandı-
rarak oyunculuk hünerini sergileyen
Fiennes, on yıl önce Stradford upon-
Avon'daki Kraliyet Shakespeare Ti-
yatrosu'nda 'Love'sLabour'sLost'ta
Berowne, beş yıl önce Almedia Tiyat-
rosu'nda 'Hainlet' yorumlanyla be-
ğeni toplamıştı. Oyuncu, şu sıralar
Almedıa'nın yaz sezonunu gerçekleş-
tirdiği Gainsborough Stüdyolan'nda
Jonathan Kent'in sahneye koyduğu
II. Richard'ın ardından Shakespe-
are'ın diğer polıtik trajedisi Coriola-
nus'ta başrolde. Iktıdar hırsı için en-
gel tanımayan, hasta tabiatlı 'Ü. Ric-
hard'dan sonra Coriolanus'u yorum-
layan Fiennes, ıki karaktenn de iğrenç
yüzlerini ön plana çıkanyor. Güç için
her şeyı göze alabilecek, rakiplerini
ve gerçek ruh hallerini monologlann-
da gizleyen II. Richard ve Coriolanus
karakterleri arastnda btr geçış kuran
Almedia Tiyatrosu. Shakespeare'in en
az tatlı sözler ıçeren oyunlannı art
arda sahneledi. Sahnede, melankolik
ve kara kara düşünen bir Richard çiz-
mesi umulurken, sivri tabiatlı, şiırsel
bir pısınk yaratan Fiennes, için için
yanan bir Coriolanus çizmesi bekle-
nirken de yeni yetme gibi bildiğini
okuyan, çabuk sinirlenen ve hor gö-
ren bir karakteryaratıyor. Fiennes'in
kahramanlığına değil de karakter yö-
nüne yüklendığı Coriolanus, sahne-
de aptal gibi yürüyen ve sesler çıka-
ran bir çocuk gıbı timsah gözyaşlan
döküyor. Daima zeki. daha da önem-
lisi ne yaptığını ve yapacağını bılen,
kurnaz II. Richard'dan kızgın yönü-
nü inişleri ve çıkışlanyla özelhkle ses
kullanımıyla aktardığı Coriolanus'a
uzanan oyunculuğunda, seyirci dik-
katini Fiennes'den alamıyor. Isyanın
alt metinde yer aldığı oyunda rahatın
izi, sempatinin bannağı yok. Kent'in
iki platform ve uzun bir merdiven
kullandığı oyunun başında asi vatan-
daşlar komplo için merdivenlerin so-
nunda oturarak Coriolanus'u öldür-
meyi planlıyorlar. Tasanmcı Paul
Brown'ın sis, ateş, kan, su ve ışık
yansıttığı arka duvarda MarkHender-
son'ın yarattığı uzun gölgeler de güç-
lü bir görsellik sağlıyor. Her yönden
olacak kötü şeyleri sezdiren sahnele-
mede kesın öğeler bulunmadığı için
yüzyıllar öncesine ait bir metin olan
'Coriolanus', modern bir oyun olarak
yorumlanıyor.
YAZIODASI
SELİM İLERİ
Mektuplar
Yazılanmın birer mektup olmasını istiyorum. Ro-
man yazarken bile. Çağımızın edebiyatı on doku-
zuncu yüzyılın büyük mimarili romanını da, yirmin-
ci yüzyılın o kadar usta işi romanlannı da özüm-
sedikten sonra, o soy eserlerte boy ölçüşebilecek
gücü yitirdi gibime geliyor. Şiırde, öyküde, roman-
da, hele romanda bir süredir bambaşka yordam-
lar deneniyor.
Ama asıl mektupların tadı bambaşka. Yazı Oda-
sı'nı okuyan dostlar arada bir yazıyoriar ya, hiç sak-
lamayacağım, çocuklar gibi seviniyorum, sevinç-
ten uçuyorum.
Epey oldu, ArnavutköyKi Bedia Yenge'mizi yaz-
mıştım. Öğretmen olan rahmetli Bedia Yenge'yi unu-
tamamış ne çok ögrencisi varmış. Özellikle ha-
nımlar. Mektuplar aldım. Sadece benim anılanm-
da yaşadığını sandığım sevgıli Bedia Yenge birçok
gönülde de yaşıyormuş. İnce, hüzünlü anılar pay-
laştım.
Bedia Yenge'yi, Ferit Amca'yı, Amavutköyü'nde-
ki masal evini asıl Gramofon Hâlâ ÇaJıyor'da yaz-
mtştım. Aradan zamanlar geçti, hasret dinmedi. Şim-
di düşünüyorum da, Bedia Yenge'nin kız kardeşi
Nezihe Hanım'ı bugüne kadaryazmamışım. llk ka-
dın muhtarlardan olan Nezihe Hanım, başlı başlı-
na biröykü kişisiydi. Yaşantılann çıkagelişi her za-
man yürek burkucu...
"Şiir Niçin Yazılır" yazısına mektup Sivas'tan
geldi. Sn. Ş.Ç. şöyle yazmış:
"Çocuk da birşiirdiraslında. Anasının sevdiğin-
de, okşadığında, gozleri ışıl ışıl yanan. Haksızlığa
uğradığında, gözlehnde dünyanın hüznö, sessiz
sedasız köşesine çekilen. Dayak yediğinde tepki-
sıni odasının duvanna koyu renklerie resmeden.
Ya da eline geçirdiği bir kâğıda, herkesten gizli-
saklı, küçücük yüreğiyle dizeler karalayan..."
Sn. Atilâ Sav, "Pasta... Pasta..." yazıma çok
hoş bir açıklama gönderdi. Sizlerie mutlaka pay-
laşmalıyım:
"Benim çocukluğum ve gençliğim Ankara'da
geçti. Ama babam ve annem istanbullu oldukla-
n için yaz aylannı genellikle Istanbul'da geçirirdik.
6 Haziran 2000 günkü Cumhuriyet'te çıkan yazt-
nızda andığınız, Altıyol'daki pastaneyi sanınm ben
de biliyonjm. Rasim'd/ adı. Gerçekten bütûn ürün-
leri iyiydi.
Sözünü ettiğiniz Pıramitpastasından başka o dö-
nemin pastalanndan biri o/an Balkanik'i de çok ün-
lüydü. Balkanik, içinde dört yuvahak bölüm oldu-
ğu için, adını Balkan Andlaşması'ndan almıştı.
Sonra Ikinci Dünya Savaşı, o simgeyi de andlaş-
ması ile birlikte yok etti. Rasim 'in bir de 'supang-
le'sı çok ünlüydü. Savaş döneminde çikolata bul-
mak çok güç olduğu halde Rasim çikolatalı ürün-
lerini yaptırmayı sürdürmuştü sanınm." Bir de te-
lefonla iletilmiş not var, "Samatya" yazısından son-
ra. Semtin adının usul usul silindiğine işaret edi-
yor. Samatya bugün Kocamustafapaşa olarak bi-
liniyormuş. Dünden Bugüne Iştanbul Ansiklope-
disi semti şöyle tanımlamakta:
"Fatih ilçesi sınıhan içinde, Marmara Denizi ile
Kocamustafapaşa semti arasında yeralıç Batı-
sında Yedıkule, dogvsühda ıse Yentkapı semf/en
bulunmaktadır. Semtin asıl ulaşımını Samatya
Caddesi ve banliyö hattındaki Kocamustafapaşa
tren istasyonu sağlamaktadır."
Samatya adını herhangi bir dünyagörüşü adına
unutturmak isteyenler varsa, gerçekten çok yazık.
Bizi biz kılmış kültürzenginliklerini kuşanmadan ya-
şamak bedbahtlığı günümüzün sancılı ortamını
hazırlamadı mı?
Yahya Kemal bence unutulmayacak "Koca
Mustâpaşa" şıınnde, yalntz "fetih vak'as/"ndan
söz açmıyordu. Şu iki dize de o şiirden: "Türk'ün
asude mizacıyle Bizans'ın kederi I Kanşıp mağfi-
ret iklimi edinmiş bu yeri."
Kocamustapaşa -Çocukluğumda öyle denir-
di...- bir ince kültürü dile getirmek istemişken, Sa-
matya niye farklı bir kültürün inceliklerinden konuş-
masın ki?!
Evet, "mağfıret": Tann'nın kullannın günahlan-
nıaf buyurması...
Takvimde İz Bırakan:
"Serviliklerde sükûn, yolda sükûn, evde sükûn.
I Bu tarafsanki bu halkıyle ezelden meskûn. I Bir
afıf aile sessizliği var evlerde; I örtüyor fakn asa-
letle çekilmiş perde." Yahya Kemal Beyatlı, "Koca
Mustâpaşa."
Hhan Usmanbaş ve ^ ^
20. yiizyıl müziği
H Kültür Servisi - Evin llyasoğlu, 'llhan
Usmanbaş:Ölümsüz Deniz Taşlanydı' adlı yeni
kitabında, çağdaş Türk müzik kültürünün
evrensel değerlerle buluşmasını, îlhan
Usmanbaş'ı örnek alarak inceliyor. Kitabuı
'Müziğin Yeni Diline Yön Verenler' başlıklı
birinci bölümünde, 20. yüzyıl müziğinde
gerçekleştirilen devrimler, aynntılanyla ele
alınıyor. llyasoğlu, bestecinin yaşamöyküsü
çerçevesinde. fotoğraflar, nota ömekleri ve
döneme tanıklık eden mektuplarla çahşmasıru
desteklıyor. Aynca kıtaba eklenen iki adet CD
aracüığıyla. Usmanbaş'ın müzik anlayışını hem
kendi sesinden dinlemek hem de başlıca
yapıtlannı daha yakından izlemek mümkün.
Ulııslararası Mağusa Kültür
Sanat ve Turizm Festivali
• Kümlr Servisi - Gazimagusa Belediyesi ile
Doğu Akdeniz Üniversitesi tarafından y
düzenlenen 27 Haziran-19 Temmuz tarihleri •"—
arasında yapılacak Uluslararası Mağusa Kültür
Sanat ve Tuıizm Festivali müzik, tiyatro-
performans, plastik sanatlar ve bunlara bağlı
olarak panel-konferans-sempozyum gibi
etkinlikleri içeriyor. 27 Haziran saat 21.00'de-:-
Namık Kemal Meydanı'nda ASVVAD konseri ile
başlayacak. Salamis Antık Tiyatro, 30 Haziran'da
Paco Pena konserine, 14 Temmuz'da Genco
Erkal/Dostlar Tiyatrosu'na, 16 Temmuz'da
Bolşoy Balesi'ne. 19 Temmuz'da Leman Sam
konserine sahne olacak 3 Temmuz'da Wax
Poetic, 5 Temmuz'da Şenol Filiz ve Birol Yayla
Çnıartet, 6 Temmuz'da David Russell, 7
Temmuz'da Galata Oda Korosu, 10 Temmuz'da
Asia Minor, 12 Temmuz'da Collegium Cithara
Iştanbul, 17 Temmuz'da Burhan Oçal ve Iştanbul
Oriental Ensemble, Othello Kalesi'nde konser
verecek.