23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SVTFA CUMHURİYET 27 HAZİRAN 2000 SALI 14 LJİA kultur@cumhuriyet.com.tr PORTAL DİKMEN GÜRÜN IstanlnıTdaıı yine Pina Bausch geçti1998 ve 2000. Hong Kong ve Liz- bon. Güller ve Dalgalar. "CamTemiz- leyfcisi" ve "Masurca Fogo." Duyar- h oyuncular ve üstün nitelikli dans- çılar, açık ve dolaysız bir beden dili. Sıcak bir buluşma ve seyirciyle ya- k'inlaşma. Ne güzel ki Uluslararası Iştanbul Tiyatrosu Festivali'nden Pi- na Bausch bir kez daha geçti. "Farkhhklar" Elimde bir kitap var; "Pina Ba- usch." Maarten Vanden Abeele'mn çektıği siyah- beyaz fotoğraflardan oluşan bir albüm. VVuppertal Dans Ti- yatrosu'nun farklılığının altını çizen kareler bunlar. Topluluğun çalışma yöntemlerıni inceleyen bir başka ki- tapta da "VVuppertal Dans Tiyatro- su'ndaÇakşmak" yine "farkkkklar". '* YüzarNorbert Serbos "Wuppertal Hans Tiyatrosu'nda farkkuk günde- •- Mkyaşamınbirparçasıdır'* diyor. Pi- • 1» Bausch sıradan insanlar ve onla- ;-.rtn yaşamlan üstünde duran bir yo- »^pjjmcu. Bu sıradan yaşamlan tiyatro ^ sehnesine taşırken çelışkilerin altını • da zeki ve esprili bir dille çiziyor. • J&rklı kültürleri, farklı renkleri, fark- lı tonlan öne çıkartmaktan kaçınmı- yor. Belki de bu nedenle sahne üstün- de yaşanan insan ilişkileri son dere- ce sıcak ve duyarlı. Yine aynı yazı- da, bu farklıhklann üzerinde durula- rak, Pina Bausch ve dançılann hare- ket noktalan şöyle yansıtılıyor: "Çok şeffaf ve açık olan bu anlayış doğrul- tusunda bireyler kendi kültür biri- kimlerini, dünya görüşlerini ve kişisel farkuuklannı kimi zaman uyuşarak, küni zaman çatışarak ortaya koymak- ta özgür bırakümaktadırlar. Farklıb- ğın bu dinamiği hiçbir zaman yüzey- sel veya yapay bir uyum yaratma adV na bastınlmamaktadır." Yazıda, alışılnuşın dışına çıkan, "ti- pikobnayan" birbakış açısı olarak de- ğerlendirilir bu yaklaşım. Kaçınıl- • "Dansçılannı bireyler olarak ele alan ve onlann kendine has özelliklerini ortaya çıkannaya çalışan anlayış Wuppertal Dans Tiyatrosu'nu dünyaca ünlü başka topluluklardan ayıran en önemli özelliktir. Bu anlayış doğrultusunda bireyler kişisel farklılıklarını ortaya koyabilmekte özgür bırakılmaktadırlar." maz olarak, bu, sanatçılann birbir- leriyle, seyirciyle iletişim kurma ça- balannm da bir uzantısıdır "Hiçbir şey olduğundan daha güzeUeştirttmez, hiçbirşeyin üstü örtülmez. En karma- şık durumlann sonunda bile herke- sin kendisiae gülümseyebileceği bir yol bulunabüirve herkes kendi iç dün- yasuıı biraz daha keşfeder. Sürekli de- ğisim yahuzca sanatsal bir ka> gı ola- rak ele aknmaz, kişisel yaşam prensi- binin bir parçasıdır da. Kendini kimi zaman en açık, en zayıf, en yaralana- bilir yönleriyle bile ortaya koyabil- mek; VVuppertal DansTryatrosu'nun, dansçılanndan beklentisi budur." 'Parçalar' Pma Bausch'un tstanbul'da izle- nen çalışmalannda da bu farklıhk gözlemleniyordu. Her iki gösteride de acının, sevgının, neşenın yaşanmasın- da içgüdüler küçük hareketlerle, in- sanca davranışlarla, adeta izleyicinin içine girercesine sıcak diyaloglarla ön planda değerlendiriliyordu. Bu arada, sanatçının "bütün" değıl "par- çalar" üzerinde durduğu gözlemleni- yordu. Kimi izleyici için belki gelişigüzel bir görünüm taşıyan bu "parçalar" atmosferdeki bütünlüğü yakalıyor- du. Tekrarlar ve parçalanmalar Pina Bausch'un dünyasında farklı anlam- lar taşıyor, "dans" onun sahne dilin- de yeniden tanımlanıyor. Duyarlı bir şiir, anlamlı bir şarkı, seyirciyle ku- rulan diyalog Wuppertal Dans Tiyat- rosu'nun kendi estetiğini oluşturma sürecinde yakaladığı anlamlı gerçek- ler. Bu noktada, sanatçının çalışma yöntemini açıklayan önemli bir baş- ka saptama üzerinde de durmak ge- rekır. "Pina Bausch iletişiminsııurla- nnı ve olasüıklannı uç noktaya ka- dar araşüran, hatta zorlayan sorular- la yaklaşır dansçılanna. Nerede bir- birimize dokunuruz, neden birbiri- mizden uzaklaşuız? Bu sorulann ya- nıdan emprov izasyonlarla değiL çok kesüı, dürüst anlann koreografiye dö- nüştürühnesinde biçimlenir. Böylece her yeni yapunla birlikte yeni bir ke- şifgezisi başlar ve her beden umutla- ruu, özlemlerinl korkulannı, hazla- ruu yeniden tanımlamaya çalışu-. Pi- na Bausch, bir topluluğun tek bir ko- reograftan daha fazla bilgjye sahip ol- duğuna inanıyor ve bedenlerde gizli kalmış yöntemleri ışığa çıkartıyor. Her bir dansçıya kendi dünya görü- şünü keşfetme ve ortava koyabilme özgürlüğünü tamyor. Bunun ötesinde herkesin ozgün vebenzersiz kimliğiy- le var olma hakkma büyük saygı du- yuyor." Onümüzdeki yıllarda Pina Ba- usch'la bir kez daha buluşmak üzere... Meral Uğurlu 'nun solo konseri bu akşam 19.30'da Atatürk Kültür Merkezi 'nde gerçekleşecek 'Bir elin parmakları kadarız' CUMHUR CANBAZOĞLU 28. Uluslararası Iştanbul Müzik Fes- tivali'nde sıra klasik Türk musikisi yo- rumculanndan Meral Uğurlu'nun solo konserine geldi. Uğurlu bu akşam saat 19.30'da Iştanbul Atatürk Kültür Mer- kezi'nde Aziz Şenola Filiz (ney), Birol Yayla (tambur), Birol Karaca (ut),_Ta- ner Sayactoğlu (kanun), Lütfiye Ozer , (kemençe) eşliğinde klasik musikimi- , zinsevilenbestecilerininyapıtlannıyo- . ramlayacak. ; Konserle ilgili bilgiler alırken Uğur- \ lu'ya klasik Türk musikisinin bugünkü durumunu nasıl değerlendirdiğini de ' sorduk: - Konserde sahneyi paylaşacağımz ekip geleneksel müzikteki arayışlanyla dikkat çeken isimlerden oluşuvor. Nasıl bir ortak çizginiz var bu müzisy enlerle? UĞURLU - Yıllarca Istanbiıl Devlet KJasik Türk Müziği Korosu'nda çalış- tım; bu arkadaşlarla oradan tanışıyo- ruz. Duygu ve anlayış birliğimiz var. Onlarla Amenka Birleşik Devletleri'nde de bir konser verdim. Konserde yanım- da olacak arkadaşlanm da benimle ay- nı anlayışla yetiştikleri için beraberiz. Ne yapmak istediğimi iyi anlayabılen insanlar. Çok da mutluyum onlarla. Ay- ,jjpa arayışlarını da destekliyorum hep- sinin. , . - Konserin repertuvannı ohışturur- ken neleri amaçlıvorsunuz? UĞURLU - Devlet korolannın prog- ramları dışında festivallerde ya da CRR'de yapılan konserlerde, klasik re- pertuvanmm yanmda, daha fazla tanı- nan, çok da sevdiğim eserleri seçiyorum. Zaten bu tıp konserlerde genelde birin- 1 Ci bölüme klasiklerle başlanır ve neok- lasik programla bitırüir. Biz de bu sıra- yı takip edeceğiz. - Medyasıyla, irhal alışkanuklanyla tophımu tesnnt aîmaya başlavan yoz kûl- tûre en az direnç gösterebilenlerden bi- ri de klasikTürk müziği. Neler düşünü- yorsunuz bu türün geleceği için? UĞURLU - Gerçek klasik Türk mü- ziğinin geçmiş zamanlardan günümü- ze çok insancıl mesajlar taşıdığına ina- nıyorum. Osmanlı toplumunun bireyle- ri olarak yaşamış atalanmızın zamanın şartlannda kuşkulannı, hüzünlerıni an- lamak bize onlan daha çok sevmemize imkân verecektır. Ne yazık kı klasik Türk müziği bir kültür ürünü olarak gü- nümüzde yeterince değerlendirilip des- teklenmiyor. TRT'deki çalışmalanmbo- • "Temelinde klasik eğitimi olmayan bir sanat inşa edilemeyeceğini, onun eğlence olarak kalacağını hep savundum ve savunacağım da." yunca programlanmda klasik Türk mü- ziği eserlerine ağırhk verdim. Daha son- ra katıldığım îstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu da bu müziği ya- şatmaya özen gösteren çok az sayıdaki kurumlardan binsi. Basında, magazin sayfalarında, televizyonlarda, eğlence programlannda yer alan müzik örnek- lerinin gerçek klasik Türk müziği örnek- leri olarak sunuhnası üzüntü verici. Sa- nattaki dejenerasyon had safhada Tür- kiye'de. Azınlıkta olan sanatçılardan bi- riyim, bu çabayı inatla sürdüren bir elin parmaklan kadar insanız. - Türk sanat musikisi konservatuvar- lannm eğitim kurumundan çok şöhret içinbasamak işlevigören kuruluşlar ha- Bne geknesine ne diyeceksiniz? UĞURLU - Yanlişlık okuldan başlı- yor. Bizim zamanımızdaki konservatu- var anlayışıyla hocalann tutumu fark- hydı. Değil udunuzu kapıp hemen Un- kapanı'na koşmak, dışanda bir çalış- maya katılmanız bile yasaktı. Ancak şimdi ipin ucu kaçtı. Özel televizyon- lar işin müzik yanına bakmayıp sürek- li şov peşinde olunca gençler de kısa yol- dan şöhret ve parayı arzuluyor: ama on- lara bu çarpıklığı göstermek gerek. Ben yeniliğe kapalı bir insan değilim; tabii ki araştırmalar yapılacak, çıkış yollan aranacak. ama böyle herkesin yorum- cu olduğu bir durumun bizi sürekli ge- riye götürdüğü ortada. Yorum bu kadar kolay elde edilen bir olgu mudur aca- ba? Klasik müziği sevmek ya da gerçek müzik icracısı olabılmek çileli bir yol- culuk. Temelinde klasik eğitimi olma- yan bir sanat inşa edilemeyeceğini, onun eğlence olarak kalacağını hep savun- dum ve savunacağım da. - Albümleriniz hep özel çabalarla ger- çekleşti; bir de ABD'de > ayımlanan ya- pıtuuz var. Onu Türkive piyasasında buhna olanağına kavuşabUecek miyiz? UĞURLU -O CD'nin burada yayım- lanması konusunda bir şey diyemeye- ceğim; ben senelerdır bunun üzüntüsü- nü yaşıyorum. Dört kasetim ve bir de Amerika'da yayımlanmış CD çalışmam var. Bunlar hep özel gayretlerle olmuş işler. Halbuki gönlüm bunlann bir dev- let politikası sonucu Kültür Bakanlığı tarafından yapılmasını istiyor. Ben kırk yıldır bu işin içindeyim ve hep bakan- hğın elimizden tutmasını bekledim. An- cak konserlerimizde hiç tanışmadan bir- çok kültür bakanının değiştiğini söyle- yebilirim rahatlıkla... Meral Uğurlu, devletin kültür poütikasını ince bir dille ekştûiyor. Başanlı bir Shakespeare oyuncusu Ralph Ffennes, 'ILRkhardtan sonra 'Coriolanus'u tiyatro sahnesinde caniandınyor. Kültür Servisi -Sinemalarda şu an göstenmde olan 'ZorTercih'te yasak ilişki kuran romancı rolündeki Ralph Fiennes, kökeninde başanlı bir Sha- kespeare oyuncusu. Hollywood'un keşfiyle sinemada şansını deneyen Fiennes'i Oscarlı filmler 'Schind- ler'in Listesi', Oscar ile Altın Küre ödüllerine aday gösterildiği 'tngiliz Hasta'dan sonra beyazperdede son olarak Macar yönetmen Istvan Sza- bo'nun 'Sunshine'ında bir ailenin üç kuşak temsilcisini birden canlandı- rarak oyunculuk hünerini sergileyen Fiennes, on yıl önce Stradford upon- Avon'daki Kraliyet Shakespeare Ti- yatrosu'nda 'Love'sLabour'sLost'ta Berowne, beş yıl önce Almedia Tiyat- rosu'nda 'Hainlet' yorumlanyla be- ğeni toplamıştı. Oyuncu, şu sıralar Almedıa'nın yaz sezonunu gerçekleş- tirdiği Gainsborough Stüdyolan'nda Jonathan Kent'in sahneye koyduğu II. Richard'ın ardından Shakespe- are'ın diğer polıtik trajedisi Coriola- nus'ta başrolde. Iktıdar hırsı için en- gel tanımayan, hasta tabiatlı 'Ü. Ric- hard'dan sonra Coriolanus'u yorum- layan Fiennes, ıki karaktenn de iğrenç yüzlerini ön plana çıkanyor. Güç için her şeyı göze alabilecek, rakiplerini ve gerçek ruh hallerini monologlann- da gizleyen II. Richard ve Coriolanus karakterleri arastnda btr geçış kuran Almedia Tiyatrosu. Shakespeare'in en az tatlı sözler ıçeren oyunlannı art arda sahneledi. Sahnede, melankolik ve kara kara düşünen bir Richard çiz- mesi umulurken, sivri tabiatlı, şiırsel bir pısınk yaratan Fiennes, için için yanan bir Coriolanus çizmesi bekle- nirken de yeni yetme gibi bildiğini okuyan, çabuk sinirlenen ve hor gö- ren bir karakteryaratıyor. Fiennes'in kahramanlığına değil de karakter yö- nüne yüklendığı Coriolanus, sahne- de aptal gibi yürüyen ve sesler çıka- ran bir çocuk gıbı timsah gözyaşlan döküyor. Daima zeki. daha da önem- lisi ne yaptığını ve yapacağını bılen, kurnaz II. Richard'dan kızgın yönü- nü inişleri ve çıkışlanyla özelhkle ses kullanımıyla aktardığı Coriolanus'a uzanan oyunculuğunda, seyirci dik- katini Fiennes'den alamıyor. Isyanın alt metinde yer aldığı oyunda rahatın izi, sempatinin bannağı yok. Kent'in iki platform ve uzun bir merdiven kullandığı oyunun başında asi vatan- daşlar komplo için merdivenlerin so- nunda oturarak Coriolanus'u öldür- meyi planlıyorlar. Tasanmcı Paul Brown'ın sis, ateş, kan, su ve ışık yansıttığı arka duvarda MarkHender- son'ın yarattığı uzun gölgeler de güç- lü bir görsellik sağlıyor. Her yönden olacak kötü şeyleri sezdiren sahnele- mede kesın öğeler bulunmadığı için yüzyıllar öncesine ait bir metin olan 'Coriolanus', modern bir oyun olarak yorumlanıyor. YAZIODASI SELİM İLERİ Mektuplar Yazılanmın birer mektup olmasını istiyorum. Ro- man yazarken bile. Çağımızın edebiyatı on doku- zuncu yüzyılın büyük mimarili romanını da, yirmin- ci yüzyılın o kadar usta işi romanlannı da özüm- sedikten sonra, o soy eserlerte boy ölçüşebilecek gücü yitirdi gibime geliyor. Şiırde, öyküde, roman- da, hele romanda bir süredir bambaşka yordam- lar deneniyor. Ama asıl mektupların tadı bambaşka. Yazı Oda- sı'nı okuyan dostlar arada bir yazıyoriar ya, hiç sak- lamayacağım, çocuklar gibi seviniyorum, sevinç- ten uçuyorum. Epey oldu, ArnavutköyKi Bedia Yenge'mizi yaz- mıştım. Öğretmen olan rahmetli Bedia Yenge'yi unu- tamamış ne çok ögrencisi varmış. Özellikle ha- nımlar. Mektuplar aldım. Sadece benim anılanm- da yaşadığını sandığım sevgıli Bedia Yenge birçok gönülde de yaşıyormuş. İnce, hüzünlü anılar pay- laştım. Bedia Yenge'yi, Ferit Amca'yı, Amavutköyü'nde- ki masal evini asıl Gramofon Hâlâ ÇaJıyor'da yaz- mtştım. Aradan zamanlar geçti, hasret dinmedi. Şim- di düşünüyorum da, Bedia Yenge'nin kız kardeşi Nezihe Hanım'ı bugüne kadaryazmamışım. llk ka- dın muhtarlardan olan Nezihe Hanım, başlı başlı- na biröykü kişisiydi. Yaşantılann çıkagelişi her za- man yürek burkucu... "Şiir Niçin Yazılır" yazısına mektup Sivas'tan geldi. Sn. Ş.Ç. şöyle yazmış: "Çocuk da birşiirdiraslında. Anasının sevdiğin- de, okşadığında, gozleri ışıl ışıl yanan. Haksızlığa uğradığında, gözlehnde dünyanın hüznö, sessiz sedasız köşesine çekilen. Dayak yediğinde tepki- sıni odasının duvanna koyu renklerie resmeden. Ya da eline geçirdiği bir kâğıda, herkesten gizli- saklı, küçücük yüreğiyle dizeler karalayan..." Sn. Atilâ Sav, "Pasta... Pasta..." yazıma çok hoş bir açıklama gönderdi. Sizlerie mutlaka pay- laşmalıyım: "Benim çocukluğum ve gençliğim Ankara'da geçti. Ama babam ve annem istanbullu oldukla- n için yaz aylannı genellikle Istanbul'da geçirirdik. 6 Haziran 2000 günkü Cumhuriyet'te çıkan yazt- nızda andığınız, Altıyol'daki pastaneyi sanınm ben de biliyonjm. Rasim'd/ adı. Gerçekten bütûn ürün- leri iyiydi. Sözünü ettiğiniz Pıramitpastasından başka o dö- nemin pastalanndan biri o/an Balkanik'i de çok ün- lüydü. Balkanik, içinde dört yuvahak bölüm oldu- ğu için, adını Balkan Andlaşması'ndan almıştı. Sonra Ikinci Dünya Savaşı, o simgeyi de andlaş- ması ile birlikte yok etti. Rasim 'in bir de 'supang- le'sı çok ünlüydü. Savaş döneminde çikolata bul- mak çok güç olduğu halde Rasim çikolatalı ürün- lerini yaptırmayı sürdürmuştü sanınm." Bir de te- lefonla iletilmiş not var, "Samatya" yazısından son- ra. Semtin adının usul usul silindiğine işaret edi- yor. Samatya bugün Kocamustafapaşa olarak bi- liniyormuş. Dünden Bugüne Iştanbul Ansiklope- disi semti şöyle tanımlamakta: "Fatih ilçesi sınıhan içinde, Marmara Denizi ile Kocamustafapaşa semti arasında yeralıç Batı- sında Yedıkule, dogvsühda ıse Yentkapı semf/en bulunmaktadır. Semtin asıl ulaşımını Samatya Caddesi ve banliyö hattındaki Kocamustafapaşa tren istasyonu sağlamaktadır." Samatya adını herhangi bir dünyagörüşü adına unutturmak isteyenler varsa, gerçekten çok yazık. Bizi biz kılmış kültürzenginliklerini kuşanmadan ya- şamak bedbahtlığı günümüzün sancılı ortamını hazırlamadı mı? Yahya Kemal bence unutulmayacak "Koca Mustâpaşa" şıınnde, yalntz "fetih vak'as/"ndan söz açmıyordu. Şu iki dize de o şiirden: "Türk'ün asude mizacıyle Bizans'ın kederi I Kanşıp mağfi- ret iklimi edinmiş bu yeri." Kocamustapaşa -Çocukluğumda öyle denir- di...- bir ince kültürü dile getirmek istemişken, Sa- matya niye farklı bir kültürün inceliklerinden konuş- masın ki?! Evet, "mağfıret": Tann'nın kullannın günahlan- nıaf buyurması... Takvimde İz Bırakan: "Serviliklerde sükûn, yolda sükûn, evde sükûn. I Bu tarafsanki bu halkıyle ezelden meskûn. I Bir afıf aile sessizliği var evlerde; I örtüyor fakn asa- letle çekilmiş perde." Yahya Kemal Beyatlı, "Koca Mustâpaşa." Hhan Usmanbaş ve ^ ^ 20. yiizyıl müziği H Kültür Servisi - Evin llyasoğlu, 'llhan Usmanbaş:Ölümsüz Deniz Taşlanydı' adlı yeni kitabında, çağdaş Türk müzik kültürünün evrensel değerlerle buluşmasını, îlhan Usmanbaş'ı örnek alarak inceliyor. Kitabuı 'Müziğin Yeni Diline Yön Verenler' başlıklı birinci bölümünde, 20. yüzyıl müziğinde gerçekleştirilen devrimler, aynntılanyla ele alınıyor. llyasoğlu, bestecinin yaşamöyküsü çerçevesinde. fotoğraflar, nota ömekleri ve döneme tanıklık eden mektuplarla çahşmasıru desteklıyor. Aynca kıtaba eklenen iki adet CD aracüığıyla. Usmanbaş'ın müzik anlayışını hem kendi sesinden dinlemek hem de başlıca yapıtlannı daha yakından izlemek mümkün. Ulııslararası Mağusa Kültür Sanat ve Turizm Festivali • Kümlr Servisi - Gazimagusa Belediyesi ile Doğu Akdeniz Üniversitesi tarafından y düzenlenen 27 Haziran-19 Temmuz tarihleri •"— arasında yapılacak Uluslararası Mağusa Kültür Sanat ve Tuıizm Festivali müzik, tiyatro- performans, plastik sanatlar ve bunlara bağlı olarak panel-konferans-sempozyum gibi etkinlikleri içeriyor. 27 Haziran saat 21.00'de-:- Namık Kemal Meydanı'nda ASVVAD konseri ile başlayacak. Salamis Antık Tiyatro, 30 Haziran'da Paco Pena konserine, 14 Temmuz'da Genco Erkal/Dostlar Tiyatrosu'na, 16 Temmuz'da Bolşoy Balesi'ne. 19 Temmuz'da Leman Sam konserine sahne olacak 3 Temmuz'da Wax Poetic, 5 Temmuz'da Şenol Filiz ve Birol Yayla Çnıartet, 6 Temmuz'da David Russell, 7 Temmuz'da Galata Oda Korosu, 10 Temmuz'da Asia Minor, 12 Temmuz'da Collegium Cithara Iştanbul, 17 Temmuz'da Burhan Oçal ve Iştanbul Oriental Ensemble, Othello Kalesi'nde konser verecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle