21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 MAYIS 2000 CUMA 14 KULTUR [email protected] Unlü piyanist, 17. Uluslararası Ankara Müzik Festivali'nin açılış konserini gerçekleştirdi Fazd Say özgüıı diliııiıı peşinde ERHANKARAESMEN On yedıncisine ulaşan 'Uluslarara- sı Ankara Müzik Festivali', bozkır ba- hannı erken yeşerten uygar ve güler yüzlü bir etkinlik olmayı sûrdürüyor. Dünyadaki tüm kültûr faaliyetierinde izlenegelmişin aksine, yerel kent yö- netiminden destek değil, köstek alışı- na karşın çeşitli iyi niyetli kurum ve kuruluşlann gönûllü sahip çıkışıyla yoluna devam ediyor. And Vakfı'nın tükenmez ve sabjrü çabalanyla zorluk- lann ve engellerin arasından sıynlarak, eksikli gedikli de olsa bir festival ya- pıhyor oluşuna alkış tutulmalıdır. FanTh günkr Festivalin açılış konserinden çıkış- ta keyifle gevşemiş, yaşamı bir iki sa- atliğine de olsa sevinçle kucaklamaya hazır, birbirlerine gülücükler dağıtan bin küsur Türk insanı çok mutiu bir gö- rüntü sergiliyordu. Adı çevresinde ve kişiliğiyle ilgili olarak sansasyon med- yasında bazen yer alan yersiz (ve hak- sız) eleştirilere karşın, Fazd Say, Türk toplumu için tartışılmaz bir iftüîar kay- nağını oluşturmaktaydı. Bu sevimli genç adamın yaptığı güzel şeylerden insanlar bireysel haz alırken bir seç- kın yurttaşın başansı onlan ulusal bir kıvanç duygusuyla da dolduruyordu. O gece, orkestral eşliğin, şefiyle ve Anadolulu - Hazarlı çalanlanyla ser- gilediği keyifsizliğin ve uyumsuzluğun arasından, Fazıl, gür ve berrak bir kay- nak suyunun, yosunlu kayalann yü- zeylennden billur köpüklerle kayışı gibi akıttı, o Çaykovski konçertovu. Aslında, orkestra ve şefı ile yaptığını çok iyi düşünmüş ve kendi sesinin ka- rarlı arayışında gencecik bir adamın yer yer diyaloğa gırerek, ama epeyce bir zaman da birbirlennden koparak, bir değil de bir buçuk Çaykovski çalışla- nnı izledik. Fazıl'ın Çaykovski 'si "ap- kın" gibiydi. Dinleyicilerin kulaklan şenleniyordu, gönûllerinde güller açı- yordu. Festival öncesindeki ODTÜ müzik- li söyleşisi ve sonra festival provalan ile konserleri boyunca özel rastlaşma- lar da ayarlayarak Fazıl ile çok sık bir arada olduk. Konuştuklanmızın, bir süredir Paris sanat çevrelerinden duy- duklanmın ve son üç konserinin top- lu ışığında "Fanl Say" olayını ken- dimce bir analize sokmak isterim. Yir- mi küsur yıldır yakından tanıdığım, ta on dört yıl öncelerde, kendisiyle ilgi- li çok olumlu bir şeyler yapma gereği duydugunu, bu çok özel yetenekli, cin zekâlı ve sevimli insanı, duygusal ola- rak belki biraz kayırarak, ancak, aklı- mın tnüziğe erdiği kadanyla içinde bulunduğu özel arayışçılık sürecinden biraz söz etmekte yarar görüyorum. Musikinin dili, kendi içinde katla- nık epeyce soyut, yer yer belirsizlik- ler sergileyen bir anlaülar bütünüdür. Besteci anlanmını, bu dilin genel ku- rallanna oturtur. Belirsizliklerin, seçe- nekli olarak yanıtlanması, aydınlığa çıkarnlması "yonımcu''nun görevidir. Yonımcu, müzik metninin üzerinden gölgeleri kaldırarak bestecinin işini tamamlayacaknr. Ancak, bu olaya ken- di alt dilini yaratmadan yaklaşan bir yo- rumcunun yaptığı "hecderi birieştir- mekten" öteye geçemez. Günümüzde, aralannda ünlü kişiler de bulunan pek çok solistin yaptığı budur. Eksik ve zevksiz bir iştir yani. Oysa, has yo- rumcu, dikkatli dinleyiciyi mutlu eden ve kalıcı bir etkileyicüığe imza atan ger- çek yorumcu, kendi alt dilini yaratmış adamdır. Bu alt dil bir günde yaratılamaz. Olaya duyu ve gönülden çok salt akıl- la yaklaşan bir Brendel'de bu süreç uzun yıllara yayılmıştır. Çağdaşı ve dostu bir Gukla ise süratle hem de bir- den fazla dile ulaşmak isterken kaybo- azıl Say'ın Çaykovski yorumu 'zıpkın' gibiydi. Dinliyicilerin kulaklan şenleniyor, gönûllerinde güller açıyordu. bir iki yıldır Fazıl'ı kendi dilinin yoğun bir arayışına gömülmüş buluyoruz. Şu anda zaten bir üç yıl öncesine oranla tuşesi çok daha emin ve parlak. lup gitmiştir. Son çeyrek yüzyılın en altın çocuğu Zimmerman yıllarca in- zivaya çekilmıştır, dilini araştınrken. Günümüzün Kissm'i de bu arama için- de olup, ne zaman amacına ulaşacağı belirsizdir. Daha eskilere de giderek ba- şanh ve başansız örnekler çoğaltıla- bilir. Bizim dünyamızdan bir ldil Bi- ret'in de entellekt düzeyi çok yüksek, sağlam bir kişisel alt dil geliştirmiş ol- duğunun altı çizilmelidir. Son bir iki yıldır Fazıl'ı da kendi di- linın yoğun bir arayışına gömülmüş buluyoruz. Çok seyahatli, enerji ve va- kit yutucu bir konser ve kayıt stüdyo- su koşuşması içinde oluşu bu dil ara- yışını kesintiye uğratmıyor. Şu anda za- ten -bir üç yıl öncesine oranla tuşesi çok daha emin ve parlak. Çok bilinen Çaykovski'de- az bilinen R. Strauss Burlesk'te, ODTÜ'deki Bach Çhacon- ne'unda, fçstivaldeki Brahms bisinde bu özgün Fazıl dili arayışının ilk bul- gulannı yakaladık. Güçlü bir bulguyu, Bahar Ayini'nin dört el piyano versi- yonu ıçin yaptığı ve yakûıda uluslara- rası pazara sürülecek kayıtında da ya- kalayacağımızdan eminim. Fazıl ile ilgili yaşanmış ve Fransız basınında yer almış bir sahneyi, ayn- ca hatırlatmak isterim. Bach'ın 250. yıl anma şenlikleri arasında düzenlenmiş o benzersiz çılgınlıktakı "Nantes'm 72 Saat Duraklamaksızın Konser Di- nsT için kuyrukta bekleşırken sohbet eden tutkulu meraklılar birbırine giri- yor. Fazıl'ın, Bach müziğine, sesteki renkleri abartarak ve görüntüyü şovla birleştirerek saygısızlık ettiğini iddia edenler ile Say'ın çağdaş bir yaratıcı olduğunu ve piyano denen bir enstrü- mandan haberi bile olmayan koca Bach'ın günümüzde yaşayıp bestele- se ve dinlese Fazıl türü Bach yorumu- nu çok seveceğini iddia edenler. Bu anekdot, Fazıl'ın uluslararası çevre- lerde, polemiklere yol açacak bir "çok ileri tanınmışuk" düzeyine ulaştığının kanıhdır. Ulusal gururu çok okşayan, benzersiz bir durumdur bu. Festivalin devamında Festival mayıs ortalarında Litvanya Ulusal Senfoni Orkestrası'nın, birkaç yıllık talihsiz bir duraklamadan sonra yeniden kendini bulmaya başlayan çok yetenekli bir Emre Şen'in de solistlik yapacağı bir dizi konseriyle sona ere- cek. Arada inli ufaklı çeşitli etkinlik- ler yer almakta olup, ilk günlerin izle- nimleri arasında, Ankaralılann önce- ki festivallerden de tanıdığı " I Solisti Veneti Tophüuğu"nun nefıs barok kon- sennden söz edilmelidır. Genç elemanlardan kurulu cici bir Manchester Camereta Topluluğu'nun Cem Mansur yönetimindeki konseri doruk noktasına, Korkmaz - Kanned olayıyla ulaştı. Yerel köklü temalann çağdaş bir akışkanlık için serpiştiril- dıği bu sevimli yapıtı Ahmet Kanne- ci, inanmış ve inandıncı bir yorumla sundu. İOT'nin oyunu ertelendl "Çok Geç" Olmadan' yine gecikti Kültür Servisi - Cuma Boynukara'mn yaz- dığı, OrhanKurtukhı'nunyönettiğı 'Çok Geç Ofanadan' adlı tiyatro oyunu, 2 Mayıs'ta ya- pılacağı açıklanan prömiyerini yine gerçek- İeştiremedi. Daha önce oyunu seyreden ve Îs- tanbul Devlet Tiyatrolan programına alan Devlet Tiyatrolan Genel Müdürü Rahmi Dft- tigfl, oyunun oynanmasına 72 saat kala, 'este- tikkaygüarvetekniknedenler'den dolayı sah- nelenmesini 'birsüreBği'ne ertelediğinı açık- ladı. Mart aymda Genelkurmay, *yapdan ihbar sonucu sakmcah görüldüğünden' Kültür Ba- kanlığı'ndan oyunu durdurmasını istedi. Da- ha sonra Beyoğlu Kaymakamlığı tarafindan 'askeri küçük düşürücü' nıtelikler taşıdığı id- dia edilerek polıs baskınına uğradı. Bunun üzerine 22 Mart tanhinde Devlet Tiyatrolan Edebi Kurul Başkanı Refik Erduran ve baş dramaturg Mine Acar, provalardan birini iz- leyerek oyunda gerekli bazı değişiklikler ya- pıldıktan sonra oynanmasmda bir sakınca ol- madığım belirtti. Bu 'hareketti' dönemden sonra oyun, Dev- let Tiyatrolan'mn mayıs ayı prograrrunda yer aldı ve prömiyerinin 2 Mayıs'ta yapılacağı açıklandı. Bir aylık biletleri tükenen ve oynan- masma 72 saat kala teknik nedenlerden' do- layı ertelenmesine karar verilen 'Çok Geç CM- madan'ın yönetmeni Orhan Kurtuldu, 'gö- revlerini yapüldannı ve oyunu sahneJenmeye hazır hale getirdiklerini' belırtıyor. Rahmi Dil- ligil'in, ilk izlediğinde olumlu cevap verdiği oyunu, ikinci kez gördükten sonra 'ne açıdan eksik1 bulduğu merak ediliyor. îstanbul Sanat Müzesi Vakfı, modern sanat müzesinin ilk temellerini atıyor Çağdaşsanataaçılan kapı AYŞEKÖKSAL îstanbul Sanat Müzesi Vakfi, '21. YüzyılProjea' adını verdığı uzun sü- reli bir proje ile lstanbul'da bir mo- dern sanat müzesi kurmanın ilk te- mellerini atıyor Vakıf, 2000'li yıl- lara giren lstanbul'da Kültûr Ba- kanlığı'na bağlı müzelerin çağdaş sanatı içeren bir koleksiyona sahıp olmamasını büyük bir eksıklık ola- rak gördüğünden bu boşluğun dol- durulmasına önayak oluyor. Devlet desteğinde bir ekip çafışması ile hem Istanbul'a hem de Tûrkiye'ye uluslarası nitelikli bır modern sanat müzesi kazandırma düşüncesi ile hareket eden vakfin yönetim kuru- lu başkanı Prof. Tomur Atagök ile görüştük: -tstanbul'abirsanatmûzesikur- ma fikri nasıl doğdu? TOMUR ATAGÖK - Cumhuri- yet'in 75. yıl etkinliklerinde yapı- lan çahşmalannhiçbirinin kalıcı ol- maması, devletin sanat alanmda hiç- bir girişimı ohnadığını ortaya koy- du. Bunun üzenne bır vakıf ve si- vil toplum örgütü olarak bir araya gehneye ve bu konuda bir şeyler • "Müzenin geçmişi koruma işlevi, günümüzde, sanatı halkla buluşturan ve dolayısıyla halkı bilinçlendiren kavram olarak ortaya çıkıyor. îstanbul'un, Doğu ile Batı'nın kesiştiği noktada köprü görevi gören bir merkez olması gerektiğine inandığımız için böyle bir işi üstleniyoruz." üretmeye ve bir bakıma devletin yapmak istedi- ği, ama olanağı olmadığı bir görevi üstlenmek karannı verdik. -Bir sanatmüzesifleonunyer akhğı kentsel me- kân arasında üişki nasıl ofanan? ATAGÖK - Bizim için önceükle hemen kul- lanılabilir olması ve kûltür-sanatmerkezlerine ya- kuüığı önemliydi. Aynca halkı eğitmek gibi bir amacımız olduğundan halkın da kolaylıkla ula- şacağı bir yerde bulunmalı. Müze ya da kültûr merkezlerinin bulunduğu yerde onu destekleyi- ci sanatsal, kültûrel ve turistik kurumlar da yer aldığında çevresini kalkındırabilecek bir alan ol- ması da önemli. Tûrkiye'ye gelen turistlenn ar- tık sadece tarihi Istanbul'u değıl modern Türk sanatını da merak ettikleri düşünülürse Îstan- bul'un niteliklenni yansıtacak bır mekân olma- lı. Birçok müzede sanat yapıtlan mı yoksa bına mı ön plana çıkmalı gibi bir sorun vardır. Tarihi bir bina kullanıldığında bakımı, sergilemeye uy- gun hale getınlmesı, bmanın kendısinin ve ıçin- deki yapıtlann korunması çok zor bır ışnr. Bu yüz- den ben basit, yalın ve yapıtlan daha iyi ortaya çıkaran ve koruyan bır bına olmasını tercih edı- yorum. Şu anda zaten Kültür Bakan- lığı ile bu özellikleri hemen hemen taşıyan birmekân üzerinde anlaşma- ya varmak üzereyiz. -Müzede nelerinyer alması plan- lanryor? ATAGÖK - Modernizmin başlan- gıcı olarak niteleyebileceğimiz 1950'den gûnümûze yönelik bir ser- gileme düşünüyoruz. Türkiye ve kendi yakın çevremiz; Balkan ül- keleri, Türkçe konuşan diğer ülke- ler, Ortadoğu ve Akdeniz gibi ülke- ler üzerinde duruyoruz. Bu alanlar Osmanlı kültürûnün etkisini hâlâ üzerinde taşıdığı ve bu toplumlar tarafindan bir merkez olarak görül- dûğümüz için üişki geliştirmemiz da- ha kolay olur. Bu yönden başlaya- rak Batı'ya Doğu'yu tanıtma işlevi- ni göreceğimizi umuyoruz. - Daha çok resim ağırhkfa mı ola- cak? ATAGÖK- Resim, heykel, ensta- lasyon bölümü; desen, özgûnbaskı ve fotoğraf gibi kâğıt üzeri işler ve son ydlarda ilgınin yöneldiği video ve sinema sanatı bölümü; tasanm ve mimarlık bölümü; sahne, tiyatro ve müzik gibi Türk gösten sanatla- n bölümlerinden oluşması planlanıyor. - SergOenecek yapıtlara nasıl ulaşmayı düşû- nüyorsunuz? ATAGÖK - Ahmet Kâmil Gören, Levent Ça- hkoğlu, YaJçın Sedat gibi sanat alanında ciddi araştırmalar yapan genç araştırmacılar, özel ko- leksiyon yapıtlannı inceleyerek bunlardaki ya- pıtlan uzun süreh sergileme ya da bağış yoluy- la müzeye katmaya çalışacaklar. 1950'den son- raki döneme ağırlık verdiğimiz için sanatçılar da bızı yönlendirecek. Aynca özel kurumlann da des- teği olacağına inanıyoruz. Beş gün sürecek etkinlikte sergi, sempozyum, çizgi film gösterisi ve work-shop yer alıyor YAZ1ODASI SEÜM tLERİ Yeni Cami Eminönü'ndeki Yeni Cami'in bende bir efsane- si var. Bu, çcxaJkiuğuma ait birefsane. Yalnızca be- nim için bir efsane. Caminin hiKâyesi, biraz ilgili herkesin bildiği gi- bi, on altıncı yüzyılın sonlannda başlar. Ünlü Safi- ye Suttan adma bir cami yaptırtmak istemiş. İlk tasanmcı, Davut Ağa. Davut Ağa kanşık bir işten töhmet attında kalınca, Dalgıç Ahmet Ağa inşa- ata başlıyor. Ne var ki, 16O3'te inşaat duruyor. III. Mehmet'in saltanatı sona ermiş. I. Ahmet tahta geçince, Sa- fiye Suttan da eski saraya gönderilmiş. Yanm yüz- yıl kadar kimseler Yeni Cami'yle ilgilenmemiş. In- şaatın ne kadan yapılmış, pek bilinmiyor. Sonra hıkâyeye başka bir Valide Sultan kanşı- yor. Avcı Mehmet'in annesi Turhan Hatice Sul- tan caminin inşaatını sürdürtecek. Yeni Cami 1663 tanhinde törenle açılmış. O gün bugün, yüzyıllardıryerli yerinde Yeni Ca- mi. Gerçi görünümü degişmiş. Yabancı ressam- lann eserlerinde, denize daha yakın ve çok ge- niş bir meydan ortasında, limanın hareketliliği içinde görüyoruz Yeni Cami'yi. Bugünün trafik kar- gaşasına, köprü çıkışının kalabalığına henüz ye- nik düşmemiş. Bu yenik düşüşün başlangtcı on dokuzuncu yüzyıla rastlıyor. Benim anlatmaya çalışacağım efsane ise de- nize çok daha yakın Yeni Camı'ın günlennden esin- lenme olsa gerek. Soğuk ve karlı kış günüydü. Köprüden geçip Eminönü meydanına gelince, dedem bana, çok eski zamanlarda Yeni Cami'in önündeki basamak- lann denize indiğini söylemişti. (Ne gravürlerde, ne resimlerde pek böyle bir ize rastlanmasa da.) Pek inanmamıştım. Fakat unutamamışım. O an, kar yağan lstanbul'da Yeni Camii hayalimde de- niz kfyısına taşımış olmalfyım. Dedem, "terihte meşhur" Safiye Sultan'ın genç kızken yaşadığı Venedik'i, hani benim sadece kartpostallarda gördüöüm, sular şehrini unuta- madığını söylüyordu. Oyte anlatıyordu ki, sanki Venedik'te Safiye Suttan'ın Bafo halini görmüş- tü. Safiye Sultan, Venedik'in yine meşhur "San Marko" kilisesini de hiç unutamamış. YaşJılığın- da oraları çok özleyip Eminönü Meydanı'nda benzeri bir külliye inşa ettirmek istemiş. Deniz ke- nannda, büyük bir meydanda doğdugu kenti bel- ki yeniden yaşamak istiyormuş. Dedemin anlartığına göre, Safiye Sultan'ın öm- rü camii görmeye el vermemiş. Eski saraya gön- derildikten sonra, orada derin bir yalnıziığa gö- mülmüş III. Mehmet'in annesi. Bir zamanlar saltanattayken genç kızlığının şehri Venedik'i özleyen bu kadın, bu kez de, Os- manlı sarayındaki uzun sattanatlı günlenni, yılla- nnı özler olmuş. Bir gün su sesleri duyarak gon- dollan sayıklayarak ölmüş... Safiye Sultan'ın nerede gömülü olduğunu bil- miyorum. Oysa Turhan Hatice Suttan'ın türbe- "^ Yeni Cami birimleri arasındadır. Üstierinde la- civert yazılar, pek çok pencereli; aydınlık birtür- be. Şehrin en işlek köşesindeki bu anrtsal yapı, Yeni Cami, bezeme işçiliği açısından klasik dö- nem zevkinin son temsilcisi gibidir. Mavinin ağır bastığı çiniler, hünkâr mahfilindeki oya gibi işlen- miş taş parmaklıklar, göz kamaştıncı filayaklar... Dedemle yaşadığımız karlı kış gününden bu ya- na kimbilir kaç yıl geçti. O zamanlar bu 'Safiye Sultan' adını unutmayışıma hâlâ şaşanm. Dede- min çok canlı bir anlatımla dile getirdiğini hatırlı- yorum. öyle sanıyorum ki, Safiye Sultan'ın su ses- leri işiterek ölümüne acımıştım. Aradan zaman geçti. Aynı öyküyü bir tarihi ro- manda da okudum. Bugün unutulmuş bir yazar olan M. Turhan Tan, Safiye Sultan'la tanışıp gö- rüşmüşçesine yazıyor, tıpkı dedem gibi, o da, Safiye Sultan'ın eski sarayda, sürgünde geçen günlenni uzun uzadıya tasvir ediyordu. Yine gon- dollar, yine su sesleri... Uydurma bile olsa, bu gurbet, sıla özlemi be- ni şimdi de etkiliyor. BUGUN • BORUSAN'da saat 10.00'da Sonya Bohlander Tannsever'in 'Müziğin Rengi' başlıklı çocuk atölyesi yer alıyor. (292 06 55) • BABYLON'da saat 22.30'da Yıkte tbrahimova'nın vereceği konser izlenebilir. (292 73 68) • BtLGİ ÜNtVERStTESrnde '3. Uluslararası Gitar FestivaM' kapsamında 20.00'de Denizhan ve saat 21.00'de Dale Kavanagh'in konserleri; 19.00'da Robert Bresson'un 'Yan Kesici' adlı filmi izlenebilir/27ö 22 22) • ÎSTANBUL KÜLTÜR üNrvERStTESinde saat 20.30'da TRT Caz Orkestrası ve SoKstleri bir konser verecekler/öiP 30 24) K Ü L T Ü R » Ç t Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I Aııkara kaiTkatiiı- festivali Habib Haddad- Fransa Kültür Servisi - Karikatür Vakfi'nın düzenlediği "6. Uluslararası Ankara Karikatür Festivali'' yurtiçinden ve yurtdışından ünlü kankatürcülenn, bilim a d a m l a n — ve sanatçılann katıhmıyla —-— bugün başlıyor. 9 Mayıs tahhine dek sürecek olan festivalde oniki uluslararası karikatür sergisi açılacak, karikatürcülerin ve bilim adamlannın katüacagı '20. rrfrb Yüzyıhn Karikatürü' konulu uluslararası sempozyum, çizgi film gösterisi, ödüllü work-shop gibi etkinlikler gerçekleştirilecek. Bugün saat 18.30'da resim ve heykel müzesinde -gerçekleştinlecek açılış töfeninde, -Karikatür Vakfi tarafindan 'Yüm Karikatürcüsü' seçüen Ferit Öngören'e, kendi karikatürlerinden oluşan ve Karikatür Vakfı tarafindan armağan olarak basılan kitabı, kısa süre önce yitirdiğimiz 'MBük'a (Mustafa Eremektar) ve Cafer Zorlu'ya 'Onur Armağanı' verilecek. Festival boyunca yer alacak sergiler arasında, "Türkçe Konuşulan Ülkeler Karikatürcüleri Karma Sergisi, Almanya Karikatür, Feco Polonya, günü Ahnan Kültür Merkezi'nde Anadolu Üniversitesi Canlandırma Bölümü Arşivi'nden canlandırma fıhnleri yer alacak. Karikatürcüler ve bilim— Nerveç Karikatür, IVIizaM Seramik, Yeni Bin Yınn Eşiğinde t i , Yûrüyenler Karikatür, K r i ü N l t n y y , Yûrüyenler Karikat İngiftere Karikatür. Nesneler Karikatür ve Bulgaristan Karikatür" sergılen yer alacak. Canlandırma filmleri göterimi çerçevesinde 6 Mayıs Cumartesi - adamlarmm katrhmryia gerçekleştirilecek Uluslararası '20. Yüzyıhn Karikatürü' konulu ^bir seBipozyumun da yer alacağı festivalde, 7 Mayıs'ta 'Senaryo' konulu ve tüm çizerlerin katılabileceği 100 milyon TL ödüllü bir work-shop düzenlenecek. T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle