23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 NİSAN 2000 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Mepzîfon'un çekicisi Merzifon'da doktor muayenehanelerinin, eczanelerin, avukat yazıhanelerinin, banka şubelerinin bulunduğu ve alışveriş yapılan en işlek caddesi Cumhuriyet Caddesi, ilçe trafik komisyonunun aldığı bir kararla tek yönlü yapılmış ve yanı sıra park yasağı getirilmiş. Tek yönlü trafik uygulaması daha önce denentniş ama umulduğu gibi trafiği rahatlatmadığı için vazgeçilmiş. Okullann ve evlerin bulunduğu yan yollarda trafik şişmiş. Şimdi aynı deneme bir daha yapılıyormuş. Tek fark, tek yön uygulamasıyla birlikte park yasağına uymayan taşıtlann çekilmesine de başlanmış. Bu işte ne ilginçlik var derseniz, yeni uygulamaya müteşebbis bir vatandaşın çekici almasıyfa geçilmiş... Çekicide, üç kişilik ekip nefes almadan çalışıyormuş. Çekici, park yasağına uymayan bir otomobili yedeğine aldığı anda 22 milyon liralık fatura kesiliyormuş. Elektronik posta: someposta.cumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Özelleştirme mafyası oluşmuş... "Serbest pivasa kurallan tıkır tıkır islivor!" dalet Partisi Genel Başkanı Süteyman De- mirel, 25 Ocak 1973'te partisinin ortak grup toplantısında konuşuyor "Zihinlerini- z\ işgal eden suali biliyorum. Hertarafta, Tür- kiye'de Cumhurbaşkanı kim olacak?' konuşması yapılmaktadır. Bunu yadırgamıyorum. Gayet tabii ki, bir memlekette Devlet Başkanlığı önemli bir gö- revdir ve vatandaşın zihninde bu sualin yer alması da yadırganacak bir husus değildir. Arna zihinlerde yer alan sual, bundan ibaret de de- ğildir. Cumhurbaşkanının nasıl seçileceği, kimin se- çileceğinden önemli bir hale gelmiştir. Yadırgadığım husus budur. Çünkü, cumhurbaş- kanının nasıl seçileceği, konuşularak halledilecek bir konu değil, anayasada usule ve hükme bağlanmış bir konudur. Anayasadan uzaklaşarak, olağandışı ça- relere başvurularak olağanüstü haJden nasıl çıkıla- caktır? Kanaatimce, bu meselenin bir endişe ve te- dirginlik konusu olması son bulmalıdır. 'Giinün suali'Zira TBMM, günü gelince cumhurbaşkanını seçe- cektir. Hür iradesiyle seçecektir. TBMM'yi kendi hür iradesiyle hareket edemez gibi görmek ve göster- mek, başta Devlet Başkanlığı, sonra parlamento ve daha sonra da hükümet müesseselerini tümüyle tahrip eder." 5 Mart 1973'te Genelkurmay Başkanı Orgeneral Faruk Gürier, emekliliğini istiyor ve kontenjan se- natörü oluyor. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın görev süresinin uzatılması yolundaki anayasa deği- şikliğine tabii senatör Ismet Inönü "Bunu yapma- yınız. Bu O'na bir iyilik değildir. Vazifesini bırakma- sını bilirse şerefli bir iş yapmış olur" diyerek karşı çı- kıyor. Cumhurbaşkanlığına aday olan Gürler, umdu- ğunu bulamıyor. SESSİZ SEDASIZ (!) iF—\ NURİKURTCEBE l Demirel, 12 Mart 1973'te konuşuyor: "Görevi yapmış olmak, başlıbaşına bir neticedir. Haklı davaların uğrunda mücadele edilir. İşte o ka- dar. Itibarı sağlayan budur. Sıyaset bu çerçevenin içinde yapılır. Itibar, kaybetmememız gereken en önemli varlıktır." Demirel, 6 Nisan 1973'te yapılan seçimden son- ra partisinin ortak grup toplantısında konuşuyor: "Bir bağımsız aday üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi ve Cumhuriyetçi Güven Partisi ile ön muta- bakat tesis olundu. Bu aday kontenjan senatörü emekli oramiral Fahri Korutürk idi. Arkadaşlarım- dan, Korutürk'e destek olmalarını rica ettım. Bu, grup kararını gerektiren bir husus değildi. Arkadaş- larımın bu ricamı, hür vicdanlarında vazıfe şuuru ile değerlerdireceklerine inanıyordum. Seçim, bu inan- cımda yanılmadığımı gösterdı. Türk Parlamentosu, Türkiye Cumhuriyeti'nin altıncı cumhurbaşkanını kendi hür iradesiyle seçti." HIAadamöUürmeye devam etfyor mu?' Amerika'da ulusal polis örgütü FBI'dan sonra merkezi haberalma ör- gütü CIA da kapılannı turistlere açtı... Kirfi geçmişiyle dünya çapında ün sahibi olan CIA, kurulmakta olan ye- ni dünya düzeninde "imaj" değiştir- mek istiyor olmalı ki, ilk aşamada öğ- rencileri ağırlamış... CIA'nın seçkin casuslanndan ve Operasyonlar Di- rektör Yardımcısı Jim Pavitt, Was- hington'daki Macfarland Ortaokulu öğrencilerini gezdirirken bakın neler olmuş: Pavitt, kendisini "İşte James Bond'a en çok benzeyen bir yüzle karşı karşıyasınız" diyerek tanıtınca öğrencilergülmeyebaşlamış... Pavitt, "Galiba benzetemediniz" dedikten sonra "Hiç olmazsa okuldaki futbol hocanızı da mı andırmıyorum" soru- sunu yöneltince çocukların kahka- hası daha da artmış. Pavitt de gül- meye başlamış... Ve neşeli ortamı bir öğrencinin "CIA adam öldürmeye devam ediyor mu" sorusu bozmuş. Pavitt, "Kesinlikle hayır" deyince baş- ka biröğrenci: "lyi ama CIA, Fidel Castro'yu öldür- mek için çok uğraşmıştı." Pavitt: "O günler çok geride kaldı. Şimdi sadece yabancılardan sır çalıyoruz." 13 yaşında bir kız öğrenci: "Çalmak, doğru bir şey değil. CIA hırsızlık mı yapıyor?" Pavitt: "Biz teröristlerle ulusal düşmanla- rımızdan sır çalıyoruz." Konuyu değiştirmek için Pa- vitt, elindekı gazete sayfasını küçük parçalara bölüp avu- cuna doldurduktan sonra "ho- kus-pokus" diyerek hokkabaz- lığa başlamış ve avucunu açtığında ga- zete sayfası yırtılmamış haliyle duru- yormuş... GORUŞ Prof. Dr. FARUK ŞEN Bir Dost Olarak Johaımes Rau Türkiye Cumhuriyeti, 14yıl- lık bir aradan sonra ekonomik ve politik olarak, sıkı bağlar içinde bulunduğu, 2 milyon 400 bin yurttaşının yaşadığı Federal Atmanya^tn Gura- -» hurbaşkanı'nı ağırlıyor. Bu z\- yaretin özel bir anlamı var. Bi- lindiği gibi Lüksembürg zir- vesinde Avrupa Birliği Türki- ye'ye tam olarak sırtını dön- müş ve bu sonuçta, Hıristiyan Demokratlar'ın, "Avrupa, Hı- ristiyan kültürü ile tarif edilir. Türkiye bu kültürün dışında- dır" ya da o zamanın Başba- kanı Kohl'ün deyişiyle, "Av- rupa coğrafyası Boğazlar'da biter" söylemleri ağırlık ka- zanmıştı. Bu tablo, Alman- ya'da Sosyal Demokratlar'ın seçimi kazanıp Yeşiller'le ko- alisyon kurması ile değişti. Almanya'da hükümet deği- şikliği, 20 yıl boyunca Kuzey Ren Vestfatya Eyaleti'nde baş- bakanlık yapmış olan Sosyal Demokrat Dr. Johannes Rau'nun cumhurbaşkanlığı- na seçilmesi ile taçlandı. Johannes Rau yalnızca Al- manlar için ideal bir cumhur- başkanı değil, aynı zamanda Almanya'da yaşayan yaban- cılar, göçmenler için de ideal bir devlet başkanı oldu. Cum- hurbaşkanlığt görevine baş- larken yaptığı konuşma, mu- hafazakâr kanadın eleştirisiy- le karşılaştı. Çünkü, Rau bu konuşmasında, "Ben yalnız- ca Almanlann değil, bu ülke- de yaşayan herkesin cumhur- başkanıyım" demişti. Bugüne kadar da bu sözü- ne uygun davrandı. Gerçek- te Johannes Rau, Kuzey Ren Vestfalya Eyalet Başbakanı iken de yabancılar, göçmen- ler için elinden gelen her tür- lü desteği vermiş bir başba- kandı. Solingen'de ırkçılann kundakladığı evde canlannı kaybeden Türk vatandaşları için düzenlenen törende de "Bu olaydan sonra başbakan- lıktan istifa etmeyi ciddi ola- rak düşündüm" diyerek, so- rumluluklannın bilincinde, çok kültüriü bir Almanya'nın de- ğerini bilen bir devlet adamı olduğunu göstermişti. İşte şimdi burada kısaca anlatmaya çalıştığımız Johan- nes Rau, Türkiye'ye resmi bir ziyaret yapıyor. Helsinki zirve- sinde Türkiye'nin aday üye- liğinin kabul edilmesinde en önemli rolü oynamış bir ülke- mrrcumhurfoaşkanı otaraktou» ziyareti yapan Federal Cum- hurbaşkanı Johannes Rau'nun bir iki özelliğine de- ğinmekte yarar var. Johannes Rau, gerek baş- bakanlığı, gerekse cumhur- başkanlığında halkla diyalo- ğu en iyi olan politikacılann arasında en başta geliyor. Hangi eğilimden olursa ol- sun, hangi kökenden gelirse gelsin, ister Alman olsun is- ter göçmen, Almanya'da ya- şayanlar Rau'yasaygı ve sem- pati duyuyorlar. Johannes Rau, benim yö- neticiliğini yaptığım Türkiye Araştırmalar Merkezi'ne (TAM) de bugüne kadar hep özel bir ilgi göstemniştir. Kuruluşumu- zun 10. yıl törenine katılmış, Türkiye ziyareti öncesi yoğun programına rağmen Türkye Araştırmalar Merkezi'nin Ber- lin bürosunun açılışını yap- mış, bununla yetinmeyerek bu tören öncesi Almanya'da- ki Türk toplumunun önde ge- len on uzmanı ile TAM büro- sunda Türkiye ziyareti ile ilgi- li bir toplantı düzenlemiş ve uzmanların Almanya'daki Türklerin sorunlan ve Türkiye konusundaki görüşlerini din- lemiştir. Türkiye ziyaretinde de Rau'nun dost kişiliği, sıcak tutumu öne çıkacakbr. Rau, in- san haklan konusunda duyar- lı bir devlet adamıdır. Söy- leyeceklerini her zaman açık açık söylemeyi tercih etmiş- tir. Ama Rau, Türkiye ziyaretin- de Türk devlet adamlarının karşısına, bir öğretmen, AB'nin en önemli ülkesinin yukarıdan bakan temsilcisi edasıyla çıkmayacaktır. Umuyoruz ki, bu ziyaret, Türkiye ile Almanya'nın bun- dan sonra karşılıklı olarak daha yakınlaşmasına hizmet edecek, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Federal Cumhurbaşkanı Johannes Rau arasında sıcak bir dostluk, bu yakınlaşmanın işareti olacaktır. İLAN ÇORLU ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1998/934 Davacı Oyak Sigorta A.Ş. vekili Av. Tuncay Yavuz tarafından da- valı Orhan Uğur Uzel aleyhine ikame olunan rucuen tazmınat dava- sında \enlen karar gereğıne; Davalı Orhan Ugur Uzel'e dava dılekçesi teblig edriemeyip tüm ıdarı araştırmalara rağmen adresı de tespıt edılemediğinden, duruşma gününün ilanen tebliğ edilmesine karar venlmış olup, duruşma günü olan 8.6 2000 günü saat 10.40'da mahkememızde hazır bulunmadığı veya kendını bir vekılle temsil ettirmediği takdirde yargılamaya yok- Euğunda devam edılıp karar verileceği hususu ilan olunur. Basın: 16537 KtM KİME DUMDUMAB£fl/ç^ »>• *">« ' » ^ v « N « N T 4K«r «r <h)Ml >* * II ' V behicak(a turk.net ÇİZGİLİK K4M/L AL4SAR4C/ ^&îc*. ^ *^_^ HARBt SEJV/ff POROY semihporoyCgyahoo.com // !' : : y ' ı." ; • 'J % l »- * * KEDt LEVO APTÜUK4 Jİ4E YAHl KEMALİSr D£ĞIL MİS///Jj TARlHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 5 \isan FOTOĞRAfCi KARI'KATÜRCÜ VE YAZAR 132O '0£ 8USUN, ÜfJLÜ Ü \/£ ÇOK, VEV/ G£UŞME<r£ OLA/V Çr<WC/ O*/CUi-lJĞÛVC£ T/ĞI STuDroO* ED£Sıynr, GEKIIÇ Ç£VA*£Sf 8U AOOMUOA ÇJOK A// SA6tAMtf77. leSB'OE, l'UC KE2. FOTOĞKAF Ç£KM£y/ &4ŞA&MIŞ, DAHA SON/BA PANO DE6İN FOT&G&4FLA UĞG4ŞM/Ş, Bu AM/LA&TA// ZIA/L^r/tA/ Kr7X/O/L4& r DENİZ ILİVUKÇUOGLU v Anlar f Altımdaki araba sağa doğru savrulmaya baş- ladığı ilk "an"da gnlamıştım yapacak bir şey ol- madığını... Belki de otoyolun ortasındaki demir bariyerden uzaklaşmak güdüsüyle, üzerindeki denetimimı tümüyle yitirdiğim arabanın direksi- yonuha sıkı sıkı y'apışmış, son bir çabayla sav- rulduğumuz yöne doğru çevirmeye çalışmıştım... Araba sağa kaymayı sürdürürken aynı zamanda birfırıldak gibi dönmeye başlamıştı... Gördüğüm, gördüğümüz; yaşadığım, yaşadığımız her şey "an"lıktı artık... Önce üzerine sabah güneşinin vur- duğu Büyükçekmöce Gölü'nün puslu mavisi... Sonra yolun kenanndaki beton yağmur akağının hemen bitiminde yükselmeye başlayan üzeri çim- lenmiş toprak... Sonra gri bir yılan gibi kıvrılarak uzanıp giden demır bariyer... Sonra ön, arka, ile- ri, geri kavramlannın birbirine karışıp anlamsız- laştığı, yönsüzleştığimiz, korkuyla, ölüm korku- suyla yuz yüze, çırılçıplak kaldığımız o ilk "an"... Sonra üzerımize doğru hızla, büyüyerek yaklaş- tıklannı gördüğümüz, her göndüğümüzde "ölüm"ü bize bir öncekinden daha yakın duyumsatan, sonra hangi yanımız olduğunun ayırdına varama- dığımız yanımızdan, yanlarımızdan geçip giden otomobiller... Sonra, "yenidenyaşamak"duygu- su... Bir "an" daha yaşamak... Sonra... Sonra aynı hızla otoyolun kenanndaki yağmur akağına girmiş, büyük bir şidetle akağın alçak be- ton setine çarpıp takla atmaya başlamıştık. "Se- niseviyorum... Seni sevıyorum..." Ö\ümün haya- ta en yakın durduğu bir "an'da duyulabilecek, du- yabileceğim en güzel sözlerdi bu sözler... Sev- gi'nin elini tutmak istemiştim o "an". Ama yap-' mak istenen, yaşamak istenen "an'lar için her şey o kadar geçti ki artık... İlk sarsılışla birlikte ara- ba binlerce cam kırığıyla dolmuştu. Arabanın içı her taklada bıraz daha küçülüyordu sanki... Her yuvarianışımızda başım, ayaklanm, kollarım bir yerlere çarptıkça, "Bu son! Bu son" diye geçırı- yordum içimden. Ikimiz de bağırmıyorduk. Da- ha önce de bağırmamıştık. Arabanın her yanı eziliyor, kırılan camlarından içeri topak topak top- rak doluyordu. Çamaşır makınesıne atılmış bir çıft' lastik ayakkabı gibiydik. Tepetaklak dönüp yu- 1 varlandıkça arabaya dolan toprak topakları ufa- lanıyor, cam kırıklarıyla birlikte pantolon paçala- rımızdan, giysilerimizin yakalarından içeri gıri- yordu. Nedense hep boynumun kınlacağını düşün- müştüm yuvarlanırken... Araba ters dönünce ba- şım tavana çarpacak, boynum bedenimın ağır- lığını taşıyamayarak kırılacaktı... Ikincı taklada olmalıydı... Başımı, ikı elımi üzerinde kenetleyip öne eğerek koltuğumun arkalığına bastırmayı, aynı anda da dizlerimi karnıma çekip, o hengâ- mede ne kadar becerebileceksem, büzülmeyi denemiştim... "Bu son! Bu son!" Araba iki takla daha attıktan sonra biri otoyolda patlayıp fırla- mış; öbür ikisi de beton sete çarptığımızda par- çalanıp, dağılmış tekerlerinin üzerinde durmuş- tu... O ölümcül gürültü, o ölümcül karmaşa bir "an"da son bulmuştu... Yaşadığımız o ölüm "an"larının sonrasında gömülüverdiğimiz o de- rin sessizliği ikimiz de bozmak istememiştık bir süre... Yaşamla ölüm arasındaki son saniyeleri-^ miz birfilm şeridi gibi gözlerimin önünden geçer- ken, Sevgi'nin "son sözleri"iri\ anımsamış, "Ben de..." demiştim, "Ben de seni seviyorum..." Son- ra kapılannı açamadığımız, hurdaya dönmüş ara-' bamızda, toz toprak içinde birbirimize sarılmış, 1 "ikinci hayatımız"\n gözyaşlannı dökmüştük... v Göl manzaralı bir otoyola inen ufak bir yamaç üzerinde burnu ters yöne dönük bir sac yığının- dan çekilip kurtanlmak, ilk kez yaşadığımız, bir daha da yaşamak istemediğimiz "ilginç" bir duy-' guydu. O "y/3/n"dan bumumuz bile kanamadan, tek bir sıyrık bile almadan kurtulmamıza, bizi kur- taranlar kadar biz de şaşırmıştık... "Şans" deni- len şey bu olmalıydı herhalde... Hayat bu "şans"la birlikte yeniden başlıyordu bizim için... (Burun buruna geldiğimiz 'ölüm'ün yanında 'hiç' sayılabilecek bir iki bereyle atlattığımız kaza sonrası bize 'Geçmiş olsun' dileklerini ileten ar-' kadaşlanmıza, dostlanmıza ve değerli okurlan- ma teşekkür edehm.) Faks: 0 212 723 84 97 BULMACA SEDAT YASAYAS SOLDAN SAĞA: 1/ Çogunluk- la mor kadife üzenne sırma ile kabartma dal, yaprak ve ^ çiçekişlenmiş 5 giysiyadaör- c tü. 2/ Ciltle- b nerek bir ara- ya getirilmiş harita ya da şema derle- mesi...IçerinSili. ilçesinde antik bir kent. 3/ Eski Mısır'da ' güneş tannsı... Sıva- 2 cılann ve duvarcılann 3 cetvel gibi kullandık- 4 lan uzun ve düz tah- ta. 4/ Maydanozgil- lerden. özel kokulu otsu bir bitkı. 5/U>un sürecinselilişkidebu- lunmadığı için a.îın 9 _ ^ _ . . . . .... istek duyan kımsc... Radyum elementinın simge- sı. 6/ Şarap mahzeni... Anakara. 7/ "Çalma, hırsız- lık" anlamında arg 0 sözcük... Ticari değer taşıyan"• yaprak tûtünlenn düşûk kaliteli olanı. 8/ Hamam- da müşten yıkayan kadın.. Şarap. 9/ Saplı tence- YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Sulann akması için duvara açılan dar ve uzun yank. 2/ Verme, ödeme... Tüyiü bir av köpeği cin- sı. 3/ Hollanda nmp la ka işareti... Sert ve fazla kı- zarmayan bir dorrates tûrü. 4/ Ahır... Geminin ar- ka tarafı. 5/ Başkaannın sırtından geçinen kımse... Arjantin'ın plaka »şareti. 6/ Kınk ya da çıkık II Su- samurunden eldeeclilen kürk... Cehennem. 8/ Ka- rakter... Aşının tu>ması için yinelenmesi. 9/ Meriç Irmağı'nın bır ko!u... Avuç içi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle