Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
22 MART 2000 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
17
Vali
bulabilmek
Başka bir ülkede
bambaşka bir vali
vardı... Yazmıştık.
Önüne gelene
bağıran, küfreden,
yolda kendisine selam
durmayan trafik
polisinin ağzına
tabancasını sokan,
resmi toplantılan
belinde tabanca ile
yöneten, lokantada
sigara tablasını geç
değiştirdiği için
garson kovan, falan
filan... Neyse ki böyle
biri bizim memlekette
vali değildi...
Bizde olsa Içişleri
Bakanlığı hemen
gereğini yapardı...
Başka bir ülkenin
bambaşka valisinin
yaptıklannı okuyunca
Mahmut Makal aradı
ve anlattı:
"ikinci Dünya Savaşı
sırasında ingiltere
Başbakanı Churchill,
Cumhurbaşkanı
ismet Inönü ile
görüşmek üzere
Adana'ya gelmişti.
- Sohbet sırasında,
ismet Inönü
Türkiye'de 63 il
olduğunu söyleyince
Churchill 'Hepsine vali
bulabiliyor musunuz?'
diye sonmuştu."
1943yılında
Türkiye'de 63 il vardı,
sonra il sayısı uzun
süre 67'de kaldı,
şimdi kaç il olduğunu
bir kerede
anımsayabilir misiniz?
Tefc 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97tlektrorek posta: someposta.ctnnhunyetcom.tr
- Türkiye'de
satın alma gücü eriyormuş...
"Kamu vatırımlannı satma
aücü ise artn/ori"
ürkiye'dekı Müslüman mezarlıklann perişan
hali ortada. Dirisine saygı göstermeyenle-
rin ölüsüne saygısı tabii ki olamaz! Ancak
Istanbul'daki Edirnekapı Şehitliği, bu pe-
rişanlığın dışındatutulabileceksayılı mezarlıktan bi-
riydi. Çünkü Edirnekapı Şehitliği, Istanbul Belediye-
si'nin değil, Türk Şehitlikleri Imar Vakfı'nın yöneti-
mindeydi... Ve Edirnekapı Şehitliği de elden gitti...
Istanbul Belediyesi, iki yıl önce Edirnekapı Şehit-
liği'nde fiili durum yaratarak mezarlığa el koydu...
Ve Edirnekapı Şehitliği, şimdi belediye için bir "rant"
kaynağı oldu.
Belediye, şehitlikteki her mezar için mezar sahip-
lerinden 75 milyon lira istiyor.
Yaklaşık 4 bin mezar var...
Mezar sahiplerinden yakınlarının yanındaki boş
mezariar için de 300 milyon lira isteniyor.
Yaklaşık 4 bin boş mezar var...
Mezarlıkta, boşu ve dolusu ile trilyon liralık bir
Şehitlik
"pasta" yatıyor! Hele, ara yolları da daraltıp yeni
mezar yerleri açıldığında trilyonluk mezarlık pasta-
sı daha da büyüyor...
Edirnekapı Şehitliği, 1924yılında, müftülük ve be-
lediyenindekatılımıylaTürkiye Şehitlikleri ImarVak-
fı tarafından kuruluyor...
Vakıf, Çanakkale Savaşı'nda yaralanıp da Istan-
bul hastanelerinde ölenlerin bir kısmının mezarları-
nı Edirnekapı'yataşıyarakfaaliyetegeçerken ilerie-
yen yıllarda hem yeni şehitlere mezar yeri tahsis
ediyor hem de makbuz karşılığı bağış alarak, özel
şahıslara defin olanağı sağlıyor.
1926 yılında vakıf, "cemiyef'e dönüşüyor, 1976
yılında tekrar vakıf oluyor.
1993 yılında yurtdışındaki şehitliklere de hizmet
götürülmesi amacıylaadı Türk Şehitlikleri ImarVak-
fı yapılıyor.
Bu arada 1953 yılında şehitliğin tapusu Istanbul
Belediyesi'ne intikal ettiriliyor. Ancak belediye, vak-
fa müdahale etmiyor. Belediye Encümeni tarafından
da belediyeye devredilen mezarlıklardan yeni bir
ücret alınmaması karara bağlanıyor.
Ne ki, 1998 yılında Istanbul Büyükşehir Belediye-
si'nin ekipleri Edirnekapı Şehitliği'ne giriyor ve ka-
pı kilidini değiştirerek mezarlığa el koyuyor...
Olabilir... Belediye hizmet verecek olabilir...
Ancak yıllar önce, ücreti ödenerek alınan mezar
yerlerinden, defin yapılan mezarlardan yeniden pa-
ra istenmesi ortada hizmet değil başka bir niyet ol-
duğunu gösteriyor. İki yıl önce 1.5 milyon lira olan
yıllık mezar bakım ücretinin 10 milyon liraya çıkar-
tılması da "ranf'ın başka bir boyutunu oluşturuyor.
Dirisine saygı göstermeyenler ölüsünden, şehit
olsa bile kazanç kapısı yaratıyor!
SESSİZ SEDASIZ (!) Rİ KVRTCEBE '3 aşağı 5+5 yukarı ikisi de aynı'
Vaziyet'e Belçika'dan "Yüksek Yerilim
Hattı"nı kuran dostumuz Erdinç
Utku, son siyasi gelişmeleri
) yeni bir "hat"ta topladı:
Demirel: Benim işçim, benim
köylüm, benim memurum.
Ecevit: Benim Rahşan'ım, benim
Hüsamettin'im, benim Demirel'im,
benim Fethullah'ım.
Demirel: Bana sağcılar adam
öldürüyor dedirtemezsiniz. Ecevit:
Bana Fethullahçılar şeriatçılık yapıyor
dedirtemezsiniz.
Demirel: Kendim için bir şey
istiyorsam namerdim.
Ecevit: Herşeyi Demirel için
istiyorum.
Demirel: llksan'a verdimse ben
verdim. Ecevit: Fazilet'e ödün
verdimse ben verdim.
Demirel: Benzin vaadı da biz mi
içtik? Ecevit: Sol vardı da biz mi
brtirdik?
Demirel: Yollar yürümekle aşınmaz.
Ecevit: Anayasa yaz-boz tahtasına
çevrilmekle aşınmaz.
Demirel: Yedi defa koltuğuma geri
döndüm. Ecevit: Solculuğa her an
geri dönebilirim.
Demirel: Devlet bazen rutin dışına
çıkabilir. Ecevit: Bazen Rahşan'ın
söylediklerinin dışına çıkabilirim.
İ l l 5 H l ' f f 21 'ran'daki seçimleri reform yanlılarının kazanmasından sonra
I I 9 1 1 U f l başta CNN olmak üzere Batı medyası ülkede büyük bir de-
ğişim başladığı izlenimi yaratıyor. Sürgündeki Iranlıların yayımladığı "Iran
Times" ise başka bir tablo çiziyor. Gazeteye göre "Ansar-e Hizbullah"
örgütü, damlardaki çanak antenleri topluyor, pastanelerde kız-erkek bir-
likte oturanlan tutukluyor, saçını gösteren kadınlar tartaklanıyor.
GÖRÜŞ
Av. FtKRET tLKİZ
Başbakan: Bilgi Sahibi Değilim
Ben bilgi sahibiyim Sayın Bü-
lent Ecevit...
21 Mart 2000 günlü Radikal
gazetesinin manşetinde "Has-
sas Operasyon" başlığı vardı.
Gazeteci İsmet Berkan yazı-
smda Ecevit'in açıklamalanna
değiniyor. Içeriğinin çok önem-
li olduğunu yazıyor. Çok haklı.
Çok önemli. Başbakan konuş-
masının birbölümünde "Sayın
Fethullah Gülen'/n bir tarikatı
var mıdır, cemaati var mıdır?
Kimisi yok diyor. Ben kendi
inanç sistemi hakkında bilgi sa-
hibi değilim" diyor.
Anımsıyor musunuz? Emni-
yetGenel Müdürlüğü Polis Tef-
tiş Kurulu Başkanlığı 28.2.1992
günlü yazısıyla Ankara DGM
Savcılığı'na gönderdiği fezleke-
sinde aralarında Fethullah Gü-
len'in de bulunduğu 102 kişi
hakkında suç duyurusunda bu-
lundu. Takipsizlik kararı veril-
di. Biliyor musunuz, 6 yıl son-
ra Emniyet Genel Müdürlüğü
"Fethullah Hoca'nın Talebele-
h" adlı örgüt ile ilgili Ankara
DGM Savcılığı'na yeniden suç
duyurusunda bulundu. Suçla-
nanlar arasında Polis Akademi-
si öğretim görevlileri, 90 polis
memuru ve Başbakanlık gö-
revlisi, Atatürk Anadolu Lisesi
din dersi öğretmeni ile Fethul-
lah Gülen isimleri yer aldı.
20 Mart 1998 tarihinde DGM
Savcılığı "Sanıklaraisnatolunan
suçun Atatürk milliyetçiliğiniza-
yıflatacak, Atatürk ilkelerine ters
düşecek görüşleri savunmak
suretiyle devletin siyasi ve hu-
kuki temel nizamlannı dini esas
ve inançlara uydurmak oldu-
ğu, laikliğe aykın olarak devle-
tin içtimai veya iktisadi veya si-
yasi, hukuki temel nizamlannı
kısmen de olsa dini esas ve
inançlara uydurmak amacıyla
cemiyet tesisi teşkili suçu
TCK'nin 163. maddesinde dü-
zenlenmiş olduğu, bu madde-
nin3713 sayılı Kanun 'un 23 'ün-
cü maddesiyleyürürlükten kal-
dınlmış bulunduğu gerekçesi
ile 'ilk takipsizlik karanna atıf ya-
parak''... şeriatdüzeninigetir-
meyi amaçlayan illegal 'Fethul-
lah Hoca'nın Talebeleri' adını ta-
şıyan birörgütün varlığına ve sa-
nıklann böyle bir örgüt kurduk-
lan ve bu örgüte üye oldukla-
nna dair ve sanıktarhakkında ka-
mu davasının açılmasını haklı
gösterecek delil bulunmadığın-
dan" yeniden takipsizlik kara-
n verdi.
Takipsizlik karariarını eleştir-
miyorum. Kesinleşmiş yargı
kararı olmadan kimseye suçlu-
dur demiyorum. Sadece "bil-
gi" vermeye çalışıyorum. Fikir
olsun diye anımsatıyorum.
Yıllar önce 1987 yılında Izmir
Devlet Güvenlik Mahkemesi
"Akyazılı Lisesi'ne bağlı açılan
kurslara devam eden talebeler
arasında ve sonradan askeri li-
seye giren talebeler arasında
ilişki kurmak suretiyle sürdür-
dükleri" ve manevi baskı ileta-
lebelerin bağlılığını sağladıkla-
n iki kişi hakkında TCK'nin 163.
maddesine aykırılıktan mah-
kûmiyet kararı verdi. İki kişi ta-
lebelere Fethullah Hoca adlı
şahsın video kasetlerini dinle-
tip izlettirmişler. Nurculuğayay-
gın taraftar sağlamayı am
lamışlar. Mahkemede dinl
tanıklardan birinin (T.D.) söy-
lediği şudur: (Duruşma Tuta-
nağısh. 10-11) "... /. 6. evde
bulunduğu bir sırada Said-i
Nursi'nin Risalei Nur adlı kita-
bını okuyarak bize açıklamalar-
da bulunuyordu. Sızıntı dergi-
si ve bazı kitaplar okuyordu,
aynca bu düzenin iyi bir düzen
olmadığını, Fethullah Hoca'nın
sayesinde ileride bu düzenin
değişerekyehne şeriat düzeni-
nin geleceğini söylüyordu."
Mahkeme gerek Said-i Nur-
si'nin ve gerekse Fethullah ad-
lı şahsın üzerinde durularak sa-
nıkların eylemlerine "daha çok
açıklık" sağlamak istemiş. Ka-
setler o tarihlerde ele geçirile-
mediğinden mahkeme sanıkla-
nn aleyhine değerlendirme yap-
mamış, ama içeriğinin "dinko-
nulan" olduğundan kuşku duy-
madığını gerekçesinde açıkla-
mıştır.
Yıllarca Cumhuriyet gazete-
sinde haberleri ve köşe yazıla-
rı yayınlandı. Okumuşsunuz-
dur... Belki unutmuşsunuzdur...
Okumuş muydunuz? 25 Ağus-
tos 1993 günlü Cumhuriyet ga-
zetesinde birinci sayfada "Fet-
hullahçılar olarak anılan şeriat-
çılarşimdi de Amerika 'ya el at-
tı", "ABD'de Şeriat Kampı'baş-
lıklı haber fotoğraflı olarak ya-
yımlanınca, Fethullah Gülen,
yazılanların gerçek dışı oldu-
ğunu ileri sürerek manevi taz-
minat davası açtı. Izmir 6. As-
liye Hukuk Mahkemesi davayı
kabul etmedi. "Fethullahçılar
ve Fethullah Gülen fikrini ve dü-
şüncelerini benimseyen bir
grubun olduğu tartışmasızdır"
diyerekgerekçeli karanndaGü-
len'in konumunu şöyle açıkla-
mıştı: "... Fethullah Gülen Isla-
mi akımın ve bu inancı payla-
şan çevrelerde Fethullah Gülen
gerçekten birolgu olarak, bel-
li düşünce ve görüşlerin tem-
silcisi olarak kabul edilmiş, gö-
rüşleri, konuşmalan, vaazlan,
basında yayımlanan yazılan ka-
muoyunun büyük bir kesimi ta-
rafından dinlenen ve benimse-
nen görüşlerini kamuoyuna ba-
sın aracılığı ile yansıtan bir şa-
hıs olması hususu tartışmasız-
dır."
Başbakanlar, cumhurbaş-
kanları, milletin vekilleri, kısa-
cası bir ülkeyi "yönetenler"
bilgi sahibi olmak zorundadır.
Çünkü "bilmediklerinden" de
sorumludurlar. Başbakan ola-
rak "Bilgi sahibi değilim" de-
meniz laik demokratik hukuk
devleti ve cumhuriyet ilkeleri
bakımından "sorumluluğu-
nuzu" ortadan kaldırmıyor. De-
mokratik toplum düzeni kur-
mak ödev ve sorumluluk ge-
rektiriyor.
KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇ AK behicakÇn turk.net
ÇÎZGİLİK KÂMtL MASARACI
HARBİ SEMİH POROY semihporoy@yahoo.com
KEDİ LEVO APTÜÜKA
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 22 Mart
SOYGONCULAJÇA KARŞI/.
1926'IM 8ueÜH,AMeKİKAU SHAH U2MANI ED-
MUNP VVESER, YENİ SULUŞU OLAN İLGİNÇ Sİ-
LAHI İASINA TANfTTI. SON ZAMANLAKDA
ÇOK ARTAN SOKAK ŞOVGUNCULARINA KAR-
şt POLİSİN Y£T£R£İZ KAUMASt, K/ftseL MZ>-
RUNMA ÖNLSMLERİNt GER&OJ KIUYOIZOÜ.
BEL KEMEKİNe 7AKILAAI tOJTU ŞEKLİND£-
Kİ SİLAH, H&ZHAAJGİ BİR TEHDİT DUKU-
MUNPA, ELLER YUKAJV KALDIRILARAK
A7E? EPİYOKDU. SLL£RİN YAJftM feALPIZIL
MAS/YZA (SOLOA) EMNİrETİ AÇICAeAK
ATBŞE HA2IR PURUMA GBÜYOR, EUEKİN
yUKARl TAM KAUVftfLMASIYLA OA(SASDA)
BAĞLI 8ULUNDUĞU TETİK HABEKErE
PANO
DENIZ KAVUKÇUOGLU
SokakOrtasıChayetteri
Dostum, uzunca süren bayram tatilınden sonra ışt-
ne geldiğinde, şirketin kendisine verdiğı arabasını oto-
parkta göremeyince ilkin önemsememişti. Bayram
öncesi, çalışılmayan günlerde aylık bakıma sokma-
sı için arabayı teslim ettiği şirket şoförü herhangi bir
nedenle geçikmiş olmalıydı. Kendisi de gecikme-
mış miydi?. Üst kata çıkıp masasınaoturuncaya ka-
dar, merdivenlerde karşılaştığı iki arkadaşının ken-
disini, gözlerini üzerinden kaçırırgibi "bir tuhaf" se-
lamlamaları dışında, dikkatini çekecek bir şey çarp-
mamıştı gözüne etrafta. İlk telefonlardan sonra kalk-
mış, arkadaşlarından birinin masasına gitmiş, hava-
dan sudan konuşmaya başlamıştı. Tatil sonraları ış
arkadaşlarının birbirlerine anlatacağı epey "malze-
me" birikmiş olurdu. Arkadaşının kendisini dinleme-
diğini görünce, yadıngamıştı: "Seninneyin varkuzum?"
Arkadaşı, "Duymadın mı?" deyip, anlatmaya başla-
dı...
Arabasını verdiği şirket şoförü, "fırsat bu fırsat" di-
yerek bayram günü askerden izinlı gelen erkek kar-
deşi ile kız kardeşini almış, arabayla dolaşmaya çık-
mışlardı. Bir süre sonra, kendilerine başka bir ara-
ba "musallat" olmuştu. Ikıde bir önlerini kesen, ar-
kalarına geçip sürekli korna çalan arabadan kurtul-
maya çalışmışlarsa da başaramamışlar, çareyi bir yol
kenannda durup beklemekte bulmuşlardı. Ne var ki,
kendilerini izleyen araba da durmuştu. Bakmışlar ol-
mayacak, üçü birden "Ne istiyorsunuz bizden" di-
yerek arabadan inmişlerdi. Tartışma, çekişme der-
ken, olan olmuştu. Karşı taraftan bir kişi silahını çek-
miş, kardeşlerinin üzerine ateş etmişti genç şoförün.
Erkek kardeşi ölmüş, kız kardeşi ağır yaralanmışti.
Şoförün kaçamağı kanlı bir trajediye dönüşmüştü.
Arabası, polis tarafından alıkonulmuştu. Katil iseya-
kalanmamıştı henüz...
Artık araba falan düşünecek hali kalmamış, ağla-
maktan göz kapaklan şişmiş dostuma ne diyeceği-
mi bilememiştim... "Can"ın bu kadar ucuzladığı baş-
ka bir ülke kalmamıştı dünyada belki de. Insanlar bir-
birlerini yok yere, hiç uğruna öldürmekten çekinmi-
yorlardı burada. En ufak bırtartışmada hemen silah-
lar çekıliyor, namlular ölüm kusuyordu. Türkiye silah
tacirlerinın, silah kaçakçılarının cenneti olmuştu. Top-
lumda "r)aiks/zmü//âyet"yaygınlaştıkça, ıktidarlarını
bu çarpık mülkiyet ilişkilerine dayamış hükümetler,
"silahlanma"y\ herkesin kolayca elde edılebıleceği bir
hak olarak yasalaştırmışlardı. Devlet güçlerinin ula-
şamadığı, yetersiz kaldığı durumlarda bireylerin can
ve mallarını kendilerinin savunabilmeleri kaygısıyia
tarihte birçok ülkede görülen ve başta Amerika Bir-
leşik Devletleri, Kanada gibi ülkelerde sıkı bir dene-
tim altında bugün de uygulanmakta olan "sivilsilah-
lanma", dileyen herkesin eline bir silah almasınaola-
nak tanıyan bir "hak" olarak algılanmıştı ülkemizde.
19. yüzyıl bakışıyla adaletin hâlâ, "can "ın değil de,
"mülk"ün temeli olarak anlaşıldığı Türkiye'de millet-
vekillerinden otopark değnekçılerine kadar herkes
belinde sılahla dolaşmaya başlamıştı.
Kırlardakı yoksul köylü düğünlerinden, beş yıldız-
lı otellerdekı holdingci duğunlerine; fetih şenliklerin-
den futbol kutlamalarına kadar "kurşun", eski töre-
lerin ötesinde bir "güç" simgesi olmuştu artık. Say-
gın spor kulüplerimizin yaşlı başlı başkanlan bıle te-
levizyon çekimlerinde elde silah, havaya kurşun sık-
mayı "marifet" sayıyorlardı. Insanlar en akla gelme-
dik yerlerde, en olmadık nedenlerle birbirlerini kur-
şunluyor; otel'lobiterl, eğlence yerlöri; s<WaK»a>, beJ
zaevleri, okullar kan göllerıne dönüyordu. Kimin ne
zaman, nerede, hangı nedenle öldürüleceği bilinmi-
yordu. Kurşun, bir cumhurbaşkanının serçe parma-
ğını, ünlü bir işadamının yüreğini, bir cezaevi hü-
kümlüsünün ya da masum bir çocuğun beynini bu-
labiliyordu kolayca...
"Kan"ı kanıksayan bir toplum olmuştuk... İki bin
"insan", bir alana toplanıp içleri sızlamadan, bırbiri-
ni parçalayan köpeklerin "gösfer/"lerini izleyebili-
yordu... Belediye başkanlan binlerce sokak hayva-
nını ölüme gönderebiliyordu. Bu cinayetleriyle övü-
nüyorlardı da üstelik! Kurban bayramlarında sokak-
lar, elde satır, inek kovalayan gözü dönmüş kasap-
ların kanlı avlaklarına dönüşüyordu... Gazeteler, te-
levizyon haberleri ölümlerle doluydu. Çocuklar, göz-
lerinin önünde işlenen cinayetlere tanık olarak bü-
yüyorlardı. Küçük yaşlarında ölümü kanıksamaya
başlayan o çocuklara canlı sevgisı nasıl aşılanacak-
tı? Kim aşılayacaktı? Bu cinayetlere susarak ortak
olan büyükleri mi? Hayvanları sevmeyi öğrenmeden
insanlan, birbirlerini nasıl seveceklerdi o çocuklar söz-
gelimi? Yann ellerinde silah gördüğümüzde, öfkelen-
meye, kızmaya hakkımız olacak mıydı o çocuklara?
Genç şoförün trajedisı, bu ülkede gelinen, kimin,
ne zaman, kimden, niçin, nerede kurşunlanacağının
bilinemediği "nokta"da acı bir "rastlantı", büyuk bir
"talihsizlik"t\ gerçekten. Sılahı eline almasıyla tetiğe
basması arasında geçen kısa zaman, katilin "bilinç
boşluğu" da değil miydi aynı zamanda? O ana, o boş-
luğa kadar geçen zamanlarda kim bılir nasıl bir ha-
yat yaşamış, nelere tanık olmuştu katil? Ya bizim pa-
yımız?.. Bizim de payımız yok muydu o yanlış yaşanan
hayatlarda, yanlışlara tanıklıklarda?.. .. j
(Faks:0212-723 84 97)
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5 6SOLDAN SAĞA:
1/ Bahçeleri ya
da ev4eri süsle-
mek için yapı- 2
lan ve yukandan
aşağıya doğru
büyûyen oyma- A
lı yalaklardan
oluşan bir çeş-
me türü. 2/ Ka-
rakter... İCundak
çocuklannın te-
pelerinde görû-
len kepek taba- "
kası. 3/ Ağır g
yüklerı kaldır-
maya yarayan araç... Sat-
rançta bir taş. 4/ Hali ya
da kilim dokunan tez-
gâh..u
Uluslararası Stan-
dart Örgütü'nünsimge- 3
si.5/Ilkelbirsilah...Or- 4
taAnadolu'dabirgöl.6/
Genellikle bir çiftçi ya-
nındaçalışanışçi.7/Bır
zaman birimı... Adları 7
sıfat yapmakta kullaru- 8
lan bir yapım eki... Fut- g
bolda bir mevki. 8/ Tor-
baya benzer büyük gözlü balık ağı... Boru sesi. 9/ "Sa-
nadün birtepeden baktım — Istanbul" (Yahya Kemal)...
Çoğunlukla üzerinde yazıt bulunan dikilitaş.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Alabıldiğine, sürekli olarak. 2/ Yunan mıtolojisinde kav-
ga tannçası... Kuru soğuk. 3/ Dört tekerleklı bir at ara-
bası... Atasözlerine da>anan didaktik Çin şiirı. 4/ Mermi
olarak çakıl taşı atan bir tür top. 5/ Katılmış, ulanmış par-
ça... Ucu sivri, ince ve uzun çubuk. 6/ Kadmlann boyun-
lanna aidıklan yılan biçıminde dar ve uzun kürk... llaç...
Duman lekesi. 7/ Namık Kemal'in bir romanı. 8/ Bir no-
ta... Tavlada üç sayısı... Tanntanımaz. 9/ Bitkılere yeşü
renklerini veren madde.