09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
•MART2000PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER Çoğu kimsenin yakın zamana değin "Bu dağın doruğuna ulaşılamaz" diye saplantısı vardı Âğn Dağı'nın gizemligerçeğiSÖNMEZTARGAN Sabahın kör bir zamanı.. Te- lefon acı acı çalıyor. Telefonun öbür ucunda eski Dağcılık Fe- derasyonu Başkanı Dr. Boz- kurtErgörKuşadasf ndan so- ruyor: "Ağn Dağı'nda yaşa- nanlardan bilgin var mı?" Medyadan izledığimi söylüyo- rum. Uykum kaçıyor. Daha ön- ceki yıllarda bu dağda yitirdi- ğimiz beş dağcımn ağlatısı ge- liyor usuma. Sanki hepsi Is- kender Iğdır'la aynı yazgıyı paylaşmışlar. Ağn'da ölenlerin nedenleri- ni irdelemek yerine, bu dağı tanıtmanın, dağcılık (alpi- nizm) açısından önemınin vur- gulanmasmuı daha tutarlı bir tutum olacağıru düşünüyorum. Arşivüni kanştınyorum. Bu dağla ilgıli en kapsamlı yaziyı 24 Ocak 1983 'te yine Cumhu- riyet'te yazmışım. Ama "GizemH Ağn Da- ğj" başlıklı bu yazının sadece yansı yayım- lanmış. tkinci yansı çıkacağı gün gazete ka- paülmış. Aslında bu yazı, yanm kalmış o yazııun bir yinelenmesi olacak. Bir dağ olarak Ağn A nadolu yanmadasının en yüksek (5137 m.) sivrisi olan Ağn, sönmüş, volkanik bir dağdır. Avrupalılar Ağ- n'yı Asya anakarası içinde görmeleri nede- niyle, bu dağı Avrupa'nın en yüksek dağı olarak varsaymazlar. Kuzeyden Kars, Güneyden Ağn ili sınır- lan içinde bulunan bu dağ, aynı zamanda kuzeyinden Ermenistan'a, güneydoğusun- dan da Iran'a sınır komşusudur. Ağn dağ yapılanması, Büyük Ağn ve Kü- çük Ağn olmak üzere iki büyük krater ba- şıyla birbirinden aynlır ve iki görkemli do- ruk yapısıyla yan yana dururlar. tki dağı bir- birinden ayıran geniş bir koyak (vadi), da- ğın kuzeydoğusundan güneybatısına uzanan ve Serdarbulak olarak adlandınlan en önem- li geçittir. Türkiye'deki dağ sıralamalan için- de önemli bir yükseltiye sahip olan Küçük Ağn (3896 m.) 1932 yıluıa dek bizim sınır- lanmız içinde değildir. O yıllarda Iran sınır- lan içinde bulunan ve bölgede önlenemez kaçakçılık olaylanna ortam hazırlayan bu dağ, Atatürk'ün politik dehasıyla Iran'la ya- pılan bir sınır düzenlemesiyle topraklanmı- za katümıştır. Çoğumuzun bilmediği bu ger- çeği, tarihçiler Mustafa Kemal'in ikinci Ha- tay başansı olarak da nıtelerler. Yazımızın ana konusu olan Büyük Ağn Dağı'nın 4000 metre yüksekliğe değin uza- nan bölümü çoğunlukla bazalt, daha üst bö- lümleri ise andezit lavlardan oluşur. Dağın doruğunu da içine alan geniş bir alan buz- larla kaphdır. Şapka ya da takke buzulu de- diğimiz bu buz örtüsü, gezegenimizin dör- düncü evresinden günümüze değin uzanan milyonlarca yıllık bir geçmişe sahiptir. En uzun olan yerde boyu 5000 metreye, en dar olan yerde eni 2500 metreye varan bu buz örtüsü bir elipsi andınr. Kalınlığı kesin bi- ünmemekle birlikte, en kalın olduğu bölge- lerde bu yüksekliğin 400-500 metreye ulaş- hğı sanılmaktadır. Ağn Dağı'nı çekici yapan da bu buz ör- tüsüdür. Dağın güney yamacından, doruktan aşağıya çağîayandan akıyormuş gibı sarkar- ken kuzey ve kuzeybatı yönlerinde kat kat yükselerek görkemli bir görüntü sergüer. Dağın doğusunda buzullar, adeta büzülmüş- çesine 4900 metreye değin çekümişken ba- tısında Küp Gölü bölgesine değin, 3400 metreye değin uzanır. Yabancüar Nuh'un Gemisi'ni geneUikle bu batı buzulunda ara- mışlardır. 1955 yılında bu buzul üzerinde Nuh'un Gemisi'ni gördüğunü savlayan Fransız ruhbanı F. Novarra'dan dolayı bu buzula Novarra Buzulu da denir. Söz buraya gelmişken Novarra'nm ileri sürdüğü gibi gerçekten Ağn'da Nuh'un Gemisi var mıdır? Yoksa Batılı bir yığm araştırmacının da ile- ri sürdüğü bu gemi söylencesi bir düş ürünü mü- dür? Sûrekll devlnen yapı B u sorulara gerçekçi ve bilimsel yanıtlar ge- tirebilmek için bu gibi dağlardaki devasa buz yapılannı yakmdan tammak gerekir. Çünkü bu buz yapılan sürekli devinme içindedir- ler. Isı ve mevsim değişikliklerinden salt eriyerek ya da yağan karlarla hacım kazanarak etkilenmez- ler. Aynı zamanda uzama, daralma ve kasılma bi- çiminde tepkiler de gösteririer. Ancak bu devingen- lik buzulun tüm katmanlannda eşit ve sürekli ol- maz. Ömeğin ısı etkilenmelerinden buzulun bün- yesinde ortaya çıkan değişimler diklemesıne arit- metiksel bir yol izlerken boylamasına ve düzeyde geometrik bir değişim sergiler. Ancak duyarh alet- lerle ölçülebilen bu devinmeler sonucu buzul yüda (tüm çapta) 1 ile 100 metre ve hatta daha fazla uza- ma ya da kısalma gösterebilir. Devinimin buzulun tüm katmanlannda eşitsiz oluşu başka bir oluşumu daha ortaya koyar. Kimi bölgeler gevşeyip sarkarken kimi bölgeler darahp daha sık dokular oluşturur. Başka bir anlatımla bu birbirine zıt gelişmelerin doğal bir sonucu olarak buz kristallerinin sıkıştığı bölgelerde buzul yeşile ya da maviye çalan bir ton ahrken çözülen ya da gevşeyen bölgelerde taze yagmış kar gibi beyaza ça- lar. Araştırmacılar gibi dağcılan da yanıltan bu ikin- ci oluşumun verdiği kar ortamı hissi tırmanıcıyı güvenlik konulannda gevşekliğe ve tembelliğe iter. Buz tekniğinin gerektrrdiği önlemleri ahnadığı için de bakarsuuz kayıp gider. Buzlu alanlardaki bu farklı oluşumlann zaman zaman yan yana ve iç içe oluşmasıyla buzullann de- rinliklerinde öylesine ilginç motifler kendini gös- terir ki, buzullann bu özelliğini bilmeyen, bu gö- rüntülerden değil Nuh'un Gemisi, daha renkli ve Dağcılara en sık sorulan soru şudur: Dağa tırmanmaktan ne anlıyorsunuz? Yanıt ise çok basittir: "Dağcılık anlatılmaz, yaşanır. Çünkü dağcılık sevdaya dönüşmüş bir yaşama biçimidir." -•4 zengin nesneler varmış sonucunu çıkarabilirler. Buz devinmelerinin özellikle yüzeyde eşit olma- ması bir başka oluşuma daha ortam hazırlar. Buzu- lun belli bölgelerinde çatlaklar ve yanklar oluşur? Bunlann en, boy ve derinliklerinin 1 ile 100 metre arasında değışebilenleri vardır. Fırtmalarla gelen tozlann, kaya parçacüdannuı boyamasıyla renkle- nen bu yanklann ıçı. sonradan yağan kann örtme- siyle buzulun derinliklerinde kahr ve bunlar da bi- rincisi gibi ilginç motifler verir. Ağn Dağı salt dağcılar için değil bilim insanlan ve araştırmacılar için de bulunmaz birhazinedir. A- ma nedense bu dağa tırmanmak uzun yıllar yasak- lanmıştır. Bu yasağı delenlerin içinde Ay'a giden Astronot James Invinde var. 1982 yılı ağustos ayın- da 15 kişüik bir Amerikalı ekiple gelen Invin. dö- nemin Devlet Başkanı Kenan Evren'den özel izin alarak Ağn'ya urmanmıştı. Tırmanma sürecınde batı buzulunda düşüp kaybolmuş ve bu olay nede- niyle Ağn Dağı günlerce dünya kamuoyunun gün- deminde kahmştı. Ağn Dağı'na tırmamş G erek yöre halkının, gerekse çoğu insanımı- zın yakın zamana değin "Bu dağın doruğu- na ulaşılamaz" biçiminde bir saplantısı var- dı. Oysa Ağn Dağı'na son iki yüzyıl içinde çok sa- yıda insan çıkmıştır. Bu dağa ilk çıkan da bır ya- bancıdır. 1829 yıhnda Darpot Ümversitesi fizikçi- lerinden Prof. A. Johan Parrot (Alman) dağın batı yüzünden doruğa ulaşmıştır. Ağn'ya bizden kimın ilk kez çıktığına ilişkm ke- sin bilgi olmamakla birlikte, cumhuriyetten sonra yöredeki askersel birliklerden subay ve erlerin ba- şanlı tınnanışlar yaptıklan bılınmektedir. 1937 yı- lında, Kurmay Binbaşı CevdetSunay(eski cumhur- başkanı) ve ünlü ozanımız FazdHiisnü Dağlarca'nın da içinde bulunduğu topçu, süvari ve piyade birlik- lerinden seçümiş subay ve erlerden oluşan kalaba- lık bir ekip Ağn'ya tırmanmışlardır. Dağın doğu- sundan, Serdarbulak koyağından gelınerek Mıh Te- pe rotası izlenerek doruğa ulaşılır. Doruğa çıkmayı başaranlar içınde Cevdet Sunay ve Dağlarca da var- dır. Doruğa Atatürk'ün büstü yerleştirilir ve Dağ- larca'nuı şiirsel anlanmıyla tutanağa şu kayıt düşü- lür. "Türkiye'nüı en büyük adamının büstünü Törldye'nin en yüksek dağma annağan ediyo- nız." Ağn'ya ilk çıkma onuru bizim değilse de, kışın doruğuna ilk ulaşmayı başaran da bir Türk dağcı- sıdır. 21 Şubat 1970 tarihinde gerçekleştirilen ve dünya dağcıhk yazınma da girmış olan başannın sa- hibı, eski Dağcıhk Federasyonu başkanlanndan Sa- yın Dr. Bozkurt Ergör'dür. Daha sonraki yıllarda birçok dağcımız da kışın bu dağa başarılı tırmanış- lar gerçekleştirerek Ağn Dağı zincirine yeni hal- kalar eklemişlerdir. Ağn Dağı'na bilinen klasik rotalardan özellikle yazın ürmanmak dağcılık tekniği açısından fazla ve önemli zorluklar çıkarmaz. Ama kuzeyinden tır- manmak son derece zor ve risklidir. Bu dağa ge- nelhkle Doğubeyazıt ilçesine bakan güneyinden ve güneydoğu tarafindaki Mıh Tepe rotasından tırma- nılmaktadır. Yaz aylannda, kamp gereçleri ve ur- manma araçlannı dağın 4000 metre yüksekliğine değin hayvanlarla taşunanız olasıdır. Tırmanmanın bilgi, beceri ve deneyim gerektiren kısmı buzlu bölgeyle birlikte başlar. Ama hiçbir koşulda tır- manma hafıfe ahnmamahdır. En açık ve olağan ha- va koşullannda bile sizi tatsız sürprizler bekleye- bilir. Çünkü yapacağınız en küçük bir hata ve önemsememe yaşamınıza mal olabilir. Anımsat- mak gerekirse bugüne değin Ağn'da ölen bütün dağcılar bu iki şeyin kurbanı ohnuşlardır. Dağm en görkemli olduğu bölge kuzey yamacm- da Ahora Göçüğu olarak büinen, derin buz koyaç- lannın bulunduğu bir alandır ki, uzaktan bakmak bile insana ürperti verir. Bu göçüğün sol tarafinda- ki dik ve buzlu bir sırttan 1968 yılı Ağustos ayın- da doruğa ulaşan Çekoslovakyalı bir dağcı ekiptır. Beş kişilik bir ekiple bu rotadan doruğa ulaşan Çekler nedeniyle bu rotaya Çek Yolu da den- mektedir. Ve bu Çekoslovakyalı dağcılardan dördü, 1969 yılında PeruAntlan'nda yaptıkla- n bir ormanışta, uğradıklan bir deprem sonu- cunda kayan buzlann altında kalarak yaşamla- nnı yitirmişlerdir. Dağcılık dünyasında Ağn'ya duyulan ilgi yüksekliğinden ileri gelmektedir. Yüksekligi nedeniyle her dağcı tırmanma koleksiyonuna Ağn'yı da almak ıster. Çünkü dağlann 4000 metreden sonraki yüksekliklerinde yapılan et- kınlıklerde. kimi insanlarda bedensel rahatsız- lıklar kendini duyurur. Bunlar geneUikle baş ağnsı, kusma, asın bitkinlik, göz kararması ve görme bozukluklan, asabi dengesizlikler gibi oksıjen doyumsuzluğunun ve basınç azlığmm yol açüğı akut dağ hastalıklandır. Yüksek dağ- larda dağcılar buna karşı önlemini nrmanma- dan önce almalı, gerekli sıhhi donanımını mut- laka yanmda taşımahdu'. Ağn'nın doruğuna ulaşmamn olanaksız ol- duğunu ileri süren ve özellikle yöre halkı için- de yaygm bir söylenti de, dağın üstünde "hava boşluğu" olduğu biçimindedir. Oysa değil Ağ- n'nm, atmosferin tüm katmanlannda "hava boşluğu" olarak nitelenecek bir hava olayına ta- nık olmaya bilimsel olarak olanak yoktur. Özel- likle havacılık dilinde, uçaklann zaman zaman sanki kasislere girip çıkıyormuşçasına kütürde- yerek inip kalkmasına da böylesi bir yakıştır- ma getirilir. Havacıhkta türbülans olarak nitelenen bu ha- va olayı yüksek dağlarda da yaşanır. Özelükle Agn gibi, 500 km. çaplık geniş bir alanda 5000 metrenin üzerinde bir yüksekliğe ulaşmış böy- lesi bir lokal dağda, bir de üstü milyarlarca ton buzulla örtülüyse elbette hava olaylan olacak- ör. Yüksek ısı farkı T epesi buzlarla kapü Ağn Dağı'nda yaz mevsimlerinde bile gece ile gündüz ara- smda 30 dereceye varan ısı değişiklikle- ri olur. Gece aniden soğuyan dağ kabuğu, üze- rindeki havayı da soğutur. Soğuyan hava ağır- laşarak, dağın üstünden hızla aşağıya, dere gi- bi akmaya başlar. Aşağıya inen hava bu kez alt- taki sıcak havaya ve oransal olarak sıcak yer ka- buğuna çarpuıca yeniden hızla yukanlara tır- manmaya başlar. Böylece dağın tepesinde ve çevresinde bir rüzgâr sirkülasyonu başlar. Yer- den kaldırdığı kar kristallerinin de harmanlan- masıyla, sanki dağın üstüne bir bulut gelmiş oturmuş gibi bir görüntü verir. Ağn'da sık sık rastlanantm nava olayunn ya- nmda. rüzgânn bir de belirli aralıklarla üstünü- ze bir tokat gibi indiği de olur. Bu da dağın gü- neş alan yüzü ile gölgede kalan yüzü arasında- ki ısı farklılıklanndan oluşan rüzgâr tünelleri- dir. Önceden kestirilemeyen alanlarda ve son derece açık havada birdenbire üstünüze çulla- nan bu doğa olayına hazırlıkh değilseniz bir an- da dengenizin bozuhnası, düşüp kayıp gitme- niz işten bile değildir. Ağn'da böylesi bir olaya kurban gıtmiş bir Ingilız dağcrnm acıklı öyküsünü Doğubeyazıth kı- la\Tiz dağcı Ahmet Turân'dan dinlemiştim. 1971 yılmm açık ve güneşli bir yaz gününde, kansı ve 16 yaşındaki çocugu ile Ağn'ya tırmanan bu tngi- liz ailesi, dağdan dönüşlerinde Ahmet Turan'ı bu- lurlar. Çocuklannın doruk yakınlannda buz platfor- mu üzennden uçup giöiğini, kendisinden cesedini bulup getirmesini isteTİer. Olay, ereğe ulaşmamn coşkusuyla ipten aynhp doruğa bir an önce ulaşmak isteyen çocuğun vurgulamaya çalıştığunız neden- den dolayı düşmesiyle oluşmuştur. Ahmet Turan çocuğun cesedini bulamaz ama, olayın üzerinden iki gün geçmesine karşın olay yerinden az uzakta, buzlar üzerinde uçmadan kalmış çocuğun yün baş- lığmı alarak, getirip ailesine tesüîn eder. Pağcılık kazaları D ağcılıkta kaza ohnaz diye bir yaklaşım ser- gilemek ınsafsızlık olur. Ama hemen arnm- satmak gerekirse, bizde bugün sayısı 25'e ulaşmış ve ölümle sonuçlanmış dağ kazalannın bır- kaçı hariç gerisi hep bilgisizükten, deneysizükten ve tırmanmayı hafıfe almaktan kaynaklanmıştır. Ölenler içinde ikisinin de Dağcılık Federasyonu Başkanı olduğu anımsanırsa sorun son derece cıd- didir. Dağcıhkta bir kural vardrr: Hangi ortamda ve koşullarda olunursa olunsun tuTnanmanm hiçbir biçimi hafıfe alınamaz. Dağcılık kuruluşlannda görev, sorumluluk aldığım evrelerde, dağcılık eği- tim ve derslerinde öğrencilere söylediğim ilk söz, hep şu olmuştur. Spor dallannın hemen hemen tü- münde hata yapıln^a çok çok yanşı yitirirsiniz. A- ma dağcılıkta yapılan bir hatada ya kendinizin ya da tırmanma arkadaşınızuı ölümüne neden olursu- nuz. Bunca sözden sonra, dağcılara sık sık sorulan bir soruyu yanıtlayarak yazjyı noktalamak istiyo- rum. Soru şu: "Dağa bnnanmaktan ne anhyorsu- nuz" Yanıt: "Dağcılık anlaülmaz, yaşanır. Çünkü dağahk sevdaya dönüşmüş bir yaşama biçimidir." BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI Ecevit, Verheugen'e Neden Konış? Başbakan Ecevit, AB'nin genişlemeden so- aımlu komisyonunun temsilcisi Günter Verhe- ugen'i Ankara'da uyardı. 1) Türkiye Helsinki'de aday yapıldı ama "aday- lık süreci ile ilerteme yok" diye şikâyette bulun- du. Çünkü AB, Slovakya gibi parlamentosu bile bulunmayan bir ülke ile dahi bu süreci çalışmaya başlattı ama Türkiye burada da dışlandı. 2) AB'nin 1.1.1996'dan beri vermeye başlama- sı gereken mali yardımlar verilmiyor. Ecevit bu borçlann ve adaylıkla ilgili yeni yardımlann veril- mesini istedi. Türkiye dışında bütün adaylar yar- dım alıyor. Üstelik bizim, 1995 Gümrük Birliği an- laşmasından almamız gereken yardımlar var. AB bunlan da vermiyor. 3) Avrupa Birliği Türkiye'yi, yeni oluşturmaya başladığı Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği adı altındaki savunma örgütünden de dışladı. Ecevit de Demirel de bu konuda yakınıyorlar. Oy- sa AB yetkilileri kısa bir süre önce Ismail Cem'e net bir biçimde "hayır" demişlerdi. Ecevit, AB'den gelen Günter Verheugen'e söylediklerinde haklı görünüyor. Ancak hükümet bir şeyde çok haksız: Bu işin böyle gelişeceği, perşembenin gelişi çarşambadan zaten belli idi. Zaten Günter Verheugen, Helsinki'yi izleyengün- lerde Brüksel'de yaptığı basın toplantısında ay- nen şöyle diyordu: "Biz Türkiye'yi Avrvpa'ya gücenmesin diye a- dayyaptık, Türkiye'nin üyeliği konusunda hiçbir güvence bulunmamaktadır." Sayın Ecevit, G. Ver- heugen Brüksel'de bu açıklamayı 3 ay önce ya- parken hükümet bunu neden duymazlıktan ve görmezlikten geliyordu? AB aynca, Ekim 1999'da AB Komisyonu'nun yeni genişleme politikasını dünyaya açıklarken de "adaylığın eskisi gibi ol- madığını, AB'nin tek yanlı değerlendirmelerinin esas olacağını" net bir biçimde söylemişti. Bize kısaca, "Biz sizi aday yapıyorvz, ama bu- nun tam üyelikle bir ilişkisi yoktur, bu adaylık gös- termeliktir" diyorlardı. Biz bu durumu görmezlik- ten geldik. Çünkü Türkiye'de, aynen 1995'te ol- duğu gibi "yalan rüzgârlan" estiriliyordu. Ve "ba- zi çevreler", Türkiye'nin vesayet altına alınmasın- da, kendi gelecekleri açısından fayda umuyorlar- dı. Bütün bunlara gözlerimizi kapadıktan ve Hel- sinki'de "koşullu adaylığı" kabul ettikten sonra kalkıp Günter Verheugen'e yakınmak demek; - Hem kendi kendimizi aldatmak, - Hem de "medyatik olarak" gösteride bulun- mak demek olmuyor mu? Ekim 1999'da komisyonun genişleme raporu yayımlandıktan sonra, işin bu noktaya geleceği- ni, en az 10 defa yazmıştım. AB'nin beklentileri artık şöyle gelişecek: 1) Türkiye'ye baskı sürdürülüp Kıbns'ta ödün is- tenecek, 20O4'te Ege için Lahey'e gidilecek. Si- mitis daha şimdiden açıkladı bile. 2) Güneydoğu Anadolu konusunda, TOrkiye üzerindeki "baskı" giderek arttınlacak. 3) 1995 belgesinin (Gümrük Birliği) devamı sağ- lanacak. Çünkü bu belge Türkiye'yi "tek yanlı AB'ye bağlıyor", hem de AB açısından srfır mali- yetle. Ecevit'in koşullu adaylık sonrasında AB'nin Fın- li dönem başkanına yazdığı mektuba gelince, AB hukukuna göre bu mektubun dosyaya girmesi AB'yi bağlamıyor. Bunu Simitis de açık açık söy- ledi. Inanmayanlar Brüksel'dekilere telefon edip sorsunlar. O zaman biz Brüksel'den gelen Günter Ver- heugen'e neyi şikâyet ediyoruz ki! zincirlikuyu'da tören Emil Galip Sandalcı 7. ölüm yıldönümünde mezan başında anılacak tstanbul Haber Servisi - Demokrasi ve İnsan haklan savunucusu, gazeteci Emil Galip Sandako, ölümünün 7. yılında bugün saat 11.00'de Zincirlikuyu'da mezan başında anılacak. İnsan Haklan Derneği'nin ilk başkanı Emil Galip Sandalcı. 1922'de Istanbulda - ' doğdu. tstanbul Üniversitesı tktisat Fakültesi mezunu Sandalcı, Michigan Üniversitesi Eğitim Tarihi ve Felsefe Bölümü'nde master, Harvard Üniversitesinde tarih, sosyoloji ve antropoloji çalışmalan yaptı. 1956 yılında Tercüman'da gazeteciliğe başlayan Sandalcı, Vatan, Ulus, Yeni Sabah gazetelerinde çalışü. 1961'de Yeni Türkiye Partisi'nin kurucusu oldu. 12 Mart sonrası, 1971 ve 1972'de iki kez, 12EylüTden sonra da 1981 ve 1983'teikikez tutuklandı. Sandalcı, 1986-90 yıUan arasında İnsan Haklan Derneği Istanbul Şubesi Başkanlığı yaptı. Türk-Yunan Dostluk Derneği, Türkiye însan Haklan Vakfı, Helsinki Yurttaşlar Derneği, Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat için Vakfı'nın kurucu üyesi olan Sandalcı'nın 'Seyrederken Kqpdımizi' adlı bir kitabı yayımlandı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle