09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12MART2000PAZAR 12 PAZAR KONUGU 12 Mart darbesinin ardından cuntaya karıştığı gerekçesiyle ordudan atılan ErolBilbilik 29 yü önceyi değerlendiriyor 'SANAYl BURJUVAZtSMN ÖCIÎDARI' 'ABD dersini aldı' -12 Mart ve 12 Eylül arasındaki benzerliUerya da ayrılıklann Türkiye'dekiparlamenter sisteme etkisi ve sonuçlanm nasıl değeriendiriyorsunuz? - ABD'nin 12 Mart'ta bütûn dersini aldığı anlaşıhyor. 27 Mayıs 1960'ta aldığı dersi 12 Mart 1971 'de çok iyi uyguladı. 27 Mayıs ihtilalinde iktidara el koyanlar arastnda yüzbaşılar vardı. Işin içine yüzbaşı, teğmen, binbaşı, albay soktuğunuz zaman o hareket devrimcileşebilir. Nitekim de öyle oldu. Genç beyinlerdir ve buıüann tabanı vardır. ABD o dersi aldıktan sonra 1971 hareketinde yüzbaşı, üsteğmene geçit vermemiştir. Ama binbaşı var, albay çok. Bundan sonra Türkiye için orgenerailer darbesinin en sağiam yol olduğunun tespitini yapmıştır. 12 Eylül'de baştan hatasız, hiyerarşik, orgenerailer darbesi planlamıştır. Hareket emir komuta zinciri içinde, orgenerailer darbesi olmuştur. Emir komuta çok önemli. 12 Eylül, bu bakımdan, 27 Mayıs, 22 Şubat, 21 Mayıs, 12 Mart'tan çok farklıdır, ama 12 Eylül dört dörtlük olmuştur. Harekât o kadar başanlı olmuştur ki emir komuta zinciri içindeki orgenerailer bu işe 1979'da karar verdikleri halde bir yıi daha sosyal, ekonomik, siyasi olaylann tırmanmasını ve dolayısıyla sosyal katmanlarda hareket için bir "evet" cevabının doğmasıru beklemişlerdir. Bu bekleme süreci içinde Türkiye'ye, "Yapacak hiçbir şey kahnamıştt Yapılacak tek ş ^ iktidara eJ koymaknr'' eğitimini verdirmişlerdir. Bakın, çok ilginçtir. O dönem hiçbir şekilde terfi sırasmda olmayan Kenan Evren, Bülent Ecevit eliyle genelkurmay başkanı yaptınlmıştır. Olacak iş değil... Kendisi hatıralannda yazdı. O dönem Türkiye'ye baktığınızda. genelkurmay başkanı olacaklar arasında Kenan EvTen'in yeri yok. Ama birdenbire bu tablo değişiyor ve Evren ana tablo durumuna geliyor. O kadar isabetli bir seçim yapılıyor ki 1982'de faşist, çelik çerçeveli bir anayasa hazırlanıyor. Bu anayasayla bir darbe yapma oiasıüğı imkânsız hale geririliyor. Çünkü kendileri açısından da rizikolu görüyorlar. Bakm, bu anayasada her şey yasaklanıyor ve bunlar değiştirilemiyor. Ondan sonra gelen tüm iktidarlar da 1982 Anayasasfna dört elle sanlıyorlar. Kalkınmanın önünde en büyük engel teşkil ettiğini söyledikleri bir anayasa bu. Yine kalkınma, sosyal refah, düşünce özgürlüğü yok. Demokratik gelişim durmuş. Milli gelir olarak dünyada 48. durumdayız. Kişi başına düşen yıllık gelir 3 bin dolar. Bu anayasa her geçen zaman toplumu daha boğar duruma geliyor. Demirel cumhurbaşkanı secilir - Cumhurbaşkanhğı seçimiyine kilitlenirse siz bir askeri hareket olasılığı görüyor musunuz? - Ben öncelikle cumhurbaşkanlığı seçiminin kilitlenip kilitlenmeyeceğüıe cevap vereyim. Ben hemen kestirmeden söyleyeyim. Cumhurbaşkanlığı seçiminin kilitlenme durumlannı yaşayacağız. Fakat açacaklardır. Ve Süleyman Demirel cumhurbaşkanı seçilecektir. Bu kesin. Şurada az kaldı, göreceğiz. Ben seçimlerin kilitlenmeyeceğine eminim. Ama farz edelim ki kilitlendi. Ben hiçbir askeri hareket beklemiyorum. Beklenemez. Kilitlenirse de çözülecektir. Daha açık söylemek gerekirse de, çözdürülecektir. LEYLA TAVŞANOĞLU Yine geldik 12 Mart askeri muhtırasımn yıldönümüne. Aradan tam 29yıl geçmiş. O giin de Türkiye'de ortalık toz dumandı, bugün de... Yoksa siyasette bir arpa boyu bileyol almadık mı? 12 Mart döneminde de siyasilerin hırsıyüzünden cumhurbaşkanlığı seçimlerine kilitlenen Türkiye bugün de benzer bir krizin eşiğinde. Hırsları akıllarından önde giden kişiler acaba ülkemize onlarca yıldır ne gibi zararlar verdiklerini görmüyorlar mı? Ogünlerdeyaptıklarının benzerlerini bugün deyaptıklarının farkında değiller mi? Faili meçhulsiyasi cinayetlerin çözümündeyardımcı olacakgerekli yasa değişikliklerine enerji ve zaman harcamakyerine karşıhklı birbirlerini aklamak, birbirlerinin görev süresini uzatmak, Meclis üyelerinin aldıkları ballı paralan daha da ballandırmak, şeriat heveslilerini ömür boyu aklamak, eli kanlı katillerin işledikleri suçları örtbas etmek telaşındalar. Telaşlanmakta hiç kuşkusuz haklılar. Çünkü bütün bu sayıp döktüğümüz suçlarda onlann da dolaylı ya da dolaysız parmaklan var. "Insan belleği unutkanhk sakathğına uğramış" derlerya, bu çokyanlış. Sürekli okuyan, yazan, ülkesinde ve dünyada neler olup bittiğinin bilincinde olan, sadece varhğım sürdürme kaygısında olmayan insan geçmişi de hatırlar; ülkenin kimilerince nasıl acılara boğdurulduğunu, önünün kesüdiğini de... 12 Mart 'ı ve o günlerin koşullarını belki hatırlamak istemezler diye, hatırlatmak amacıyla dönemin çeşitli cuntalanna kanşmış olan emekli Deniz Binbaşı ErolBilbilik'le konuştuk PORTRE / EROL BtLBtLİK Emekli Deniz Binbaşı 1956 'da Deniz Harp Okulu 'nu bitirdi 1960 'lı yıllarda birkaç kez ABD 'de eğitim gördil 1969 'da Monterey Üniversitesi'nde 'Defence Management System' (Savunma Yönetimi Sistemi) konulu bir çalışmaya katıldu Bir süre de Pentagon 'da aynı konuda çalıştu 1970'te iistün başan ödülüyle binbaşı rütbesine terfi etti. 12 Mart 1971 'den birkaç gün sonra, çeşitli cuntalara karıştığı için tskenderun 'a sürüldü. 21 Mayıs 1971'de ordudan atüdu Bülent Ecevit hükümetinde Ulaştırma Bakanhğı Yüksek Fen Kurulu üyeliğiyaptu 1979'da emekli oldu. Çeşitliyayın organlanna yazflaryaztyor. - Türinye'yi 12Mart'agetiren koşullar nelerdir? -1969 yüında yapılan genel seçimlerde AP, yaıulmıyorsam yüz- de 52 oyla ıktıdar olmuştu. Başbakan da Süleyman DemireTdi. Bir başka olgu, 1989'da Berlin Duvan'nın yıkümasıyla birlikte Sov- yetler Birliği'nin dağüma sürecine giımesi. Bımun ilk belirtileri da- ha 1970'li yıllarda görülmeye başlamıştı. Çift kutuplu bir dünya- dan tek kutuplu bir dünyaya kayış olasılığı daha o zamandan bel- liydi. -. _v - Nasıl belli olmuştu ? - 19601ı yıllarda Sovyet lideri NikftaKruşçev'den beri Sovyet sis- teminde, sosyalist totaliter bir rejimden kopma belırtileri görülü- yordu. Yine başka bir olgu, Cumhuriyet'i kuran CHP'nin 1969 seçim- lerinde beklenenin de altında oy aknasıydı. Bütün bunlann yanında şu da vardı: Sanayi burjuvazisi ithal ikamesi programıyla güçlenmişti. Ona paralel olarak daha fazla güçlenen ticaret burjuvazisiydi. Ozellik- le Anadolu burjuvazisi çok güçlenmişti. Beşinci olarak da şunu söyleyebılıriz: 1970'li yıllara gelindiğinde ABD, Türkiye'de daha egemen ol- masını sağlayacak tedbirleri alıyordu. Zaten ABD, Marshall Yar- dımı Anlaştnası'ndan beri (1947) Türkiye'de çok egemen olmuş- tu. Türkiye'nüı merkezi sinir sisteminin içinde bulunuyordu. Sü- leyman Demirel'in çok büyük oyla iktidan alışının arkasında ABD'nin son derece büyük desteği var. Burada sanayi burjuvazi- siyje ticari burjuvazi de bunu desteklemiştir. Yani, seçim sonunda işbaşına gelen ıktidar sanayi burjuvazisi iktidan olmuştur. Tabii, ithal ikamesi programıyla devletin bütün olanaklan sana- yi burjuvazisıne teşvikler halinde verilmişti. Ben burada kaos senaryolan, komplo teorileri yazmak istemiyo- rum. Süleyman Demirel gerçekten önemli bir oy oranıyla iktidar olmuştur, ama gerçek anlamda du- rum bu değil. Bu derece yüksek oy aünışında sanayi burjuvazisinin ve Vehbi Koç'un bire bir etkisi olmuştur. Yenl ve kuvvetll blr Iktidar var -Nasıl etkisi oldu ? - Çünkü, Koç kapitalinin, sana- yi kapitaünin pazarlamasuun Tür- kiye'de örgütleniş biçimi, AP ye- rel yönetim başkanlannın bayiÜk- ler şeklinde elde bulundurmasına yöneliktir. Yani, AP'yi iktidara getirecek iller, ilçeler bazında başkanlar Ar- çelik bayiliklerinin sahıpleri du- rumundadırlar. Bu bir gerçek. Bu zaten yazılmıştır da. Söylediğim, hem seçim strate- jisi açısuıdan önemli bir olgudur hem de genel başkan için aynı du- rumdur. AP'nin o zaman yanılmı- yorsam 1067 kadar delegesi var- dı. O dönemde eksik delege sayı- sı 60-70'tir. Bayilikler yoluyla bu sayı tamamlanmış ve genel baş- kanı da seçebilir duruma gelmişlerdir. Bunlann hepsini üst üste koyduğumuz zaman durum şunu gös- teriyor: Yeni ve kuvvetli bir iktidar var. Özünde de sanayi burjuvazisinin iktidan. Bakın, daha önce, 1965'te genel seçimler ounuş, ondan önce de 1961 'de her türlü özgürlükleri güvence altına alan yepyeni bir ana- yasa yapılmış. Ve bu anayasaya halk katmanlannın tümünün kaol- dığı bir hareketle ulaşümış. Ama daha sonra AP iktidannın başba- kanı Süleyman Demirel, bu anayasının bol geldiğini ve terziye gön- derip sağinı solunu kestirmek gerektiğini meydanlarda, kamuoyu önünde açıkça söy lemiştir. 1960 ıhtılalınden sonra gelen hürriyet ortammda yetişmiş top- lum katmanlan bu anayasanın bu şekilde değerlendirilmesi ve fi- ilen de önünün kesilmesi çalışmalannı hiçbir biçimde onaylamı- yordu. Bu da toplumsal muhalefetin her katmanda güçlenmesi ve derinleşmesine yol açtı. O özgürlük ortammdan 1969'a geldik. 1968 öğrenci hareketle- ri başlamış. Bu hareketler hızla dünyaya yayılmış, Türkiye'de de etkili olmaya başlamıştı. O dönemde gelen iktidar toplumun bu hızmı kesen bir iktidar du- rumundaydı. Objektif şartlar da zaten bunu gösteriyor. Bir de top- lumda umutlan öldürenbir sanayi burjuvazisi iktidan vardı. Umut- suzluk giderek arttı ve bu artış o kadar yükseldi ki bir noktada ar- tık cumhurbaşkanı seçimi gıbi konularda tıkanma noktasma geldi. Bu toplumsal huzursuzluklann ülkenin birlik ve bütünlüğünü tehlikeye düşürebileceği endişeleri doğmuştu. Ordu da bu olaylar- dan büyük ölçüde etkilendi. "Çok büyûk çoğunlukla iktidara gektim. Ekonomikkallnnma da iyi gidiyor. Hiçbir sorun yoktar" Benzetmeye de giderek, 1957'de ekonomı iyiye doğru gitmeye başlamışken 1960 ıhtılalının de bunun yolunu kestiğini söylüyor. Gerçi o 1960 için "darbe" ben ise "ihtaaT diyoruz, o da başka... Bakm, olayın bir boyutu, halkın etkilendiği ve başka bir çözüm yolu da görmediği. Süleyman Demirerin çözümlerini o dönem Türk halkı aşağı yukan 10 yıldır görüyor. Rakamlara vurdugunuz zaman sanayide, ticarette gelişme var. Ama gerçekte üretimdeki o artı değerden toplumun hiçbir kesimi yararlanamıyor. Bir de öz- gürlükler açısından toplum tamamıyla rahatsız. Çünkü iktidar çok açık biçimde 1961 Anayasası'ndan rahatsız. Gündenunden hıç dü- şürmediği konu bu. Toplumsal muhalefet alanlara taştıgı zaman da, "Yoflaryüriunek- le aşuunaz" ya da, "Bana, sağcüar dnayet işliyor dedirtemezsiniz" söylemleri var. Üniversite gençliğı, ışçiler, öbür kesunler olsun ik- tidann bu tutumunu onaylamıyordu. Çünkü toplum 1961 Anaya- sası'nın kendisine verdiği özgürlüklerden geri dönüşü kabul etmi- yordu. Cumhurbaglcanlıflı seçlml krlze d6nü?tü - Tam o dönemde de cumhurbaşkanlığı seçimi bir krize dönûş- müştü... -Tabii, o var. Büyük bir oy yüzdesiyle iktidar olduk, her şey gül- lük gülistanlık, derken ortaya cumhurbaşkanlığı sorunu çıkü. Tür- kiye o noktada kilitlendi. Ne AP, yani Demirel ne de ÇHP, yani Ecevit bir cumhurbaşka- nını seçme durumundalar. Cevdet Snnay üzerinde anlaşamadılar. Diğer adaylann isimleıi üzerinde de anlaşma sağlanamadı. Bir de FarukGürier olayı var. O da emekli edilip devreden çıkmış. O ara- da Muhsin Batur da cumhurbaşkanı adaylan arasında. ÇHP onu - Ordunun etkilenis biçimi nasıl oldu? - Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç gayet net olarak, "Bu toplumsal olaylar ekonomik olaylann çok üerisine git- miştir. Ekonomi bunun çok gerisinde kaldı" dedı. Burada toplum- sal bir patlama meydana gelebileceği endişesi doğmuştu. Dolayı- sıyla bu sosyal gelişmenin önünün kesihnesi gereknği düşüncesi orduya hâkim ohnuştu. ABD de, bu düşünceyi daha fazla güçlen- direcek tüm eylemlerde bulunmaya başladı. 12 Mart 1971'e gelindiğinde ordu içinde ve dışında sivil-asker ya da asker-sivil bir sürü cuntalar oluştu. Bu koşullar böyle özetle- nebilir. -Koşullann çözümü mutlaka 12Mart'ı zorunlu kütyor muydu? - Bu hep sorulan, düşünülen bir konu. Süleyman Demirel o dö- nemin başbakanı. Onun bakış açısından şöyle değerlendirilebilir: destekliyor, ama o da seçilemiyor. Bir tarafta AP, "Ben bu kadar oyla iktidar oldum. CHP ise şu ka- dar oyla muhalefette kaldı. Normal olarak cumhurbaşkanuu oenim seçmem laam" iddıasında. Sonuçta oradan da acele bir formülle Fahri Korutürk çıktı. Böylece onu cumhurbaşkanı yaptılar. Bunun gibi oldu-bitti çözümler halk katmanlannı hiçbir şekilde tatmin etmez, yaşam standartlanm iyileştirmez, dolayısıyla da oa- lan çok fazla rahatsız eder. Daha iyi bir demokrasi için toplumsal hareketlerin ivmesi artabilir. Bu artış da 12 Mart gibi sonuçlar do- ğurabiliyor. - Türkiye'ye demokrasininyerleşmesi veya hak ve özgûriükle- rin kısıtlanması gibikriterler bahmından 12 Mart gereken işlevi- niyerine getirmiş midir? Yoksa, muharalar yoluyla yönetim yolu- nu mu açmıştır? - Her ülkenin kendine özgü koşuüan dikkate almmak zorunda- dır. Bunlan dikkate almadan yapılan değerlendirmeleT objektif ol- maktan çok uzak kaür. Bu yanlış değerlendirmeler toplumu çok yanlış yerlere götürür. Bu açıdan bakmca 12 Mart 1971 darbesi ya da darbeleri değer- lendirelim. Muhtıralı darbe ~ ! *' * r " - Siz 12 Mart'a darbe mi diyorsunuz? O bir askeri muhtıra de- ğil mi? - O bir muhtıralı darbedir. Buradahalkın isteklerini kuvvetle bas- nrma olayı mevcut. Bu bastırma çok şiddetli de olabihr ya da par- lamento açık tutularak halk bir baskı altına alınabilir. Burada esas olan, halkın iradesinin üzerine bir baskuun ortaya çıkması ve ey- leme geçiriknesidir. Burada önemli olan sonuçtur. Her iki durumda da birbirinden çok farklı eylemler olmuyorsa ikisi objektif olarak birbirinin önüne çı- kamaz. Yani darbe de, muhtıralı darbe de aynıdır. Ama iktidara gelenler için farklılık şu olabilir: Daha kapsamlı bir iktidara el koymayı kendileri açısından göre- memiş ve muhtıralı bir yaklaşımı seçmış olabüirler. Ya da zaman- lamalan öyledir. Veya halkın büyük gücü karşısmda gerilemeleri söz konusudur. O nedenle bu koşullara dikkat etmek lazım. Ikincisi, Türkiye'de 27 Mayıs'ı ben çok farklı görüyorum. Çünkü 27 Mayıs'ta halk kat- manlan, üniversiteler, işçi kesimi, basın, haklı isteklerle ayağa kalk- mışlardır. Bunun önüne geçecek grup olarak da bu katmanlar or- duyu görmüşlerdir. Ordu, o dönem mevcut potansiyelin önüne ge- tirilmiştir. Ama 12 Mart öyle değil. 12 Mart'ta, Amerikancı bir askeri cun- ta var. Parlamento da açık tutuluyor. Ama parlamento zaten baştan beri ABD'nin şekillendirdıği, onun güdümündeki bir parlamento. Bu parlamento ve Amerikancı askeri cunta bileşkesinde ordu öne çıkıyor, muhtıraJı bir zorlamayla Türkiye 'yi yönetmeye kalkıyor. Bunun karşısına mutlaka halk kesimlerinin çıkması gerekiyor- du. Nitekim geniş bir muhalefetle karşı karşıya kahruştu-. Örgüt- süz hiçbir harekeün başan şansı yoktur, halkm o harekete karşı ta- vu- almasuıı zorunlu kılar. Bu doğrudur. Çünkü emperyalizm orada örgütsüz bir hareketin arkasında durmaktadır. Örgütsüz bir hareket de mutlaka faşizmin doğrultusuna girmek zorundadu-. ABD, Türkiye'de iki türlü darbe tezgâhlıyor. Kuvay-ı Milliyeci bir harekete de, faşist bir darbeye de, "darbe" diyor. Ama Kuvay- ı Milliyeci ya da Kemalist bir darbeye hiçbir zaman destek vermi- yor; bütün gücüyle de karşı çıkıyor. Bu aynlığı da görmek lazun. Bunu yaparken de o hareketi mutlaka sılahlı bir terörist hareket ha- line getiriyor. Silahla, o hareketi dogru olmasına rağmen yanlış bir hareket ha- üne getiriyor; faturasını da sosyalistlere, solculara ya da sosyal de- mokratlara çıkanyor. -Peki, bunu 1971 dönemine uygularsak nasü'birçözûmlemeya- parsmız? - O dönemde Deniz Gezmiş, Mabir Çay^ın, Dev-Genç, FKF, Pro- leter Devrimci Aydınlık ve daha bir sürü hareket var. Ama silahlı değil. Bu hareketlerin eline silah verdiğiniz zaman ne olduğunu gör- dük. Normal rayında yürüyen bir ulusal ya da sol benzeri hareketi silahlı eylem hareketi haline getirerek bastırdılar. Onun karşıtı ola- rak faşist, Amerikancı bir darbe modelinı topluma benimsettiler. Aradaki fark bu. Tarihte dünyarun her yerinde ulusalcı, devrimci bir hareket seçkinlerce, aydınlarca, Jacobin'lerce başarıknıştır. 1971 'de radikal bir askeri hareketin başan kazanması için o günün sol- cu gençleri, bugünün numaralı cumhuriyetçileri ve şeriatçılan, el- de silah, o harekete katılmak için beklerken düşündükleri gerçekleş- meyince oportünist olduklan için Amerikancı mevzilerde yerlerini al- dılar. ABD zamanlama hatası yaptı 2. Dünya Savaşı'ndan önce, 1938'de, Ingiltere Başbakam Chamberlain. Hitfer'le görüşüyor. Hıtler'den savaş açmayacağı güven- cesi alıyor. Chamberlain o görüş- meden sonra, "Banşı sağladım" di- yor, ama daha sonra savaş patlak ve- riyor. Bakm, 12 Mart'tan sonra Sü- leyman Demirel, Güniz Sokak'taki evine döndü. Şimdi de, "GönizSo- kak bana dar gelir" diyor. 12 Mart'ta Güniz Sokak'a gidiyor ve Tuğamiral AtillaTüzemen'in ge- tireceği zarfı bekliyor. Zarftan çı- kan mektubu okuduktan sonra da sesi çıkmadı. Sesi çıkmayan ki- şi, Türkiye Cumhuriyeti'ninbaşbakanı. 1969 seçimlerinde aşağı yu- kan 15 milyona yakın oy almış. İyi de, Güniz Sokak'a çekilirken kendisine oy veren insanlara danıştı mı? Hayır, kendisi karar ver- di. Yapılan hareketi yanlış bulduğunu Meclis'te söylemişti. O zaman, sonucu ne olursa olsun, o Meclis'te oturması lazımdı. Ispanya'da ne oldu? Faşist albay parlamentoyu bastığı zaman yönetim ona kar- şı durmuştur. Burada ise, o badireyi uzaktan kumanda ve kontrolüyle geçiştir- miştir ve kendisinin yeniden başbakanlık günlerinin gehnesini bek- lemiştir. Söyledıği budur. Bu, bir kere değil ki. 1980'de de kendisi başbakanken yine ey- lem konmuştur. O daha da feci bir eylemdir. Birincisinden hiç ders ahnadan yine gitmiştir. Güniz Sokak o zamanlar dar gelmediyse şimdi çok geruş gelmesı lazım. Ama diyor ki: "Güniz Sokak bana dargehr." - Peki, 12 Mart'tapariamento neden kapatılmadı? -ABD orada zamanlama yapmıştır. O da, ABD'nin zamanlama- sma uymuştur. 12 Mart'm çok önemli bir özelliği var. 12 Mart'ta muhtırayı veren cunta içinde ulusalcı kesimin militan ucu yok. Mi- litan embriyo 9 Mart'a aittir. O embriyo da yok edildiği için ABD 12 Mart'ta muhtırada dur- mayı doğru px>litika olarak seçmiştir. Düşüncesi de, daha büyük pat- lamalar meydana geunesi olasdığıdır. ABD'nin 1960 ihtilalinde al- dığı yegâne ders şudur: ABD, Türkiye'nin çok karmaşık bir yapıda olduğunu, çok deği- şik eylemlerin hiç beklenmedik biçimde ortaya çıkabileceği düşün- cesinden hareketle yüzde yüz bu bölgede güven içinde ohnak iste- miştir. Devrimci hareketlerin her an patlamaya, ateşlenmeye hazır bir durum olduğunun büincindedir. O nedenle dikkatli davranmakta- dır. 12 Mart muhtuasmda bu dikkati göstermiştir. Çünkü o hare- ketin önünü muhtırasız kesmeye kalkışsa kontrolü elden kaçırabi- leceğini düşünmüştür. Ama konjonktürün de çok önemi var. O dönemde ABD hem Tür- kiye, hem bölge açısından çok iyi bir değerlendirme yapmıştır. Işi muhtırada düğümlemeyi, daha üeri bir dönemde de daha hızh gir- meyi hesaplamışnr. - Diyelim ki bütün bunlar doğru... Peki, ABD 'nin o dönem htz- lı girecek gücü yok muydu ? - O gücü var da, orada o gücü kullanmayı zamanlama açısından doğru bulmamıştır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle