17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 ŞUBAT 2000 SALI 14 [email protected] PORTAL DİKMEN GÜRÜN Akdeniz'de tiyatro buluşırıasıAkdeniz ülkeleri tiyatro buluşması gündemden hiç düşmeyen bir konu. Za- man zaman toplantılar yapılır, projeler üretilir, uzun uzun tartışılır, ama neden- se bu buluşma bir türlü planlandığı gi- bi gerçekleşemez, kısa merhabalaşma- lann ötesine geçemez. Kim bilir, belki de Akdeniz insanı kendi yöresindekiler- le buluşmaya o kadar da meraklı değil... IITM (Akdeniz Tiyatro Enstitüsü) bir- kaç yıl öncesine kadar buluşma fitilini ateşlemek için çok uğraşmış, ama biraz iklim koşullanndan. bıraz kurumun mer- keziyetçi yapısından ve biraz da proje- lerin çok geniş tutulmasından dolayı so- nuca vanlamamıştı.Bu buluşmalarkap- samında ısrarla üzerinde durulan Akde- niz ülkelerindeki antik tiyatrolan dola- şacak uluslararası çapta büyük ortak ya- pımlar, sanatsal ve parasal anlamda da büyük boyutlar gerektiriyor ve bu neden- le de bir sıkışmışlık yaşanıyordu. 29-30 Ocak 2000tarihlerinde Roma'da, INDA (Italya, Antik Dram Sanatı Vak- fi) ve RomaEuropa Festivali tarafından düzenlenen "Akdeniz ve Sahne Sanat- tan" (MEDA) başlıklı toplantıya Akde- niz ülkelerinde yer alan belli başlı fes- tivallenn yönetmenleri, tiyatro yöneti- cileri ve bu ülkelerle işbirliği yapmak is- teyen Almanya, Hollanda, Slovenya, ls- viçre, Belçika'dan bazı kuruluşlann ve tiyatrolann temsilcileri çağnlıydı. Lüb- nan dışında, Arap dünyasına bu ilk bu- luşmada davetiye çıkanlmamıştı. Bu- nun nedenlerinden biri, toplantının bir "pazar" olarak değil uluslararası sorun- lan tartışmaya açan bir platform olarak değerlendirilmesiydi. Aynca, bazı Arap tiyatro insanlannın Israil'le aynı masa- ya oturmayı reddedeceği de bir varsa- yım olmanın ötesinde gerçeklik payı ta- şıyordu. Toplantının ilk günü, MEDA'run an- tik tiyatrolar ve buralara taşınacak kJa- sik yapıtlar üzerinde durmayı amaçla- madığı belirtildi. Arkeoloji ve dram sa- £LJQ\ natı ancak çağdaş yorumlar bağlamın- da iç içe düşünülmeliydi, aksi takdirde birtıkanmışlık söz konusu. Aynca, ME- DA kuramsal çalışmalara ve oyun sah- nelemek söz konusu olduğunda araştır- maya, deneyselliğe açık bir organizas- yondu. Bu nitelikleri açısından bakıldı- ğında, MEDA farklı yaklaşımlanyla, bünyesinde yer alacak ülkelere açık alan- lar hazırlıyordu. Hedeflerinden biri, kı- sa v adede olmasa da ortak projelere "Av- nıpa Birligi Kiiltür 2000" kapsamında maddi destek sağlamaktı. Bu desteğin yaşama geçmesi için dengeli bir altya- pının oluşturulması ve özellikle Akde- niz'in güneyinde kalan ülkelerle sürek- liliğini koruyacak bir iletişim ağının ku- rulması ve geliştirilmesi kaçınılmazdı. Bılgı alışverişi, bu alanda atılması ge- reken en önemli adımdı. AB'nin 2002 yılında yine Akdeniz'e yönelik olarak yaşama geçireceği bir diger kaynak da ortak yapımlara değil eğıtıme yönelikti. Seminerler, atölye ça- lışmalan, araştırmalar bu kaynağm yö- neleceği temel alanlardı. Heriki kaynak da AB'ye dahil olan veya olmayan Ak- deniz ülkeleriyle AB ülkelerinin sanat alanmda güçlerini birleştirmeleri anla- mına geliyordu. Belki de bugüne kadar ^engın kültürel mirasımızdan yararlanmakta geç kalmıştık, ama sanıyorum ki özellikle genç kuşak tiyatro insanlan, kültürel belleğimizi zorlamakve .; çağdaş ".', boyutlarda yaşatarak onun tiyatro sanatının itici güçlerinden biri olduğu gerçeğini kavramak durumundalar. çeşitli nedenlerle yaşama geçemeyen buluşmalar bundan sonra gerçekleşebi- lecekti. Akdeniz gibi zengin kültürel altyapı- ya sahip bir bölgede bugüne kadar sa- natsal anlamda sürekle bir iletişim ağı- nın kurulamamış olması, MEDA'da ir- delenen konulardan biriydi. Akdeniz sulannda özellikle güneyde bir alışve- riş yaşanmıyor, yaşanamıyordu, ama Fransa, Almanya, Hollanda, Belçika gi- bi ülkeler son yıllarda yüzlenni bu ül- kelere ısrarla çeviriyorlardı. Neden? Tü- kenmişlik_mi? Avrupa dışına açılma gü- düsü mü? Genç kuşak yabancılar mı? Bu nedenlerden biri ya da hepsi geçerli ola- bilir... Gerçek olan bir şey varsa, Akde- niz'e çevrilen bakışlan, geleceğe yöne- lik olarak yaşanacak ortaklıkJann sin- yallerini veriyordu. Burada önemli olan, ortak bir dildi, birlikteneleryapılabile- ceğinintartışılmasıydı. Kalamata Dans Festivali (Victoria Marangopoulo), Liz- bon Festivali (GU Mendo), Hebbel Ti- yatrosu (Nelle Hertiing, Maria Schwe- germann), Hollanda Tiyatro Enstitüsü (Dragan Klak), Ljublyana Cankarjev Dom (UrsulaCetinski), Hausder Kultu- ren der Welt (Silke Bakke), RomaEuro- pa (Monkjue Veaute), ONDA (Fabien- neGeneüe) ve Uluslararası lstanbul Ti- yatro Festivali (Dikmen Giirün) bu nok- talar üzerinde dururken önemli bir ko- nunun altı çizildi. Bellek ve kültür ara- sında yeniden kurulması gereken ilişki. Olkeleröncelikle kendi kültürleriyle he- saplaşmak zorundaydılar. Bu bağlamda, üzerinde yaşadığımız topraklann kültü- rüyle hesaplaşmadığımız gerçeğini bir kez daha yaşadım. Darbirçerçeve için- de yeşermeye başlayan filizlerin, harca- nan çabalann yeterli olmadığmı bir kez daha saptadım. Zengin kültürel mirası- mızdan yararlanmakta geç kalmıştık, ama sanıyorum ki özellikle genç kuşak tiyatro insanlan, kültürel belleğimizi zorlamak ve çağdaş boyutlarda yaşata- rak onun tiyatro sanatının itici güçlerin- den biri olduğu gerçeğini kavramak du- rumundalar. Bu süreç tabii ki yogun bir bilgı, ça- lışma ve araştırma gerektiriyor... Akde- niz; coğrafyasıyla, tarihiyle, kültürüyle bizleri de içine alan bir uzam değil mi? Inanıyorum ki böylesi bir uzamda dü- şüncenin, dilin, hareketin, müziğin içer- diği zenginliklerin çağdaş yorumlarla buluşması, kültürel belleği yeni açılım- lara doğru yönlendirecektir. Önümüz- deki aylarda bir başka ülkede, bir baş- ka kentte buluşmak üzere MEDA'nın ilk toplantısı umutla noktalandı. Hasan Ali Toptaş, Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü'nü 'Bin Hüzünlü Haz' ile kazandı 'Hikâyesinivekahmmanuıı arayan roman' • söylerken - ' 'hareketleriyle Edith Piaf ı, vurgulanyla Jacques Brel'i anımsatan Adrienne, iki bölümden oluşan konserlerinde kendi bestelerini de seslendirdi. En çok alkışı Prevert'in şiirinden bestelenen 'Les Feuilles Mortes' (Ölü Yapraklar) şarkısında aldı. Adrienne için beste önemli ama.. duyguyu veren sözler 'Edebişarkıpayiaşıhr' BAR1ŞBEHRAMOĞLU Fransız şarkıcı ve yorumcu Adrienne, Fran- sız KültürMerkea'nin organizasyonuyla, tstan- bul'da ikı akşam üst üste konser verdi. Fransız kültürünün vazgecilmez birparçası olan şanson- Un kendine özgü yorumla sunan Adrienne'e on yıldar. bu yana piyanist Roger Poury eşlik edi- jor. Şarkı söylerken, 'harekeüeriyle Edith Pi- tT\, \iirgulanyla Jacques Brel'i anımsatan Ad- r.enne, iki bölümden oluşan konserlerinde ken- ci beselerini de seslendirdi. En çok alkışı Pre- lert'in şürinden bestelenen 'Les Feuilles Mor- tes' (Ölü Yapraklar) şarkısında aldı. 'Madame .Vrth»r' (Bayan Arthur), 'La Danseuse est Cre- de' (Dansçi) ve kendi bestesi olan 'MathUda' allı şarkılarda kabare havası estiren Adrien- te'in geçen yüzyıla yazdığı 'Un Siecle' (Bir v üzyJ) adl ı bestesi büyük ilgi gördü. Siyasi şar- lılara da yer venlen konserde Roger Pouly'nin perfonnansı da göz doldurdu. -Möriğe nasıl başladınız? ADRIENNE- Şarkı söylemeye yetişkin ya- a geküginıde gıtar eşliğinde başladım. Daha onra Paris'ie sırfkadınlann oluşturduğu bir top- Lılukta şarkı sözü yazmaya başladım. Bu biraz feminst bir hareketti. Yine Paris'te çeşitli ka- larelstfe ver aldım ve yurtdışındaki Fransız tiiltir meriezlerine davet edilmeye başladım. favas vavaj hem Fransız şansonlannı yorum- ama Tem de kendi bestelerimi seslendirme ola- - Şıgsanbnflgiııiznereden kaynakknıyor? AJ'RIESNE-flkbaşta ülkemin kültürüne olan •ağlı|ııncan. Daha sonra, Jacques Brel, Ge- •rgesBrascns ve Barbara gibi şarkıcılaraolan e\gnden. Ba jarkılardaki olumlu duygulan csin vohıvla aktarmak istedim. - Bircok ülkede, özellikle de Fransa'da genç- lereskisi gibi kendi küitiirlerini \ansıtan müzik- lere ilgi göstermiyorlar. Bu konu hakkuıda ne dü- şünüyorsunuz? .ADRİENNE- Budegişikliktamamenbirge- rilemenin simgesi. Tüm gençleri kendi içine alan bu yeni 'kültür' ise tamamen pazarlama- ya dayalı. Aynı şekılde yorucu bir 'kültür' çün- kü gerçeğe dayalı değil. - Her konserinizde Jacqoes Brel'den parça- lar yorumlınorsunıiT. Brel icin, şair kimliğinin, şarİaa kimliğinden daha agır basbğuıı söj lüyor- lar.. ADRİENNE - Müziğin gelişimine baktığım- da. Fransız şansonlannın öncelikle birmetne da- yalı olduğunu görüyorum. Bestenin kendisi de çok önemlidır ama.. duyguyu veren sözlerdir. Demin söz ettiğiniz ve genç kuşağı büyüleyen 'hazır kültür' özellikle bu yöntemi kullanıyor: Korkunç sözler, idare edebilecek nitelikte bir mü- zik. Şair Prevert'in 'Les Feuilles Mortes' (Ölü Yapraklar) şiirinden bestelenen şarkıyı yorum- larken, yaşadığım duygulan seyirciyle bire bir paylaşabilmemin nedenini, tamamıyla, şarkınm edebiyattan beslenmesine bağlıyorum. - Size pi\ anoda eşlik eden Roger Pouly Ue ta- nışmanız nasıl gerçekJeşti? ADRIENNE- Neredeyse on yıldırbırlikteça- lışıyoruz. Bir piyanist ıle çalışmam gerekiyor- du ve Roger Pouly bana eşlik etti. Daha sonra baktık ki birlikte güzel şeyler başanyoruz, or- taklığımız devam etti. Roger yazdıgım sözleri bestelemeye başladı ve bugünlere kadar gel- dik. - Hiç birlikte turnelere çıknnız mı? ADRİENNE - Sıngapur, Nairobi, Romanya, Mısır, Suriye, Israil, Almanya, neredeyse herye- re gittik ve çok ilgi gördük. YEŞtMAKYÜZ Jilı *Roflian' dalfnda verilen Cevdet Kud- ret Edebiyatödülü'nü Hasan Ali Toptaş, Adam Ya- yınlan 'ndan çıkan 'Bin Hüzünlü Haz' adlı romanıy- la kazandı. İlk kez 1992'de Çankaya Belediyesi ile Damar Edebiyat Dergisi'nin düzenlediği yanşma- da 'Ölü Zaman Gezginterf adlı öykü dosyası ile bi- rincilik ödülüne layık görülen Toptaş, aynı yıl Kül- tür Bakanlığf nın gerçekleştirdiği yanşmada 'Son- suzluğa Nokta' adlı yayımlanmamış romanıyla da mansiyon aldı. 1994'teki Yunus Nadi Roman Ödü- lü'nü ise 'Gölgesizler' ad- lı yayımlanmamış roma- nıyla kazandı. Bugüne dek birçok öy- kü kitaplan da yayımla- nan yazar, 'Bin Hüzünlü Haz' ve ödülün önemini şöyle anlattı: "Bin Hü- zünlü Haz'ın çok tuhaf bir serüveni var. Yazıklık- tan sonra, elden ele, kapt- dan kapıya dolaştı durdu ve beni çoküzdü. Ama so- nunda okura ulaştı. Cev- det Kudret Edebiyat Ödü- lü alması onun serüveni- nin mutlu sonu. Aynca ben de, Cevdet Kudret'ûı adını taşıy^an birödülü al- dığımiçinçokmuthryum." Bugün saat 18.00'de Beyoğlu Cumhuriyet Ki- tap Kulübü'nde ödülünü alacak alan yazarla kita- bı üzerine konuştuk. - Romanda farklı me- kânlarve mekânlann için- de tuhaf nesnelereyer ve- riyorsunuz. Bunlar da sü- rekli bir 'düşler orta- mı' nda gezinK'or. Gerçek- hayat, ha\at-o% un, gerçek- hayal kavrarnlanna gön- derme >aparak yaşadığı- nıız hayatın gerçekliğini mi sorguluyorsunuz? HASANALt TOPTAŞ - 'Bin Hüzünlü Haz', da- ha çok kendini, bir anlamda roman sa- natını sorguluyor. Kendi varoluşunu gerçekleştirirken, anlatı tarihinde de gezintilere çıkıyor. Doğu masallann- dan Batı masallanna. çağdaş romanla- ra, bölük pörçük hikâyelere, içinde bu- lunduğu çağın kaosuna ve daha bir yı- ğm kavrama ve mekâna uzanan geniş bir gezinti bu. Olabilirlikleri yoklaya yoklaya, belirsizliğin bilgeliğine so- yunmuş bir roman. Birçok mekân bir- çok nesne var. Hatta bunlara mekân- lar yığıru, nesneler seli, zamanlar har- manı da diyebiliriz. Her birinin bir işlevi var tabii. Rastgele bir şey yok. Rastgele olan şey olsa olsa ro- manın kendısı, yanı tamamı olabilir. Aynca, roma- nımda gerçek dünyayı yansıtmaya çalışmadım. Ger- çek dünyadan yola çıkarak, kelimeler aracılığıyla yeni bir dünya kurmaya çalıştım. Hatta okura, ya- zıdan oluşmuş bir dünyada yaşadığım roman boyun- ca arada bir sezdirmeye çalıştım. Sözgelimi, '_her şey keiimelerdendi artık kelimelerdendi sessizük, kelimelerden kız, kelimderden kakül kelimelerden»' diye sürüp giden bir cümle vardır romanda. - Şiddet, çaresiz insanlar, solgun yüzler, mutsuz- luk, tekdüzelik, cadılar ile birlikte genel olarak bir ölüm havası agır basıyor. Karamsarhğın ve umut- • "Hikâyesini ve kahramanmı arayan bir roman 'Bin Hüzünlü Haz'. Hikâyesi de, kendini arayışından ibaret belki de. Romanımda gerçek dünyayı yansıtmaya çalışmadım. Gerçek ' dünyadan yola çıkarak kelimeler aracılığıyla yeni bir dünya kurmaya çalıştım. Hatta okura, yazıdan oluşmuş bir dünyada yaşadığım roman boyunca arada bir sezdirmeye çalıştım." suzluğun hepimiz üzerindeki etkisini mi yansırmak istediniz? .r -* --v • .- « • TOPTAŞ- öfe-çok etkiyi birden yaratmak istedîm aslında. Tabii roman benim amaçladığım etkilerin dışında bambaşka etkiler de yansıtabilir. Böyle bir durum bir romancı olarak beni hoşnut eder. Ka- ramsarhğın ve umutsuzluğun hepimizin üzerine çö- ken etkisini yaratmak değil de, belki böyle bir çağ- da, böyle şiddetin kol gezdiği bir ortamda, bir ro- manın kendi kendini nasıl var etmesi gerektiğini gös- termeyi amaçlamış ve bu deneyi bizzat kendim uy- gulamaya kalkmış olabilirim. Kaldı ki, anlatı orman- lannda gezınen 'Bin Hü- zünlü Haz' daki bir şid- det öğesi, yalnızca bugü- ne ait değildir. Anlatı ta- rihine aittir. Başka bir deyişle hem yazının için- deki hayata, hem de ya- zıyı kuşatan dış gerçek- liğe aittir. -'Alaaddin' hayalleri- miz, ya da ka> bettiğimiz geçmişimiz mi? \oksa daha rvı biryaşamın sim- gesi mi? TOPTAŞ - Romanda- ki Alaaddin her şey as- lında. Hem hayallerimiz hem geçmişimiz hem geleceğimiz hem de ken- dimiz. Hatta sevgilimiz Alaaddin. Annemiz, he- nüz ulaşamadığımız duygular. tadılmamış şeyler... Kocaman bir simge açıkçası. Ulaşmak ıstediğimiz, aradığımız her şey... - Gençlerin, çocukla- nnı kaybeden annelerin is>anlan da romanın'ka- ranlık' havasına eklen- digini de bugün Türid- ve'deyaşadığmıız ortama 'sıyasf açıdan elestirel bir gözie mi bakmak is- tediniz? TOPTAŞ - Romanın olmayan bir kahramanı var. Belli başlı, okurun alıştığı tür- den heyecanh bir hikâyesi de yok. Hi- kâyesini ve kahramanını arayan bir roman 'Bin Hüzünlü Haz'. Bir anlam- da, kendini arayan bir roman. Hikâ- yesi de, kendini arayışından ibaret belki de. Roman bugün yazıldığı an ve kendini bugünün içinde var ettiği- ne göre, ister istemez kendini var ederken dış gerçeklik de ona eklem- leniyor. Kendini kuşatan şeylerle bi- rikte 'şey' olabiliyor. Dış gerçeklik de- dığimiz şeyler onun için bir engeldir aslında. 'Bin Hüzünlü Haz' boyunca, ikide bir an- latının bir yerlerinden fişkınp metnin düşlerini ve sımrsızlığa doğuı yoî alışını 'sabote' ederler. Ma- sallann içinde 'Cumartesi Anneleri' gezinir bu yüz- den. Tinerci çocuklar, soluk benizli işsizler gezinir. Aslında metin kendini oluşturdukça, metnin önüne bir engel gibi dikilen bu dış gerçeklik bir tür roman malzemesine dönüşür ve romanın aynlmaz parça- lan olurlar. Romanın kanına renk olurlar, romanın nefesine ritm olurlar. Belki romanın ne yapması gerektiğini, bugünü içine nasıl alması ve nasıl onu kendine dönüştürmesi gerektiğini düşündüm bunu yaparken. YAZI ODASI SELİM İLERİ Bir Roman Yazmak Tutkun bir roman okuru olduğum yıllarda roma- nın nasıl ve ne amaçla yazıldığını herhalde hiç dü- şünmemiştim. Çocuk romanlan okurdum. Gerçi 'çocuk roma- nı' diye roman yazılabilir mi, kestiremiyorum. Yine de, çocukken okuduğumuz, bizi büyülemiş ro- manlar vardır. Çocuk romanlarını soluk soluğa okurdum. Son- ra yine okurdum. Bir iki ay, bir mevsim geçer, bu romanlara geri dönerdim. Böyle kaç kez okudum onlan. Sonra bir tefrika roman. O yıllarda Hürriyet ga- zetesi alıyoruz. Muazzez Tahsin Berkand'ın Yıl- lannArdından adlı romanı tefrika ediliyor. Ertesi sa- bah sabırsızlıkla bekliyorum... Şimdi düşünüyorum da, tefrika romanlara ne çok şey borçlu edebiyatımız. Günün birinde, hem de bütün gazetelerden kapı dışan edilinceye ka- dar, tefrika roman, roman sanatından habersiz ni- ce gazete okuruna bir şeyler söylemeye çalıştı. Ga- zeteler tefrika romanları günün birinde niçin kapı- nın önüne koydular, hem merak ediyorum, hem bu sorunun başlı başına incelenmesi gerekli bir top- lumsal sorun olduğuna inanıyorum. Çocuk romanı, tefrika romanlar derken, roman, hayatımın en güzel mutluluğu olmuştu. Boyuna ro- man ve hikâye okuyordum. Roman olmasaydı, ne şiire, ne hikâyeye kavuşabilirdim. Fakat hâlâ romanlann nasıl yazıldığını merak et- miyordum. Üstelık roman yazmak istiyordum. Roman olduğuna inandığım bir dolu bir şeyler yazdım. San defterler, saman kâğıtlı defterler dol- dururdum. Her birinin adı vardı. Roman yazmak ve roman sanatı konusunda ya- zılar, eserler okuyunca, şaşırıp kalmıştım. Ben hiç öyle yazmıyordum. Daha doğrusu, bir çırpıda, ak- lıma ne gelirse yazıyordum. Romancılar, roman eleştirmenleriyse bambaşka yöntemlerden, ro- man sanatına yaraşır yöntemlerden söz açıyortar- dı. öyle çok kaynak yoktu. Kaynakların çoğu, Yeni Dergi'nin.. bir kuşağa sanat aydınlığı sunmuş Yeni Dergi'nin sayfalan arasındadır. Bazı özel sayılar, kimileyin derginin ana yazıları. Farklı bir kaynaksa, beş Türk yazannın köy ro- manı tartışmasıydı. Düşün Yayınevi'nin 196O'ta yayımladığı Beş Romancı Tartışıyor, bir tür açıko- turum. Kemal Tahir, Orhan Kemal, Fakir Bay- kurt, Talip Apaydın, Mahmut Makal köy roma- nından yola çıkarak roman sanatını tartışmışlar. Bir ara Necati Cumalı da katılmış. Bu tartışma kıtabını geçenlerde yeniden okudum. Romanalanmızın pek çok gözlemine, iddiasına, sap- tayımına 'bugün' katılmadım. Ama onlann roman sanatına nasıl gönül vermiş olduklannı içim titre- yerek duyumsadım. İçim titreyerek; çünkü bu yazariarımız, romana bir ömür verirlerken, roman yazmaktan başka bir şey düşünmemişlerdi. Altı saat sürmüş oturum. Balzac konusunda Kemal Tahir'le Orhan Kemal kapışmışlar. Elbette sevgi ve saygı yordamı çerçevesinde. Kemal Ta- hir'in etkileyici bir sözü var; Orhan Kemal'e diyor ki: "Senin babalığın kaçpara ederGoriot Baba'n/n yanında yahu..." Ne var ki, Orhan Kemal de yur- dun aydınlığı için bütün içtenliğiyle söylüyor: "Bi- ze ne lâzım? Aydınlık, ileri, kötülüklerle, delilerle, alçaklaha, bayağılıklaha mücadele edecek aydın tipler lâzım bize." Romanda 'olumlu tip' ülküsü sonra uzun uzadıya tartışılıyor. Orhan Kemal çok sevdiğim, çok özlediğim bir yazardır. Olumlu tipler mi yarattı, yaratması gere- kir miydi... Hayır, yurdun, özellikle istanbui'un 'lum- pen' diye sıfatlandırmaya kalkıştığımız kişilerini, onlann derin özlemlerini, hayat düşlerini yazdı, hemdeinanılmazbirduyarlıklayazdı. Bugün kim- se yazmıyor. Bugün romanın bir 'oyun' olduğunu ileri süren, çok ünlü, eserieri satış rekorları kıran romancılan- mız var. Roman okurlan da, romanda oyun arıyor- lar belki artık. Ama Beş Romancı Tartışıyor'un yazartan mem- leket ve insanlık için roman yazmayı düşlemişler. Dedim ya, içim titredi. Takvimde h Bırakan: "Işten çıkınca karanlık basıyor I Insanlann hali daha telaşlı I Taşıtlar daha çabuk geçiyor I Böyle günler kısaldıkça sanıyorum ki I Kış daha çabuk geliyor." Necati Cumalı, "lstanbul Kışa Hazır- lanıyor'dan. Türk ressamın başarısı • Kültür Servisi - lngilizlerin 300 yıllık firması Wınsor&Newton'un düzenlediği 'Evrensel Resim Yanşması'nda 22 bin sanatçı arasında ilk yirmide Türk ressam Erol Deran da yer aldı. Galler prensi Charles'ın da jüri üyeleri arasında bulunduğu, '2000 Yılında Olkem' konulu yanşmada, Erol Deran'm 'Geçmişten Geleceğe' adını verdiği yağhboya tablosu sergilenmeye değer bulundu. Sergilenmeye değer bulunan 20 tane resmin Prens Vakfı yaranna 23-26 Şubat tarihleri arasında Londra'daki Mall • Galerileri'de sergilenecek. Sergi sırasında 12 finalist arasında dereceye girenler de açıklanacak. Deran, bu serginin, 19 Mart-2 Nisan tarihleri arasında Stockholm'deki Dünya Ticaret Merkezi'nde, 28 Haziran-28 Ağustos tarihleri arasında da UNICEF yaranna New York'taki Birleşmiş Milletler binasında sergileneceğini belirtti. Jogunhık Her Zaman Haksc rnıdır?' • Kültür Servisi - Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık tarafından her hafta saat 18.30'da düzenlenen salı toplantılannın bugünkü konuklan Etyen Mahçupyan ve Hasan Bülent Kahraman. "Çoğunluk Her Zaman Haksız mıdır' başlıklı toplantıda Mahçupyan ve Kahraman. tartışmada konuşmacı olarak yer alacaklar: Turkcell Salonu Meşrutiyet Cad. No: 153, Tepebası. Kahpe Bizans' kitabına yoğun ilgi • Kültür Servisi - Senaryosunu Ganı Müjde ve Kemal Kenan Ergen'in yazdığı 'Kahpe Bizans'ın filminden sonrajcitabı da büyük ilgi görüyor. Yayımlandığı gün ilk baskısı tükenen 'Kahpe Bizans'ın senaryo kitabı, en çok satanlar listesinde Karaoğlan ve Tarkan'ın çizgi romanlannı geçti. Beyoğlu Komikçi Dükkânf nın, yalnızca mizah, karikatür ve resimli roman kıtaplannın verilerine göre hazırladığı 'En Çok Güldürenler' listesine göre Selçuk Erdem'in 'Karikatürler 3', •'•'•>u Berardi-Milazzo'nun 'Alaska-Ken Parker', Yılmaz Erdoğan'ın 'Haybeden Gerçeküstü Konuşmalar' adlı kitaplan ilk ücte yer alıyorlar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle