Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 ŞUBAT 2000 SALI
14 kurtur@cumhuriyet.com.tr
PORTAL DİKMEN GÜRÜN
Akdeniz'de tiyatro buluşırıasıAkdeniz ülkeleri tiyatro buluşması
gündemden hiç düşmeyen bir konu. Za-
man zaman toplantılar yapılır, projeler
üretilir, uzun uzun tartışılır, ama neden-
se bu buluşma bir türlü planlandığı gi-
bi gerçekleşemez, kısa merhabalaşma-
lann ötesine geçemez. Kim bilir, belki
de Akdeniz insanı kendi yöresindekiler-
le buluşmaya o kadar da meraklı değil...
IITM (Akdeniz Tiyatro Enstitüsü) bir-
kaç yıl öncesine kadar buluşma fitilini
ateşlemek için çok uğraşmış, ama biraz
iklim koşullanndan. bıraz kurumun mer-
keziyetçi yapısından ve biraz da proje-
lerin çok geniş tutulmasından dolayı so-
nuca vanlamamıştı.Bu buluşmalarkap-
samında ısrarla üzerinde durulan Akde-
niz ülkelerindeki antik tiyatrolan dola-
şacak uluslararası çapta büyük ortak ya-
pımlar, sanatsal ve parasal anlamda da
büyük boyutlar gerektiriyor ve bu neden-
le de bir sıkışmışlık yaşanıyordu.
29-30 Ocak 2000tarihlerinde Roma'da,
INDA (Italya, Antik Dram Sanatı Vak-
fi) ve RomaEuropa Festivali tarafından
düzenlenen "Akdeniz ve Sahne Sanat-
tan" (MEDA) başlıklı toplantıya Akde-
niz ülkelerinde yer alan belli başlı fes-
tivallenn yönetmenleri, tiyatro yöneti-
cileri ve bu ülkelerle işbirliği yapmak is-
teyen Almanya, Hollanda, Slovenya, ls-
viçre, Belçika'dan bazı kuruluşlann ve
tiyatrolann temsilcileri çağnlıydı. Lüb-
nan dışında, Arap dünyasına bu ilk bu-
luşmada davetiye çıkanlmamıştı. Bu-
nun nedenlerinden biri, toplantının bir
"pazar" olarak değil uluslararası sorun-
lan tartışmaya açan bir platform olarak
değerlendirilmesiydi. Aynca, bazı Arap
tiyatro insanlannın Israil'le aynı masa-
ya oturmayı reddedeceği de bir varsa-
yım olmanın ötesinde gerçeklik payı ta-
şıyordu.
Toplantının ilk günü, MEDA'run an-
tik tiyatrolar ve buralara taşınacak kJa-
sik yapıtlar üzerinde durmayı amaçla-
madığı belirtildi. Arkeoloji ve dram sa-
£LJQ\
natı ancak çağdaş yorumlar bağlamın-
da iç içe düşünülmeliydi, aksi takdirde
birtıkanmışlık söz konusu. Aynca, ME-
DA kuramsal çalışmalara ve oyun sah-
nelemek söz konusu olduğunda araştır-
maya, deneyselliğe açık bir organizas-
yondu. Bu nitelikleri açısından bakıldı-
ğında, MEDA farklı yaklaşımlanyla,
bünyesinde yer alacak ülkelere açık alan-
lar hazırlıyordu. Hedeflerinden biri, kı-
sa v adede olmasa da ortak projelere "Av-
nıpa Birligi Kiiltür 2000" kapsamında
maddi destek sağlamaktı. Bu desteğin
yaşama geçmesi için dengeli bir altya-
pının oluşturulması ve özellikle Akde-
niz'in güneyinde kalan ülkelerle sürek-
liliğini koruyacak bir iletişim ağının ku-
rulması ve geliştirilmesi kaçınılmazdı.
Bılgı alışverişi, bu alanda atılması ge-
reken en önemli adımdı.
AB'nin 2002 yılında yine Akdeniz'e
yönelik olarak yaşama geçireceği bir
diger kaynak da ortak yapımlara değil
eğıtıme yönelikti. Seminerler, atölye ça-
lışmalan, araştırmalar bu kaynağm yö-
neleceği temel alanlardı. Heriki kaynak
da AB'ye dahil olan veya olmayan Ak-
deniz ülkeleriyle AB ülkelerinin sanat
alanmda güçlerini birleştirmeleri anla-
mına geliyordu. Belki de bugüne kadar
^engın
kültürel
mirasımızdan
yararlanmakta
geç kalmıştık,
ama sanıyorum
ki özellikle
genç kuşak
tiyatro insanlan,
kültürel
belleğimizi
zorlamakve .;
çağdaş ".',
boyutlarda
yaşatarak onun
tiyatro sanatının
itici güçlerinden
biri olduğu
gerçeğini
kavramak
durumundalar.
çeşitli nedenlerle yaşama geçemeyen
buluşmalar bundan sonra gerçekleşebi-
lecekti.
Akdeniz gibi zengin kültürel altyapı-
ya sahip bir bölgede bugüne kadar sa-
natsal anlamda sürekle bir iletişim ağı-
nın kurulamamış olması, MEDA'da ir-
delenen konulardan biriydi. Akdeniz
sulannda özellikle güneyde bir alışve-
riş yaşanmıyor, yaşanamıyordu, ama
Fransa, Almanya, Hollanda, Belçika gi-
bi ülkeler son yıllarda yüzlenni bu ül-
kelere ısrarla çeviriyorlardı. Neden? Tü-
kenmişlik_mi? Avrupa dışına açılma gü-
düsü mü? Genç kuşak yabancılar mı? Bu
nedenlerden biri ya da hepsi geçerli ola-
bilir... Gerçek olan bir şey varsa, Akde-
niz'e çevrilen bakışlan, geleceğe yöne-
lik olarak yaşanacak ortaklıkJann sin-
yallerini veriyordu. Burada önemli olan,
ortak bir dildi, birlikteneleryapılabile-
ceğinintartışılmasıydı. Kalamata Dans
Festivali (Victoria Marangopoulo), Liz-
bon Festivali (GU Mendo), Hebbel Ti-
yatrosu (Nelle Hertiing, Maria Schwe-
germann), Hollanda Tiyatro Enstitüsü
(Dragan Klak), Ljublyana Cankarjev
Dom (UrsulaCetinski), Hausder Kultu-
ren der Welt (Silke Bakke), RomaEuro-
pa (Monkjue Veaute), ONDA (Fabien-
neGeneüe) ve Uluslararası lstanbul Ti-
yatro Festivali (Dikmen Giirün) bu nok-
talar üzerinde dururken önemli bir ko-
nunun altı çizildi. Bellek ve kültür ara-
sında yeniden kurulması gereken ilişki.
Olkeleröncelikle kendi kültürleriyle he-
saplaşmak zorundaydılar. Bu bağlamda,
üzerinde yaşadığımız topraklann kültü-
rüyle hesaplaşmadığımız gerçeğini bir
kez daha yaşadım. Darbirçerçeve için-
de yeşermeye başlayan filizlerin, harca-
nan çabalann yeterli olmadığmı bir kez
daha saptadım. Zengin kültürel mirası-
mızdan yararlanmakta geç kalmıştık,
ama sanıyorum ki özellikle genç kuşak
tiyatro insanlan, kültürel belleğimizi
zorlamak ve çağdaş boyutlarda yaşata-
rak onun tiyatro sanatının itici güçlerin-
den biri olduğu gerçeğini kavramak du-
rumundalar.
Bu süreç tabii ki yogun bir bilgı, ça-
lışma ve araştırma gerektiriyor... Akde-
niz; coğrafyasıyla, tarihiyle, kültürüyle
bizleri de içine alan bir uzam değil mi?
Inanıyorum ki böylesi bir uzamda dü-
şüncenin, dilin, hareketin, müziğin içer-
diği zenginliklerin çağdaş yorumlarla
buluşması, kültürel belleği yeni açılım-
lara doğru yönlendirecektir. Önümüz-
deki aylarda bir başka ülkede, bir baş-
ka kentte buluşmak üzere MEDA'nın
ilk toplantısı umutla noktalandı.
Hasan Ali Toptaş, Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü'nü 'Bin Hüzünlü Haz' ile kazandı
'Hikâyesinivekahmmanuıı arayan roman'
•
söylerken - '
'hareketleriyle
Edith Piaf ı,
vurgulanyla
Jacques Brel'i
anımsatan
Adrienne, iki
bölümden
oluşan
konserlerinde
kendi bestelerini
de seslendirdi.
En çok alkışı
Prevert'in
şiirinden
bestelenen 'Les
Feuilles
Mortes'
(Ölü Yapraklar)
şarkısında aldı.
Adrienne için beste önemli ama.. duyguyu veren sözler
'Edebişarkıpayiaşıhr'
BAR1ŞBEHRAMOĞLU
Fransız şarkıcı ve yorumcu Adrienne, Fran-
sız KültürMerkea'nin organizasyonuyla, tstan-
bul'da ikı akşam üst üste konser verdi. Fransız
kültürünün vazgecilmez birparçası olan şanson-
Un kendine özgü yorumla sunan Adrienne'e on
yıldar. bu yana piyanist Roger Poury eşlik edi-
jor. Şarkı söylerken, 'harekeüeriyle Edith Pi-
tT\, \iirgulanyla Jacques Brel'i anımsatan Ad-
r.enne, iki bölümden oluşan konserlerinde ken-
ci beselerini de seslendirdi. En çok alkışı Pre-
lert'in şürinden bestelenen 'Les Feuilles Mor-
tes' (Ölü Yapraklar) şarkısında aldı. 'Madame
.Vrth»r' (Bayan Arthur), 'La Danseuse est Cre-
de' (Dansçi) ve kendi bestesi olan 'MathUda'
allı şarkılarda kabare havası estiren Adrien-
te'in geçen yüzyıla yazdığı 'Un Siecle' (Bir
v
üzyJ) adl ı bestesi büyük ilgi gördü. Siyasi şar-
lılara da yer venlen konserde Roger Pouly'nin
perfonnansı da göz doldurdu.
-Möriğe nasıl başladınız?
ADRIENNE- Şarkı söylemeye yetişkin ya-
a geküginıde gıtar eşliğinde başladım. Daha
onra Paris'ie sırfkadınlann oluşturduğu bir top-
Lılukta şarkı sözü yazmaya başladım. Bu biraz
feminst bir hareketti. Yine Paris'te çeşitli ka-
larelstfe ver aldım ve yurtdışındaki Fransız
tiiltir meriezlerine davet edilmeye başladım.
favas vavaj hem Fransız şansonlannı yorum-
ama Tem de kendi bestelerimi seslendirme ola-
- Şıgsanbnflgiııiznereden kaynakknıyor?
AJ'RIESNE-flkbaşta ülkemin kültürüne olan
•ağlı|ııncan. Daha sonra, Jacques Brel, Ge-
•rgesBrascns ve Barbara gibi şarkıcılaraolan
e\gnden. Ba jarkılardaki olumlu duygulan
csin vohıvla aktarmak istedim.
- Bircok ülkede, özellikle de Fransa'da genç-
lereskisi gibi kendi küitiirlerini \ansıtan müzik-
lere ilgi göstermiyorlar. Bu konu hakkuıda ne dü-
şünüyorsunuz?
.ADRİENNE- Budegişikliktamamenbirge-
rilemenin simgesi. Tüm gençleri kendi içine
alan bu yeni 'kültür' ise tamamen pazarlama-
ya dayalı. Aynı şekılde yorucu bir 'kültür' çün-
kü gerçeğe dayalı değil.
- Her konserinizde Jacqoes Brel'den parça-
lar yorumlınorsunıiT. Brel icin, şair kimliğinin,
şarİaa kimliğinden daha agır basbğuıı söj lüyor-
lar..
ADRİENNE - Müziğin gelişimine baktığım-
da. Fransız şansonlannın öncelikle birmetne da-
yalı olduğunu görüyorum. Bestenin kendisi de
çok önemlidır ama.. duyguyu veren sözlerdir.
Demin söz ettiğiniz ve genç kuşağı büyüleyen
'hazır kültür' özellikle bu yöntemi kullanıyor:
Korkunç sözler, idare edebilecek nitelikte bir mü-
zik. Şair Prevert'in 'Les Feuilles Mortes' (Ölü
Yapraklar) şiirinden bestelenen şarkıyı yorum-
larken, yaşadığım duygulan seyirciyle bire bir
paylaşabilmemin nedenini, tamamıyla, şarkınm
edebiyattan beslenmesine bağlıyorum.
- Size pi\ anoda eşlik eden Roger Pouly Ue ta-
nışmanız nasıl gerçekJeşti?
ADRIENNE- Neredeyse on yıldırbırlikteça-
lışıyoruz. Bir piyanist ıle çalışmam gerekiyor-
du ve Roger Pouly bana eşlik etti. Daha sonra
baktık ki birlikte güzel şeyler başanyoruz, or-
taklığımız devam etti. Roger yazdıgım sözleri
bestelemeye başladı ve bugünlere kadar gel-
dik.
- Hiç birlikte turnelere çıknnız mı?
ADRİENNE - Sıngapur, Nairobi, Romanya,
Mısır, Suriye, Israil, Almanya, neredeyse herye-
re gittik ve çok ilgi gördük.
YEŞtMAKYÜZ
Jilı *Roflian' dalfnda verilen Cevdet Kud-
ret Edebiyatödülü'nü Hasan Ali Toptaş, Adam Ya-
yınlan 'ndan çıkan 'Bin Hüzünlü Haz' adlı romanıy-
la kazandı. İlk kez 1992'de Çankaya Belediyesi ile
Damar Edebiyat Dergisi'nin düzenlediği yanşma-
da 'Ölü Zaman Gezginterf adlı öykü dosyası ile bi-
rincilik ödülüne layık görülen Toptaş, aynı yıl Kül-
tür Bakanlığf nın gerçekleştirdiği yanşmada 'Son-
suzluğa Nokta' adlı yayımlanmamış romanıyla da
mansiyon aldı. 1994'teki Yunus Nadi Roman Ödü-
lü'nü ise 'Gölgesizler' ad-
lı yayımlanmamış roma-
nıyla kazandı.
Bugüne dek birçok öy-
kü kitaplan da yayımla-
nan yazar, 'Bin Hüzünlü
Haz' ve ödülün önemini
şöyle anlattı: "Bin Hü-
zünlü Haz'ın çok tuhaf
bir serüveni var. Yazıklık-
tan sonra, elden ele, kapt-
dan kapıya dolaştı durdu
ve beni çoküzdü. Ama so-
nunda okura ulaştı. Cev-
det Kudret Edebiyat Ödü-
lü alması onun serüveni-
nin mutlu sonu. Aynca
ben de, Cevdet Kudret'ûı
adını taşıy^an birödülü al-
dığımiçinçokmuthryum."
Bugün saat 18.00'de
Beyoğlu Cumhuriyet Ki-
tap Kulübü'nde ödülünü
alacak alan yazarla kita-
bı üzerine konuştuk.
- Romanda farklı me-
kânlarve mekânlann için-
de tuhaf nesnelereyer ve-
riyorsunuz. Bunlar da sü-
rekli bir 'düşler orta-
mı' nda gezinK'or. Gerçek-
hayat, ha\at-o% un, gerçek-
hayal kavrarnlanna gön-
derme >aparak yaşadığı-
nıız hayatın gerçekliğini
mi sorguluyorsunuz?
HASANALt TOPTAŞ
- 'Bin Hüzünlü Haz', da-
ha çok kendini, bir anlamda roman sa-
natını sorguluyor. Kendi varoluşunu
gerçekleştirirken, anlatı tarihinde de
gezintilere çıkıyor. Doğu masallann-
dan Batı masallanna. çağdaş romanla-
ra, bölük pörçük hikâyelere, içinde bu-
lunduğu çağın kaosuna ve daha bir yı-
ğm kavrama ve mekâna uzanan geniş
bir gezinti bu. Olabilirlikleri yoklaya
yoklaya, belirsizliğin bilgeliğine so-
yunmuş bir roman. Birçok mekân bir-
çok nesne var. Hatta bunlara mekân-
lar yığıru, nesneler seli, zamanlar har-
manı da diyebiliriz. Her birinin bir işlevi var tabii.
Rastgele bir şey yok. Rastgele olan şey olsa olsa ro-
manın kendısı, yanı tamamı olabilir. Aynca, roma-
nımda gerçek dünyayı yansıtmaya çalışmadım. Ger-
çek dünyadan yola çıkarak, kelimeler aracılığıyla
yeni bir dünya kurmaya çalıştım. Hatta okura, ya-
zıdan oluşmuş bir dünyada yaşadığım roman boyun-
ca arada bir sezdirmeye çalıştım. Sözgelimi, '_her
şey keiimelerdendi artık kelimelerdendi sessizük,
kelimelerden kız, kelimderden kakül kelimelerden»'
diye sürüp giden bir cümle vardır romanda.
- Şiddet, çaresiz insanlar, solgun yüzler, mutsuz-
luk, tekdüzelik, cadılar ile birlikte genel olarak bir
ölüm havası agır basıyor. Karamsarhğın ve umut-
• "Hikâyesini ve kahramanmı
arayan bir roman 'Bin Hüzünlü
Haz'. Hikâyesi de, kendini
arayışından ibaret belki de.
Romanımda gerçek dünyayı
yansıtmaya çalışmadım. Gerçek
' dünyadan yola çıkarak kelimeler
aracılığıyla yeni bir dünya
kurmaya çalıştım. Hatta okura,
yazıdan oluşmuş bir dünyada
yaşadığım roman boyunca arada
bir sezdirmeye çalıştım."
suzluğun hepimiz üzerindeki etkisini mi yansırmak
istediniz? .r -* --v • .- « •
TOPTAŞ- öfe-çok etkiyi birden yaratmak istedîm
aslında. Tabii roman benim amaçladığım etkilerin
dışında bambaşka etkiler de yansıtabilir. Böyle bir
durum bir romancı olarak beni hoşnut eder. Ka-
ramsarhğın ve umutsuzluğun hepimizin üzerine çö-
ken etkisini yaratmak değil de, belki böyle bir çağ-
da, böyle şiddetin kol gezdiği bir ortamda, bir ro-
manın kendi kendini nasıl var etmesi gerektiğini gös-
termeyi amaçlamış ve bu deneyi bizzat kendim uy-
gulamaya kalkmış olabilirim. Kaldı ki, anlatı orman-
lannda gezınen 'Bin Hü-
zünlü Haz' daki bir şid-
det öğesi, yalnızca bugü-
ne ait değildir. Anlatı ta-
rihine aittir. Başka bir
deyişle hem yazının için-
deki hayata, hem de ya-
zıyı kuşatan dış gerçek-
liğe aittir.
-'Alaaddin' hayalleri-
miz, ya da ka> bettiğimiz
geçmişimiz mi? \oksa
daha rvı biryaşamın sim-
gesi mi?
TOPTAŞ - Romanda-
ki Alaaddin her şey as-
lında. Hem hayallerimiz
hem geçmişimiz hem
geleceğimiz hem de ken-
dimiz. Hatta sevgilimiz
Alaaddin. Annemiz, he-
nüz ulaşamadığımız
duygular. tadılmamış
şeyler... Kocaman bir
simge açıkçası. Ulaşmak
ıstediğimiz, aradığımız
her şey...
- Gençlerin, çocukla-
nnı kaybeden annelerin
is>anlan da romanın'ka-
ranlık' havasına eklen-
digini de bugün Türid-
ve'deyaşadığmıız ortama
'sıyasf açıdan elestirel
bir gözie mi bakmak is-
tediniz?
TOPTAŞ - Romanın
olmayan bir kahramanı
var. Belli başlı, okurun alıştığı tür-
den heyecanh bir hikâyesi de yok. Hi-
kâyesini ve kahramanını arayan bir
roman 'Bin Hüzünlü Haz'. Bir anlam-
da, kendini arayan bir roman. Hikâ-
yesi de, kendini arayışından ibaret
belki de. Roman bugün yazıldığı an
ve kendini bugünün içinde var ettiği-
ne göre, ister istemez kendini var
ederken dış gerçeklik de ona eklem-
leniyor. Kendini kuşatan şeylerle bi-
rikte 'şey' olabiliyor. Dış gerçeklik de-
dığimiz şeyler onun için bir engeldir
aslında. 'Bin Hüzünlü Haz' boyunca, ikide bir an-
latının bir yerlerinden fişkınp metnin düşlerini ve
sımrsızlığa doğuı yoî alışını 'sabote' ederler. Ma-
sallann içinde 'Cumartesi Anneleri' gezinir bu yüz-
den.
Tinerci çocuklar, soluk benizli işsizler gezinir.
Aslında metin kendini oluşturdukça, metnin önüne
bir engel gibi dikilen bu dış gerçeklik bir tür roman
malzemesine dönüşür ve romanın aynlmaz parça-
lan olurlar. Romanın kanına renk olurlar, romanın
nefesine ritm olurlar. Belki romanın ne yapması
gerektiğini, bugünü içine nasıl alması ve nasıl onu
kendine dönüştürmesi gerektiğini düşündüm bunu
yaparken.
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Bir Roman Yazmak
Tutkun bir roman okuru olduğum yıllarda roma-
nın nasıl ve ne amaçla yazıldığını herhalde hiç dü-
şünmemiştim.
Çocuk romanlan okurdum. Gerçi 'çocuk roma-
nı' diye roman yazılabilir mi, kestiremiyorum. Yine
de, çocukken okuduğumuz, bizi büyülemiş ro-
manlar vardır.
Çocuk romanlarını soluk soluğa okurdum. Son-
ra yine okurdum. Bir iki ay, bir mevsim geçer, bu
romanlara geri dönerdim. Böyle kaç kez okudum
onlan.
Sonra bir tefrika roman. O yıllarda Hürriyet ga-
zetesi alıyoruz. Muazzez Tahsin Berkand'ın Yıl-
lannArdından adlı romanı tefrika ediliyor. Ertesi sa-
bah sabırsızlıkla bekliyorum...
Şimdi düşünüyorum da, tefrika romanlara ne
çok şey borçlu edebiyatımız. Günün birinde, hem
de bütün gazetelerden kapı dışan edilinceye ka-
dar, tefrika roman, roman sanatından habersiz ni-
ce gazete okuruna bir şeyler söylemeye çalıştı. Ga-
zeteler tefrika romanları günün birinde niçin kapı-
nın önüne koydular, hem merak ediyorum, hem bu
sorunun başlı başına incelenmesi gerekli bir top-
lumsal sorun olduğuna inanıyorum.
Çocuk romanı, tefrika romanlar derken, roman,
hayatımın en güzel mutluluğu olmuştu. Boyuna ro-
man ve hikâye okuyordum. Roman olmasaydı, ne
şiire, ne hikâyeye kavuşabilirdim.
Fakat hâlâ romanlann nasıl yazıldığını merak et-
miyordum. Üstelık roman yazmak istiyordum.
Roman olduğuna inandığım bir dolu bir şeyler
yazdım. San defterler, saman kâğıtlı defterler dol-
dururdum. Her birinin adı vardı.
Roman yazmak ve roman sanatı konusunda ya-
zılar, eserler okuyunca, şaşırıp kalmıştım. Ben hiç
öyle yazmıyordum. Daha doğrusu, bir çırpıda, ak-
lıma ne gelirse yazıyordum. Romancılar, roman
eleştirmenleriyse bambaşka yöntemlerden, ro-
man sanatına yaraşır yöntemlerden söz açıyortar-
dı.
öyle çok kaynak yoktu.
Kaynakların çoğu, Yeni Dergi'nin.. bir kuşağa
sanat aydınlığı sunmuş Yeni Dergi'nin sayfalan
arasındadır. Bazı özel sayılar, kimileyin derginin
ana yazıları.
Farklı bir kaynaksa, beş Türk yazannın köy ro-
manı tartışmasıydı. Düşün Yayınevi'nin 196O'ta
yayımladığı Beş Romancı Tartışıyor, bir tür açıko-
turum. Kemal Tahir, Orhan Kemal, Fakir Bay-
kurt, Talip Apaydın, Mahmut Makal köy roma-
nından yola çıkarak roman sanatını tartışmışlar.
Bir ara Necati Cumalı da katılmış.
Bu tartışma kıtabını geçenlerde yeniden okudum.
Romanalanmızın pek çok gözlemine, iddiasına, sap-
tayımına 'bugün' katılmadım. Ama onlann roman
sanatına nasıl gönül vermiş olduklannı içim titre-
yerek duyumsadım.
İçim titreyerek; çünkü bu yazariarımız, romana
bir ömür verirlerken, roman yazmaktan başka bir
şey düşünmemişlerdi.
Altı saat sürmüş oturum. Balzac konusunda
Kemal Tahir'le Orhan Kemal kapışmışlar. Elbette
sevgi ve saygı yordamı çerçevesinde. Kemal Ta-
hir'in etkileyici bir sözü var; Orhan Kemal'e diyor
ki: "Senin babalığın kaçpara ederGoriot Baba'n/n
yanında yahu..." Ne var ki, Orhan Kemal de yur-
dun aydınlığı için bütün içtenliğiyle söylüyor: "Bi-
ze ne lâzım? Aydınlık, ileri, kötülüklerle, delilerle,
alçaklaha, bayağılıklaha mücadele edecek aydın
tipler lâzım bize." Romanda 'olumlu tip' ülküsü
sonra uzun uzadıya tartışılıyor.
Orhan Kemal çok sevdiğim, çok özlediğim bir
yazardır. Olumlu tipler mi yarattı, yaratması gere-
kir miydi... Hayır, yurdun, özellikle istanbui'un 'lum-
pen' diye sıfatlandırmaya kalkıştığımız kişilerini,
onlann derin özlemlerini, hayat düşlerini yazdı,
hemdeinanılmazbirduyarlıklayazdı. Bugün kim-
se yazmıyor.
Bugün romanın bir 'oyun' olduğunu ileri süren,
çok ünlü, eserieri satış rekorları kıran romancılan-
mız var. Roman okurlan da, romanda oyun arıyor-
lar belki artık.
Ama Beş Romancı Tartışıyor'un yazartan mem-
leket ve insanlık için roman yazmayı düşlemişler.
Dedim ya, içim titredi.
Takvimde h Bırakan:
"Işten çıkınca karanlık basıyor I Insanlann hali
daha telaşlı I Taşıtlar daha çabuk geçiyor I Böyle
günler kısaldıkça sanıyorum ki I Kış daha çabuk
geliyor." Necati Cumalı, "lstanbul Kışa Hazır-
lanıyor'dan.
Türk ressamın başarısı
• Kültür Servisi - lngilizlerin 300 yıllık firması
Wınsor&Newton'un düzenlediği 'Evrensel Resim
Yanşması'nda 22 bin sanatçı arasında ilk yirmide
Türk ressam Erol Deran da yer aldı. Galler prensi
Charles'ın da jüri üyeleri arasında bulunduğu, '2000
Yılında Olkem' konulu yanşmada, Erol Deran'm
'Geçmişten Geleceğe' adını verdiği yağhboya tablosu
sergilenmeye değer bulundu. Sergilenmeye değer
bulunan 20 tane resmin Prens Vakfı yaranna 23-26
Şubat tarihleri arasında Londra'daki Mall •
Galerileri'de sergilenecek. Sergi sırasında 12 finalist
arasında dereceye girenler de açıklanacak. Deran, bu
serginin, 19 Mart-2 Nisan tarihleri arasında
Stockholm'deki Dünya Ticaret Merkezi'nde, 28
Haziran-28 Ağustos tarihleri arasında da UNICEF
yaranna New York'taki Birleşmiş Milletler binasında
sergileneceğini belirtti.
Jogunhık Her Zaman Haksc rnıdır?'
• Kültür Servisi - Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık
tarafından her hafta saat 18.30'da düzenlenen salı
toplantılannın bugünkü konuklan Etyen Mahçupyan
ve Hasan Bülent Kahraman. "Çoğunluk Her Zaman
Haksız mıdır' başlıklı toplantıda Mahçupyan ve
Kahraman. tartışmada konuşmacı olarak yer alacaklar:
Turkcell Salonu Meşrutiyet Cad. No: 153, Tepebası.
Kahpe Bizans' kitabına yoğun ilgi
• Kültür Servisi - Senaryosunu Ganı Müjde ve Kemal
Kenan Ergen'in yazdığı 'Kahpe Bizans'ın filminden
sonrajcitabı da büyük ilgi görüyor. Yayımlandığı gün
ilk baskısı tükenen 'Kahpe Bizans'ın senaryo kitabı, en
çok satanlar listesinde Karaoğlan ve Tarkan'ın çizgi
romanlannı geçti. Beyoğlu Komikçi Dükkânf nın,
yalnızca mizah, karikatür ve resimli roman kıtaplannın
verilerine göre hazırladığı 'En Çok Güldürenler'
listesine göre Selçuk Erdem'in 'Karikatürler 3', •'•'•>u
Berardi-Milazzo'nun 'Alaska-Ken Parker', Yılmaz
Erdoğan'ın 'Haybeden Gerçeküstü Konuşmalar' adlı
kitaplan ilk ücte yer alıyorlar.