Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
î t i '•
SAYFA CUMHURİYET 4ŞUBAT2000CUMA
OLAYLAR V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
• nsanın geleceğini ilgilendiren ko-
I
nularda çok cıddi araştırmalar yap-
ması kadardoğal birşey olamaz. Se-
çeceği meslek bu konuda temel et-
kendir. Her genç, dahası her çocuk
daha o yaşlarda gelecekte olmak
istediğini belirlemek sevdasını taşır. Kimi
trenci olmak ister, kirai bekçi, kimi doktor
ya da mühendis. 1leri ülkelerde çocuklarye-
teneklerine, tutkulanna ve eğilimlerine gö-
re yönlendirilmektedirler Orneğin, resme
ilgi duyan bir çocuğa matematık ögretme-
nin ne derdi yaiılış olduğunu bildikleri ıçin
zamanj gelince çocugu güzel sanallara gön-
dennek gerektiğini bılirler Düzenlerini
böyle kurmuslardır. Böyle olması da gerek-
mektedir.
Ne ki, ülkemizde çoğu şey gibi meslek
seçmek de raslantıya dayalıdır. Belki ço-
cuklanmızm yüzde sekseni istediği mes-
lek dalını seçememektedir. Okumak iste-
yenin kısa yoldan ekmek parası kazanma-
ya yolianması ya da tam tersine okumak is-
temeyeni zorla okula göndermek gibi alış-
kanlıklanmız vardır. Eğitim dizgemiz (sis-
temiıniz) bu çarpıklığın temel nedenidir
dogal olarak. Anne ve babalar ellerindekı
tüm olanaklan kullanarak çocuklanna iyi
bir gelecek hazırlamak isterken ya bilinç-
sizlikten ya da olanaksızlıktan çoğu za-
ınan yanılmakta ve çocuklaruun hiç iste-
mediği ya da benimsemekten kaçındıkla-
n mesleklere yönelmelerine neden olmak-
tadırlar.
Çocuğunu ortaöğrenim sırasında gele-
ceğine ilişkın olarak birkapıya yönlendir-
mek istememiş ya da yönlendirememiş
olan anne baba solugunu tutarak çocuğu-
nun üniversite aşamasınagelmesıni bekle-
mektedir Buradakı birinci yanlış, herkesin
çocuğuna üniversite okutmak istemesidir.
Oysa bugün çagdaş toplumlarda ınsanlar
çocuklannı üniversite okumak istemedik-
leri zanıan kolaylıkla bulduklan yetkin
meslek okullanna göndermekle kısa yol-
dan meslek sahibi yapmaktadırlar Meslek
sahibi olan kışıler kendileruıe toplumda
gereken yeri bulmakta, o meslegi yapüğı
için horlanmamakta ve içıne sındıre sındı-
Bilim Adamının Yalnızlığı
Prof. Dr. Necdet ADABAĞ DTCF öğretim
re görevini yerine getirmektedir. Çünkü
toplum onun insanca yaşamasını sağlaya-
calc olanaklan önûne koymaktadır. Top-
lum içinde uygar insanayaraşır biçimdeya-
şaması ve kendini yetişürmesi için mutla-
ka üniversite okuması gerekmedıği, ona
gerektıği zaman ve biçimde zaten anlarıl-
mıştır.
Raslanösal yaşantınuzın sonucu ben de
hiç aklımın köşesindengeçmeyen bir mes-
lek sahibi oldum. Admı bilebüznediğmı bir
yabancı dfl ve yazmı üzerine eğitim yapa-
cağımı ve o dalda profesör olacagımı hiç
mi hiç düşünmemiştim; içinde bulundu-
ğum koşullarda düşünemezdim de. "Yaa
mı yoksa tura mı" ile gırdığım bir bölüm-
de bu aşamaya gelmem ne denli raslantı-
sal yaşadığıniızm isareti değil midir? Yurt-
dışında doktora yapıp yurda döndükten
sonra da üniversiteye girişim ve kariyere
başlayışım, üniversıteyle ilgüi bakanlık
arasındaki eşgüdümsüzlüktenötürû birö1-
çüde raslantıdır.
Çok severek ve büyük bircoskuyla baş-
ladığun işimin daha ilk basamaklannda
çe\Teme, bulundugum yere ve kendj ken-
dime yabancılaştığunı duyumsuyordum.
lletişımsizlik ağır bir yük gibi sırtıma bin-
rniş, karyatidler gibi inleye inleye o yûkün
altında kalacagımı ve bir daha çıkamaya-
cağımı düşûnüyordum. O günden bu gü-
ne, yani tam otuz yıldır, çift taraflı bir bas-
kının -polis ve öğrenci- giderek arttırdığı
iletışımsLZİık yalnız bende değil, üniversi-
tenineşiğini aşan herkeste ama herkeste ne-
den olduğu güvensizlik duygusu bizleri
toplumdan kopma noktasına geürmış veyal-
nızlığa ıtmıştir. Ne ilgınçtir ki her iki bas-
kj grubu tarafından da eleştirilen biz bilim
adamlan olmuşuzdur. Öğrenciyi "bastan
çıkaran.>^nlışyönleodiren,anarşrvevete-
röre iten biz öğretmenfcr" sürekli büyûteç
altındaüıtulmuşuzdur. Biryandankendi ıçı-
nuzde, öteyandanmeslektajlar arasındaolu-
şan güvensizlikten ötûrü bir araya gelip
dayanışmasaglayamadıgımız içinbizde ge-
reken yerlere ve kişilere ulaşamaımş, so-
runlanmızı büiıkte tartışmak olanağı bu-
lamayarak çaresizliğımız içinde kıvranıp
kalmışızdır. Ardından 12 Eylül'le birlikte
çoğu öğretimüyesi üniversiteden uzaklaş-
bnlmış,çoğuda üniversiteye yapdan buhak-
sızlık karşısında kenclısı bızzat aynlmıştır.
Bilim adamının toplumsal yalnızlığı ken-
di içinde ve toplumla oian ilışkılerinde bu-
gün de sürmektedk
Bilimsel yalnızhğı, üniversite ve tophı-
mun ayn ayn kulvarlarda koşmasından
kaynaklanmaktadır bızce. Oldum olası üni-
versiteler ülkemizde bir kapalı kutudur.
Kendi içinde tutarhlığı vardır ya da yoktur
ama dış dünyayla ilişjdleri pek olmamış-
tır. Çünkü dışanya gerektıği biçimde açı-
lamamıştır Oysaüniversite ve toplum ara-
sındaki toplumsal yönden birdayanışma ve
bilimsel yönden bir ilefişım iki taraflı bir
kalkınmayı sağlayabilir ve şimdiye kadar
da çok olumlu şeyler vapılrruş olurdu. Hal-
kın üniversiteden, ünıversıtenin de halktan
alacağı çok şey vardır diye düşünüyoruz.
Ünrversitesi bulunan çoğutaşrakenoninkal-
kınmamışlığuun temelmde, bizce üniver-
sitenın yeterince halka açılamanuş olması
bir nedendir. Aynca bilim adamının yaz-
dıklannın da kolaylıkla halka ulasamama-
sı ikinci bir neden olarak gösterilebilir. Bir
başka deyişle, halkımızla üniversiteleri-
rniz arasında bilgılendınlmede ve bügı kay-
naklannda derin boyuthı bir uyuşmazlık
söz konusudur.
Buna dayalı olarak bilim adamı çevre-
sinde ve toplumda yalnızdır ve anlaşılmaz
bir insandır. Çoğu kez aile bireylerinin de
anlamadığı bir kişidir. En yakınındaki in-
sanın bile çoğu kez kavrayamadığı bir uğ-
raş içindedir. Yazdıklan, ürettikleri izlen-
medığı için masa başmda bu kadarçok ça-
kılıp kalmastnın nedeni de bır rörlü anla-
şılamaz. Çoğu zaman uğraşlannda kendi
üniversitelerinden bile yeterince destek gö-
remez ve yalnız kalırlar. Böylesi bir bilim-
sel yalruzhğa ıtilmış olmalan ülkemizde-
ki bilim adamlanmn şaşmaz yazgısıdır
Bu kopukluğu ortadan kaldıracak, en
azından kalkmasma yardımcı olacak ilk
çözüm biçimi üniversitelerin yaym siyasa-
lannda uygulayacaklan bir yöntem olabi-
lir. Üniversiteler halkla birebir ilişkiye gi-
rip dış dünyada kendıleriru kaıutiamak yol-
lannı aramalılar. Ardından her öğretim
üyesi kendini çok yönlü güvende duymak
olanağını yakalayacak ve toplumla daha
çok birliktelik sergileyerek büyük ölçüde
toplumsal yalnızlığından kurtulacaknr.
Bilimadamının üctişimsızlığıne yol açan
başlıca neden olarak gösterdiğımiz gizli
güvensizliğinin ardında ekonomik yalnız-
lığı da vardır. Dışandan bakılınca esenlik
içinde gözüken bilim adamlan çok yönlü
gereksınımlerini karşılayacak durumda de-
ğillerdu. Şaşutıcı gelebilir ama bu böyle-
dir. Hiçbırçakşanın bilim adamı kadar ken-
dini eğitmesi gerektiğini sanmıyorum. Bu
birtemel koşuldur. Öğretebümesi için ön-
ce kendısinı eğitmesi gerekmektedir. Eği-
tim işi paraya dayalı bir iştir. Bugün kitap
almalcta zorlanan bilim adamının konser,
tiyatro, sinema ya da konusuyla ilgıli araş-
tırma ve ınceleme yapmak için yurtiçinde
ve yurtdışında inceleme gezilerine gitme-
si paraya dayalıdır.
Bu yalnızlıklannın yanında bilim ada-
mının bir de kürsüdekı yalnızlığı vardu*.
Kürsüdeki yalnızlığı öğrencileriyle olan
iletişimsizliğıne dayalıdır. Ders verirken
karşısındakı öğrencilerin anlablanlara kar-
şı takmdıklan edılgen tavu-lann öğretme-
nin üzerindeki olumsuz etkisi büyüktür.
"Kendisi sö>1eyip kendisi dinleyen1
' birinin
durumuna düştüğünü avTt ettıği anda öğ-
retmenin uğradığı düş kınklığını giderici
hiçbir şey yoktur artık. Öte yandan bflin-
mez bir geiecek için tükettiği yıllannı dü-
şünen ögrencimn de yaşanıa bağhlığı ona-
nhnaz yaralar almıştır. Çok kalabalık bır
derslikte orada ya da başka üniversiteler-
de bulunan, geiecektela meslektaşlanylagi-
receği yanşmayı düşündükçe içine karaba-
san gibi inen umarsızlığı giderecek hiç
kimsesi yokturetrafında. Dahası, karşısın-
da ders veren ögretmenı, annesi babası ve
tüm büyükleri, devlet adamlan doğal ola-
rak onun umarsızlığını hazıriayan etmen-
lerdir. Öğretmenin verdiği ders, anne ba-
banın verdiği öğütler içini kemiren umar-
sızlığa, içinde kıvrandığı umutsuzluğa ça-
re değildir. Istemedıgı ve seçeneksizlikten
girdiği bir bölümde okumarun içağnsuu
yaşayan bir gençle istediğini veremeyen
bır bilim adamı arasuıdaki iletişimsizlik, bi-
lim adamırun bır başka yalnulığına neden
olmaktadır.
Bilim adamı toplumumuzda yalnız bir
insandır. Ama bu toplumda galiba herkes
yahıız. Hangi yazar, çizer takımı, hangı
emekçi, hangi memur, emekli, sanatçı ya
da yahn yurttaş değil ki! Yahuz olmayan
var mı? Var. Hem de nasıl. Hiç yalnız kal-
mayanlar var. Devleti sürekli arkalannda
bulanlarvar. Ayncalıklı yaşayanlar var. Ör-
neğm, sayın milletvekillerimiz hiçbir açı-
dan hiçbirzaman yalnız kalmamışlanhr On-
lan yalnız bırakmayanlann desteğı ile her
zaman daha ıyi yaşayabilmenin beklentisi
içine giniHSİerdır. Böyle bır yaşam tarzı-
nm sonsuz haklan olduğunu savunmuşlar-
dır. Ne ki, yoırttaşıjıın ekonomik ve toplum-
sal çıkmazuu görmezden gelen miÛerve-
killerimizin bu beklentileri, insanımızm
tüm sıkıntısma karşın ayakta tutmak iste-
diğidemokratik ve parlamenter inancınakar-
şı büyük bu- haksızhk sayılmaz mı acaba?
Bu sorulara verilecek yansız yanıtlar
yurdumuzda herkesi yalnızlıktan kur-
tarabilir, sanınm.
ARADABtR
CENGtZ ABBASGtL
Kamu Duyuncuna
Karşın.
Türkiye Cumhuriyeti
sosyal bir hukuk devle-
tidir. Hiçbir kişiye, ali-
eye, zümreye ya da sı-
nrfa ayncalık (imtiyaz)
tanınamaz. Devlet or-
ganlan kanun önünde
eşitlik ilkesine uygun
olarak hareket etmek
zorundadır. Ücret, eme-
ğin karşılığıdır. Herkes,
sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Yaşlılar devletçe
korunur. Bütün bu söylemlertarafımızdan söylen-
miyor. Bu haklar, Anayasamızın çeşitli maddele-
rinde yer almış vazgeçilmez ilkeler olarak vurgu-
lanmıştır. Anayasal durum böyleyken yüce Mec-
lisimizin sayın üyeleri milletvekillerimizin kendile-
rini parasal yoldan doğrudan ilgilendiren ysfea gi-
rişimlerini hangi ölçülere sığdıracağımızı açıklaya-
marnaktayız.
Bilindiği üzere sayın milletvekillerirniz görevde
iken en yüksek dereceden yolluk ve ödenek adJ
altında ücret almaktadıriar. Emekli olduklannda da
başka kurumlardan emekli olmuş kişilerderç bir
kaç katı emekli ayfıRlan almaktadırlar Buhlârftıaft
ettiklerine inanmaktayız. Ancak sıradan, Sosyal
Sigortalar ya da Emekli Sandığı'ndan emekli olan
vatandaşlann aldıklan ücretle karşılaştınldığında ara-
dakı farkı açıklarnanın olanağı bulunamamaktadır.
Gönül ister ki aradaki farkın öncelikle sıradan
emeklilerin çıkanna düzeltme olanaklan aransın ve
bulunsun. Durum böyleyken son günlerde millet-
vekili emekli maaşlanndaki yasal düzenleme ile ya-
pılan artışlan nasıl açıklayabiliriz. Sayın milletve-
killerimiz, olayı, yaplan işlemin kendilerinden çok
yüksek burokrat, hâkim ve askeri personelin emek-
lilik durumlannı düzeltmeye yönelik olduğu yolun-
da açıklayabilirter. Ancak buna kimsenin inanma-
sı bekJenmemelidir. Şunu öncelikle belirtrnek ge-
rekir ki, yukanda sayılan personelin emeklilik hak-
lannın onlann yaranna düzeltilmesine hiç kimse-
nin diyecegi yoktur. Bu onlann en doğal hakkı ol-
Hukukçu
••••
malıdır ve kimsenin de
gözü yoktur. Ancak sa-
yın milletvekillerinin böy-
le bir gerekçenin arkası-
nasığmıp girişimlerde bu-
lunması hiç de inandıncı
değildir. Çünkü bu giri-
şimler yeni değildir. Son
girişim dokuzuncudur.
Bundan önceki giıişimter
kamu duyuncunda (vic-
danında) boğulmuş ve Anayasa Mahkemesi'nce
sekiz kez iptal edilmişti. Bu kez konu değişik ge-
rekçelerie yeniden gündeme getirilince ikjili çey-
relerin de dayancını (sabnnı) taşırmıstır. Nitekjm yü-
ce Yargrtayımız da dayancının sona erdiğini ve
taştığını vurgularcasına çıkışta bulunmayı görev sa-
yarak tavnnı çok net olarak ortaya koyrnak gerek-
liliğini duymuştur. Böyle bir yasanın anayasaya
aykın olduğunu hiçbiryanlış anlamaya yerverme-
yecek biçimde açıkça belirtmiştir.
Sözün özünegelince: Bugünkü yaşam koşulla-
nnda bütün töplum katmanlan geçım sıkıntısı al-
tındadır. özellikle, emekçi, memur, emekJi, dul ye
yetimlerin dayanacak Rali kalmamıştır. Bütçenin
denkleştirilmesi için bütün toplum katmanlann-
dan özveri istenirken parasal sonuçlan trilyonlara
varan böyle biryasayı çıkarmak hangi mantkla bağ-
daşır ve nasıl kabul görür? Bunun yanıtını bulmâk
olanaksızdır. Eğer mutlaka bir iyiteştırme yapılacak-
sa öncelikte geçim sıkıntısı altında canından bez-
miş emekçi, memur, emekli, dul ve yetimlerin de
düşünülmesi gerekmez mi? Ne zaman söz açılsa
dar gelirlileri enflasyona ezdirmeyeceğini belirten
yürütme erki ternsilcileri, uygulamaya gelince sus
pus olmaktadırlar. öte yandan koalisyonun orta-
ğı partilerin sayın başkanlan, milletvekilleri ile ilgi-
\i çalışmalara taraftar olmadıklannı da açıklamış-
lardı. Buna karşın yasa onlann yokluğunda Mec-
lis'ten jet hızı ile geçti. Parti başkanlannın isteme-
dikteri bir yasanın Meclisten geçmesi de akıl aiacak
gibi değildir. .. -
Bir Can Tiplemesi...
Muhsme HEIİMOĞLU YAVUZ
e kadar yalansız va-
şarsak o kadar iyi" di-
yor, sevgili Can Yöcei,
Dostlar Tiyatrosu'nun sahnesin-
den hepimızın yüzüne gülerek.
Genco Erkal öylesine bilerek,
duyarak, anlayarak ve "kendü-
leştirerek" bir Can tiplemesi ya-
ratraış ki, sahnedeki Genco de-
ğil, Can sanki. Bu nefis oyunu
izlerken, zaman zaman insanın,
yanılsama ile gerçeklik çizgisi
arasında gidip geldiğı oluyor.
, Çünkü, öyiesahneler var ki, Can
mı Genco oluyor, Gencomu Can
oluyor, yoksa bırisinin şüriyle
ötekinin oyunu birleşip, yeni bir
"nen" mi oluşuyor, ayutedebi-
lene aşkolsun. Ama, sonuçta or-
taya çıkan bu görkemli sanat şö-
lenine de doğrusu aşkolsun. Ya-
ni şaınn kendi deyışiyle "askoJ-
san'' Can'la Genco, size aşkol-
sun.
Bir kez daha dunıp, düşün-
düm: Sanat olmasa, yaşam na-
sıl bir cehenneme dönüşür. Ama,
ne yazık ki televizyonun tutsak
ettiği (esir aldığı) milyonlara
oranla, bu tür sanatolaylannı ız-
leyenlerin ne kadar az olduğu da
acı bir gerçeklik olarak ortada
durmakta. Bu "tdevizyon tnt-
saJdarmı" gördükçe, aklıma hep
Mısır ftravunlanndan Tutanka-
muo'un mezannda >azılı olan, şu
sözler gelir: "Sen küçük yaisua-
lan seven. miryonlarca yıl otur
böyle zaman geçirerek."
Tüm bunlardan sonra, Can'ın
toprağa verilme törenlerinden,
Bodrum Kalesi önündekini dü-
şündüm. Sanki bir şöJen gibiy-
di. Gözyaşı yoktu, hüzün yoktu.
Bodrum'da bulunan ne kadar ka-
fa-gönül yoldaşı, sanatçı, şaır,
' yazar, çizer varsa hepsi oraday-
dı Ortada asla bır öJüm ağırlıgı
duyumsanmıyordu. Sanki Can,
ölümü "ötefcyip" anlamını değis-
nimiş, bizinıle büiikteliğmin son
buluşmasını bile, bir şölen hava-
sına sokmuştu. Bu törenden, ak-
lıma geldikçe beni gülümseten
şu görüntüyü de aynca sizinle
paylaşmak istiyorum. Tabutun
üstünde, şairin o çok sevdiği gü-
nebakanlar (ayçiçekleri) vardı.
Saygı duruşu sırasında, yumru-
ğunu havaya kaldırmış, on-on
iki yaşlannda çok sevimli ve sa-
nşın bir oğlan çocugu, bir taraf-
tan da Can'ın tabutu üstündekı
günebakan çekirdeklerini kopa-
np yiyor ve bundan da büyük
bir tat alıyordu. Bu görüntü kar-
şısında, Canan Abla 'yla (Can 'ın
ikizi Canan Yücel), birbirimize
bakıp gülümsedık. O anı anım-
sadıkça hâlâ gülümsüyoruz. Bir
düşünün hele, hangi cenaze tö-
reninde, hangi çocuk, hangi ölü-
nün tabutu üzerindeki ayçiçek-
lerinin çekirdiklerini yemiştir
ki... Ölen Can olunca, ölüm tö-
reni de bu kadar güzel ve böyle-
sine sıradışı. giderek, neredey-
se "postmodern" olur elbette.
Yine "Can" oyununa dönüp,
Genco'nun agzından Can'ı din-
leyelım: "Yaşamım. benim en
gûzd şprim" diyor şair ve devam
edi>or "Şiir bir uğraşOr ama,
can- hıraş bir nğraş. Şür umut-
suzhığun içinden bir umut bul-
maknr." Sonra da "Yaşamayıya-
şamak istiyomm" diyor ve ek-
üyor"AmannezorBnişyoncayol-
ması / Bizim memlekette adam
olmasL"
Evet Can haklısın. Bizim
memlekette en zor "zanaat"
adam ohnaktır ama, gel gör ki,
bütün zorluklara karşın yıne de
senin gibi adam olmak zorun-
dayız. Biliyorsun ki, elimizden
başkası gelmez ama, iyi ki de
gelmez...
Ekran büyük, taksitler küçük!
Arçelik'ten yeni 2470 model
ştereo toptext 70 ekran TV...
işte bu rnükemmel TV'nin
benzersiz özellikleri:
= 100 program hafrzası,
< En son izlenen kanala tek
tuşla geri donüş (SWAP)
özelliği,
«• Kişiselayar yapmayı
sağlayan 5 bant grafik
ekolayzer ses özelliği,
• İki ayn Scart girişi ile; audio,
video, DVD, uydu aİKtsı
bağlama olanağı,
• 16:9 resim formatına tek
tuşla geçebilme,
• NTSC formatlı video kaset
izleme imkani,
• Stereo kulaklık çıkışı.
• Sekiz farklı menü dıli
seçenegi,
• Bütün ayarlan, program
numaralannı, butün işlemleri
otomatik olarak ekranda
gosterebilme (On Streen
Display) özelliği.
• Program geç$lerinde. anî ses
yükselfnelerini otomatik
olarak engelleyen ses
sınırlama (AVL) özelliği,
• Tek tuşla göriıntü ve ses ayan
yapılmasını sağlayan "Smart
Control' özelliği.
Ve şimdı bu teknoloji harikası
sadece 30.700.000 TL'den
başlayan ve tam 15 aya kadar
varan taksitlerle...
70 ekran TVf ayda sadece 30.700.000 TL'ye..
PENCERE
Necip Faol ve İBDA-C.
Şeriatçi İBDA-C'terörörgiMmün başı, SaHh Mir-
zabeyoglu takma adını taşıyor.
İBDA-C cezaevinde yuvalanmış, dokunulmaz-
lık sağlamıştı; örgüt üyeleri yattıklan koğuşu silah
deposuna çevirmişlerdi; sanıklar yargıç önüne çı-
kanlamryorter, devlet, hapishanesinin koğuşunagi-
remiyordu. Sonunda Ankara'dan bir jandarma ti-
mi geldi; örgütün elebaşılannı yakaladı, saç ve sa-
kallannı kesip mahkemeye getirdi.
Yargıç, Mirzabeyoğlu'na sordu:
- Mesleğiniz?..
- Yazanm.
Gerçekten İBOA-C'nin başı, örgütün çıkardtği der-
gilerde uzun yıllardan bu yana yazryordu.
Ustası kimdi?..
Nectp Faal!..
•
İBDA-C adı Necip Fazıl'dan esinlenerek seçil-
mtşti. Necip Fazıl ilginç bir kişiydi; 1926-1939 ara-
sında Osmanlı ve Hollanda bankalannda memur
olarak çalışmıştı; İkinci Dünya Savaşı'ndan son-
ra çok partili rejimle başlayan irtica akımlannın
başını çekmişti; bu yolda çıkardığı dergilerin en ün-
lüsü 'Büyük Doğu'dur, üstadın kumara düşkün-
lüğü üzerine de epey öykü var.
Ama iyi bir şairdi: . ^.
"Kimbilir nerdesiniz ;..
Geçen dakikalanm, - ;
Kimbilir nerdesiniz? ; \t
Yıldızlann, korkanm,
Düştüğü yerdesiniz,
Geçen dakikalanm."
Bohem yaşama pek merakJı olan Necip Faal Kı-
sakürek'in Islamcılığı o yıllarda Abdülhamitçihkle
özdeşleşmişti, kalemini bu yollarda ustalıkJa kul-
landı.
•
Keakürek 'BüyükDoğu' dergisindeAtatûricdüş-
manlığını inceden inceye işledi. Zamanın Başba-
kanı Menderes'in bu dergiyi örtülü ödenekten
verdiği paralaria beslediği sonradan ortaya çıktı.
Demokrat Parti iktidan sandıktan çıkmak ama-
cıyla irticayı tohumluyordu. Çok partili rejim, bu ne-
denle karşı-devrime dönüşmüştü.
Necip Fazıl'ın ödüllendinldiği bir başka donem
12 Eylül'dün şair 1980'de Kültür Bakanlığı Büyük
ödülü'nü aldı.
•
Kaldınmlar adındaki uzun şiiri pek ünlüdür
"Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyonım, arkama bakmadan yünjyorum.
Yolumun karanlığa kanşan noktasında,
Sanki beni bekleyen, bir hayal görijyorum.
Içimde damla damla bir korku bihkiyor,
Sanıyorum her sokak başını kesmiş devler.
Simsiyah camlannı üzerime dikiyor
Gözleri çıkanlmış bir âmâ gibi evler.
Kısakürek özel kişiliği, inanç örgüsü, fîkir kimli-
ği ne olursa olsun şairdi.
Peki, İBDA-C'ye nasıl esin kaynağı oldu?..
Bu sorunun yanıtını aramak gerekiyor, meraklı-
sı İBDA-C yaymlannı elden geçirirse, ilginç ipuç-
lan bulabilir. Acaba Necip Fazıl'ın yazılannda şid-
dete, kana, ölüme ilişkin içerikler aşılanmış mry-
dı?.. Kısakürek bugünkü İBDA-C sanıklanna di-
yebilir mi ki:
"Siz benim yüzümsünüz,
Eğilip suya baksam ' "j
Görûnür mü yüzünüz?.."
Sanmıyorum. ;
MÜDAFAA-l HUKUK DERGİSİ
18.Sayı
t te* Empoyjlızııı, Sosjıl Donobal Br Uloi
NJpnvtNsllbıdnGetnı?
Müdtn Hıbk'tsK "Sna Saldm"
Kest,
Mm AKAlfc Kamban, Mk Uypn aaockr, M«M \YDOCAN: 9 An!* tMm K Titiye'yı
Bifeyoier. Dr. Afcv COŞKliîı: Arasyı Eno)i Itondonı, ClmMı Dokmnı vt Ul«»IÇıtari«ııaE,M.
EBDEĞEItlCnnsdk^K-EnşnyılızınııYaııA^nası-l *BD fmfctyıkmım DoÇm, )li-
Ö l
h Gniofcr Sai KARAÖREN: "46 Rıim M Okana Ett*, Pnl. Dr. Saı KİÜ:
BrafartTnLDr.<W0ZANKAY4: \Qfirt:nııDamfaaaDoskn."V«Mk«k>MtdmıB%>-
kr" (K*^t &T.: «Bjı T*taHır Hiatm ÖKTEM: BmUm, ftayr Hamm Bîjft toyp-
m; Ane FOLAT: SmngoU; Strfcttiı n RR\,V: AznU YMnnk: Prat Dr. Çrtu YETKtN:
' •Vıriıl \iops Otr^ac b r p 0. DnıyıSıvas'oöa Yıtadîlcr'iB Tek Dostn Tirbyc dr".
Sitaryte; timm AK» - Btrn «. MtlTO• Vw
F/O.IAVSAL
Kre Hüümn Cıd, K«toyr lj fim, K* l No:^-H - AKTAlYA
Tel 0242 24450»
TdwFıks 02422482560-02424413146.
K^riba 3 A y t 3.000.000 -, 6 Ayht 6.000 000.-, 12 Avtt IZO00.OMı- TL
PMt Çtte Ibnkia Çttm Vttkiı -1U9Z34.
Diın Aktid KiMnM Te Dh>i Sipcr Dt&m hvikri. Td: «P12) ö» N N.
Ayna DtrjİM uM tkub^Krf hqka ktaliCTfcri:
Bdedrrt Sıts, No. I Ştriafli (Siv»l, 4tıç Kırtuiyt. Pm Metaa PJ» Mah Ûzd kkt k V*&o>
Sîlıv-n (IsBıMt BSgi Kiükrri. Sakanı Cad. So: I ^nnjrtır | <Vıkıra|; BiSn KkıbFn, Km-yı
MfflYtCıdZn.Enl»lşkMZ«aBKı(N«:HMtraa:BiliııS«n.ı>MS.)k 11 A Krahy-
a^lffîCMhriyaKtapKaliMM<rai!(*9SibLlN<> M MERSİN, (jtfq KiOfcoi
Hikuna Cai K. MAR.^5, Ç^br Marbt, 1; Bnba Karsa Q*ça (Mo|lı); IM K M n i SAayı
CalNo.8ISuup,Enulûlılıni,847Sok.No.27K(iııal(-lZM!R Ftok»*ni,Atı*iadMey-
l SoLNo:MAN-
U n i O n M d Cıd No. 2M Bt&x-İSÎAMUU K^Wq KMni, Hıor fcy MA Ijad ?m
C«dAc " T T T V r " " ! rıt^ri.iriıt Tfı I T r ı r i trTltB.HTT^iM."i'ıflı "ııl Vit
lür Vtateı Yaı 21261 MOSB; Hdk ktaktvi, MoMv Cıd. No 40 Kjd*Sy-ISTANBUL Onr
Kkakri, Isosyoı üdNo 2 Ş«fcşb (Sıvas). flajfe Büb«n, Câriin Sms. Pırt Bo»»vi, Anfan
CaA No 9 Potalı ıANKM.*.ı: SatafOin, Rnıpalı O ? No 36 KONYA
ANKARA19. ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
EsasNo: 1997/721 KararNo: 1999/248
Davacı Süleyman Yaşar vekili tarafından davalı Şeyh
Müslüm Ürün aleyhine açılan "aynen teslinı" davası
nedeniyle;
Mahkememizce 27.04.1999 tarihinde davanın reddi-
ne karar verilmiş olup,
Davacı vekiünce 06.07.1999 tarihinde karann bozul-
ması talebi ile karar terrryiz edılmıştir.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 18.11.1999 gün ve
1999/ 8019-10058 sayılı karan ile karanmız bozulmus-
tur.
Davalı Şeyh Müslüm Ürün'e yargıtay ilamı yerine
geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur
Basın:4I27