23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
î t i '• SAYFA CUMHURİYET 4ŞUBAT2000CUMA OLAYLAR V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr • nsanın geleceğini ilgilendiren ko- I nularda çok cıddi araştırmalar yap- ması kadardoğal birşey olamaz. Se- çeceği meslek bu konuda temel et- kendir. Her genç, dahası her çocuk daha o yaşlarda gelecekte olmak istediğini belirlemek sevdasını taşır. Kimi trenci olmak ister, kirai bekçi, kimi doktor ya da mühendis. 1leri ülkelerde çocuklarye- teneklerine, tutkulanna ve eğilimlerine gö- re yönlendirilmektedirler Orneğin, resme ilgi duyan bir çocuğa matematık ögretme- nin ne derdi yaiılış olduğunu bildikleri ıçin zamanj gelince çocugu güzel sanallara gön- dennek gerektiğini bılirler Düzenlerini böyle kurmuslardır. Böyle olması da gerek- mektedir. Ne ki, ülkemizde çoğu şey gibi meslek seçmek de raslantıya dayalıdır. Belki ço- cuklanmızm yüzde sekseni istediği mes- lek dalını seçememektedir. Okumak iste- yenin kısa yoldan ekmek parası kazanma- ya yolianması ya da tam tersine okumak is- temeyeni zorla okula göndermek gibi alış- kanlıklanmız vardır. Eğitim dizgemiz (sis- temiıniz) bu çarpıklığın temel nedenidir dogal olarak. Anne ve babalar ellerindekı tüm olanaklan kullanarak çocuklanna iyi bir gelecek hazırlamak isterken ya bilinç- sizlikten ya da olanaksızlıktan çoğu za- ınan yanılmakta ve çocuklaruun hiç iste- mediği ya da benimsemekten kaçındıkla- n mesleklere yönelmelerine neden olmak- tadırlar. Çocuğunu ortaöğrenim sırasında gele- ceğine ilişkın olarak birkapıya yönlendir- mek istememiş ya da yönlendirememiş olan anne baba solugunu tutarak çocuğu- nun üniversite aşamasınagelmesıni bekle- mektedir Buradakı birinci yanlış, herkesin çocuğuna üniversite okutmak istemesidir. Oysa bugün çagdaş toplumlarda ınsanlar çocuklannı üniversite okumak istemedik- leri zanıan kolaylıkla bulduklan yetkin meslek okullanna göndermekle kısa yol- dan meslek sahibi yapmaktadırlar Meslek sahibi olan kışıler kendileruıe toplumda gereken yeri bulmakta, o meslegi yapüğı için horlanmamakta ve içıne sındıre sındı- Bilim Adamının Yalnızlığı Prof. Dr. Necdet ADABAĞ DTCF öğretim re görevini yerine getirmektedir. Çünkü toplum onun insanca yaşamasını sağlaya- calc olanaklan önûne koymaktadır. Top- lum içinde uygar insanayaraşır biçimdeya- şaması ve kendini yetişürmesi için mutla- ka üniversite okuması gerekmedıği, ona gerektıği zaman ve biçimde zaten anlarıl- mıştır. Raslanösal yaşantınuzın sonucu ben de hiç aklımın köşesindengeçmeyen bir mes- lek sahibi oldum. Admı bilebüznediğmı bir yabancı dfl ve yazmı üzerine eğitim yapa- cağımı ve o dalda profesör olacagımı hiç mi hiç düşünmemiştim; içinde bulundu- ğum koşullarda düşünemezdim de. "Yaa mı yoksa tura mı" ile gırdığım bir bölüm- de bu aşamaya gelmem ne denli raslantı- sal yaşadığıniızm isareti değil midir? Yurt- dışında doktora yapıp yurda döndükten sonra da üniversiteye girişim ve kariyere başlayışım, üniversıteyle ilgüi bakanlık arasındaki eşgüdümsüzlüktenötürû birö1- çüde raslantıdır. Çok severek ve büyük bircoskuyla baş- ladığun işimin daha ilk basamaklannda çe\Teme, bulundugum yere ve kendj ken- dime yabancılaştığunı duyumsuyordum. lletişımsizlik ağır bir yük gibi sırtıma bin- rniş, karyatidler gibi inleye inleye o yûkün altında kalacagımı ve bir daha çıkamaya- cağımı düşûnüyordum. O günden bu gü- ne, yani tam otuz yıldır, çift taraflı bir bas- kının -polis ve öğrenci- giderek arttırdığı iletışımsLZİık yalnız bende değil, üniversi- tenineşiğini aşan herkeste ama herkeste ne- den olduğu güvensizlik duygusu bizleri toplumdan kopma noktasına geürmış veyal- nızlığa ıtmıştir. Ne ilgınçtir ki her iki bas- kj grubu tarafından da eleştirilen biz bilim adamlan olmuşuzdur. Öğrenciyi "bastan çıkaran.>^nlışyönleodiren,anarşrvevete- röre iten biz öğretmenfcr" sürekli büyûteç altındaüıtulmuşuzdur. Biryandankendi ıçı- nuzde, öteyandanmeslektajlar arasındaolu- şan güvensizlikten ötûrü bir araya gelip dayanışmasaglayamadıgımız içinbizde ge- reken yerlere ve kişilere ulaşamaımş, so- runlanmızı büiıkte tartışmak olanağı bu- lamayarak çaresizliğımız içinde kıvranıp kalmışızdır. Ardından 12 Eylül'le birlikte çoğu öğretimüyesi üniversiteden uzaklaş- bnlmış,çoğuda üniversiteye yapdan buhak- sızlık karşısında kenclısı bızzat aynlmıştır. Bilim adamının toplumsal yalnızlığı ken- di içinde ve toplumla oian ilışkılerinde bu- gün de sürmektedk Bilimsel yalnızhğı, üniversite ve tophı- mun ayn ayn kulvarlarda koşmasından kaynaklanmaktadır bızce. Oldum olası üni- versiteler ülkemizde bir kapalı kutudur. Kendi içinde tutarhlığı vardır ya da yoktur ama dış dünyayla ilişjdleri pek olmamış- tır. Çünkü dışanya gerektıği biçimde açı- lamamıştır Oysaüniversite ve toplum ara- sındaki toplumsal yönden birdayanışma ve bilimsel yönden bir ilefişım iki taraflı bir kalkınmayı sağlayabilir ve şimdiye kadar da çok olumlu şeyler vapılrruş olurdu. Hal- kın üniversiteden, ünıversıtenin de halktan alacağı çok şey vardır diye düşünüyoruz. Ünrversitesi bulunan çoğutaşrakenoninkal- kınmamışlığuun temelmde, bizce üniver- sitenın yeterince halka açılamanuş olması bir nedendir. Aynca bilim adamının yaz- dıklannın da kolaylıkla halka ulasamama- sı ikinci bir neden olarak gösterilebilir. Bir başka deyişle, halkımızla üniversiteleri- rniz arasında bilgılendınlmede ve bügı kay- naklannda derin boyuthı bir uyuşmazlık söz konusudur. Buna dayalı olarak bilim adamı çevre- sinde ve toplumda yalnızdır ve anlaşılmaz bir insandır. Çoğu kez aile bireylerinin de anlamadığı bir kişidir. En yakınındaki in- sanın bile çoğu kez kavrayamadığı bir uğ- raş içindedir. Yazdıklan, ürettikleri izlen- medığı için masa başmda bu kadarçok ça- kılıp kalmastnın nedeni de bır rörlü anla- şılamaz. Çoğu zaman uğraşlannda kendi üniversitelerinden bile yeterince destek gö- remez ve yalnız kalırlar. Böylesi bir bilim- sel yalruzhğa ıtilmış olmalan ülkemizde- ki bilim adamlanmn şaşmaz yazgısıdır Bu kopukluğu ortadan kaldıracak, en azından kalkmasma yardımcı olacak ilk çözüm biçimi üniversitelerin yaym siyasa- lannda uygulayacaklan bir yöntem olabi- lir. Üniversiteler halkla birebir ilişkiye gi- rip dış dünyada kendıleriru kaıutiamak yol- lannı aramalılar. Ardından her öğretim üyesi kendini çok yönlü güvende duymak olanağını yakalayacak ve toplumla daha çok birliktelik sergileyerek büyük ölçüde toplumsal yalnızlığından kurtulacaknr. Bilimadamının üctişimsızlığıne yol açan başlıca neden olarak gösterdiğımiz gizli güvensizliğinin ardında ekonomik yalnız- lığı da vardır. Dışandan bakılınca esenlik içinde gözüken bilim adamlan çok yönlü gereksınımlerini karşılayacak durumda de- ğillerdu. Şaşutıcı gelebilir ama bu böyle- dir. Hiçbırçakşanın bilim adamı kadar ken- dini eğitmesi gerektiğini sanmıyorum. Bu birtemel koşuldur. Öğretebümesi için ön- ce kendısinı eğitmesi gerekmektedir. Eği- tim işi paraya dayalı bir iştir. Bugün kitap almalcta zorlanan bilim adamının konser, tiyatro, sinema ya da konusuyla ilgıli araş- tırma ve ınceleme yapmak için yurtiçinde ve yurtdışında inceleme gezilerine gitme- si paraya dayalıdır. Bu yalnızlıklannın yanında bilim ada- mının bir de kürsüdekı yalnızlığı vardu*. Kürsüdeki yalnızlığı öğrencileriyle olan iletişimsizliğıne dayalıdır. Ders verirken karşısındakı öğrencilerin anlablanlara kar- şı takmdıklan edılgen tavu-lann öğretme- nin üzerindeki olumsuz etkisi büyüktür. "Kendisi sö>1eyip kendisi dinleyen1 ' birinin durumuna düştüğünü avTt ettıği anda öğ- retmenin uğradığı düş kınklığını giderici hiçbir şey yoktur artık. Öte yandan bflin- mez bir geiecek için tükettiği yıllannı dü- şünen ögrencimn de yaşanıa bağhlığı ona- nhnaz yaralar almıştır. Çok kalabalık bır derslikte orada ya da başka üniversiteler- de bulunan, geiecektela meslektaşlanylagi- receği yanşmayı düşündükçe içine karaba- san gibi inen umarsızlığı giderecek hiç kimsesi yokturetrafında. Dahası, karşısın- da ders veren ögretmenı, annesi babası ve tüm büyükleri, devlet adamlan doğal ola- rak onun umarsızlığını hazıriayan etmen- lerdir. Öğretmenin verdiği ders, anne ba- banın verdiği öğütler içini kemiren umar- sızlığa, içinde kıvrandığı umutsuzluğa ça- re değildir. Istemedıgı ve seçeneksizlikten girdiği bir bölümde okumarun içağnsuu yaşayan bir gençle istediğini veremeyen bır bilim adamı arasuıdaki iletişimsizlik, bi- lim adamırun bır başka yalnulığına neden olmaktadır. Bilim adamı toplumumuzda yalnız bir insandır. Ama bu toplumda galiba herkes yahıız. Hangi yazar, çizer takımı, hangı emekçi, hangi memur, emekli, sanatçı ya da yahn yurttaş değil ki! Yahuz olmayan var mı? Var. Hem de nasıl. Hiç yalnız kal- mayanlar var. Devleti sürekli arkalannda bulanlarvar. Ayncalıklı yaşayanlar var. Ör- neğm, sayın milletvekillerimiz hiçbir açı- dan hiçbirzaman yalnız kalmamışlanhr On- lan yalnız bırakmayanlann desteğı ile her zaman daha ıyi yaşayabilmenin beklentisi içine giniHSİerdır. Böyle bır yaşam tarzı- nm sonsuz haklan olduğunu savunmuşlar- dır. Ne ki, yoırttaşıjıın ekonomik ve toplum- sal çıkmazuu görmezden gelen miÛerve- killerimizin bu beklentileri, insanımızm tüm sıkıntısma karşın ayakta tutmak iste- diğidemokratik ve parlamenter inancınakar- şı büyük bu- haksızhk sayılmaz mı acaba? Bu sorulara verilecek yansız yanıtlar yurdumuzda herkesi yalnızlıktan kur- tarabilir, sanınm. ARADABtR CENGtZ ABBASGtL Kamu Duyuncuna Karşın. Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devle- tidir. Hiçbir kişiye, ali- eye, zümreye ya da sı- nrfa ayncalık (imtiyaz) tanınamaz. Devlet or- ganlan kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır. Ücret, eme- ğin karşılığıdır. Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Yaşlılar devletçe korunur. Bütün bu söylemlertarafımızdan söylen- miyor. Bu haklar, Anayasamızın çeşitli maddele- rinde yer almış vazgeçilmez ilkeler olarak vurgu- lanmıştır. Anayasal durum böyleyken yüce Mec- lisimizin sayın üyeleri milletvekillerimizin kendile- rini parasal yoldan doğrudan ilgilendiren ysfea gi- rişimlerini hangi ölçülere sığdıracağımızı açıklaya- marnaktayız. Bilindiği üzere sayın milletvekillerirniz görevde iken en yüksek dereceden yolluk ve ödenek adJ altında ücret almaktadıriar. Emekli olduklannda da başka kurumlardan emekli olmuş kişilerderç bir kaç katı emekli ayfıRlan almaktadırlar Buhlârftıaft ettiklerine inanmaktayız. Ancak sıradan, Sosyal Sigortalar ya da Emekli Sandığı'ndan emekli olan vatandaşlann aldıklan ücretle karşılaştınldığında ara- dakı farkı açıklarnanın olanağı bulunamamaktadır. Gönül ister ki aradaki farkın öncelikle sıradan emeklilerin çıkanna düzeltme olanaklan aransın ve bulunsun. Durum böyleyken son günlerde millet- vekili emekli maaşlanndaki yasal düzenleme ile ya- pılan artışlan nasıl açıklayabiliriz. Sayın milletve- killerimiz, olayı, yaplan işlemin kendilerinden çok yüksek burokrat, hâkim ve askeri personelin emek- lilik durumlannı düzeltmeye yönelik olduğu yolun- da açıklayabilirter. Ancak buna kimsenin inanma- sı bekJenmemelidir. Şunu öncelikle belirtrnek ge- rekir ki, yukanda sayılan personelin emeklilik hak- lannın onlann yaranna düzeltilmesine hiç kimse- nin diyecegi yoktur. Bu onlann en doğal hakkı ol- Hukukçu •••• malıdır ve kimsenin de gözü yoktur. Ancak sa- yın milletvekillerinin böy- le bir gerekçenin arkası- nasığmıp girişimlerde bu- lunması hiç de inandıncı değildir. Çünkü bu giri- şimler yeni değildir. Son girişim dokuzuncudur. Bundan önceki giıişimter kamu duyuncunda (vic- danında) boğulmuş ve Anayasa Mahkemesi'nce sekiz kez iptal edilmişti. Bu kez konu değişik ge- rekçelerie yeniden gündeme getirilince ikjili çey- relerin de dayancını (sabnnı) taşırmıstır. Nitekjm yü- ce Yargrtayımız da dayancının sona erdiğini ve taştığını vurgularcasına çıkışta bulunmayı görev sa- yarak tavnnı çok net olarak ortaya koyrnak gerek- liliğini duymuştur. Böyle bir yasanın anayasaya aykın olduğunu hiçbiryanlış anlamaya yerverme- yecek biçimde açıkça belirtmiştir. Sözün özünegelince: Bugünkü yaşam koşulla- nnda bütün töplum katmanlan geçım sıkıntısı al- tındadır. özellikle, emekçi, memur, emekJi, dul ye yetimlerin dayanacak Rali kalmamıştır. Bütçenin denkleştirilmesi için bütün toplum katmanlann- dan özveri istenirken parasal sonuçlan trilyonlara varan böyle biryasayı çıkarmak hangi mantkla bağ- daşır ve nasıl kabul görür? Bunun yanıtını bulmâk olanaksızdır. Eğer mutlaka bir iyiteştırme yapılacak- sa öncelikte geçim sıkıntısı altında canından bez- miş emekçi, memur, emekli, dul ve yetimlerin de düşünülmesi gerekmez mi? Ne zaman söz açılsa dar gelirlileri enflasyona ezdirmeyeceğini belirten yürütme erki ternsilcileri, uygulamaya gelince sus pus olmaktadırlar. öte yandan koalisyonun orta- ğı partilerin sayın başkanlan, milletvekilleri ile ilgi- \i çalışmalara taraftar olmadıklannı da açıklamış- lardı. Buna karşın yasa onlann yokluğunda Mec- lis'ten jet hızı ile geçti. Parti başkanlannın isteme- dikteri bir yasanın Meclisten geçmesi de akıl aiacak gibi değildir. .. - Bir Can Tiplemesi... Muhsme HEIİMOĞLU YAVUZ e kadar yalansız va- şarsak o kadar iyi" di- yor, sevgili Can Yöcei, Dostlar Tiyatrosu'nun sahnesin- den hepimızın yüzüne gülerek. Genco Erkal öylesine bilerek, duyarak, anlayarak ve "kendü- leştirerek" bir Can tiplemesi ya- ratraış ki, sahnedeki Genco de- ğil, Can sanki. Bu nefis oyunu izlerken, zaman zaman insanın, yanılsama ile gerçeklik çizgisi arasında gidip geldiğı oluyor. , Çünkü, öyiesahneler var ki, Can mı Genco oluyor, Gencomu Can oluyor, yoksa bırisinin şüriyle ötekinin oyunu birleşip, yeni bir "nen" mi oluşuyor, ayutedebi- lene aşkolsun. Ama, sonuçta or- taya çıkan bu görkemli sanat şö- lenine de doğrusu aşkolsun. Ya- ni şaınn kendi deyışiyle "askoJ- san'' Can'la Genco, size aşkol- sun. Bir kez daha dunıp, düşün- düm: Sanat olmasa, yaşam na- sıl bir cehenneme dönüşür. Ama, ne yazık ki televizyonun tutsak ettiği (esir aldığı) milyonlara oranla, bu tür sanatolaylannı ız- leyenlerin ne kadar az olduğu da acı bir gerçeklik olarak ortada durmakta. Bu "tdevizyon tnt- saJdarmı" gördükçe, aklıma hep Mısır ftravunlanndan Tutanka- muo'un mezannda >azılı olan, şu sözler gelir: "Sen küçük yaisua- lan seven. miryonlarca yıl otur böyle zaman geçirerek." Tüm bunlardan sonra, Can'ın toprağa verilme törenlerinden, Bodrum Kalesi önündekini dü- şündüm. Sanki bir şöJen gibiy- di. Gözyaşı yoktu, hüzün yoktu. Bodrum'da bulunan ne kadar ka- fa-gönül yoldaşı, sanatçı, şaır, ' yazar, çizer varsa hepsi oraday- dı Ortada asla bır öJüm ağırlıgı duyumsanmıyordu. Sanki Can, ölümü "ötefcyip" anlamını değis- nimiş, bizinıle büiikteliğmin son buluşmasını bile, bir şölen hava- sına sokmuştu. Bu törenden, ak- lıma geldikçe beni gülümseten şu görüntüyü de aynca sizinle paylaşmak istiyorum. Tabutun üstünde, şairin o çok sevdiği gü- nebakanlar (ayçiçekleri) vardı. Saygı duruşu sırasında, yumru- ğunu havaya kaldırmış, on-on iki yaşlannda çok sevimli ve sa- nşın bir oğlan çocugu, bir taraf- tan da Can'ın tabutu üstündekı günebakan çekirdeklerini kopa- np yiyor ve bundan da büyük bir tat alıyordu. Bu görüntü kar- şısında, Canan Abla 'yla (Can 'ın ikizi Canan Yücel), birbirimize bakıp gülümsedık. O anı anım- sadıkça hâlâ gülümsüyoruz. Bir düşünün hele, hangi cenaze tö- reninde, hangi çocuk, hangi ölü- nün tabutu üzerindeki ayçiçek- lerinin çekirdiklerini yemiştir ki... Ölen Can olunca, ölüm tö- reni de bu kadar güzel ve böyle- sine sıradışı. giderek, neredey- se "postmodern" olur elbette. Yine "Can" oyununa dönüp, Genco'nun agzından Can'ı din- leyelım: "Yaşamım. benim en gûzd şprim" diyor şair ve devam edi>or "Şiir bir uğraşOr ama, can- hıraş bir nğraş. Şür umut- suzhığun içinden bir umut bul- maknr." Sonra da "Yaşamayıya- şamak istiyomm" diyor ve ek- üyor"AmannezorBnişyoncayol- ması / Bizim memlekette adam olmasL" Evet Can haklısın. Bizim memlekette en zor "zanaat" adam ohnaktır ama, gel gör ki, bütün zorluklara karşın yıne de senin gibi adam olmak zorun- dayız. Biliyorsun ki, elimizden başkası gelmez ama, iyi ki de gelmez... Ekran büyük, taksitler küçük! Arçelik'ten yeni 2470 model ştereo toptext 70 ekran TV... işte bu rnükemmel TV'nin benzersiz özellikleri: = 100 program hafrzası, < En son izlenen kanala tek tuşla geri donüş (SWAP) özelliği, «• Kişiselayar yapmayı sağlayan 5 bant grafik ekolayzer ses özelliği, • İki ayn Scart girişi ile; audio, video, DVD, uydu aİKtsı bağlama olanağı, • 16:9 resim formatına tek tuşla geçebilme, • NTSC formatlı video kaset izleme imkani, • Stereo kulaklık çıkışı. • Sekiz farklı menü dıli seçenegi, • Bütün ayarlan, program numaralannı, butün işlemleri otomatik olarak ekranda gosterebilme (On Streen Display) özelliği. • Program geç$lerinde. anî ses yükselfnelerini otomatik olarak engelleyen ses sınırlama (AVL) özelliği, • Tek tuşla göriıntü ve ses ayan yapılmasını sağlayan "Smart Control' özelliği. Ve şimdı bu teknoloji harikası sadece 30.700.000 TL'den başlayan ve tam 15 aya kadar varan taksitlerle... 70 ekran TVf ayda sadece 30.700.000 TL'ye.. PENCERE Necip Faol ve İBDA-C. Şeriatçi İBDA-C'terörörgiMmün başı, SaHh Mir- zabeyoglu takma adını taşıyor. İBDA-C cezaevinde yuvalanmış, dokunulmaz- lık sağlamıştı; örgüt üyeleri yattıklan koğuşu silah deposuna çevirmişlerdi; sanıklar yargıç önüne çı- kanlamryorter, devlet, hapishanesinin koğuşunagi- remiyordu. Sonunda Ankara'dan bir jandarma ti- mi geldi; örgütün elebaşılannı yakaladı, saç ve sa- kallannı kesip mahkemeye getirdi. Yargıç, Mirzabeyoğlu'na sordu: - Mesleğiniz?.. - Yazanm. Gerçekten İBOA-C'nin başı, örgütün çıkardtği der- gilerde uzun yıllardan bu yana yazryordu. Ustası kimdi?.. Nectp Faal!.. • İBDA-C adı Necip Fazıl'dan esinlenerek seçil- mtşti. Necip Fazıl ilginç bir kişiydi; 1926-1939 ara- sında Osmanlı ve Hollanda bankalannda memur olarak çalışmıştı; İkinci Dünya Savaşı'ndan son- ra çok partili rejimle başlayan irtica akımlannın başını çekmişti; bu yolda çıkardığı dergilerin en ün- lüsü 'Büyük Doğu'dur, üstadın kumara düşkün- lüğü üzerine de epey öykü var. Ama iyi bir şairdi: . ^. "Kimbilir nerdesiniz ;.. Geçen dakikalanm, - ; Kimbilir nerdesiniz? ; \t Yıldızlann, korkanm, Düştüğü yerdesiniz, Geçen dakikalanm." Bohem yaşama pek merakJı olan Necip Faal Kı- sakürek'in Islamcılığı o yıllarda Abdülhamitçihkle özdeşleşmişti, kalemini bu yollarda ustalıkJa kul- landı. • Keakürek 'BüyükDoğu' dergisindeAtatûricdüş- manlığını inceden inceye işledi. Zamanın Başba- kanı Menderes'in bu dergiyi örtülü ödenekten verdiği paralaria beslediği sonradan ortaya çıktı. Demokrat Parti iktidan sandıktan çıkmak ama- cıyla irticayı tohumluyordu. Çok partili rejim, bu ne- denle karşı-devrime dönüşmüştü. Necip Fazıl'ın ödüllendinldiği bir başka donem 12 Eylül'dün şair 1980'de Kültür Bakanlığı Büyük ödülü'nü aldı. • Kaldınmlar adındaki uzun şiiri pek ünlüdür "Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; Yürüyonım, arkama bakmadan yünjyorum. Yolumun karanlığa kanşan noktasında, Sanki beni bekleyen, bir hayal görijyorum. Içimde damla damla bir korku bihkiyor, Sanıyorum her sokak başını kesmiş devler. Simsiyah camlannı üzerime dikiyor Gözleri çıkanlmış bir âmâ gibi evler. Kısakürek özel kişiliği, inanç örgüsü, fîkir kimli- ği ne olursa olsun şairdi. Peki, İBDA-C'ye nasıl esin kaynağı oldu?.. Bu sorunun yanıtını aramak gerekiyor, meraklı- sı İBDA-C yaymlannı elden geçirirse, ilginç ipuç- lan bulabilir. Acaba Necip Fazıl'ın yazılannda şid- dete, kana, ölüme ilişkin içerikler aşılanmış mry- dı?.. Kısakürek bugünkü İBDA-C sanıklanna di- yebilir mi ki: "Siz benim yüzümsünüz, Eğilip suya baksam ' "j Görûnür mü yüzünüz?.." Sanmıyorum. ; MÜDAFAA-l HUKUK DERGİSİ 18.Sayı t te* Empoyjlızııı, Sosjıl Donobal Br Uloi NJpnvtNsllbıdnGetnı? Müdtn Hıbk'tsK "Sna Saldm" Kest, Mm AKAlfc Kamban, Mk Uypn aaockr, M«M \YDOCAN: 9 An!* tMm K Titiye'yı Bifeyoier. Dr. Afcv COŞKliîı: Arasyı Eno)i Itondonı, ClmMı Dokmnı vt Ul«»IÇıtari«ııaE,M. EBDEĞEItlCnnsdk^K-EnşnyılızınııYaııA^nası-l *BD fmfctyıkmım DoÇm, )li- Ö l h Gniofcr Sai KARAÖREN: "46 Rıim M Okana Ett*, Pnl. Dr. Saı KİÜ: BrafartTnLDr.<W0ZANKAY4: \Qfirt:nııDamfaaaDoskn."V«Mk«k>MtdmıB%>- kr" (K*^t &T.: «Bjı T*taHır Hiatm ÖKTEM: BmUm, ftayr Hamm Bîjft toyp- m; Ane FOLAT: SmngoU; Strfcttiı n RR\,V: AznU YMnnk: Prat Dr. Çrtu YETKtN: ' •Vıriıl \iops Otr^ac b r p 0. DnıyıSıvas'oöa Yıtadîlcr'iB Tek Dostn Tirbyc dr". Sitaryte; timm AK» - Btrn «. MtlTO• Vw F/O.IAVSAL Kre Hüümn Cıd, K«toyr lj fim, K* l No:^-H - AKTAlYA Tel 0242 24450» TdwFıks 02422482560-02424413146. K^riba 3 A y t 3.000.000 -, 6 Ayht 6.000 000.-, 12 Avtt IZO00.OMı- TL PMt Çtte Ibnkia Çttm Vttkiı -1U9Z34. Diın Aktid KiMnM Te Dh>i Sipcr Dt&m hvikri. Td: «P12) ö» N N. Ayna DtrjİM uM tkub^Krf hqka ktaliCTfcri: Bdedrrt Sıts, No. I Ştriafli (Siv»l, 4tıç Kırtuiyt. Pm Metaa PJ» Mah Ûzd kkt k V*&o> Sîlıv-n (IsBıMt BSgi Kiükrri. Sakanı Cad. So: I ^nnjrtır | <Vıkıra|; BiSn KkıbFn, Km-yı MfflYtCıdZn.Enl»lşkMZ«aBKı(N«:HMtraa:BiliııS«n.ı>MS.)k 11 A Krahy- a^lffîCMhriyaKtapKaliMM<rai!(*9SibLlN<> M MERSİN, (jtfq KiOfcoi Hikuna Cai K. MAR.^5, Ç^br Marbt, 1; Bnba Karsa Q*ça (Mo|lı); IM K M n i SAayı CalNo.8ISuup,Enulûlılıni,847Sok.No.27K(iııal(-lZM!R Ftok»*ni,Atı*iadMey- l SoLNo:MAN- U n i O n M d Cıd No. 2M Bt&x-İSÎAMUU K^Wq KMni, Hıor fcy MA Ijad ?m C«dAc " T T T V r " " ! rıt^ri.iriıt Tfı I T r ı r i trTltB.HTT^iM."i'ıflı "ııl Vit lür Vtateı Yaı 21261 MOSB; Hdk ktaktvi, MoMv Cıd. No 40 Kjd*Sy-ISTANBUL Onr Kkakri, Isosyoı üdNo 2 Ş«fcşb (Sıvas). flajfe Büb«n, Câriin Sms. Pırt Bo»»vi, Anfan CaA No 9 Potalı ıANKM.*.ı: SatafOin, Rnıpalı O ? No 36 KONYA ANKARA19. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo: 1997/721 KararNo: 1999/248 Davacı Süleyman Yaşar vekili tarafından davalı Şeyh Müslüm Ürün aleyhine açılan "aynen teslinı" davası nedeniyle; Mahkememizce 27.04.1999 tarihinde davanın reddi- ne karar verilmiş olup, Davacı vekiünce 06.07.1999 tarihinde karann bozul- ması talebi ile karar terrryiz edılmıştir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 18.11.1999 gün ve 1999/ 8019-10058 sayılı karan ile karanmız bozulmus- tur. Davalı Şeyh Müslüm Ürün'e yargıtay ilamı yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur Basın:4I27
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle