25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 ŞUBAT 2000 CUMA 14 J. U.K. kultur@cumhuriyet.com.tr Su Yücel sergisinde 'devamlılıktaki değişimi yakalayarak' yaşamından parçalan yansıtıyor 'Renk, resmimî yaratma güciim' • Resimlerinde her ne kadar 'kapılar' konusuna ağırlık verse de; Su Yücel, Datça'nın dar sokaklanndan, güneşte yatan bir Bodrum kedisine, Büyükada'daki eşeklerden Kuzguncuk kahvesindeki tahta bir iskemleye kadar geniş bir 'yaşam kesiti'ni aktanyor. 'Şiirierin iç dinamizmini ve sesiniyansrtmakilkamacımdL' AVŞEKÖKSAL Su Yücel, Genco Erkal'ın sah- neye koyduğu ve oynadığı, baba- sı şair Can YüceTi anlatan 'Can' adlı oyunun sahne tasanmını ger- çekleştirdıkten sonra şimdi de ya- şamından çeşitli dönemleri yan- sıttığı çalışmalannı Karsu Tekstü Sanat Galerisi'nde 25 Şubat tari- hıne kadar sergiliyor. 1961 yılında doğan sanatçı, ba- basııun ve annesi ressam Gûler Yücel'in etkisiyle sanatla iç içe bûyüdû. Diğer Dci kardeşınin sanat- tan uzak bir yaşam seçmelerine karşın Yücel, küçük yaştan itiba- ren resimle yoğun bir biçimde il- gilenmeye başladı. 18 yaşında Strasbourg Beaux-Arts Okulu'na giren Yücel, ilk kişisel sergisini . okuldan mezun olmadan bir yıl önce 1984 yılında Galata Sanat Galerisi 'nde açü. Bunu, yurtiçi ve yurdışında birçok kişisel sergi iz- ledi. Su Yücel yaşamından, çevre- sınden ve yasadıklanndan belirle- diği konular üzerine yoğunlasarak resimlerini oluştunıyor: "Ne za- man hangi temanın ya da konu- nun beni çekeceğini bilmiyorum, ama resmimi bir büriinün ve ona bağlı bir konunun içine orurtma- ya çalışıyoruın. Mesela bazen gfi- neyi, bazen gemileri bazen bahçe- leri de alryorum. Ama resimlcrim ber zaman kendiyaşamımdan par- çalan yansıtıyor. Benim için de- vmhfagı ve o devamlıhğm kdnde- ki değişimi yakalamak çok önem- li. Bu yüzden bazen bir yıl, bir bu- çnk yıl ilguendiğim konuyu inceü- Su Yücel'in resminde renkler, kisiiiğinin ve ruta halinin bir yansunası. yorom. Eskizler çiziyorum. Üze- rinde düşünüyorum. Sonra da re- simlerim ortaya çıkryor." 'Her şey duygulara bağh' Su Yücel'in son sergisi babası Can Yücel'i kaybetmenin izlerini taşıyan karmaşık bir dönemi yan- sıtıyor. Her ne kadar 'kapılar' ko- nusuna ağırlık verse de Datça'nın dar sokaklanndan, güneşte yatan bir Bodrum kedisine, Büyükada'da eşeklerden Kuzguncuk kahvesin- deki tahta bir iskemleye kadar ge- niş bir 'yaşam kesiti'ni aktanyor ça- lışmalannda: " Kapılar insanın iç ve dış dönyasuu birleştiriyor ve in- sanın yüreginin hayata açümasını simgeliyor. İnsan bazen kapısuu açar ve ne düşünüyorsa söyler, ba- zense sımsıkı kapabr. Kapılann açtlması Ue olusan bareket ve on- lann ardındaki sır beni cezbedi- yor.Bu sırn anlamaya çahşırkcn fa- sanlann önem verdiği birçok nite- liğideiiK*deyebiafsiniz.Dinksdebi- le kapılar o dinin niteliğini yansj- or. Mesela Katofikkrde, bizimkin- David Hockney ustalann 'gizini' keşfetti Büyük ressamlar yeteneklerini doğâl olmayan biryöntemle destekliyordu Kültür Servisi-tngütere'nin yaşayan en önemli ressamla- nndan biri olarak nitelendiri- len David Hockney, büyük us- talann gizli tekniğini keşfetti. 2000 yılının sonlanna doğru . yayımlanması planlanan çalış- mada Hockney, Caravagg» ve Vermeer gibi resim sanatımn 'deha'lan olarak nitelendirilen ısımleruı yeteneklerini, 'doğal' olmayan bir yöntemle destek- lediklerini öne sürüyor. Pers- pektifin babası sayılan ve çıp- İak elle mükemmel bu- biçim- de daire çizen, Giodo hariç, sa- natçılar, konulannı oluşturmak için 'camera obscnra' ya da mercekli kamera kuUanıyorlar- dı Hockney'e göre. David Hock- ney, bu yöntemin yıllardır resim alanında sapkıniığı önlemek amacıyla saklandığını ıddıa edi- yor: "Bu yöntemin acıklanmıs ohnasıyia büyük ustalan kü- çûhmek gibi bir doruın söz ko- nusn değfl. Sadece onlann han- gi yöntemkıie çahşoğını bize gösteriyor." Mercekli kameranın teorisi klasik dönemden ıtibaren bilı- niyordu: Işık, küçük delikli bir projeksiyondan geçıyor ve ters olarak duvara yansıtılıyor... Hockney, 1430'larda Flaman ressam Jan van Eyck'ın da ca- mera obscura'yı bir parça cam- la birleştirerek, görüntüyü tuva- le yansıttığını bebrtıyor. Bu küçük teknolojik şans, şimdiye kadar kaydedilmemiş sanatsal bir buluş olarak değer- lendirilebilir. Ressam, modeli- ne bir dakika gibi kısa bir süre için kaslannı hareketettirmeme- sini istiyor ve yansımadan tuva- 'zun süredir 'devrimci' iddiası üzerinde çalışan David Hockney'e göre, resim sanatımn 'deha'lan konulannı oluşturmak için 'camera obscura' ya da mercekli kamera kullanıyorlardı. Hockney'in çahşmasıyla bu yöntemin ayrıntılı biçimde açıklanmasından sonra bir çok Rönesans yapıtının da gizi ortaya çıkmış olacak. Ressam stüdyosu O Modelodada ressama poz venyor. i Mum ıştğı, modeJİ bv göruntü otarak tense yansıtıyof. " " Ingres'ın LondraUlusal Galeri'deld portresL le yansıyan görüntünün eskizi- ni yapıyordu. Los Angelas'ta yaşayan 62 yaşmdakı David Hockney, uzun süredir bu 'devrimd' iddiası üzerinde çauşıyor. Hockney ge- çen yaz 19. yüzyıl Fransız res- samı Ingres'ın çok aynntüı port- reierini yapmak içm obscura'nın portatıf bir versiyonu olan 'hı- cida camera'yı kullandığını da açıklamışn. 'Teorisi akla yakm' Son sekiz aydır arşivlerde arasürmalar yapan Hockney'e göre eski sanatçılar lensleri ve aynalan kullanarak 15-16. yüz- yıllarda resmin 'aftm çağı'nı ya- ratmışlardı. David Hockney, Canwaggn'nun(1573- 1610)da bazı oprikleri kullandığını be- lirtiyor. "Caravaggio'nun ka- ranhkbir mahzende çahstığı b«- Hniyor. Fakat onun çahşmalan- nı nasıl oluşturduğuna ilişkm herhangi bir eskiz ya da nota rastiayamryoruz, Onun model- lerine mahwnin en arkasında poz verdirdiğini ve sonra kns- lerini odanın ortasına yerieştir- diği bir penknin arasma koydu- ğunu dnşünnvorum. Görûntü, lenstengeçerek tuvale yansryor- dnveoda çok çabuk bir biçim- de bunun kopyasmı çıkartryor- dn." Hockney, daha birçok sanat- çının aynı teknikle çalıştığını belirtiyor ve bunu özellikle de koruyuculannın portrelerini yapmak için çok kısa bir zama- na gereksinimleri olan Holbe- in ve BeUmi'nin kullandığını ekliyor sözlerine. Davıd Hockney'in Lx>ndra'da- ki araştırmacısı David Graves, sanatçırun bu keşfinden dolayı çok heyecanlandığını, çünkü 15. yüzyıl resim sanattnın an- laşüması ve Venedik cam en- düstrisinin kaynağının Roma dönemine dek uzandığına dair ipuçlan elde edildiğini ifade ediyoT. David Graves'in diğer bir iddiası ise bu yöntemin sanat- çılar arasında bilindiği, ancak yüzyıllardır sapkınlıklara ne- den olmaması için saklandığı... Bu yöntemin bu kadar aynnü- lı bir biçimde açıklanmasından sonra birçok Rönesans yapıtı- nın da gizı ortaya çıkmış olacak. Rapfaad'in 1518 yılında yap- tığı Papa Leo X'ın portresinin de büyüteçten yararlanarak ya- pıldığı ıddıa ediliyor. Leonar- do da Vinci'nin biyografısinin yazan Mkhael White, Hock- ney'in ustalann gizini açığa çı- kardığmı söylüyor:"Da Vinci lenslertesondereceilgfliydi.Sa- natçı büyük görfintüJer yarat- mak için su çanağmdan yarar- lanıyordu. Hockney'in teorisi akla yakm görünüyor." 'PolonyaFüm Haftası' bugün başliyor Költür Servisi - Beşıktaş Belediyesi ve TÜRSAK Vakfı işbirlığı üe açılan 'Sine- ma TÜRSAK' perdelerinı 4-10 Şubat 2000 tarihleri arasında Polony» FUm Hafta- a*ylaaçıyor. M a d e j Dejczer- 'Brute', 1997. Türkiye ve Polonya Kültür Bakan- lığı'nm himayelerinde TÜRSAK Vakfi ve Polonya Başkonsoloslu- ğu'nun işbirliği ile düzenlenen Po- lonya Film Haftası, Beşiktaş Bele- diyesi Levent Kültür Merkezi Si- nema TÜRSAK ile AKM Sinema Salonu'nda gerçekleştirilecek. Açılışı 3 Şubat'ta Ortaköy Feri- ye Sineması'nda yapılacak olan haf- ta boyunca, FSm Polskinm de des- teğiyle Polonya Sineması'nın son dönem filmlerinin yam sıra dünya animasyon sinemasında ünlü ya- pımcı ve yönetmenleriyle tanınan Po- lonya canlandırma sinemasından da örnekler sunulacak. Film haftasımn açılışında, aynı zaman- da Polonya Filmciler Cemiyeti Başkanı olan Jacek Bromski'nin 'Gorüklü Ama Duyulmadı/SeenBııtNotHeard' adlı fıl- mı göstenlecek. Geceye fılmin başrol oyuncusu Anna Romantowska da konuk olarak katüacak. 'GorüklüAma Duyuhna- dı' filmi, kendi ayaklan üzerinde durma- yı öğrenmiş, iyi para kazanan bir reklam ajansı sahibi Anna ile artık yıldızı sön- müş bir artist olan EweJina'nın farklı port- relerini çizerken, genç bir oyuncuyken Andrzej Wajda-'Bayan Hiç Kimse', 1996. Ewelina ile evlenen Marek'in bu iki ka- dınla olan ilişkilerini, erkek dünyasından bakarak yansıtıyor. Hafta boyunca gösterime girecek film- lerden Brute (Bandyta), eski bir suçlunun Romanya'daki bir çocuk hastanesine gön- derilişiyle başlayan ve orada hayatta kal- manın tek yolunun dış ülkelere satılarak elde edilen paranm geride kalan çocukla- ra ilaç ve yiyecek satın alınarak sağlandı- ğı gerçeğiyle yüzleşen Brute'un öyküsü- nü konu alıyor. Fılminyönetmeni, 1989'da '300 mfles to Heaven' fılmiyle Fe- lix ödülünü kazanan ve Avrupa Film Akademisi'nin üyesi K. Ki- eslowsld'ye 'VVTtbout Ending' de asistanlık yapmış olan Madej Dejc- zer. Hafta boyunca göstenlecek di- ğer filmler ıse yönetmen AdekDra- binski'nin ıkincı sinema filmi olan Tuzak', Maciej Skskkinin 'Baba', Wladydaw Pasikovvski'nın polisi- ye ve politik iki temanın iç içe geç- tiği 'Köpelder', Dostoyevski'nin ro- manından senaryolaştınlan, Mari- usz TreHnski'nın yönettiği, yüzyıl öncesinin Petersburgu'nda geçen 'Narin Yaratık' ve Polonya sinema- sının usta yönetmeni Andrzej 'VVaj- da'nın 'Bayan Hickimse.' Polonya Film Haftası çerçevesinde uzun metrajlı filmlerden önce aynca Polonya canlandırma sinemasının çarpıcı örnekle- ri de göstenlecek. Marek Serafmski'nin 'Yanş', Jan Lenka'nın 'Labirent', Dani- d Szczechura'nın 'Haber Bobüıleri', Wî- toMGiersz'in 'Kırmızı vcSiyah"ı. Zbigni- ew Rybezynski'nin 'Tango' ve Piotr Du- mala'nın 'Franzs Kafka' adlı animasyon fîlmleri hafta boyunca izleyiciye sunula- cak. deoMuğu gibikapılar dıştan içeaçı- urken Protestanlarda içten dışa doğnı acdır." Renkler çok önemli, kışiliğinın ve ruh halinin bir yansıması. Ha- rekeri yakalamayı seviyor resim- lerinde. Bazen faytonlar, bazen ge- mıler, bazen de kedilerle. Ama en önemlisi rengin verdiği hareket ve canhhk. Çünkü renklerle daha iyi düşünüp kendini daha iyi ifade edebiliyor. "Bazen resmi lonnızı, mor gibi renklerle canlandınyo- rum ve sonra bunu durduruyor, maviyle, beyazla resmi sakinüğe \e durgiınluğa götürüyorum. Her şey o anda hissettiğun duygulara ve yararmak istediğim etkiye bağh. Renk benim resmimi yaratma gfi- cüm diyebinrim." 'Acımı başka bir şeye dönfişturmeliydim' Onun için resim yapmak yaşa- mını kolaylaşüran bir unsur; deği- şik alanlarda çahşmalar ve dene- meler yapmak ise yaraü gücünü ha- rekete geçiriyor. Bu nedenle çe- şitli filmlerin sanat direktörlüp- nü yapan Su Yücel için 'Can'ın sah- ne tasanmını gerçekleştirmesınin ayn bır önemi var' " Yazm yaşadı- ğuıuz o büyük acıdan sonra başka tûrtü bir enerji ile buna cevap ver- mem ve acımı başka bir şeyedönüş- türmem gerekiyordu." 'Çok büyük deneyim' olarak mteledığı dekor çalışmasım Gen- co Erkal ile birlikte oluşrurmuşlar. 'Can', sadece şiırlerden oluşan bır oyun olduğu içm sahneyı tasarla- mak da çok güc ohnuş: "Can uzun birşDrgjbiBabam'şiirsestir' der- di her zaman. Bu yfizden mekâm tasarlarken şürlerin iç dinamizmi- ni ve sesini yansıtmak ilk amacım- dı. Yapmış olduğum - resim mi, heykel mi, maske mi ne denebüir bilemiyorum- bu 'üç bo> r utlu nes- nelenn' sannede ranlanmagnı ve seskrinin duyulmasuu sağlama- bydım. Şiirdeki simgelerin görsel- leşmeshıe yardımcı olması gereki- yordu. Ama bir şiirde o kadar faz- la imge var ld hepanin görsel kar- şıhğuu vermek imkânsıy. Bu yüz- den Genco Erkal'm oyunu Ue ba- zen bir imgeyi ön plana çıkararak bazen de genel atmosferi yansıta- rakşürieri Can'landırdık." ' Bir resim için renk ne kadar önemli ise tiyatro sahnesinde de ışı- ğın çok büyük bir önemi var. Bu yüzden sahneyi tasarlarken ışığı renk olarak görmüş Su Yücel: "Sahnenin arkasına kurduğum transparan panolarla ışığuı etldsi- ni artbrmaya çalıştun. Can da 'transparan', şeffaf ve içi dısı aynı bir insandL Bu panolar sayesinde sahnede bir resimdeki gibi renk cümbüşü yararnm. Çünkü onu si- yahlar içinde ya da bir renksiziik- te sunamazdım. Mutlu, acı, tüm şenliği ve yaşadığı duygulan Ue 'renkli' ktptigini sergflemem ge- rekiyordu. Şiirlerinde yansıttığı muflnhık, neşe,öflse, aa,firtma,yağ- mur, Akdeniz. hastaük ve ölüm gi- bi değişen duygulann hareketini ve ritmini sahnede canlandırmaya ça- bştım. Mesela 'Sıvas yangını' De flğüj şürinde o hızı, atmosferi ve şkkkti yoğun bir larmızdıkla ya- raürken Datça'nın denizmin sa- kinngini mavi rengi harekete geçi- rerek ifade ettim. Özellikle Gen- co'nnn büyük bir enerjiyle oyna- dığı ' fırtına' sahnesmi tasarlarken onun varatüğı bu güce aynı tür bir hareket ve güçk cevap vermem ge- rekiyordu.'' 'Beni özgürleştirdT Yücel, sahnede yer alan bütün objelerin oyuncuya yardımcı ol- ması gerektiğınden, nesnelerin gör- düğü işlevden çok, Genco Erkal'a uyum sağlamasma önem vermiş. Oyuncunun kullanırken, izleyi- cimn de seyrederken o objeyi fark etmeyecek kadar tasanm içinde kaybohnasım amaçlamış: "Sade- ce babamm doğa üe olan iüşkisini yansıtan objelerin göze çarpnıasj- nı istedim. Günebakan çicekleri ile sahneyi sanya boyadım ya da de- nizkrrisnıdan topbdığnn tahtapar- çalan, midye kabuldan Ue Dat- ça'nm sakin doğasını sahneye taşı- dım. Rüzgâr güDeri, çanlar ve ot- tan yapümış çeşhü sûsler de baba- mm çok sevdiği Datça'da evi sim- gekyen objeier olarak sahnede yer akü." Daha önce Can Yücel'in şiirle- rini resme dönüştürdüğü bir sergi açöğı için bu konuda ön çalışma- sı olan Su Yücel'e göre, sahne ta- sanmı bir tablo yaratmakla ben- zer bir süreç. Sahne tasanmı res- min daha farklı bir boyuta geçme- si. Sonuçta hareketli, büyük bir tablo ortaya çıkıyor: "Sanatcüar, Türkiye'de bu tür yeni denemele- ri yapmaktan kaçımy oriar. Halıu- ki tiyatro, şiir veya sinema gibi de- ğişjlv alanlarda çahşmalar yapma- sı bir sanatçmnı uğraşöğı tşi çok farkı b r göde görmesme ankân ve- riyor. Farkn deneyimlerden aldı- ğın zevk ve etkfleşnnler, resmini de farkh bir yerlere götürmeye başb- yor.Bu deneyimin beni özgürkştir- diğini ve yarancı gücümü hareke- te geçirdiğini hissediyorum." V.A YAZI SELİM İLERt Suttanahmefleı Tamşmam Doğup büyüdüğümüz şehirde, semtlerle, sokak- larla, parklarla, meydanlarla tanışmalanmızın hep ayn ayn hikâyeleri vardır. Bu hikâyelerin bazılan unu- tulur, bazılan etkisini uzun yıllar koaır. Sultanahmet dendi mi, 23 Mayıs 1919 tarihi da- ima bir ışık çakımında belirir. Gerçi tarihin 23 Mayıs 1919 olduğunu sonradan öğrenmiştim. Ama Surta- nahmet'e dair ilk hatıram buradaki büyük mitingdir. O zamanlar bu mitingi yaşamış, bu mitinge büyük bir coşkuyla katılmış kişiler henüz hayattaydılar. Batan imparatortukta kurtuluş umudu arayan bu insanlar, payitaht Istanbul'un yüz binlerce eviadı Aya- sofya'dan Çemberlrtaş'a meydanda toplanmışlar. Konuşmacılar arasında Halide Edib Adrvar ve onun derin anlamını bugün de koruyan sıyasal görüşü: "Milletler dostumuz, hükümetler düşmanımızdır"... Vatanın aydınlığa çıkması için büyük bir yakanşj andıran bu mitingi birçok tanığından dinledim, Ha- lide Edib'in eşsiz anılanndan okudum. Ne var ki, bel- gesel filmini de gördüğüm o gün, sabahın onu, ka- labalık, vatan için haykınşan o insanlar bende hâlâ birbilinmezlik. Kımbilir nasıl bir acı içindeydiler, kim- bilir hangi sessiz çığlığı atıyoriardı... Şimdi ne zaman Sultanahmet'e gelsem bu heye- can yakama yapışır. Ama Sultanahmet, göz kamaş- tıncı anrtlanyla da biraz Sultanahmetiir. önce Sultan Ahmed Camii, daha doğrusu külli- yesi. Geniş avlusuna girer girmez, on yedinci yüzyı- lın dünyasını, uygariığını sezinlerim. Camiyle birlik- te burada adeta bütün bir semtin kurulması düşü- nülmüştür. Türbe, hünkâr kasn, medrese, imaret, dükkân, evler, hepsi bir arada asıl Sultanatimet'i ya- şatmışlar. AhmetHamdiTanptnar: "SultanAhmed'iniçibû- tûn bir mavi bahar rûyasıdır," diyor. Bu mavi bahar rüyasında ışık sanki baş oyuncudur. Tek bir ışık mı; çiniyle kardeşlik kurmuş sayısız ışık. Çinilere gelince, sözü yineTanpınar*a btrakmak ge- rekir "Evet, buçinilerçokgûzddir. Bunarçiçeğikır- mızılan, bu menevişli beyazlar, bu çimen yeşı'lleri gerçekten bulunmaz şeylerdir." Çinilere baktıkça, on yedinci yüzyıl sanatçısının, hem de, resimle doğrudan doğruya ilişkisi olama- yacak sanatçının çıçek hayalleriyle kaybolup gidişi- ne hayranlık duymamak elde değildır. Sedef kakmalı yorgun pencere kanatlan bir an içe kapanışlar çağnştırsa da, başınızı kaldınp baküğınız- da, bütün o kubbe süslemelerinin ve kubbenin baş- lı başına bir dünya, gezegen oluşturduğunu hisse- dersiniz. MimarSedefkâr Mehmed Ağa, renkli cam sana- tıyia da bezediğı mımarisinde, adeta, yaşadığı dö- nemi bir masal gibi anlatmış, bir masala dönüştür- müştür. Sultanahmet'te park, dört mevsim, neredeyae ay- n ayn gezilebilecek dört park gibidir. Suftanafımet Parkı Cumhuriyetten sonra birkaç kez yeniden düzenlenmiş. Otuzlu yıllann sonunda yap»- lan havuz, o günün Istanbullulannca çok begenilmiş. Beni hep korkutan dikilitaşlanyla, Alman Çeşme- si'yle, Japon şpş elmaları ve kirazlanyla, yajarıcı akasyalanyla bu geniş park aianı, Istanbul gtbi çok büyük bir kentin sıkışıklığında son ferahlıklardan bi- ridir. Alman Çeşmesi dedim, imparator II. Wilhelm, Is- tanbul'a niye ikinci kez gelmiş, onu bilmem de, bu çeşmenin o ikinci gelişin anısına yapıldığını bol bol dinlemişimdir. Yırminci yüzyılın başında açılışı yapı- lan çeşme, tüm parçalan Almanya'da iştendikten, duş- turulduktan sonra lstanbul'a gemiyle getirilmiş. Bu çeşmenin mozaik çağnşımlı, altın parçacıklar- la bezeli kubbe içi hem çok ışıltılıdır, hem de, tuhaf biçimde karanlık, karaltılıdır. Asıl Sultanahmet'te bu- gün kendine özgü, farklı bir duyuşun ifadesi gibi dur- maktadır anıt çeşme. Demin dikilitaşlardan ürktüğümü söyledim. Evet, hele o hiyeroglif yazı. Sanki bir sır, sanki bir gizem. Anlamı sökülmüş sökülmesine, sözcükler çözülmüş, ama yine de bir bilmece gibi duruyor. Size de öyle gelmez mi? Takvimde tz Bırakan: "Avrupalı itilaf devletlerinin tecavûz siyaseti ba- zan hiyanetle ve daima haksız olarak Türkiye"ye çev- rilmiştir." Halide Edib Adıvar, Sultan Ahmet Mrrjngi konuşmasından. londra Yerattı' Babyton'da • Kültûr Servisi - Babylon'da The Bntısh Council Present'in katkılanyla düzenlenen 'London Underground' (Londra Yeraltı) geceleri kapsamında bu aksam 22.30'da DJ Suv, yann akşam 23.30'da da Krust+Dynamite MC sahneye çıkacak. Londra'nın iki ünlü DJ'yi Suv ve Krust, Roni Size ve Die ile ortak kurduklan kendi şirketleri Full Cycle'dan çıkardıklan çahşmalarla sadece kendi tınılanru oluşturmakla kalmayıp bu müziği daha farklı noktalara taşımayı başardılar. DJ'liği, müzisyenliği besleyen bir alan olarak gören Suv, "Insanlan dans ettirmek, müziğimi dinlettirmek kadar önemli benim için" diyor ve bu yüzden setlerinde drum'n'bass'ın her kulvanna yer veriyor. K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle