Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 4 ŞUBAT 2000 CUMA
14 J. U.K. kultur@cumhuriyet.com.tr
Su Yücel sergisinde 'devamlılıktaki değişimi yakalayarak' yaşamından parçalan yansıtıyor
'Renk, resmimî yaratma güciim'
• Resimlerinde her ne kadar 'kapılar'
konusuna ağırlık verse de; Su Yücel,
Datça'nın dar sokaklanndan, güneşte
yatan bir Bodrum kedisine,
Büyükada'daki eşeklerden Kuzguncuk
kahvesindeki tahta bir iskemleye kadar
geniş bir 'yaşam kesiti'ni aktanyor.
'Şiirierin iç dinamizmini ve sesiniyansrtmakilkamacımdL'
AVŞEKÖKSAL
Su Yücel, Genco Erkal'ın sah-
neye koyduğu ve oynadığı, baba-
sı şair Can YüceTi anlatan 'Can'
adlı oyunun sahne tasanmını ger-
çekleştirdıkten sonra şimdi de ya-
şamından çeşitli dönemleri yan-
sıttığı çalışmalannı Karsu Tekstü
Sanat Galerisi'nde 25 Şubat tari-
hıne kadar sergiliyor.
1961 yılında doğan sanatçı, ba-
basııun ve annesi ressam Gûler
Yücel'in etkisiyle sanatla iç içe
bûyüdû. Diğer Dci kardeşınin sanat-
tan uzak bir yaşam seçmelerine
karşın Yücel, küçük yaştan itiba-
ren resimle yoğun bir biçimde il-
gilenmeye başladı. 18 yaşında
Strasbourg Beaux-Arts Okulu'na
giren Yücel, ilk kişisel sergisini
. okuldan mezun olmadan bir yıl
önce 1984 yılında Galata Sanat
Galerisi 'nde açü. Bunu, yurtiçi ve
yurdışında birçok kişisel sergi iz-
ledi.
Su Yücel yaşamından, çevre-
sınden ve yasadıklanndan belirle-
diği konular üzerine yoğunlasarak
resimlerini oluştunıyor: "Ne za-
man hangi temanın ya da konu-
nun beni çekeceğini bilmiyorum,
ama resmimi bir büriinün ve ona
bağlı bir konunun içine orurtma-
ya çalışıyoruın. Mesela bazen gfi-
neyi, bazen gemileri bazen bahçe-
leri de alryorum. Ama resimlcrim
ber zaman kendiyaşamımdan par-
çalan yansıtıyor. Benim için de-
vmhfagı ve o devamlıhğm kdnde-
ki değişimi yakalamak çok önem-
li. Bu yüzden bazen bir yıl, bir bu-
çnk yıl ilguendiğim konuyu inceü-
Su Yücel'in resminde renkler, kisiiiğinin ve ruta halinin bir yansunası.
yorom. Eskizler çiziyorum. Üze-
rinde düşünüyorum. Sonra da re-
simlerim ortaya çıkryor."
'Her şey duygulara bağh'
Su Yücel'in son sergisi babası
Can Yücel'i kaybetmenin izlerini
taşıyan karmaşık bir dönemi yan-
sıtıyor. Her ne kadar 'kapılar' ko-
nusuna ağırlık verse de Datça'nın
dar sokaklanndan, güneşte yatan
bir Bodrum kedisine, Büyükada'da
eşeklerden Kuzguncuk kahvesin-
deki tahta bir iskemleye kadar ge-
niş bir 'yaşam kesiti'ni aktanyor ça-
lışmalannda: " Kapılar insanın iç
ve dış dönyasuu birleştiriyor ve in-
sanın yüreginin hayata açümasını
simgeliyor. İnsan bazen kapısuu
açar ve ne düşünüyorsa söyler, ba-
zense sımsıkı kapabr. Kapılann
açtlması Ue olusan bareket ve on-
lann ardındaki sır beni cezbedi-
yor.Bu sırn anlamaya çahşırkcn fa-
sanlann önem verdiği birçok nite-
liğideiiK*deyebiafsiniz.Dinksdebi-
le kapılar o dinin niteliğini yansj-
or. Mesela Katofikkrde, bizimkin-
David Hockney ustalann 'gizini' keşfetti
Büyük ressamlar yeteneklerini doğâl olmayan biryöntemle destekliyordu
Kültür Servisi-tngütere'nin
yaşayan en önemli ressamla-
nndan biri olarak nitelendiri-
len David Hockney, büyük us-
talann gizli tekniğini keşfetti.
2000 yılının sonlanna doğru
. yayımlanması planlanan çalış-
mada Hockney, Caravagg» ve
Vermeer gibi resim sanatımn
'deha'lan olarak nitelendirilen
ısımleruı yeteneklerini, 'doğal'
olmayan bir yöntemle destek-
lediklerini öne sürüyor. Pers-
pektifin babası sayılan ve çıp-
İak elle mükemmel bu- biçim-
de daire çizen, Giodo hariç, sa-
natçılar, konulannı oluşturmak
için 'camera obscnra' ya da
mercekli kamera kuUanıyorlar-
dı Hockney'e göre. David Hock-
ney, bu yöntemin yıllardır resim
alanında sapkıniığı önlemek
amacıyla saklandığını ıddıa edi-
yor: "Bu yöntemin acıklanmıs
ohnasıyia büyük ustalan kü-
çûhmek gibi bir doruın söz ko-
nusn değfl. Sadece onlann han-
gi yöntemkıie çahşoğını bize
gösteriyor."
Mercekli kameranın teorisi
klasik dönemden ıtibaren bilı-
niyordu: Işık, küçük delikli bir
projeksiyondan geçıyor ve ters
olarak duvara yansıtılıyor...
Hockney, 1430'larda Flaman
ressam Jan van Eyck'ın da ca-
mera obscura'yı bir parça cam-
la birleştirerek, görüntüyü tuva-
le yansıttığını bebrtıyor.
Bu küçük teknolojik şans,
şimdiye kadar kaydedilmemiş
sanatsal bir buluş olarak değer-
lendirilebilir. Ressam, modeli-
ne bir dakika gibi kısa bir süre
için kaslannı hareketettirmeme-
sini istiyor ve yansımadan tuva-
'zun süredir 'devrimci' iddiası üzerinde çalışan David
Hockney'e göre, resim sanatımn 'deha'lan konulannı
oluşturmak için 'camera obscura' ya da mercekli kamera
kullanıyorlardı. Hockney'in çahşmasıyla bu yöntemin
ayrıntılı biçimde açıklanmasından sonra bir çok Rönesans
yapıtının da gizi ortaya çıkmış olacak.
Ressam stüdyosu
O Modelodada
ressama poz venyor.
i Mum ıştğı, modeJİ bv göruntü
otarak tense yansıtıyof. " " Ingres'ın LondraUlusal Galeri'deld portresL
le yansıyan görüntünün eskizi-
ni yapıyordu.
Los Angelas'ta yaşayan 62
yaşmdakı David Hockney, uzun
süredir bu 'devrimd' iddiası
üzerinde çauşıyor. Hockney ge-
çen yaz 19. yüzyıl Fransız res-
samı Ingres'ın çok aynntüı port-
reierini yapmak içm obscura'nın
portatıf bir versiyonu olan 'hı-
cida camera'yı kullandığını da
açıklamışn.
'Teorisi akla yakm'
Son sekiz aydır arşivlerde
arasürmalar yapan Hockney'e
göre eski sanatçılar lensleri ve
aynalan kullanarak 15-16. yüz-
yıllarda resmin 'aftm çağı'nı ya-
ratmışlardı. David Hockney,
Canwaggn'nun(1573- 1610)da
bazı oprikleri kullandığını be-
lirtiyor. "Caravaggio'nun ka-
ranhkbir mahzende çahstığı b«-
Hniyor. Fakat onun çahşmalan-
nı nasıl oluşturduğuna ilişkm
herhangi bir eskiz ya da nota
rastiayamryoruz, Onun model-
lerine mahwnin en arkasında
poz verdirdiğini ve sonra kns-
lerini odanın ortasına yerieştir-
diği bir penknin arasma koydu-
ğunu dnşünnvorum. Görûntü,
lenstengeçerek tuvale yansryor-
dnveoda çok çabuk bir biçim-
de bunun kopyasmı çıkartryor-
dn."
Hockney, daha birçok sanat-
çının aynı teknikle çalıştığını
belirtiyor ve bunu özellikle de
koruyuculannın portrelerini
yapmak için çok kısa bir zama-
na gereksinimleri olan Holbe-
in ve BeUmi'nin kullandığını
ekliyor sözlerine.
Davıd Hockney'in Lx>ndra'da-
ki araştırmacısı David Graves,
sanatçırun bu keşfinden dolayı
çok heyecanlandığını, çünkü
15. yüzyıl resim sanattnın an-
laşüması ve Venedik cam en-
düstrisinin kaynağının Roma
dönemine dek uzandığına dair
ipuçlan elde edildiğini ifade
ediyoT. David Graves'in diğer bir
iddiası ise bu yöntemin sanat-
çılar arasında bilindiği, ancak
yüzyıllardır sapkınlıklara ne-
den olmaması için saklandığı...
Bu yöntemin bu kadar aynnü-
lı bir biçimde açıklanmasından
sonra birçok Rönesans yapıtı-
nın da gizı ortaya çıkmış olacak.
Rapfaad'in 1518 yılında yap-
tığı Papa Leo X'ın portresinin
de büyüteçten yararlanarak ya-
pıldığı ıddıa ediliyor. Leonar-
do da Vinci'nin biyografısinin
yazan Mkhael White, Hock-
ney'in ustalann gizini açığa çı-
kardığmı söylüyor:"Da Vinci
lenslertesondereceilgfliydi.Sa-
natçı büyük görfintüJer yarat-
mak için su çanağmdan yarar-
lanıyordu. Hockney'in teorisi
akla yakm görünüyor."
'PolonyaFüm Haftası' bugün başliyor
Költür Servisi - Beşıktaş Belediyesi ve
TÜRSAK Vakfı işbirlığı üe açılan 'Sine-
ma TÜRSAK' perdelerinı 4-10 Şubat 2000
tarihleri arasında Polony» FUm Hafta-
a*ylaaçıyor.
M a d e j Dejczer- 'Brute', 1997.
Türkiye ve Polonya Kültür Bakan-
lığı'nm himayelerinde TÜRSAK
Vakfi ve Polonya Başkonsoloslu-
ğu'nun işbirliği ile düzenlenen Po-
lonya Film Haftası, Beşiktaş Bele-
diyesi Levent Kültür Merkezi Si-
nema TÜRSAK ile AKM Sinema
Salonu'nda gerçekleştirilecek.
Açılışı 3 Şubat'ta Ortaköy Feri-
ye Sineması'nda yapılacak olan haf-
ta boyunca, FSm Polskinm de des-
teğiyle Polonya Sineması'nın son
dönem filmlerinin yam sıra dünya
animasyon sinemasında ünlü ya-
pımcı ve yönetmenleriyle tanınan Po-
lonya canlandırma sinemasından da
örnekler sunulacak.
Film haftasımn açılışında, aynı zaman-
da Polonya Filmciler Cemiyeti Başkanı
olan Jacek Bromski'nin 'Gorüklü Ama
Duyulmadı/SeenBııtNotHeard' adlı fıl-
mı göstenlecek. Geceye fılmin başrol
oyuncusu Anna Romantowska da konuk
olarak katüacak. 'GorüklüAma Duyuhna-
dı' filmi, kendi ayaklan üzerinde durma-
yı öğrenmiş, iyi para kazanan bir reklam
ajansı sahibi Anna ile artık yıldızı sön-
müş bir artist olan EweJina'nın farklı port-
relerini çizerken, genç bir oyuncuyken
Andrzej Wajda-'Bayan Hiç Kimse', 1996.
Ewelina ile evlenen Marek'in bu iki ka-
dınla olan ilişkilerini, erkek dünyasından
bakarak yansıtıyor.
Hafta boyunca gösterime girecek film-
lerden Brute (Bandyta), eski bir suçlunun
Romanya'daki bir çocuk hastanesine gön-
derilişiyle başlayan ve orada hayatta kal-
manın tek yolunun dış ülkelere satılarak
elde edilen paranm geride kalan çocukla-
ra ilaç ve yiyecek satın alınarak sağlandı-
ğı gerçeğiyle yüzleşen Brute'un öyküsü-
nü konu alıyor. Fılminyönetmeni, 1989'da
'300 mfles to Heaven' fılmiyle Fe-
lix ödülünü kazanan ve Avrupa
Film Akademisi'nin üyesi K. Ki-
eslowsld'ye 'VVTtbout Ending' de
asistanlık yapmış olan Madej Dejc-
zer. Hafta boyunca göstenlecek di-
ğer filmler ıse yönetmen AdekDra-
binski'nin ıkincı sinema filmi olan
Tuzak', Maciej Skskkinin 'Baba',
Wladydaw Pasikovvski'nın polisi-
ye ve politik iki temanın iç içe geç-
tiği 'Köpelder', Dostoyevski'nin ro-
manından senaryolaştınlan, Mari-
usz TreHnski'nın yönettiği, yüzyıl
öncesinin Petersburgu'nda geçen
'Narin Yaratık' ve Polonya sinema-
sının usta yönetmeni Andrzej 'VVaj-
da'nın 'Bayan Hickimse.'
Polonya Film Haftası çerçevesinde uzun
metrajlı filmlerden önce aynca Polonya
canlandırma sinemasının çarpıcı örnekle-
ri de göstenlecek. Marek Serafmski'nin
'Yanş', Jan Lenka'nın 'Labirent', Dani-
d Szczechura'nın 'Haber Bobüıleri', Wî-
toMGiersz'in 'Kırmızı vcSiyah"ı. Zbigni-
ew Rybezynski'nin 'Tango' ve Piotr Du-
mala'nın 'Franzs Kafka' adlı animasyon
fîlmleri hafta boyunca izleyiciye sunula-
cak.
deoMuğu gibikapılar dıştan içeaçı-
urken Protestanlarda içten dışa
doğnı acdır."
Renkler çok önemli, kışiliğinın
ve ruh halinin bir yansıması. Ha-
rekeri yakalamayı seviyor resim-
lerinde. Bazen faytonlar, bazen ge-
mıler, bazen de kedilerle. Ama en
önemlisi rengin verdiği hareket ve
canhhk. Çünkü renklerle daha iyi
düşünüp kendini daha iyi ifade
edebiliyor. "Bazen resmi lonnızı,
mor gibi renklerle canlandınyo-
rum ve sonra bunu durduruyor,
maviyle, beyazla resmi sakinüğe \e
durgiınluğa götürüyorum. Her şey
o anda hissettiğun duygulara ve
yararmak istediğim etkiye bağh.
Renk benim resmimi yaratma gfi-
cüm diyebinrim."
'Acımı başka bir şeye
dönfişturmeliydim'
Onun için resim yapmak yaşa-
mını kolaylaşüran bir unsur; deği-
şik alanlarda çahşmalar ve dene-
meler yapmak ise yaraü gücünü ha-
rekete geçiriyor. Bu nedenle çe-
şitli filmlerin sanat direktörlüp-
nü yapan Su Yücel için 'Can'ın sah-
ne tasanmını gerçekleştirmesınin
ayn bır önemi var' " Yazm yaşadı-
ğuıuz o büyük acıdan sonra başka
tûrtü bir enerji ile buna cevap ver-
mem ve acımı başka bir şeyedönüş-
türmem gerekiyordu."
'Çok büyük deneyim' olarak
mteledığı dekor çalışmasım Gen-
co Erkal ile birlikte oluşrurmuşlar.
'Can', sadece şiırlerden oluşan bır
oyun olduğu içm sahneyı tasarla-
mak da çok güc ohnuş: "Can uzun
birşDrgjbiBabam'şiirsestir' der-
di her zaman. Bu yfizden mekâm
tasarlarken şürlerin iç dinamizmi-
ni ve sesini yansıtmak ilk amacım-
dı. Yapmış olduğum - resim mi,
heykel mi, maske mi ne denebüir
bilemiyorum- bu 'üç bo>
r
utlu nes-
nelenn' sannede ranlanmagnı ve
seskrinin duyulmasuu sağlama-
bydım. Şiirdeki simgelerin görsel-
leşmeshıe yardımcı olması gereki-
yordu. Ama bir şiirde o kadar faz-
la imge var ld hepanin görsel kar-
şıhğuu vermek imkânsıy. Bu yüz-
den Genco Erkal'm oyunu Ue ba-
zen bir imgeyi ön plana çıkararak
bazen de genel atmosferi yansıta-
rakşürieri Can'landırdık." '
Bir resim için renk ne kadar
önemli ise tiyatro sahnesinde de ışı-
ğın çok büyük bir önemi var. Bu
yüzden sahneyi tasarlarken ışığı
renk olarak görmüş Su Yücel:
"Sahnenin arkasına kurduğum
transparan panolarla ışığuı etldsi-
ni artbrmaya çalıştun. Can da
'transparan', şeffaf ve içi dısı aynı
bir insandL Bu panolar sayesinde
sahnede bir resimdeki gibi renk
cümbüşü yararnm. Çünkü onu si-
yahlar içinde ya da bir renksiziik-
te sunamazdım. Mutlu, acı, tüm
şenliği ve yaşadığı duygulan Ue
'renkli' ktptigini sergflemem ge-
rekiyordu. Şiirlerinde yansıttığı
muflnhık, neşe,öflse, aa,firtma,yağ-
mur, Akdeniz. hastaük ve ölüm gi-
bi değişen duygulann hareketini ve
ritmini sahnede canlandırmaya ça-
bştım. Mesela 'Sıvas yangını' De
flğüj şürinde o hızı, atmosferi ve
şkkkti yoğun bir larmızdıkla ya-
raürken Datça'nın denizmin sa-
kinngini mavi rengi harekete geçi-
rerek ifade ettim. Özellikle Gen-
co'nnn büyük bir enerjiyle oyna-
dığı ' fırtına' sahnesmi tasarlarken
onun varatüğı bu güce aynı tür bir
hareket ve güçk cevap vermem ge-
rekiyordu.''
'Beni özgürleştirdT
Yücel, sahnede yer alan bütün
objelerin oyuncuya yardımcı ol-
ması gerektiğınden, nesnelerin gör-
düğü işlevden çok, Genco Erkal'a
uyum sağlamasma önem vermiş.
Oyuncunun kullanırken, izleyi-
cimn de seyrederken o objeyi fark
etmeyecek kadar tasanm içinde
kaybohnasım amaçlamış: "Sade-
ce babamm doğa üe olan iüşkisini
yansıtan objelerin göze çarpnıasj-
nı istedim. Günebakan çicekleri ile
sahneyi sanya boyadım ya da de-
nizkrrisnıdan topbdığnn tahtapar-
çalan, midye kabuldan Ue Dat-
ça'nm sakin doğasını sahneye taşı-
dım. Rüzgâr güDeri, çanlar ve ot-
tan yapümış çeşhü sûsler de baba-
mm çok sevdiği Datça'da evi sim-
gekyen objeier olarak sahnede yer
akü."
Daha önce Can Yücel'in şiirle-
rini resme dönüştürdüğü bir sergi
açöğı için bu konuda ön çalışma-
sı olan Su Yücel'e göre, sahne ta-
sanmı bir tablo yaratmakla ben-
zer bir süreç. Sahne tasanmı res-
min daha farklı bir boyuta geçme-
si. Sonuçta hareketli, büyük bir
tablo ortaya çıkıyor: "Sanatcüar,
Türkiye'de bu tür yeni denemele-
ri yapmaktan kaçımy oriar. Halıu-
ki tiyatro, şiir veya sinema gibi de-
ğişjlv alanlarda çahşmalar yapma-
sı bir sanatçmnı uğraşöğı tşi çok
farkı b r göde görmesme ankân ve-
riyor. Farkn deneyimlerden aldı-
ğın zevk ve etkfleşnnler, resmini de
farkh bir yerlere götürmeye başb-
yor.Bu deneyimin beni özgürkştir-
diğini ve yarancı gücümü hareke-
te geçirdiğini hissediyorum."
V.A
YAZI
SELİM İLERt
Suttanahmefleı
Tamşmam
Doğup büyüdüğümüz şehirde, semtlerle, sokak-
larla, parklarla, meydanlarla tanışmalanmızın hep
ayn ayn hikâyeleri vardır. Bu hikâyelerin bazılan unu-
tulur, bazılan etkisini uzun yıllar koaır.
Sultanahmet dendi mi, 23 Mayıs 1919 tarihi da-
ima bir ışık çakımında belirir. Gerçi tarihin 23 Mayıs
1919 olduğunu sonradan öğrenmiştim. Ama Surta-
nahmet'e dair ilk hatıram buradaki büyük mitingdir.
O zamanlar bu mitingi yaşamış, bu mitinge büyük
bir coşkuyla katılmış kişiler henüz hayattaydılar.
Batan imparatortukta kurtuluş umudu arayan bu
insanlar, payitaht Istanbul'un yüz binlerce eviadı Aya-
sofya'dan Çemberlrtaş'a meydanda toplanmışlar.
Konuşmacılar arasında Halide Edib Adrvar ve onun
derin anlamını bugün de koruyan sıyasal görüşü:
"Milletler dostumuz, hükümetler düşmanımızdır"...
Vatanın aydınlığa çıkması için büyük bir yakanşj
andıran bu mitingi birçok tanığından dinledim, Ha-
lide Edib'in eşsiz anılanndan okudum. Ne var ki, bel-
gesel filmini de gördüğüm o gün, sabahın onu, ka-
labalık, vatan için haykınşan o insanlar bende hâlâ
birbilinmezlik. Kımbilir nasıl bir acı içindeydiler, kim-
bilir hangi sessiz çığlığı atıyoriardı...
Şimdi ne zaman Sultanahmet'e gelsem bu heye-
can yakama yapışır. Ama Sultanahmet, göz kamaş-
tıncı anrtlanyla da biraz Sultanahmetiir.
önce Sultan Ahmed Camii, daha doğrusu külli-
yesi. Geniş avlusuna girer girmez, on yedinci yüzyı-
lın dünyasını, uygariığını sezinlerim. Camiyle birlik-
te burada adeta bütün bir semtin kurulması düşü-
nülmüştür. Türbe, hünkâr kasn, medrese, imaret,
dükkân, evler, hepsi bir arada asıl Sultanatimet'i ya-
şatmışlar.
AhmetHamdiTanptnar: "SultanAhmed'iniçibû-
tûn bir mavi bahar rûyasıdır," diyor. Bu mavi bahar
rüyasında ışık sanki baş oyuncudur. Tek bir ışık mı;
çiniyle kardeşlik kurmuş sayısız ışık.
Çinilere gelince, sözü yineTanpınar*a btrakmak ge-
rekir "Evet, buçinilerçokgûzddir. Bunarçiçeğikır-
mızılan, bu menevişli beyazlar, bu çimen yeşı'lleri
gerçekten bulunmaz şeylerdir."
Çinilere baktıkça, on yedinci yüzyıl sanatçısının,
hem de, resimle doğrudan doğruya ilişkisi olama-
yacak sanatçının çıçek hayalleriyle kaybolup gidişi-
ne hayranlık duymamak elde değildır.
Sedef kakmalı yorgun pencere kanatlan bir an içe
kapanışlar çağnştırsa da, başınızı kaldınp baküğınız-
da, bütün o kubbe süslemelerinin ve kubbenin baş-
lı başına bir dünya, gezegen oluşturduğunu hisse-
dersiniz.
MimarSedefkâr Mehmed Ağa, renkli cam sana-
tıyia da bezediğı mımarisinde, adeta, yaşadığı dö-
nemi bir masal gibi anlatmış, bir masala dönüştür-
müştür.
Sultanahmet'te park, dört mevsim, neredeyae ay-
n ayn gezilebilecek dört park gibidir.
Suftanafımet Parkı Cumhuriyetten sonra birkaç kez
yeniden düzenlenmiş. Otuzlu yıllann sonunda yap»-
lan havuz, o günün Istanbullulannca çok begenilmiş.
Beni hep korkutan dikilitaşlanyla, Alman Çeşme-
si'yle, Japon şpş elmaları ve kirazlanyla, yajarıcı
akasyalanyla bu geniş park aianı, Istanbul gtbi çok
büyük bir kentin sıkışıklığında son ferahlıklardan bi-
ridir.
Alman Çeşmesi dedim, imparator II. Wilhelm, Is-
tanbul'a niye ikinci kez gelmiş, onu bilmem de, bu
çeşmenin o ikinci gelişin anısına yapıldığını bol bol
dinlemişimdir. Yırminci yüzyılın başında açılışı yapı-
lan çeşme, tüm parçalan Almanya'da iştendikten, duş-
turulduktan sonra lstanbul'a gemiyle getirilmiş.
Bu çeşmenin mozaik çağnşımlı, altın parçacıklar-
la bezeli kubbe içi hem çok ışıltılıdır, hem de, tuhaf
biçimde karanlık, karaltılıdır. Asıl Sultanahmet'te bu-
gün kendine özgü, farklı bir duyuşun ifadesi gibi dur-
maktadır anıt çeşme.
Demin dikilitaşlardan ürktüğümü söyledim. Evet,
hele o hiyeroglif yazı. Sanki bir sır, sanki bir gizem.
Anlamı sökülmüş sökülmesine, sözcükler çözülmüş,
ama yine de bir bilmece gibi duruyor. Size de öyle
gelmez mi?
Takvimde tz Bırakan:
"Avrupalı itilaf devletlerinin tecavûz siyaseti ba-
zan hiyanetle ve daima haksız olarak Türkiye"ye çev-
rilmiştir." Halide Edib Adıvar, Sultan Ahmet Mrrjngi
konuşmasından.
londra Yerattı' Babyton'da
• Kültûr Servisi - Babylon'da The Bntısh Council
Present'in katkılanyla düzenlenen 'London
Underground' (Londra Yeraltı) geceleri kapsamında
bu aksam 22.30'da DJ Suv, yann akşam 23.30'da da
Krust+Dynamite MC sahneye çıkacak.
Londra'nın iki ünlü DJ'yi Suv ve Krust, Roni Size
ve Die ile ortak kurduklan kendi şirketleri Full
Cycle'dan çıkardıklan çahşmalarla sadece kendi
tınılanru oluşturmakla kalmayıp bu müziği daha
farklı noktalara taşımayı başardılar.
DJ'liği, müzisyenliği besleyen bir alan olarak gören
Suv, "Insanlan dans ettirmek, müziğimi
dinlettirmek kadar önemli benim için" diyor ve
bu yüzden setlerinde drum'n'bass'ın her
kulvanna yer veriyor.
K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K
K Â M İ L M A S A R A C I