Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
27- ŞUBAT2000PAZAR CUMHURİYET SAYFA
J V L J L J J I U J \ kultur@cumhuriyet.com.tr 15
Haldun Taner'in 'Sersem Kocanın Kumaz Kansı' oyunu ilk kez müzikal yorumla sahneleniyor
6
Vefalı oyuııTa anlamlı buhışıtıa
S. RAYAN YİRMtBEŞ
Haldun Taner'in Batılılaşma
yolunda emekleme evTesindeki
Türk Tiyatrosu'nu, iiç perdede,
'oynn içindeoyun' biçiminde ak-
tardığı epik- göstermeci 'Sersem
Kocanın Kumaz Karts' adlı oyu-
nu, uzun bir aradan sonra Or-
han Alkaya'nın rejisiyle, lstan-
bul Şehir Tiyatrolan Kadıköy
Haldun Taner Sahnesi'nde izle-
yiciyle buluşuyor. Daha önce
yaptığı oyun rejilerine 'uçuk'
göndermeler yapan, metne faz-
la müdahale etmeyen Alkaya,
Savatş Dinçel ve Melih Kibar'la
bir olup, oyuna ilk kez şarkılı.
çalgıli müzikal bir yorum kat-
mış. MünirÖzkul'usanatyaşa-
mında zirveye taşıyan, 'Zaten
aktör dedigin nedirki? Ovnarken
vanzdır. Yok olunca da sesimi/ bu
boş kubbede hoş seda oiarak ka-
hr_' replıkleri ile belleklere ka-
zınan Tomas Fasulyeciyan rolü-
nü Savaş Dinçel, Çetin İpekka-
ya'nın büyük başan kazandığı.
Fasulyeciyan'ın tuluat-doğaçla-
ma tiyatro konusunda oyunun
başından sonuna tatlı tatlı çatış-
tıgı Küçük tsmail rolünü ise Se-
zai Aydın oyunun 2000 versiyo-
nunda ustalıkla canlandınyor.
Sözier oyunu tamamüyor
-'Sersem Kocanın Kurnaz Ka-
nsı' gibi tiyatro tarihimizdekiin-
celikli bir yeri olan ve uğraş ge-
rektiren bir metni sahnelemeye
nasıl giriştiniz?
ORHAN ALKAYA - Bızim
klasik metinlerimiz yok denecek
kadaraz. Klasik metin ikliminin
zayıf oluşu kadar değerlerimize
önem verme konusunda çok cö-
mert olmayışımızın da bunda pa-
yı var. Bir metin, üzerine öner-
meler yapıldıkça klasik değeri-
ni kazanır. Bunu yapabılmek için
oyuna, bugün bulunduğum yer-
den bakmayı denedim. Çok iyi
yazılmasmın yanı sıra çok vefa-
lı bir metin. Tiyatromuzun kuru-
luş dönemindeki, mesleki an-
lamda büyük acılan büyük aşk-
larJa birleştirmiş kurucu tiyatro-
culanJ^on^fd^qj[..Tanerjn met-
ni, tiyâtfbiarihîmizi anlafnak için
nadir kaynaklardan biri. Tiyat-
ro, yalnızca dramatik edebiyat
degil ve bu kaynaklar bizde son
derece sınırlı. Üçbin yil öncesi-
nin kaynaklanna sahibiz ama ne
yazık ki ülkemiz tiyatrosunu ku-
ranlann yüz elli yıl öncesinden
başlayan serüvenierini anlatan
kaynaklara sahip değiliz.
- Sahnelemede estetik ve yo-
rumlama bakımından yaptığınız
yenilikler neier? Daha önce sah-
nelediğiniz 'Godot'yu Bekler-
ken'deki ağaç bu oyunun deko-
R
(Fotoğraf: KAAN SAĞANAK)
'u vefalı oyuna ben de bir vefayla yaklaşmayı denedim, yeni veriler katmaya çalıştım. Geçmişi
olmayanın geleceği olmaz. Geçmişte yaşayan da geleceğe gidemez. Işte biz ikisi arasında debelenip
duran, tuhaf bir serüven yaşıyoruz. Çıkış için de bir gayrettir, bu oyunu seçmem.
runda da karşmuza çıkıyor~
ALKAYA- Godot'daki ağacı,
bu oyunda işlevsel oiarak kul-
landım. Metinlerarası gönder-
meler yapmayı seviyorum. Oyun-
da, kumpanya hayatına ait aynn-
tıları oldukça belirgin kıldık.
1870-80'lerde geçen birserüve-
ni bütün zamanlann tiyatro sah-
nesine oturtmayı deneyen müzi-
kal bir yaklaşım var. Şarkı söz-
lerini yazarken Taner'in anlatım
dilini yakalamaya çalıştık. Sa-
vaş Dinçel'le, iİcisi aynı beste-
nin üzerine ayn şarkılar olmak
iizere oniki tane yazdık. Sözler
oyunu tamamlayan biçimde ol-
sun istedik. Tamamı bana ait olan
tek şarkı, 'Asude bir vakta nasi-
boldu dilharab ömrünV Aynlık
yaradır kavuşmak bin kere ölüm'
dizelenyle başlıyor. Aruz vez-
niyle gazel biçiminde yazdığım
sözler, altı ay önce doğan kızım
Asude Uen aldığım ilhamla ojus-.
ru. Herrı'onürila fıem de memne
geç kalmış buluşmayı anlatan bir
şarkı bu.
Oyunda yer alan kumpanya
kadınlan için feminizmi destek-
leyen sözlerin yanında, Fasulye-
ciyan' ın 'Yemek sanatkâra iyi
değüdir' repliğinden yola çıka-
rak 'Aç ayı oynamazsa oynama-
sın/Bir sanatkâr asla ayı degil-
dir' gibi şarkılar da yer alıyor.
Giysi tasanmımız 1879'da Me-
lekzad Bahçesi'nde başlayan Bur-
sa Osmanlı Tiyatrosu'yla devam
eden Göksu Gazinosu'nda nok-
talanan tarihsel dönemi yansıtı-
yor.
- Metin dramaturjisinde ekle-
me ya da çıkarma yaptınız mı?
ALKAYA -Hıçbir metine ek-
leme yapılamaz. buna inanmam
ama çıkarma dramaturjiyi belir-
gin kılmak için her metinde ya-
pılır. Çok belirgin çıkarmalar yap-
madık. Tiyatroculann meslek aş-
kmı, ilişkilerini anlatan asıl öykü-
yü daha iyi ele almamızı sağlaya-
cak, oyunu iyi bilenlerin bile bir
iki izlemede hemen anlayamaya-
cağı belli çıkarmalar var ama bu
tiyatronun doğasına aittir.
'Şarkılarla öykii anlattık'
- Oyunıın müzilderini
vaparkcn nasıl bir yöntem
tdedink?
MELİH KİBAR - Oyundaki
rejiyle simetrik oiarak
müziğin de belli bir zamanı
yok. Besteler şu ya da bu
döneme ait demek
istemiyorum. Zamandan
bağımsız bir müzik.
Şarkılarla öykü anlatımını
sürdürmeye ozen gösterdik.
? örneğjrf, Ber. Seıfi seviyofuht*
dedikten sonra şimdi de seni
sevdiğimi mûziklc anlatayım
şeklinde değil, bu duyguyu
şarkıyla anlatıp geçtik biz
orayı. Genelde Türkiye'de
yapılan işlerde bu tekrar
biçiminde olur. Bizimki
zamansız reji gerekJeriylc
bütünleşen, Brechtyen
yaklaşımlar ıçeren bir tiyatro
müziği oldu.
- Yapunda yer atmaya nastl
kanrverdtatz?
KİBAR -Savaş Dinçei bana,
'Bir sanatkâr asla a>ı
değfldir' adlı şarkıyı
Florya'da geçen yaz okuttu
ve işi teklif etti. Şehir
Tiyatrolan'ntn medeni
ortamında çahşmayı çok
seviyorum, parasal oiarak
tatminkâr değil ama o kadar
güzel yürekler var ki ben de
severek kabul ettim ve
yaptım.
- Üç perdeyi niçin ild perdeye
indirdiniz?
ALKAYA -Bu da bizim yoru-
mumuzun bir parçası. Nedeni.
belirgin sahne değişimlerini se-
yircinin önünde gerçekleştirip ti-
yatronun arka planını seyircinin
izleyebilmesini sağlamak. O yüz-
den oyun onbeş dakika öncesin-
den seyircinin salona alınmasıy-
la başlar, giysi değişimleri gibi
bütün değişimler seyircinin önün-
de gerçekleşir.
Çevremizi temizlemeüyiz
- Haldun Taner'in, "Oyuncu-
lanmız var, yabancı rolleri yaban-
cılar kadar başany la oynayabili-
yorlar. Rejisörlerimiz var, Avru-
pa'da gördükleri mizansenleri
burada aynen uygulayıp alkış
topluyorlar. Yazarlanrruz var, ya-
pıtlannı yabancı örneklere ben-
zetebildikleri ölçüde iyi yazar
sayılıyoriar" dçdigi vekökJerden
defleyen 'Bizim Tiyatro' kavra-
mı bugün ne durumda? O za-
mandan bu zamana tiyatrocu-
lardaki tiyatro aşkını nasıl değer-
lendiriv orsunuz?
ALKAYA -Artık eskisi kadar
iyi imitasyon bile yok, sahteler
de bozuldu. Bütün bunlann dı-
şında burada zor koşullan da aşa-
bilen bir ekip var. Haldun Ta-
ner'in sevgiyle anlattığı insan-
lann dünyasındaki aşka yakla-
şabilmek için biraz çevremizi te-
mizlememiz gerekiyor. Naif de-
ğil derin anlamda bir sevme özür-
lülüğünden bahsedebiliriz. Kim-
liksizleştirme ve değerleri de-
ğersizleştirme üzerine kurulu bir
hayatı çok uzun süreli anlamlı
kılamaz kimse. Şu anda kendi
değerlerimize dönmekten bir
grup tiyatrocu oldukça sağcı bir
kavramı anlıyor. Bir grup tiyat-
rocu da uçlarda; dünya tiyatro-
sunun uçlardaki üretimini kendi-
ne ömek alıyor. Bunlar, ilk ba-
kışta çok sağlıklı görünmese de
aslında bir arayışı yansıttığı için
son derece sağlıklı serüvenler-
dir.
Tiyatro ekip işidir
-Sizce, bize özgü tiyatroya uza-
nan yoMa ileıiemek neye bağlı?
ALKAYA- Haldun Bev, haya-
tı boyunca çok doğru bir inanış-
la yazarhk serüvenini yönlendir-
di. Biliyordu ki tiyatro yazarı
evinde oturup oyun yazmaz, bir
ekibin içindeçalışır. Bizim Tiyat-
ro, Taner'in arayışlanndan bir
tanesidir ve bu oyunu doğurmuş-
rur. Devekuşu Kabare'ye oyun-
iar, Gülriz Sururi-Engin Cez-
zar'a 'Keşanb AB Destanı'nı yaz-
mışrır. Üretimden uzaklaştıkça
yazar yetişmiyor lafı yazarlara
haksızlıktır. Yazar, tiyatro üreti-
minin içinde var olur. Shakespe-
are'in de Moüere'in de Brecht'in
de üyatrosu vardı. Çehov da Mos-
kova Sanat Tiyatrosu'na yazar-
dı oyunlannı.
Türktiyatrosunda ise Musahip-
zade Celal tüm oyunlannı Da-
rülbedayi için yazmıştır. V'asıf
Öngören kendi tiyatrosuna, Ok-
tay Arayıa. İsmet Küntay AST'a,
SermetÇağan TÖS'e yazmıştır.
Net bir doğru var. O zamanla bu-
gün bulunduğumuz yer arasında
gerçekten bir kopuş var. Geri dö-
nüş hareketi için de formül bel-
lidir: Tiyatro ekip işidir. Bu bi-
lince vardığımızda tiyatroya gö-
nül vermiş ama acı çeken herkes
rahat edecek. Mutlaka bir yol
açılacak ve kim yolu açarsa Türk
tiyatrosunun geleceğine de dam-
gasmı vurur. Bu vefaiı oyuna ben
de bir vefayla yaklaşmayı dene-
dim, yanhş yerijer oluş^urmama-
y/veyenî vfenlerkatrrtayjrçalış--
tım.
Çok bilinen laftır da bu coğ-
rafyada anlamını yitirdiğini dü-
şünüyorum: Geçmişi olmayanın
geleceği olmaz. Geçmişte yaşa-
yan da geleceğe gidemez. tşte
biz ikisi arasında debelenip du-
ran, tuhaf bir serüven yaşıyoruz.
Çıkış için de bir gayrettir bu oyu-
nu seçmem. Oyunun ithaf edil-
diği Ahmet Vefık Paşa rolünü 22
yıl sonra yeniden Bilge Zobu,
Ahmet Fehim rolünü de yine Ra-
gıp Yavuz oynuyor.
Albümü, canlı konser kayıtlarından oluşuyor
Loreena McKennitt'ten
depremzedelere destek
Kültür Servisi-Canlı albümü 'Li-
ve in Paris and Toronto'nun Türki-
ye'deki satış gelirlerini Kızılay Der-
neği Deprem Yardım Fonu'na ba-
ğışlayacak Loreena McKennitt'inbu
çahşması, kendi firması Quinlan Ro-
ad tarafından Türkiye'de piyasaya
sürüldü ve Balet Plak tarafından da-
ğıtıldı.
Geçen temmuz ayında Huron Gö-
lü üzerindeki bir kazada nişanhsı.
onun erkek kardeşi ve arkadaşlan-
nın ölmesi üzerine 'Suda Arama ve
Güvenlik için Cook-Rees Vakfı'nı
kuran McKennitt, vakfa malı kaynak
sağlaması için 'Livein Paris and To-
ronto" albümünü çıkardı. "Eğer bu
kampanya tek bir yaşamı kurtanr-
sa tüm çabalanmıan karşılığını al-
mış oluruz" diyen sanatçı, aynı za-
manda ölenlerin ailesine destek ver-
mek amactyla da bu albümü gerçek-
leştirdiğini söyledi.
1998 yılında Paris ve Toronto'da
verilen dinletilerde kaydedilen bu
çift CD'Iikalbüm için sanatçı, "Ka-
yıt stüdyosunda dikkatii veölçülü ça-
bşryorsunuz. Ama konser çok fark-
h_ Dinleyici karşısındayken, çok de-
ğişik enerjiler ortaya çıkar ve sihirli
bir şey gerçekleşir" diyor. Ve albü-
münü hazırlarken geniş dağıtımını hedef-
lernediğini belirtiyor. "Bu dinletiler kamu-
ya sunulmak üzere kaydedilmedi. Daha
çok dinkti sırasında neler yaptığımızı bel-
gelemeyi istedim. Ancak hayıriı amaçlar-
da mali destek sağlaması için piyasava sü-
rflimesini uygun gördükT
Sanatçı, 17 Ağustos depreminden son-
ra 'Liwin Parisand Toronto'nun Türkiye'de-
ki satışından elde edilecek kânn tümünü
deprem yardım fonuna bağışlamaya karar
vermiş ve Kızılay ile iletişime geçmiş. Ay-
nca Yunanistan'da olan depremin ardından
da oradaki albümün satış gelirlerini yardım
demeklerine bağışladığını belirtiyor. 'The
Book of Secrets'.'The Mask and Mirror'
ve 'The Vlsit' albümlerinin konser kayıt-
"Hayıru amaçlarda mali destek sağlaması için
piyasaya sürülmesini uygun gördük."
lannın yer aldığı yeni çalışmasında sanat-
çıya gitarda Brian Hughes \ e Rob Piltch,
kemanda Hugh Marsh, davul ve vurma
sazlarda Rfck Lazar. kontrabasta Caroli-
ne Lavelle, klavyede Donald Quan. basta
Dann\ Thompson ve mekanik orgda Ni-
gel Eaton eşliîc ettiler.
McKennitt aynı zamanda, 26 Şubat-5
Mart tarihleri arasında Istanbul'da düzen-
lenecek 'Uluslararası 1001 Belgesel Film
Festhali ve Belgesel Sinemacılar 4. Konfe-
ransı'"nda yer alan, Çerkezlerin tarihini
anlatan 'Adyghe' adlı belgesel filmde şar-
kı söylüyor. Sanatçı, Kral Hüseyin'in oğ-
lu Prens Ali Bin Hüseyin tarafından hazır-
latılan filmin 29 Şubat'ta gerçekleşecek
olan dünya prömiyerine katılacak.
Medyoyapanzehiralbüm
Santana, dokuz Gramm 'yli Supernatural le
Michael Jackson 'ın 17yıllık rekorunu kırdı
CUMHUR C ANBAZOĞLU
Otuz yılda oruz beş albüm,
önemlı isimlerle stüdyo ve sah-
nede yüz kadar sıra dışı işbirli-
ği, yirmi büyük müzik ödülü,
kımseye benzemeyen bir müzik
kariyeri ve son olarak Michael
Jackson'ın 1983'tenberielmde
tuttuğu rekoru tarihe kanştıran
dokuz Gramnn heykelciği; iş-
te özetle Santana'nın profesyo-
nel müzik serüveni böyle.
Sokak çalgıcısı babasının ke-
manına özenerek müziğe baş-
layan, geleneksel ezgilere say-
gı duymayı öğrenen ve San
Francisco'da ortaya çıkarak Del-
ta Blues, Kaliforniya rockı ve
Afro-Karayip ritmlerini har-
manlayıp zirveye tırmanan
Meksikalı sanatçı dünya sah-
nesindeki otuzuncu yılını
1999'da
Supernatural adlı albümle
kutladı ve birdenbire *yılınada-
mı' oluverdi.
Bizce bu albümün yarattı-
ğı sürpriz ödül yağmurunun
ardmda, medyanın büyük kat-
kısıyla günden güne daha fazla cinsel-
lik ve şovla pazarlanan Latin müziği-
ni, endüstrinin bir de gerçek sahiple-
ri aracılıyla değerlendırme planı ya-
tıyor. Santana'nın da ödülleri kucak-
ladıktan sonra söyledikleri bunu yan-
sıtır sekilde: "Bo albüm aşk, banş ve
muttuluk mesajları taşıyan bir misyo-
nun iiriinü. Medyanın gençlere aşıla-
mava çabaladığı egoizm. tüketim ve
şiddetin panzeniri di\e de değeıiendi-
rilebUir."
Son on yıldır fazla popüler işlerde
gözükmeyen, yeniden diriltilmek is-
tenen VVoodstocklarda yer almayı red-
deden Santana, şu anda deyim yerin-
deyse dünya basınında krallığını ilan
etmiş durumda. Supernaturarin altı ay-
Latinmûagibu kez gerçeksahibiyiegündemde.
da ulaştığı satış rakamı ise dört mil-
yon yedi yüz bin albüm. Meksikalı
gitaristin geçmişte en başanlı albüm-
lerinden 1970 tarihlı Abrasas'ınbuti-
rajı ancak 16 yılda yakalayabilmesi
de dikkat çeken bir başka aynntı...
Albüm ABD'de zirvede
Türkiye'de BMG etiketiyle yayım-
lanan albümün üç özelliği var; birin-
cisi mistik ve ruhani hava eski yapıt-
lardaki gibi üst düzeyde; ikincisi San-
tana'nın rock, blues, Latin melodiler
ve Afro- Kübaritmliklasik soundu de-
vam ediyor ve üçüncüsü çok farklı ki-
şilikleri olan ünlülerle işbirliği yapı-
yor.
Trto Puente stili işleri anımsatan
Smooth (Matchbox 20'den Rob
Thomas çok iyi yorumluyor),
WycfefJean'in prodüktörlüğü-
nü üstlendiği klasik gitar ve mo-
dern soundun bileşimi Maria
Maria, hoş bir nımba Migra ve
gitar tutkunlan için sekiz daki-
kayı aşan TheCallingın sürük-
lediği (Santana ile Eric Oap-
ton'ın düeti) albüm şu anda ABD
listelerinde zirvede; hem de
Backstreet Boys (Millenıum) ve
RickyMartin'in(Ricky Martin)
önünde. Ancak onun için bu bir
yenilik sayılmaz; çünkü 1970'te-
ki listelere dönüp baktığımızda
adını verdiği albümle Led Zep-
pelin (Led Zeppelin), Beatles
(Abbey Road) ve Simon & Gar-
funkel'ın (Bridge Over Trouble)
önünde, bir yıl sonra Abraxas'la
Janis Jopün'in (Pearl). Carpen-
ters'm (Close To You) ve CatSte-
vens'ın (Tear For The Tillerman)
önünde göriiyoruz adını.
Pekiyi.. 52 yaşındaki gitar us-
tasının bunca yıl zirvede kalma-
smın sırn ne? Bir kere köklerini
hiç unutmadan ilerliyor; sık sık
doğduğu kasaba Tijuana'yı ziya-
ret edip müzikal açıdan beslenme-
yi ihmal etmiyor.
Melodiyle ritmin aşkı çok büyük
parçalannda. Rock, soul, caz ve La-
tin ritmlerinin kanşımından oluşan bu
soundla, Afrika ekolanyla, bluesla ha-
şır neşir olan gitanyla geniş kitlelerin
kalbini ve beynini iyi yakalıyor ve se-
rüven aynı hızda, aynı kalitede ve ay-
nı sıcaklıkla devam ediyor...
Santana'nın otuz yılda nereden ne-
reye geldiğini öğrenmek isteyenlere us-
tanın gözde albümlerini de verelım:
Santana (1969), Abnoas (1970), San-
tana m (1971), Caravanserai (1972),
Love Devotktn and Surrender (1973),
Lotus (1975), Havana Moon (1983),
Blues For Sarvador( 1987).
KUŞBAKIŞI
MEMET BAYDUR
'Sinemada Tuttunv Elini...'
Hayatımda gördüğüm ilk fılm Türkçe değildi. In-
gilizceydi. Ankara'da şimdi yerinde yeller esen Göl-
başı sinemasındaydım ve bir Walt Disney yapımı se-
yir ediyordum. Dört-beş yaşlannda olmalıyım, sevinç-
ten ve korkudan ve hayranlıktan dudağım uçukla-
mıştı neredeyse. Otuz yıl kadar sonra aynı masalın
bir varyantını tiyatro oyunu olarak yazacağımı bilmi-
yordum. Ortalığın bir süre için karışacağını da. Pa-
muk Prenses ve Yedi Cüceler'i böyle seyrettim. Si-
nemaya hayran olmuştum. Bu korkuyla kanşık hay-
ranlık bugüne kadar sürdü. Film ne kadar kötü olur-
sa olsun, bugün bile sinema salonuna girip yerime
oturduğum zaman, ışıklar sönerken, film başlama-
dan az biraz önce aynı heyecanı duyarım. Sinema
güzel, degerli ve önemlidir benim için.
Türkçemi ve Ingilizceyi bir tarafa bırakırsak gör-
düğüm ilk "yabancı"dildeki film neydi diyedüşünü-
yorum şimdi. Belleğimi zorluyorum, ailenin büyük-
leriyle konuşuyorum, görüntülerden yola çıkıyorum,
bir Fransız filmi olmalı. YoksaAlmanfilmi miydi? So-
nunda belleğimin bir ucunda buluyorum o filmi;
Christine. 1958 yapımı, Alain Delon ile o yıllardaki
nişanhsı Romy Schneider'in oynadığı bir aşk ve
macera filmi. Üniformalar, atlar, atlı arabalar, kılıçlar,
pistoller, revofverler, kaztüyü kalemlerle parşömen-
lere yazılan mektuplar, düellolar vardı bu filmde. Se-
kiz-dokuz yaşlannda olmalıyım ilk "yabancı" filmimi
seyrettiğimde. Sonra arkası geldi...
Ankara ellili altmışlı yıllarda gerçek bir sinema cen-
netiydi. Kızılay ve civannda Büyük Sinema, Ulus Si-
neması, Ankara Sineması ve Maltepe'ye doğru gü-
zelim Gölbaşı Sineması vardı. Anafartalar'ın oralar-
da bir yerde Park ve Sus sinemaları vardı. Bahçeli-
evler'de Renkli Sinema ve ismıni anımsamadığım o
cennet açık hava sineması. Tandoğan Meydanı'nda,
orduevinin biri kışlık, biri yazlık ve sürekli iyi film oy-
natan iki sineması vardı. Bir de Makine Kimya'nın kü-
çük sineması. Evet, MKE'nin bir sineması vardı ve
Cherbourg Şemsiyeleri, Jules ve Jim gibi filmleri alt-
mışlı yıllarda ilk kez orada seyrettim ben.
Bir de sinematek vardı elbette. Orada Eisenste-
in'dan Cassavates'e kadar birçok büyük sinema us-
tasını keşfedıyorduk. O yıllarda Fransız sineması il-
gimi çekiyordu. On beş on altı yaşlarım. Başka "si-
nemalara" benzemiyordu Fransız sineması. Söz-
cükleri, müziği, şiiri, kurguyu, ışığı başka türlü kulla-
nıyordu bu filmler. Aşina olmadığımız bir aynntı zen-
ginliği kaplıyordu ortalığı. Fransız filmlerindeki bu
anlatım zenginliği, globalizm icat edilinceye kadar sür-
dü.
Renoir'ın Büyük Yanılgı'sını, Truffaut'nun Dörtyüz
Darbe'sini, Marcel Carne'nin Gün Doğuyor'unu,
Jean Luc Godard'ın Soluk Soluğa'sını hep altmış-
lı yıllann içinde seyrettim. İlk "yabancı" filmimde ta-
nıdığım Alain Delon ile Kızgın Güneş, Rocco ve Kar-
deşleri, Leopar, Samurai gibi filmlerte yeniden bu-
luştum. Bu filmler aracılığıyla ister istemez Rene
Clement, Antonionu, Melville gibi yönetmenleıie
de tanışmış oluyordum. Londra'da Ingiliz Ulusal Si-
nemateği'nin muhteşem programlannın yanı sıra,
Pörtdbello Sokağı'nda Electric Sineması'nda, Not-
ting Hill Gate'deki ünlü Gate Sineması'nda ve üç sa-
londan oluşan, Oxford Street'teki Akademi Sinema-
lan'nda Italyan, Rus, Japon ve evet, Fransız sinema-
sının olağanüstü örneklerini seyrettim yıllarca.
Sinemayı büyük bir "haberieşme" aracı olarak gör-
meye başladım sonunda. Tiyatro ya da şiir gibi.
Çevremdeki insanlarla sevdikleri/sevmedikleri film-
ler aracılığıyla habeıieşiyorum çoğu zaman. Bana
sevdiğin filmleri söyle, sana dostlannı sayayım du-
rumlan! Filmleri sinema salonunda seyretmeyi se-
viyorum, elimde biletimin yansıyla. Evde, yani tele-
vizyonda film seyredeceksem, ancak gecenin kö-
ründe tek başıma seyredıyorum. Sinemada yan ya-
na oturup paylaştığımız fîlm, evde ışıklar açıkken ko-
nuşarak paylaşılmıyor nedense.
Eski denilen Fransız filmlerini hâlâ çok seviyorum.
Onlann yanı sıra Bunuel, Bergman, Ozu filmlerini
de. Oysa bu insanlann filmleri artık ne sinemalanmız-
da oynuyor ne de televizyonlarımızda gösterili-
yor. Şu eski Fransız filmi "olayını" bir türlü izle-
yemiyoruz! Sinema hakkında kolayca atıp tutan
genç otoritelerimız: Marcel Pagnol, Sacha Gu-
rtry, Julien Duvivier ve Marcel Carne'den (hak-
lı nedenlerle) söz edemiyorlar. Şimdi Fransız ola-
rak diskotek müşterisine klipsi filmler yapan Luc
Besson var ortalıkta...
Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nın
Sinema Kulübü, bu hüzünlü sinema açığını ka-
patmak için mart ayı başında, bu yazıda adı ge-
çen sinema ustalarının filmlerini meraklısına sun-
maya başlayacak. Sinemayı ciddiye alan insanlan
um:ag sinema kulübüne bekliyoruz. Gerçek sinema-
nın, sizlere şimdi renkli basınımızda yutturulmaya
çalışılan "hoşluklardan" farklı bir şey olduğunu gös-
termek için. Sahi yahu, son gördüğünüz Bunuel fil-
mi neydi?
ABD'deki altın el yazması
Kuran geri verilecek
• VVASH1NGTON (AA)-ABD'nin John Hopkins
Üniversitesrnın elınde bulunan, 11 'inci yüzyıldan
kalma altın el yazması Kuranıkenm'in, Türkiye'nin
VYashington Büyükelçiliği'nin ünıversite nezdınde
yürüttüğü girişimler sonucu Türkiye'ye geri
verileceği bildırildı. Washington Büyükelçiliği'nden
alman bilgiye göre, 1942 yılından beri John Hopkins
Üniversitesi'nin elinde bulunan altın el yazması
Kuranıkerim, yann büyükelçilikte düzenienecek bir
törenle Kültür Bakanı lstemihan Talay'a teslim
edilecek. Topkapı Hazineleri sergisinin açılışını
yapmak üzere bu hafta sonu Washington'a gitmesi
beklenen Talay. Kuranıkerim'i John Hopkins
Üniversitesi Rektörü NVilliam Brody'den teslim
alacak. İki cilt olan Kuranıkenm'in ikinci cildinin
halen Istanbul'daki Nuruosmaniye Kütüphanesi'nde
bulunduğu, birinci cildinin ise 1942 yılında John
Hopkins Üniversitesi'ne el yazması kitap
koleksiyoncusu John VVork Garrett tarafından
bağışlandığı belırtiliyor
Erhan Bener'e Fransız Sanat ve
Edebiyat Üstadı Nişanı verildi
• Kültür Servisi - Otuza yakın yapıtı bulunan ve
yapıtlannın bir kısmı Fransızcaya çevrilen tanınmış
yazanmız Erhan Bener. geçen cuma Beyoğlu
Fransız Sarayf nda yapılan törenle, Fransız
Devleti'nin Sanat ve Edebiyat Üstadı Nişanı'nı
(Insignes d'Officier des Arts et des Lettres) aldı.
Nişanını Fransa'nın Ankara Büyükelçisi Jean-
Claude Cousseran'ın takdim ettiği Bener, daha önce
de edebiyat dünyasma katkılan nedeniyle Fransız -
Türk Kültür ödülünü almıştı.