Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 27 ŞUBAT 2000 PAZAR
14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr
Doğumunun 100. yılmda anılan Jacques Preverf m yeni bir biyografisi yayımlandı
'Şiiryaşamın en güzel takma adı'
HANDANGUNTURK
PARİS - Fransız şaır Jacques Prewrt, doğumunun
100. yıldönümünde anılıyor. Hakkında daha önce ya-
zılanjara, Yves Courriere ımzalı, devasa yenı bir bı-
yografı (718 sayfa) eklendı.
1900 yılının 4 Şubatı'nda doğan Jacques Prevert ger-
çek anlamda bu çağın çocuğu. 1977'de ölümüne ka-
dar yüzyıla damgasını vuran biitün olaylann yakın ta-
nığı, kimi zaman da kahramanlanndan oldu. Şiire yö-
nelmesı, hayatın akışı içinde kendiliğinden gelişen
bu olgu. N'eden şiir diye bir soruya yer yok. "Şiir ha-
yann en güzel takma adlanndan biri" diyordu. Do-
ğal olarak da konulannı seçerken uzağa gıtmedi: Gün,
gcce, ay, güneş, insanlar ve sokaklar. Konulannı gün-
lük hayattan seçtiği gibi, onlan işlemede de sade bir
yol izledi. Sözcüğü kendi anlamıyla, hantallaştırma-
dan. bir diğerine ürkütmeden bağlayarak dizeler oluş-
turdu. Ortaya çıkan hafif, imgeden anndınlmış ve an-
laşılır şiırler hayata bakışındaki sadeliğin kâğıda dö-
külmesiydı. I946'da yayımlanan "Sözter" kitabı bir
haftada 5000 adet satıldığında ciddi edebiyat çevre-
len kendisini halk şairi olarak damgaladılar. 'Kolay
* şiir sade halkayaraşır' diye düs.ünenlerin dili neredey-
se kültürel bir tehdit aracı olarak kullanmalannı za-
ten hazmedemeyen Prevert, bu eleştirilerden etkilen-
medi.
Jacques Prevert'in hayatı sokaklarda başladı. Ba-
bası yoksullara yardım kurumunda çalışırken perşem-
be günlen okula gitmeyip babasıyla birlikte "gercek
yoksullan tespit" ziyaretlerine çıkıyorlardı. Bu ziya-
retlerden yoksullan sevmeyi öğrendi, sokağa tutuldu.
Agzında sigara (Gauloise) Paris'i baştan başa yürü-
meyı alışkanlık edinen şair, sokak sevgisini şiirlerine
taşıdı. Paris'in sokaklan, parklan, Seine Nehri ve Pa-
ris'ten insan manzaralan şiirlerinin ana temalan ol-
du. Sokaga bu denli tutkunluğu Prevert'in baskı altı-
na alınamaz kişıliğinin bir göstergesi aynı zamanda.
• Otoritenin her türüne alerjisi vardi: Zoraki yaptığı
askerlik. ne orduyu ne de Fransız milli marşını sevdi-
rebildi Prevert'e. Dinden hep uzak durdu. Geçerli tek
gruplaşma şekli dostluk adına olandı. 1925'te arka-
daşlan aracılığıyia 'sürrealist' grupla tanıştı. Andre
Breton'un etrafında, LouisAragon, RaymondQuene-
au. \1arx Ernst, Man Ray gıbı ağırlığı olan isimler ağır
sanat teorileri ile meşgulken sokaktan gelen, anarşıst
genç Prevert'i kolayca kabul ettiler aralanna. Birlik-
te bulundugu insanlan kâh çocukluklanna gen götü-
o"toritenin her
türüne alerjisi
vardı: Zoraki
yaptığı askerlik,
ne orduyu ne de
Fransız milli
marşını
sevdirebildi
Prevert'e. Dinden
hep uzak durdu.
Geçerli tek
gruplaşma şekli
dostluk adına
olandı.
İTT
M^Ealk dostu,
sosyalist şair',
Jean Renoir,
Marcel Carne,
Jean Gabin,
Joseph Kosma
gibi isimlerle ikili
ya da grup
çalışmalannda
çok verimli oldu.
ren, kâh isyan rüzgârlan estiren Prevert, grubun dün-
yaya açılan yeni bir penceresi olmuştu. Fakat Bre-
ton'un grubu asker disipliniyle yönetmeye başlama-
sı. Prevert'in demir almasına yetti. Uzun vadeli plan-
lardan uzak, günün getirdiklerini yaşamayı seçen Pre-
vert'in yolu, 1932'de Fransız îşçi Tiyatrosu Federas-
yonu'ndan aynlarak Ekim adında bir grup kuran 10
gençle kesişir. Sol militanı coşkulu gençler, Prevert'ten
kendilerine politik içerikli skeçler yazmasını isterler.
Böylece başlayan çalışmalan 4 yıl sürer. Halkın po-
lıtik bılincini geliştirmek ve dikkatini gelişen olayla-
ra çekmek için ajitasyon nitelikli, kımı zaman absürd
dilde yazılmış skeçler Paris sokaklannda oynanır. Bu
metinleri yazmak Prevert'e tutucu değerleri, önyar-
gılan, hâkim ideolojiyi eleştirme fırsatı vermiş ol-
makla birlikte, bu tepkiyi kalıcı birpolıtık çizgıyedö-
nüştürememesi kendisine "sahte proieter, acıkb pem-
be dizi kahramanı, sokak kuklas" gibi sıfatlann ya-
kıştınlmasına neden oldu. Herhangi bir safta yer al-
mayı reddetmesi minder dışından güreşiyor havası
verse de tehlikeyi tümden safdışı edebildiği söylene-
mez. II. Dünya Savaşı sırasında bazı arkadaşlarını
(Marx Ernst, Joseph Kosma) Alman tehlikesinden
uzak tutabilmesi azımsanacak bir davTanış degi 1; ama
işgal altındaki Paris direnış grubuna katılmayı reddet-
mesini de herkes sindiremedi. Fakat bütün bunlar Pre-
vert'in halk dostu, sosyalist şair konumunu zedeleme-
di.
'Yazdıklarmda kendimi buluyorum'
O yıllarda zaten sınemaya yönelmişti. 1935'te Je-
an Renoir'la gerçekleştırdıkleri 'Mösyö Lange Cina-
yeti' o yıllann coşkulu havasını yansıtır. Fransa ve Is-
panya'daki Halk Cephesi hareketinin yükseliş döne-
minde çekilen fılm, patrona ve burjuvaziye direnen
işçi mücadelesini konu alır. Bu fılm aracılığıyia tanış-
tığı Marcel Carne ile 1936'da başlayan ve 10 yıl sü-
recek olan ortak çalışmalan boyunca Fransa sinema
tanhinin en iinlü fılmlerine imza attılar. 'Fransız Şi-
irsel gerçekçüiği' dönemı onlarla başlar. Jacques Pre-
vert'in yazdığı senaryo ve diyaloglar, şiirlerinde ol-
duğu gibi sokağı ve sade insanlan işler. Bayagılığa kaç-
madan, duygulan ön plana çıkararak insanlan sosyal
ve entelektüel konumlanna mahkûm etmeden işler. Ki-
mi zaman absürd. ama çarpıcı replikleri ile ('Yanılma-
dan hata yapdmaz') fılmlerin başansında önemli bir
rol oynar. Jean Gabin (Prevert'le kan kardeşı olmuş-
lardı) Prevert-Carne ikilisinin gerçekleştirdiği pek
çok filmde oynayarak unutulmazlar arasında girdi.
•Sisler Rıhomı' ve 'Cennetin Çocuklan' sadece bır-
kaçı.
Sinema çalışmalan sırasında Macar piyano sanat-
çısı Joseph Kosma ile başlayan çalışmalan sonra de-
\am eder. Prevert'in yazıp Kosma'nın besteledıği şar-
kılar, savaş yıllannm en gözde semti Saint Germain-
des- Pres kahvelerinde Juillet Greco gibi ünlü şarkı-
cılar tarafından seslendirildi.
Hayatınm durulmaya başladığı dönemlennde dost-
luklannaaravermedi. Pkassoyaduyduğuhayranlık
ve sadakat, Picasso'dan şu övgülü sözlerle karşılık
buldu:tt
Hakkımdaoocayazıldı,amayalni2caPrevert'in
yazdıklannda kendimi buluyonım."
Dostluklan hayatının merkezine koyan Jacques Pre-
vert. eşı Janine'e olan sevgisini şu dızelerle ıfade et-
ti: Aşkımız/ Duruyor orada/ Keçi kadar inatçı/Arzu
kadarcanİL Jacques Prevert' in bütün bu zenginleriy-
le üçüncü mılenyumda da adından söz ettirmesi şa-
şırtıcı olmasa gerek.
Büyük ehtıa... ÇürükelmaGUVEN TURAN
Bir türtü karar veremiyorum. Zengin bir
seyahat edebiyatımız mı var demeliyim,
hâlâ göçebe ruhlu oldugumuz bir türlü
kentli olamamışlığımızdan belli olması-
na karşın, seyahat edebiyatımızın cılız ol-
duğundan mı dem vurmalıyım. Galiba
her iki yaklaşımın dışında, Ahmet Ha-
şim'inyapıtlan ile Ahmet EminYahnan'm
va da Hikmet Feridun Es'in ya da Bur-
han Arpad'ın artık baskılan bulunmayan
yapıtlarını anımsayıp, düzyazı geleneği-
mizin büyük isimlerinden Evüya Çete-
bi'nın de bir gezi yazarı olduğunu vurgu-
layarak beklediğimiz kadar yeterli değil
demeliyim ya da yetmişli yıllann sonra-
sında biraz ihmal edildi mi demeliyim. Son
yıllarda yeniden gündeme gelmeye baş-
ladı seyahat edebiyatı ve ağırlıklı olarak
da (galiba seyahat yazılan dış ülkelerden
söz etmelidir gibi bir önyargımız var)
uzak ülkelerden söz edenler geliyor gün-
deme. Hani, yabancı da olsalar Paris,
Londra gibi çok bilinen kentler ile ülke
içi geziler, "biliyonız her şeyini, ne yapa-
lım yahu" yaklaşımıyla itiliyor bir yana.
Seyahat edebiyatında bilinmeyen toprak-
ların keşfi. macera ruhu elbette var, ama
asıl olması gereken, gene "nereyi anlat-
nğınız değil. nasıl anlatnğuuz", aynca ör-
neğın Pans Paris'tir ama hiçbir zaman bir
Paris de yoktur. herkesin Paris'i başkadır.
Enis Barur'un yaptığı da işte bu, Ameri-
ka büyük bir şaka, sevgili Frcnk, ama
ona ne kadargülebiliriz? all baslıklı Nevv
York Seyahati başlıklı kitabında. Bize
Ne\\ Yorklulann "büyükelma''dedikle-
n, 70'li ve 80'lı yıllarda polıtık skandal-
lar ve yüksek suç oranı nedeniyle "çürük
elma" denilen New York'un içindeki ken-
di Nevv York'unu keşfedişinin öyküsünü
anlatıyor.
Brookiyn'e sıcakhk bcsüyor
Daha kıtabın ılk sayfalannda, Nevv York
kitabının, (Cesif ten, İki Deniz Arası Si-
yah Topraklar'dan farklı olduğunu, daha
doğrusu. Nevv York'un Enis Batur'ca St.
Nazaıre'den, Bordeaux'dan farklı yaşan-
nıış olduğunu sezinliyorsunuz. Farklılık,
Enis Batur'un New York'u sevmemişliğinin öyküsüdür
Enis Batur'un 'Amerika büyük bir şaka, sevgili Frank, ama ona ne kadar gülebiliriz' aJtbaşlıklı New York Seyahati baştakh kitabı Yapı Kredi Yayınlan'ndan çıkü.
New York'taki sürenin (ki Bordeaux'da ya
da kıtabın başlığıyla iki denız arasındaki
siyah topraklarda yaşanan sürenin yarısı
kadar) tümünü Nevv York'ta ve geniş de
olsa bir otel odasında geçirmekten mi
kaynaklanıyor? Bilemeyeceğim ama New
York, besbelli daha indiğinde ters karşı-
lıyor Enis Batur'la (kelimenin bütün an-
lamlanyla) yoldaşı FatmaTülin'i (FT ve
Tül diye de geçiyor Enis Batur'un kitap-
lannda ve her kodlamanın bir gizli anla-
mı da var, çözümü okııra bırakıyorum!)
kalış süresi uzadıkca da basıyor üstüne bes-
belli. Muhteşem müzelerinin zenginliği-
ne bir itirazı yok ama kitapçıianndan hoş-
nut olmadığı belli. Hepsinden önemlisi,
Enis Batur'un bundan öncekı seyahat ya-
zilannı okuyanlann bildiği gibi, seyahat
biraz da yeme içme, yeni ağız tatlan keş-
fetmektir. Enis Barur ve Fatma Tülin için.
Nevv York, bekledikleri ağız tatlannı ge-
tirmiyor. Cstüne üstlük, sigara da içirtmi-
yor! Bunlann da etkisi olmalı, Enis Ba-
tur'un da New York'a önce soğuk durup
giderek onu sevmez oluşunda. Ama ben-
ce asıl etkin olan. sadece New York sınır-
lan icinde kalmalan, Nevv York'un geomet-
rik yapısı. Nevv York'un özellikle Man-
hattan'daki bütün sokaklann birbirini 90
dereceyle kesmesi ve her cadde blokunun
kıyısından başlayarak yükselen yapılan
inanılmaz bir klostrofobi oluşturur insa-
nın üstünde. Bu duygu bir ölçüde gece si-
ünir insanın üstünden ve o zaman da po-
lis, ambulans, itfaiye sirenleriyle başka bir
fobi sarar insaru! Gerçi Enis Barur birkaç
kez deniyor, ama Nevv York'ta özellikle
de Manhattan'da yürüyüş yapılamaz. Yü-
rünür elbette, ama daha çok bir dükkân-
dan ötekine, bir duraktan ötekine yürünür,
yani önceden belirlenmiş iki nokta arasın-
da yürünür... Devasa bir hücre izlenimi ve-
rir New York insana. Enis Batur'un da bu
izlenimi taşıdığını satır arasında okuya-
biliyoruz, Büyük New York şehri içinde
sadece Brooklyn'e sıcakhk besliyor Enis
Batur ve Coney Island'ın terk edilmiş eğ-
lence merkeziyle de duygudaşlık kurabi-
liyor. Gerçi Enis Batur'un gezdiği 1998
yılı ağustosunda Brooklyn çok ırklı bir yer-
dir ama, uzun yıllar orta Avmpa'dan göç
eden Yahudilerin mekân tuttuğu, hatta ne-
redeyse ortaya çıkarttığı bir semttir ve
Nevv York'un da hiçbir Avrupa şehrine pek
benzemese de (biraz Manchester midir)
Avrupalı duygusu uyandıran bölgesidir.
Burası ölûnecek bir şehir
Kitabın sonlanna doğru, Nevv York'tan
aynlmadan hemen önce, Fatma Tülin'e
açık açık söylüyor Nevv York'un kendisi
için ne anlama geldiğini: "Ök izlcnimim
şu, diyonım ona: Buraya yaşanacak yer
diye geüyoriar, o>sa burası ölûnecek bir şe-
hir. Rılke, bu yargıyı Paris için getirir Mal-
te'de, ama bambaşka gerekçeleıie. Bense,
sert ve karanhk bulduğum New York'un
cazibesini sorguluyonım bambaşka ge-
rekçeterle,''
Seyahat kitaplannın (gezi gezgin; yol-
cululc'yolcu; gezinti/gezmen çetrefilliği-
nin kıyısından dolaşmak için seçiyorum
"seyahat" sözcüğünü), onlan okumanın
sadece bu sayıyla sınırlı kalmasa da iki iş-
levinden söz etmeliyim: Kjşiye bilmedi-
ği yerleri "tanıtmak'', oralann havasını,
suyunu, şununu bununu vermek ve bir de
kişinin bildiği yerlerle ilgili olarak, baş-
kasının oralan için neler düşündüğünü
öğrenmek... Şimdiye kadar hep övülmüş.
hep hayranlıkla sözü edilmiş bu kenti bir
de bu açıdan görmek, bu kentle ilişkisi ol-
muşlar için yeni bir serüven kanımca.
Bense, Enis Batur'un New York ile ilgi-
li yargısına katıhyor olmahyım ki 1980
yılında kjsa bir süre kaldığım bu kente o
gün bu gün yeniden gitme isteği hiç mi
hiç uyanmadı içimde. Girmek zorunda
kalsam, Frankfiırt'a oldugu gibi, söylene
söylene giderdim belki. Üstelik, Whit-
ney Müzesi'nin yanındaki The Books ad-
lı o harika kitabevi de kapanmış. Hani, bel-
ki açık olsaydı, Enis Batur, Nevv York ki-
tabevleriyle ilgili düş kınklıgını da yaşa-
mazdı belki. Bir kent. bu kadar çok "bel-
ki" ile eşleşiyorsa...
'Güneşe Yolculuk' sonunda Türkiye'de sinemalarda
'Insanlık için güçlü bir çıglık'
Yeşim Ustaoğlu'nun yönettiği 20 ödüllü film, halen 15 ülkede gösteriliyor.
Kültür Servisi- Avrupa' nın en önem-
li festivallerinden biri olan Berlin Film
FestrvaH'nde ödül alan 'Güneşe Yolcu-
luk' gösterime giriyor. Bazı yabancı si-
nema eleştirmenleri tarafından "Türld-
ye'nin Ken Loach'ı" olarak adlandın-
İan Yeşim Ustaoğlu'nun Türk, Hollan-
da ve Alman ortak yapımı ikinci uzun
metrajlı filmi ve halen 15 ülkede gös-
terimde olan 'Güneşe Yolculuk'. 3 Mart
tarihinde tstanbul'da Beyoğlu Akade-
mi, Osmanbey Gazi, Kadıköy Bahari-
ye ve Avcılar Avşar, Ankara'da Metro-
pol, tzmir'de Sema ve Diyarbakır'da
Dilan sinernalannda gösterime girecek.
En lyi Avrupa Filmi (Mavi Melek
Ödülü) ve Banş Ödülü olmak üzere 49.
Berlin Film Festivali'nde iki ödül bir-
den alan 'Güneşe Yolculuk', Alman-
ya'dan Portekiz'e. Israil'den Brezilya'ya
kadar dünyanın değişik bölgelerindeki
festivallerden toplam 20 ödül aldı.
'Güneşe Yolculuk'. 18. Uluslararası
lstanbul Film Festivali'nde En lyi Türk
Filmi, En lyi Yönetmen, FIBRESC1 ve
Hürriyet Gazetesi Halk Ödülü'nü ka-
zandı. 11. Uluslararası Ankara Film
Festh'ali'nde ıse En lyi Film. En lyi Yö-
netmen. En lyi Görüntü Yönetmeni,
En lyi Senaryo-Onat Kutlar Ödülü ve
Umut Veren Yeni Kadın Oyuncu Ödü-
lü'nü kazandı.
Yönetmen, "Türkiye'nin genel bir
panoramasım \ermeye, insaıuaruı kim-
lik arayışını işlemeye ve aralanndaki
dostluğu anlatmaya çalışöm" diyor.
Film, basında çıkan eleştirilerde ise
'Öldüriicü bir gerçekçilikle yeni bir
akım yaratan bir film'. 'Yeşim Ustaoğ-
lu, Tavernier ve Cronenberg'in üzerin-
de tökezledigi denklemi akıl almaz bir
basitlikle çözüyor'. 'Sınır tanımayan
dostluk; bir banş mesajı'. 'Güneşe Yol-
culuk politik bir pankart değil, aksine
insanlık için güçlü bir çığlık', 'Türki-
ye'nin bağnndan yükselen çağdaş ve
sanatsal bir çığlık' biçiminde değcrlen-
diriliyor.
Clint Eastwood 'a
Altın Aslan Ödülü
• Clint Eastwood,
Venedik Film
Festivali'nde
yaşamboyu başansı
nedeniyle Altın Aslan
ödülü alacak. Eastvvood,
yıllardır yaptığı
çalışmalarda, oyuncu,
yönetmen, yapımcı,
senarist ve hatta besteci
olarak eşit derecede
başanlı bulunarak ödüle
hak kazandı. Aktöre,
Altın Aslan ödülü 30
Ağustos gecesi,
festivalin açılış
töreninde verilecek ve
ardından Clint
Eastwood'un yeni filmi
'Space Covvboys'
gösterilecek.
• Sean Penn dört
yıllık bir aradan sonra
bir filmde yeniden Jack
Nicholson ile çalışıyor.
Friedrich Dürrenmatt'ın
romanından uyarlanan
'The Pledge' adlı
filmde 50 yaşında bir
polisin yasam öyküsü
anlatılıyor. Bu filmi
bitirdikten sonra Penn,
başrolünde Marlon
Brando'nun oynamasını
planladığı yeni
fılminde, Garcia
Marquez'in 'The
Autumn of the
Patriarch' adlı romanını
sinemaya uyarlayacak.
• İsmail
Merchant. v. s
Naipul'un romanını
filme uyarlıyor.
Bombay doğumlu
yönetmen, Trinidadlı
Naipul'dan 'Mystic
Masseur' romanını
çekmek için izin
aldığını belirtti.
Amerikalı yönetmen
James Ivory ile 1963'te
başlayan ortaklıkla
adını duyuran Merchant
şimdiye dek 44 film
yaptı.
• EKon John,
Grammy ödülleri
gecesinde Efsane
Ödülü'nü arkadaşı Billy
Joel'in elinden aldı. 30
yıldır pop piyanistliği
ve şarkıcılığı yapan
John, şimdiye dek
müzik alanında
Akademi, Altın Küre,
Tony ve dört de
Grammy ödülü almıştı.
• Jane seymour
ve Roger Moore. 40.
Monte Carlo televizyon
festivalinde Amerikan
komedi dizisi 'Ally
McBeal'deki başanlı
oyunlan nedeni> le
dizinin yaratıcısı David
E. Kelly ile birlikte
'Nymphs of Honour'
ödülüne layık
görüldüler. Sir Peter
Ustinov ve Fransız
yıldız Alain Delon'un
sunduğu törene Monaco
prensi Albert de katıldı.
• Ceorge Lucas
'Star Wars'un son
bölümünde kötüleri
Hollywood film
sektörünün dayattığı ırk
aynmcılığına göre
seçtiği suçlamalanna
maruz kaldıktan sonra
yeni çekeceği bölüm
için Amerikalılann
dışında Asyalı,-lspanyol
ve Hintlilere de yer
vereceği dengeli ve
'adil' birkadro
oluşturacağını açıkladı.
• BonO, başlattığı
'üçüncü dünya
ülkelerinin borçlannı
silme' kampanyası
çerçevesinde geçen
hafta Jovanotti
grubunun solisti
Jay Kay ile
italya'nın , " -
Başbakanı
Massimo
D'Allema ile _ .
görüştü. Chigi
sarayında
gerçekleşen
görüşmede
D'Allema borçlan
üçüncü dünya
ülkelerine vermiş
olduklan borçlan
sileceğinedairsöz
verdi.
• Baz Luhrmann
yeni filmi 'Moulın-
Rouge'da 1800'li
yıllarda, Paris'te
yasayan genç bir şairin
Toulouse- Lautrec ile ,
kurduğu yakın
arkadaşlık ve o
dönemin ünlü
yıldızlanndan Satin'e
duyduğu askın hikâyesi
anlatılıyor. Yönetmen,
rnodern müzik
parçalannı o dönemin
sözleriyle birleştirdiği
filmde, yeni bir müzikal
komedi tarzı yarattığını
belirtiyor. Avustralya'da
çekilen filmde
başrolleri Ewan
McGregor, John
Leguizamo ve Nicole
Kidman başrolleri
paylaşıyor.
• Katewinslet :
'King Kong'unyeni
çekilecek olan
versiyonunda rol
alacağını açıkladı.
Filmin yönetmenliğini
Yeni Zellandalı Peter
Jackson üstleniyor.
• KevİII Kllne Ethan
Canın'in romanından
uyarlanan 'The Palace
Chief' adlı bir filmi
yönetmeye hazırlanıyor.
Filmin başrolünde
kendisinin yer aldiğı
Kline, maddi açıdan zor
durumda kalan bir
öğretmeni
canlandınyor. •
• Julia Roberts
Steven Soderbergh'in .
yeni filmi 'Erin
Brokovich'te rol alıyor. '
Roberts filmde,
kanserojen madde
içeren atıklan şehre
yayan bir şirkete
karşı savaşan bir
avukata (Albert
Finley) yardım eden
kadın dedektifi
canlandınyor.
• Jean-Jacques
Annaud Sergio
Leone'nin
ölümunden önce
yapmayı tasarladıgı
bir projeyi
gerçekleştirmeyi
üstlendi. tkinci
Dünya Savaşı
sırasında, 1943 yılında •,
gerçekleşen Stalin
kuşatması sırasında
Kızıl Ordu'nun
Almanlan şiddet
yoluyla teslim olmaya
zorlamasını konu eden
'Kapıdaki Düşman' adlı
film, bir Avrupa ortak
yapımı olarak
gerçekleşiyor.
Basrollerinde Ed
Harris, Joseph Fiennes
\e Jude Lavv'ın
paylaştığı filmin
çekimleri ocakta
Almanya'nın Postdam
kentinde başladı.