16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 ŞUBAT2000ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 "Reis'lerle Anadolu'daki üniversitelerin bir çoğunda... Üniversitelerin hemen her fakültesinde... Fakûltelerin bölümlerinde... Stnıflara kadar inen örgütJertrne modeli içinde artık birer "reis" var. Reisler, emir- komuta zinciri içinde çalışıyor; kantinlerde bile masalanna kimse oturamıyon bunlar birer ülkücü olarak ve Türk-lslam Sentezi'nin öteki ürünü şeriatçılarla işbirliği yaparak, tabii ki üniversrte yönetiminin koruması attnda çağdaş ve demokrat öğrenciter ve dahi öğretim ûyeleri ûzerinde, kelimenin tam anlamıyla faşist bir baskı uyguluyor. Inanmayan bir zahmet Konya'ya gider, Şelçuk Üniversrtesi'nde -, ömegin Eğitim . Faküttesi'nde, sınıflardan kantine dek yayılan ve kurtlann çok sevdiği "dumanlı hava"yı görüri Görûr ve geçmişten ders alınarak geleceğin "çete'Merini oluşturacak "reis"lerin artık "bilimsel ortam"da yetiştirildiğini anlari Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Elefctronık posta: somQposts.ciflnhuriyBt.cofn.tr - SSK'nin sağlık hizmetleri ticarileştiriliyormuş... "Sosval devletten ticari devlete!" G üneydoğu Anadolu'da Kürt Islam Devle- ti kurmayı hedefleyen Hizbullah tarafından kaçınlıp öldürüldüğü anlaşılan Zehra Vak- fı Genel Başkanı Izzettin Yıldınm'ın orta- dan kaybolduğu sırada durumun vakıf yöneticileri ve ailesi tarafından uzun süre polise neden bildiril- mediği sorusuna yanıt aranadursun, Zehra Vak- fı'ndan bir yıl önce 1989'da, Said-i Kürdi'nin bü- yük hayali Medreset-üz Zehra nın kısaltılmışı Med Zehra adıyla kurulan ve Enver Beçene'nin sahibi olduğu limited şirketin yayımlamaya başladığı Da- va dergisi dikkat çekiyor. 1990'da Sıddtk Dursun'la Zehra Vakfı'nı kuran Yıldınm'ın dört yıl sonra Dursun'la yolu aynlıyor fa- kat yollar ayrılmadan önce 1991 yılında Dava der- gisinde şöyle bir değerlendirme yapılıyor: "Bugün Afganistan'daki Islami hareket oranın hal- kı olan Afgan milletinin eliyle olduğundan kurulacak devlete verilen isim de Afgan Islam Devleti olma- Med Zehra sı -haklı bir şekilde- hiçbir menfi, ırki anlam taşıma- dığı halde, başında sarığı, sırtında şer'i cübbesi, elinde Kur'anı ve hedefinde satt Islami gaye edinen Şeyh Said ve Kürd Mücahitierinin başlattığı Isla- mi hareketi maalesef bazı müslümanlar Irkçı Türk- çü rejimin etkisinde kalıp bu olayı Kürtçülükle le- keliyoriar." Nurcuiar'ın dergisi Dava'da M. Tevvap Mekki im- zasıyla yayımlanan "fıkıh" köşesinde "cihad'ın kı- sımlan ise şöyle anlatılıyor: Siyasi Cihad: Bu cihad, idare şekline göre yapı- lır. Adaletli Islam idaresine itaat edilir. Zalim Islam idaresine karşı onlan doğru yola yöneltmektir. Ka- fir idaresine karşı görev; onu değiştirmek, varlı- ğına son vermektir. Müslüman bunlann hangisinin gölgesinhde yaşıyorsa ona göre cihad yürütülür. Mal ile Yapılan Cihad: Dil cihadı, el cihadı, eği- tim ve siyasi cihadı yapmak için mala gerek var- dır. Mali güçten ve bütçeden yoksun olan bir cihad yürümez. Müslümanlar derece derecedir. Kimisi ca- nıyla, kimisi siyasi cihad etmeye kadirdir. Kimisinin de cihadın her kısmını yapmaya gücü yeter. Med Zehra'nın Dava dergisinde sıkça "okur mek- tubu" yayımlanan Mehmet Ekici adına rastlanıyor. "Çocuklara ne zaman kafir düzenlere kin kusma öğretilirse, yegane amacın 'Allah'ın ahkamını tama- men icra ve tatbik' olduğu nakşedilirse, ne zaman annelerin şefkat hissi Allah'ın şefkatini aşmazsa, çocuklara peygamber ahlakı telkin edilirse, işte o za- man Islamın ayak seslerini duyar gibi oluruz." Hizbullah'ın kurucularından Hüseyin Veüoğhı'nun öldürüldüğü Beykoz'daki operasyondan sonra ya- kalananlar arasında "Mehmet Emin Ekici" adında bir Hizbullahçı bulunuyor. .- . i - - • / - . - ' • ŞESSÎZ SEDASIZ (!) M'RİKVRTCEBE Halkın para tarafından yönetimi Prof. Dr. Erol Manisalı, "Cumhuri- yet ve demokrasi, halkın halk tarafın- dan yönetimi; halkın kendi kendini yönetimi esası üzerine oturur" sapta- masını yaptıktan sonra "Oysa" diyor: "Bu anlayış 'halkın para tarafından yönetimi' durumuna kaymıştır." Manisalı, saptamasını sürdürüyor: "Siyasal güçler, 'parasal güç' ile iş- birliğine ve ortakhğa başlamıştır." Nedir parasal güç? "Parasal güç büyük mali kurumla- n, büyük holdıngleri, kayrt dışı büyük sermaye çevrelerini ve çok uluslu şir- ketleri kapsamaktadır." Erol Manisalı: "Parasal güç siyase- ti, bürokrasiyı, medyayı, yüksek eği- timi, ekonomi yönetimini kendi de- netimi altına almaya başlamıştır. Iç parasal güç, uluslararası parasal güç ile ortakhğa girmiştir. Uluslararası bü- yük sermaye, ulusal sermayeyi ve do- layısıyla onun denetimindeki ögeleri yani siyaseti, bürokrasiyi, medyayı, yüksek eğitimi, ekonomi yönetimini de- netler duruma gelmiştir." Aksini iddia eden siyasetçi, bürok- rat varsa buyursun tekzip etsin! M T C Q Q 1 1 Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. I I U U I I KeremDoksat'ıneşiNurperiDoksat, 14 yaşındaki kı- zıyla birlikte 15 Ocak'ta Suadıye'de gıderken yol vermedıği gerekçesiyle 34 TF 3911 plakalı beyaz renkli Renault Broadway marka bir otomobilden çıkan uzun boylu, kumral, 30 yaşlannda bir erkek tarafından sözlü tacize uğruyor. Nurpe- ri Doksat Bostancı Polis Karakolu'na giderek şikâyetçi oluyor; tutanak tutulu- yor ve "Biz size haber vereceğiz" deniliyor. Aradan günler geçiyor; sonuç çık- mıyor; karakola telefon edildiğinde Doksat ailesinin yüzüne telefon kapatılıyor. 'Elsiz Ayaksız Bir YeşÜ Yılan' PROF. DR. NECLA ARAT 31 Ocak, Prof. Dr. Muam- mer Aksoy'un kaphe kurşun- lara hedef oluşunun onuncu yı- lıydı. On yıldır katilleri (tıpkı öteki gerçek Atatürkçülerin katillerinin bulunamadığı gibi) bir türtü bulunamadı. .ı Muammer Aksoy, Cumhu- riyet'in özellikle de laiklik il- kesinin karşı karşıya bulundu- ğu irttca tehlikesinin bilincine en erken varanlardı. Atatürk- çû Düşünce Derneğl'ni 1989'un sonlannda bu tehlike- ye karşı birieşecek Cumhuri- yet çocuklannın, Atatürk dev- rimini savunacak olan Kema- Mstlerin toplanması gereken bir demek olarak kurdu. O tarih- lerde Çağdaş Yaşamı Des- tekleme Derneği de aynı bi- linç ve amaçla kurulmuştu. Çünkü, Attilâ llhan'ın Mus- tafa Kemal başlıklı o güzel şi- irinde dile getirdiği türden "el- siz ayaksız bir yeşil yılan" değil de "yeşil yılanlar" gide- rek çoğalmaktaydı. Muammer Aksoy'un en büyük kaygısı, "yeşil yılanlann" toplumdaki en büyük güçlerden biri olan dini olabildiğince kullanacak- ları ve günün birinde (ne yazık ki daha o sıralarda üs tutma- ya başladıkları) 50.000 cami- den sokaklara dökülecekle- riydi. Cumhuriyet, büyük bir tehtike karşısındaydı. Bu teh- like mutlaka önlenmeliydi. Aradan geçen on yıl içinde Muammer Aksoy'un kaygıla- rı içimizde onulmaz yaralar açarak doğrulandı. O kadar ki sonunda Milli Güvenlik Kuru- lu 28 Şubat kararları alıp hü- kümete önemli tavsiyelerde bulunmak zorunda kaldı. 28 :. Şubat kararları, Cumhuriye- ttmiz ve laiklik için yapılması gerekenleri ıçeriyordu. 28 Şu- bat ın haklılığını son haftalar- da yaşadığımız Hizbullah ve İBDA-C olaylannda bir kez dahagördük. ' Her ikisi de "Islamcı terör örgütû" olarak tanınan bu yı- tanyuvalanndayetişenlerin in- •aniık dışı cinayetleri inanıl- maz boyutlara ulaştı. Hizbullahçılann etkisiz hale getrilmeleri için operasyonlar tıââdevamediyor. İBDA-C'ci- brise, beyin takımının hapisa- neteri değiştirilerek etkisizleş- Srilmeye çaiışılıyor. Aslında İBDA-C de en az Hizbullah kadar, belki ondan datehlikeli bir Islamcı ör- güL Bu örgütün düşüncelerini yaygınlaştıran bir derginin (Akademya) tekrar yayımlan- maya baştayacağını ve "He- men aynı günlerde, Istanbul ve Anadolu merkezli üç ayn kardeş derginin yayına başla- yarak kavganın sıcaklığını ka- muoyuna taşıyacağını" İBDA- C'nin propaganda broşürün- den öğreniyoruz. Mektupfor- munda özellikle laik-Atatürk- çü çevrelere gönderilen bu broşürden birkaç ilginç cüm- le aktaracağım. Bu örgütün propagandistlerine göre, "Is- lam âlemınin 500 yıldır hasre- tini çektiği kutlu misyonun; Is- lamın hayatın her cephesinde dünya hâkimiyetini tesis ede- cek o muhteşem destanın ku- mandanı, mûtefekkir ve aksi- yon adamı Salih Mirzabeyoğ- lu'nun 7998 yılı sonunda gü- ya esir alınması ve 1999 yılı başında Metris-Siper'e geç- mesi ve kurtuluşu 1999 mer- kezli bir vade olarak işaretle- mesiyle, büyük Islam ihtilal-in- kılabının kritik son viraja gir- mesi sonucu başlayan süreç ümmet adına engellene- mez birzafer, küfüriçinse ka- çımlmaz bir hezimettir." İB- DA-C'ciler, bu yazıda 17 Ağus- tos depremini bile acımasızca propaganda malzemesi ola- rak kullanmışlar ve olayı "Isla- ma savaş açma yeltenişinin uğursuz karargâhının fevka- lade birhadise mahiyeti ve as- nn en şiddetlısi hüviyeti ile 17 Ağustos'ta karadan ve deniz- den yere batınlmasr diye yo- rumlamışlardır. Onlar, Metris hapishanesindeki isyanı ise şöyle betimlemektedirler: "Başlıbaşına destan levhası olan 5 Aralık şanlı Metris kıya- mındaki gibi ölümüne boğaz- laşmalara tutuşma, yanısıra kü- für zindanlanna yüzterce esir verme pahasına daha yükse- ğe çekilen ve artık tüm dünya Müslümanlannın gönlünde taht kuran aziz İBDA bayrağı..." Bu safsatalara ek olarak, yandaşlannın nasıl çoğaldığı- nı ise şu tümcelerle dile getir- mektedirier: "Küfrün en çirke- fine açılan gökmavi ısyan bay- rağının altında, Anadolu Kur- tuluş Ordusu askeherinin ce- maatcemaat, teşkilat teşkilat, grup grup, fert fert ve görül- medikbirhızlasaftutması... ve küfür hedeflerini imha eden nokta taarruzlan..." Bugünkü yazımı fazla yo- rum yapmadan Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Vural Sa- vaş'ın çok önemli bir uyarı cümlesi ilebitiriyorum: "Cum- huriyet büyük bir tehlike kar- şısındadır!" HAYVANLAR ISMAIL GÜLCEÇ KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK [email protected] ftpcam oyağtnı krdığma/a» boyle... 0 cU kilo o/d,.. Jortkti evdeoyuyor. ÇtZGtLÎK KÂMtL MASARACI TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 2 Şubat CIPLAK YUMRUKLU AGIRSİKLET BOKSÖRÜ.. 19t8'DC gOSaıV, İLK DÛNiM AeHSSİKLET 8OKS &4MPirOK/U JOHM L.. SUU-fVAN C-£4£'WAS), SO rAŞlNM ÖLMÜÇTİJ. ÖZELUKL£ KENOİ ÜL/<£Sf AAıt£/SlKı4 'OA, 8ü SfioetAV POPtİCSG ltfl£ S£t-MeSM/PE SÛYÜtt P*yt OCA/V ÜMiM BOKSÖ&, ON Y/L (J/8BZ -1892.) SÜ&GvtM ŞAM- PİyOMLtiSU &M££Y£ tcMPTrGMAMlÇr/. ZAMA- MIMIN GEGS6İ ÇIPLAK yuMÜUKLA OÖVÜÇMEKTİ V£ JÖHA/ LAU/e&JOE StlUJVAN, AĞie£<*U£T UMI/A- NINf YtrfKpiğf J74MES CO/egerr K4£Şfü4ŞAA4SIA*4 D£- 6İN, BOKS eU>t'V£Nİ tajLtAMAMMfŞTf. ÇtPLj4ti yuMBUKLA DÖ- '"•' SON OEKeCE TEHUK€Ü I/E IZ 8H&IAİ4A/ 8/g yÖfJJTEM OL- ', SULL/VAH VA/ &URNU tagtLMAMtÇ, yÜZÜ Hl'Ç BOZUUUAMIÇT/. OhJUU EU UNUTULMAZ PÖVÜŞÜ, f8B9'M,J-A£E _ (ILSA/N '/ MAKAVr ETTİSİ 75CO G4UA/£>i.tfK KA£Ş(ü4ÇM '~' s DA~) .ÇtPLAK YUMKUKLA Z SAAT 1İ OAK/KA BrtısüCMrJSTTJ/ DÜZELTME tLANI 31 Ocak 2000'de Cumhuriyet gazetesinde çıkan 3852 basın numa- alı Bakırköy 6. Asliye Hukuk Mahkemesrnin ilanı dosyasız çıkmış- »r. , . . . ^ DosyaNo: 1998/353 esasdır. Düzeltikrek ilan olunur. ' '. Basın Tashihi İLAN T.C. ANKARA 9. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 1999/227 E. Mahkememızden verilen 22.10.1999 gün 1999/227 esas 1999/595 sayılı karan ile Kocaeli ili, Merkez ilçe- si Çukurbağ mahallesi, cilt 0003, kütûk no: 0012'de nü- fusa kayıth Mustafa ve Zehra'dan oima 22.11.1951 do- ğumlu Suna Tekinel'ın Tekinel olan soyadının "Öz- türk" olarak dûzelüldıği ılanen duyurulur. 30.12.1999 Basın: 4526 ANKARA 23. ASLİYE HUKUK MAHKEMESt'NDEN EsasNo: 1997/571/KararNo: 1999/532 Davacı Keçiören Belediye Başkanlığı vekili tarafından davalılar Lütfi Özalp, Orhan Alpay, Kemal Babacan, Suzi Uludağ ve Fehmi Keleş aleyhi- ne açılan tapu kaydının iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; Mahkememizce verilen 14.9.1999 gün 1997/571 esas 1999/532 karar sa- yılı ilam davacı vekili tarafından temyiz edilmiş olup, işbu ilanın yayınlan- dığı tarihten itibaren 15 gün sonra tebliğ etmiş sayılacağınızdan ilandan iti- baren 15 günlük yasal süre içerisinde temyiz dilekçesine karşı itirazlannızm bildirilmesi ve temyiz dilekçesi tebliği yerine geçerli olmak üzere ilan olu- nur. 5.11.1999 İlan olunacak davalılar: Lütfi Özalp, Orhan Alpay, Kemal Babacan, Suzi Uludağ, Fehmi Keleş. Basın: 4511 PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Son Duruşlar Tanıdığımda yetmiş yaşının çok ûzerinde olma- lıydı Hüsnü Amca. Almanya'da çalışan oğlunun verdiği adres elimde. 1970 yılının yağmurlu bir sonbahargünü Beşiktaş'ta birçarşı kahvesinde bulmuştum onu. Kendisi gibi yaşlı arkadaşlarıy- la bir köşede oturuyordu. Kendimi tanıtınca ye- rinden fıriamış, boynuma sanlmış, sonra arkadaş- larına dönüp "Bizden bu... Bizden..."demişti. "Çetin'in arkadaşı." Saatlerce konuşmuştuk. Arkadaşlan birer bi- rer gidince, biz de kalkmış, önce iskeleye, ora- dan da Ortaköy'e yürümüştük. Hep anlatmıştı Hüsnü Amca... öyle çok macera yaşamıştı ki... "Biliyor musun", demişti, "ben Vıyana'da Hotel Zeitung'da kalmıştım..." önce anlamamıştım. Zeitung, Almancada "gazete" demekti. Ben, "Ne tuhaf bir otel adı..." diye aklımdan geçirirken, gülmüş, Italya'dan Avusturya'ya kaçınca gece- lerce parklarda, tahta banklann ûzerinde gaze- teleri yorgan yapıp yattığını anlatmıştı. 1920'ler- de, Mussolini'ye "suikast teşebbüsünden...", "Italyan yoldaşlaria yani... Gençlik işte!.." Hüsnü Tamçiz'in yaşamının yirmi altı yılı ha- pislerde geçmişti. Kahvedeki arkadaşlarınınki deöyle... Başkabirdünyayainanmalannın, baş- ka bir dünyayı öziemelerinin, başka hayatiar ar- zulamalannın bedelini, aylannı, yıllarını, ömürle- rini vererek ödemişlerdi. Hiç pişman görünmü- yorlardı. "Olacak şey değil, ama bir daha dünya- ya gelmek... Aynı maceratan bir daha yaşamak..." Gözlerini bile kırpmtyorlardı bunu söylerken. Hüs- nü Amca'nın hissedilebilen tek "ezikliği", -ken- di hesabınagöre-, Dr. Hikmet Kıvılcımlı'dan bir yıl eksik "içerde kalmak"i\\.. Nasıl olmuştu da onu "es" geçmişlerdi o zaman? 1935 mi, 1936 mı, hatırtayamıyordu... "Yaşianıyormuyuzyoksa?.." O büyük altüst oluşlarda Balkanlar'dan göç. Sonra Reji'detütün işçiliği. Sonra sosyalizm. Ka- fada da, kavgada da hep "sağlam" durmuştu Hüs- nü Amca. Son yıllarını Beşiktaş çarşısında "Şam tatlısı" satarak geçiriyordu. O, "dünyalar mele- ği" kansının "elceğiziyle" yaptığı tatlılan... "Sat- maya kıyılmaz ya, ama ne yapacaksın?.." Oğlunun, arkadaşım Çetin'in Nürnberg yakın- larında bir işçi lojmanına bildiri götürürken yol- da öldüğünü duyduğumda hemen hastaneye koşmuştum. Bisikletinin ûzerinde ölmüştü Çe- tin. öleceğini anlamış gibi, bisikletinden inme- den, bisikletiyle bir duvara yaslanmış koltuğunun attında bildiriler, öylece ölmüştü. Otuzunda yok- tu henüz. "Inanılmazbirölüm..." demişlerdi dok- torlar, "Içi boşalmış, yaşlı bir ağaç gibi içi çürü- müş bu genç adamın..." Inanılmaz hayatiar ya- şayanlann, ölümleri de "/nan//maz"oluyordu... IMa- sıl anlatabilırdim ki bu inanılmazlıkları onlara?.. Son günlerde Fatih Altaylı'nın, Serdar Tur- gut'un Hünriyet'te başlattıkları, "taraf" olduklan Yılmaz Güney tartışmalarına baktıkça Hüsnü Amca, Çetin geliyorlar aklıma. Düşünüyorum. Kimbilir ne kadar çok yanlışları, yanılgıları ol- muştu onlann dao inanılmaz hayatlannda... Fark- lı hayatiar yaşayan başkalan, bizler, hepimiz gi- bi onlann da içinden çıkılamaz, dönülemez yan- lışları, yanılgıları olmuştu mutlaka... Ama sonun- da, sonuçta o "son duruş" değil miydi önemli olan? Belirleyö, anımsanacak, anılacak olan o "son du- ruşlar" olmasa, nasıl sevecektik yoksa ölüleri, ölü- lerimizi? Yaşarken, gözlerine âşık olduğumuz o güzel sinema yıldızını "orospu", o güzel sesli şarkıcıyı "ibne", o çok sevdiğimiz şairi "piszam- para", o büyük kahramanı "alkolik" olarak mı anacaktık, anmalıydık? Orospuluk, ibnelik, ku- lamparalık, pis zamparalık, alkoliklik, kumarbaz- lık, katillik... Hangisine imrenilir, hangisi gibi olun- mak istenirdi ki? Amayalnızca bunlar, yalnızca bunlar mıydı on- lann hayatlannda tek olan, hep olan, belirleyici olan? Yoksa yaşanan farklı hayatlarda, "farklı duruşlar", o "son duruşlar" mı rahatsız ediyor- du bizi? Kendi geri duruşianmızı, katılamayışla- rımızı, geç kalışlarımızı mı sinderemiyorduk içi— mize? Onun için mi, başka hayatların sıkışmış- lığını, sıkıştırılmışlığını, bastınlmalan; o isyana dönüşmeleri, o öfke patlamalannı, o geri dönül- mezlikteri merak etmiyor, yaşanan her hayatta hep var olan "esas yanlar"\ görmek istemiyorduk? O yanlar... O esas yanlar taşımıyor muydu in- sanlan o son duruşlara? • •-*-;-'•. (Faks:0212-723 84 97) B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 1/ Isparta,Bur- dur, Denizli yö- resindeki dağ köylerinde el tezgâhlannda dokunan bir tür kaba kumaş. II Tavana asılan 5 süslü aydınlat- ma aracı... Se- vinçli. 3/ XV. yüzyılda yaşa- _ nuş ünlü bir di- ** van şairi... Bir g nota. 4/ Aktif. 5/ Aksaray üi yakınla- nnda, Bizans dönemine •) ait pek çok dinsel yapı- „ nnı bulunduğu ünlü va- di...EskıMısır'dagüneş 3 tannsı. 6/ Birnota...Do- 4 ğu Timor'un başkentı. 5 7/ Dagcılık 8/ Irrnak- larda işteyen ve şişirilmiş tulumlar üzerine kunı- 7 lan bu- çeşit sal... "Kır- 8 mızı bir — oluyor solu- ğum/Yüzümün yanma- sından anlıyorum" (Cemal Süreya). 9/ Uzun tüylü bir av köpeğı... Gelecek. YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1/ Koyun, keçi gıbı süt veren hayvanlann banndınldığı ve süt ürünlerinin elde edildıği yer. 2/ Havva'nın Batı dılle- rindeki adı... Bakraç, kova. 3/ Nicelikle ilgili bulunan... Plastik su şişelerine verilen ad. 4/ Sıkıntı verme, üzme... "—Naşit": Tiyatro ve sinema oyuncumuz. 5/ Hayvan has- talıklan hekimi 6/ Üstten sağa doğru eğik olan basım har- fi. 7/ Hayat arkadaşı... "Öğretmenler — gösterir, yol ya- par" (Âşık Veysel). 8/ Özel bır mantarla keçı ya da ınek sütünün mayalanmasıyla hazırlanan ekşi içecek... Donuk renkli. 9/ "Yok" anlamında argo sözcük... Boru sesi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle