Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16 ŞUBAT 2000 ÇARŞAMBA
14 J. LJJ\ kultur@cumhuriyet.com.tr
'Yaşam her şeye karşın güzeldir'
Wim fVenders ve AnthonyMinghella'nınfilmleri beğenildi, Altın Ayı ve GümüşAyı için
yarış sürerken Jewison, Stone,Yimou, Forman gibi ustaların yapımlan merakla beldeniyor
GÜNERVÜREKLİK
> BERLtN - Aslmda yaşamın
I çok güzel olduğu, çoğu kez geç
' anlaşılır. Hatta iş işten geçtikten
1 sonra, içten gelen bir itiraf veya
pışmanlık gıbidir. Birçok fîlm
bu olgudan yola çıkarak anlatır
öyküsünü. tyı-kötü tüm çelışki-
leriyle ve iyi-kötü tüm insan iliş-
kileriyle, sevgiyle, ihanetlerle,
başanlarla ve de düşüşlerle örül-
müş bir yaşam, her şeye rağmen
güzeldir. YVim Wenders de böy-
le başlıyor filmine. "The Miffi-
on Doüar HotePin çatısından
aşağıya atlayarak intihar eden
Tom Tom'un ölmek üzere iken
söylediklerini, çelişkiler yuma-
ğı insan ilişkilerini anlatmaya ça-
hşıyor VVenders. 2001 yılmın Los
Angeles'ında geçer öykü. Ne-
den 2001 de başka bir yıl değil.
Çünkü çok yakın bir gelecek için
düşünülmüştür öykü. Neden Los
Angeles da bir başka kent değil?
Çünkü anlatılanlar, bu kenün 'dü-
' şûk bir mahalksinde' bulunan
. köhne bir otelde geçmektedir.
Zenginlerle fakirleri bıçak sıru gi-
bi birbınnden ayıran bir sınırda
bulunmaktadır bu otel. Bir za-
manlar ABD Başkanı Eisenho-
wer'in kaldığı bu otel, TheMil-
lion Dollar Hotd' ismini taşıyor-
du ve zenginlerin itibar ettiği bir
yerdi. Şimdi ise ismi 'TheFron-
tier' olan bu otelde, dar gelirli-
ler, fakirler, kendini Beatles'ın
üyesi sanan hayalperestler, çe-
nesi düşük pejmurde fılozoflar,
berduşlar, kendine başka bir ba-
nnak bulamayaniar, kendi ya-
şamlan gibi çökmüş tek göz oda-
larda kalmaktadırlar ve filmde
çeşıtli karakterlerle yaşamın bü-
yüleyici esprisini sergilemekte-
dirler.
Filmin mûziği U2'nun
Wim VVenders arkadaşı Bo-
no'nun öyküsünden yola çıka-
rak çektiği filmde basit bir poli-
siye olayı anlatmıyor bize. Bu
öykü çerçevesinde otelde kalan
insan karakterlerini ve yaşam fel-
sefesinı, çelişkilerini gösteriyor
, VVenders. Evet öykü, filminin
l başoyuncusu Tom Tom'un (Je-
f remyDavies)birakşamüsrüala-
! cakaranlıkta 'The Million Dollar
î Hotel'in çatı katından aşağıya at-
]' lamasıy la, yani ıntihanyla başlar.
Tom Tom uçan bir melek gibi
, aşağıya düşerken yaşamın ne ka-
* dargüzel olduğunu söyler ve ci-
! nayetin öyküsünü anlaür. Otelde-
\ ki en yakın arkadaşının niçin in-
tihar etmek ıstedığini ve kendi-
sinın de ona niçin yardımcı ol-
duğunu, aynı otelde kalan Elo-
ise'e (MillaJovovich) olan sevgı
ikilemı ıçinde anlatır bize. Cina-
yeti çözmek için otele gelen FBI
ajanı Skinner (Mel Gibson) ise
hem kendi karmaşık kişiliğini
hem de otelde kalanlann çelişki-
li ve renkli karakterlerinin orta-
ya çıkmasında önemli rol oyna-
yan bir tipi canlandınr filmde.
Fılmdeki bütün tiplemeler yan
uçuk- kaçık ikişilerdir. Sıradışı ka-
rakterlerdir. Bu, öyküye komedi
unsuru da kazandınyor ve fil-
Yöoetmen Wim Wenders, arkadaşı
Bono'nun öyküsünden yola çıkarak
çektiği filmde otelde kalan insan
karakterlerini ve yaşam felsefesini,
çelifkilerini aktanvor. 20. fflmiyle ilk kez
Bertin Film Festivali'ne kanlan usta
yöoetmen de bu yıhn iddiah isimlerinden.
wim Wenders 'The Million Dollar
Hotel'de basit bir polisiye olayı
çerçevesinde sevmenin zorluklannı,
ihanetin insancıl doğallığını gösteriyor,
sevgiye ve hoşgörüye davet ediyor.
ALnthony Minghella'nın, en yakın
arkadaşını öldürerek onun kimliğine giren
bir katilin ilginç macerasını anlattığı 'The
Talented Mr. Ripley' ile Berlin'den ödül
alması bekleniyor.
Leonardo Di Caprio filmin gösteriny için Bertin'deydi. Minghella'nm 139 dakfliahk 'The Talented Mr. RipJey'i çok iyi eJeştirfler akfa.
min düşündürOcü olduğu kadar
keyifle izlenmesine de neden olu-
yor. VVenders, filminde genellik-
le kırnıızı-san sıcak renkler ve yu-
muşak bir ışık düzeni kullanıyor
ve bütün karakterlere acıma his-
sı uyandırmadan büyük bir sem-
pati ile yaklaşmamızı sağlıyor.
Ama filmin öyküsü Tom Tom
ile Eloise ve Skinner üzerinde
yoğunlaşıyor ve bize sevmenin
zorluklannı, ihanetin "insancü
doğalhğmı" gösteriyor. sevgiye,
hoşgörüye davet ediyor.
Rock grubu U2'nun müziği ile
de öyküye yer yer belli bir duyar-
lılık kazandınyor Wenders. Ber-
lin'deki kendi şirketinin (Road
Movies) yapımı olan ve 40-50
milyon dolara malolduğu söyle-
nen bu 20. filmiyle ilk kez Ber-
lin Festivali'ne katılan usta yö-
netmen, eski çalışmalanndaki
'hazmı zor' ağır anlatım biçimi-
ni de aşmışa benziyor. Bir mil-
yon dolar ödenerek Münih'teki
"Special-Effects-Factory Das
Werk" adlı şirketin dijital tekni-
ğiyle çekilen 'The Million Dol-
lar HoteF ile başanlı bir çalışma
sergileyen Wim VVenders'i, ala-
cağı en azından bir Gümüş Ayı
ödülüyle şimdiden kutlamak ge-
rekiyor.
ProşküTin 'Rus isyanT
Bu arada özellikle genç kızla-
nn ayılıp bayıldıklan 21. yüzyı-
lın James Dean'ı Leonardo Di
Caprio da Berlin'den geldi geç-
ti. "The Beach" adh son filmi-
nin galasına katılmak üzere ko-
rumalanyla birlikte Berlin "e ge-
len Di Caprio'yu görebilmek için
sınema önündeki parmaklıklara
yığılan gençler attıklan çığhk-
lara ve çektiklere zahmete, saat-
lerce beklemelerine rağmen, gö-
nüllerindeki prensi ancak alana
yerleştirilen ekranda görebildiler.
Filmde Di Caprio uygarhktan
kaçarak Tayland adalânndan bi-
rine yerleşmeye niyetlenen Ric-
hard adındaki Amerikalı mace-
racı bir genci canlandınyor. An-
cak Richard cenneti bulduğunu
sandığı adada ölümden zor kur-
tulur ve ülkesine, bilgisayannın
başına geri döner. Film, 68 öğ-
renci hareketinden sonra ortaya
çıkan gençlerin toplu halde ya-
şadıklan "komün" yaşamı ile
"tu nix" (hiçbir şey yapma) ha-
reketini anımsattı bana. Fakat,
bütün bunlann gerçeklerden ko-
puk hayal ürünleri olduğunu söy-
lemekten başka bir şey anlatmı-
yor film. Bu tür fümlerin bir fes-
tivale niçin aündığını anlanmlr
ise yine mümkiin değil. Ancak
Berlin Film Festıvali'nin yönet-
menı Moritzde Hadehı'ın öteden
beri koyu bir Hollyvvood hayra-
nı olduğunu ve bu tür filmlenn
her yıl yanşmada boy gösterdi-
ğinı unutmamak gerekiyor. Hat-
ta bu filme bir ödül verilmesi bi-
le şaşırtmamalı bizi. Çünkü geç-
mişte ömeklerini çok gördük.
Ancak bir ödüJü bileğinin gü-
cüyle hakedecek bir film varsa
o da "Ingiliz Hasta"nın usta yö-
netmenı Anthony Minghetta'nın
yeni çahşması. Minghella yine bir
romandan, bu kez Patrkaa Highs-
mith'ın ünlü bir polisiye öykü-
sünden yola çıkarak çektiği "The
Talented Mr. Ripley" adh filmin-
de, yalancılık ve sahtekârlık da-
hil, bir elinin beş parmağında el-
li hüneri olan ve en yakın arka-
daşını öldürerek onun kimliğine
giren bir katilin oldukça ilginç
macerasını anJatıyor. Başrolle-
rini Oscar ödüllü MatrDamon ile
Oyneöı Paknm ve JudeLJW ile
Cate Blanchett'in paylaştıklan
139 dakikahk film Berlin'de çok
iyi eleştiriler aldı ve Minghel-
la'nınustalığını, "lngQizHasta
n
ile elde ettiği başannın bir rast-
lana obnadığını kanıtladı. Bu us-
ta yönetmenin fıhninin bu yıl da
Berlin'den ödülsüz aynlmayaca-
ğını şimdiden söyleyebiliriz.
Son olarak Rus yönetmen
Aieksandr Proşldn'ın filmine de
kısaca degineüm. Puşkin'in 200.
Unlüyazarın oyunlarından sahneler multi-medya gösterisine dönüştürülmüş
Çağdaş sıuııuııla Shakespeare yapıtlan
• Sergide sadece video
gösterileri ya da teatral
sunumlar değil, bilgi
içeren çeşitli yazılar ve
aktif katılımı gerektiren
gösterilerin yanı sıra en
bilinen Shakespeare
yorumlanndan parçalann
dinlenebildiği küçük
kulübeler de yer alıyor.
Kültür Servisi - Shakespeare'in,
yapıtlannın sunulduğu 'dünyanın en
büyük sergigi', Londra'dakı MarkRybn-
ce Globe Theatreın aitında yer alan
büyük mahzende geçen hafta açıldı.
Shakespeare'in yapıtlan, o döneme ait
şapka, cüppe gibi sahnede kullanılan ak-
sesuvarlardan multi-medya gösterileri-
ne kadar çeşitli malzemeler kullanılarak,
bir tiyatro sahnesi üzerindeymiş gibi
sergileniyor.
Serginin düzenleyicisi NickBoulting,
alanı, 21. yüzyıl müzeciliğine yaraşır
bir şekilde, 19. yüzyıla göre ahlaksız
olarak nitelenen Shakespeare oyunlan
üzerine kurulu sahnelerin yer aldığı
cam mekânlarla oluşan bir multi-med-
ya gösterisi halıne dönüştürmüş. Ziya-
retçileri, sıkıcı ve geleneksel bir 'mo-
no-media' sunumundan farklı olarak,
BBC televizyonu haberleri için yapılan
üç boyuüu tanıtım fihnleri kadar ilgi çe-
Sergi, Mark Rylance Globe Theatre'ın ahmdaki mahzende yer ahyor.
kici çağdaş bir sergi düzeni karşılıyor.
Sadece video gösterileri ya da teat-
ral sunumlar değil, bilgi içeren çeşitli
yazılar da serginin bir parçastnı oluş-
turuyor. Kostüm tasanmlannın sergilen-
diği bölümü gezen ziyaretçiler, o
dönemde yaşamış bir tasanmcıya ait
notlardan, Shakespeare ve çağdaşlan için
sahnede kullanılan bazı tasanm ve renk-
lerin belirli bazı erdem ve duygularla
eşleştiğini öğreniyorlar. Diğer taraftan
izleyici, yine aynı notlan inceleyerek var
olan resmi kanunlar yüzündeno dönem
yazarlannın yapıtlannda bazı kuralla-
ra uymak zorunda olduklan bilgisini
ediniyor. Philip Stubbes'in 'Anatomy
of Abuses' adlı kıtabında belirttiği gi-
bi, kimin asil, dindar ve centihnen olup
kiminohrıadığinı anlamak için oluştu-
rulmuş Sumptuary Kanunlan'na göre
bazı sınıflardan gelen insanlann mor
renkli giysiler, ipek kıımaşlar, mücev-
her ya da bıçak taşımalan yasak idi. Ait
olduğu sınıfa uygunsuz renkte bir giy-
si ile sokağa çıkmak bir insamn gece-
yi cezaevinde geçirmesi ile sonuçlana-
bilirdi. Yine de o dönemde tiyatro sah-
nesi bu tür kurallara oranla daha az
uyulan tek mekân olduğundan, kulla-
nılan kostümler yazarlann özellıkleri-
ni yansıtan bir nitelik taşıyordu.
Bir başka bölümde ise N^nessa Redg-
rave'in 'Antonia ve Oeopatra' oyunu
sırasmda neler yaptığını arkadaşlanna
anlattığı mektuplann yanında bir ür-
tılın kelebeğe dönüşrnesi gibi betim-
lenen, Mark Rylance'ın Kleopatra'ya
dönüşümünü sergileyen video göste-
risi ise Shakespeare'in yapıtlanna baş-
ka bir bakış açısı getiriyor.
Bu kadar farklı ve ilginç sergileme
yöntemine karşm elle tutulamayan ve
katılımcı özellik taşıyan bölümler, zi-
yaretçilerin ilgisini daha çok çekiyor.
Çıkanm yapma gücünün test edildiği
ve aktif katılımı gerektiren gösterile-
rin yanı sıra Donald VVoKit'in yorum-
ladığı sinirli ve kaba Kral Lear' i ya da
EBenTerry'nin, yaşh gözleriyle Jülyet'i
balkona çağıran duygulu Romeo'su gi-
bi en bilinen Shakespeare yorumlann-
dan parçalann dinlenebildiği küçük
kulübeler yer ahyor. Ziyaretçilerin 'A
Midsummer Night's Dream'den par-
çalan seslendirdikten sonra yapılan
kaydı eve götürebilecekleri karaoke
istasyonlan ise çağdaş müzeciliğe ye-
ni bir boyut kazandınyor.
doğum yıldönümü nedeniyle ya-
zarın bir öyküsünü beyazperde-
ye aktaran Proşkin, "Rus Isyanı"
ya da "Rus Ayaklanması" ismi-
ni verdiği filminde, Çar'a karşı
başkaldıran köylülen, ıki gencin
safbir aşk hikâyesi ile birhkte an-
latıyor. Destansı bir dille anlatı-
lan öyküde, şiddetin eli kanlı
vahşeti, buna karşı sevginin ve dü-
rüstlüğün gücü gösterikneye ça-
hşılıyor. Görkemli savaş sahne-
leri üe doğa güzelliklerini, mü-
kemmel bir kamera tekniği ve
çekimiyle beyazperdeye yansıtan
yönetmen, bana bu filmiyle "Ce-
sur Yûrek"i anımsattı. Ama ben-
zerlik bir yana.. oldukça başan-
lı birçalışma diyebüirim "RBSIS-
yanı" için. Festivale yakışır bir
film. Bu arada dünya sineması-
nın unutulmaz yıldızı Jeanne
Morean da Berlin'e geldi. Mo-
reau, 1965 yıhnda çevirdiği "Ma-
demoiselle" adlı filminin özel
göstenmıne katıldı ve dünya si-
nemasına katkılanndan dolayı
Altın Ayı Ödülü'nü aldı. Bu yıl
festivalin "Hommage'' bölümü,
Robert De Niro ile birlikte "Je-
anne Morean'ya aynldı. Bu iki
sinema yüdızııun bir dizi fihni
festival süresince sinemalarda
gösteriliyor.
12 günlük festivalin yansı ta-
mamlandı. Ama Altın ve Gümüş
Ayı yanşı esas bundan sonra kı-
zışacağa benziyor. Çünkü önü-
müzde daha Norman Jewison,
Otiver Stone, ZhangYimou, Mi-
losForman gibi ustalann merak-
la beklenen filmleri var. Bu id-
diah filmlerle birlikte Nuri Bü-
ge Ceylan'ın "Mayıs SüonüsT
da bu cuma günü seyirci karşı-
sına çıkacak. Berhn'de film dün-
yasının en heyecanh günleri ya-
şanıyor şu sıra.
Festivalden izlenimler
Festival başlayalı tam bir haf-
ta oldu. Geçen bir hafta içinde
dıkkatı en çok çeken şey, festi-
valin Potsdamer Platz'a taşm-
makla tam bir şenlik halıne dö-
nüşmüş olması. Eskiden Zoo-
Palast ve çevresindeki sinemalar-
da dağınık bir biçimde etkınlik-
lerini sürdüren festival, Potsda-
mer Platz'a taşınmakla hemen
bütün filmlerin gösterildiği si-
nemalan; yönetmenlerin, oyun-
culann, gazetecilerin ve iş alış-
verişındeki fihn şirketleri ile TV
temsilcilerinin buluştuklan ca-
feleri, restaurantlan bir araya ge-
tirmeyi, bir merkezde toplama-
yı başarmış gibi görünüyor.
Potsdamer Platz'ın adeta kapa-
h bir festival mekânı halıne ge-
tirihnesi, sadece sinema değil,
şenlik merakhsı halkı da mıkna-
tıs gibi bu merkeze çekmeyi ba-
şanyor. Metro istasyonunda inip
yanşma fihnlerinin gösterildiği
Marlene-Dietrich Meydanı'nda-
ki Berlinale-Palast sinemasına
doğru yürüdüğünüzde, yol bo-
yunca karşınıza ilk çıkan, festi-
valin sponsorlanndan bin olan ün-
hı bir makyaj firmasının reklam-
lan oluyor. Afişlerdejüri başka-
nı Çinli oyuneu Gongli'nin "The
MBhon DollarHoteTin başoyun-
cusu Mîlla Jovovich'in pürüzsüz
tenleriyle portreleri ve altlannda
şu not: "Çünkü kendimeönemve-
riyorunLT>
Yani dünyaca ünlü bu
yüdızlar kendüerine önem verdik-
leri için o ünlü firmanın makya-
jını kullanıyorlar.
Daha sonra yol kenarlannda-
kipah/açolar, amatörpantomim-
ciler, sokak şarkıcılan halkı eğ-
lendirmeye, şenliğe renk katma-
ya çalışıyorlar. Soğuğa rağmen,
müthiş bir kalabalık Potsdamer
Caddesi boyunca akıp gidiyor.
Bazı cafeler, restaurantlar nkhm
okhm dolu. En işlek yerlerden
biri de butikler, restaurantlar, ca-
felerle dolu olan cam kaplı Ar-
kaden binası. Burayı da geçip
Marlene-Dietrich Meydanı'na
geldiğinizde ise stadyum önü gi-
bi demir parmaklıklarla çevrili
bir alanda buluyorsunuz kendi-
nizi. Alanın etrafi, oynayacak fil-
mininprömiyerine gelecek yüdız-
lan görmek için toplanmış me-
rakhlarla dolu. Hınca hınç birka-
labahk. Alana yerleştirilnüş dev
bir perdede ise festival tarihinden
görüntüler ile basın toplantıla-
nndan naklen yayınlar gösterili-
yor. Bu arada, yiyecek-içecek sa-
tan seyyar sancılan, elinde balo-
nuyla ne olup bittiğinden haber-
siz ama hayatindan memnun ço-
cuklan, asayişi sağlamaya çahşan
polis memurlannı da Potsdamer
Platz'daki şenliğin aksesuvarla-
n arasuıda sayabüiriz.
Bundan böyle, Uluslararası
Berlin Fihn Festivali'ne, Ulus-
lararası Berlin Fihn Şenliği de-
mek daha doğru olacak galiba.
Çünkü festivalin kuruluşunun
50. yüdönümünde şimdi yaşa-
nan, bütün kentın katıldığı bir
halk şenliği.
DEFNE GOLGESÎ
TURGAY FtŞEKÇİ
Polisiye Bir Öykü
Yıllardır kendi köşesinde, Kafka'yı anımsatir bi-
çimde gündüz devlet dairesinde memuriuk yapıp,
geceleri kırk beş metrekarelik dairesinde sabahla-
ra dek romanlar yazan Hasan Ait Toptaş, geçen-
lerde Cevdet Kudret Roman Ödülü'nü kazanmasıy-
la olmadık bir ilgiyle karşdandı.
Çok izlenen televizyon kanallanmızdan biri, ken-
disini tanrtan uzunca bir haberi, ana haber bültenin-
de yayımladı.
Gazetemizde de haber olduğu gibi birkaç gün
sonra çalıştığı yere gelen bir güvenlik görevlisi ken-
disine şunu sordu:
"Sen kitap yazıyormuşsun. Televizyonculan sen
mi çağırdın, onlar mı geldiler?"
Yazar, görevlinin sorusunu soruyla yanıtladı:
"Hangisi suç? Benim çağırmam mı, onlann gel-
mesimi?"
"Hangisiyasigöruşe göreyazıyorsun?Kitaptahan-
gi partinin adı geçiyor? Bize bir kitabını ver."
"Neden?"
"Komiserim istiyor."
"Ne yapacaksınız?" .. ..,,
"Inceleyeceğiz." , -Aı
"Kitapçıya gıdin, satın alın, inceleyin."
"Yasal olarak emniyete bir tane vermekzonında-
sın. Vermemekle hata etmişsin."
"Hangiyasaya göre. Matbuat Yasası'na göre mi?
O yazann değil, matbaanın görevi."
"O zaman buyurun karakola, komiserimin yanı-
na gideceğiz."
Karakolda, komiserin ilk sözleri:
"Buyurun, sizi çay içmeye çağırdık. Durup durur-
ken yazmak nereden çıktı?"
"Durup dururken değil, bu benim dokuzuncu ki-
tabım."
Bunun üzerine öteki polis memuru, "Vay be biz
uyuyormuşuz".
Konuşmalann bu biçimde uzayacağını düşünen
yazar, "Benim, on beş dakika sonra bir randevum
var. Gitmekzorundayım" der.
Karşılığı incelik doludur
"Güle güte, yine bekleriz."
•••
Buyurun, her gün çağdaşlık nutuklan atılan bir ül-
kedeyurttaş-devlet ilişkileri üstüne sıradan birolay.
Hâlâ, yazı yazan bir insanı suç işleme gizil gücü
taş^an biri olarak görmek, kendi dünyası ıçinde ya-
şayan bir yurttaşı bilinçli ya da bilinçsizce tedirgin
etmek.
Bütün bunlar, insanın temel hak ve özgüriükleri-
ne yönelik kanşmalar ne zaman biter biliyor musu-
nuz?
Ne kişi başına ulusa) gelirin on bin dolara çıkma-
sı, ne dışalım, dışsatım, turizm patlamalan, ne işsiz-
liğin ortadan kalkmasıyla.
Bütün bunlar, bütün yurttaşlannıza çağdaş bilgi
ve görgü eğitimi verebildiğiniz zaman sona erer.
Bunun yerleri de okullardır.
Polis okulunda okuyan da, sekreterlik okulunda
okuyan da, sürücülük okuluna giden de çağdaş bir
eğitim ve öğrenim görmelidir.
Çağdaş eğitim, dil bıkjisi, sanat veectebtyat bil-
gisi, anayasa hukukunun herkes için algdanabilir
düzeyde sunulduğu yurttaşlık bilgileri, özgürce dü-
şünebilme ögreten feisefe dersleriyle gerçekleşebi-
lir ancak.
O zaman insanlanmız dilimizi güzel ve doğru ko-
nuşmayı, karşısındaki insanlara saygılı olmayı, da-
hası karşılannda saygı uyandırmayı başarabilirter.
Insanlannı eğitme gücü olmayan bir ülkenin öte-
ki alanlarda kalıcı bir başansının olamayacağını an-
layabilmek için başımızı daha hangi taşlara çarpma-
mız gerekecek?
Sahi, günlerdir sanatçılann lümpenliğıni tartışan
gazeteci arkadaşlann, yıllardır ülkemizi yöneten dev-
let adamlannın düşünce ve davranış biçimlerinin ül-
kemizdeki lümpen kültüre katkıian üstüne söyleye-
cekleri birkaç şey yok mu?
Ukü Erakahn'ın sergisî
18Şubartaaçılıyor
• Kültür Servisi - Ülkü Erakahn'ın ' Yeşilçamdan
Son Yapraklar' adh belgesel sergisi Beyoğlu
Belediyesi Sanat Galerisi'nde 18 Şubat saat 16.00'da
açılacak. Istanbul Belediye Konservatuvan'nda flüt,
keman ve piyano eğitimi alan sanatçı, 1959'da
yönetmen Memduh Ün aracılığıyla sinemaya başladı.
Son yıllarda geneUikle televizyon çahşmalanna
ağıriık veren Erakalın'ın önemli fihnleri arasuıda
'Kanh Nigar', 'Ben Sana Mecburum', 'Kaduı
Severse', 'Kısrak', 'Dudaktan Kalbe', 'Paydos',
'Hepimiz Kardeşiz' yer alıyor.
K Ü L T Ü R İ Ç İ Z t K
K Â M İ L M A S A R A C I