27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 ARALJK 2000 ÇARŞAMBA HABERLER Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in şartlı salıverme yasası üzerindeki çalışması sürüyor Veto ağırhkkazanıyor• Hukukçular Sezer'in af yasasını veto etme olasılığmı güçlü buluyorlar. Hukukçulara göre Sezer yasayı veto etmezse, onayladıktan sonra Anayasa Mahkemesi'ne göndermeyi tercih etmeyebilir. Disiplin kuruluna sevk edildi MHP, Güngör'ü ihracı tartıştyor ANK\RA (Cumhuriyet Bürosu) - MHP Grup Yönetim!, Başbakan BülentEcevit'i "vatan hainlerini aflermekle" suçlayan Içel Milletvekili AliGüngör'ün Grup Disiplin Kurulu'na sevkedilmesini kararîaştırdı. Grup yönetiminin herhangi bir ceza verilmesi yönünde istemde bulunmaması dikkat çekerken partiden ihraç için Müşterek Disiplin Kurulu'nun toplanması gerekiyor. MHP Genel Başkan Yardımcısı Şevkat Çetin, Göngör için "kesüı ihraç" karan çıkacağını belirterek, "MHP'de tribüne oynama dönemi bitmiştir, partide taşlar yerine oturuyor" dedı. MHP Grup Yönetimi, Içel Milletvekili Ali Güngör'ün TBMM Genel Kunılu'nda afla ilgili yaptığı konuşma nedeniyle Grup Disiplin Kurulu'na sevkedilmesine karar verdi. Toplantı . . „ „ „ . „ . . .. sonrasında açıklama MHP'IıGungor. y a p a n M H P G r u P Başkanvekıli Mehmet Şandır, kararın oybirliğiyle alındığını belirterek yönetimin herhangi bir ceza verilmesi önerisinde bulunmadığını, cezanın biçimine Grup Disiplin Kurulu'nun karar vereceğini söyledi. TGCden Güng5r'e kınama Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nden (TGC) yapılan yazıh açıklamada, AM Gûngör kınanarak "Yaşanılan olay, siyaset yaşamımızdaki çarpıklığı ve milletvekili Güngör'ün dü/eyini kamuoyuna bütün çıplaklığı ile \ansıtırken gazetecilerin görev anlayışmın doğruluğunu da bir kez daha gözier önüne sermiştir. Düzeysiz ve gerçekleri görmezden gelen saldin nedeniyle Güngör'ü şiddetle kınıyoruz" denildi. Diyarbakır HADEP'ti 11 sanık serbest DtYARBAKIR (Cumhuriyet , Bürosu) -"PKK'ye yardım ve yatakhk ettiklerT iddiasıyla haklannda dava açılan 11 HADEP'li çıkanldıklan ilk duruşmada tahliye edildiler. Şırnak HADEP tl Başkanı Resul Sadak ve parti yöneticileri Nihat Osal, Mehmet Çakar. Rüstem Bayar. Tahir Kutlu, Cengiz Bauk. tzzet Beige, Abdurrezzak tnan, Mehmet Temelkuran, Mehmet Nezir Ayan, Erdal Güler, 23 Eylül'de partilerinin Batman II Kongresi'ne katıldıktan sonra Şırnak'a dönerken üçüncüjandarma kontrol noktasında araçlannda ve daha sonra Sadak"ın evinde yapılan aramalarda silah ve el bombası ele geçirildiği öne sürülmüştü. Bir süre sonra da olayla Ugisi olduğu gerekçesiyle YakupUyar gözaltına alınmıştı. "PKK'ye yardım ve vatakettikleri" gerekçesiyle tutuklanan 10 kişi ile 1 tutuksuz HADEP yöneticisinin yargılanmasma dün Diyarbakır 2 No'lu DGM'de başlandı. Diyarbakır ve Şırnaklı çok sayıda HADEP üyesi DGM binası önünde toplanırken polis geniş güvenlik önlemlen aldı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in hükümetin TBMM'den geçirmeyi başardığı şarth salıverme yasası üzenndeki incelemesı sürerken, içerdıği anayasaya aykınlıklar nedeniyle yasanın ıptal edilme olasılığının güçlendiği belirtiliyor. Yasayı onaylamakla, onayladıktan sonra Anayasa Mahkemesı'ne götürmek arasında uygulama açısından bir fark olmayacağına dikkat çeken hukukçular, Sezer "ın yasayı veto etmezse. onayladıktan sonra Anayasa Mahkemesi'ne göndermeyi tercih etmeyebileceğıne dikkat çekiyorlar. Sezer, TBMM Genel Kurulu'nda olaylı bir şekilde oylanıp kabul edilen şartlı salıverme yasasına ilişkin ıncelemelerini sürdürüyor. Kamuoyunda yasaya karşı tepki yoğunlaşırken, DSP Genel Başkan Yardımcısı Rahşan Ecevit'in de yasaya olan destegini çekmesi dikkat çekti. Hukukçular, Sezer'in yasayı veto etmesi olasılığını güçlü görüyorlar. Hükümet, 1.5 yıl boyunca tartıştığı, ılki eski Cumhurbaşkanı Demirel tarafından geri gönderilen afla ilgili düzenlemeyi 8 Aralık günü TBMM Genel Kurulu'ndan geçirmişti. İstatistikler Çeşitli suçlardan 1994 yılında hakkında ceza fişi oluşturulan 480 bin 289 hükümlüden 94 bin 74'ü, 1994-1999 yıllan arasında yeniden suç işledi. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve tstatistik Genel Müdürlüğü'nün 1 Haziran 2000 tarihi itibariyle yaptığı veri taramasına göre, 1994 yılında hakkında ceza fışi oluşturulan 480 bin 289 hükümlünün yüzde 19.5'i olan 94 bin 74 kişi, 1994-1999 yıllan arasında birden çok suç işledi. Ortalama suç sayısı 2 olarak saptanan araştırmaya göre, suç işleyenlerin yüzde 6.7'si hapis ve para, yüzde 52.6'sı yalnızca para ve yüzde 40.5'i de hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûm edildi. Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Prof. Dr. Eralp Özgen, suç işleyenler için yasalarda öngörülen ceza miktarlannın ashnda yüksek olduğunu. ama korkutucu olmadığını söyledi. IĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN ,(0>mi^^ EY1EM .EYLEMHABERİ Aileler, yasanın banşı sağlamayacağını, toplumsal kavgalara neden olacağını savundu Af mağdurları Sezer'den veto istedi Istanbul Haber Servisi- Şartlı saüver- meyi öngören "Af Yasaa"nın mağdur ettiği aileler, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'den bu yasayı veto etme- sini isteyerek "Bu yasa ile eli kanh cani- ler serbest birakıhrken yürekleri yanan insanlar hiçe sayılmıştır. Yasa toplumsal banşı sağlamaktan çok, toplumsal kav- galara yol açacaknr" dediler. Af Yasası'ndan mağdur olan aileler, Aydınlık için Yurttaş Girişimi'nin Be- yoğlu'ndaki bürosunda düzenledikJeri toplantıda yasaya karşı tepkilerini dile getirdiler. Ağabeyi bir cinayete kurban giden Nazan Odabaşı, Türkiye'nin çe- şitli illerinden Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e Af Yasası'nı veto etme- si için faks ve e-mail göndermeye baş- ladıklannı söyledi. Odabaşı, Af Yasa- sı'nın yurttaşlann isteklerine kulak tıka- • Af Yasası'ndan mağdur olan aileler düzenledikleri toplantıda yasaya karşı tepkilerini dile getirdiler. Aileler, af yasası ile eli kanlı canilerin serbest bırakıldığını, yürekleri yanan insanların ise hiçe sayıldığını söylediler. yıp partilerarası pazarlıklara göre kabul edildiğini belirterek "Bu saatten sonra yapılacak'osıradakulisteydim'. 'içime sınmedi' gibi açıklamalara inanmaya- cagız 1 " dedi. 'Ceza yok Id, neyi affediyorlar?' Kardeşini bir cinayette yitiren Ayten Akkiraz da katillerin bu yasa ile yargı- nuı veridiği cezayı çekmeden ödüllen- dirilerek salıverileceğini söyledi. Akki- raz, "Ben kardeşimin katilini affetmiyo- nım. Medis de affedemez. Affederse bu meclisin ayıbu insanhğın utancı olacak- ür" dedi. Öğlu öldürülen Mehmet Bili- ci, oğlu para karşılığı öldürüldüğü için katiline çok az ceza verildiğini, ceza in- faz kanunu gereği yapılan indirimler- den sonra serbest kaldığını anlatarak "Ceza yok ki, neyi affediyorlar? Devle- tin görevi camnu, malımı korumakur. A- ma o, mahma canına kastedenleri affe- diyor. Bu güne kadar devlete ödediğim vergileri geri isteyeceğim'' dedi. Kızıyla birlikte tinercilerin saldırısına uğrayan ve saldında kızını yitiren Hanım Yeşil- yurt da affedilen insanlann yine aynı suçu işleyeceklerini savunarak "Bülent Ecevit, evlat acısını bibniyor. Benim bir lazun daha var, avnı insanlann salıverü- dikten sonra o kızımı da öldürmeyeceği- ni garanti edebiMrler mi?" diye konuş- tu. 12 yıl önce babası salıverilmiş bir suçlu tarafından öldürülen Hatice Yü- maz ise yetkililerin "halk bizi anlaya- cakür" açıklamalannı anımsatarak "Bu halkonlan aıüamayacakür.Ben hâlâ ba- bamın resmine bakamıyorum, çocukla- nma dedelerinin öldürüldüğünü söyle- yemiyorum" dedi. Emekli kütüphaneci Üstün Yüdınm da gazetemize yaptığı değerlendirmede bağımsız yargının verdiği kararlann ya- sa değiştirme ya da af yöntemiyle dev- re dışı bırakılmak istendiğini belirtti. Yıldınm. "Buyasayla, insanlann göbek- lerini kendilerinin kesmesine mi olanak verümek istenmektedir? Yani herkes, kendi adaletini kendisi mi sağlayacaktır bundan bövle?" dedi. SlFIR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@yahoo.com Ölüm oruçlanyla başlayan gerilim, adım adım yeni boyut- lar kazanıyor. Iki gün önce afiş asan bir gencin öldürülmesi provokasyon kokuyordu. Bu olayı, Gazi Mahallesi yolunda polis otobüsünün taranması izledi. Afış asan gencin ve ar- dından polis otobüsünün kan- lı görüntüleri, yeni.bir tezgâhın içine girdiğimizi gösteriyor. Ankara'dan gelen saldin ha- berleri de korkutucu. Avrupa Birliği katılım ortaklığı belgesi- nin gündemde olduğu şu gün- lerde, iç siyasi yaşamı sertleş- tirecek yeni gelişmeler oluyor. Genelkurmay'ın Kürtçe ve AB katılım ortaklığı belgesi konu- sunda yaptığı açıklamalar da işin bir başka boyutu. Polis otobüsünün taranma- sı, ülkemizde alışık olduğu- muz, ama aynı zamanda kork- tuğumuz bir eylem türü. Çün- kü bunu karşılıklı başka inti- kam eylemleri izleyebilir ve bu, ortalığı kanştırmak isteyenlenn gayretleriyle daha da tırmana- bilir. iki polisi kimin öldürdüğünü bilmiyoruz. Gazetelere yansı- yan açıklamalara göre, eyjemi TKP/ML üstlenmiş. Bu eylemi kim yaptıysa, hangi niyetle İki Polisi Kim Öldürdü? yaptıysa, yalntzca bu ülkedeki gericiliğe, iç kargaşa yanlılan- na hizmet ediyor. Aynca hiçbir öldürme eylemi, herhangi bir kutsal amacın gerekçesi ola- maz. Sokaklarda öfkeyle yürüyen polislerin ruh hali de bu ülke- deki durumun ciddiyetini yan- sıtıyor. Polisler, kendi amirieri- nin konuşmalanna tepki gös- teriyoriar. Ölüme, düşük ücret- lere, belki de yaşadıklan geri- limli hayata isyan ediyorlar. An- cak, cezaevinde süren ölüm orucuna tepkileri, işkenceden mahkûm edilen polislerin affe- dilmemesine gösterdikleri öfke ise işin siyasi boyutunu göste- riyor. Polis, yıllann birikimiyle bir siyasi partinın sloganlannı atar hale gelmiş görünüyor. Bu da çok korkutucu ve tehlikeli. • * • Ölüm oruçları konusunda somut bir şeyler yazmaya çe- kiniyorum. Çünkü her an yeni bir gelişme olabilir beklentisi içindeyız. Şu kadarı belki söy- lenebilir: Cumartesi günü Bay- rampaşa Cezaevi'nde yaptığı- mız görüşmelerin sonunda, bazı çözüm noktalan bulmuş- tuk. Bu çözüm, Adalet Baka- nı'nın da konuşmasında sözü- nü ettiği F tipinin mimari yapı- sının yeniden düzene sokul- masıydı. Bakan bu konuda bir ertelemeden söz ediyor ve bu arada TMMOB, Barolar Birliği veTabipler Odası'na başvura- cağını ve onlarla işbirliği yapa- rak F tipini ele alacağını söylü- yordu. O gece bakanlığa ve hükü- mete, bu öneriyi hemen eyle- me koymasını teklif ettik. Ölüm orucundaki siyasi tutuklu ve mahkûmlara da aynı öneriyi götürdük ve makul bir çözüme razı olmalannı istedik. içeride- kilerden, makul çözüme evet yönünde mesajlar aldık. Mi- marlar ve Tabipler Odası'na danışarak mimari yapının ne olabileceğinı sorduk. Üç kişilik attı oda aynı birim içinde yer aldığı ve aynı havalandırmaya baktığı için 3'erli odaların du- varlanndan kapılar açarak 9'lu ya da 12'li odalar oluşturulabi- leceğini öğrendik. Bakan ve Başbakan zaten TV salonu ve yemekhane gibi ortak mekân- lann oluşturulabileceğini söy- lemişlerdi. İki tarafın da kabul edebile- ceği böyle bir çözüm müm- kündü. Meclis Insan HakJan Att Komisyonu üyeleri ve bizler, bu çözümün ölümleri önleyecek bir çözüm olduğunda hemfı- kirdik. Bu çözüm için bakanlık, F tipi projesinden vazgeçme- den adım atma esnekliğini de sağlıyordu. Bu yazıyı yazdığım sırada, bu çözüm henüz tam bir mu- tabakat haline gelmemişti. Şu gerilimli ortamda, umuyorum bu konu daha fazla sürünce- mede kalmadan, insanlar öl- meden bir sonuca ulaşılır. Ada- let Bakanı ve hükümet, sorun- ları tırmandıran değil çözmek isteyen bir tutum gösterdi. Bu noktada atılacak bir küçük adım, şimdilik önümüzü açabi- lir. Sanıyorum ve umuyorum, korktuklanmız olmaz, Ölüme dayalı hiçbir çözüm çözüm değil. Ölerek ve öldüre- rek gerçekleşen her çözüm, sonunda başka ölümleri davet ediyor. Bu güzelim ülke, artık ölümlerin ülkesi olmaktan çık- malı. Bir okuyucum, yolladığı mektupta, içerideki bir gence "bitirin diyemedik" sözüme ta- kılmış, haklı olarak. Oradaki tavnm bir çaresizliği dile geti- riyordu. Onlar ölüm oruçlann- dan vazgeçsinterdiyerek, ora- ya gidip gün boyunca çaba sarf ettik, dil döktük. Henüz onlar bu işe başlamadan belki de ilk kez onlann yüzüne "baş- lamayın" diyen bendim. Ancak, insanlar bir eyleme giriştiler ve bazı talepler öne sürdüler. Bu taleplerin hükü- metçe de karşılanacak olanla- nnı ve makul bir çözümü her- kes gibi biz de istiyorduk. On- lan ölümden vazgeçirmek için "ölmeyin" demenin yetmediği- ni gördük. Ölüm tabıi ki çözüm değil, ama bazı insanlann ölü- mü neden çözüm olarak gör- düklerini de anlamadan bu so- runlann üstesinden gelınemez. Bu yazıyı, ölümün çözüm ol- madığı, yaşamın bir çözüm ol- duğu sonuçlar üretebilmek, bu ülkeyi ölümler ülkesi olmaktan çıkarmak dileğiyle bitimnek is- tiyorum. GLOBAl>OIJTtKÜLTÜR ERGİN YILDIZOGLU Bir Not Felsefi, estetik, bilimsel, siyasi düşünce ve tu- tumlar arasında çok sıkı bir organik ilişki var. Bun- lar, egemen üretim ve bölüşüm ilişkilerini, siyasi, cinsel hiyerarşileri korumak için gerekli olan tutum- lan, "egemen ideolojinin orkestra şefliği altında" birlikte düzenlerler. Belli bir dönemde egemen olan estetik, siyaset te- orisi ve bilim anlayışmın arkasında hemen her za- man tek bir felsefi perspektrf vardır. Bu yüzden bu dörtlüyü (özellikle de egemen estetik ve siyaset an- layışlannı) birbirinden koparmadan çözümlemeye çalışmak gerekir. Buradan hareketle, Prof. Emre Kongar'ın, ge- çen 20 yılda, egemen olan ekonomı yönetme mo- delinin ideolojik arka planıyla postmodernizm ara- sında kurduğu ılışkının (Cumhuriyet 4-11 Aralık) ger- çeğe oldukça yakın olduğu söylenebilir. Ancak post- modemist felsefeyi, postmodernist edebiyatı ve sa- natı, bu ideolojik arka plandan ayn tutarak olumla- manın hem yanlış hem de tüm apolitiklik iddialan- na rağmen, serbest piyasa ekonomisinin iktidar iliş- kilerini destekleyen birsanat anlayışıyla, aydınlan- ma geleneğini tarihten silmeyi hedefleyen bir felsefi akıma verilmiş gereksiz bir ödün olduğunu düşünüyorum. "Postmodernizm çok genel ve kaba olarak 'algı- lanan gerçeğin dışınataşan' yaklaşımlan ifade eden birkavram" (agy) değildir. Postmodernizmin felsefi arka planında egemen olan yaklaşım (Deluze, Der- rida, Lyotard) şöyle özetlenebilır: Algılanan, yani yüzey biçimlerinden oluşan "ger- çekliğin" ötesinde bir başka, temel, öz, merkezi ilişki, belirteyici çelişki, ekonomik temel, evren- sel anlam yoktur. Algılanan neyse gerçek odur (bu açıdan postmodernizmle ampırizm arasında bir ak- rabalık dahi bulunabilir). Üstelik bu gerçek, parçalı, heterojen ve çoğul bir gerçekliktir. Evrensel, ortak yanlar değil, farklar (Derrida) gerçekliğin genel karaktenni oluşturur. In- san düşüncesi bu gerçekliğin nesnel ve bütünsel bir kavrayışına ulaşamaz. Bilinç altının (subconscious), öznelerarası (inter- subjectif) etkilerin altında tutarsız, merkezsiz bir bi- çimde oluşan bir öznenin de "rasyonel" bir düşün- ce üretmesi, evrensel/bilimsel bir teoriye ulaşması da beklenemez. Her birey gerçekliğe kendi özgün perspektifin- den yaklaşır. Postmodernizm, tüketim toplumunu, medya kültürünü, piyasa yönelimli yaşam tarzlannı (yani meta fetişizmi dünyasını) farklann ve çoğul- cu kimliklerin yaşam alanı olarak olumlar. Bu yüz- den çoğu postmodem eleştirmenler, piyasayı po- püler değerierin yeri, demokrasinin kaynağı olarak görürler. Bir taraftan, aydınlama geleneğinin ve atalcılığın düşmanı, Nietzsche-Heidegger gibi radikat sağcı düşünürierin tezleri, diğer taraftan Saussure'ün dil teorisi esas olarak postmodernizmin harcını oluş- turur. Ancak, bu harcın kanşarak egemen ideoloji haline gelebilmesi için çok özel tarihsel koşullar ge- rekmiştir. • • • • ' •• 17. yüzyıldaki bilimsel devrimin etkisiyle, teorik analizleri fıziksei dünyadan toplumsal ilişkilere ge- nişleterek toplumsal çevreyi kavrama ve dönüştür- me girişimleri Aydınlanma geleneğini oluşturur. Bu gelenek, insan aklının, eyleminin kapasiteleri- ne güvenir, toplumsal ilerieme düşüncesini be- nimser. Nietzsche ve sonra Heidegger akılcılığa, Aydınlanma geleneğine, ilerieme düşüncesine kar- şı çıktılar. Özellikle Nietzsche bilimsel gerçekleri kurgusal söylemlerle, mitlerie eş değerii tuttu, toplumsal iler- ieme düşüncesinden nefret etti; bu nefreti kölecili- ğin savunulmasına kadar götürdü. Saussure'ün dil teorisi, sözcüklerin anlamlannın, gönderme yaptık- lan nesnelerden değil diğer sözcüklerle aralannda- ki ilişkilerden (farklardan) kaynaklandığını ileri sür- müştü. Postmodernizm bu noktadan hareket etti, Ni- etzsche'nin de yardımıyia (her sözcüğün anlamının, bir diğer sözcüğe gönderme yapmasından dolayı) anlamın, sürekli ertelenen, istikrarsız, dolayısry- la ulaşılamaz olduğunu keşfetti. Artık, Alan So- kol'un, yayımlatmayı başararak büyük bir skanda- layol açtığı, sahte makalesinde "Fiziksel gerçek- lik, toplumsal ve linguistik bir kurgudur" diye ya- zacak, editörün ve okuriann da aklına, bu soytan- ca formülasyona itiraz etmek gelmeyecektir. Bu akılcılık ve Aydınlanma düşmanı, "şariatan" akım nasıl moda oldu? ••• Nietzsche'nin radikal bireyci görüşlerinin gelişti- ği, 1848 devrimi sonrası ortamla, postmodernizmin yeşerdiği ortam arasında çok çarpıcı benzeriikler var. Birincisinde, 1848 devriminin yenilgisiyle biriik- te ilerici, demokrat-cumhuriyetçi Alman aydınlannın hayalleri yıkıldı ve kendini Schopenhauer'in dü- şüncesinde gösterecek olan derin bir kötümserlik ortaya çıktı. Nietzsche'nin aydınlanma düşmanlığı ve nihiliz- mi işte bu kötümserlik üzerinde kuruldu. Radikal bireyciliğin köleciliği savunmaya kadar uzanmasın- da ise 1871 Paris Komünü'nün yarattığı korku, ye- nilmesinin getirdiği rahatlamanın, etkili olduğu söy- lenebilir. 1968 hareketlerinin de kaderi 1848'e benzer. 1968'in yenilmesi sonucunda aydınlann bir kesimi- nin morali bozulur, dünyanın değiştirilebileceğine ilişkin umutlan yıkılır. Postmodemizmin, "Les Nouveaux Philospes" denen bir kuşağın, Nietzsche'yi yeniden keşfetme- si, faşist Heidegger'ı, De Mann'ı rehabilite etmesi üzerinde biçimlenmeye başlar. Ancak, bir "moda" haline gelmesi, 1989'da Stalinist diktatöriüklerin çökmesi, yöneticilerinin hızla serbest piyasa ekono- misini benimsemesinden sonra ve akademik çev- relerde, özellikle Amerika'da "piyasa popülizminin" egemen olmasıyla (Bkz: Thomas Frank, One Mar- ket Under God, 2000) gerçekleşir. Çünkü, artık "dünyayı değiştirmeye kalkmanın eninde so- nunda diktatötiüğe yol açacağı tarihsel olarak kanıtlanmıştır"(!). Dün Nietzsche, bilimin insan iradesini sınırladığın- dan şikâyet ediyordu. Bu kez ekonomik çıkarlardan, sınıflardan söz açmanın insan iradesini sınırladığı sa- vunuluyor. Ama çok az kimse, ekonomik yasalann belirieyiciliğini yadsıyarak özgürleştiğini düşünenle- rin "serbest piyasayı her şeye kadir bir Tann" ka- tınaçıkardıklannın farkında. Postmodernist felsefe- den kaynaklanan, bir sanat ve edebiyat anlayışmın, bu fantezinin oluşmasında büyük payı var!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle