Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 13 ARALJK 2000 ÇARŞAMBA
HABERLER
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in şartlı salıverme yasası üzerindeki çalışması sürüyor
Veto ağırhkkazanıyor• Hukukçular Sezer'in af yasasını veto
etme olasılığmı güçlü buluyorlar.
Hukukçulara göre Sezer yasayı veto
etmezse, onayladıktan sonra Anayasa
Mahkemesi'ne göndermeyi tercih
etmeyebilir.
Disiplin kuruluna sevk edildi
MHP, Güngör'ü
ihracı tartıştyor
ANK\RA (Cumhuriyet Bürosu) - MHP Grup
Yönetim!, Başbakan BülentEcevit'i "vatan
hainlerini aflermekle" suçlayan Içel
Milletvekili AliGüngör'ün Grup Disiplin
Kurulu'na sevkedilmesini kararîaştırdı. Grup
yönetiminin herhangi bir ceza verilmesi
yönünde istemde bulunmaması dikkat
çekerken partiden ihraç için Müşterek Disiplin
Kurulu'nun toplanması gerekiyor. MHP Genel
Başkan Yardımcısı Şevkat Çetin, Göngör için
"kesüı ihraç" karan çıkacağını belirterek,
"MHP'de tribüne oynama dönemi bitmiştir,
partide taşlar yerine
oturuyor" dedı. MHP
Grup Yönetimi, Içel
Milletvekili Ali
Güngör'ün TBMM
Genel Kunılu'nda afla
ilgili yaptığı konuşma
nedeniyle Grup Disiplin
Kurulu'na
sevkedilmesine karar
verdi. Toplantı
. . „ „ „ . „ . . .. sonrasında açıklama
MHP'IıGungor. y a p a n M H P G r u P
Başkanvekıli Mehmet Şandır, kararın
oybirliğiyle alındığını belirterek yönetimin
herhangi bir ceza verilmesi önerisinde
bulunmadığını, cezanın biçimine Grup
Disiplin Kurulu'nun karar vereceğini söyledi.
TGCden Güng5r'e kınama
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nden (TGC)
yapılan yazıh açıklamada, AM Gûngör
kınanarak "Yaşanılan olay, siyaset
yaşamımızdaki çarpıklığı ve milletvekili
Güngör'ün dü/eyini kamuoyuna bütün
çıplaklığı ile \ansıtırken gazetecilerin görev
anlayışmın doğruluğunu da bir kez daha gözier
önüne sermiştir. Düzeysiz ve gerçekleri
görmezden gelen saldin nedeniyle Güngör'ü
şiddetle kınıyoruz" denildi.
Diyarbakır
HADEP'ti
11 sanık
serbest
DtYARBAKIR
(Cumhuriyet
, Bürosu) -"PKK'ye
yardım ve yatakhk
ettiklerT iddiasıyla
haklannda dava
açılan 11 HADEP'li
çıkanldıklan ilk
duruşmada tahliye
edildiler.
Şırnak HADEP tl
Başkanı Resul Sadak
ve parti yöneticileri
Nihat Osal, Mehmet
Çakar. Rüstem
Bayar. Tahir Kutlu,
Cengiz Bauk. tzzet
Beige, Abdurrezzak
tnan, Mehmet
Temelkuran, Mehmet
Nezir Ayan, Erdal
Güler, 23 Eylül'de
partilerinin Batman II
Kongresi'ne
katıldıktan sonra
Şırnak'a dönerken
üçüncüjandarma
kontrol noktasında
araçlannda ve daha
sonra Sadak"ın
evinde yapılan
aramalarda silah ve el
bombası ele
geçirildiği öne
sürülmüştü. Bir süre
sonra da olayla Ugisi
olduğu gerekçesiyle
YakupUyar
gözaltına alınmıştı.
"PKK'ye yardım ve
vatakettikleri"
gerekçesiyle
tutuklanan
10 kişi ile 1 tutuksuz
HADEP
yöneticisinin
yargılanmasma dün
Diyarbakır 2 No'lu
DGM'de başlandı.
Diyarbakır ve
Şırnaklı çok sayıda
HADEP üyesi DGM
binası önünde
toplanırken polis
geniş güvenlik
önlemlen aldı
ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer'in
hükümetin TBMM'den
geçirmeyi başardığı şarth
salıverme yasası üzenndeki
incelemesı sürerken, içerdıği
anayasaya aykınlıklar nedeniyle
yasanın ıptal edilme olasılığının
güçlendiği belirtiliyor.
Yasayı onaylamakla,
onayladıktan sonra Anayasa
Mahkemesı'ne götürmek
arasında uygulama açısından
bir fark olmayacağına dikkat
çeken hukukçular, Sezer "ın
yasayı veto etmezse.
onayladıktan sonra Anayasa
Mahkemesi'ne göndermeyi
tercih etmeyebileceğıne dikkat
çekiyorlar. Sezer, TBMM Genel
Kurulu'nda olaylı bir şekilde
oylanıp kabul edilen şartlı
salıverme yasasına ilişkin
ıncelemelerini sürdürüyor.
Kamuoyunda yasaya karşı tepki
yoğunlaşırken, DSP Genel
Başkan Yardımcısı Rahşan
Ecevit'in de yasaya olan
destegini çekmesi dikkat
çekti. Hukukçular, Sezer'in
yasayı veto etmesi olasılığını
güçlü görüyorlar. Hükümet, 1.5
yıl boyunca tartıştığı, ılki eski
Cumhurbaşkanı Demirel
tarafından geri gönderilen afla
ilgili düzenlemeyi 8 Aralık
günü TBMM Genel
Kurulu'ndan geçirmişti.
İstatistikler
Çeşitli suçlardan 1994 yılında
hakkında ceza fişi oluşturulan
480 bin 289 hükümlüden 94 bin
74'ü, 1994-1999 yıllan arasında
yeniden suç işledi. Adalet
Bakanlığı Adli Sicil ve tstatistik
Genel Müdürlüğü'nün 1
Haziran 2000 tarihi itibariyle
yaptığı veri taramasına göre,
1994 yılında hakkında ceza fışi
oluşturulan 480 bin 289
hükümlünün yüzde 19.5'i olan
94 bin 74 kişi, 1994-1999
yıllan arasında birden çok suç
işledi. Ortalama suç sayısı 2
olarak saptanan araştırmaya
göre, suç işleyenlerin yüzde
6.7'si hapis ve para, yüzde
52.6'sı yalnızca para ve yüzde
40.5'i de hürriyeti bağlayıcı
cezaya mahkûm edildi.
Türkiye Barolar Birliği (TBB)
Başkanı Prof. Dr. Eralp Özgen,
suç işleyenler için yasalarda
öngörülen ceza miktarlannın
ashnda yüksek olduğunu. ama
korkutucu olmadığını söyledi.
IĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN
,(0>mi^^
EY1EM .EYLEMHABERİ
Aileler, yasanın banşı sağlamayacağını, toplumsal kavgalara neden olacağını savundu
Af mağdurları Sezer'den veto istedi
Istanbul Haber Servisi- Şartlı saüver-
meyi öngören "Af Yasaa"nın mağdur
ettiği aileler, Cumhurbaşkanı Ahmet
Necdet Sezer'den bu yasayı veto etme-
sini isteyerek "Bu yasa ile eli kanh cani-
ler serbest birakıhrken yürekleri yanan
insanlar hiçe sayılmıştır. Yasa toplumsal
banşı sağlamaktan çok, toplumsal kav-
galara yol açacaknr" dediler.
Af Yasası'ndan mağdur olan aileler,
Aydınlık için Yurttaş Girişimi'nin Be-
yoğlu'ndaki bürosunda düzenledikJeri
toplantıda yasaya karşı tepkilerini dile
getirdiler. Ağabeyi bir cinayete kurban
giden Nazan Odabaşı, Türkiye'nin çe-
şitli illerinden Cumhurbaşkanı Ahmet
Necdet Sezer'e Af Yasası'nı veto etme-
si için faks ve e-mail göndermeye baş-
ladıklannı söyledi. Odabaşı, Af Yasa-
sı'nın yurttaşlann isteklerine kulak tıka-
• Af Yasası'ndan mağdur olan aileler düzenledikleri toplantıda
yasaya karşı tepkilerini dile getirdiler. Aileler, af yasası ile
eli kanlı canilerin serbest bırakıldığını, yürekleri yanan
insanların ise hiçe sayıldığını söylediler.
yıp partilerarası pazarlıklara göre kabul
edildiğini belirterek "Bu saatten sonra
yapılacak'osıradakulisteydim'. 'içime
sınmedi' gibi açıklamalara inanmaya-
cagız
1
" dedi.
'Ceza yok Id, neyi affediyorlar?'
Kardeşini bir cinayette yitiren Ayten
Akkiraz da katillerin bu yasa ile yargı-
nuı veridiği cezayı çekmeden ödüllen-
dirilerek salıverileceğini söyledi. Akki-
raz, "Ben kardeşimin katilini affetmiyo-
nım. Medis de affedemez. Affederse bu
meclisin ayıbu insanhğın utancı olacak-
ür" dedi. Öğlu öldürülen Mehmet Bili-
ci, oğlu para karşılığı öldürüldüğü için
katiline çok az ceza verildiğini, ceza in-
faz kanunu gereği yapılan indirimler-
den sonra serbest kaldığını anlatarak
"Ceza yok ki, neyi affediyorlar? Devle-
tin görevi camnu, malımı korumakur. A-
ma o, mahma canına kastedenleri affe-
diyor. Bu güne kadar devlete ödediğim
vergileri geri isteyeceğim'' dedi. Kızıyla
birlikte tinercilerin saldırısına uğrayan
ve saldında kızını yitiren Hanım Yeşil-
yurt da affedilen insanlann yine aynı
suçu işleyeceklerini savunarak "Bülent
Ecevit, evlat acısını bibniyor. Benim bir
lazun daha var, avnı insanlann salıverü-
dikten sonra o kızımı da öldürmeyeceği-
ni garanti edebiMrler mi?" diye konuş-
tu. 12 yıl önce babası salıverilmiş bir
suçlu tarafından öldürülen Hatice Yü-
maz ise yetkililerin "halk bizi anlaya-
cakür" açıklamalannı anımsatarak "Bu
halkonlan aıüamayacakür.Ben hâlâ ba-
bamın resmine bakamıyorum, çocukla-
nma dedelerinin öldürüldüğünü söyle-
yemiyorum" dedi.
Emekli kütüphaneci Üstün Yüdınm
da gazetemize yaptığı değerlendirmede
bağımsız yargının verdiği kararlann ya-
sa değiştirme ya da af yöntemiyle dev-
re dışı bırakılmak istendiğini belirtti.
Yıldınm. "Buyasayla, insanlann göbek-
lerini kendilerinin kesmesine mi olanak
verümek istenmektedir? Yani herkes,
kendi adaletini kendisi mi sağlayacaktır
bundan bövle?" dedi.
SlFIR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@yahoo.com
Ölüm oruçlanyla başlayan
gerilim, adım adım yeni boyut-
lar kazanıyor. Iki gün önce afiş
asan bir gencin öldürülmesi
provokasyon kokuyordu. Bu
olayı, Gazi Mahallesi yolunda
polis otobüsünün taranması
izledi. Afış asan gencin ve ar-
dından polis otobüsünün kan-
lı görüntüleri, yeni.bir tezgâhın
içine girdiğimizi gösteriyor.
Ankara'dan gelen saldin ha-
berleri de korkutucu. Avrupa
Birliği katılım ortaklığı belgesi-
nin gündemde olduğu şu gün-
lerde, iç siyasi yaşamı sertleş-
tirecek yeni gelişmeler oluyor.
Genelkurmay'ın Kürtçe ve AB
katılım ortaklığı belgesi konu-
sunda yaptığı açıklamalar da
işin bir başka boyutu.
Polis otobüsünün taranma-
sı, ülkemizde alışık olduğu-
muz, ama aynı zamanda kork-
tuğumuz bir eylem türü. Çün-
kü bunu karşılıklı başka inti-
kam eylemleri izleyebilir ve bu,
ortalığı kanştırmak isteyenlenn
gayretleriyle daha da tırmana-
bilir.
iki polisi kimin öldürdüğünü
bilmiyoruz. Gazetelere yansı-
yan açıklamalara göre, eyjemi
TKP/ML üstlenmiş. Bu eylemi
kim yaptıysa, hangi niyetle
İki Polisi Kim Öldürdü?
yaptıysa, yalntzca bu ülkedeki
gericiliğe, iç kargaşa yanlılan-
na hizmet ediyor. Aynca hiçbir
öldürme eylemi, herhangi bir
kutsal amacın gerekçesi ola-
maz.
Sokaklarda öfkeyle yürüyen
polislerin ruh hali de bu ülke-
deki durumun ciddiyetini yan-
sıtıyor. Polisler, kendi amirieri-
nin konuşmalanna tepki gös-
teriyoriar. Ölüme, düşük ücret-
lere, belki de yaşadıklan geri-
limli hayata isyan ediyorlar. An-
cak, cezaevinde süren ölüm
orucuna tepkileri, işkenceden
mahkûm edilen polislerin affe-
dilmemesine gösterdikleri öfke
ise işin siyasi boyutunu göste-
riyor. Polis, yıllann birikimiyle
bir siyasi partinın sloganlannı
atar hale gelmiş görünüyor. Bu
da çok korkutucu ve tehlikeli.
• * •
Ölüm oruçları konusunda
somut bir şeyler yazmaya çe-
kiniyorum. Çünkü her an yeni
bir gelişme olabilir beklentisi
içindeyız. Şu kadarı belki söy-
lenebilir: Cumartesi günü Bay-
rampaşa Cezaevi'nde yaptığı-
mız görüşmelerin sonunda,
bazı çözüm noktalan bulmuş-
tuk. Bu çözüm, Adalet Baka-
nı'nın da konuşmasında sözü-
nü ettiği F tipinin mimari yapı-
sının yeniden düzene sokul-
masıydı. Bakan bu konuda bir
ertelemeden söz ediyor ve bu
arada TMMOB, Barolar Birliği
veTabipler Odası'na başvura-
cağını ve onlarla işbirliği yapa-
rak F tipini ele alacağını söylü-
yordu.
O gece bakanlığa ve hükü-
mete, bu öneriyi hemen eyle-
me koymasını teklif ettik. Ölüm
orucundaki siyasi tutuklu ve
mahkûmlara da aynı öneriyi
götürdük ve makul bir çözüme
razı olmalannı istedik. içeride-
kilerden, makul çözüme evet
yönünde mesajlar aldık. Mi-
marlar ve Tabipler Odası'na
danışarak mimari yapının ne
olabileceğinı sorduk. Üç kişilik
attı oda aynı birim içinde yer
aldığı ve aynı havalandırmaya
baktığı için 3'erli odaların du-
varlanndan kapılar açarak 9'lu
ya da 12'li odalar oluşturulabi-
leceğini öğrendik. Bakan ve
Başbakan zaten TV salonu ve
yemekhane gibi ortak mekân-
lann oluşturulabileceğini söy-
lemişlerdi.
İki tarafın da kabul edebile-
ceği böyle bir çözüm müm-
kündü. Meclis Insan HakJan Att
Komisyonu üyeleri ve bizler, bu
çözümün ölümleri önleyecek
bir çözüm olduğunda hemfı-
kirdik. Bu çözüm için bakanlık,
F tipi projesinden vazgeçme-
den adım atma esnekliğini de
sağlıyordu.
Bu yazıyı yazdığım sırada,
bu çözüm henüz tam bir mu-
tabakat haline gelmemişti. Şu
gerilimli ortamda, umuyorum
bu konu daha fazla sürünce-
mede kalmadan, insanlar öl-
meden bir sonuca ulaşılır. Ada-
let Bakanı ve hükümet, sorun-
ları tırmandıran değil çözmek
isteyen bir tutum gösterdi. Bu
noktada atılacak bir küçük
adım, şimdilik önümüzü açabi-
lir. Sanıyorum ve umuyorum,
korktuklanmız olmaz,
Ölüme dayalı hiçbir çözüm
çözüm değil. Ölerek ve öldüre-
rek gerçekleşen her çözüm,
sonunda başka ölümleri davet
ediyor. Bu güzelim ülke, artık
ölümlerin ülkesi olmaktan çık-
malı. Bir okuyucum, yolladığı
mektupta, içerideki bir gence
"bitirin diyemedik" sözüme ta-
kılmış, haklı olarak. Oradaki
tavnm bir çaresizliği dile geti-
riyordu. Onlar ölüm oruçlann-
dan vazgeçsinterdiyerek, ora-
ya gidip gün boyunca çaba
sarf ettik, dil döktük. Henüz
onlar bu işe başlamadan belki
de ilk kez onlann yüzüne "baş-
lamayın" diyen bendim.
Ancak, insanlar bir eyleme
giriştiler ve bazı talepler öne
sürdüler. Bu taleplerin hükü-
metçe de karşılanacak olanla-
nnı ve makul bir çözümü her-
kes gibi biz de istiyorduk. On-
lan ölümden vazgeçirmek için
"ölmeyin" demenin yetmediği-
ni gördük. Ölüm tabıi ki çözüm
değil, ama bazı insanlann ölü-
mü neden çözüm olarak gör-
düklerini de anlamadan bu so-
runlann üstesinden gelınemez.
Bu yazıyı, ölümün çözüm ol-
madığı, yaşamın bir çözüm ol-
duğu sonuçlar üretebilmek, bu
ülkeyi ölümler ülkesi olmaktan
çıkarmak dileğiyle bitimnek is-
tiyorum.
GLOBAl>OIJTtKÜLTÜR
ERGİN YILDIZOGLU
Bir Not
Felsefi, estetik, bilimsel, siyasi düşünce ve tu-
tumlar arasında çok sıkı bir organik ilişki var. Bun-
lar, egemen üretim ve bölüşüm ilişkilerini, siyasi,
cinsel hiyerarşileri korumak için gerekli olan tutum-
lan, "egemen ideolojinin orkestra şefliği altında"
birlikte düzenlerler.
Belli bir dönemde egemen olan estetik, siyaset te-
orisi ve bilim anlayışmın arkasında hemen her za-
man tek bir felsefi perspektrf vardır. Bu yüzden bu
dörtlüyü (özellikle de egemen estetik ve siyaset an-
layışlannı) birbirinden koparmadan çözümlemeye
çalışmak gerekir.
Buradan hareketle, Prof. Emre Kongar'ın, ge-
çen 20 yılda, egemen olan ekonomı yönetme mo-
delinin ideolojik arka planıyla postmodernizm ara-
sında kurduğu ılışkının (Cumhuriyet 4-11 Aralık) ger-
çeğe oldukça yakın olduğu söylenebilir. Ancak post-
modemist felsefeyi, postmodernist edebiyatı ve sa-
natı, bu ideolojik arka plandan ayn tutarak olumla-
manın hem yanlış hem de tüm apolitiklik iddialan-
na rağmen, serbest piyasa ekonomisinin iktidar iliş-
kilerini destekleyen birsanat anlayışıyla, aydınlan-
ma geleneğini tarihten silmeyi hedefleyen bir
felsefi akıma verilmiş gereksiz bir ödün olduğunu
düşünüyorum.
"Postmodernizm çok genel ve kaba olarak 'algı-
lanan gerçeğin dışınataşan' yaklaşımlan ifade eden
birkavram" (agy) değildir. Postmodernizmin felsefi
arka planında egemen olan yaklaşım (Deluze, Der-
rida, Lyotard) şöyle özetlenebilır:
Algılanan, yani yüzey biçimlerinden oluşan "ger-
çekliğin" ötesinde bir başka, temel, öz, merkezi
ilişki, belirteyici çelişki, ekonomik temel, evren-
sel anlam yoktur. Algılanan neyse gerçek odur (bu
açıdan postmodernizmle ampırizm arasında bir ak-
rabalık dahi bulunabilir).
Üstelik bu gerçek, parçalı, heterojen ve çoğul
bir gerçekliktir. Evrensel, ortak yanlar değil, farklar
(Derrida) gerçekliğin genel karaktenni oluşturur. In-
san düşüncesi bu gerçekliğin nesnel ve bütünsel bir
kavrayışına ulaşamaz.
Bilinç altının (subconscious), öznelerarası (inter-
subjectif) etkilerin altında tutarsız, merkezsiz bir bi-
çimde oluşan bir öznenin de "rasyonel" bir düşün-
ce üretmesi, evrensel/bilimsel bir teoriye ulaşması
da beklenemez.
Her birey gerçekliğe kendi özgün perspektifin-
den yaklaşır. Postmodernizm, tüketim toplumunu,
medya kültürünü, piyasa yönelimli yaşam tarzlannı
(yani meta fetişizmi dünyasını) farklann ve çoğul-
cu kimliklerin yaşam alanı olarak olumlar. Bu yüz-
den çoğu postmodem eleştirmenler, piyasayı po-
püler değerierin yeri, demokrasinin kaynağı olarak
görürler.
Bir taraftan, aydınlama geleneğinin ve atalcılığın
düşmanı, Nietzsche-Heidegger gibi radikat sağcı
düşünürierin tezleri, diğer taraftan Saussure'ün dil
teorisi esas olarak postmodernizmin harcını oluş-
turur. Ancak, bu harcın kanşarak egemen ideoloji
haline gelebilmesi için çok özel tarihsel koşullar ge-
rekmiştir.
• • • • ' ••
17. yüzyıldaki bilimsel devrimin etkisiyle, teorik
analizleri fıziksei dünyadan toplumsal ilişkilere ge-
nişleterek toplumsal çevreyi kavrama ve dönüştür-
me girişimleri Aydınlanma geleneğini oluşturur.
Bu gelenek, insan aklının, eyleminin kapasiteleri-
ne güvenir, toplumsal ilerieme düşüncesini be-
nimser. Nietzsche ve sonra Heidegger akılcılığa,
Aydınlanma geleneğine, ilerieme düşüncesine kar-
şı çıktılar.
Özellikle Nietzsche bilimsel gerçekleri kurgusal
söylemlerle, mitlerie eş değerii tuttu, toplumsal iler-
ieme düşüncesinden nefret etti; bu nefreti kölecili-
ğin savunulmasına kadar götürdü. Saussure'ün dil
teorisi, sözcüklerin anlamlannın, gönderme yaptık-
lan nesnelerden değil diğer sözcüklerle aralannda-
ki ilişkilerden (farklardan) kaynaklandığını ileri sür-
müştü.
Postmodernizm bu noktadan hareket etti, Ni-
etzsche'nin de yardımıyia (her sözcüğün anlamının,
bir diğer sözcüğe gönderme yapmasından dolayı)
anlamın, sürekli ertelenen, istikrarsız, dolayısry-
la ulaşılamaz olduğunu keşfetti. Artık, Alan So-
kol'un, yayımlatmayı başararak büyük bir skanda-
layol açtığı, sahte makalesinde "Fiziksel gerçek-
lik, toplumsal ve linguistik bir kurgudur" diye ya-
zacak, editörün ve okuriann da aklına, bu soytan-
ca formülasyona itiraz etmek gelmeyecektir. Bu
akılcılık ve Aydınlanma düşmanı, "şariatan" akım
nasıl moda oldu?
•••
Nietzsche'nin radikal bireyci görüşlerinin gelişti-
ği, 1848 devrimi sonrası ortamla, postmodernizmin
yeşerdiği ortam arasında çok çarpıcı benzeriikler
var. Birincisinde, 1848 devriminin yenilgisiyle biriik-
te ilerici, demokrat-cumhuriyetçi Alman aydınlannın
hayalleri yıkıldı ve kendini Schopenhauer'in dü-
şüncesinde gösterecek olan derin bir kötümserlik
ortaya çıktı.
Nietzsche'nin aydınlanma düşmanlığı ve nihiliz-
mi işte bu kötümserlik üzerinde kuruldu. Radikal
bireyciliğin köleciliği savunmaya kadar uzanmasın-
da ise 1871 Paris Komünü'nün yarattığı korku, ye-
nilmesinin getirdiği rahatlamanın, etkili olduğu söy-
lenebilir.
1968 hareketlerinin de kaderi 1848'e benzer.
1968'in yenilmesi sonucunda aydınlann bir kesimi-
nin morali bozulur, dünyanın değiştirilebileceğine
ilişkin umutlan yıkılır.
Postmodemizmin, "Les Nouveaux Philospes"
denen bir kuşağın, Nietzsche'yi yeniden keşfetme-
si, faşist Heidegger'ı, De Mann'ı rehabilite etmesi
üzerinde biçimlenmeye başlar. Ancak, bir "moda"
haline gelmesi, 1989'da Stalinist diktatöriüklerin
çökmesi, yöneticilerinin hızla serbest piyasa ekono-
misini benimsemesinden sonra ve akademik çev-
relerde, özellikle Amerika'da "piyasa popülizminin"
egemen olmasıyla (Bkz: Thomas Frank, One Mar-
ket Under God, 2000) gerçekleşir. Çünkü, artık
"dünyayı değiştirmeye kalkmanın eninde so-
nunda diktatötiüğe yol açacağı tarihsel olarak
kanıtlanmıştır"(!).
Dün Nietzsche, bilimin insan iradesini sınırladığın-
dan şikâyet ediyordu. Bu kez ekonomik çıkarlardan,
sınıflardan söz açmanın insan iradesini sınırladığı sa-
vunuluyor. Ama çok az kimse, ekonomik yasalann
belirieyiciliğini yadsıyarak özgürleştiğini düşünenle-
rin "serbest piyasayı her şeye kadir bir Tann" ka-
tınaçıkardıklannın farkında. Postmodernist felsefe-
den kaynaklanan, bir sanat ve edebiyat anlayışmın,
bu fantezinin oluşmasında büyük payı var!