Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8AYFA CUMHURİYET 13 ARALIK 2000 ÇARŞAMBA
14 il. LjAl. kultur@cumhuriyetcom.tr
Tamer Levent yorumuyla, demokrasi kültürünü özeleştirinin sağlayacağını vurguluyor
Aynada 'Cafigukı'yardanrnızKültür Servisi - Albert Camus'nün
'Caögula'sı Istanbul Devlet Tiyatro-
su'nda Tamer Levent'in yorumuyla
AKM Büyük Salon'da sahneleniyor.
Dekoru Nurettin Ozkönü, kostüm ta-
sanmı Serpfl Tezcan, ışık tasanmı Ya-
kup ÇarOk tarafından gerçekleştirilen
oyunda Ceial Kadri Kınoğlu. Şerif Se-
zer,ZaferAlgöz,AtillaŞendil,Erdoğan
Ersever, Macit Sonkan, Seda Yddız,
Orhan Tetikcan. Edward Aris, Bora
Ozkula, Fikret Urucu ve Zeynep Ak-
soy rol alıyor.
Roma împaratoru Caligula imkân-
sızı elde etmek tutkusuyla girdiği öz-
gûrlûk arayışında zorbaya dönüşûr. Ah-
lakı değerlerin, toplumdaki ikiyüzlü-
lüğun, gerçek ile yalanın, mantıklı dav-
ranmakla ımkânsızı istemenin tartışıl-
dığı oyun, insanlann bırbirlenni anla-
masıyla demokrasi kültürûnün gelişe-
ceğinin altını çiziyor.
- Camus'nün 'Caugula'ânı secme-
nizin sebebi nedir?
TAMER LEVENT - Camus'nün
196O'lı yıllarda varoluşçuluk akımı-
nın en etkili olduğu günlerde yazdığı
bu oyunu 2000'li yıllann başlangıcm-
da sahneye koymamızın nedeni merak
edilebilir. Varoluşçuluk bitecek bir ol-
gu değil. 2000'li yıllarda, yepyeni bir
teknolojinin gelişmesi, insanlann ken-
dilerini sorgulaması ve yeniden bir va-
roluşçuluk içinde de bülunmasını ge-
rektiriyor. Bu nedenle Camus'nün bu
oyununu seçtık. Ama bu oyun ticari
bir amaç taşımıyor.
Toplumun en sıradan kesimleri bile
artık kendisiyle bir hesaplaşma içinde
olmah. Çünkü bilgisayar teknolojisi
televizyon gibi yaygın bir şekilde kul-
lanılmaya başlandı. Bılgısayarla ilgi-
lenen ınsan, varoluşçulukla da ilgılen-
meli. Bunun getirdiği olanaklar saye-
sinde insamn bilgiye ulaşması kolay-
laşacaktır. O zaman bilgiye ulaşan in-
sanın da kimliğini ve bu dünyada, bu
yüzyılda ne işe yarayacağını sorgula-
ması gerek. Bu anlamda değerli bir
oyun. Ancak toplum, onun değerini
anlayabilecek bir oluşum noktasınday-
sa ya da ona ihtiyaç duyuyorsa iyi bir
buluşma yeri olacaktır.
- Caligula aslmda toplumda üstü ka-
pah bir biçimde işlenen suçlan açıkça
yaparak zorba roiünü üstkniyor. Baş-
kakünya yol açarak bir anlamda ken-
dinifedaediyor.Günümüzfe ilişkiiioia-
rakCafiguk'nın bu davnuuşmı nasılde-
ğerlendiriyorsunuz?
LEVENT - Günümüzde birileri suç
işliyor, ama hiç suç işlemiyormuş, dün-
yanın en saf adamıymış gibi davranı-
yor. Caligula değişim göstermeden ön-
inalde Camus'nün metninde Caligula aynalan kınyor, biz ise
aynalann içine hapsediyoruz, bundan sonra aynaya baktığınızda
Caligula'yı göreceksiniz demek istiyoruz. Demokrasi kültürü de
insanlar aynalann içinde Caligula'yı görüp özeleştiri yapmaya '
başladıklannda gelişecektir.'
"tnamlar aynalara mıfcn- kaş, gfiy., flhise dnrrftnK-k içinriegil,hirayda CaKgııla yanlarmı görroek için haksınriiypCaKgııla'yı aynalann içiıı<» hapsfttik" ttiyor.
ce tarihtekı Caligula. Camus'nün Ca-
ligula'sı birebir tarihteki Caligula'yla
örtüşmüyor. Tarihteki Caligula son de-
rece düzgün bir adam, bir ay fılan ko-
mada kalıyor ve bundan sonra değişim
gösteriyor. Oyundaki değişim ise biraz
farklı. Caligula toplumun belli değer-
lerinin, insanlann değişmediğini ve
çok küçük çıkarlar peşüıde koştuğunu
fark eden, halbuki yaşamda daha yü-
ce ve önemlı değişmeler olmasını is-
teyen biri. insanlann yalanlar söyle-
yip sonra hiç yalan söylemiyormuş,
dünyanın en saf, en temiz insanıymış
gibi davranışının altmda yatan o ironi-
yi bulup çıkanyor ortaya. O zaman
"tktidar elimde, her şeyi yapabinrim"
diyor.
- Çevresindekfleıie oyun oynuyor™
, LEVENT-Scip|on,Cahgula'ya"Sen
benhnle dyun oynuyörsun" diyor. Ca-
ligula onaylıyor, açıkça söylüyor bu-
. nu. Biz de oyun içinde oyun esprisini
kullandık. Scipion niye böyle yaptığı-
m sorduğunda, Caligula bunun bir eği-
tim olduğunu, insanlara bir dürtü ge-
tirmek istediğini söylüyor.
- Ayna metaforunu da dekorun tü-
münde görüyoruz—
LEVENT-Camus'nün tekstinde de
ayna var zaman zaman, ama biz bunu
oyunun dekoru haline getirdik, yüz-
leşme unsuru olarak kullamyoruz.
- Oyun. bu dünyada zekj insanlann
bunun bedelini ödemesi gerektigini ve
bu bedeiin de güventi ve huzurhı bir
yaşam sürdünnektense başkaJdırarak
ödeneceği önermesinde bulunuyor...
LEVENT - Cahgula "Ben 29 yaşro-
dayım henüz" diyor. Camus'nün 29
yaşını seçmesi özellikle hoş, onu ona
yakıştınyor, başkaldırarak tepkini gös-
termelisin. diyor. Insanın ömür boyu
başkaldırması ve Caligula gibi kısa
ömürlü yaşaması da çok doğru mu bil-
miyorum.
Başkaldınnın bedeli
- BaşkakJırarakvar oimaya çahşn-ken
yok olrnak gibi bir paradoks var bura-
da-.
LEVENT - Evet, halbuki başkaldır-
mak illa yok olmayı gerektirmez. In-
sanlann da başkaldırmanın bedelini ya
da diyetini yok olmak olarak düşünme-
mesi gerek. Çünkü insan, başkaldır-
mayı ya da bırtakım doğrulan söyle-
meyi ve sonra da bir şeylerin değişme-
sine katkıda bulunmayı uzun soluklu
bir şekilde de isteyebilir.
-Ohun, Cafigula'nın aşıkolduğu kız
kardeşi Drusilla yı bulduğunda, Cali-
gula'nın hayatm ve ölümün saçmahğı-
na karşı bir çabası var. Imkânsızı ekde
etmek istiyor.
LEVENT - Drusilla, piyeste anlatıl-
dığı şekilde bakılırsa Caligula'nın kız
kardeşi. Dolayısıyla orada bir ahlak
sorunu var. Ve onu orada da sıradan-
lık içerisinde değerlendinyor Camus,
o sıradan senatörlerden birisi, bunun bir
ahlaksızlık olduğunun altını çizıyor.
Tekstte genç ölmekle ilgili bir söz ge-
çiyor, "Yaşn bir Drusilla, ölü bir Dru-
süla'dan daha kötüdür" diyor. Bu, çok
acımasızca geliyor bana. Camus bura-
da belki Malthus'tan etkilenmiş olabi-
lir. Camus'nün Fransız Devrimi'nden,
JeanJacquesRousseau'dan, Lunaçars-
kfden, Rus devrımcüennden, Alman
estetikçilerinden etkılendiği açıknr.
- Caligula, oyunun sonunda imkân-
sızı elde etmekiçin yanüş yolu ruttugu-
nu itiraf ediyor. Siz yorumunuzta doğ-
nıyohuıneohnasıgerekuğineüişkinbir
önermede bulunuyor musunuz?
LEVENT - Oyunumuz insanlann
özeleştiri yapması gerektigini söylüyor.
Finalde Camus'nün metninde Caligu-
la aynalan kınyor, biz ise aynalann içi-
ne hapsediyoruz, bundan sonra ayna-
ya baktığınızda Caligula'yı göreceksi-
niz demek istiyoruz. Demokrasi kül-
türü de insanlar aynalann içinde Cali-
gula'yı görüp özeleştiri yapmaya baş-
ladıklannda gelişecektir. Demokrasi
bir kültür rej imidir, bireyin kendı ken-
dini yönetimine dayahdu". Bireyın ken-
disini tanıması, eleştirisini yapması,
otokontrolünü elinde bulundurması,
kültür düzeyini yükseltmesıyle demok-
rasi kültürü ve rejimi esas kimliğini
bulabilir. Oyunda Cherea bir anlamda
kuralı temsil ediyor, Caligula ise bü-
tün yaratıcı ve atak düşüncelerin tem-
silcisi. Biz onu paralatmadık, oyunun
sonunda aynalann içinde hâlâ yaşıyo-
rum demek isuyor. tnsanlar aynalara sa-
dece kaş, göz, elbise düzeltmek için de-
ğil, biraz da Caligula yanlarmı görmek
için baksın diye Caligula'yı aynalann
içine hapsettik.
Lirizımn yapıntısaüaştığı süreç
Cavit Atmaca 'nın son dönem yapıtları Selçuk Yaşar Sanat Galerisi 'nde sergileniyor
MÜMTAZ SAĞLAM
İZMİR - îzmir'in gündelik yaşamma ilişkin
gözlemlerini, bir "kent estetiğT oluşturacak şe-
kilde görselleştiren ressam CavitAtmaca (1931);
hiç kuşkusuz figüratif gelenek bağlamında her
zaman yeni ve ayncalıklı kalmayı başaran bir ta-
vırdır. Sanatçııun 26 Aralık'a dek Izmir Selçuk
Yaşar Sanat Galerisi'nde sürecek olan son ser-
gisinde, genel ifade yaklaşımını giderek renkçi
ve lekeci duyarlıklarla bütünleştiren, bir tür at-
mosfer resımlerine yöneldiğinin açık kamtlan-
m görmekteyiz.
Sergınin genel yapısmı oluşturan ve denize
dair bir öykünün dolaytmmda gerçekleşen pey-
saj ağırhklı resimler; dış-gözlemin buyruğundan
kolayca sıynlarak içe dönük bir değerlendirme
sürecinin gerekleriyle bütünleşir. Hızlı ve ka-
rarlı bir dışavurumla kendini bulan soyut-leke-
ci anlatım, sözgelimi deniz/layı ilişkisini tüm-
leyen görsel değerlerle ortaya çıkmakta; tayin edi-
ci firça darbelerinin işlevsel ritmi, leke-figür
arası biçimlenen yapmhlarlaberaberyepyeni bi-
çimsel varoluşu hazırlamaktadır.
Dtişsel tasanmlann nesne dünyası
Atmaca'mn peyzajlanm ayncalıklı kılan hu-
suslardan bir diğeri ise; doğrudanlığıdır. Kom-
pozisyonu güzel ve etkili kıhnanın öncelikli bir
amaç olmadığı bu süreçte; konusal açılımın net
ve izleyiciyi yönlendiren bir düzeyde ele ahn-
madığı da ortadadır. Kısacası burada, içeriğe
bulaşmadan sahnenin görsel temsili yoluyla ger-
çekleşen bir plastik arayış söz konusudur. Söz-
geümi, mavi sularda yan beline kadar ıslanmış
el ve vücut hareketleriyle uzun süreler boyunca
denizle iç içe olan silüetler, Atmaca'mn yoru-
munda giderek koyu birer lekeyle özdeş olabil-
mektedir.
O halde Atmaca'mn genel ifade arayışı, yü-
zeyi adeta kazıma yoluyla gerçekleşen bir deney
alanuıı öngörür. Bu ortamda resim, renk ve bi-
çim varyasyonlanyla kendini bir görsel tasarım
olarak yeniden var eden bir doğrudanlık düşün-
cesinde gızlidir. Okunur hiçbir imge, dış dünya
gerçekliğinin birebir temsil yetisiyle yükümlü de-
ğildir. Kendini temsil eden ve oluş sürecinde
kendini yenileyen düşsel tasanmlann nesne dün-
yası karşılamaktadır sanki bizi.
Bu arada; Cavit Atmaca'da önümüze serilen
görsellik düzey ve anlayışmı sanatçııun kendi
güncellik anlayışıyla ilişkiii görmek ve anlam-
Ç
AJanatçının, son
sergisinde genel
ifade yaklaşımını
giderek renkçi ve
lekeci duyarlıklarla
bütünleştiren, bir tür
atmosfer resimlerine
yöneldigini
görüyoruz.
, parkta ya da
kahvede süregiden
yaşamın peşine
düşerek, gözlemlerini
peyzaj düşüncesiyle
çakıştırarak
resimleyen Atmaca,
bir alt-türü ortaya
çıkarmaktadır.
OMukça daraltümış bir alanda süren eşzamanh keşiflerk Armaca'nın resmi degişimin peşindedir hep.
landırmak gerekir. Çok açıkhr ki; Atmaca'mn
kendi sosyo-kültürel yaşam boyutunun ona sağ-
ladığı 'şimdiki zaman'uı içerisinde asıl yerini
taym ederekbu ana tanıklığın belgesi olacak uy-
gulamalan ortaya çıkarmak durumundadır. Ve
böylece, karşı payda da gördüğü, kent ve me-
kâna karşı bir sorgulama biçimine dönüşen ifa-
de olasıhğmı (yani resmini) yaratmaya çalışmak-
tadır. Bu şekilde sanatının suurlaruıı, genel dü-
şünme ve kavrama stratejileri dahilinde kendi
toplumsal ve tarihsel konumunu da açığa çıka-
ran görsel tespitleri gözlerimize ve hafızalan-
mıza sunmaktadn".
Sergilenen yapıtlardan da anlaşılacağı üzere,
kırda, parkta ya da kahvede süregiden yaşamın
peşine düşerek, gözlemlerini peyzaj düşünce-
siyle çakıştırarak resimleyen Atmaca; biralt- tü-
rü ortaya çıkarmaktadır. Parisian bir ilgiyi görü-
nür kılan bu yaklaşım, hüznü ve lirizmi de bün-
yesinde banndıran "çalakakm" bir görselleştir-
me deneyimi gibi durur. Ve aslında bu dizi, Ca-
vit Atmaca'da tipikleşen yapısal ve görsel dina-
miklerin neredeyse en samimi düzeyde açığa
çıktığı yüzeylere karşılık geür. Boyutlandırma ve
mekânsal derinlik gibi plastik somn ve beklen-
tiler en başta devre dışı bırakılır. Soyut bir kali-
tede renkle bütünleşen bir "nrizmin yapmüsal-
laştığı süreç" öne çıkanlmıştır burada. Turuncu
ve mor rengin egemenliğinde kendine özel bir
anlam evreni yaratan bu görüntüler, esasmda za-
man ve kısmen mekâna atıfsız, düzlemsüeştiril-
miş boyasal bir sürece karşılık gelmekte ve doğ-
rudan resmrn kendisini ele vermektedir.
'Öykûnme'ye dönüşen 'mekânda esrime'
Öte yandan, sanatçıda doğayla uyumun ürü-
nü gibi duran peyzaj; içgüdüsel bir tercih olma-
mn yanı sıra dış dünyadan uzaklaşma eylemi ve
çabasma da dönüşmektedir. Bir tür "mekânda
esrüoe" olarak nitelendirebileceğimız bir resim-
leme ya da dış dünyaya bir atıf söz konusudur.
(Kavram Zeynep Sayın'dan alıntılanmıştır,
Bkz.Defter, Sayı: 34) Dolayısıyla, peyzaj aracı-
hğıyla dış dünyaya uysal birkatılım sağlama ye-
rine biçimsel sorunlann peşinde ıç-düzenmı ve
güvenliğini özgünlüğüne ulaşan bir tasanm an-
layışı karşımızdadu-. Doğrudan dış dünyayı tem-
sil etmek bir yana; özgün tasanm diye adlandu--
dığımız süreç ve sonucun kendi biçimlerini ya-
ratan düzeni söz konusudur. Genelleştirdiğimiz-
de, Cavit Atmaca'mn "mekânda esrime'' diye-
bileceğimiz algılama sürecı, doğal seyrinde so-
yutlama ağırlıklı bir "Sykünme''ye dönüşmek-
tedir.
Aslmda Cavit Atmaca, kendi tarzında geliş-
tirdiği anlatımn bir 'sonuç'a dönüşmesini her
defasmda girdiği konusal açılımla engellemeye
çalışır gibidir. Oldukça daraltılmış bir alanda sü-
ren eşzamanlı keşiflerle resim degişimin peşin-
dedir hep. Bu psikolojik durumla güdülenmiş re-
sim çabası, yaşama karşı bir duruş edasıyla sü-
re/büe/n birtutkudur neredeyse. Biryaklaşım ola-
rak şekli belirlenmiş üslubal tavnn, dış dünyayı
kendi gramatik yapısıyla (ve özetle) ifadesidir...
DEFNE GÖLGESt
TURGAY FtŞEKÇl
Ağrt
Herkesin başına gelen, ne denli kanıksansa
da sarsıyor insanı.
Sevgisini emeğiyle gösterirdi annem. Çarşı-
dan pazardan taşır, yedirir, diker, giydirir, oku-
tur, çalıştınrdı. Yalnız biz çocuklanna, eşine de-
ğil, on beş yaşında babasız kaldığından beri
annesine, kardeşine de dikiş dikerek bakmıştı.
En eski anı olarak aklımda kalmış sahne; Ba-
lıkesir'in sıcak yaz günlerinde beni öğle uyku-
suna dalmam için ayağında sallaması. Ayakta
sallanarak uyutulacak yaşım çoktan geçmiş oy-
sa. Bacaklarım iki yandan dışan sarkıyor.
O eve de yeni taşınmışız. Birkaç usta bulup
taşı, tuğlası, harcıyla uğraşa uğraşa bir ev yap-
mış bize. Geniş bağlıklann içinde küçük, cen-
net bir ada. Her yan meyve ağaçlanyla dolu. Bal-
konunu bir yanından bir hanımeli, öteki yanın-
dan pembe pembe açan birdeligül sanyor. Sık
sık yılanlarla karşılaşıyoruz.
llkokula başlayınca bir numaralı otobüsle kent
merkezine iniyorum. 6 Eylül llkokulu'na. Öğ-
renci on kuruş, Gündeliğim yirmi beş kuruş.
Her gün elimde, beş kuruş birikiyor. Beş tane-
si bir araya geldiğinde evde bulunmayan şey-
lere gidiyor: Tost ya da dondurma.
Biraz daha büyüyünce bisikletle kente gidip
geliyorum. Hercules marka bir Ingiliz bisikleti,
on sekiz yaşıma dek üzerinden inmedim.
1970'lerin başında annem artık hasta. Bir sa-
bah yataktan kalkamıyor. Her yeri tutulmuş. Ro-
matoit artrit denilen eklem yangısı. ÇapaTıp Fa-
kürtesi'nde bir ay kadar yatarak tedavi gördük-
ten sonra günlük hayatına dönebildi.
Ama artık giderek hareketlerini kısıtlayan bir
hastalığı vardı. Bitmeyen kortizon tedavileri, al-
tın iğneler...
Çarşıya pazara birlikte gitmeye başladık. Onun
doldurdugu fileleri, bisikletin direksiyonunun iki
yanına asıp eve taşıyorum.
On sekiz yaşıma dek giydiğim her şeyi o dik-
ti.
Üniversiteyıllannın çılgınlığı; devrimci hareket-
ler, sinema, tiyatro, edebiyat, kızlar, neredeyse
dört yıl Balıkesir'e hemen hiç gitmedim.
Sonra kız kardeşim de yükseköğrenime baş-
layınca evi Istanbul'a taşıdı. Yine birlikte otur-
maya başladık. Giderek biçimi bozulan ellerini
kullanabildiği sürece pişirdi, kotardı. SıksıkCer-
rahpaşa Romatoloji Bölümü'ndeydi. Hastalığı
bir dizini tutmuş, yürümesi de güçleşmişti. Dö-
nem dönem inanılmaz derecede kötülüyor, ama
gördüğü tedavilerle olabildiğince olağan haya-
tını sürdürebiliyordu. Daha 1983'te bir gün onu
başka bir kente yolcu ediyordum, gözüme o den-
li düşkün görünmüştü ki, bir daha görebilir mi-
yim diye düşünmüştüm.
önce kız kardeşim, sonra ben evden aynldık.
Tek başına yaşayabilme iradesi hep ayaktaydı.
Yemeğini yapar, eli makas tutabiliyorsa dikişini
diker, 1899 model Singer'i tıkırdadıkça muttu otur-
du.
Beş yıl önce bir sabah telefon ettiğinde kal-
ça kemiği kınlmıştı. Yine Cerrahpaşa onu kabul
etti. Kalçasına protez takıldı. Dizinin kötülüğü
nedeniyle zor yürüyeceği düşünülerek iki ay
sonra da dizi çıkanlıp yerine protez takıldı. Bu
iki ameliyattan sonra sağlığı daha da iyileşti.
Rahat yürüyebiliyor, dik durabiliyordu.
Bir yıl sonra Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Orto-
pedi Anabilim Dalı'ndan bir mektup aldık: Ame-
liyatınızın üzerinden bir yıl geçti, protezlerinizin
kontrolü için polikliniğimize başvurunuz diyor-
du. Kolay rastlanmayan, karşılığı olmayan bu so-
rumluluk duygusu karşısındaşaşırmıştım. Han-
gi özel sağlık kuruluşu böyle bir duyarlık gös-
terir diye düşünmeden edemedim.
Annem bu denli hastalıklarta, bu denli uzun
yaşayabilmiş olmasını tıp bilimine ve kamu sağ-
lık kurumlanna borçlu.
Anadan yana şanslıyım. Variığı sessiz bir di-
renç odağıydı.
Yakınlık yan yana olmak değil, birbirine dü-
şüncede, duyguda bağlı olmaktı.
Çalışkaniığında, sabrında ve sessizliğinde
"büyük insanlık"\n tavnnı duyumsardım.
Bu yüzden, içimdeki ateşin her hariamasın-
da, onun korian üfleyen soluğunu duymam.
K U L T U R ÇlZÎK
K A M İ L M A S A R A C I