Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 ARALIK 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
DIZI
Ecevit
KıvnıkoğhJ ile
görüşecek
• ANKARA
(Cumhuriyet Bürosu) -
Başbakan Bülent Ecevit
bugün Genelkurmay
Başkanı Hüseyın
Kıvnkoğlu ıle
görüşecek. Başbakanlık
Merkez Bina'daki
görüşme saat 10.00'da
başlayacak. Başbakan
Ecevit, geçen hafta
AB'nin Nice
doruğundayken
Genelkurmay
Başkanlığı, 2000 yılı iç
güvenlik
değerlendirmesiyle
ilgilı basına bilgi notu
sunmuştu. Bilgi
norunda, terör öıgütü
PKK'nin siyasallaşma
çabalanna dikkat
çekilerek AB'nin
önceliklerine karşı
çıkılmıştı. Ecevit, Nice
dönüşünde gazetecilerin
bilgi notuyla ilgili
sorulannı "aynntılannı
görmedığini" belirterek
yanıtsız bırakmıştı.
h bankaya
bomtta
• Istanbul Haber
Servisi - Beyoğlu
Kasımpaşa Pamukbank
şubesi ile Beşiktaş
Emlakbank şubesinin
otomatık para çekme
makınesıne (ATM) dûn
akşam saatlerinde
bırakılan bombalann
patlaması sonucu her iki
bankada da maddi çapta
hasar meydana geldi.
Türk
şehitlikleri
• ANKARA (AA)-
Kültür Bakanlığı'nın
katkısıyla Türk
Şehıtlıİderi ve Anıtlan
Vakfı tarafından
yayımlanan 'Türk
Ordusıf adlı eserde yer
alan bilgilere göre,
yvırtdışında 21 ülkede
Türk şehitlikleri ve
şehitler anıtı bulunuyor.
Japonya'dan tngiltere'ye
kadar yayılan şehitlik ve
anıtlara çeşitli birlik,
kurum, özel örgütler ve
bölge halkı tarafından
bakıhyor. Yurtiçinde ise
59 ıldeki şehitlik ve
önemli şehitler anıtı
sayısı 306'yı buluyor.
En çok şehitlik ve anıtın
bulunduğu iller
sıraJamasında Erzurum,
Çanakkale ve Edirne ilk
üç sırayı alıyor.
ÖSYSiçm
songünler
• ANKARA (ANKA)-
Anadolu ve fen
liselerine yerleştirmeler
için düzenlenen
Ortaöğretim Kurumlan
Öğrenci Seçme ve
Yerleştirme Sınavı
(OÖSYS) için
başvurular perşembe
günü sona erecek.
OÖSYS'ye ilköğretim
8'inci smıf öğrencileri
başvurabilecek.
Adaylar, başvuru form
ve kılavuzunu 750 bin
lira karşılığında
okullanndan alabüecek.
Adaylar sınav ücreti
olarak 5 milyon 250 bin
lira ödeyecek. Fen
liselerine başvurularda,
öğrencilerin ilköğretim
7'nci sınıf Türkçe,
matematik ve fen bilgisi
derslerinin yıl sonu notu
ortalamasının en az 'iki'
olması yeterli sayılacak.
2002'de düzenlenecek
sınavda ise fen lisesi
tercihi yapacak
adaylann, ilköğretim 6
ve 7'nci sınıf Türkçe,
matematik ile fen bilgisi
derslerinin her birinın
yü sonu notu
ortalamasının en az '4'
olması gerekecek.
Küreselleşme:
pmalı
Özelleştirme
değil özerkleştinne
u\
•'Küreselleşme, üretim biçimi değişikliği sonucudur. Üretim biçinıi değişiklikleri durdurulamaz."
"retim biçimi değişikliği T"\ abalarımızın güç bela 7~"*\
ev
kamu kuruluşlanrn
engellenemez. Ama r£ yarattığı dev kamu / 1parçalayıp özelleştirmek,
beyinlerini kiralamamış J-J bankalarını sattık, şimdi -£-^mafyayapeşkeşçekmek
politikacılar, teslim olmak geri almak ve çocuklanmızm demektir. Yann bu kuruluşlara
yerine, sistem içinde yumuşak nzkını kullanıp borçlannı ödemek ihtiyacımız olacak, arayacağız
iniş için ulusal önlem alabilirler. zorundayız. Özelleştirme budur. ama bulamayacağız.
Şimdi, en başa dönüp son so-
ruyu sorabiliriz: Böyle çelişki-
lı yanlan olan üçüncü küresel-
leşmeye karşı ne yapılmalı? Na-
sıl bir tavır takınmalı?
Daha önce de gördük: "Ba-
O'nın, alryaptsıyla ve üstyapısıy-
la tüm dünyaya yavilmaadır'" bi-
çiminde tanımladığımız küre-
selleşmenin bu yayılmalan "ka-
buk değjştinne" zamanlannda
oluyor. Binnci küreselleşme Ba-
tı ekonomisi feodalızmden tica-
ret kapitalizmine geçerken; ikin-
ci ve üçüncü küreselleşmeler de
Batı ekonomisinin milli kapita-
lızmden uluslararası kapitaliz-
me atlarken oluşmuş olgular.
Demek kı küreselleşme, üre-
tim biçimi değişikliği sonucu-
dur. Üretim biçimi değişüdilde-
ri durdurulamaz. Üstelik, ikin-
ci küreselleşme sermayenin ya-
m sıra emek öğesini de güçlen-
dirdıği halde, üçüncü küresel-
leşmede böyle olmadı. Yalnızca
sermaye güçlendi, emek zayıf-
ladı (6). Pekı, ne yapüabilir, ne
yapılmalı? Elimiz kolumuz bağ-
lı mı duracağız? Asla. Yapıla-
cak şey çok.
Ekonomlk saldırıya
karşı ne yapmalı?
Üretimbiçimi değişikliği dur-
durulamaz ama, sistem içinde
kalarak yumuşak iniş önlemle-
ri alınabılır.
örneğin Mustafa Kemal ikin-
ci küreselleşmenın en saldır-
gan dönemmde ekonomide ay-
nen böyle yaptı:
Birincisi, kapitalist sistem
içinde kalacağına ilişkin ola-
rak karşı tarafa sinyaller gönder-
di ve bu sayede üzenne fazla ge-
linmemesini sağladı. Nitekim,
1921 'deki Londra Konferan-
sı'ndan sonra müttefikler Yuna-
nistan'a yardımı kesmiş, bu ül-
keyi Anadolu'da kendi kaderi-
ne terk etmişlerdir.
Anımsayınız: Lozan Konfe-
ransı 4 Şubat 1923 ile 23 Nisan
1923 tarihleri arasmda kapitü-
lasyonlar konusu yüzünden ke-
silince, hemen (sanki başka za-
man yokmuş gibi) 17 Şubat-4
Mart arasında tzmir tktisat
Kongresitoplandı. Buradakür-
süye her çıkan, "Biz komümst
fakn ofanâyacağız, korkma>Tn"
mesajını müttefiklere verdı. Ni-
tekim, Türkiye sosyalist değil,
kapitalist yolu seçecektir.
'Blzl uflraştırmayın'
Ama, ikincisi. yine kürsüye
her çıkan, ikinci bir mesajı da ay-
nı netlikte verdi: "Hiç uğraşma-
yuı, bizi de uğraşürmayın, kapi-
tûlasyonlan asla kabul etmeye-
ceğjz." Mustafa Kemal, 1930'lar-
da bu ikinci mesajı, ikinci küre-
selleşmenın tekelleşmesıne kar-
şı kamusal dev kurumlar (de-
mir-çeük, dokuma, bankalar, vb.)
kurarak hayata geçirecektir.
Batı'nmtekelleşmesine karşı
ancak dev müesseseleri konıya-
rak karşüık verilebileceğinin bir
diğer örneği bizzat Batı içinden
çıkn. 1960'lann sonunda J. J.
Servan-Schreiber'in yazdığı
"Amerika MeydanOkuyor* (Le
Defi Americain) adlı kitap işte
aynen bunu öneriyordu. Avrupa
1970'lerde üçüncü kureselleş-
meyi başlatan ABD'nin tekelci
etkisıne ancak Avrupa çapında
bir modelle ve dev kurumlan
dağıtmamak sayesinde direne-
bildi ve AB de böyle gelişti.
Çocuktarımız
lanet okuyacak
Oysa, Türkiye bugün bütün
bunlann tersini yapıyor. Ba-
tı'nm muazzam tekelleştiği bir
dönemde kendi dev kamu ku-
rumlannı ufahyor, haraç mezat
satıyor. Atatürk döneminde ku-
rulan bu dev kurumlan IMF'nin
reçetesini uygulayıp "özelleş-
tinne" adı altında mafyaya peş-
keş çekerek ülkeyi tamamen sa-
vunmasız bırakıyor.
Örneğin, dünyanın en fazla
tekelleşmiş sektörü olan petrol
alanında çalışan TPAO ve Pet-
rol Ofisi adlı kamu kuruluşlan
birleştirüip daha güçlü kılınacak
yerde, Petrol Ofısi yok pahası-
na dağıtıldı. Çünkü amaç özel-
leştirme değil, sermaye sahip-
lerini devlet malıyla zenginleş-
tirmek. Petrol Ofisi'nin (PO-
AŞ) çoğunluk hıssesı, kurum
1999 yılımn ilk 9 ayında 902
trilyon TL satış yaptığı halde Iş
Bankası-A. Doğan grubuna
724.5 trilyona satılarak özelleş-
tirildi. Peşinatı, bizzat kendi ka-
sasındaki 400 milyon dolarla
ödendi. Yani, bir yıllık cırosu-
na satılan bu milli kuruluşun
kân 2 yılda satış bedelini aşa-
cak (Cumhuriyet, 04.03.2000;
B. Saiman, Cumhuriyet,
02.03.2000).
Türkiye'de kasaplık hayvan
üretimini özendirmek için
1952 'de kurulan Et ve Balık Ku-
rumu'nun özelleştirilmesi, bu
tersine gidişin bir diğer örneği.
Bugünlerde konuşulan "Buffa-
lo Operasyonu" (hastahkh ka-
çak et rezaleti) tabii ki Türkiye'de
artık et üretilemiyor olmasınm
doğal sonucu.
Tabii, satılan bankalan sorar-
sanız, onlar ıçi boşaltıhnca yi-
ne devlete dönüyor: o da ayn.
Örneğin, Atatürk tarafından
1933'te kurulan Sümerbank,
Ekim 1995'te 103.4 milyon do-
lara özelleştirildi, Ekim 2000'de
devlete 231.5 milyon zararla ge-
n döndü. 1935'te yine Atatürk
tarafından kurulan Etibank
1998'de 155.5 milyon dolarasa-
tıldı, 438 milyon dolarlık zarar-
la devlete geri döndü (H.A. Ça-
kır, Cumhuriyet, 31.10.2000).
Şimdi bir de, devletin ne du-
rumda olduğuna son örnek ola-
rak, Milli Emlak Genel Müdür-
lüğü, devletin günlük harcama-
lannı karşdamak üzere Haziııe
topraklannı ınternetten satışa
başlamış bulunuyor. Osmanlı
bunu yapmamıştı (7).
özerkleştlrme ve
rasyonellestlrme
Satmak demek, "Mektepler
olmasaydı MaariTi negûzel ida-
reederdHn"demekten daha gü-
lünç bir şey. Sahip olamayınca,
düzeltemeyince, üretemeyince,
satıyorsun.
Aynen, Osmanlı'nm paşa ai-
lelerindeki mirasyedfler gibi
Üstelik, bunlann gelen parala-
n yatınma falan gitmıyor, gün-
lük harcamalara ve faiz ödeme-
lerine gidiyor (8), kamu ise bu
muazzam silahtan yoksun kal-
dığıyla kalıyor. Oysa, piyasayı
hem gerektiğinde düzenlemek
hem de dış ekonomik saldınla-
ra karşı korumak için bizim bu
kilit devkamu kuruluşlanna çok
ihtiyacımız var. Bugün ABD'de
bile halk yerli malı kullanmaya
teşvik edilirken (Milliyet,
17.10.2000), Türkiye'nin bu
yolla dış pazarlara teslim edil-
tnesıanlaşılacak şey değil. Uzun
lafin kısası. babalarumzmOdn-
d küresefleşmede gûçbetayarat-
tığı bu kilh dev kurumlan üçün-
cü küreselleşmede parçalayıp
sattık, şündi çocuklanmızın nz-
kını kullanıp geri atayoruz.
Peki, bunlan özelleştirmeyip
de ne yapacağız, çünkü bu dev-
let kuruluşlan bir yandan poli-
tikacılann "hamil-i kart yakı-
nımdn-" arsızhğrvia, bir yandan
yatınm yapmayıp demode bı-
rakma hainligrvle. bir yandan
da yolsuzluk yuvası haline ge-
tırme ahlaksızhğıyla bitip tüke-
tilmiş durumda.
Bu halleriyle bunlar sıyasal
partilerin yemlığınden ibaret.
Bunlann böyle devam etmeleri-
nı savunmak ne mümkün ne de
akılcı. Adamla alay ederler ve üs-
telik haklı çıkarlar. Yapılacak
tek şey şudur: Bunlardan kilit
sektör dunımunda olan (banka-
cınk, stratejik madenler, enerji,
vb.) dev kuruluşlan özerkkştir-
mekve bunlann piv asa kuralla-
n içinde rasyonel çalışmalannı
sağlayacak önkmler almak.
ideallst yönetldler!
Bu dev kuruluşlar yeniden ya-
pılandınJır, toparlanmasına ola-
nak verilir, ama ondan sonra bu
özerk kamu kuruluşlan tama-
men pryasa kurallan içinde ça-
hşır. Genel müdüründen kapıcı-
sına kadar, eğer kâr ederse ma-
aş yükselir, zarar ederse maaş dü-
şer. Yöneticileri bir kere atarun-
ca, politikacı baskısına karşı ra-
hatça direnecek bir özerklik sa-
hibi kılınır, yıl sonunda da Sa-
yıştay tarafından ve başka yön-
temlerle çok sıkı denetlenir.
Merak buyurmayın; Türki-
ye'de böyle kuruluşlara ilk baş-
larda fedakârca kendini verecek
idealist yüksek yöneticı, saml-
dığından fazladır.
SÜRECEK
(6) Bunun nedenleri kısacaşöyle
sıralanabilir: Bir defa, bugünün
"bügi toplumu "nda kol emeği
başta olmak üzere geneUikle emeğe
ihtiyaç azalmca bu öğenin
piyasadaki önemi ve pazarhk gûcü
de (tzaUh. ikincisi, sermayenin
fevkalade hareketlilik kazanthğı bir
dönemde emek lokalize edildi:
Hem artik Batı'da işçiye ihtiyaç
kalmadığı için smırtar kapandı
hem de gerektiği zaman artık ucuz
işçinin olduğu ülkeye fabrika
götürûiüyor. Üçüncüsü, aynen
kaphaUztnin manifaktür (ev
tezgâhlanna iş verme) aşamasında
olduğu gibi, işçi sımfimn bilinci
zayıfladu Çünkü arak diz üstü
bilgisayarlar vs. nedeniyle eve iş
veriliyor ve bu yüzden de emekçüer
fabrikalarda bir araya gelemiyor.
Dördüncüsü, sosyalizmin SSCB
uygulamasının fiyaskoyla
sonuçlanması, emekyanlısı ideoloji
ve hareketlere büyük darbe vurdu.
(7) Sabah, 18.07.2000. Söylemesi
biraz üzücü ama, belki ikinci
küreselleşme bu kadar güçlü
olmadığından ama belki de
Osmanlı devleti emperyalizme
bugünkünden daha az eklemlenmiş
olduğundan, imparatorluğun ikinci
küreselleşmeye direnişi
Cumhuriyetin bugün üçüncü
küreselleşmeye direnişinden daha
ciddi olmuştu. II. Abdülhamit,
OsmanlCnın bütün dış borçlannın
ödenmesi karşılığında, Siyonistlere
Filistin 'de bir "Yahudiyurdu " için
toprak satmayı reddetmişti. Yine
aynı Abdülhamit, Ağustos 1869'da
Tramvay İmtiyazJ verilirken Şûrayı
Devlet'in (Danıştay) onayını
almıştı (Cumhuriyet, 09.08.1999).
Oysa Danıştay Un eskiden kesin
olan ön incelemeyetkisi, Ocak
2000'deyapılan Uluslararası Ticari
Tahkim değişikliği sırasında
yalnızca "danışma " düzeyine
üulirilmiş bulunuyor.
(8) 2000 'in ilk altı ayında elde
edilen 1.1 milyar dolarlık
özelleştirme gelirinin büyük
bölümü, Kamu Ortakhğı Fonu'nun
borçlan için kullamldı
(Cumhuriyet, 30.06.2000).
GÖRÜŞ
Prof. Dr. KLAUS LIEBE-HARKORT (*)
Öncü Kültüre Seçenek
Berlin'de bir okul 20. yüzyıldan bir Türk yazan-
nın adını aldı. Başkentin merkez mahallelerinden
biri olan Kreuzberg'de Türk Alman Avrupa Okulu
"Aziz Nesin Okulu" oldu. Bu yepyeni bir olay ve
büyük bir başarı; aynca Almanya'da bu karanlık
ve korkutucu "Öncü Alman Kü/fürü"tartışmasına
karşıt olan aydın bir simge. Almanya'da birçok
caddeye ve meydana, okula ve üniversiteye ünlü
ve değerii insanlann adlan verilirken bunlar arasın-
da Türk aydın ve ünlülerinin adlanna rastlamak
mümkün değil. Almanya'nın aşağı yukan 500 bin
Türk öğrencisinin anne ve babalannın Türk ve ana-
dillerinin Türkçe olmasına, hemen hemen bütün ya-
bancı uyruklu öğrencilerin yansının Türk olması-
na, ortalama olarak her yüz öğrenciden dördü-
nün, bazı okullarda ise yansından fazlasının Türk
uyruklu olmasına karşın Türk olan okul müdürü-
ne, müfettiş ya da yüksek seviyede memura da rast-
lamak mümkün değildir.
Gerçi Türkiye'de ya da Almanya'da eğitimini ta-
mamlamış ve Almanya'da çalışan birkaç bin Türk
uyruklu öğretmen de var, ama bunlar marjinal bir
rol üstlenmış durumdalar. Oysa bu kışiler, Türkler
ile Almanlar arasında özellikle dil ve kültür bakı-
mından bir bağ kurabilirlerdi. Çocuklann ikidillili-
ğini geliştirebilir, bu iki farklı grup arasında çelişki-
ler, anlaşmazlıklar veya sorunlar ortaya çıktığı za-
man banş sağlayıcı görevler üstlenebilirierdi. İki kül-
türün elçileri olabilirlerdı. Ne yazık ki, o Türk öğ-
retmenler hâlâ okul ve eğitım konulannda kenara
rtiliyoriar. Buluşmayı sağlayabilecek olan köprüler
kullanılmıyor.
Son aylarda ızlenen "Öncü Alman Kültürü"tar-
tışmasında ancak ve ancak yabancılara yönelik is-
tekler daha doğrusu koşullar söz konusu oluyor.
Almanca öğrensinler, Alman kültürüne karşı say-
gı duysunlar, Almanya'nın anayasasını kabul etsin-
ler ve kanun dışı hareket etmesinler. Bütün bun-
lar, gayet doğal olarak herkes ıçın geçerli olan ola-
ğan şeyler, ama buna benzer istekler ancak bir gru-
ba yönelik ortaya çıkarılırsa bu gruptaki insanlar,
aslında Almanca öğrenmek istemediği, Alman kül-
türüne karşı saygısız olduğu, anayasaya karşı çık-
tığı ve kanunlan çerçevesinde hareket etmediği id-
dialanyla karşı karşıya kalıyorlar. Daha olumsuz
ve kaba bir biçimde bir insan grubu dışlanamaz.
Kısa bir zaman öncesine kadar çokkültürlülük zen-
ginliğin bir göstergesi olarak gösterilıyordu. Bu
kavram ortadan kalktı. Partiler çokkültürlülük kav-
ramını sözlüklerinden bile çıkardılar. Sosyalde-
mokrat Parti, Yeşiller ve PDS de buna dahil olmak
üzere. Bütün bu partiler tutuculukla biriikte milli de-
ğerieri ön plana aldılar. Müslüman olan insanlara
çoktan berı düşman gibi bakıhyor. Almanya'da
Müslüman olarak değerlendırılen insanlann yüz-
de 80'i Türkiye'den Almanya'ya göç etmiş olan-
lardır. Bu insanlar topluma uyum sağlayamayacak
bir grup olarak kabulleniliyor, üstüne üstlük uyum
sağlamak istemedikleri söylenıyor. Eskiden engel-
leyici unsur olarak görülen ırkın yerini şimdi din ve
kültür kavramları aldı.
Türkiye'nin klasik anlamda Müslüman bir ülke
olmadığını Almanya'da hemen hemen herkes bil-
mekle beraberTürkler yine de Müslümanlann pro-
totipi olarak gösteriliyor. Türkiye'nin Cumhuriyet dö-
nemi olan son 80 yılı ve laiklik adına yapılan sa-
vaşlar yadsınıyor, kısmen bilinçli olarak, o döne-
min tartışmalan da bir kenarda bırakılıyor. Özellik-
le Almanya'da Hitler rejimınde tek devlet ilkesi
olan barbarlıktan başka bir hareketın görülmedi-
ği 30'lu yıllarda, Türkiye'de ortaya çıkan geleceğe
yönelik olumlu devrimlerden hiç söz edilmiyor. Ba-
zen Atatürk Hıtler'e benzetiliyor. Politik hedefle-
re ulaşmak için hiçbir küstahhktan çekinilmiyor.
istanbul'un fethinden sonra Avrupa'da yapılan
din savaşlan zamanında Türkler şeytanın elçileri,
hayırsızlar ve Allahsızlar olarak kabul edilmişlerdi.
Bugün yeniden bu tarihi duygular hissedilmeye
başlandı. Nedenler ve etkiler birbirine karışıyor,
kanştınlıyon Türklerin Müslüman taraflan olağanüs-
tü bir biçimde vurgulanıyor, sonra Müslümanlar za-
ten uyum sağlayamaz ve aslında böyle bir şey de
istemiyoriar iddialan dile getiriliyor.
Bir nehrin dibinde yatan ve fırtınada yukarıya
fırlayan çamurgıbi birkaç ay içinde önyargı ve kuş-
kular yüzeye çıkarken, ırkçılık yayılırken, Alman
medyasında ve politika sahnesinde yabancılar ko-
nusu ancak menfaat açısından tartışılırken, ana-
dilin önemi ve ikidilli olmanın değen hen<es tara-
fından bilinmesine karşın birçok olumlu yanı olan
çok veya ikidilli okul modellerine son verilirken, bü-
tün bu tehdit edici gelişmeler hızlanırken Beriin'de
bir okula Aziz Nesin'in adı veriliyor. Okulun bu
karanndan sonra okul daireleri, belediye makam-
lan ve eğitim kurumlannda bu kararı kabul ettir-
mek için akıllı, sabıriı ve demokratik bir mücade-
le başlıyor. Karan verenler karşı tarafın gerekçele-
rini ciddiye alarak, irdeleyerek, kötü niyetli olma-
yan insanlann en sonunda haklı olduklannı kanıt-
lıyoriarve bütün bunlar, Aziz Nesin'in birçok Alman
bürokrat ve politikacı tarafından tanınmasına, Türk-
ler tarafından da bu isme karşı çıkanların kolay ko-
lay geri çekilmek istememelerine karşın elde edi-
liyor. Büyük bir başan bu.
Kreuzberg'deki Türk-Alman Aziz Nesin Avrupa
Okulu bir örnek okuldur. Aziz Nesin Okulu'nda da
hem Almanca hem de Türkçe okutuluyor. Birçok
öğretmen Türk uyruklu olup ya Almanya'da ya da
Türkiye'de öğretmenlik eğitimi almıştır. Branş ders-
lerinin bazılan Türkçe olarak veriliyor, bazıları da
Almanca. Alman çocukları da Türkçe öğreniyor,
Türkçe olarak verilen derslere Alman öğrencıler
de katılıyor. Hoşgörülü bir okul olduğu için, baş-
ka kültürler kabul görüp, ortak projelere entegre
olunduğu için, herkes birbirinden bir şeyler öğre-
nebildiği için, etkin ve somut bir şekilde kültürle-
rin buiuşması uygulandığı için ve böylelikle birieş-
tirici bir ilke canlandırıldığı için, kültürierin birleş-
tiren gücüne, aynmcı gücünden daha fazla değer
verildiği için, okulun tüm çocuklan, velileri, öğret-
menleri ve müdürieri gurur duyuyorlar. Son ola-
rak bir şey daha vurgulamak gerekiyor: Aziz Ne-
sin Okulu'nun temeli ve koşulları öyle sağlam ve
ünü şimdiden öyle yaygın ki, Aziz Nesin adına
karşı çıkmış olsalar bile kendi çocuklannı bu okul-
dan alıp başka bir okula göndermeye çekiniyor-
lar. Yaşasaydı, belki Aziz Nesin kendisi bile kav-
ramlaşan adının bu birleştirici gücü karşısında
hayrete düşecekti. . . , .
0 Prof. Dr. Klaus Liebe Harkort, Bremen Üni-
versitesi öğretim Üyesi ve FÖNES (Almanya'da-
ki Nesin Vakfı Destekleme Demeği) Kurucu Baş-
kanı. Prof. Harkort, bu yazıyı Cumhuriyet için ve
Türkçe olarak kaleme aldı.