Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 ARALIK 2000 PA2ARTESİ CUMHURtYET
EKONOMt /
SAYFA
ekonomi@cumhuriyet.com.tr 13
ŞÎRKETLERDEN
• ORIFLAME, yeni
serisi "Colour
Performance'*ı piyasaya
sundu. İçinde £ vitanıini
bulunan üçlü far, kremsi
formüllü ruj ve tirnak
cilasının toplam fîyatı 13
mihon 800 bin lira.
• AIRBUS A340-
600'ün üretim aşaması
tamamlanıyor. 3 sınıflı
düzenlemede 380 yolcu
taşıma kapasıtesine sahıp
olan uçağın, maksimum
menzıli 13 bin 900
kilometre. Airbus'un en
büyük 4 motorlu geniş
gövdeli uçağı olan A340-
600'ün teslimatı 2002
yılında yapılacak.
• DANONESA'mn yeni
hazır sütlü tathsı
Danette'nin reklam
filminde fütfooku Taffarel
ve aflesi rol akİL
Fransa'dan ithal edilen
ûrüniin reklamında, tüm
aile bireyleri için sağlıklı
ve lezzetli bir tattı olduğu
mesajı verihyor.
• Ml TEPE, ramazan
ayı boyunca haftanın 3 --
gûnü canlı fasıJ ve °
]
Karagöz-Hacivat
gösterikriyle ramazan
şenKği sunuyor. Aynca,
şenliktc \apdan
yanşmaiarda sürpriz
hediyeler dağrahyor.
• BEKO, Rusya'run en
büyük dağıtımcısı V-
Lazer'le yaptığı anlaşma
çerçevesinde ürünlenni
Pasifik byısmdakı
şehirler, Vladivostok,
Habarovsk ve
Ussurisk'tekı
yerleşimlerde satacak.
• BOSCH, Tûrkiye'nin
her köşesinden tariflerin
yer akhğı yemek kitabınrn
ikindsini tüketiciye
sundu. Kitapta çorbadan
tatbya, hamur işinden etii
yemeklere kadar 40
yemek tarifi yer alıyor.
• HP'nin ana sponsoru
olduğu "Keşfin Kıyısında"
adh belgesel dızi
tamamlandı. Ocak ayında
gösterime gırecek olan
belgesel, Karkamış ve Ilısu
barajlannın sular altında
bırakacağı arkeolojik ve
kültürel varhklan
belgelıyor.
• POLAROID
tara&ndan geiiştirilen I-
Zone fotoğraf maJdneleri
ile kendiKğinden
yapışkanlı çıkan
fotoğraflar, cep
telefonundan bUgisayara
kadar her yere
yapışürabUiyor.
Türkiye, tanm müzakerelerine hazırlık çerçevesinde ulusal görüşü DTÖ'ye sunacak
'Olmayan' görüş tarbşdacak
Ekonomj Servisi - Dünya Ticaret
Örgütünün (DTÖ) tanm
müzakerelerine sunulacak "ulusal
görüş''ünün bu ayın sonuna kadar
iletilmesi planlanırken Türk tanmınuı
GSMH içindeki payının yüzde 17'ye,
ihracatta ıse yüzde 10'a gerilediği
bildirildi. Tannun GSMH içindeki
payı 1980 yılına kadar yüzde 26
civannda gerçekleşırken bu oranın
1998'de yüzde 17'ye gerilediği
kaydedildi. Konya Ticaret Odası'nın
(KTO) "Türk Tanmı Nereye
Gidiyor?" başhklı raporunda tanmın
ekonomideki yerinin giderek
azaldığına dıkkat çekildi. Raporda,
"Tarımın ihracattaki payı da yıllar
itibarnla düştü. 1980 yıhnda ihracat
geürlerinin yüzde 80'ini tanm
oluştururken bu oran 1998'de yüzde
10'ageriledi''denıldı.
1980-1999 yıllan arasında tanm
sektöründe çalışanlann toplam
istihdama oranlannın yüzde 56'dan
• Yakın geçmişe kadar dünya piyasalannda pek çok ürünle
söz sahibi olan Türkiye bu konumundan giderek
uzaklaşıyor. 1980 yılına kadar yüzde 26 civannda
gerçekleşen tanmın GSMH içindeki payının 1998'de yüzde
17'ye, ihracatta ise yüzde 10'a gerilediği kaydediliyor.
yüzde 57'ye gerilediği belirtildi.
Raporda, tanm sektörünün katma
değerinın 1990-1998 döneminde
GSMH'nin yüzde 15.9'unu, toplam
istihdamın da yüzde 44.9'unu
oluşturduğu düe getirildi.
'Tanm işletmeteri kûçük'
Türkiye'dekı 4 milyon tanm
işletmesınin yüzde 35'inin 0.1-1.9
hektar büyüklüğünde olduğu ve
bunlann sayısında 1980-1990
döneminde yüzde 11.5 anaş
gözlendiği bildirildi. Raporda,
ülkedekı tanm işletmelerinın büyük
bölümünün u
kûçük aile işletmesi"
şeklinde olduğuna dikkat çekildi.
Kırsal kesımde "ücretsiz aile işçisi"
konumunda olsa da üretimde aktif rol
alan kadırun, kentlerde işgücü
piyasasından çekilerek "ev kadmı"
konumuna düştüğü belirtildi.
1998'de tanm dışı sektörde kadınlann
oranının yüzde 15.1'e gerilediği
hatırlatılan raporda, "Oysa bu oran,
kursal kesimde yüzde 46J'tür. Kırsal
kesimden kentlere gelen kadın, içgücü
piyasasındaki yerini de yitirdi ve ev
kadını konumuna geçti" görüşüne yer
verildi. Martta Cenevre'de resmen
başlatılan DTÖ'nün ileri tanm
görüşmelerine Türkiye'den de ulusal
görüş bildirilecek. Dış Ticaret
Müsteşarlığı'ndan yapılan
açıklamada, "uhısal çahşma gnıbtı"
oluşturultuğu anımsatılarak grubun
yeni pazara giriş olanaklannm elde
edilmesi ve rekabet gücünün
arttınlması hedefı doğrultusunda
Tûrkiye'nin müzakere
pozisyonunun ana hatlannın
belirlendiği dile getirildi.
Ekktronik postayla görûş
Tanm müzakereleri konusunda görüş
ve önerilerin 31 Aralık 2000 tarihine
kadar, "tarimJoreigntrade.gov.tr"
adresine elektronik posta yoluyla veya
312 212 8741 numaralı faks yoluyla
müsteşarlığa ulaştınlması istendi.
1986 yılmda başlayan Ûruguay
Roundu ticaret müzakereleri de
tanmdakı anlaşmazlıklar nedeniyle
güçlükle tamamlanabilmiş ve nihai
senet ancak 1994 yılında
imzalanabilmişti.
Et oranı yüksek içyağı ithal etmek isteyen 3 firmanın mallan yurda sokulmadı
Tanm Bakanhğı bu kezişisıla tutuyor
Tüketicilere uyarı
(
Hazır hyma
almayın'
ANKARA (AA) - Tüketici Haklan
Derneği Genel Başkanı Turhan Çakar,
Tanm Bakanı'ndan kaçak et ithal eden
fırmalann isimlerini istediklerini, ancak
bugüne kadar herhangi bir açıklama
yapılmadığını söyledi. Kaçak etle ilgili
basın toplantısında konuşan Çakar,
ülkedeki mezbaha ve kombinalann
yüzde 96-97'sinin ruhsatsız olduğunu
vurgulayarak tüketiciyi hazır kıyma
almaması yönünde uyardı. Türkiye
Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı
tbrahim Yetkin ise Türkiye'de gıda ve
ete ilişkin cıddi bir denetim
• mekanızmastndan söz edıkmeyeceğtni
belirterek ülkenın " kaçak et cenneti"
konumunda bulunduğunu savundu.
Türkiye'de yenilen etlenn yüzde
60'ınm kaçak olduğunu ileri süren
Yetkin, kaçak eti önlemenin yolunun
çöken hayvancılığı ayağa kaldırmak
olduğunu söyledi. 'DeB dana' hastahğı, içyağmm da fîyannı artürdL
ANKARA (AA) - Tanm ve Kö-
yişleri Bakanhğı, et oranı yüksek
içyağı ithalatı yapmak isteyen 3
firmanın mallannın yurda girme-
sine ızin vermedi.
Türkiye'ye yıllardır içyağı ya da
balık adı altında et ithalatı yapılır-
ken, bakanlık bunun önlenmesi
için ıçyağındakı yağ oranını yüz-
de 5 ile sınırlandırdı.
Aynca, ithal mahn
muayenesinde de bir
yenne 5 yerden ör-
nek alma uygulama-
sı başlattı.
Yapılan denetimler
sonucunda Entaş Gı-
da, Planet Gıda Tu-
rizm, Kartaran Dış
Ticaret firmalanmn
Almanya'dan ithal
etmek istediği içyağı
partilerinden alman ötneklerde, et
oranının yüzde 5' in üzerinde oldu-
ğu ortaya çıktı.
Örneklerdekı et oranı, en düşük
yüzde 6.5 olarak belirlenirken, ba-
zı firmaların içyağlanndakı oran,
yüzde 25- 30'a kadar çıktı. Bunun
üzerine bakanlık, Entaş Gıda'nın
• Türkiye'ye
yülanhr içyağı ve
bahkadı altında et
ithalatı yapılırken
bakanlık bunun
önlenmesi için
içyağındaki yağ
oranını yüzde 5 ile
sınırlandırdı.
18.2 ton, Planet Gıda'nın 35.7 ton,
Kartaran Dış Ticaret'in de 37.1
ton içyağı ithalatına izin vermedi.
Firmalardan birinin, ömeği analiz
eden laboratuvar çalışanlan ile
Koruma ve Kontrol Genel Müdür-
lüğü yetkililerini sözle tehdit etti-
ği belirtildi.
Alınan bilgiye göre tngiltere'de
başlayarak diğer Avru-
pa ülkelerine yayılan
ve deli dana adıyla ta-
nınan BSE hastahğı,
içyağının da fiyatını
arttırdı. Son dönemle-
re kadar hastalık gö-
rülmediği için daha
önce 0.80 mark olan
içyağının kilo fiyatını,
Almanya'nın 2.5 mar-
ka kadar yükselttiği
belirtiliyor. Bakanlık
aynca, BSE hastalığının yaygın-
laşması nedeniyle, Avrupa'dan iç-
yağı idıalatını da yasakladı. Sucuk
üretimınde kullanılan içyağı, ar-
tık Avrupa dışından, ABD, Avust-
ralya, Yeni Zelanda ve BSE görül-
meyen diğer ülkelerden ithal
edilebilecek.
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGtN YILDIZOĞLU LONDRA ergin.y«dİ2oglu@btinternetcom
El Pais'in yorumuna göre (8/12), Ni-
ce'te toplanan Avrupa Birliği (AB) lider-
lerzirvesinin başarılı sayılabilmesi için en
azından ıki soruna çözüm bulacak yapı-
sal reformlann gerçekleştirilmesi gereki-
yordu: Birincisi, AB yeni üyeler alarak
genişlemeli, ikincisi yeni gelenler sürecin
uyumunu bozmamalı. El Pais yazannın
saptamasına iki ek yapılabilir AB'nin
uluslararası kimliği belirginleşmeli ve bir-
liği oluşturan üikelerin emekçilerinin, ay-
dınlannın demokratik, ekonomik konu-
lardakı eleştirilerine tatmin edici cevap-
lar bulunmalı.
Bu yazı hazırianırken NiceZirvesi çok
yoğun ve gergin geçiyordu. Spiegel cu-
martesi sabahı web sitesinde şansölye
Schroeder'in "Bu anlaşmazlıklardan
henüz bir çıkış görmüyorvm" dediğini
aktarmıştı. Reuters'in öğleden sonra
geçtiği bir habere göre, Fransa'nın öner-
diği uzlaşma metni çok tartışma yarat-
mış, bunun üzerine Fransız Maliye Baka-
nı Vedrine'in "taslak önerisini düzelterek
yeniden getireceklerıni" açıklamıştı.
BBC muhabiri ise Nice'ten "AB toplan-
tısının çokyoğun pazariıklar içinde kilit-
lendiğini" bildiriyordu.
Gözlemciler, zirvede gündeme gelen
konular üzerinde bir anlaşma sağlana-
mazsa, AB'nin genişleme sürecinin teh-
likeye gireceğini vurguluyoriar. Genişle-
menin gecikmesi halinde gerek birtik
içinde, gerekse de birliğe katılmak üze-
re bekleyen ülkelerde hem serbest piya-
sa karşıtı hem de ulusalcı reflekslerin gi-
derek güçlenerek sürecin tümünü tehdit
eder bir düzeye gelmesinden de korku-
luyor.
Bir çelişkiler yumağı
Nice Zirvesi'ni zoriayan gerginlikler, kı-
saca, iki grup çelişkiden kaynaklanıyor.
Birinci grupta AB içi devletler arası çe-
lişkiler var. ikinci grup ise, bir ekonomik
blok olarak Avrupa'nın uluslararası je-
opolitikte kendine açmaya çalıştığı yer-
le ilgili. Daha az karmaşık olduğu için
ikincisinden başlayalım.
Rand Corporation'un kasımda ya-
yımladığı bir rapora göre, savunma har-
camalarına bakılacak olursa Avrupa'nın
savunma gücünün ABD'nin yüzde 60'ına
yaklaştığını söylemek mümkün. Ama
Kosova Savaşı, aradaki farkın bu oranla
ölçülmeyecek kadar büyük olduğunu
gösterdi. Hatta "Avrupa'nın bir savunma
sisteminin olmadığı dahi söylenebilir"
(Kısım II. US Policy Tovvards European
Defense, Sf: 20). Bu noktadan hareket-
le Avrupa'da, bir Nixon Centre raporu-
nun (Peter Rodman, 2000, UneasyGe-
ant) "Murry Polarity Brigade" (çok ku-
Nice ZJrvesi'nde Kargaşatupluluktayfası) dediği, başını Fransa'nın
çektiği grup, Chirac'ın ifadesiyle (Was-
hington Post, 9/12)
u
Avrupa'nın dün-
ya sahnesine çıkarak bir rol oynama-
sına olanak sağlayacak bir savunma
yapısına kavuşmasını istiyor". NATO,
tümüyle ABD hegemonyası ve denetimi
altında olduğu için aynca bir savunma
inisiyatifi geliştirilmesi gerekiyor. Soğuk
Bakanı Cohen aracılığıyla kaygılannı, In-
giltere de Blair'in ağzından itirazını sert
bir biçimde dile getirdiler.
Sonuçta Fransa geri adım attı ve ka-
bul edilen metinde NATO'nun Avru-
pa'nın ortak savunma gücü olduğu,
ASI'nin ayn bir ordu olmayacağı vurgu-
landı. Ancak, bir New York Times yo-
rumcusunun işaretettiği gibi, "Yenigüç-
Nice kenti sokaklan geçen hafta çeşrtli protestolara da sahne oldu.
Savaş sonrası dönemde bu olasılık ABD
tarafında da çeşitli ulusal savunma ra-
porlannda sık sık dile getirildi, ABD li-
derliğine yönelik potansiyel birtehdit ola-
rak saptandı.
Kosova Savaşı'ndan sonra AB'de bu
yönde talepler dile getirilmiş ama yakın
zamana kadar kesin bir adım atılmamış-
tı. Bu talepler güçlenmeye başlayınca
ABD'nin en yakın ittifakı Ingiltere, süreci
denetim altına almak amacıyla bir adım
attı ve Avrupa Savunma Inisiyatifi'ni
(ASI) gündeme getirdi.
Nice Zirvesi'nde ASI'nin yapısının
açıklığa kavuşturulması bekleniyordu.
Fransız Devlet Başkanı Chirac, zirveden
önce, iç politikanın da basıncıyla ve bi-
raz da prematüre bir biçimde ASI'nin
NATO'dan bağımsız olması gerektiğini
söyleyince ortalık kanştı. ABD, Savunma
le NATO arasındaki ilişkilerin niteliği,
NATO vartıklannın hangi koşullarda kul-
lanılabileceği gibi birçok konu bir be-
lirsizlik içinde kalmıştı" (9/12). The Ti-
mes'a göre belgenin son halinde "ku-
rulacak askeri gücün NATO'-dan uzak-
laşmasını engelleyecek garanti-
ler"(9/12) getirilmemişti. Belli ki, şimdi,
kurulacak askeri gücün geleceği Avru-
pa içindeki politik dengelerin geleceği-
ne bağlı kalıyor. Ama ok bir kez yaydan
çıktı.
Herkesin derdi başka
Nice Zirvesi'ndeki tarbşmalara bakın-
ca, herkesin farklı ve de uzlaştınlması
zor sorunlan olduğu görülüyor. Örne-
ğin, Almanya, 83 milyonluk nüfusuna
uygun bir oy ağırlığı istiyor. Bu Ingiltere,
Fransa, Italya'nın yaklaşık 60 milyonluk
nüfuslanna denk gelen 30'ar oyuna kar-
Şilık 33 oy demek. Fransa ise Almanya
ile pariteyi korumak, Almanya'nın oyu-
nu 30'da tutmak istiyor; "Benim de nük-
leer silahlanm var" diyor. Diğer taraf-
tan, Avrupa'nın genişlemesi halinde ka-
tılacak olanlann hernen hepsi Alman-
ya'nın etki atanındaki ülkeler. Böylece
Almanya, Avrupa'nın merkezine kayar-
ken Fransa kenara itilmiş olacak ki bu
da Fransa açıstndan önemli bir sorun.
Hollanda (15 milyon nüfusuyla, 10
milyonluk Belçika'yla aynı oy hakkına
sahip olmak istemiyor. Ispanya ise, AB
bir, ama bunun birden fazla temeli var
deyip p Pais, 09/12) dört büyükleıie
aynı oranda oy hakkı istiyor. Belçika
Başbakanı ise ben küçük devletlerin çı-
karlannı kanımın son damlasına kadar
savunurum diyor.
Bir de birliği oluşturan üikelerin "Ve-
to Haklan" sorunu var. Herkes, nere-
deyse, kendi veto hakkı dışında veto
haklannın kaldınlmasını ve Nitelikli Ço-
ğunluk Oyuyla (NÇO) karar verilmesi-
ni istiyor. Ingiltere, Irianda ve Danimar-
ka NÇO'nun, vergi, sosyal güvenlik, sı-
nır denetimi konularını kapsamasına
karşılar. Ispanya, bölgesel yardım fon-
lannın NÇO kapsamı dışında kalmasın-
dan yana. Almanya ve Fransa ise göç-
menlik konulannda, Fransa da özellikle
dış ticaret alanında veto hakkını koru-
mak istiyor (CNN, 9/12).
Nice'te Avrupa Birliği toplantısı sıra-
sında gerçekleştirilen protesto gösteri-
lerinde atılan, "Avrupa satlık değil",
"Önce halk, sonra kâr", "Dünya bir
meta degildir", "Federal Avrupa'ya
hayır! Toplumsal Avrupa'ya evet";
"Toplumsal Avrupa, patronlann ma-
lı değil" sloganlanna bakınca, çeşitli
Avrupa ülkelerinden Nice'e geterek pro-
testo gösterileri düzenleyenlerin kaygı-
lannın, "Kasap mal derdinde, koyun
can derdinde" misali, işsizlik, işçi hak-
lan, özelleştirme, sosyal adalet, küre-
selleşme, Temel Haklar Beratı gibi ko-
nularda yoğunlaştığı görülüyordu.
Hafta sonunda Nice'te yaşananlar,
aslında küreselleşme sürecinin en te-
mel çelişkilerinin bir kez daha su yüzü-
ne çıkması olarak yorumlanabilir. Bir ta-
rafta, insanca yaşamak istedikleri için
serbet piyasa kurallanna, büyük şirket-
lerin taleplerine itiraz eden halk sınıfla-
n; öbürtarafta, protestoculara coplu ve
gazlı saldınlar düzenlenken aynı anda,
kıran kırana bir hegemonya, nüfuz ala-
nı, iktidar savaşımı içinde birbirinin gırt-
lağına yapışmış devletler... özetle, iki
yüzyıllık Avrupa tarihi açısından güne-
şin altında pek yeni bir şey yok.
ANKARAPAZARI
YAKUP KEPENEK
Piyasa Aşkı ve Gelişme
Ekonomi, yeniden bir kurtanlma sürecine soku-
luyor. Kurtancılar, her zaman olduğu gibi IMF ve
Dünya Bankası'dır. Ekonominin para sermayeye ye-
niden güven vermesi için döviz girişleri gerekli, bu
amaçla da IMF ve Dünya Bankası'ndan 10 milyar
dolar kısa süreli borç isteniyor. Borç verilecektir; an-
cak bunun önkoşulu olarak, özelleştirme hızlandı-
nlıyor; en başta Türk Telekom ve THY satışı sağla-
nryor.
Her özelleştirme girişiminin, ekonomik gelişme
açısından artısı ve eksisiyle ve önemle değeriendi-
rilmesi gerekir. Ancak Türk Telekom'un bu bağlam-
da çok ayrı bir yeri var.
Gerçekte Telekom'un satılacak bölümü toplam
sermaye değerinin yansını geçmiyor; yüzde 49 do-
layında tutuluyor. önemli olan, ortaklığın yüzde
33.5'inin özelleştirilme biçimidir. Stratejik olarak ni-
telenen bu pay, zorunlu olarak, yabancı bir ortağa
verilecektir. Çünkü Dünya Bankası öyle istiyor. Ya-
bancı ortak, stratejik sayıldığı için azınlık payıyla da
olsa, Telekom'un yönetimini üstlenecektir. Türkiye,
Türk Telekom'un yönetimini biryabancıya verecek-
tir. Yüzde 51 'i devlete ait, yani kamu mülkiyetinde
dan bir ortaklığı, yüzde 33.5 pay ile bir yabancı yö-
netecektir. Burada çok büyük yasal terslik var; bu
ayn; ancak işin ekonomik boyutu, kesinlikle daha
az önemli degildir.
Telekom'un özelleştirilmesinin, önce bir yönetim
yönü var; sonra çok daha önemli olan ekonomik
gelişme ayağı var.
Türk Telekom'un yabancı ortağı/ortaklan, toplam
içindeki payı yüzde 33.5'te kalsa da, bir Türk yöne-
tici istemiyor; istemeyebiliyor; genel müdür ya-
bancı olacaktır. Ortaklık yönetimi kuşkusuz uzman-
lık ve birikim ister. Tûrkiye'nin günümüzdeki geliş-
mişlik koşullannda böyle bir ortaklığı yönetecek be-
ceri ve yeteriilikte bir/birden çok kişisi yoksa, bu,
gerçekten tüm eğitim düzeniyle birlikte üzerinde
durulması gereken çok önemli bir eksikliktir. Eğer bu
türyöneticiler varsa ve yabancılar bunlan istemiyor-
sa, bu nokta da aynca tüm nedenleriyle irdetenme-
lidir.
Bu konuda bağnazlığa gerek yok deniiebilir. Dün-
yada kimi büyük özel ortaklıklann üst yönetimleri-
ne zaman zaman bir yabancıyı getirdikleri ömek ve-
rilebilir. Bunlar doğrudur. Ancak Telekom'un nite-
liği değişiktir. Telekom sıradan bir özel ortaklık de-
gildir. Telekom, ekonomik ve buradan toplumsal ge-
lişmenin motorudur; çekici gücüdür.
Günümüzde ekonomik ve toplumsal gelişmenin
teknolojık gelişmeye ve yenileşmeye bağlı olduğu
bilinmektedir. Teknolojik gelişmenin temelinde de
bilişim ve iletişim teknolojileri yatıyor. Bilişim ve
iletişim, Türk Telekom'un çalışma alanıdır.
önemli bir nokta daha var; tüm ülkeler, özellikle
de gelişmiş olanlar, teknolojik yetertiliklerini da-
ha da geliştirmeyi öyle sanıldığı gibi piyasa koşul-
lanna bırakmıyoriar; ulusai bir programa bağlıyor,
yani ulusal yenilenme sistemi içinde yürütüyoriar.
Teknolojik yenilenme, özünde bilimsel araştırma-
ya dayanır. Bu nedenle de, araştrma ve geliştir-
me çalışmalanna yeterince parasal kaynak aynl-
ması gerekir. Kaynak aynlması da yetmez, bilimsel
üretim ve araştırma kurumlannın oluşturulması ve
bunlann eşgüdüm içinde çalıştınlması ve öncelik-
lerin seçimi de önemlidir. Telekom'un konusu olan
iletişim, teknolojik gelişmenin ulusal ağıdır, can
damandır. Tüm bu ve benzer nedenlerle, gelişmiş
ülkeler, teknolojik gelişmenin piyasa koşullanna bı-
rakılamayacağının bilinciyle davranmaktadır. Çün-
kü tarihsel deneyimler, hiçbir ülkenin, evet hiçbir ül-
kenin, yalnızca piyasa koşullanyla gelişmediğini ka-
nıtlıyor.
Türk Telekom'un yönetimini yabancılara vermek-
le Türkiye, ulusal teknolojik yeteriiliğinin geliştiril-
mesini de yabancılara bırakıyor.
Bir önceki hafta sonu Antalya'da BlTED'in (Bilim
ve Teknoloji Polıtikalan Derneği) iki günlük toplan-
tısında Tûrkiye'nin araştırma geliştirme yeterliligi
tartışıldı. Geçen hafta da Pariste, OECD'de, geliş-
miş- gelişmekte olan ülkeleri birbirinden ayıran sa-
yısal (dijital) kopuş ya da uzaklaşma uluslararası
düzlemde ele alındı. Göstergeler bir noktaya yöne-
liyor. Türkiye gibi gelişmekte olan üikelerin daha ge-
ri düşmemesi, en azından gelismişlik farkını ya da
aralığını koruması için özel önlemler, bilinçli ulu-
sal politikalar uygulaması gerekiyor.
Sorun, piyasa yanlısı ya da karşıtı olmak gibi biı
aptallığa indırgenmemelidir. Piyasa, Sümerler'de ve
Etiler'de de vardı; bir çrft yumurtasını pazara götü-
ren ve tuz satın alan köylü de piyasanın variığını bi-
lir. Sorun, ekonomik gelişmede piyasanın sınıriannı
doğru ve bilinçli değeriendirebilmektir.
Oysa, Türkiye'ye bilinçsiz bir piyasa tutkusu ya-
şablıyor; 1980'de başlayan piyasa aşkıntn körlü-
ğü, tüm toplumda egemen kılınmak isteniyor. Hiç-
bir ulusal gelişme ufku olmayan, tersine, çıkarcı ve
ilkel davranarak ülkeyi enflasyon ve borç batağına
sürükleyen siyasetçiler, şimdi de Telekom'un yö-
netimiyle birlikte gelişmenin direksiyonunu da ya-
bancılara veriyor. Ülkeye yazık oluyor.
e-posta: yakupıy metu.edu.tr
TOFAŞ, işçileri
geri
tSTANBÜL(AA)-TO-
FAŞ Türk Otomobil Fab-
rikası AŞ'nin 2001 yılın-
da üretim planını ihracat
ağırlıklı kurduğu, bu ne-
denle yanm maaşla zo-
runlu izne aynlan çalışan-
lannın en kısa sürede ge-
ri döneceği bildirildi.
TOFAŞ Murahhas
Azası ve CEO'su Jan
Nahum, yazılı açıklama
yaparak 2001 yılında
üretim planını ihracat
ağırhklı kurduklannı ve
üretimin yüzde 60'ını ih-
raç etmeyi planladıklan-
nı belirtti. Nahum'un
açıklamasında "Bu ne-
denle geçka birsürede ol-
sa yanm maaşla izne ay-
nlan elemanlarumz en
kısa sürede yeniden TO-
FAŞtaki görevferinin ba-
şuıda yerkrini alacakür.
2001 yıhnda ihracata da-
ha fazla eğileceğiıniz için
elemanlanmıza her za-
mankinden daha fazla
ihtiyaçduyacağız'' ıfade-
si yer aldı.
Üretimin iç pazara yö-
nelik bazı hatlarda dur-
durulduğunu ve vardiya-
nnı azaltıldığını anımsa-
tan Nahum, Aralık 2000
tarihine kadar TOFAŞ'ın
Fiat Doblo modelinde 11
bin 500 adet ve Palio
VVeekend modelinde de
10 bin adet ihracat
yapılacağını bildirdi.
Nahum, aralannda Fas,
Polonya, Mısır, Hindis-
tan, Güney Afrika ve
Vietnam'ın bulunduğu
ülkelere 2000 yılı boyun-
ca 75 milyon dolarhk
parça ihracatı gerçekleş-
tirildiğini kaydetti.