18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 KASIM 2000 PAZARTESİ O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R [email protected] Dünyayı TeheMEden Yeni Salgın Hastalık: Chat Uzman Dr. Aysel YUKTSEVER htanbui i&^odası Oyesi E ndüstriyel kapitalizm getiren küreseÜeşmenia yeni kültür sonrası, bilimsel tek- anlayışıdır. •-'•'*» • nolojik devrimle, kapi- Kültürü tüketim ürünü haline getir- talizmin üretim araçla- menin birçok boyutu var. Sözünü et- nndaki dev ilerleme, mek istediğim boyut, insan ilişkile- "bflgi tophumı" çagın- riyle ilgili olanı ve bu üginin internet sonrası, bilimsel tek- nolojik devrimle, kapi- talizmin üretim araçla- nndaki dev ilerleme, "bflgi tophunu" çağın- da karşımıza tüketim ürünleri konu- sunda bir bollukla çıkıyor: Özellikle tüketim ürünlerinde bolİuğun egemen olduğu kuzey ülkelerinde durum böy- le. Kuzey ülkelerinin nüfusunun dün- ya üzerinde yaşayanlann üçte birinden az olması dünya genelindeki tabloyu değiştirmiyor. Dünyanın geri kalan kısmında, yoksulluk içinde yaşayan insanhğın üçte ikisinde de durum ben- zerdir. Genel olarak dünya küresel- leşmenin kıskacındadır. KüreseOeşme (globalizm) her türlü çarpıklığı ve hastalıklanyla karşımı- za çıkıyor. Bir yandan zengin G7'ler, öbür yandan gelişmekte olan ülkeler- deki yoksul milyarlarca insan küre- selleşmenin tüketim çılgınlığmda bir- leşiyor. Olabildigince çok tüketen in- san modeliyle karşı karşıyayız. Hâlâ 'Homo Faber' (Üreten İnsan) tipi ta- mamen yok olmuş değil ama, onun ye- rini giderek 'HomoConsumens' (Tü- keten însan) almaktadır. Mantığını ve aklıru hayatta kalmak için kullanan 'Homo Sapiens' tipi insanın var olup olmadığı ise tartışma götürür! Total tü- ketici insan anlayışı, dünya üzerinde yayılırken, hiçbir ideolojık ve politik engel tammamaktadır. Tüketmenin kötü tarafi nedir? Üre- tilenler, tüketilmek için üretilmiyor mu? Hayatta kalabilmek için birçok şe- yi tüketmemiz gerekmez mi? Gerçek- ten de insanlar da her canlı gibi bazı şeyleri tüketmek zorundadır. Karşı çı- kılan, bu tip tüketime değil, insani ih- tiyaçlann giderilmesiyle sımrlı kal- mayan, kültürü tüketim ürünü haline dünyası üebağlanüsıdır. Bukültür her günkü yaşamdan aynhnış, gerçek dı- şı ve doğaüstü bir yedek dünya ve ye- dek kişilikler yaratmışnr. Bundan do- layı da günlük hayann getirdiği kor- kulan, zorluklan biraz olsun denge- ler gibi gözükmektedir. Gerçek yaşamda şu ya da bu şekil- de zorlananlar, kendilerine yeni bir bireysellik icat ediyorlar. Yeni birey- sellik karşımıza yedek kişilik olarak çıkıyor. Kapitalist sistem, bireylerin ki- şiliklerini sadece bozmakla kalmayıp yedek kişilik satışıyla da bundan pa- ra kazanabiliyor. Günümüzde E-tica- retin değişik yöntemleri artık buna imkân veriyor. Genellıkle içe kapalı, sıkılgan ve yabancılaşmış yeni insan tipi, içinde hissettiği korkulan tüketim tutkusuy- la dengelemeye cahşırken, yasamın kolaylaşması, otomatikleşme, fast fo- odlaştna ile giderek zamanı bollaşıyor. Zamanın bollaşması yeni insan tipine internet dünyasında boş zamanlann- da sıkılmayı ve mutsuz obnayı düşün- dürtmeyecek olanaklar sunuyor. Yapı- lan geyüc muhabbetleriyle Homo Con- sumens giderek aktif bir şekilde pa- sifleşiyor. Sözünü ettiğimiz sanal dünyanın kapısını telekomünikasyon alanında- ki dev ilerlemeler açtı. Bu kapı öyle bir kapıdır ki, yakını uzak ederken uzağı da yakın ediyor! Chatler, site- ler, pornolar, mesajlar, mailler örnek- lerden bazüandır. Hemen bir yankş an- laşıhnayı düzeltmek istiyorum, inter- netin zaman kazandıran doğru kulla- nımına karşı değilim. Intemette, ye- dekkişilikyaranlmasına, insanlann tes- lim aünmasına karşıyım. Öyle bir tesümiyet ki insanlar gide- rek daha da yabancılaşıyorlar. Yaban- cılaşmanın asıl çekirdeğinin kapita- lizm öncesi basit meta üretiminde ol- duğunu büiyoruz. Ancak ilerleyen ka- pitalizmle ücretli emegin yaygınlaşma- sı topyekûn yabancılaşmaya neden oluyor. Yabancüaşmanın en belirgin özel- liği, kendi yarattıklan toplumsal iliş- kilere egemen olmaktan çıkmalan, bu ilişkiler tarafından yönlendirilmele- ridir. İnsanlar sanki özgür özneler de- ğil, nesnel yasallıklann işleme koyu- culan gibi oluyor. Toplumun çeşitli kesimlerine göz atacak olursak; okul, büro, fabrika, hastane, ticarethane vs. gibi, yaşamı- mızı sürdürmek için bu çeşit işyerle- rinden birinde çalışmak zorunda olu- yoruz. Çalıştığımız işyerine aynca uyum da sağlamalıyız. Uyum sağla- nîak da yetmiyor, karşımızdakinin is- teğini de karşüamamız gerekiyor. Or- tada herkesi içine çeken, esir eden bir mekanizma var. Hayaümız sanki ken- di ellerimizde değil. Topluma biçim veren anonim bir gücün elinde gibiyiz. Sanki bu anonim güç taraftndan esir ahndık. Teslim edilmişlik duygusu, yabancılaşmış ha- yatımızıntemel anlayışı oluyor. Arka- suıdan korku geliyor. Her yaş grubunda değişik, çoğu ya- nı ortak korku türleri ortaya çıkıyor 5-20 yaş arası okul korkusu, 20-30 yaşlan arası hayatta kendi ayaklan üzerinde durabilme korkusu, 30-40 yaşlan arasında kadın erkek ilişkile- rinde tepe noktasına ulaşma ve başa- ramama korkusu, 40-50 yaşlan arasın- da zamanla yıtırilmeye başlanan cin- sellik korkulan, 50-60 yaşlan arası yaşlanma korkusunu sayabiliriz. De- ğişik yaş gmplannda ortak olan tek şey korkunun kaynağındaki rekabettir. Rakip, çevremizde yaşayan hep in- sandır: İnsan insanın düşmanı oluyor. Gerçeklikler böyleyken sanallıkta ise korkuları, düşleri, sonmlan paylaşa- cak "dostiar" aranıyor. Dünyanın ne- resinde olursan ol, özel bilgisayann var- sa evde, yoksa işyerinde ya da inter- net cafe'de yapılan iş aynıdır. Sözünü ettiğimiz, çılgınlık haline gelen, insanlann içine bir virüs gibi gi- ren chat (çet) hastalığıdır. Chat sorun- lan, korkulan paylaşma adına, sorun- lardan kaçmanın yolu olurken, yeni so- runlan da beraberinde getiriyor. Böy- lesi durumlarda toplumsal bir fenomen olarak karşımıza çıkıyor. Sorunlu ev- liliklerde eşleri olumsuz etkilerken okul çağı çocuklannda da istenmeyen etkilere neden olabiliyor. Bu durum- da chat yapanlan anlamak da toplum- sal bir görev oluyor. Neden birbirini gerçek yaşamda ta- nımayanlar chat yapıyor sorusuna aşa- ğıdaki biçimlerde yanıt verüebilir di- ye düşünüyorum. 1) Üstünlük gereksinıminin insan için öznel bir değerinin olduğunu dü- şünüyorum. İnsanın kendi başına pres- tiji yoktur. Prestij, diğer insanlann ba- kışı ve düşünceleri sayesinde vardır. tnsan ancak başkalannın gözünde pres- tij sahibi olur. Başka insanlarla birlik- te bulunulan bütün durumlarda ken- dimizi güçlü hissetmemiz gerekir. Günlük yaşamda bunun korkusunu, eksikliğini şu ya da bu şekilde hisse- deriz. Günümüzde başka insanlarla bulu- nan tüm durumlar içinde bunu kazan- manın en kolay yolu, bilgisayar ara- cılığıyla ve chat dünyasıyla buluşmak oluyor. Başkalannın bakışı, prestij in öznel degeri yüzünden insanlan her za- man heyecanlandırdığı gibi chat dün- yasında da kolayca bu amaca ulaşıla- biliyor. 2) Bir zamanlar, sınemalann yerini TV'nin alması gibi, günümüzde de TV'nin yerini bilgisayar alıyor. Evin- de PC olanlar evde, olmayanlar ise iş yerlerindeki bilgisayarlarda günün de- ğişik saatlerinde bilgisayarlann ba- şındadır. Kültürün tüketim ürünü ol- masıyla birlikte chat de dünyasal mo- da haline geldi. 3) insanlann giderek birbirine ya- bancılaştığı ortamda, aile içinde, ar- kadaşlanmızla ya da akrabalanmızla özgür ve kahcı sohbetlerimiz arnk çok sınırlı oluyor. Oysa internetteki alter- natifoldukça geniş. Yakının uzak, uza- gın yakın olduğu dünyada, "sanaldost- hüdar" internette kendine yer açabi- liyor. Yedek kişilik, E-ticaretin çeşit- li yollanyla satılır ve satın alınır du- ruma geliyor. 4) Cinsellik, toplumumuzda hâlâ bir tabu. Chatte genellikle, erkekler ka- dınlarla, kadınlar erkeklerle sohbet ediyor. Bu da toplumsal olarak bir ge- reksinîmin olduğunu gösteriyor. Çün- kü normal yaşamımızda özgürce ya- bancı bir kadın ve bir erkek sohbet edemiyor. Tabular, yasaklar, yanlış anlaşılmalar vs. 5) Hiç evlenmemiş ya da eşinden ay- nlmış, yalnız yaşayan bir kesim, cha- ti kendisine eş, ilişki, partner aramak için de kullanıyor. Chatin bu işe de ya- radığı söylenebüirse de ortaya çıkan ilişkilerin ne kadar sağlıklı olduğu ise ayn bir tartışma konusudur. 6) Bazen sorunu olmayan insanlar da chat yapıyor. Böylesi kişiler, chat yapanlan anlayayım mantığıyla yola çıkarken, bakıyoruz ki bir süre sonra chat virüsü tarafından esir ahnmışlar. Yeni modanın, küreselleşmenin sanal hastaüğı chat fenomeninin, ne tür top- lumsal-psikolojik hastalıklara, sorun- lara yol açacağı ise incelenmesi gereken ayn bir konudur. ARADA BİR NAİMKIUÇ Hortumlayanlara Karşı KESK... içi boşaltılan bankalar ve vergi iadesi yoluyla milletin hortumtanan paralan toplamı on mityar do- lan aşmış!... Bir yanda iki yanındaki sivil göreviilerin kollanna sıkıştırılmış adamcıklar, savcı ya da tutukevine kosturuyorlar... ute yanda, devletin çalıştırdığı insanlan fitre ve zekâttan kurtanp insanca yaşamanın asgari koşul- lannı sağlamak için yürüyen Kamu Emekçilen Sen- dikalan... Kimi kafasını ceketinin içine saklamaya çalışır- ken kimileri de utanmayı öğrenmemiş ve zafer işa- reti yapıyor... Ama ilk demeçleri hep aynı: "Benim veri/emeyecek hiçbir hesabım yokturf..." Bir yanda Londra'da, Amerika'da sefahat süren sefıller, öbür yanda hortumladıklan paralarta kur- duklan şirketlerini -genelde hertıangi bir katma değer üretmeyen- başka cins hırsızlar.. ve baba- dan gördükleri akıl almaz destekle, hükümetin kur- tarma telaşı!.. Zorunlu bir saptama: Parasal anlamda katma değer sağladıklan sa- vunulabilir olmakta birlikte, yayın polrtikalan ile top- lumun etik değerlerini her gün biraz daha batağa sürükleyen, yazılı ve görsel medyayı düzmece ilan- lar ve aniaşılmaz bir tutumla öbürterinden ayn tu- tan devlet!.. Bir başka yanda umarsızca ve fakat onuria yü- rüyüşünü sürdüren kamu emekçileri... Hayasızca sürdürülen bu soygun önlenemeye- cek mi? Çözümü yok mu? Çözüm var, hem de ke- sin bir çözüm... Ama yapabilirsek!.. Çözüme ulaşabilmek için, hastalığa tanı koy- mak, mekanizmayı kısaca görmek gerek. Vergi iadesi: Ihracatı Gümrük Idaresi inceteyip gerçek oldu- ğunu onaylayacak. Ihracat ile ilgili girdilerin faturalan Vergi Dairesi'nce incelenerek gerçek olduğu ve Katma Değer Ver- gilerinin de ödenmiş olduğu onaylanacak. Bu onay- lamalar sırasında gerek gümrüklerde gerek vergi dairelerinde en az beş altı kişinin kontrol ve imza- sı bulunmaktadır. Bu dairelerdeki birçok memur iş- lemi duymuştur ve isterterse işlemin tüm aynnt- lannı öğrenebilirler. Banka boşartma işlemi: Bankalardaki durum da bundan hiçfarklı değil!.. Kredi isteyen şirkete uygun istihbarat raporu düzenleyen, geri dönmeyeceğini bile bile bu kre- dryi en az iki imza ile genel müdürlüğüne ya da ida- re meclisine teklif eden banka imza yetkilileri kim- ler? Idare meclisi üyeleri sorumlutuklannı bilmiyor mu? Bankalar Yasası devletin sıkı denetimini öngör- müştür. Hani denetim? Işte çare: Inancım o ki Kamu Emekçileri Sendikası (KESK) dürüst, namuslu ve yurtsever üyeleriyle böyle bir görevi üstlenmeden bataklık kunrtulamayacaktır. Şu sıra devletin üst katında dürüst, namuslu ve cesur üç adam varken... Bankacınızı Nasıl Biliyorsunuz?. Hİkmet KURNAZ Bankacı, Iktisatçı G eçmişte, anımsıyorum da, bir banka şubesinin soyulduğu, TRT'nin öğle haberleri ile duyurulduğunda "kim, n»- sdsoymuş?" diye herkes ken- di arasında hararetle tartışır ve heyecanla ertesı gün çıkacak gazetelen beklerdi. Şimdi, soygunu yapan da, nasıl ya- pıldığı da belli. Hırsız daha baştan biliniyor. Hep aynı yöntemler kullanılarak yapılan ban- ka soygunlan da insani sıkıyor, heyecan ver- miyor. 'Akdh' olduklannı sanan bankacılar, ar- tık başka yöntemler bulmalı. Yoksa, daha işin başında yakayı ele verecekler. Aslında basın, uzun süredir önemli köşelerinde bankacüık ve 'bankacmm eşkâH'ni tarnşıyor. Bankacılara ar- tık güvenin kalmadığından söz ediliyor. Libe- ral ekonominin, inşaat yapsatçısı gibi mantar bankacılar ürettiği yazıldı. Bankacüann iyi giyimli, saygın görünüşlerine aldanmamak gerektıği anımsatıldı. Ciddi duruşlannın ar- kasında ilkesizlik yattığı anlatıldı. Pahalı de- ri çantalann içinde ne taşıdıklan sorgulandı. Eşkıyaya yatakçılık ve akıl hocahğı yaptıkla- n söylendi. Üstelik, kamuoyuna soygundan prim aldıklan duyuruldu. Dahası, Cumhuri- yet gazetesinde 'Kzi Bu Med-Cezirler Mab- vetti!' başhkh yazısında Orfaan Bursah,"_ ban- kalaria bfaükte miDet batü, ama banka sahip- leri, müdûrkri, pandann peşkeş çekOdiği şfa-- ketkr ve kişüer tophımun saygm in«anlatn <A- dular" diye yazdı. Derken tartışmaya, her za- man çok bilmiş tavnyla yasadığımız çelişki- lerin keyfıni çıkaran HasJet Soyöz'ün Küçü- men'i de durduğu yerden geçmiş bir döneme gönderme yaparak "Benhn hankanm iyni ht- Kr!" diye seslendi. Gerçekten de az ötemızde oturan 'kotnşu- nan' bankacı olduğunu, 24 Ocak 1980 karar- lan sonrasında öğrendik. önce prens olduk- lannı sandık. Hal ve davranışlan, bizim öte- den beri tanıdık, büdik bankacı komşulanmı- za hiç, ama hiç benzemiyordu. Giyimleri fark- lıydı. Farklı tıraş oluyorlardı. Zamanla, tanı- dık büdik bankacılanmız da 'prens bankacı- tar' gibi olmaya özendı. Onlar gibi marka gi- yindiler. Onlar gibi tıraş olmaya başladılar. Aynı parfumü kullanır oldular. Taşınan çan- talar inceldi, fakat pahahlaştı. Daha Türkçe- yi doğru dürüst kullanmayı öğrenmeden, cüm- leler arasına daha fazla yabancı sözcük yer- leştirildi. Türkiye'de olan bitenden çok dün- yada olan biteni konuşmayı ayncalık sandı- lar. Milli gelirin dağılımı yerine, döviz kurla- nnı takip ettiler. Ne Hasankeyf ile ne Susur- luk'la ilgilendiler. Adlan her gün 'Tantan ope- rasyonlan'yla anılan fırmalarla 'mektup'laş- tılar. Bugün herkes, her şeyden şüphe etmiş du- rumda, önce bankasında mevduat hesabının doğruluğunu kontrol ediyor, sonra bankacısı- nnı kim ve nasıl biri olduğunu sorguluyor. Kim bankacı? Kime bankacı denir? Bankacı- lık bir meslek mi? Bankacılık öteki meslek- lerden farklı mı? Bankada çalışan herkese bankacı denir mi? Medyanın kimi yayın or- ganlannın, nasıl ve hangi ölçütlerle seçtikle- rini pek bilmediğim 'yıhnbankaolan' mı ban- kacı, yoksa yıllann erdemli Sam Amcası mı? Kuşçu tevatür mü? Karalann oğlu mu? Çete- nin ümidi olanlar mı? Çifte arslanlar mı? Ger- çekten de bankacı kim? Bir meslek mi? Ingilizler iyi bankaya, iyi bankacılann top- landığı yer diye bakarlar. iyi bankacıyı da, sa- dece bankacüık işlemlerini bilen değil, ban- kacüığın ilkelerini ahlaki ilkeleriyle birlikte bütünleştirerek bir yaşam biçimine çeviren kişi olarak görürler. Bankacı, paranın iki yü- züne' hep yakındır. Ya paranın çekiciliğine (cazibesine) karşı ahlaksal özgürlüğüne sahip çıkarak bankacüık ilkelerini koruyacak ya da paranın bağımlılüc yaratan karakterine yenik düşerek emniyeti suiistimal eden yollarla bir- likte kazanç kapısını açık tutacak. Bankacı- lık, öznesi olan paranın alçalan ve yükselen değerlerinde kendine emanet edilen mevdu- an koruyabilecek ahlaklılık ister. Nitekim ban- kacılık, asıl ticaretin paradan aynlmasıyla or- taya çıkmış ve ortaçağ kiliselerine karşı ah- laksal temeller üzerinde gelişmiştir. Bankacı- lığın başlı başına meslek olarak gelişmesi ka- pitalizmin gelişmesi ile birlüaedir. Bir faali- yetin meslek olabilmesi, ancak tekrarlandüc- ça değişmeyen kurallan olmasını şart koşar. Dolayısıyla tekrarlandıkça kurallann değişme- mesi için kendine özgü bir şekilde eğitimle el- de edilmesi gerekir. Bankacüığı öteki meslek kurallanndan ayıran ilkeler, paranm doğası gereği, daha çok ahlak yüklü ohnak zorunda- dır. Esasen, ne Bankalar Kanunumuzda ne de öteki kanunlanmızda ne banka tanımı yapümış ne de bankacı. Bankacüık işlemlerinin sayıl- ması ile yetinümiş. Ancak, Ticaret Kanunumuz, 727. maddcsıyle "banka tabirinden maksat, Bankalar Kanunu hükûmierine tabi olan mü- essesderdn-" diyerek banka ve bankacı tanımı- na Bankalar Kanunu hükümlerinin yardımıy- la ulaşüacağımn pusulasını göstermiştir. Ban- ka, Bankalar Kanunu'nun amacına uygun şe- kilde mevduat toplayan ve topladığı mevduatı kural ve ilkelerhie kredi şeklînde ekonominin hizmetine aktaran kuruiuşlardır. Bankacı da, paranın her şeyi bozan, satın alan dilinı değil, her şeyin bir değeri olduğunu ölçen dilini ko- nuşan kişi olmalıdır. Banka ve bankacılann dünyasında nicelikler kadar nitelikler de yer al- dığında hem iyi bankalann hem de iyi banka- cılann kim olduğu bankacılık sistemimizde daha açık seçik görülecektir. SAKARtfA ÜNtVERStTESt REKTÖRLÜĞÜ'NDEN 2547 sayıh kanun ve Öğretim Üyeligiııe Yükseltilme ve Atanma Yö- netmeligi'nin ilgili maddelerioe göre üniversitemize öğretim elemanı ahnacakıır. Öğretim Görevlisi kadrosu için adaylann, sınava gınnek ıs- tedikleri yabancı dili belirten dilekçelerine özgeçmişlerini, eserierini, hiamet ve öğrenim belgelerini ekleyerek 2 fotograf ile biıiikte RektöriüV Persone! Daıresı Başkaniıgı'na haşvurmalan gerekmektedır. Son başvu- ru tarihi, ilanın yayımnı mûteakip 15 (on beş) gûndür. Postadaki gecik- meler dikkale alınmayacaktır. İlgili birim Öğr. Gör. Hendek Meslek Yüksekokulu 1* lstatistikçi,Üctisadi Gelişme ve Uluslararası Iktisat Bi- lim Dalı'nda Yûksek Lisans yapmış olmak. Basm: 69316 VEFAT Puli Güngör'ün eşi, Cengiz ve Mustafa Kemal Güngör'ün babası, Hatice Güngör'ün kayınpederi ve Güney Güngör'ün dedesi GÜNGÖR 26 Kasım 2000 günü vefat etmiştir. Cenazesi 27 Kasım 2000 Pazartesi günü (Bugün) öğle namazını mûteakip Altıntepe Camii'nden almarak Büyükbakkalköy Mezarlığı'na demedilecektir. AİLESt VEFAT Gazetemiz avukatlanndan Mustafa Kemal Güngör'ün babası GAZt GÜNGÖR vefat etmiştir. Arkadaşımıza ve ailesine başsağhğı dileriz. CUMHURİYET ÇALIŞANLARI ANKARA10. SULH HÜKÜK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞl'NDEN DosyaNo: 2000/452 Davacı Fahri Sağlam, Bayram Karagöz, Metin Karagöz, Kamil Ezgı ve Saülmış Ezgi vekili tarafından Mehmet Toğcan aleyhine açmış oldu- ğu ortakJığm gidenlmesi davasmda yapılan açık yargılaması sırasında venlen ara karan gereğince; Kuyubaşı Sokak No: 26 Keçiören Ankara adresinde ikamet ettiği büdirilen davalı Mehmet Toğcan'a tebligat yapılamadığından ve adresi de tespit edüemediğinden verilen karar uyannca davalıya dava düekçesinin ilanen tebliğine karar verilmiş olmakla, adı geçen davalının duruşma günü olan 23.01.2001 tarihi saat 09.30'da mahkememizdeki duruşma salonunda hazır bulunması veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi, ak- si takdirde HMUK'nun 509-510. maddeleri uyannca duruşmalara yokluğunda devam edüerek karann da yokluğunda verileceği ve dava dilek- çesi yerine geçerii olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 13.11.2000 Basın: 69451 CIMHÜRİYETTEN OKURLARA OKHANERİNÇ Görmezden Gelinen ve Bilinmeyen Yasalap... Yasalan bilmiyormuş gibi davranma alışkanlığı- nın somut örneklerinden biri de Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün'ün açıklaması ile göz- lerönüneserildi. Aygün, görevterinden aynlan 12 üst düzey bü- rokratın kısa bir süre sonra görevliyken yetki alan- lanna giren ticaret ve finans kuaıluşlannda göreve başladıklannı, adlannı vererek açıkladı. Oysa yürüriükteki "Kamu Görevterinden Ayn- lanlann Yapamayacaklan Işler Hakkında Kanun", anılan bürokratlann üç yıl süreyle belirtilen işlerde çalışmasını yasaklıyordu. Yasaya aykın davranışa da altı aydan iki yıla kadar hapis cezası öngörüyor- du. Kimi bürokratlar yaklaşık üç yıldan beri yasaya aykın olarak çalışıyor, ama kimse kendilerine "Ne yapıyorsun" diye sormuyordu. Ancak, sorunun önemli bir başka yönü daha var- dı. Açıklama tam metin halinde sadece Cumhuri- yet ve TGC'nin yayın oıganı Bizim Gazete'de (21 Ekim 2000) yer aldı. Holding gazete ve televizyonlannın çok satışlıla- n habere yer vermediler. Az satışlılannın bir bölü- mü de ne olduğu anlaşılamayan özetterfe geçiştir- meyi yeğlediler. Şeriatçı gazeteler ise haberi verir- ken, şeriat devletine ulaşmakta engel gördükleri ke- simden kimi isimleri eklemeyi unutmayarak habe- ri çarpıttılar. Holding medyasının açıklamayı görmezden gel- mesi, benzer uygulamanın akraba ticari ve mali kuruluşlarda da yapılmakta olduğu kuşkusunu ya- rattı. llgilenenlere kolaylık olsun düşüncesiyie 2531 sayılı "Kamu Görevlerinden Aynlanlann Yapama- yacaklan Işter Hakkında Kanun'un bulunabilece- ği yerieri anımsatalım: Resmi Gazete: 6.11.1981 Düstur Tertip: 5, Cilt: 20 Sayfa: 430 Yasanın 19 yıllık bir geçmişi var. Ama ilk kez anımsanıyor. Kimbilir kaç bürokrat yasaya aykın davranarak işe girdi? Ve işledikleri suç zamanaşı- mına uğradı. Zamanaşımına uğramayanlar da büyük olasılık- la af pazarlığına sokularak cezadan kurtanlacak. Böyiece de "temiz toplum" amacına ulaşma hayalleri de hayal olarak kalmaya devam edecek.. • • • Yasalan bilmezden gelirken bari bikJiğimizi san- dıöımız yasalan doğru uyguiasak ya... Tşte size somut bir başka ömek. 25 ve 26 Kasım 1999 günlü Cumhuriyet'lenje Is- kenderun çıkışlı ve işkence iddialannın yer atdığı ha- berieryeralmış. Içişleri Bakanlığı Hukuk Müşaviriiği'nin yazısı, çeşitli yetki yerterini aşarak Istanbul Muhakemat Mü- dürlüğü'ne ulaşmış. Hukuk Müşaviriiği'nin görüşü- ne göre haberlerde hem "Emniyet Muhafaza Kuv- vetlerini tahkir ve iftira" suçu hem de "Içişleri Ba- kanlığı ile Emniyet teşkilatının manevi şahsiyetinin zarara uğratılması", var. Istanbul Cumhuriyet Başsavcılığı "tahkir ve ifti- ra" iddialan hakkında sorumlu müdürümüz Rkret llkiz hakkında takipsizlik karan vermiş. Ama, iş bununla bitmiyor. Bir de tazminat dava- sı açtlmış. Hukuk Müşavirliği 10 milyar lira tazminat öden- mesini istemiş. Davalılar arasında Haber Müdürümüz Hakan Kara, Yazı Işleri Müdürümüz Ibrahim Yıldız Ge- nel Yayın Koordinatörümüz Hikmet Çetinkaya ve ben de vanm. Anlayacağınız.. Içişleri Bakanlığı Hukuk Müşavir- liği, manevi tazminat davasının kimlere karşı açıla- cağını ve 5680 sayılı Basın Kanunu'nu bilmiyor. Başka konularda da böyle oluyorsa Içişleri Ba- kanı Sadettin Tantan'ın işi çok zor demektir. • önümüzdeki pazartesiye kadar gönlünüzce bir hafta geçirmeniz dileği ve saygılanmızla. [email protected] VEFAT (BAŞSAĞLIĞI) Yönetim Kurulu Üyemiz Av. Mustafa Kemal Güngör'ün kıymetlı babası GAZt GÜNGÖR vefat etmiştir. Cenazesi 27.11.2000 Pazartesi günü (bugün) Küçükyalı Altmtepe Camii'nde kılınacak öğle namazını mûteakip ebedi ıstırahatgâhına demedilecektir. Merhuma Tann'dan ranmet, kederli ailesine ve sevenlerine başsağhğı dileriz. BAŞKAN Av. YÜCEL SAYMAN YÖNETtMKURULU ÜYELERİ Av. Osman ERGtN Av. Ali SAYDI Av. Hasan ALICI Av. Emine Banş AYBAY Av. Kemal AYTAÇ Av. Mehmet Ali KIRDÖK Av. Murat ÇELİK Av. Nilgûn YÜCEL Av. Özgûl Beyaat KIVANÇ StVAS 3. AS1İYE HUKUK HÂKİMLÎĞl'NDEN Dosya No: 1999/807 - 2000/320 Davacı Huriye Kjzılçelik vekili Av. Ayşe Bostancı ta- rafından davab Nihat Kızılçelik aleyhine açüan boşan- manın tamnması davasının yapılan yargılaması sonun- da; Ardahan ili, Göle ilçesi, Hoşdülbent köyü nüfusuna kayıth bulunan Zarif ve Tamam'dan olma 7.3.1964 do- ğumlu Huriye Kızılçelik ile Sürmeli ve Huriye'den ol- ma 19.11.1963 doğumlu Nihat Kızılçelik'in boşanma- sına Uişkin Fransa Toulouse şehri 2. Asliye Hukuk Hâ- kimliği'nin karanmn tanınmasına karar verilmiş olup, adresi tesbit edilemeyen davalı Nihat Kızılçelik'e karar tebliğı yerine geçmek üzere ilan olunur. Basm: 66132 Romanlannız ve ansiklopedileriniz yerinizden alınır. Tel: 554 08 04
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle