25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12KASIM 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Noel Baba'yı kiraladılar! Kültür Bakanlığı, Antalya'nın Kale ilçesindeki Noel Baba adıyla bilinen dünyaca ünlü Aya Nikola Kilisesi'ni çevresiyle birtikte onanp turistik amaçla işletmek iizere 30 yıllığına TAÇ Vaktı'na kiraladı. HaJen kazı çalışmalan süren ve onarımı için koruma kurulundan onaylanmış bir projesi olmayan tarihi yapının yeterti mali gücü butunmayan TAÇ Vakfı'na özel ilişkiler sayesinde 22 Eylül'de devredildiği ve devir işieminin kamuoyundan 1.5 ay gizli tutulduğu öğrenildi. Kilisenin kjralanması, mimar Sinan Genim'in başkanlığındaki vakıftan bir heyetin Kale ilçesine giderek belediyeden bazı isteklerde bulunmasıyla ortaya çıktı. Noel Baba Kilisesi'nin kjralanması yargıya götürülüp iptal edilmezse Kültür Bakanlığı'nın önümüzdeki süreçte Saint Paulus, Saint Pierre ve Ayasofya gibi tarihi yapılan da vakrf adı altında ticaret yapan kişilere kiralaması bekleniyor. Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Elektronik posta: denizsomccumhuriyetcom.tr - Meclis Insan Haklan Komisyonu'nda MHP dönemi başiamış... "Hakkmdan vazgeçeni vurunl" > A merika Birleşik Devletleri'ndeki başkanlık seçiminden bir türlü sonuç alınamıyor... Ya oyları doğru dürüst sayamıyoriar ya da oy- 1 ları sayarken yaptıklan üçkâğıdı yüzlerine gözlerine bulaştınyorlar... Dünya, Amerika'yı gülerek seyrediyor; insanlar, bu kadar da şapşallık olur mu diye düşünüyor... Oluyormuş da haberimiz olmuyor- muş... Âmerika'da yaşayan bir Türk'ün, elektronik postayla gönderdiği mektuptan: "Âmerika'da teiefon şirketini kendin belirliyorsun. Bir sabah dünyaca meşhur AT&T'den aradılar, üye olmak isteyip istemediğimi sordular. Türkiye'yi aramanın da- kikası kaç para dıye sordum. Telefondaki kişi '45 sent' dedi. Şimdiki şirketle 10 dakikaiık görüşmeyi 2 dola- ra yaptığımı söyledim. 'iyi ya, bizimkisi 2 dolar değil, 45 sent' dedı. Bak kardeşim, ben 2 dolara 10 dakika konuşuyorum, anlatamadım galiba dedim. 'O zaman dakikasına kaç para veriyorsunuz' demesin mi! Kibar- ca 10 dakikası 2 dolarsa dakikasının 20 sent olduğu- Amepikalılar nu söyledim, 'Mümkün değil, bu kadar ucuz olamaz, siz işlem hatası yapmışsınız' dedi. Ben de, sen beni Amerikalı mı zannettin, 2 dolan 10'a bölerken işlem hatası yapayım, diyerek telefonu kapattım." "Geçenlerde McDonald's'ta 3.01 dolar tutan hesa- bımı ödemek için 5 dolar ve yanında 1 sent daha ver- dim. Kasadaki, 5 dolardan ne kadar para üstü verme- si gerektiğini hesap makinesiyle hesapladı ve bana 1.99 dolan bir sürü bozukluk olarak verdi; sonra 1 sent da- ha verdi. Niye bu kadar bozukluk veriyorsun, 2 dolar kâğıt para versene, dedim. Bu sefer, 5.01 'den 3.01 'i çtkarttı ve hesap makinesinde 2'yi görünce, verdiği bo- zukluklan alıp 2 doları kâğıt olarak verdi." "Büyük mağazalardan birinin girişine ve raflanna 'Mağazamızda gizli kamera sistemi vardır' uyansı aş- mışlar... Bu uyanyı okuyan Amerikalılar, mağazada giz- li kamera sistemi satıldığını sandığı için başka bir açıklama daha yapıp 'Gizli kamera sistemi sayesin- de, yapılan hırsızlıkları tespit edebiliyor ve mahkeme önünde delil olarak gösterebiliyoruz' diyorlar." "Bir bankanın ATM kartı başvuru formunda altının imzalanması istenen bir paragraf var. 'Beş haneli banka şifremi sayılardan ve harflerden oluşturacağıma, şifrenin tamamında aynı rakamı ve- ya aynı harfi kullanmayacağıma, Q ile O'ı ve 2 ile Z'yi birbirine kanştırmayacağıma...' Belli ki banka, şifre sorunlanndan bunalmış..." Âmerika'da yaşayan Türk'ün yorumu: "Diyeceksiniz ki, bu adamlar bu kadar salaksa, Amerika neden Türkiye'den önde? Çok basit... Ara- banın şoförü olan yöneticiler halkın beyinsizliğine ve engellemesine rağmen Âmerika'da gaza basıyor. Tür- kiye'de arabanın şoförü, halkın arkadan ittirmesine rağmen frene basıyor." SESSÎZ SEDASIZ (!) NURİKVRTCEBE Cezaevi modası: Müdüp beyin odası Ünlü reklamcı Nail Keçilinin ce- zaevine girer girmez görevlilere "bol bahşiş" dağıtması üzerine Ankara'dan bir avukat okurumuz aradı; avukatla- nn müvekkilleri ile görüşmek için ce- zaevine girerken çeşitli kontrol nok- talanndan geçtiğini anımsatıp, bir iş- lemden söz etti: "Üzerinde adımız, sicil numaramız, görüşeceğimiz tutuklunun adı ve bulunduğu koğuş numa- ^rası yazılı bir kâğıdı, cezaevi müdürüne imzalatıp onayla- tırdık. Bunun için de müdürün odasına girerdik." Artık bu kural değişmiş: "Müdürün odasına yöneldiğimiz za- man bir infaz koruma memuru yolu- muzu kesip elimizdeki kâğıdı alarak odaya kendisi giriyor, imzalatıp çıkı- yor." Neden? "Nedenini herkes biliyor... Müdü- rün odasında çok muteber kişi ya da kişiler oturuyor. Bunlar ya tutuklu ya mahkûm... Bu kişilerin cezaevine gi- rip çıkan avukatlar tarafından görül- mesi, sohbetlerinin kesilmesi istenmi- yor... Aslında cezaevini bunlar yöne- tiyor." Avukat okurumuzun anlattığı bu du- rum, geçenlerde yayımlanan birfotoğ- rafla da kanıtlandı. Bir cezaevinde, üç tutuklu, cezaevi müdürünün makam masasına kurul- muş poz veriyordu. Deklanşöre basan da büyük olasılıkla müdürün kendisiy- di! Fakat, bu durumu fazla büyütme- mek gerekiyor... Çünkü henüz Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün ve Cezaevleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun'un odasın- da fotoğraf çektiren olmadı! ÇED KOŞESI OKTAY EKÎNCİ ' Şükran Kurdakul'la PeraPalas'ta... önce TÜYAP'ı yönetenlere teşekküretmeliyiz... Sadece. Js- tanbul Kitap Fuan'yla "12 Ey- 101 löranlığında" bas.lattıklan bu "aydınlanma" yüru'yüşu*- nü 19 yıldır aynı kararlıhk için- de sürdürüp 2000'lere de taşıdık- lan için değil... Bu yürüyüşle birlikte aslında tüm Türkiye'ye ait olan tarihsel bir "vefa borcunu" da üstlen- dikleri için... Bu ülkenın "yüz aJa" olan değerlerine kucak aça- rak, onlara hak ettikleri scvgi ve bağhhğı "hepimiz adına" gös- terdikleri için... Buna koşut olarak. yine TÜ- YAP'ın "kendi teşckkürûne" de ortak olmanuz gerekiyor... Şükran Kurdakul'a sunduğu zarif teşekkürüne... 19. Kitap Fuan'nın "onur > a- zan" arusına yayımladığı kıtap- ta TÜYAP diyor ki: "Coşku- nun ve direncin şairi Sayın Kurdakul'a, onur yazarımız olmayı kabul ettiği için teşek- kûr borçluyuz..." Bu borç "bize" de ait... Tüm ulusumuza. hatta "insanhğa" ait... 6 Kasım 2000 günü Pera Palas'taki ödül gecesinde Ser- ver Tanilli'nin dediği gibı, eğer Şükran Kurdakul olmasaydı, düsün- ce ve fikir dünya- mız kimbilir ne kadar "eksik" ka- lırdı... ••• Pera Palas'ın asırlık salonunda, bir yandan Şük- ran Kurdakul'u bakışlanmızla sarmalarken, öbür yandan llhan Selçuk'u dinliyoruz: "Bu sa- londa Mustafa Kemal de dans etmişti..." diyor ve ekliyor: "An- cak onursuzlar da yemişler, iç- mişlerdi..." Onurlular ve onursuzlar?.. Pe- ra Palas, bu aynmı yapabilir mıy- di?.. Başımı kaldınp. her yönüyle "görmüş geçirmiş" olan tarihi salommtavanlanndaki, duvarla- nndaki bezemelere bakıyorum.. Bu "emek", bu "beceri", bu "göz Huru", bu "ustalık". bu "özen".. acaba İlhan Ağabey'in dediği "onursuzlan" da böyle- sine etkilemiş midir".. Örneğin. binanın mimarisine imzasını atan Alesandre V'al- laury için, İstanbul'a ve kültür zenginliğimize bu büyük katkı- sından ötürü "şerefine" kadeh kaldırmışlar mıdır?.. Ya da yıne aynı binayı 1890'larda yaptiran üç İstanbul- lu Ermeni ortağuı. yanı Banker Ohannes Kirkof, manifaturacı Artin Manokyan ve Arslanoğ- lu Manok Efendi'nın sayesin- de böylesine görkemli bir me- kânda bulunduklannı düşüne- rek, onlan "şükranla" anmış- lar mıdır?.. tye h^ î^rjlen^^jdş sahip olabilmeleri için. "$ükran Ağa- bey" gıbi onurlu ve "yurtse- ver" olmalan gerekirdi... Neredeyse yarım yüzyıldır Türkıye'deki tarihsel kent doku- larını acımasızca ortadan kaldı- ran "uygarlık yoksunu" imar polıtikaları ile yine aynı süreç- te Şükran Kurdakullar'a tarihin belkı de en "onur yoksunu" baskılannı uygıılayan duygnsuz politikaların sorumluları hep "aynı" olduklanna göre, istedik- leri kadar yiyip içsinler, ne Val- laury'yi düşünmüşlerdir ne de Pera Palas'ı bızlere armağan eden Ermeni sahiplerini... ••• Nitekım sadece onlara değil, bu ülkeye uygarlık katan tüm "kültür emekçilerine" veAna- dolu insanının "hünerli elleri" ile "yaratıcı aklına" sevgi ve bağlılıkla sanlanlar ve onlann bı- raktıklan "mirasa" sahip çıkıp "koruma" savaşımmı sürdü- renler de yine tlhan Selçuk'un deyişiyle; "onurlu yaşamak- tan ödün verme- yenler" oldular... Hele ki Şükran Kurdakul... Pekbi- lınmez ama Mi- marlar Odası'nca düzenlenen ve "yıırt değerlerini kucaklamayı" he- defleyen sayısız ge- zi ve etkinliğin bir- çoğunda "mimar- lan" da yalnız bı- rakmadı... Tarihi sokakiarda, Sinan'ın camilerin- de. eski kent arastalannda, Ana- dolu evlerinin verandalannda... kısaca "uygarhkların izinde" mimarlarla birlikte dolaştı, tar- tıştı. düşündü ve yorgun akşam- larda da bu büyük sevdaya "tür- külere eşlik ederek" ortak ol- du... Çünkü her bir antik kent, her bir eskı sokak, meydan. konak, cami, kilise. çeşme ve daha ni- celeri.. "uğruna hapis yatılan" ülkenin ne denli "buna değer" güzellikteki kültürlerle yoğrul- muş "onurlu ve yaratıcı insan- ların yurdu" olduğunu kanıtla- mıyor muydu?. Kültür mirası- mızla olan bu bulusmalar, her yö- nüyle "aklın ve emeğin neferi" olan bir aydın için, bir bakıma o efsanevi "coşkunun ve diren- cin" de yinelendiği, duygulu yürüyüşler oldular... TÜYAP'a, işte bu "yürüyü- şün" de onurbelgesinı PeraPa- las'ta yıne "hepimiz adına" verdığı için teşekkür ediyoruz. Şükran Ağabey'in ise daha nice yıllar bize hep "yol göster- nıesini" dılivoruz... HAYVANLAR ISMAIL GVLGEÇ [email protected] KİM KİME DUM DÜMA BEHÎÇAK ÇİZGtLİK KÂMtL MASARACI H A R B İ SEMİH POROY [email protected] TARtHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 12 Kasım BÛYÛK USTA RODIN 19*O'7X 6OGÛAJ, ÛA/İÛ FKAUSIZ MEYK£LCJS> MJStBTS KOPtN Rodin'in, ûrtü 'pjfûntn ( DOİOU. YİRUİ ÇAUŞMAYA BAŞLAVAM RODlti, SÜSlSMeCİUCTEM H€YIC£t- CiÜĞe 6EÇEHEK. eÜYÛKetK AŞAMA YAHKAtTt. ECOLB UATlONAIM O€ DESSIN APU OKULPA ÇİOSİ YeTEHeĞİUI 6EÜ$rİHEC£K, İLK YAPfTWI fBilTE V£e£CeKTİg. TBKA1İ- &(Uı; MU2£i£&2€ ve MICHELANGELC'NUN YAfnLAa iuceüYEgiiMeK. içiAi GtrriĞi ÎTALYA'DAaec/çrfeec T7«. zocHN, SAĞLAM oeseuiNB MYAUAGAK BieçcK YAfir veREGEK, BUNlAePA G&ŞT/6/ ŞAŞllBnCl <S£ Ç£KG<ÜKl£ BÛrÜK ÛA/ Y/¥H&*Tie, &£HELL/KL£, TSK FİaÜRLÜ UEYKELLEK. YOUrACAK.,PEK AZ SAYtDA KALABAUK KJOMPOZJSYOH GER.Ç,eKJL£?Ttlİ£CeiCTİIZ. RCOIN, MKMSLAN6£U>-PAU SONRA, HEYt£L SAMATÇt- LARIUI £*/ ÇOK. erK/ıereu USTA /iYcAoucrrs PANO DENtZ KAVUKÇUOGLU Anlaşılmaz Şeyler Kocası tarafından dövülüp hastaneye kaldınlan şarkıcı Güllü'nün görüntüsü, geçen günlerin bellek- lerimızde kalan en trajik görüntülerinden birisiydi... Son yıliarda tanık olduğumuz her facia ve felakette olduğu gibi bu trajik olayda da Reha Muhtar hemen duruma el koymuş, tarafların arasını bulmak için üs- tün bir gayret göstermişti. Ama bizler, ekran başın- daki milyonlar, daha başında anlamıştık bu üstün gay- retin boşa gideceğini... llk soruda "Hayır!" demişti, yüzü gözü sargılar içindeki genç kadın... "Benim pa- ramla bana erkeklik taslayana artık 'koca' diyemem ben!" Sonra kocası söze girmiş, Reha Muhtar'a hi- taben, "Yolu açık olsun!" demişti, "Benim soyadım ağırgelironazaten!.." Izleyenlerin, hangi boyutunun "en dramatik" olduğunu anlamakta gerçekten güç- lük çektikleri bir aile faciasıydı... Adamın arkadaşla- n ise "mesele "yi bir "onurmese/esı" olarak algılıyor- lardı. Şerefli delikanlılar için "erkeklikgunını" herşe- yin üzerindeydi. Nitekim, olayın geçtiği günün gece- si hep birlikte bir bara gitmişler, eğlenmişlerdi... Birkaç gün sonra manken Deniz Akkaya'nın Ada- na'da, bir kebapçıda, bir manken simsanndan da- yak yediğini duyurmuştu medya. llk haberlere göre kız "Paramı peşin isterim!" deyınce, simsarın tepe- si atmış, kızı dövmüştü. Heyecan verici bir olaydı. Ama aradan birkaç gün geçince, "Boncuk" lakaplı manken simsan bir açıklama yapmış, ortada bir "da- yak olayı" olmadığını, olayın yalnızca "surata ekmek fırtatmak" gibi basit bir refleksle sınırlı olduğunu söy- lemişti. Insan, öfkelenince sinirlerine de, refleksleri- ne de hâkim olamıyordu. Bu, özellikle kebapçılarda oldukça sık rastlanan bir olaydı. Acı biber, kuyruk ya- ğı, soğan kokusu atmosferinde, hele "para" söz ko- nusu olunca, en olmadık erkekler bile delikanlılaşı- . veriyorlardı birden... "Para mesetes/"ni bir şekilde çözüp huzura eren- ler de vardı memlekette... Bir başka manken, Tuğ- ba Özay, bu huzura erenlerdendi, örneğin... Bir ga- zeteciye, "Bana, 'sık sık zengin sevgili buluyor' di- yorlar... " diye sitem ediyordu, "Oysa ben çoktan eko- nomik özgüriûğümü kazandım!.." Kuşkusuz hiç ko- lay kazanılmamıştı bu özgürlük. Genç yaşta sırtı, kimbilir kaç kez yere gele gele kavuşmuştu bu hu- zurlu günlere... "Para" da "özgürlük" de "huzur" da kolay kazanılmıyordu... Şimdi internette bir site aç- mış, evyaşamını, "öze/"ini sergiliyordu. Ağzından çı- kan her söz bir "özgüven simgesi" idi artık kızın... "Ba- na, 'bu gece seninle olmak istiyorum' diyecekerkek, son sürat giderken otomobiliyle duvara toslamış gi- bi olur..." Son günlerde Ege'nin sanayicileri, tüccarlan gibi kimi yerel yöneticilerini harekete geçiren de bir "pa- ra meselesi", dolayısıyla da bir "özgürlük", "huzur" ve "özgüven" meselesi değil miydi?.. Gazetelere çarşaf çarşaf ilanlar veriyorlar, televizyonlarda, rad- yolarda açıklamalar yapıyorlardı. Aralarından biri "zor"a düşmüştü. Düşürülmüştü belki de... Bilemi- yorduk. Yargı önüne çıkacak, hesap verecekti. Iş, bir "banka işi" de olsa, basit bir "alacak-verecek" so- runuydu aslında. Ortada, kasada, hesaplarda olma- sı gereken birtakım paraların yok olduğu, bir yerle- re gittiği söyleniyordu... Konu araştırılıyordu... öğ- renilecek, aydınlatılacaktı... Gazete ilanlarındaki da- yanışma mesajlarında, duyurularda, açıklamalarda ise işin özü "es geçiliyor", insanın içini buran bir' ' "gâzyajpedeö/yaü'öneçıkıyordu. "Delikanlıtıkruhu m r "erkeklik gururu", "vatan", "millet", "şeref", "haysi- yet", "demokrasi", her şey vardı bu mesajlarda... Ama "işin özü'nehiç değinilmiyordu... "Yoksa, ken- dilerinden mi korkuyoriardı bu insanlar" diye soru- yor, sormak zorunda kalıyorduk. Insan, ne kadar şaşmak istemese de, elde olma- dan şaşıyordu bu işlere... Bu memlekette iş, "para işi" olunca, herkesin "haleti ruhiye"s\ nasıl da ben- zeşiveriyordu birden? Koca dayağı yiyen şarkıcıla- nn, öfkeli manken simsarlannın, erken huzura kavuş- muş fettan kızlann, dayanışmacı işadamlannın bu "or- tafcn/ss/yarı gerçekten çok şaşırtıyordu bizleri! Olan bitenleri anlamakta zorlanıyor, bir türlü anlayamıyor- duk... Düz mantıkla çözülebilecek, anlaşılabilecek şey- ler değildi tanık olduklarımız. Görüp duyduklanmız- dan, "gerçek"e varmamız asla mümkün olmuyordu. "Sunu/an"larla, "as/o/an"lar arasında öyle büyük uçurumlar vardı ki... Güllü'nün yedıği dayak, 'Bon- cuk'un öfkesi, Tuğba'nın huzuru, Dinç Bilgin'in ban- kası, tüm bunlar "aslolan" başka hayatların bize "su- nulanlan"ydı yalnızca... Başka hayatların bize ulaşan yansımalan, görüntüleriydi... Antaştlmazşeyterdi... Ama büyük çöküşlerde her şey çıplaklaşıvermiyor, anla- şılıvermiyor muydu birden? Faks:0212-723 84 97 (e-posta: [email protected]) B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 1/TopkapıSa- ^ rayı'nda, sad- razam ve hü- 2 kümet üyeleri- 3 nindevletişle- rini görüşmek içintoplandık- lan yer. 2/ At- las Okyanu- su'nda Porte- kiz'e ait takı- mada... Bazı Arap ülkele- rinde faaliyet göste- ren sol eğilimli parti. 1 3/ Bir Asya ülkesinin 2 başkenti... Birhayva- 3 nı dıştan örten kemik- 4 si ya da boynuzsu ör- 5 tü. 4/Yiğit... Kumaş- 6 la astar arasına konu- 7 larakgiysinindikdur- g masmı sağlayan kola- _ lı bez. 5/ Çevrebilim. 6/ Muğla'nın Milas ilçesine bağlı turistik bir bel- de... Nazi partisinin askeri polis örgütü. II Kayık, mavna ve küçük gemilerin kalafata çekildikleri yer... Gösteriş, caka. 8/ Türlü bitkilerin yaprak ve kabuklanyla kokulandınlmış acunnrak bir içki... Kıü- lanma süresi. 9/ Kapalı bir yerdeki akışkanın ba- sıncını ölçmeye yarayan aygıt. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir cins yünlü kumaş... Bir ağaç. 2/ Özsu... Es- ki dilde bağırsaklar. 3/ Bir iskambü oyunu... Kavun, karpuz, kabak gibi bitkilerin toprak üstünde yayı- lan dallan. 4/ Brezilya'nın plaka işareti... Boğa gü- reşçisi. 5/ Olgunlaşmamış kavun. 6/ Düğme ve süs eşyası yapmakta kullanılan bir deniz kabuklusu... Kuzu sesi. 7/ Tıpta bir organı su vererek yıkama... Ilişkin, değgin. 8/ Şenliklerde caddelere kurulan süslü kemer... Sabah namazını ortahk ıyice ağann- caya kadar geciktirme. 9/ Hararet... Belli amaçlar- la kurulmuş konutlar topluluğu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle