25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 EKİM 2000 RAZAR 10 PAZAR YAZILARI [email protected] gir düğündealtıçizilengerçeklerGeçen cumartesi sabahı içimde "tarifî imkânsız" bir "aşk ağırJığı" ile uyandım. Yazar: "Bu sessiz pûrüzsûz aşk ilişkisi senin en büyûk sorunun. Kanmda ber şeyden çok dujTimsuyorsun" diyor ya, işte aynen öyle. Saat 10'a geliyordu, yataktan kalkıp tıraş oldum, giyindim kuşandım. Giyindim kuşandım, çünkü dön akşam içimden bir kilise düğünü izlemeyi geçirmiştim. Kendi kendime "Roma!/ Kovadis Roma" diye sormadım, çünkü Roma'nın nereye gıttigi: "Bizim oralann gûneşi gibi aydın ve de ortada"ydı. ttarya'nın/nakışlannda güneşler oynaşan ipekli şallan, / Pompei yoüannda kara kaüriannın naJJaru / boyaü kutusunda Verdi'nin yüreği atan laternas / ve âlâ düdük makarnası kadar" meşhuuur olan taksi bulma zorluğunu zorluklara karşın aşarak Halk Meydanı'na (PÎazza del Popolo'ya) geldim. Meydanın oftasında yer alan, Augustus'un, 1589'da Papa V.Sirtus'un emriyle Heliopolis'ten getirttiği, t.0- XII. yüzyıldan kalma dikilitaşın önünde araçtan indim. Barok ve Neoklasik dönemin tüm izlerini taşıyan, 1227'den kalma eski bir kilisenin yerine inşa edilmiş olan Santa Maria del Popolo'dan ıçeri girdiğimde, ünlü mimar ve heykelci Andrea Sansovino'nun yaptığı mezarlan. Pinturiccbio'ya ait freskleri, Bernini'nin yontulannı ve tasanmını RaffaeUo'nun yaptığı şapelle ügilenmeye başladım, XV ve XVII. yüzyıldan günümüze kalan sanatsal yapıtlan gerçekten büyük bir şaşkınlıkla izliyordum. "Insanoğhınun yüreği/ kafası / kolu / yedi kat verin alündan / çekip çıkanp / öyle ateş gözlü çetik allahlar yaratnuş ki / kara toprağı bir yumrukta yere serebiür, / yüda bir veren nar / bin verebilir'' diye düşünürken, düğünün konuklan kiliseyi doldurmaya başladı. Saat on biri yırmi geçiyordu, damat annesinin kolunda kapıda belirdi. Anne oğlunun kolunda, yüksekliğin önüne dek eşlik etti oğluna. Sonra, onu orada tek başına bırakıp ön sıralardaki yerine geçti. Heyecansızdı. Damat da. Bir gün ROMA ÜSTÜN AKMEN önce, kentte gezinirken. "Ofuzunu aşmış herkes, gençliği ile yapabikceğj en korkunç yanhşı özleştirir'' düşüncesine katılıp katılamayacağımı düşünüyordum. Venedik Meydanı'nda (Piazza Venezia'da) bir barda oturmaktaydım ve genç insanlar önümden sarmaş dolaş geçmekteydi. Büyük çoğunluğun kaldıiımın ortasında "ank" diye durup öpüşmelerinı, ne demek öpüşmek, birinin diğerinin dilini yutmak isterce ağzının içine alışını şaşkınlıkla izlemiştim. Neydi bu? Bir karşı koyma güdüsü. alışılagelmiş toplumsal kurallarla bir anlamda alay etmek miydi, doğrusu anlamadım, yorum da getiremedim. Kilisenin kapısından sızan güneşin önünde gelin, babasının kolunda bir süre bekledi. Konuklar heyecanlandı, fotoğraf çekecek olanlar makiiıelerini hazırladı. Org çalan, Bacfa'm Do Minör Passacaglia'sına başladığında, gelin babasının kolunda yürüyüşe geçti. Heyecansızdılar. Gelinle damat, yükseltinin önünde yan yana geldi. Papaz yerini aldı. Mikrofona eğilip, uzuuun mu uzun dualar okudu. Sol tarafuıda bir rahle üzerinde duran tncil'i açtı, okumaya başladı: "Imdi biz imanla Salita sayılmış otup Rabbimiz Isa Mesih vasrtası De Allah indinde selametimiz vardır; onun vasıtası ile de içinde sabit olduğumuz inayete iman ile methal elde ettik ve Allah "ın izzeti ümidi ile övünüyoruz_" Ardından gene dualar... Saat on iki oldu. Çanlar dan dunladı... Papaz Efendi, "lyi günde-kötü gûnde, sağhkta-saynkktaJ" diye başlayan, hani o fılmlerde de izlediğimiz, bildik öğütlen sıraladı. Şaraba bandırdığı cips gibi kesilmiş ekmekçikleri önce geline, darnada, sonrasındaysa karşısında kuyruk yapan Kendi öldü, ama sesi yaşıyor Efenimarka'ya sonbahar çoktan gçldi. Danimarka'yı ve öteki Iskandinav ülkelerini, güneşi az, geceyle gündüzün birbirine bçnzediği karanlık günler, aylar bekliyor. Karanlık geçen günlerin oliımsuz etkisini azaltmak, zamanı iyi değerlendirmek isteyen çok sayıda Danimarkah, kkap okuyor, müzik dinliyor, tiyatro ve sinemaya gidiyor. Danimarka'da geçen eylül aymda çek sayıda yeni kitap yayımlandı, CD yapıldı. Yeni yazarlann içinde Danimarka'da yaşayan yabancı kökenliler de var. Özellikle son günlerde "yel" yabancılardan yana esiyor. Türk asıllı bir bayan Danimarka Parlamentosu'na girdi. Yine Türk asıllı başka bir bayan, Danimarka'da yılın kadını seçildi. Suriye kökenli Kopenhag Belediye Meclisi üyesi Naser Khader'e de, Danimarka dilini çok iyi kullandığı için "Danimarka anadili ödülü" verildi. Geçen yıl kansere yenik düşerek 52 yaşında ölen lsveçli müzisyen Björn """""^™"" — Aizelius da bugünlerde Danimarka'da çok seyiliyor. Björn Afzelius'un CD'leri binlerce alıcı buldu. Şarkılannı kendi yazıp besteleyen Isveç'in bu sevimli şarkıcısını siz Cumhuriyet dkurlarma kısaca tanıtmak istiyorum: Björn Afzelius'un şarkılanrun çoğu, ezilen insan ve halklann istemlerini yansıtır. Paris sokaklanndaki dilenciler, Şilili politik tutuklular, aynmcılığa karşı mücadele eden zenciler, göçmen kadınlar, çocuklar, şarkılannın içeriğini oluştururlar. Björn Afzelius da pek çok lsveçli gibi 1960'h yıllarda The Beatles müzik grubundan etkilendi. Yine bu yıllarda politik gelişmelerden etkilenen ve kendini politik mücadelenin içinde bulan Björn Afzelius, 1970 yılında 'Hoola Bandoola' müzik grubunu kurdu. Grup kısa sürede bütün Iskandinav ülkelerinde KOPENHAC HÜSEYtN DUYGÜ "•politik rock" grubu olarak benimsendi. Politik müziğin gençler arasuıda sevilmesini de sağlayan Hoola Bandoola, yerel dans anlayışı ile rock müziğine yeni bir biçim vererek Iskandinav ülkelerinde ününü arttırdı. Önemli günlerde, halklann dayanışmasını dile getiren kültür etkinliklerinde, yürüyüşlerde durmadan çalıp söylerdi. Güney Afrikah lider Nelson Mandela, serbest bırakıldıktan sonra kendisine gösterilen dayanışmaya teşekkür etmek için geldiği Danimarka'da Björn Afzelius'un konseri ile karşılandı. 1992 yılında Danimarka'da en iyi yabancı şarkıcı ödülünü alan Björn Afzelius, 1998 yılının son günlerinde 'Elsmor' adlı CD'sini yaptığında öleceğini biliyordu. (Elsinor, Danimarka'nın Helsingör şehrinin Isveççe adıdır ve Hamlet Şatosu'nun bulunduğu bu şehri dünyaya asıl tamtan, — ~ — — • bilindiği gibi Şhakespeare'dır.) Björn Afzelius, bu son çahşmasında bir anlamda sevdiklerine son selamlarını yolluyor ve onlarla vedalaşıyor. 19 yaşındaki kızı için yazıp bestelediği bir şarkısının son iki bölümüyle yazımı noktahyorum: Kızım tsabel'e Neler söykmiştim anımsarsın belki bir gecenin nasıl dingin geçeceği hakkında? Bulur kendi içinde duyduğu için insan yapüğı şey yanhş mı değil mi girmeden çok önce 19 yaşına, Oyleyse uç bir tanem, uç gjt yoluna bilincini koruya koruya kanatlannın. Nerede ohırsan ol, nereye gidersen git bu olacaktır sana benim son öğüdüm girmiş olsan bfle 19 yaşına. J ^ ^ J K ? alan seDergûn geçtikçeyaşam koşullarmıdaha dazoriaşürıyor. ^etkıhler. selkrnedenıyleolenknnsavTSinın 100'ugeçb- ğini, bir buçuk miryondan fazla insanın da evsiz kaldığmı bildiriyoriar. Her gün binlerce insan, sığınma kamplarma ulkş- maya çahşırken kamplarda açlık ve salgın tehdidinin giderek artnğı belirfüiyor. (REUTERS) Drama ve Kavala'dan gezi notlan TCDD'nin özverili personelinin düzenlediği 6 günlük Yunanistan turunun son ayağı Drama... Yunanlı rehber bayana sorduğumda, gülümseyerek "Büiyordum, adına çok sevüen bir tûrkûnüz varnuş ama Drama Köprüsü yok arrjk Daha önce de Türk konuklar çok sorunca araşnrdık, eski köprü yıkınp, üzerine yenisi yapılnuş" dıyor. Drama Gan'nı yüzyüın başında Fransız mühendisler tasariamış. Bugün 30 bin nüfuslu orta büyüklükte bir yerleşim. Drama'da başlayıp, lzmir'de sona eren seksen yıllık bir yaşam öyküsünün ilk izlerini süremem elbet bu kısa konuklukta. Yine de ürpermeden edemiyorum. Bulgaristan'dan daha verimli arazi ve deniz özlemiyle buralara göçen Türk kökenlilere "Pömak" deniliyormuş. Onlardan büyücek kısmı da 1923'te Turkiye'ye göç etmiş ve Akhisar ile Ödemiş'e yerleştirilmişler.. Neden bu iki güzel Ege kenti seçilmiş? Elbet Drama'yı gördüğümde bu merakım da gideriliyor. Doğduklan yerleri bırakıp, Ege Denizi'nin karşı kıyısına göçenler tek yönlü değil elbet. Atina sokaklannda bir kumaşçı dükkânında karşımıza çıkagelen Pandeli Amca, Türkçe konuştuğumuzu duyunca, ellerimize sımsıkı sanlıveriyor. Haydi! Bu kez de, Anadolu'da başlayıp, otuz küsur yıl önce Atina'ya kayan bir yaşam öyküsü. "Beni emekli edecekler ama 2004'de oümpiyatlar için geleceklere İngilizce kinı konuşacak? Onun için yaşım yetmişi aşsa da bir süre daha çalışacağun herhalde" diyor. Drama'nın sokaklan bitiveriyor. Bağlar arasmdan JCavala yoluna çıkıveriyoruz. Dramalılar şarap tannsı Dionyssos'un da kentlerinde ATİNA CUMHUR AYDBN oturmuş olduğuna ınanırlarmış. Belki de ondan öğrendikleri şarap yapma tekniklerinı geliştirmişler. Yalnız şarap mı? Sanatta da önemli adımlar atmaya başlamışlar yakın zamanda. Kavala'ya varmadan önce, Philippi tarihi' kenti. Milat'tan önce 1. Yüzyıhn ortasında. 42 'de Roma ve Avrupa tarihinin en önemli hesaplaşmalanndan birine tanıklık etmiş, bu kent. Sezar'a "Sen de mi?.." son sözünü söyleten Briitüs'e de Philippi'de karşılaştığı yenilgi sonrası kendi yaşamına kıyma sonu düşmüş. Brütüs bir yana. Roma'nın imparatorluk döneminin başlangıç çizgisi olmuş bu savaş. Derken Kavala. Kavalah Mehmet Ali Paşa'nın evi, imareti. Osmanh'nın ilk Mısır Valisi Kavalah, gün gelmış karşı saflara düşüvermiş. Ondan mıdır neden, Yunanlılar Kavalah'dan arta kalanlan korumak ile korumamak ikilemine düşmüşler gibi geldi bana. Bugün Cumartesi. Kavaia'nın pazan. Saat ikiye yaklaştı. Bir telaş kaldınverdiler güzelim pazan. Hoop, nereye? Meğerse, eylülün sonunda bile siesta zamanı. önünde tüm Yunanistan'ın zeyrin amban koca Thassos adasıyla bu liman kenti, Osmanlı izleri taşıyan Kavala'ya da veda etme zamanı. Kıvnlarak, yeniden Drama Gan'na yaklaşırken, karayolu kenarlannda gördügümüz birkaç mum dıkilmış, küçük camekânlı ikonlan anlatıyor rehbenmiz. Trafik kaza noktalanna, kayıplann anısına ve olayın unutulmasına inat dikilen mumlar.. İşte o zaman bir hüzün çöküyor üstüme. 1920'de Drama'da başlayan yaşamın, Türkiye'de bir trafik cinayetiyle sonlanmasına inat ben ne yapabilirim, diyorum? Buradan, kopmuş bir ıhlamur dalmı avucuma sıkıştınp, Izmir'e yollanabilmek usuma düşüyor o an. Öyle yapıyorum, gözyaşıyla Drama'yı geride bırakırken.. konuklara yedirdi. Tören bitti. Gelin de heyecansızdı. Gelinin annesı Bayan T'erese Akaoui'ye kendimi tanıttım, düğünde çok heyecanlandığımı anlattıktan sonra genç çift için,u Jbirer birer / ve hep beraber / ipekli bir komaş dokur gibi" yaşamalannı dılediğimi söyledim. Pek hoşuna gitti, beni de düğün yemegine çağırdı. Çok sevindim. Önceden ayarlanmış taksilere doluştuk ve kısa bir yolculuk sonrası konuklarla birlikte, yüz yılhk ağaçlar arasında ve Coloseo'nun görkemh görünümünü karşısına ahmş, Oppio Tepesi'nde kurulu ve 188O'de Prens Sarvatore ve Prenses Elizabetta Brancacdo tarafından yaptınlan konakta, yani "Vüla Brancaccio''da, kokteyl ile karşılandım. Sonrasmda masalara kurulduk, roka yapraklan üstüne yerleştirilen dilimlemiş "parmesan peynirteri" ile süslü "Carpacdo di Bresaoia"lan yemeğe başladık. Treviso'da yetiştirihniş güneğikli Barolo usulü hazırlanmış pirinç lapasını atıştınrken, el ele tutuşmuş olarak salonu dolaşan gelin ile damat, benim bulundugum masaya da geldi. Birkaç yıldır birlikte yaşamaktaymışlar. Kendilerine önce neden evlendiklerini, sevdalarının sözleşmeye bağlanmasının pek mi önemli olduğunu sordum. Gelin, "Cannn, siz biçimsel bir davranış olarak yorumlayın, obun bitsin'" gibılerden bir şeyler söyledi. Anlamadım, anlamadığım için de şaşırdım. Televizyon öncesi bir kuşağa aittim, anlamamam doğaldı. Onlar da benim anlamamış olmama şaşırdı. Doğduğumda penisilinin bile bulunmadığını, Polio aşısının, donmuş yiyeceklerin, fotokopi makinelerinin, faksm, videonun, plastik denen maddelenn ve "kontakt lens"in ne benim, ne de benim yaşımda olanlann yaşantılanna çoook sonralan girmiş olduğunu anlattım. Daha da şaşırdılar. Biraz daha ileri gittim: Radardan önce doğmuştuk... Kredi karnndan, parçalanmış atomdan, lazer ışınından ve tükenmez kalemden bile önce doğmuştuk... Bulaşık makinesinden, kuru temizlemeden, elektrikh battaniye, u air condition'' ve aya insan ayağı değmesinden de önce... Şündi Brunet soyadını alan Ambra Grazzi ile John'a (damat Fransız imiş, sonra öğrendim), benim kuşağımın evlenip, sonra birlikte yaşayan son kuşak olduğunu anlatmakta gerçekten zorlandım. Anlamıyorlardı ve gülüyorlardı. "O z»m»nl?r kaplumbağalara Volkswagen denmezdi'' dediğimde iyiden iyiye bir şey anlamadılar. " Jean giymezdik biz ve ne yalan söyleyeynn 'anlamlı bir ilişki' denilen şey, benim için de akrabalarla bir arada ohnak anlamına geiirdi'' dedim. "Ev erkeğj" döneminden önceydık. Eşcinsel haklanndan da, bilgisayar programından da, internet evhliğinden de önce dünyaya gelmiştik biz. N'apalım ki, hiç "FM Radyo" dinlemeden büyüdük. Kaset teypleri de, "Compact Disc''i de çok geç tanıdık... Elektrikli daktilo kullanmamış; yapay kalp nedir bitaıemiştik, erkeğin kûpe taküğını isc, korsan fîhrıleri dışında hiç mi hiç görmedik. Gelinle damada duyurmadan, "Bizinı için zamanı böfanek, vaktryie valdt geçirmek demekrj" diye kendı kendime hayıflandım. 1940'larda "Made In Japan" damgasınm külüstür mal anlamında kullanıldığını; Pizza, McDonald's ve Nescafe'nin ne anlama geldiğini kimsenin bilmediğini; "kunış" diye bir para biriminin olduğunu, kendi ülkemde o dönemlerde beş kuruşa bir şeyler alabüdiğimizi falan bümiyor ve inanmıyorlardı. "Cinsivet farkhbğmm keşfinden önce değüdik kuşkusuz, ama cinsiyet değtştirme modasmdan önceydik" dedim. Elimizde ne varsa, onunla mutlu ohnaya çalışüğımızı ömekledikten sonra, keşke, "Bizler çocuk yapmak için evienmek gerekriğine inanırdık" demeseydim... önce alay ettiğimi sanarak biraz sinirlendiler, gerçeği anlaymca pek eğlendiler. Akşam, Piazza Navona'da, Santa Agnese Kilisesi'nin karşısında, Bernini'nin yaptığı Dört hınak Çeşmesi'nin çevresinde dolanarak Tuna, Nil, Ganj ve Rio de la Plata ırmaklannı simgeleyen dört mermer figüre şapşal şapşal bakarken, birden dedemle, ninemle, babamla, anamla, dayımla, amcamla, teyzemle, halamla ne denli benzeştiğimizi düşündüm. öyle ya! Onlar da, oldum olası dünyaya erken geldiklerinden yakınırlardı, kendimi bildim bilehbende... İSTHNBÜl-flAKKÂRİ SAfWT KÖPRÖSÖ" 8 EKİM PAZAR "CEBİMDE KELtMELER" YILMAZ ERDOCAN BEŞİKTAŞ KCL TCR MERKEZİ SAAT 15.30 • 8 EKİM PAZAR "KADIN MİSIN ERKEK MtStN"' ŞtŞLl TIY4TROK.İRE SAAT1S.00 9 EKİM PAZARTESt YAVUZ BİNGÖL. GENCO ERKAL, MÜJDAT GEZEN KARDEŞ TÜRKÜLER MUAMMER KETENCOGLU VE ARKADAŞLARI SEMA, NEJAT YAVAŞOGULLARI DOLMABAHÇE KÜÇÛKÇİFTÜK LEVENTK1RCA-OYA BAŞAR TİYATROSU SAAT 20 00 10 EKİM SAL1 "SERSEM KOCANIN KURNAZ KAR1S1" tSTANBUL BÜYÜKSEHİR BELEDtYESl ŞEHİR TİYATROLAR1 HARBİYE MUHSİNERTL'GRUL SAHNESISAAT20.30 11 EKİMÇARŞAMBA "ŞAKAŞAKA" ALI POYRAZOCLU TİYATROSL BEŞİKTAŞKCLTCR UERKEZlSAAT21.00 12 EKİM PERŞEMBE "FERHANG1 ŞEYLER" 1412 OYUN FERHAN ŞENSOY BEYOöLUSES-ORTAOYUNCULAR TİYATROSL'SAAT21.00 • ETKİNLtKLERlN GELlRl "ISTANBUL-HAKKÂRt SANAT K Ö P R C S Û " PROJESİ GtDERLERtNt KARŞILAMAK İCtN BAGIŞLANACAKTIR BILETLER, TİYATRO GİŞELERİNDE, 9 EklM GECEStNtN BİLETLERİ ARKADAŞ KULTÜR MERKEZl. BEYOÛLU (292 95 18)ARKADAŞ KİTABEVİ - BAKJRKÖY (542 72 71), BEYOGLü SINEMASI (251 32 40), ILETİŞIM K.ITABEVI KADIKÖY (0216 418 39 82). K ^BAL CI " KİTABEVİ BEŞİKTAŞ (261 31 24) MEGAVİZYON BEYOGLU (293 07 60) / MEGAVİZYON CAPlTOL (0216 334 49 56) / MEGAVİZYON CARROLSEL (543 77 53). BEŞİKTAŞ KÛLTÜR MERJCEZt (260 11 56) VE DOLMABAHÇE KÜÇUKÇİFTLİK LEVENT KIRCA-OYA BAŞAR TİY \TROSU'NDA YERKÖYKADASTRO MAHKEMESÎ'NDEN EsasNo: 1998/2J KaıarNo: 1999/104 Davacı Onnan Işletme Müdürlüğü tarafından Yerköy U- çesi Beserek köyü sımrlan içerisinde bulunan 122 ada, 77 numaralı parseltn davalı Hanifı Kurt adına yapılan tespıtı- nın iptali için açılan davada davulı ölmüş oldugundan mi- rasçılan olan Necmiye, Gülkiraz, Hürü, Hatice, Sakine, Şaban, Musa, Ayşe, llyas ve Hakan Kurt'un teblıgat adres- leri tespit edilememiş ve mahkememizce 23.9.1999 günü davanın kabulûne karar venlmiş ohıp yukanda ısmi yazı- lı davab mirasçılanna karar tebhği yerine kaim ohnak üze- re ilanentebliğ olunur. 29.11.1999 Basın: 54237 MALATYA 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN E>osyaNo: 2000/400 Davacı Duran Solgun tarafından davalılar Hüseyin Öğüt vs. aleyhlerine açılan ızalei şuyu davasının yapı- lan yargılaması sırasında verilen ara karan gereğince, Malatya Merkez Şifa Mahallesi'nde kain ve tapunun imar 156 ada, parsel 5 numarasuıda kayıtlı dava konusu taşınmaz maliklerinden, ölü Faıka Oğüt mirasçılan: Zehra Öğût, Sevım Sankuş (Öfüt), Se\inç Bektaşoğlu (Ögüt) ve Şahander Karataş (Öğüt) ile (ölü Hüseyin kı- zı Ayşe Özen mirasçılan): Mahmut Özen, Zehra Ozen, Tülay Meşeli (Özen), Nuray Özgünay (Özen), Şenay Özen. Elif Gezer (Özen) ve Sunay özen'in açık adres- len tüm araştırmalara rağmen tespit edilemediğinden adı geçen davalılann duruşma günü olan 23.11.2000 gü- nü saat 09.05 'te raahkememızde hazır bulunmalan veya kendilerini bir vekille temsil ettirmeleri, aksi takdirde yargılamanın yokJuklannda yürütülüp karar verileceği hususlan davetiye yerine kaim olmak üzere ilan olunur. Basın: 53688 GözlüklüîÎMartı Marmara'da bu yaz denize giremeyenlere duyuru Istanbul Boğaa ve Mannara kı\ılannda >az bo\ımca çevre kiıiiBği yü- zünden denize gireıneyeıüenn denız ortasında çakıiı şu levhayı okumalan n- ca oiunur VERDIĞİMÎZ R.'VHATStZLlKT.^V ÖVJKV ÖZÜR DtLERİZ Görememiş olanla- GÖZLÜKLC MARTI'nnı Intemet'tekı www.aribilgi.coni.tr adresınde oku\abılırler. 1)1 \ l / l sl VI \ 1 tKK İ l ( , l \ ( TT'kMk k()\( 1 \K. ULUKIŞLA ASIİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo: 1997/161 Davacı Bağ-Kur Genel Müdürlüğü tarafından davab- lar llhan Yazıcı ve Ahmet Ank aleyhıne mahkememize açılan tazminat davası 25.6.1998 tarihinde karara çık- mış olup davalılardan .\hmet Ank'a Sindelhöyük kasa- bası Develi Kayseri adresine tebligat yapılamadığı gibi adresi de tesbit edilememıştır. Davalılara Ulukışla Asli- ye Hukuk Mahkemesı'nce verilen 25.6.1998 tarih ve 1997/161 esas. 1998/199 karar nolu hüküm özeti olan; Davacının davasının kısmen kabulü ile toplam 2.051.387.429 TL peşın sermaye değerli gelir ile 30.000 TL. cenaze yardımı (toplam 2.051.417.429)'nın ödeme tarihinden itibaren yasal faizi ile da\alılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilme- sine, fazla istemin reddine. karar verilmiş olup hükmün gazetede yayınlandığı tarihten itibaren ilgililerce 1 ay içerisinde yasal yollara başvurulmadığı takdirde kesin- leşeceği ilanen tebliğ olunur. 22 9.2000 Basın: 53564 EKİM 2000 •*• SAYI:198 MACLUBIYETTEN YILMAYAN YELKENCİ SIR LIPTON TEKNELERIN DEG1ŞMEZ DUMEMC1S1 OTOPILOTLAR YELKEN KONTROL SİSTEMLERİ EGE'DE IKI EFSANE KADLN Demirciler Sitesi, 8 Codde, No 71 Zeytinbumu- İSTANBUL Te/. (0212) 664 16 9i - 510 28 71 Fab: (0212) 558 67 85 GEBZE ASLÎYE 3. HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 1998/1337 Karar No: 2000/454 Davacı Kocaeli 11 Özel Idare Müdürlüğü vekili Av. Günsel Hazar vs. tarafından da- valılar Mehmet Akgül mirasçılan (Azmi Akgül, Şerif Akgûl, Meryem Akgül, Ayşe Ak- gül) ve Neşat Akhan, Güler Alpay, Mustafa Bayrakçı, Osman Yıldınm, Mahmut Çağ- taş, Cumali Erdoğan, Timur Erdoğan, A. Sırn Eren, Ali Gedik, Adil Kalkan, (Hasan Sa- nca, Şemsettın Taşkın vekili Av. Sadi Demır) aleyhıne açılan 16. maddeye göre tescıl davası sonunda: Davanın kabulü ile Kocaeli ili, Gebze ilçesi, Şekerpınar köyü 7 pafla, 357 parsel nu- marasında kayıtlı taşınmazın, ifrazen Kocaeli ll Özel Idare Müdürlüğü adına tapuya tes- ciline dair verilen karar, davalılar Neşat Akhan (Çamçeşme Mevkii No: 22 Kaynarca- Pendik), Osman Yıldınm (Hürriyet Mah. Şünsir Sok. No: 47 Şişli-İST), Mahmut Çağ- daş (Çağlayan Bostan Sk. No: 22 Şişli), Timur Erdoğan (Çamçeşme Mevkii No: 12 Kaynarca-Pendik), A. Sun Eren, Adil Kalkan aynı adreste, H. Ibrahim Keskin (Hürri- yet Mah. Cemil Bengı Sk. No: 168 Şişlı) adreslerinde tüm aramalara rağmen buluna- mayıp dava dilekçesi ve karar tebliğ edilemediğinden; Tebligat yerine ve tebliğ tarihinden itibaren 15 gün sonra temyiz editanediği takdirde kesinleşmış sayılacağı ilanen tebliğ olunur. Basın: 55295
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle