Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 EKİM 2000 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFAJ
17
TEKE'e
hizmet!
Belgelere bakıp
TEKEL'de sendika,
vakıf, dernek
bünyesinde görev alıp
yönetimin dümen
suyundan
gttmeyenlerden
sürgüne uğrayan bir
memurun atandığı
yerde kadro
olmadığını, boşalttığı
kadro için de
"personele ihtiyaç
var" dendiğini
yazmış, "Insan
babasının çiftJiğinde
bile bir işe kalkışırken
kâhyasına danışın
bunlar 'keyfimin
kâhyası mısın'
dercesine iş
yapıyorlar" demiştik.
TEKEL Genel Müdürü
Mehmet Akbay yazılı
açıklama göndermiş,
"Sanırtm hiç kamu
hizmetinde
bulunmadığınızdan,
görev alanı ülke
sathına yayılan bir
kuruluşu çiftlik-kâhya
gibi yakışıksız
benzetmelerle
yıpratmaya
çalışıyorsunuz...
Yazdıklarınız
bilmiyorum
kime ve neye
hizmet ediyor"
diyor. Hemen
yanıtlayalım; ulusal
varlığımız TEKEL'i
parçatara bölerek
yabancı sermayeye
peşkeş çekmek
isteyenlere hizmet
etmiyoruz!
Tei: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Elektronik posta: som@posta.cumhuriyeLcom.tr
- Attın Portakal,
parasız kalmış...
"Portakal suvu satsınlar!"
allahi de billahi de cebime bir kuruş para
girmedi. Cebime bir kuruş para girdiyse
nah şuradan şuraya gitmek nasip olmasın.
Ne diyorsunuz, neden zaten bir yere gide-
mezmişim. Geldiğim gibi giderim; hür bir memleket-
te yaşıyoruz... Özel uçağımla geldim istersem özel
yatımla giderim. Özel mülkiyete saygı gösterin...
Benim amcam bu memleket hür olsun diye neler
çekti biliyor musunuz?
Bırakın tutmayın beni yav! Bir yere gittiğim falan
yok ama beni niye tutuyorsunuz?
Anlamadım? Tutuklanıyor muyum! Yok canım!
Tutuklanacağımdan amcamın haberi var mı?
Amcam gerekeni yapar...
Tutuklanacağım yüzde yüz mü!
Tutuklanırsam gideceğim hapishane güvenli mi,
rahat mı, televizyonu var mı, buzdolabı var mı, am-
camın haberi var mı?
Amcam beni şimdi kurtarır
Amca
- Kurtar beni amca!
Baba mı demeliyim?
O benim babam değil ki amcam.
- Kurtar beni amca! Amca! Amca! Amca!
Yeter artık... Şakayı kakaya çevirdiniz... Bırakın be-
ni... Demek öyle ha... Bırakmıyorsunuz ha... Hepi-
nizin birer vesikalıkfotoğrafını çektim... Hepinizi sür-
düreceğim, sürüm sürüm süründüreceğim.
- Amca! Amca! Amca! Sürdür bunlan!
Ben muteber bir işadamıyım. Dürüstlüğümden
şüphe duyulmaz. Uluslararası itibanm var; şanım şöh-
retim sınırları aştı. Yanımda bakın amcamın kartvi-
ziti var. Benim amcam, benim dürüstlüğümden şüp-
he duyanın alnını karışlar, alnını!
Sürdüreceğim hepinizi...
Benim amcam ezan dedi, bayrak dedi, vatan de-
di, millet dedi. Kendi için, bizim için birşey isteme-
di. Kendim için bir şey istiyorsam namerdim dedi.
Ben de kendim için bir şey istiyorsam namerdim.
Ama şimdi kendim için bir şey istiyorum. Bana bir
Kuranıkerim getirin, Türkçe olsun. Bir de seccade
bulun, ipek olsun. Iki rekat namaz kılacağım...
Bakın bir daha söylüyorum: Cebime bir kuruş pa-
ra girmedi... Abdesli ağzımla yemin ediyorum, val-
lahi de billahi de cebime bir kuruş para girmedi, is-
terseniz yeminli murakıplara sorun.
Bırakın gideyim yav...
Gidiyor muyum! Yaşasın vatan, millet, sakarya!
Nee! Hapishaneye mi gidiyorum? Hem de cebi-
me bir kuruş para girmediğini anladığınız halde ha!
Paralar cebime sığmaz mıymış...
Paralan çuvallara doldurup mu götürmüşüm...
Filme de mi çekilmiş...
- Amca! Sen kendini kurtanrsın ama yaktın beni!
SESStZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE
Yüksek Yerilim Hattı
erdincutkufâ yahoo.com
Istanbul'a böyle metro olmaz abi;
utancımızdan yerin dibine girdik!
Hakkâri'ye Sanat Köprüsü ve Çomım
Küttür Bakanı Istemihan Taiay'la yıl-
dızı barışmayan Paris'teki kültür ata-
şesi Vecdi Sayar, Hakkâri'ye kültür
müdürü olarak atanmış ve daha son-
ra memuriyet yaşamı sonlandınlmış-
tı. Böylece devlet bir kültür adamın-
dan daha kurtuldu ama millet için ay-
nı şey söylenemez!
Sayar, Hakkâri'de verdiği "Hakkâri için
Istanbul'da daha yararlı olurum" sözü-
nü tuttu ve Istanbul'la Hakkari arasın-
da "Sanat Köprüsü" kurdu. Hakkâri
için 8 Ekim'de Istanbul'da bir dizi et-
kinlik başlıyor... 12 Ekim'e dek sürecek
tiyatro ve konserterin geliriyle 14 Ekim'de
Hakkâri'ye gidilecek. Film gösterimle-
ri, plastik sanatlar ve karikatür sergile-
ri, şiir ve müzik dinletileri, söyleşi ve im-
za günleri, tiyatro oyunlan ve konser-
lerle Hakkari şenlenecek... "Sanat Köp-
rüsü"ne katılan sanatçılar, gazeteciler
hiçbirücretalmayacak... Her şey Hak-
kari için olacak...
öte yandan 5-8 Ekim arasında Ço-
rum'da da bir kültür etkinliği var "Genç
Yorumcular Oda Müziği Yarışması"
yapılıyor. Klasik müziğin Gürer Ay-
kal, Michelle Margand, Suna Kan,
Ayfa Erduran, Ayşegül Sanca, Er-
dem Bilgen gibi büyük ustalan- j$
nın jüri üyeliği yapacağı yanşma
hiç kuşkusuz Çorum'a apayn
bir renk katacak... Klasik Batı
müziğini Anadolu'yataşıyan bu yanş-
manın altındaki isim iseÇorum II Kül-
tür Müdürü Mümtaz Idil.. Idil birza-
manlar Ankara'da görevliydi; Istemi-
han Talay'ın hışmından kurtulamadı!
Devletin Eğrtimde EşitsizJiğe Katkısı
GÜRBÜZ VÖRÜK
Katıldığım birçok açıkotu-
rumda, başta sendika temsil-
cileri olmak üzere bazı kesim-
lerin katılımcılan eğitimde eşrt-
sizlik olduğunu ve bunun da
sebebini özel okullar olarak
göstermeye çalışmaktadırlar.
Yani paralı eğitim.
Öncelikle bu görüşe katıl-
mam mümkün değil. Zira ya-
pılan^araştırmada özel okul-
larda öğrenim göreri öğrencT'
velilerinin yüzde 7O'e yakın bir
kısmının sabit gelirli, yani bord-
ro mahkûmu tabir edilen kişi-
ler olduğu ortaya çıkmıştır.
Ben de öğretmenliğim döne-
minde zorlanarak kızımı bir
özelokulavermiştim. Burada
bir eşitsizlik olamaz. Olsa ol-
sa velilerin aşın fedakâriığı söz
konusudur. Birçok velinin, ya-
tınm olarak çocuğunun eğiti-
mini görmesinin hiç bireşitsiz-
liği beraberinde getirdiğine
inanmıyorum.
Özel okulları birtarafa bıra-
kıp resmi okullara bakmamız
gerekir. Zira asıl eşitsizlik bu
okullarda ortaya çıkmaktadır.
2000 üniversite sınavında
başanlı olan resmi liselerfen,
Anadolu, askeri ve Anadolu
öğretmen liseleriyle süper li-
selerdir. Süper liseler not or-
talaması 4.00 ve üzerindeki
öğrencileri alırken diğer lise-
ler ise öğrencilerini sınavla al-
maktadırlar. Yani Sayın Milli
Eğitim Bakanımızın dediği gi-
bi "Bu öğrenciler seçilmişler-
dir, zeki ve başanlıdıriar." Bu se-
çilmişlik ise yapılan sınavda
başarılı olmayı gündeme ge-
tirmektedir.
Yüzbinlerce ilköğretim me-
zunu öğrencinin katıldığı res-
mi fen, Anadolu, askeri ve Ana-
dolu öğretmen liseleri sına-
vında başanlı olmak için iyi bir
ilköğretim okulunda eğitim ve
öğretim görmek şarttır. İyi bir
ilköğretim okulu dediğimiz za-
man, sınıf mevcutları az, öğ-
retmenleri ikide birde değişme-
yen, fiziki imkânları fazla ve
çift öğretim yapmayan resmi
ilköğretimleranlaşılmalıdır. An-
cak böyle bir ilköğretim oku-
lundan mezun olan ve sınav-
da uygulanan test sistemini
de öğrenebilmiş olan öğren-
ciler sınavı kazanabilir.
Özel okulları bir yana bıra-
kırsak resmi ilköğretim okul-
larında eşitsizlik burada orta-
ya çıkmaktadır. Eğer ki iyi bir
resmi ilköğretim okuluna gire-
bilirseniz bunun sonucu üni-
versite sınavlanna.kadaryatv
sıyacak dşmektir. Sayıh MiÎM
Eğitim Bakanımızın dediği "se-
çilmiş, zeki ve başanlı" öğren-
ciler iyi bir ilköğretim sonun-
da sınavla öğrenci alan resmi
liselere gidebilenlerdir. Yani
şanslı azınlık konumundadır-
lar. Bunların sayısının da
100.000 civarında olduğunu
söylememiz fazla hatalı olmaz.
Üniversite sınavına
1.500.000'e yakın öğrenci gir-
diğj ortada iken bu 100.000
"seçilmiş, zeki ve başanlı "öğ-
renci bir bakıma istedikleri üni-
versitelere girebilırlerken aca-
ba diğer "seçilmemiş " öğren-
cilerin bir suçu mu vardır? Bu
durum acaba resmi okullarda
'eğitimde fırsat eşitliği' yarat-
makta mıdır? Sınavla öğren-
ci alan resmi liseleri kazanan
öğrenciler arasında yapılacak
bir araştırmada, yukarıda an-
latmaya çalıştığım gerçeği gö-
rebilmek mümkündür. Hatta
sınavı kazananlann büyük ço-
ğunluğunun özel ilköğretim
okulları mezunu olduğu da or-
taya çıkacaktır.
Devletin tüm ilköğretim okul-
larında aynı düzeyde eğitim
ve öğretim yapmamasının ge-
tirdiği eşitsizlik ilköğretim okul-
lannın 1. sınıfından başlamak-
tadır. Hiç kimse eğitimde eşit-
sizliği özel okullarda aramama-
lıdır.
Son olarak, 2000 üniversi-
te sınavı ve tercihlerin kullanıl-
masından sonra en başanlı li-
selerin sırasıyla resmi fen lise-
leri, özel fen liseleri, resmi Ana-
dolu liseleri ve özel Anadolu li-
seleri olduğunu da hatırlat-
mak isterim.
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇAK behicak@turk.net
^ ' ' ' ' t ı | > ı ıt ı | > ı ı \' ı ' - r S ' ı ' ı
ÇÎZGİLİK KÂMtL MASARACI
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAV 4 Ekim
BEATL£S'/N ÎLK PLÂĞf..
1362 'De BUSÖM, ÜfJUJ /UGİLİZ KOCJC
ge/trt££ IH iun
.s. z
(. 1359 YIUUPA,
üeü MüziıerEfJ ertciLefJEe£K söz
agAtf /-fl/£&POOLLt/ JOtfH
MC <y>#r*/er, tssoeGe m/s^ıcoA/, &ETE sesr
'£>/1 f'f
ÛŞ BU
GGc/P. 8//ZK/IÇ Yf£ fÇfAfPe, HrÇS/fZ MÜ-
/Aj uuış/iMAorĞr ÜA/E KAi/UfMuç-ru
BAŞSAĞLIĞI
Mannara Üniversitesi Tıp Fakültesı Çocuk Sağlığı ve
Hastalıklan Anabılım Dab Başkanı,
Türkiye Millı Pedıatri Deraeğı Üyesi
Dcğerlı lnsîLi, Değerlı hekraı
Prof. Dr.
MÜJDAT BAŞARAN'm
vefaünı derin bır teessürle öğrendik
Kendısıne Allah'tan rahmet, kederh aılesıne başsağlığı düenz.
TÜRKİYE MtLLt PEDİATRİ DERNEĞt
BURSA ŞLBESt
BAŞSAĞLIĞI
Mannara Üniversıtesı Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve
Hastalıklan Anabılun Dalı Başkanı
Değerlı tnsan, Değerli hekım
Prof. Dr.
MÜJDAT BAŞARAN'm
vefatını derin bir teessürle öğrendik.
Kendisine Allah'tan rahmet. kederlı aılesıne başsağlığı dileriz.
ULUDAĞ ÜNt. TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK SAĞ.
VE HAST. ABD. ÖĞRETİM ÜYELERİ
BAŞSAĞLIĞI
Mannara Üniversitesi Tıp Fakültesı Çocuk Sağlığı ve
Hastalıklan Anabılım Dalı Başkanı,
Çocuk Enfeksıyon Hastalıklan Derneği Üyesi, '
Değerli Insan, Değerli hekim
Prof. Dr.
MÜJDAT BAŞARAN'ın
vefatrnı denn bır teessürle öğrendik.
Kendisine Allah'tan rahmet, kedeıü aılesıne başsağlığı dileriz.
ÇOCUK ENFEKSİYON
HASTALIKLARI DERNEĞt
Gerçek bir aydın, dost ve değerli bilim adamı
Prof. Dr. MÜJDAT BAŞARAN'I
kaybettik. Acımız sonsuzdur.
Tüm bilim camiası, dostları ve ailesinin acılarını paylaşıyoruz.
t.Ü.DETAE İMMÜNOLOJİ ANABİLİM DALI ÖĞRETİM ÜYE VE YARDIMCILARI
Gerçek bir aydın, dost ve değerli bilim adamı
Prof. Dr. MÜJDAT BAŞARANl
kaybettik. Acımız sonsuzdur. Tüm bilim camiası, dostları ve ailesinin acılarını paylaşıyoruz.
Prof. Dr. M. TEMEL YILMAZ
TÜRKİYE DİYABET VAKFI BAŞKANI
PANO
DENtZ KAVÜKÇUOGLU
Idi. İdim. İdik.'
Sirkeci Meydanı'nda, o gün, o akşam üzeri tanık,
olduğum bir anlık karmaşanın benzerine başka bir
gün, başka saatlerde, başka bir "an'da da tanık o%;
bilirdim hiç kuşkusuz... Ama hiçbirzaman "aynı"o\-'.
mazdı o "an"... "Anlar" birbirini ne kadar andırsayc.
lar da "aynı" olamıyorlardı... Başka bir yerde, ba£-~
ka bir "an"da "başka" şeyler yaşanıyor, "başka şej^
/er"e tanık olunuyordu... Kulağındaceptelefonu, dîn-
lediklerine dalmış, bırazdan gelecek hızlı tramva^ ,
yın rayları üzerinde duran, bakıldığında insana saV»-
ki "ölüme meydan okuyor" hissinı veren o genç kızf
alana yığılmış otomobillerin motorgürültüleri, klak-
son sesleri arasında iki tekerierli arabasını iteleme-
ye çabalayan o simitçi; o saatte orada ne aradığı
bilinemeyen travesti; o travestiye arkasından laf
atan kot pantolonlu gençler; yol ağzındaki trafik.
lambasının yeşil yanmasını beklemeden otomodil-'
lerin önüne atılan o yaşlı kadın; boynunda asılı tah-
tatezgâhı ile peşinden koşan kötü bakışlı iki adam-'
dan, kaldırımdaki insanlan yararak tabana kuvvet'
kaçmaya çalışan "korsan CD" satıcısı o delikanlı.?.'1
Yayalar, otomobil sürücüleri, hamallar, bekleşen irf^
sanlar... Ben... Hepimiz... O "an" için oradaydıkvef
i
o "an"da orada olmamızyalnızca bir rastlantıydı ^-»
zim.
J
_f
Bilinçli bir "buluşma" kesinlikle söz konusu de-v
ğildi. Her birimiz başka başka yerlerden, birbirimiz-
den haberimiz olmaksızın gelmiştik oraya. Her bK
rimiz başka başka yerlerde başka başka hayatfaf'
yaşıyorduk. O "an "a kadar birbirimizden hiç habe^-
rimiz olmamıştı. O "an"dan sonra da olmayacak5
'
tı... Ama bir fotoğraf" vardı ortada. Belki bir dar«E
yolumuzun ne zaman düşeceğini bilemediğimiz,©,
meydanda yaşanmış, yaşadığımız bir gerçeğin, ne
o "an "da, ne de o "an "dan sonra hiçbirimizin bihn-
cine düşmeyecek de olsa bir birlikte yaşanmışlığın,
bir ortak anının izdüşümüydü bu fotoğraf... Her bi-
rimizin yaşadığı başka başka hayatlar da, süresi an-
cak bittikten sonra bilinebilen "uzun anlar"û\ aslın-
da. Hayatlarımız, ölçüleri aynı, ama sayılan her bi-
rimizde değişen milyonlarca fotoğraf karesindeh
oluşuyordu... O karelerde yer alanlarla değişiypr-;
du hayatlar...
Sirkeci Gan'nın karşısına düşen kavşakta, bTf'
otomobilin içinde, yolun açılmasını beklerken dö-^
şünüyordum bütün bunlan... Bir meydanın günüfv
her saatinde yaşanan, şimdiye kadar kim bilir kaç-
kez tanık olduğum o olağan karmaşasına ilk kez fack^
lı biryerden, kendimi o meydanda yaşanan "an/ar'm,
bir parçası sayarak, kendimi o "anlar"\a özdeşleş-;
tirerek bakıyordum. Insanın, gördüğü görüntülenft,
içinden yakaladığında kendisini daha iyi görebite-.
ceğini bir gün önce gezdiğim bir sergide, Komet'tn,
sergisinde anlamıştım. "Idi. İdim. İdik." adını verdP
ği sergisinde Komet, başka hayatlann görüntüls^
rinden yola çıkarak, kendi kişisel tarihini, kendi ha-
yatını görüntülemişti. Üstün Akmen'in Nokta der-
gisinde bu sergi üzerine yazdığı enfes yazısının
başlığında vurguladığı gibi, Komet kendini, başka
hayat görüntülerinin içine koyarak, kendi hayatını
başka hayatlaria iltntilendirerek "içini dışa" vumuşş-
tu. Bu, olabiliyordu...
Sergide gördüğüm resimleri, fotoğraflan, yazrta-
ri, gazetekupürlerini, video kayıtlannı antmsama-
ya çalışıyorum. Bilinmeyen bir kasaba okulunda
çekilmiş o eski sınıf fotoğrafı gelryordu gözümün öoü-
ne. Çocuklardan hiçbiri gülmüyordu... Düğün fotöğ-
raflanndaki o yeni evlenmiş çiftler de gülmüyfir-
du... "Yedigün" dergisinin 196. sayısında "Keüta-
ne Pişiren Kitapçı - Peynir Satan Hattat!.." başhklı
bir yazıda meçhul bir "inkılap aydım", mavnacılara
öfkelenmişti. "Mavnalanna birermotör takmamak-
ta ısrar edenler, binbir inkılap Mınasının dalgalan
içinde yırtılmış yelkenler ve kınk küreklerle boş jie-
re savaşıp çırpınırlar..." Küçük bir kutudan, güntfş-
te eriyip beii bükülmüş bir Eyfel Kulesi sarkryordtı...
İlk bakışta insana "tuhaf" gelebilirdi bütün bu gpr-
dükleri. Ama vardılar. Başka başka hayatlann gö-
rüntüleriydi onlar. Şimdi, bakışları kötü adamlar
"korsan CD'c/"yi yakalamışlar, dövüyoriardı. Genç
kız hâlâ tramvay raylarının üzerindeydi. Görüntüeü,
düğün fotoğraflarındaki asık güzlü yeni evli çiffle-
rin görüntüleri kadar "komik"ti. Gülmeye başlarrjş-
tım... Belki de o "an"datek yülen insan bendim Sir-
keci Meydanı'nda!.. •
Otomobilimin radyosunda spiker, bir banka «a-
hibinin kendi bankasını soyduğunu, paraların eu-
vallarla kaçırıldığını söylüyordu! Bankeri yakalarraş-
lardı. ölüme meydan okuyan cep telefonlu genç Kız,
kaldırımın üzerinde dayak yiyen "korsan CD'ci" fle-
likanlı, kendi bankasını soyan banker, o keskin {Jil-
li "inkılapaydım"... Kahkahalartagülüyordum... Eli-
ne, gözüne beynine sağlık Komet... Idi. İdim. İdik."
Faks:0212-723 84 97 \
(e-posta: dkavukcuoglu(' tuyap.com) t
B Ü L M A C A SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5SOLDANSAĞA:
1/Eskidenloıl-
lanılan ve o za-
manın yirmi 2
kunışu değerin-
de olan gümüş
sikke.2/Faiz... 4
Birpeygamber.
3/Yinelenendi-
ze. 4/ Satıcıla- 6
nn kullandığı 7
tahtadantq5si... Q
Bir oyun ya da
filmde dinlen- 9
me süresi. 5/ Ic-
raat... Japon lirik dra-
mı... Hayat arkadaşı. 6/
"Marifet iltifata tâbi- 2
dir / Müşterisiz meta - 3
- -'dir" (Muallim Na- 4
ci)... Özel gezinti ge- 5
misi. II Acele, tez. 8/
Eylemleri olumsuz
yapmakta kullanılan
ek... Üstten sağa doğ- °
ru eğik olan basım har- 9
fi. 9/ Akdeniz çevresinde yaşayanlarda göriilen kkn-
sızlık hastalığı. ',
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ OsmanUlarda, devlete ait vergilerden birinın tal)sı-
lini götürü olarak üstüne alan kimse. 2/ Rütbesiz'as-
ker... Düşmanlık. 3/ Belın yan tarafına asılan eğri Afap
kaması. 4/ Yapım... Şırnak'ın bir ilçesi. 5/ "Şu bakır
zirvelerinden ardmdan / Bir süvari geliyor — rengi"
(Ahmet Haşim)... Verme, ödeme. 6/ Üstü kapalı dla-
rak anlatma... Rey... Bir spor takımının gözde oyün-
cusu. 7/Dikyokuş... En küçük sosyolojik birim. 8/Tut-
sakhk... Işaret. 9/ Kâğıtlan bir arada tutmaya yarayan
çengel... Kayak.