Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 24EKİM2000SALI
O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyetcom.tr
Öğretim Üyeleri Bilim Yapsm Ama...
Prof. Dr. Ahmet ÇELİKKOL Ege Üni. Tıp Fak. Psikiyatri Öğr. Üyesi
S
on bir ayda YÖK konusun-
da yüzlerce yazı yayımlan-
dı. Bunlardân az bir bölü-
mü YÖK'ü açıkça savuna-
madığmdan, "Cannnöğre-
tim üyeleri de politika yapmasınlar,
onlann görevi bilim yapmakür" ar-
gürnanını öne sürdüler.
Öğretim üyeleri, Zat-ı fehamet-pe-
nahileri'nin kapı kulu mudur? "GÖz-
lerimi kapanm, vazifemi yapanm"
mantığının. ikibin yıhndaki doğrusu,
"Gözferimiaçarun,vazifemi yapanm "
olmuştur. Aynca, YÖK'e karşı olan-
lar, bilim yapmayan kişiler midir?
Kimsenin kuşkusu olmasın, YÖK'e
karşı çıkan üniversite mensuplan, eğer
bir de yeterli bilimsel çalışma, bilim-
sel yayın yapmıyor olsalar, hemen
haklannda ne işlemler yapılırdı. Ba-
zı öğretim üyelerinin çalışmasının na-
sıl engellendiği ayn bir yazı konusu-
dur. Aynca YÖK taraftan üniversite
mensuplan, "Oğretim üyeleri politika
yapmasuı" derken kendileri politika
yapmış olmuyor mu?
Rektörler (tabii bazıları) her gün
politikacılarla kol kola olsunlar, YÖK
üyeleri (tabii baalan) her gün politi-
ka yapsınlar, YÖK Başkanı 'nın bir si-
yasi partiyle flörtü herkesin dilinde
olsun, ama üniversite mensuplan sus-
sunlar; olacak iş mi? Ismet tnönü'nün
sözüyle, "Hadi canım sende_"
Aynca, YÖK düzenini eleştirmek,
niçin siyaset yapmak oluyor? Aynca,
öğretim üyelerinin siyaset yapmama-
lannı savunmak da siyaset yapmak
değil mi? Açıkçası, "öğretim üyeleri
sussun" diyemedikleri için böyle bir
sahte akıl yürütmeye başvuruluyor.
"Adalet mülkün temelkHr'' sözünü
hanrlayalım. Adaletin olmadığı yerde,
olsa olsa adam kayırma, haksızlık yap-
ma, karşı görüşte olanlan her anlam-
da susturma çabalan vardır. Yazmaya
utanıyorum ama, bizim kürsüde, gö-
revli olduğum poliklinikte, bir psiko-
log, dört metrekarelik penceresiz oda-
da, Izmir'in 40 derece sıcağında gö-
rev yapar. Bu odaya, istendiği halde
bir vantilatör bile verilmez. Ama es-
ki kürsü başkanı rektöre laf taşıma ve
kendi taraftarlannı kollamadan başka
becerisi olmayan yüksek hemşirenin
dinlenme odasında Tv, klima vb. var-
dır, çalışma masası ve koltuğu son
modeldir. Benim odamda ise 25 yıl-
lık çalışma masası vardır. Bunlan söy-
lerken tabii ki kendi masamı beğen-
mediğimi söylemek istemiyorum. O
masada çalışmak onurdur. Vurgula-
mak istediğim, bu yoksul halkın pa-
rasının nasıl kullanıldığmı, adaletsiz-
liğin ne düzeylere kadar indirildiğini
göstermektir.
Adaletten yoksun bir yönetim al-
tında çalışmak, kişinin ruh sağlığı
ve verimi açısından, aynca incelen-
melidir.
Adalet olmayan bir ortamda çalış-
manın bireysel ve toplumsal maliye-
tini tartışmak üzere, eğer nezaketsiz-
lik sayılmayacaksa, tarafolduğum baş-
ka olaya değinmek istiyorum. Cum-
huriyet Bilim Teknik ekinde bir yazım
yayımlanmıştı (*). Bu yazıda, görevi
kısa süre önce bırakan eski rektörün,
rektörlük görevi yanında, enstitü mü-
dürlüğü, dekanhk, kürsü başkanhğı
vb. birçok görevi üstlendigini, bunun
hukuksal ve idari mantığının olmadı-
ğını, açıkça "hakkın suiistimair oldu-
ğunu yazmıştım. Bunun yanında, kür-
sü başkanhğı (psikiyatri) seçiminde-
ki -rektörü mutlaka kürsü başkanı yap-
mayı amaçlayan- usulsüzlüklere değin-
miştim. Ne oldu dersiniz? Açıkça it-
ham edilen kişi ya da kurumlardan tıs
yok. Sonra da, bu tür olaylar ve hak-
sızlıklar tırmandı.
Şimdi gelin, eski rektörün sonra
yaptıklanna bakalım. Rektörlüğübit-
mek üzereyken, aynı zamanda 18 yıl-
dır başkanı olduğu psikiyatri kürsü
başkanhğı seçimine iki hafta kala, kür-
südeki, meşruiyeti tartışmalı psikolo-
ji birimine -birim de ne demekse-, psi-
koloji doktorası verme hakkı tanıdı.
Açıkça seçün rüşvetidir bu. Rüşvetin
belgesi olmadığı gibi, bunun da bel-
gesi yok.. ama, bu doktora verme yet-
kisi, "oy pazariığı" ya da "istenüen
kişiye oy verme karşıüğı" verilmiştir
herhalde. Yoksa, doktora verme yet-
kisi, eski rektörün aklına seçime on-
beş gün kala mı geliverdi? Dahası var:
Görevi biten muhteris, rektörlüğü bi-
terken, zorunlu olarak kürsü başkan-
hğı da bittiğinden, "prensini" de ta-
yin etti; doçent olmayı çoktan hak et-
tikleri halde, kadro vermediği iki uz-
mana hemen kadro buldu. Aslında bu
kadrolar önceden de eski rektörün eli-
nin altındaydı... Ne yazık ki bu kişi-
lere hak ettikleri için kadro verilme-
di; seçim sonucunu belirlemeleri için
verildi. Aynı tarihte kendilerine kad-
ro açılan adaylann atama işlemleri-
nin yansını tamamlamadan, bu iki
aday yıldınm atama ile yardımcı do-
çent oldu. Akşam mesai bitiminde ta-
yin işi tamamlandı, sabah saat 09'da
oy kullan(dınl)dılar. Ve tahmin edile-
ceği gibi, prens sözde seçimi kazan-
dı. Bu arada, kürsü kurulu karan al-
madan ve çoğu öğretim üyesine haber
bile vermeden öğretim üyesi atama
(birkısmı kesinlikle adam kayırma) ko-
nusuna deginmiyorum bile. Tann aş-
kına, bunun neresi seçim? Hadi demok-
rasiden vazgeçelim, adalet, azıcık hu-
kuk, azıcık etik bunun neresinde? Siz
gelin, bu ortamda huzur içinde çalı-
şm. Ve de, YÖK taraftarlannın man-
tığıyla, "politika yapmayın".
Oğretim üyelerinin bu ve benzeri
olaylara tepki göstermesinin hukuk-
taki adı, "direnme hakkı" olmasın?
(*) Cumhuriyet Bilim Teknik, 10 Tem-
muz 1999.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
lUerden Buldun,
NerJen Yapön?' N
"Türkiye'de kümese girmiş kaz" kime denir?
Düzenli olarak vergi bildirgesi verip devlete ver-
gi ödeyenlere!..
'Milliyet'te yazılannı ilgiyle izlediğim Güngör
Uras bakın ne diyor:
"Bu vergileri ödeyen öder. ödemeyen ödemez.
Bu ülkede vergisini ödemeyenler geggeg geğire-
rek ortalıkta dolaşır, Devlet onlara banka satar.
Halk onlan yatlannda, uçaklannda dolanırken, ya-
lılannda otururken hayranlıkla izler."
Halkımız zenginliği özler, onlar gibi olmak ister!
Birumuttur, birözlemdirzengin olmak... Ünlü ope-
ret şarkısındaki gibi "Ah birzengin olsam " diye boş
hayallerle oyalanır. Piyango bir çıksa, Toto'da bir
tuttursam, Sayısal Loto'da a/tı sayiyı biryakalasamL
Ama bazılarımız böyle düşlere kaptırmaz kendi-
ni... Helearkasındagüçlü birdayısı, biramcası, bir
babası varsa! Hele bu amca, dayı, devlet büyük-
lerindense. Istediği bankadan istediği krediyi alır,
ya öder, ya ödemez. Ama en iyisi de banka kur-
maktır ya da satın almaktır. Sonra da kendi ban-
kasını, dolayısıyla o bankaya, öteki bankalardan da-
ha yüksek faiz verdiği için alelacele koşup pacaya-
tıranları soymaktır.
Güngör Uras çareyi bulmuş. "Nerden Buldun"
yasasını çıkarmak... Böyle bir yasa TBMM'den çı-
kar mı? Hiç sanmam. Ama Uras'ın da bizlerin de
katıldığı görüş, böyle bir "Nerden Buldun" yasa-
sjnın çok yarartı olacağıdır. Kabul edilir de gereği
gibi uygulanırsa...
"Nerden buldun kanunu çıkmadığı sürece Ma-
liye sadece vergiyi verenden alır. Vermeyenin üze-
rine gidemez. Bir kuruş vergi vermeyenler yat,
kat, uçak alır, kimse birşey diyemez. Bu tablo an-
cak nerden buldun uygulanırsa düzelebilir. Ner-
den buldun kanunundan kaçış yolu yoktur."
Anımsayanlar olacak, CHP'nin 1950 ile 1957
arasındaki genel sekreteri Kasım Gülek'in bu
"Nerden Buldun" yasasını ilk kez gündeme getir-
diğini... Yalnız o yasayı değil, yanı sıra "Neden
yaptın" yasasını da!..
CHP iktidara gelir gelmez ilk iş olarak bu iki ya-
sayı çıkartacaktı. Gülek'e göre bütün hırsızfıklar, ah-
laksızlıklar bu yolla önlenecekti. Ama olmadı! En
başta CHP içinde güçlü mihraklar böyle bir görü-
şe karşı çıktı. Açıkça karşı çıkamadılar, ama ilk fır-
satta Genel Sekreter Kasım Gülek'i görevinden
uzaklaştırdılar. Bir daha da CHP'den de, başka bir
partiden de böyle bir öneri gelmedi.
Olmayacak şeydir, bugünkü ortamda "Nerden
buldun" diye bir sorunun yasa haline getirilebilme-
si!.. Bunu hepimizden çok, bu işlerin uzmanı Uras
da bilir. Ama içinde çırpındığımız yolsuzluklar, sah-
tekâıiıklar, ahlaksızlıklar batağını önlemenin kaçı-
nılmaz yolu böyle bir yasadan geçiyor.
Önce "Nerden buldun?.." Babandan mı, de-
denden mi, piyangodan mı, nerden elde ettin bu
zenginliği?.. Ardından da, bütün çirkin işleri yapan-
ları adafete göndermek, "Nedenyaptın"diye he-
sap sormak!.. Güzel bir düş değil mi?
Yazıyı, Uras'ın son satırlanyla bitireyim:
"Bu ülkede ar, namus, ahlak, utanma denilen şey-
len'n de gündeme gelmesi gerekir. Kamu vicdanı
denilen birşey de vardır. Işte, nerden buldun ka-
nunu, bütün bu hastalıklan azaltmada yararlı ola-
cak bir ilaçtır."
A
kılcılığınhergün
biraz daha artan
baskısı altında
şeriatçılanmız
"refbrmcu" kesiliverdiler:
"Ne yapsak da şeriaün ak-
h dışlayan verilerüıi çağdas
kıhkta gösterebüsek" diye-
rek birbirleriyle sürtüşmek-
teler. Bunun ilginç örnek-
lerinden bıri, "kadmkndö-
vün" şeklindeki şeriat buy-
ruğu ile ilgili. Şu bakım-
dan ki seriatın "-Serkeştik
(yani kafa tutup itaatsizİik)
etmeierinden endişeiendi-
ğiniz kadırdara öğüt verin,
yataklannda onlan yalnız
birakın, nihayet dövün-."
şeklindeki buyruklannın
uygar ve çağdaş zihniyetle
bağdaşmadığını anlar ol-
duklan için bunlan sihir-
bazane buluşlarla şirin bir
bıçime sokma çabasında-
dırlar. örncğin, Diyanet tş-
- — -JfiP Başkanı, bcş yıl önce-
ki beyanlannda "(Kuran
öyle diyorsa öyledir) Afle-
'Kadınlan Dövünî..'
Prof. Dr. flhan ARSEL
nin devamuu sağtayaaıksa
kadın dövülebilir" demek-
teydi, şimdı birdenbire fi-
kir değiştirip "—Ayetiıı es-
kiveyeniyorumunu vaptim.
O günkü eğitim metodu
buydu. O gün aileyi kurtar-
mak için başvuruluyordu.
Bu yöntemin çağlar boyu
uygulanması sözkonusude-
P_" diye konuşmakta (bkz.
Milliyet gazetesi, 7 Ağus-
tos 2000). Hani sanki bir-
kaç yıl öncesine gelinceye
kadar çağ başka idi de şim-
di bir başka çağ başlamış gi-
bi! ÜstelikDiyanet'intutum
ve yayınlannda değişen bir
şey yok. Bu yayınlara göre
kadın, bugün hâlâ "akien
ve dinen dû (eksik, aşağt)"
bir yaratıktır. Bu yayınlara
göre "Odkaduuntaıııkbğı"
hâlâ -bir erkeğin tanıklığı-
na eşdeğerde" sayılır. Bu
yayınlara göre kadımn mi-'
ras payı hâlâ "erkegin mi-
ras payının yansı" olarak
hesaplanır. Buyaymlaragö-
re kadın hâlâ "fftneci, nan-
kör, şe>tan, uğursuz vb~"
gibi niteliklere sahip ola-
rak tanımlanır. Bu yayınla-
ra göre kadın hâlâ "nama-
n bozan eşek ya da köpek"
kertesinde kılınmıştır ve hâ-
lâ "cehennem kütüğüdür"
ve "cehennem halkının ço-
ğunluğu kadınlardan oluş-
muştur!" Bu ömekleri ço-
ğaltmak kolay. "Şeriat ve
Kaduı"adlı kitabımda, bü-
tün bu hususlan kaynakla-
ra dayalı olarak belirtmiş-
tim. Şimdi burada tekrar-
lamak istediğim şudur ki
halkımız bugün hâlâ "re-
formcu" görünen Diya-
net'in bu tür verileriyle bes-
lenmektedir.
Ilahiyatçılanmıza gelin-
ce; onlarbakırrundan da du-
rum budur. Örneğin kendi-
sini "reformculann Uahı"
Sanan bir itahiygt profesö-
rü, üç-4)eş yıl önce yayım-
ladığı kitabında, seriatın
«-JüHİınlan dövün_" şek-
10 taksit
Ofaiz
peşinat
İLAN
TC
KASTAMONU ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
DosyaNo: 2000/149 E.
Davacı Seher Sezer vekili tarafından davalı Salih Se-
zer aleyhine açılan boşanma davasının mahkememiz-
de yapüan yargılamalan sırasında verilen ara karan ge-
reğince;
Davacı vekili 25.02.2000 tarihli dava dilekçesinde;
müvekkil davacı ile da\altnın yaklaşık 18 yıllıkevli ol-
duklannı, bu evliliklerinden müşterek bir çocuklannın
bulunduğunu, da\alının ailesinin ihtiyaçlan ve bakı-
mıyla ilgilenmediğini, evlilik birliğinin devamını sağ-
lamak için hiç bir harekette bulunmadığını, bu duru-
mun evlilıği temelınden sarstığını. müşterek çocuk
Serkan Sezer'ın velayetinin davacı anneye verilerek ta-
raflann boşanmalanna karar verilmesini talep etmiş,
davalının belirtilen adresine dava dilekçesi teblîğ edile-
memiş ve mahkememizce yapılan tûm araştırmalara
rağmen davalının adresi de tesbit edilemediğinden da-
valının duruşmanın atılı bırakıldığı 21.11.2000 günü
saat: 09.00'da raahkememız duruşma salonunda bizzat
hazır bulunması veya kendisini bir vekille temsil ettir-
mesi, aksi takdirde yargılamaya yokluğunda devam
edileceğı ve karar verileceği hususu dava dilekçesi ye-
rine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur.
Basm: 59754
Pimapen yetkiti bayilerinde,
çok çeşitli ürün seçenekleri ve
çok uygun ödeme koşullarıyla.
•ahfdlcvtor Gökpcn Ltd. Stl. Tel: 212 642 25 65 • MhftUtvtcr PimUf Ud. Şti. Tel: 212 553 85 U
• BabrkBy Görgfllü Ud. Şti. Tel: 212 5421114 • ••**&•$ Dema Ltd. Şti. Tel: 212 236 56 60 • ÇekiMUy
Meyko Ltd. Şti. Te): 216 4*6 04 46 • Hnkdy Vılpen Ud. Şti. Tel: 212 297 37 46 • IçeftnUSy Emm Ltd. Şti.
Tel: 216 410 86 08 • KıdıkSy Penkap Ud. Şti. Tel: 216 418 48 35 • K*rtal Karpei Ltd. Şti. Tel: 216 38711
21 • Kancık Oenlz MOhendisUk Ud. Şti. Tel: 216 332 38 33 • KBflkysb Atak Inşsat A4. Tel: 216 417 77
96 • Lmrnt Alpiplast Ud. Şti. Tel: 212 283 67 80 • M^ttp* MeUpen Ltd. Şti. Tel: 216 387 23 40
« StlmyKrtM Nina (.td. Şii. Tei: 216 368 95 68 • SMMatfm BafİKa Ud. Şti. Tel: 216 3 " " >3 • ŞlfU
HOrptn ud. Şti. Tel: 212 295 80 50 • Tıuia Balpen Ltd. Şti. Tet: 216 493 68 82 • Onrenty* GOrcam Ud.
Şti. Teb 216 316 85 03 • Onnnty* Seren Ltd. Şti. Tel- 2*6 499 28 66 • OskSdar Birieşen Ltd. Şti. Tel: 216
329 60 34 • OsfcUv Ecempen Ltd. Şti. Tel: 216 325 72 72 • YcaibosM Pentapen KŞ. Tel: 212 6$3 93 32
• H*OX 0 «10 211 41 S5(2H<t)
• Kofflnam TOMtfcl KrMU —•
"Başkapen'le karıştırmayın lütfen!"
www.ptfnapen.com.tr
lindeki buyruğunu aynen
benimsemiş olarak savun-
maktaydı. Fakat şimdi, ki-
tabının bu yıl yayımlanan
yeni baskısında "kadınlan
dövün"* deyimini atıp ye-
rine "onlan evden çıkann,
yani bulunduklan yerden
başka yere gönderin" şek-
linde bir tümce koyuverdi.
Böylece üç-beş yıl gibi kı-
sa bir süre arayla ayeti, bir-
birine zıt ve tanınmayacak
iki farklı şekle sokmuş ol-
du. Kuşkusuzki bunu. "da-
yak" denen şeyin haysiyet
yıkıcı olduğunu düşündü-
ğünden değil (çünkü dü-
şünmüş olsaydı, birkaç yıl
öncesine gelinceye kadar
"kadınhtn dövün" şeklin-
deki hükmü benimsemez-
di), fakat son aylarda ka-
dmlanmızdan gelen tepki
sonucu olarak, yanı kadını
dövmenin artık Türk toplu-
munca kabul edilemeyecek
bir eylem okiugunuanla-
dığı için yaptı. Ancak ne
var ki bunu yaparken söz
konusu buyruğu çok daha
sakıncalı bir şekle sokmuş
oldu; çünkü kadını "evden
çıkanp başka yere gönder-
mefliıT "dövmekten" daha
insaflı bir yönü yoktur. So-
kağa atılan ya da aölma teh-
didi altında tutulan bir ka-
dının nasıl bir azap içeri-
sinde kalacağını tahmin et-
mek güç olmasa gerek! Eğer
"refbrmcu" görünen bu ila-
hiyatçımız, aklın üstünlüğü
fıkrine yönelmiş olsaydı ya-
pacağı şey, "Kaduı ne dö-
vülür ve ne de evden atüır"
şeklinde bir şeyler söyle-
mekti. Ama şeriata saplan-
mışlık nedeniyle, aklı vah-
yin önünegeçiremediği için
bir kötülüğü başka bir kö-
tülükle gidermek üzere, ka-
dını "evden uzaJdaşörmak"
gibi olumsuz bir çözüme
başvurmuş oldu. Ostelik
bunu yaparken hem ayetin
Kuran'a giriş nedenini bil-
mezlikten geliyor, hem
1400 yıllık uygulanmasını
unutuyor ve hem de dinin
aslında olmayan bir buyru-
ğunu Kuran'a sokmuş olu-
yordu. Gerçekten de tüm
Islam kaynaklannagöre gü-
nümüze dek belletilen "ka-
"dınlan dövün" şeklindeki
ayet şu olay vesilesiyle ger-
çekleşmiştir: Sa'd îbn-i Re-
bia adında biri, kansının
kendisine karşı kafa tutma-
smdan dolayı öfkelenerek
kadını tokatlar. Kadının ba-
bası olayı duyunca hemen
kızmı yanına alarak Mu-
hammed'e başvurur ve şi-
kâyette bulunur. Muham-
med kendisine, "».herhal-
deondan kısasını ahnz" der.
Fakat dedikten hemen son-
ra Tann'dan vahiy indi di-
yerek kadınlann dövülme-
sini öngören ayeti söyler ve
şöyle ekler: "Biz bir emir
irade ettik, Allah diğer bir
emirirade buvıırdu veşüp-
he yok ki hayır. Allah'ın ira-
de eftiğidir" (Bkz. Elmah-
h H. Yazır. Hak Dini, Ku-
ran Dili, Bedir Yayınevi, Is-
tanbul 1993, Cilt II, sh.
1350). Görülüyor ki buy-
ruk, kansının itaatsizİik et-
mesinden korkan kocaya,
dövme hakkını vermekte.
Din bilginlerinin 1400 yıl
boyunca ortaklaşa söyle-
dikleri şudur ki buyruğun
içeriğinde "nüşuz" (yani
"serkeşlik", "kafa tutma"
vb...) şeklinde yer alan de-
yim. kadının kocasına kar-
şı isyankâr bir tavır takın-
ması (ya da takınması ihti-
malidir) ki güya kendisini
yüksek farz edip itaatsizli-
ğe yönelmişliğini gösterir.
Ve işte bunun olmaması için
kocaya kadını dövme hak-
kı tanınmıştır. İbn-i Abbas
ya da Ebû Mensûrgıbı kay-
naklara göre kadının "gü-
zel koku sürünmemesr ya
da "kocasını nefsinden men
etmesi" (cinsi münasebet-
te bulunmaktan kaçınma-
sı) ya da "kocasından hoş-
lanmamasr \ b. gibi davra-
nışlan "nüşuz" mteliği ta-
şımaktadır ki kocaya önce
öğüt vermek, sonra yata-
ğından uzak tutmak (yani
cinsi münasebette bulun-
mamak) ve nihayet dövmek
gibi haklar saglamakta. Dik-
kat edileceği gibi, koca bu
hakkını. kansının "itaatsiz-
Kk edeceğinden" şüphe et-
tiği zaman dahi kullanabil-
mekte. Söylemeye gerek
yoktur ki böyle bir buyru-
guhukukaotUFtmak müfl)M
kün değildir. çünkü hukuk
"şüphe üzerine ceza" diye
bir şey kabul etmez. Ve iş-
te bizim "reformcu" ilahi-
yatçunız, bunu dahi göz ar-
dı etmektengen kalmamış-
tır.
Bütün bunlar bir yana,
fakat bir de şu var ki söz ko-
nusu ayette kadının ne şe-
kilde dövülebileceğinden
sözedilmemiştir. Buna rağ-
men lslamcılanmız, çağa
ayak uyduruyor görünmek
amacıyla, dövmenin yara
bere yaratmayacak şekilde
"hafiT', "jTunuşak" olma-
sı gerektiği kanısındadırlar.
Ancak ne var ki kaş yapa-
yım derken göz çıkarmak
gibi bir duruma düşmekte-
dirler, çünkü "dayak" denen
şey, insan şahsiyetinin hay-
siyetini yok eden bir ceza
şeklidir ki bugün artık hay-
vanlara bile uygulanmaz.
Akılcılığın getirdiği asil dü-
şünceye göre "kötü" olan
şey dayağın "hafif" ya da
"şiddetli" oluşu değil, fa-
kat bizatihi kendisidir. Bun-
dan dolayıdır ki Batı dün-
yası, çocuklann eğitiminde
dövmeyi en büyük suçlar-
dan saymış ve kadını dö-
ven erkeklere en sert ceza-
lan uygular olmuştur.
"Kadınlan dövün" şek-
lindeki şeriat buyruğu ko-
nusunda tanık olduğumuz
yukandaki (ve benzeri ni-
ce) örnekten alacağımız
ders şu olmalıdır ki "akb"
tek rehber olarak kabul et-
medikçe ve vahyin önüne
geçirmedikçe çağdaşlığa
yönelik hiçbir çözüm sağ-
lanamaz ve yaşam sorunla-
nnı "vahiy rehberliğiyle"
çözümleme hevesindenkur-
tulamamış hiçbir toplum
geriliklerden kurtulma ola-
sılığına kavuşamaz.
Ve yine yukandaki örnek
bir kez daha şu gerçeği vur-
gulamaktadır ki "reform-
cu" görünen şeriatçılan-
mız. bu tür tutum ve davra-
nışlanyla, toplumumuza,
"köktendinci" şeriatçılar
kadar. hatta daha da sakın-
calı birtehlike yaratma yo-
lundadırlar. Çünkü akla de-
ğer veriyormuş ve çağın ko-
şullanna ayak uydunıyor-
muş gibi yapıp, toplumun
zinde güçlerini ve "aydın"
kesimlerini kendilerine
inandırmak, böylece vah-
yin üstünlüğunü ve kişi ya-
şamlanna rehberliğini sağ-
lamak amacındadırlar. Bu
amaç, Türkiye'yi her türlü
gelişme olasılığından uzak
kılacaktır.
PENCERE
Olüpken Gülümsemek...
Adı:
"Müdafaa-i Hukuk" • -
"Haftalık Siyasal Gazete"
Antalya'da yayımlanıyor.
Tel: 0242 - 244 50 29 •
Faks:0242-248 25 60
(Abone olabilirsiniz)
Mehmet Başaran Müdafaa-i Hukuk'taki "Ime-
ce" köşesinde yazıyor:
"Kökü ondaydı mavi asmanın " \ •,
Gecenin şarabıydı içtiği tastan -' , -.
Köylü bir acıyı oyardı duvarlara
Halkın yüreğinden sürerdi nakışlan • • > < '
Dostluğun sevginin tezgâhında • K
Canıyla dokuduğu kilim bitmiştir." •" . t
•
Neden bu şiirine köşesinde yer vermiş Başa-
ran?.
Meğer Bedri Rahmi Eyuboğlu öleli yirmi beş
yıl geçmiş; "Yani birrubu asır"önce aramızdan ay-
rılmış Eyuboğlu!..
Peki, bizi bırakıp nereye gitmiş?..
Başaran, soruya yanıtı, Bedri Rahmi'nin "Yara-
dana Mektuplar"\n<ia buluyor; Eyuboğlu Tanrı'ya
şöyle sesleniyor
Sen istediğin kadar bize cennetini methet -
Göklerine zümrüt döşe ve hurilerle tefriş et
Sen gel benim canımı al, sonra da Cennete ilet
Sen onu cinlere vadet, cansız neme lazım cen-
net
Sen bana canımı ten\et, kara toprak bin bere-
ket
• •-?•']
Müdafaa-i Hukuk dergisinde Başaran, Bedri
Rahmi'nin 25'inci ölüm yıldönümünü anımsatır-
kenAhmet Taner Kışlalı'nın bir başka sayfada bi-
rinci ölüm yıldönümü anılıyor.
Olayın siyasal yönünü bir yana bırakıyorum; ölüm
ile dirim, adam gibi yaşam sürecinde irdelenmesi
gereken ömür parantezidir. Molla Cami bu konu-
da diyor ki:
- Nuh Peygamber bin yıl yaşadı, ama beş bin
yıldan beri ölüdür. Bin yılyaşaması neye yaradı?..
•
Bedri Rahmi şiirier yazdı, resimler yaptı, yaşa-
mının aydınlığını ve sıcaklığını insanlığa aşıladı; Ah-
met Taner Kışlalı'nın yalnız Cumhuriyet'teki köşe-
sinde yazdıklan bile, dünyayı güzelleştirmekyolun-
da düşünen insanın yaşama katkısıdır.
Cumhuriyet Türkiyesi'nin bu güzelim insanlann
yüzü suyu hürmetine ayakta durduğunu düşünü-
yorum; ikisi de "Müdafaa-i Hukuk"un felsefesin-
de yücelen kişilerdir.
Ölüm nereden gelirse gelsin, bu tür insanlann ki-
şiliklerinde tıpkı yaşam gibi anlam kazanıyor.
•
Bir hekim dostum demişti ki:
- Ben şimdiye dek ölürken gülen hasta görme-
d i m
- . • - „ « ,
Söz verelim birbirimize... • .-.- ••"<
ölürken gülümseyelim...
Çünkü ölürt<en gülümsemek, ölümü güzelleşti-
rip hayata dönüştürmekle eşanlamlıdır.
ACI KAYBIMIZ
Kırklareli Kızılcıkdere köyü eşrafından;
Yemen'de 7 yıl esir kalmış rahmetli
Palabıyık Mehmet ve Hanife Akın'ın kızlan,
Hüseyin Akın'ın kardeşi; Şerife Durmuş,
rahmetli Mahmut Akın ve Fatma
Zorlutuna'nın ablalan;
Kuvay-ı Milliyeci meşhur Ahmet Ağa'nın
gelini, Enver Solak'ın 66 yıllık biricik eşi,
Mehmet Adem ve Ismet Uluğ Solak'ın
sevgili anneleri, Figen ve Fatma Solak'ın
kayınvalideleri; Kubilay ve Zeynep Öyküm
Solak'ın melek babaanneleri, tüm yörenin
"AYŞENGE" diye çağırdığı;
AYŞE SOLAK
(1913-2000)
23 Ekim 2000 Pazartesi günü Hakkın
rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi, 24
Ekim 2000 Salı günü Yukankızılcıkdere
Camii'nde kılınacak öğle namazından
sonra Kızılcıkdere köyü mezarlığında
toprağa verilecektir.
Işık içinde yatsın.
AİLESİ
;. İLAN
TÇ
DEVELİ ASLİYE HUKUK
MAHKEMESt'NDEN
DosyaNo: 1999/523
Davacı Hatıce Donukara tarafindan Hayrettin Donu-
kara aleyhine açılan boşanma davasının ara karan ge-
reğince:
Davalı Hayrettin Donukara'nın tüm aramalara rağ-
men adresinin tesbit edilemediğinden mahkememizın
30.11.2000 günü saat: 13.30'daki duruşmasında bizzat
hazır bulunması veya mazeret bildirmesi, gelmediği
takdirde yargılamanın yokluğunda yapılarak sonuçlan-
dınlacağı hususu dava dilekçesi yerine kaim olmak
üzere ilanen tebliğ olunur.
Basm: 59744
KARŞIYAKA 3. ŞULH HUKUK
HAKİMLİĞrNDEN
Dosya No: 2000/740
Hâkim: Erol L'zuner 24051 ,
Kâtip: Nesrin Ayyıldız 150
Davacı Mustafa Şenol vekili Av. Cemal Türel tara-
findan davalı Ökkeş Karakurt aleyhine Hâkimliğımızin
2000'740 esas sayısı ile açılan 35 PS 362 plakalı araç
üzerindeki mülkiyeti muhafaza kaydımn kaldınlması
ile ilgili davada davalı Ökkeş Karakurt adresinde bulu-
namamış olmakla, duruşma günü olan 15.11.2000 gü-
nü saat 9.10'da duruşmada hazır bulunması, aksi halde
yokluğunda davanın sonuçlandınlacağı ilanen tebliğ
olunur. 18.10.2000
Basın: 59843