Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 OCAK 2000 CUMARTES
OLAYLAR V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyetcom.tr
Tarih Bilincimiz Köreltilmesin
TaHJU ERDEMEmekliAminıl
T
oplumumuzda öyle olay-
lar oluyor, kamuoyunu
oluşturmada öylesine
yanJı ve yanlış bilgiler
veriliyor ki Anayasamız-
da yer alan demokratik,
laik, sosyal bir hukuk devleti olan Tür-
kiye Cumhuriyeti 'ne hayat veren ilke
ve fikirlerin tarihsel kökenleri adeta
saptınlıyor.
Vatandaşlarda nesnel tarih bilinci
oluşturulmamak, ya da tarih bılinçle-
ri köreltilmek isteniyormuşcasına ha-
reket edüiyor. Bunda siyasal yönseme-
Ier, kimi bilim çevreleri ve önemli öl-
çüde de görsel yayın ve yazılı basının
aracı olduğu görülüyor. Bunun sonu-
cu olarak asıl yıpratılan bağımsızlık
gülü, ulus devlet, çağdaş devrimci gö-
rûşle geliştirilmesi gereken ulusal kül-
tür, ulusal onur duygulan oluyor.
Tarih bilinci bağımsız bir ortamda
güvenlik, birlik içinde sağhklı ve sü-
rekli gelişim için zorunlu. Devleti yö-
neten, yönJendiren üst siyasal ve bü-
rokrat kadrolan, onlan yönetime ge-
tiren halk ve medyanın beyin kadro-
lan için önemli. Ulus devletin, cum-
huriyetin tarihsel süreç içinde kuruluş
ve geliştirilmesine temel olan olayla-
nn ve felsefenin yeterince bilincine va-
nlmazsa ya da bu bilinç saptınlırsa
cumhuriyetimizin yannından güven-
celi (emin) olamayız.
Bunun çeşitli ömekleri var. Osman-
h Imparatorlugu tarihi hakkında yo-
rumlaryapdırken adeta özlemini çek-
memiz gerekirmiş gibi bir hava yara-
tılıyor. Sanki çok uluslu bir impara-
torluksınırlan içinde hoşgörünûn, de-
mokrasinin, laikligin banş içinde ya-
şadığı bir devr-i saadet yaratılıyor.
Cumhuriyet Türkiye'si ise bir zulüm
dönemi. oysa yok öyle bir şey.
Osmanlı Imparatorlugu teokratik
ve despotik bir monarşi idi. Hazinesi
fetihlerle beslenmiş, asli unsuru Tûrk-
leri savaş alanlannda, ya da Anado-
lu'da düzen tesis çalışmalannda kır-
mış, ezmişti.
Vatan, vatandaşlık, ulus kavramla-
n yerine padişah mülkü, kul, ûmmet
anlayışı hâkimdi. Son 200 yılında ise
iyileştirme çabalanna karşın ekono-
misinde, maliyesinde, askeri ve mûl-
ki alanda sürekli gerilemiş; bilimi, ak-
lı dışlamış, ınsan ilişkıleri yozlaşmış
ve Batılı güçlerin sömûrû alanı ol-
muştu.
Bugün ulusun hızmetlisi olarak gö-
rev yapan kimi politikacı ve üst bü-
rokratlann savunduğu; özelleştırme,
yap-işlet-devretmodeli, Tûrk mühen-
dis, işçi ve sermayesinin kolayhkla
üstesinden gelebileceği yatınmlann
uluslararası fınans kuruluşlannın kont-
rolünde yabancılara veriknesi, yargı
ve mali ayncalıklar, Osmanluun yö-
netim egemenliğini yok eden, ülke
kaynaklannı yabancı girişimcilere du-
yarsızce peşkeş çeken yabancısı olma-
dığımız uygulamalardır. Osmanhda
vatandaşlık hukuku bir ölçüde Tanzi-
mat Fermanı'yla yazıh olarak belirlen-
miştir. Bir genç ailesinden kopanla-
rak alınır, bir ömûr boyu askerlık yap-
tınlırdı. Kapalı bir düzende mal ve
can güvenliği kendine özgûn bir hu-
kuka bağlı, bu yüzden de devlet ku-
ruluşlan ve dini kufumlar haricinde
Tûrklerin kurumsal örgütlenmeler, bi-
rikimler yapamadığı ticaret ve sana-
yinin gelişemediği bir şark impara-
torluğu idi:
600 yıl hüküm sürmüş bir cihan im-
paratodugundan Anadolu'da Türk ulu-
suna miras kalan kaç anıt eser vardır?
Büyûk Atatfirk'ün önderiiğinde dış-
ta, Batı emperyalizmine, içte gerici
ve teslimiyetçi, yoz bir saltanat ve
devletine karşı kavga verilerek, Ulu-
sal Kurtuluş Savaşı'nın kazanılması-
nı takiben tam bağımsızlık ve ulus
iradesine dayalı olarak Tûrk ulusu-
nun kurduğu çağdaş bir kurumdur
Tûrkiye Cumhuriyeti.Bir ihtilalin so-
nucu İcökten bir değişimin, bir devri-
min esendir.
Türk halkı, elbette Osmanh döne-
minde yaşanan olayların, o toplumun
kahtımını bünyesinde taşıyor. Ama
kabul edelim ki biz onlarla aynı ide-
alleri, aynı yapıyı, aynı kimliği taşı-
yan bir ulus değiliz. Biz o, tarihsel sü-
reçte yapılan hatalardan, yanlışlardan,
ders alarak geleceğe umutla bakan,
uygar, saygın ulus olabüiriz.
Cumhuriyet Türkiye'si; bağımsız,
demokratik, laik, sosyal hukuk dev-
letinin bayrağı altında yaşayan, insan
aklını, bilimsel düşenceyi esas kabul
eden, anti emperyalist, banş içinde
yaşamak isteyen, uluslararası Üişküer-
de onurlu, saygın, gerçekçi olarak ulu-
sal çıkar ve yararlan savunan, gerek-
tiğinde bunlan koruma ve kollamada
ve güvenliği sağlamak için yeterli as-
keri güce sahip olan, insan haklanna
ve emeğe saygılı, çağdaş uygarhğa
yükselmeyi, gönenci arttınp hakça
paylaşmayı ülkü edinen, özgürlüğüne
düşkün, inançlannda özgür, ekono-
mik, mali, teknolojik alanda güçle-
nen, okul ve üniversitelerinde ulusal
eğitim ve müspet büimlerle beslenen,
ulusal kültürün kökenlerine inen, Ana-
dolu kültür mirasına sahip çıkan, alt
kültürleri ulusal birlik için kaynaştı-
np onlan ulusun zenginliği kabul eden,
taassubu yenmiş, hoşgörülü, erdemli,
bireyler arasında banş içinde yaşamak
isteyen sosyal adaletin toplumsal ça-
tışma yerine toplumsal birlik, uzlaş-
ma ve banşın hâkim olduğu, çevreyi
yaşanır durumda korumaya duyarh,
planlı şehirler kuran, adalet duygusu
olan, yaşam sevinciyle dolu, uyanık,
devrimci bir ulus yaratmayı ve bu ulus
kişiliğinin toplumsal bilinci olan çağ-
daş bir devlet yapısı oluşturmayı he-
defledi.
Büyük Atatürk'ün tarih bilinciyle ku-
rulan, şekillenen, yönlendirilen cum-
huriyetimiz, şimdi ulus çoğunluğu-
nun, yeni yetişen kuşaklann bu bilin-
ci paylaşmasıyla sonsuza dek gelişip
yücelecektir. Türk ulusu, yakın geç-
mişindeki benzer, bir avuç emperyal
güçlerin hayranı ya da işbirlikçileri-
nin düşündüğü, istediği şekilde; bü-
yük güçlerin peşinde, güdümünde,
onlann ikinci sınıfvagonlanna bindi-
rilmiş, haysiyetsiz, bilinçsiz, gelece-
ği olmayan, bir sürü olmak istemiyor.
Türk ulusu dinin siyasallaşmasını da
istemiyor. Ulusun zinde güçleri şim-
di, güvenliğini koruyarak ve saygın ko-
numda; en uygar, gönenç düzeyi yük-
sek bir ulus olarak varlığını yükselt-
me dinamik ülkümüze, cumhuriyetin
kuruluş felsefesine sahip çıkarak ula-
şılabileceğini biliyorlar.
Bunun yolu yakın tarihin bilinç al-
gılanmasından, bu yönde eğitilmek-
ten geçiyor. Tarih bilinci köreltilme-
meli.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Güzel Bayramların
Özlemiyle...
Şeker bayramı insanı nereye götürür? He-
le yaşı belli bir çizgiyi aşmış olanlan!.. O gü-
zel bayram günlerini yaşayanlan, eski Istan-
bul'u, eski bayram yerferini, beş kuruşa alı-
nan çikolatalan, yirmi beş kuruşa girilen sine-
malan, atlı kanncalan...
Çocukluk bir cennet midir? Kimin için? Ger*
çekte hiçbirimiz için değil... Ancak anılarda ya-
şayan çocukluk günleri uzaktan öyle görünür?
Oysa bir mutlu azınlığın insanlandır çocuklu-
ğunu da, gençliğini de, yaşlılığını da bir cen-
net havasında yaşayan!
Çok kısa sürdü benim çocukluğum... Bir
eski öykümde, 'Ahşap Ev'de şöyle yazmış-
tım: ,r.f ı
"Ahşap evden bir haziran yağmuru altın-
da aynlışımızı hatıriıyorvm. Yıllarca önceydi.
Babam ölmüş, evimiz satılmış, hayatta an-
nemle yalnız başımıza kalıvermiştik. lyi gün
dostlan birden çevremizden çekilmiş/er, bi-
zi kendi felaketlerimizJe başbaşa bırakmışlar-
dı. Parasız, üzüntülü, bezgindik. Henüzilko-
kul öğrencisi olduğum halde evin erkeği gi-
bi dûşünüp davranmak zonında kalmıştım.
Birkaç gün içinde beş on yıl yaşlanmış gibiy-
dim. Sanki hayat bir tokatla beni çocukluk-
tan uzağa fırlatıvermişti..."
O otuzların çocukluğu işte böyleydi! Biraz
benim, biraz de benim gibilerin çocukluk gün-
leri, hani o cennet diye bilinen, belki de ara-
dan uzun yıllar geçtikten sonra öyle görünen,
anımsanan bir zaman dilimi...
Iki bin yılına ulaşabileceğimi hiç düşünmüş
müydüm? Hiç sanmam! Masallar kadar uzak-
lardaydı. 'Ateş', 'Afacan' dergilerindeki çizgi
romanlarla gidiien bir yer, bir zaman!.. Hani,
Baytekin'le imparator Ming'in savaştığı uzay
serüvenleri. Ancak iki binli yıllarda yaşanacak
düşler...
Bir tek cumhuriyet lirasıydı bayram arma-
ğanı... Bir de komşu hanımlann el öpme kar-
şılığı verdiği ipek mendiller, lokumlar, akide şe-
kerleri, mandagözleri, yani 25 kuruşlar... Şeh-
zadebaşı sinemaları, Karagümrük Meyda-
nı'ndaki kuklatiyatrosu, atlar, eşekler, dönme-
dolaplar... Yağan yağmur altında, çamurlar
içinde bir bayram sevincini aramak! Çoğu
kez bulamadan, elleri boş dönmek evine...
İşte bir Şeker Bayramındayız. Bir süredir adı
da değiştirildi, oldu Ramazan Bayramı!... Bir
çöküş, birgerileyiş, birçağdan kopanlmaso-
nucu mu ramazanların, bayramlann nitelik
değiştirişi?.. Oysa bir yandan Avrupa uygar-
lığına katılmak, onun parçası olmak özlemi;
öte yandan binlerce yıl gerilerdeki anlayışla-
ra dönmek tutkusu...
Sakallı Celâl Bey mi demişti, "Batıya doğ-
nı giden bir gemide doğuya doğru koşuyo-
mz." Keşke böyle olsa, madem ki bindiğimiz
geminin yönü doğru, istediğiniz kadar geri-
lere koşmaya çalışın, boştur! Ama ya gemi do-
ğuya gidiyorsa, ya bizler bu geminin içinde
batıya doğru koşmaya kalkışmışsakL. (Yok-
sa tersi miydi? Doğuya giden gemide batı-
ya doğru koşuyonız.")
Iki bin bilmem kaçta Avrupa Biriiği'ne katı-
lacakmışız! Her şey düzeliyormuş, faizler in-
miş, borsa güç kazanmış, dışandan milyar-
larakmaya başlamış... Kimileri umutlan için-
de coştukça coşmakta!... Oysa yeni yılın ilk
günlerinde açıkladılar; yıllık enflasyon yüzde
yetmişi bulmuş! Bir yıl önceki enflasyonla
eşit!.. Nerde o yüzde yirmi sının, her şeyi bu
sınırda tutmak kararlılığı!..
Bir bayram günü hiç de iç açıcı olmayan yo-
rumlar mı?.. Geçen gün bir arkadaş "Son
günlerde çok karamsar şeyler yazıyorsun,
eskiden hep umut vehrdin, yannlardaha gü-
zel olacaktır, olmalıdır derdin "diye beni eleş-
tirmez mi? Yazarlık, kendini de okurian da
avutma sanatı mıdır? Karşımda bir ayna var.
Kirti mi kirli!.. Bir bayram günündeyiz diye o
kirli aynayı yıkamak hiçbir yarar sağlamaya-
cak, olsa olsa hem kendimi hem sizleri aldat-
mış olacağım.
Türkiye <de de Yargıçlar Var
BAHİR M. ERÜRETEN//U
^*pv
lkemızdekı çarpık düzen, çeşit-
• • li erkleri ve tüm katmanlan ile
U
eleştirilirken adalet örgütü de za-
man zaman bu eleştirilerden pa-
yını almaktadır. Adalet uygula-
masında, bir bölümü ashnda baş-
ka koşullar ve mevzuatm bugünkü yapısm-
dan da kaynaklanan çeşitli olumsuzluklara,
basınımızdaki olumsuz eleştirilere karşın,
Türk adaletinin örnek oluşturan kararlan
çoğunluktadır. Buna bir örnek vermek isti-
yorum.
- Cumhuriyet gazetesinin 1 Aralık 1998
tarihli sayısmda, 'Atarürk'ün Amsuıa th*-
net' başlıklı bir makale yazmıştım. Yazıda
özetle; Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme
ve Yaymlama Genel Müdürlüğü'nün çıkar-
jfHıfı ve tilke.mızdehukuksal mev^uatuı top-
.landığı tek resmı yayın olan 'Kanjınlar Kiil-
^lyaü'ndan, ulu önderimiz Mustafa Kemal c
Türkiye Büyük MiIIet Meclisi tarafından
verilan Atatürk soyadı ile, bu soyadınuı baş-
kaları tarafından kuJlanılmasını yasaklayan
1935 tarihli ve 2587 ve 2622 sayılı yasala-
nn (Atatürk ile ilgili diğer yasaİarla birlık-
te], kullanımda olmadığı gerekçesiyle ve
"OzeMBr" kaydı ile metinlerinin mevzuat sis-
teminden çıkanlması olayını eleştirmiştim.
Yazıda, kişilere hiç bir gönderme bulun-
mamasına, yalnızca bir dönemin hükümet
uygulaması eleştiri konusu edilmiş oiması-
na karşın, o güne kadar adını bile duyma-
dığım, MuammerOytan isimli şahsın açtı-
ğı bir dava ile karşılaştım. Davacı şahıs, bu
yazıda, kendisinin hedef alındığını, çünkü
o tarihlerde, bu külliyatı çıkaran kurumun
genel müdürü bulunduğunu, yazıda kişılik
haklanna saldın olduğunu bildiriyor, Cum-
huriyet gazetesinden ve benden beş milyar
TL. tutannda tazminat istiyordu.
Davayı inceleyen Ankara 28. Asliye Hu-
kuk Mahkeınesı sayın yargıcı M. AB Esmer,
verdığı uzun gerekçeli karafınY şu şekilde
özetliyordu: '\"û
"Söz konusu yazL tümfl Be değeriendirfl-
diğinde, mahkememizce, ekştiri mahryetin-
de görülmüşnir. Bahse konu Atatürk ile il-
gili her iki yasa da özel yasa değüdir. Ve fi-
üen kuUanımdan kalknuş değOdir. Devam-
b olarak göz önünde bulundurulması gere-
ken yasalardır. Bu yasalaruı özel olduğu,
kuflanımda bulunmadjğı gerekçesiyle kûlli-
yata ahnmaması yanuştır.
Şu haü ile de yazı, tam bir eleştiri ve ger-
çeğe uygun bir yazı olarak görüldüğünden
ve yazuuıı konusu her zaman güncel oldu-
ğundan, ifade ile konu arasında düşünsel
bağnlık bulunduğu, yazıda kamu yaran ol-
duğu, bu hali ile yaanın tamamen hukuka
uygun bir yazı olduğu kamsına vanldığuı-
dân,davanın reddine karar verilmesi gerek-
miştir".
1998/852 E. 1999/277 K. sayılı bu karar,
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 'nin 1999// 7281
E., 1999/9362 K. sayılı karan ile onanmış-
tır.
Doğru ve yerinde bir karar ile böylesine
önemli ve nazik bir konuyu çözümleyen
Ankara 28. Hukuk Mahkemesi'nin, bu ka-
ran onayan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin
değerli başkan ve üyelerinin adaletin oluş-
masındagösterdikleri 'özen', Atatürkçü kim-
liğin korunmasındaki 'titfcdik', yargının doğ-
ru işlemesınde gösterilen ayncalık tanımaz
tarafazhk* her türlü takdirin üzerindedir. Ül-
kemizde adaletin işleyişinden zaman za-
man kuşku duyanlara da en güzel yanıttır.
Âmatörlük ve Profesyonellik
Hülya COŞKUN Ankara Üni. Beden
0 zleyicisi, antrenörü, yönetimi ve spor-
I
cusuyla bir bütün oluşturan spor, gün-
lük yaşamımızın içinde her zaman var
olmuş ve var olmaya devam etmekte-
dir. Sporeski tarihJerde tamamen ama-
tör ruhla yapılmıştır.
Yanşmalarda başanlı olan sporcular ya-
banıl zeytin dalı amphoro dolusu zeytinya-
ğı ile ödüllendirilmiştir. Sporcular sadece
kazanmak için yanşırlardı.
Spor, zaman içerisinde amatörlük ve pro-
fesyonellik olarak karşımıza çıkmıştır. Bu
zaman içerisinde, profesyonel sporcular bü-
Eğitimi ve Spor Bölümü
yük miktarda aldıklan paralarla ödüllendi-
rihnektedirler.
Her yıl transfer sezonunda büyük para-
lann altına imza atan profesyonel futbolcu-
lar, amatörlük ruhundan uzaklaşmışlardır.
Futbol liginde yaşadığımız son olay; Fe-
nerbahçe/Pendik spor maçı, amatörlük ru-
hunun yanşmak ve kazanmak için yeterli
olduğunun, profesyonelliğin ise kazanmak
için yeterli olmadığmın güzel birömeğidir.
Sporu bir meslek olarak seçen futbolcu-
lar, popüler spor olarak seçtikleri bu dalda
her türlü maddi olanaklara sahiptirler. Ama-
tör sporcular ise malzeme, araç-gereç yar-
dımı, besin (gıda) ve sağlık yardımı, eğitim
harcamalanna yapılan yardım ve bazen de
küçük miktarda maddi destek beklemekte-
dirîer.
Ülkemizde futbolcular profesyonelliğin
gerektirdiği kurallara uymamakta, dolayı-
sıyla performanslan düşmektedir.
Kazanılan büyük paralar, takımm ya da
sporcunun büyük olduğunun, başanlı ol-
duğunun birgöstergesi değildir. Kazanmak
ve yanşmak amacıyla alana (sahaya) çık-
mak sporun özüdür. Amatörlük ruhunu kay-
betmeyen sporcu ve takımlar, başanya her
zaman daha yakın olacaklardır.
PENCERE
Bayramlık...
Eskiden "astrolog"a "müneccim" denirdi;
her padişahın yanında yıldızlardan ahkâm çı-
kanp gelecekte neler olacağım söyleyen bir
"başmüneccim" bulunurdu.
Müneccimlik saygın bir meslekti.
Başı kibir ile sarhoş bir genç çok uzak yer-
den kalkıp müneccim olmak hevesiyle Iran'ın
ünlü bilgesi Gûşiyâr'ın yanına vardı...
Ancak günler geçiyor, Gûşiyâr gence bir şey-
ler öğretmekten kaçınıyordu. Genç aynlmak is-
tedi.
Gûşiyâr dedi ki:
- Sen kendini akıl ve bilimle dolu sanıyorsun.
Dolmuş kap doldurulur mu?.. Boş gel ki bilim
ile dolmaya açık olasınl...
Ve ekledi:
- Sen ağzına dek benlik suyu ile dolmuş bir
kandile benziyorsun; senden ışık olmaz.
•
Akıl çok değerli birhazinedir; ama, kullanma-
sını bilirsen!... Aklını başkasına emanet eden,
insanlığından vazgeçmiş sayılır; yalnız bilimde
değil, kimi zaman dinde bile bu kural geçerli!..
Sözgelimi "mürit" ne demek?
Mürit, aklını şeyhine ipotek etmiş kişidir.
Bugün Şeker Bayramı; iki Müslüman bay-
ramlaşırken eşrttirier; birisi yaş baş bakımından
ötekinin elini öpse de bayramlaşmanın özün-
deki anlam nedir?..
Ikisinin de Tann katında eşit oluşu değil mi?..
Peki, bu iki Müslümandan ya birisi şeyh olup
Ailah'ın komisyonculuğunu yapıyorsadurum ne-
dir?..
Mürit ile şeyh eşit mi?..
•
Türkiye'yi son yıllarda baştan sona saran ta-
rikatçılığın propagandası ne diyor:
"- Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır!.."
Ülke tarikatçılık ya da öteki adıyla cemaatçi-
likle dolup taşıyor. Bu yolda örgütlenmenin di-
bi yok!.. Üstelik her tarikat iş dünyasında hol-
dingleşiyor. Tarikat bankası, televizyonu, ga-
zetesi, radyosu, ithalat ve ıhracat şirketleriyle
parasal örgütlenmenin içine yuvalanıyon cami
yaptırma derneklerini bu yolda kullanıyor; eği-
tim kurumlan, ortaokullar, liseleraçıyor, öğren-
ci yetiştiriyor, müritlerini çoğaltıyor.
Dışardan bakıldığında çağdaş bir yapı; içine
girdiğinde ortaçağ...
Neden?.. ' *
Çünkü tarikatçılıkta "şeyhe kapılanan mürit,
ölüyıkayıcısına kendisini teslim etmiş cesetgi-
bidir".
Tarikatçılığın temel kuralı ve özü bu!..
•
Mürit nerede olursa olsun (bankada, şirket-
te, devlet kururnunda, hükümette, orduda, okuf-
da, üniversitede) şeyhin iki dudağının arasına
bakar.
Geçmişte çok yasandı; bir hükümette bakan
olsan da şeyhinden emir alıyorsun. ,, ^ J O
Ya orduda alay komutanı olursan?. -\<ri^
t
'
Komutanın kim olacak?..
öğretmense, Milli Eğitim Bakanlığı'na sızmış
bir ajan gibidir mürit...
•
Demokrasi "mürit"lerin cesetleri üzerine ku-
rulamaz; özgür "bireyler'm ürünüdür.
SULTANBEYLİ ASLİYE HUKUK
HÂKtMLİĞl'NDEN
1999/474
Davacı Fatma Kocabey vekili Av. Tekin Güzel
tarafından Nevzat Kocabey aleyhine açılan ge-
çımsizliğe dayalı boşanma davasının yapılan yar-
gılaması sırasında davalı adresi araştırmaya rağ-
men tespit edilemediğinden davalıya ılanen tebli-
gat yapılmasına karar verilmiş olup dilekçede şid-
detli geçımsızlığe dayalı olarak dava açıldığından
işbu ilaaın yapıbnasından itibaren 15 gün sonra
tebliğ edilmiş sayılacağından duruşmada hazır
bulunması veya kendisini vekille temsil ettirmesi,
olmadığında gıyabında davanın sonuçlandınlaca-
ğı davetiye yerine kaim olmak üzere tebliğ olu-
nur. 20.12.1999 Basın: 612
AOGÖL
KADASTRO
HÂKtMLİĞl'NDEN
1999/5 Esas,
1999/53 Karar
Davacı Ergün Kara-
man ye davalılar Mer-
yem Öztürk ve arkadaş-
lan aleyhıne açılan tes-
pitin iptali ve tescil da-
vasının yapılan yargıla-
ması sonucunda:
Davalılann davasının
kabulü ile; Nevşehir ili
Acıgöl ilçesi Inallı kasa-
bası Yenımahalle Gö-
lünbaşı mevkiinde bulu-
nan 167 ada, 157 no'lu
parselin 12.430.72 m2
yüzölçümü ile davacı
Bayram oglu Ergün Ka-
raman adına tarla nıteli-
ği ile tapuya tesciline,
31.221.000.-liraharcın
davayı kabul eden dava-
lılar dışındaki davalılar-
dan alınarak Hazıne'ye
irad kaydına,
41.875.000.-lirayargı-
lama gidennın davayı
kabul eden davalılar dı-
şındaki davalılardan
müteselsılen alınarak
davacıya verilmesine,
karar kesinleştikten son-
ra Acıgöl Tapu Sicil
Müdürlügû'ne gönderil-
mesine karar verilmiş
olup davaülardan Hatice
Aslan'uı adresi tespit
edilemediğinden 7201
sayılı yasa uyannca ıla-
nen tebliğ olunur.
22.10.1999 Basın: 132