19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 OCAK 2000 CUMARTES OLAYLAR V E G O R U Ş L E R [email protected] Tarih Bilincimiz Köreltilmesin TaHJU ERDEMEmekliAminıl T oplumumuzda öyle olay- lar oluyor, kamuoyunu oluşturmada öylesine yanJı ve yanlış bilgiler veriliyor ki Anayasamız- da yer alan demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Tür- kiye Cumhuriyeti 'ne hayat veren ilke ve fikirlerin tarihsel kökenleri adeta saptınlıyor. Vatandaşlarda nesnel tarih bilinci oluşturulmamak, ya da tarih bılinçle- ri köreltilmek isteniyormuşcasına ha- reket edüiyor. Bunda siyasal yönseme- Ier, kimi bilim çevreleri ve önemli öl- çüde de görsel yayın ve yazılı basının aracı olduğu görülüyor. Bunun sonu- cu olarak asıl yıpratılan bağımsızlık gülü, ulus devlet, çağdaş devrimci gö- rûşle geliştirilmesi gereken ulusal kül- tür, ulusal onur duygulan oluyor. Tarih bilinci bağımsız bir ortamda güvenlik, birlik içinde sağhklı ve sü- rekli gelişim için zorunlu. Devleti yö- neten, yönJendiren üst siyasal ve bü- rokrat kadrolan, onlan yönetime ge- tiren halk ve medyanın beyin kadro- lan için önemli. Ulus devletin, cum- huriyetin tarihsel süreç içinde kuruluş ve geliştirilmesine temel olan olayla- nn ve felsefenin yeterince bilincine va- nlmazsa ya da bu bilinç saptınlırsa cumhuriyetimizin yannından güven- celi (emin) olamayız. Bunun çeşitli ömekleri var. Osman- h Imparatorlugu tarihi hakkında yo- rumlaryapdırken adeta özlemini çek- memiz gerekirmiş gibi bir hava yara- tılıyor. Sanki çok uluslu bir impara- torluksınırlan içinde hoşgörünûn, de- mokrasinin, laikligin banş içinde ya- şadığı bir devr-i saadet yaratılıyor. Cumhuriyet Türkiye'si ise bir zulüm dönemi. oysa yok öyle bir şey. Osmanlı Imparatorlugu teokratik ve despotik bir monarşi idi. Hazinesi fetihlerle beslenmiş, asli unsuru Tûrk- leri savaş alanlannda, ya da Anado- lu'da düzen tesis çalışmalannda kır- mış, ezmişti. Vatan, vatandaşlık, ulus kavramla- n yerine padişah mülkü, kul, ûmmet anlayışı hâkimdi. Son 200 yılında ise iyileştirme çabalanna karşın ekono- misinde, maliyesinde, askeri ve mûl- ki alanda sürekli gerilemiş; bilimi, ak- lı dışlamış, ınsan ilişkıleri yozlaşmış ve Batılı güçlerin sömûrû alanı ol- muştu. Bugün ulusun hızmetlisi olarak gö- rev yapan kimi politikacı ve üst bü- rokratlann savunduğu; özelleştırme, yap-işlet-devretmodeli, Tûrk mühen- dis, işçi ve sermayesinin kolayhkla üstesinden gelebileceği yatınmlann uluslararası fınans kuruluşlannın kont- rolünde yabancılara veriknesi, yargı ve mali ayncalıklar, Osmanluun yö- netim egemenliğini yok eden, ülke kaynaklannı yabancı girişimcilere du- yarsızce peşkeş çeken yabancısı olma- dığımız uygulamalardır. Osmanhda vatandaşlık hukuku bir ölçüde Tanzi- mat Fermanı'yla yazıh olarak belirlen- miştir. Bir genç ailesinden kopanla- rak alınır, bir ömûr boyu askerlık yap- tınlırdı. Kapalı bir düzende mal ve can güvenliği kendine özgûn bir hu- kuka bağlı, bu yüzden de devlet ku- ruluşlan ve dini kufumlar haricinde Tûrklerin kurumsal örgütlenmeler, bi- rikimler yapamadığı ticaret ve sana- yinin gelişemediği bir şark impara- torluğu idi: 600 yıl hüküm sürmüş bir cihan im- paratodugundan Anadolu'da Türk ulu- suna miras kalan kaç anıt eser vardır? Büyûk Atatfirk'ün önderiiğinde dış- ta, Batı emperyalizmine, içte gerici ve teslimiyetçi, yoz bir saltanat ve devletine karşı kavga verilerek, Ulu- sal Kurtuluş Savaşı'nın kazanılması- nı takiben tam bağımsızlık ve ulus iradesine dayalı olarak Tûrk ulusu- nun kurduğu çağdaş bir kurumdur Tûrkiye Cumhuriyeti.Bir ihtilalin so- nucu İcökten bir değişimin, bir devri- min esendir. Türk halkı, elbette Osmanh döne- minde yaşanan olayların, o toplumun kahtımını bünyesinde taşıyor. Ama kabul edelim ki biz onlarla aynı ide- alleri, aynı yapıyı, aynı kimliği taşı- yan bir ulus değiliz. Biz o, tarihsel sü- reçte yapılan hatalardan, yanlışlardan, ders alarak geleceğe umutla bakan, uygar, saygın ulus olabüiriz. Cumhuriyet Türkiye'si; bağımsız, demokratik, laik, sosyal hukuk dev- letinin bayrağı altında yaşayan, insan aklını, bilimsel düşenceyi esas kabul eden, anti emperyalist, banş içinde yaşamak isteyen, uluslararası Üişküer- de onurlu, saygın, gerçekçi olarak ulu- sal çıkar ve yararlan savunan, gerek- tiğinde bunlan koruma ve kollamada ve güvenliği sağlamak için yeterli as- keri güce sahip olan, insan haklanna ve emeğe saygılı, çağdaş uygarhğa yükselmeyi, gönenci arttınp hakça paylaşmayı ülkü edinen, özgürlüğüne düşkün, inançlannda özgür, ekono- mik, mali, teknolojik alanda güçle- nen, okul ve üniversitelerinde ulusal eğitim ve müspet büimlerle beslenen, ulusal kültürün kökenlerine inen, Ana- dolu kültür mirasına sahip çıkan, alt kültürleri ulusal birlik için kaynaştı- np onlan ulusun zenginliği kabul eden, taassubu yenmiş, hoşgörülü, erdemli, bireyler arasında banş içinde yaşamak isteyen sosyal adaletin toplumsal ça- tışma yerine toplumsal birlik, uzlaş- ma ve banşın hâkim olduğu, çevreyi yaşanır durumda korumaya duyarh, planlı şehirler kuran, adalet duygusu olan, yaşam sevinciyle dolu, uyanık, devrimci bir ulus yaratmayı ve bu ulus kişiliğinin toplumsal bilinci olan çağ- daş bir devlet yapısı oluşturmayı he- defledi. Büyük Atatürk'ün tarih bilinciyle ku- rulan, şekillenen, yönlendirilen cum- huriyetimiz, şimdi ulus çoğunluğu- nun, yeni yetişen kuşaklann bu bilin- ci paylaşmasıyla sonsuza dek gelişip yücelecektir. Türk ulusu, yakın geç- mişindeki benzer, bir avuç emperyal güçlerin hayranı ya da işbirlikçileri- nin düşündüğü, istediği şekilde; bü- yük güçlerin peşinde, güdümünde, onlann ikinci sınıfvagonlanna bindi- rilmiş, haysiyetsiz, bilinçsiz, gelece- ği olmayan, bir sürü olmak istemiyor. Türk ulusu dinin siyasallaşmasını da istemiyor. Ulusun zinde güçleri şim- di, güvenliğini koruyarak ve saygın ko- numda; en uygar, gönenç düzeyi yük- sek bir ulus olarak varlığını yükselt- me dinamik ülkümüze, cumhuriyetin kuruluş felsefesine sahip çıkarak ula- şılabileceğini biliyorlar. Bunun yolu yakın tarihin bilinç al- gılanmasından, bu yönde eğitilmek- ten geçiyor. Tarih bilinci köreltilme- meli. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Güzel Bayramların Özlemiyle... Şeker bayramı insanı nereye götürür? He- le yaşı belli bir çizgiyi aşmış olanlan!.. O gü- zel bayram günlerini yaşayanlan, eski Istan- bul'u, eski bayram yerferini, beş kuruşa alı- nan çikolatalan, yirmi beş kuruşa girilen sine- malan, atlı kanncalan... Çocukluk bir cennet midir? Kimin için? Ger* çekte hiçbirimiz için değil... Ancak anılarda ya- şayan çocukluk günleri uzaktan öyle görünür? Oysa bir mutlu azınlığın insanlandır çocuklu- ğunu da, gençliğini de, yaşlılığını da bir cen- net havasında yaşayan! Çok kısa sürdü benim çocukluğum... Bir eski öykümde, 'Ahşap Ev'de şöyle yazmış- tım: ,r.f ı "Ahşap evden bir haziran yağmuru altın- da aynlışımızı hatıriıyorvm. Yıllarca önceydi. Babam ölmüş, evimiz satılmış, hayatta an- nemle yalnız başımıza kalıvermiştik. lyi gün dostlan birden çevremizden çekilmiş/er, bi- zi kendi felaketlerimizJe başbaşa bırakmışlar- dı. Parasız, üzüntülü, bezgindik. Henüzilko- kul öğrencisi olduğum halde evin erkeği gi- bi dûşünüp davranmak zonında kalmıştım. Birkaç gün içinde beş on yıl yaşlanmış gibiy- dim. Sanki hayat bir tokatla beni çocukluk- tan uzağa fırlatıvermişti..." O otuzların çocukluğu işte böyleydi! Biraz benim, biraz de benim gibilerin çocukluk gün- leri, hani o cennet diye bilinen, belki de ara- dan uzun yıllar geçtikten sonra öyle görünen, anımsanan bir zaman dilimi... Iki bin yılına ulaşabileceğimi hiç düşünmüş müydüm? Hiç sanmam! Masallar kadar uzak- lardaydı. 'Ateş', 'Afacan' dergilerindeki çizgi romanlarla gidiien bir yer, bir zaman!.. Hani, Baytekin'le imparator Ming'in savaştığı uzay serüvenleri. Ancak iki binli yıllarda yaşanacak düşler... Bir tek cumhuriyet lirasıydı bayram arma- ğanı... Bir de komşu hanımlann el öpme kar- şılığı verdiği ipek mendiller, lokumlar, akide şe- kerleri, mandagözleri, yani 25 kuruşlar... Şeh- zadebaşı sinemaları, Karagümrük Meyda- nı'ndaki kuklatiyatrosu, atlar, eşekler, dönme- dolaplar... Yağan yağmur altında, çamurlar içinde bir bayram sevincini aramak! Çoğu kez bulamadan, elleri boş dönmek evine... İşte bir Şeker Bayramındayız. Bir süredir adı da değiştirildi, oldu Ramazan Bayramı!... Bir çöküş, birgerileyiş, birçağdan kopanlmaso- nucu mu ramazanların, bayramlann nitelik değiştirişi?.. Oysa bir yandan Avrupa uygar- lığına katılmak, onun parçası olmak özlemi; öte yandan binlerce yıl gerilerdeki anlayışla- ra dönmek tutkusu... Sakallı Celâl Bey mi demişti, "Batıya doğ- nı giden bir gemide doğuya doğru koşuyo- mz." Keşke böyle olsa, madem ki bindiğimiz geminin yönü doğru, istediğiniz kadar geri- lere koşmaya çalışın, boştur! Ama ya gemi do- ğuya gidiyorsa, ya bizler bu geminin içinde batıya doğru koşmaya kalkışmışsakL. (Yok- sa tersi miydi? Doğuya giden gemide batı- ya doğru koşuyonız.") Iki bin bilmem kaçta Avrupa Biriiği'ne katı- lacakmışız! Her şey düzeliyormuş, faizler in- miş, borsa güç kazanmış, dışandan milyar- larakmaya başlamış... Kimileri umutlan için- de coştukça coşmakta!... Oysa yeni yılın ilk günlerinde açıkladılar; yıllık enflasyon yüzde yetmişi bulmuş! Bir yıl önceki enflasyonla eşit!.. Nerde o yüzde yirmi sının, her şeyi bu sınırda tutmak kararlılığı!.. Bir bayram günü hiç de iç açıcı olmayan yo- rumlar mı?.. Geçen gün bir arkadaş "Son günlerde çok karamsar şeyler yazıyorsun, eskiden hep umut vehrdin, yannlardaha gü- zel olacaktır, olmalıdır derdin "diye beni eleş- tirmez mi? Yazarlık, kendini de okurian da avutma sanatı mıdır? Karşımda bir ayna var. Kirti mi kirli!.. Bir bayram günündeyiz diye o kirli aynayı yıkamak hiçbir yarar sağlamaya- cak, olsa olsa hem kendimi hem sizleri aldat- mış olacağım. Türkiye <de de Yargıçlar Var BAHİR M. ERÜRETEN//U ^*pv lkemızdekı çarpık düzen, çeşit- • • li erkleri ve tüm katmanlan ile U eleştirilirken adalet örgütü de za- man zaman bu eleştirilerden pa- yını almaktadır. Adalet uygula- masında, bir bölümü ashnda baş- ka koşullar ve mevzuatm bugünkü yapısm- dan da kaynaklanan çeşitli olumsuzluklara, basınımızdaki olumsuz eleştirilere karşın, Türk adaletinin örnek oluşturan kararlan çoğunluktadır. Buna bir örnek vermek isti- yorum. - Cumhuriyet gazetesinin 1 Aralık 1998 tarihli sayısmda, 'Atarürk'ün Amsuıa th*- net' başlıklı bir makale yazmıştım. Yazıda özetle; Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yaymlama Genel Müdürlüğü'nün çıkar- jfHıfı ve tilke.mızdehukuksal mev^uatuı top- .landığı tek resmı yayın olan 'Kanjınlar Kiil- ^lyaü'ndan, ulu önderimiz Mustafa Kemal c Türkiye Büyük MiIIet Meclisi tarafından verilan Atatürk soyadı ile, bu soyadınuı baş- kaları tarafından kuJlanılmasını yasaklayan 1935 tarihli ve 2587 ve 2622 sayılı yasala- nn (Atatürk ile ilgili diğer yasaİarla birlık- te], kullanımda olmadığı gerekçesiyle ve "OzeMBr" kaydı ile metinlerinin mevzuat sis- teminden çıkanlması olayını eleştirmiştim. Yazıda, kişilere hiç bir gönderme bulun- mamasına, yalnızca bir dönemin hükümet uygulaması eleştiri konusu edilmiş oiması- na karşın, o güne kadar adını bile duyma- dığım, MuammerOytan isimli şahsın açtı- ğı bir dava ile karşılaştım. Davacı şahıs, bu yazıda, kendisinin hedef alındığını, çünkü o tarihlerde, bu külliyatı çıkaran kurumun genel müdürü bulunduğunu, yazıda kişılik haklanna saldın olduğunu bildiriyor, Cum- huriyet gazetesinden ve benden beş milyar TL. tutannda tazminat istiyordu. Davayı inceleyen Ankara 28. Asliye Hu- kuk Mahkeınesı sayın yargıcı M. AB Esmer, verdığı uzun gerekçeli karafınY şu şekilde özetliyordu: '\"û "Söz konusu yazL tümfl Be değeriendirfl- diğinde, mahkememizce, ekştiri mahryetin- de görülmüşnir. Bahse konu Atatürk ile il- gili her iki yasa da özel yasa değüdir. Ve fi- üen kuUanımdan kalknuş değOdir. Devam- b olarak göz önünde bulundurulması gere- ken yasalardır. Bu yasalaruı özel olduğu, kuflanımda bulunmadjğı gerekçesiyle kûlli- yata ahnmaması yanuştır. Şu haü ile de yazı, tam bir eleştiri ve ger- çeğe uygun bir yazı olarak görüldüğünden ve yazuuıı konusu her zaman güncel oldu- ğundan, ifade ile konu arasında düşünsel bağnlık bulunduğu, yazıda kamu yaran ol- duğu, bu hali ile yaanın tamamen hukuka uygun bir yazı olduğu kamsına vanldığuı- dân,davanın reddine karar verilmesi gerek- miştir". 1998/852 E. 1999/277 K. sayılı bu karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 'nin 1999// 7281 E., 1999/9362 K. sayılı karan ile onanmış- tır. Doğru ve yerinde bir karar ile böylesine önemli ve nazik bir konuyu çözümleyen Ankara 28. Hukuk Mahkemesi'nin, bu ka- ran onayan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin değerli başkan ve üyelerinin adaletin oluş- masındagösterdikleri 'özen', Atatürkçü kim- liğin korunmasındaki 'titfcdik', yargının doğ- ru işlemesınde gösterilen ayncalık tanımaz tarafazhk* her türlü takdirin üzerindedir. Ül- kemizde adaletin işleyişinden zaman za- man kuşku duyanlara da en güzel yanıttır. Âmatörlük ve Profesyonellik Hülya COŞKUN Ankara Üni. Beden 0 zleyicisi, antrenörü, yönetimi ve spor- I cusuyla bir bütün oluşturan spor, gün- lük yaşamımızın içinde her zaman var olmuş ve var olmaya devam etmekte- dir. Sporeski tarihJerde tamamen ama- tör ruhla yapılmıştır. Yanşmalarda başanlı olan sporcular ya- banıl zeytin dalı amphoro dolusu zeytinya- ğı ile ödüllendirilmiştir. Sporcular sadece kazanmak için yanşırlardı. Spor, zaman içerisinde amatörlük ve pro- fesyonellik olarak karşımıza çıkmıştır. Bu zaman içerisinde, profesyonel sporcular bü- Eğitimi ve Spor Bölümü yük miktarda aldıklan paralarla ödüllendi- rihnektedirler. Her yıl transfer sezonunda büyük para- lann altına imza atan profesyonel futbolcu- lar, amatörlük ruhundan uzaklaşmışlardır. Futbol liginde yaşadığımız son olay; Fe- nerbahçe/Pendik spor maçı, amatörlük ru- hunun yanşmak ve kazanmak için yeterli olduğunun, profesyonelliğin ise kazanmak için yeterli olmadığmın güzel birömeğidir. Sporu bir meslek olarak seçen futbolcu- lar, popüler spor olarak seçtikleri bu dalda her türlü maddi olanaklara sahiptirler. Ama- tör sporcular ise malzeme, araç-gereç yar- dımı, besin (gıda) ve sağlık yardımı, eğitim harcamalanna yapılan yardım ve bazen de küçük miktarda maddi destek beklemekte- dirîer. Ülkemizde futbolcular profesyonelliğin gerektirdiği kurallara uymamakta, dolayı- sıyla performanslan düşmektedir. Kazanılan büyük paralar, takımm ya da sporcunun büyük olduğunun, başanlı ol- duğunun birgöstergesi değildir. Kazanmak ve yanşmak amacıyla alana (sahaya) çık- mak sporun özüdür. Amatörlük ruhunu kay- betmeyen sporcu ve takımlar, başanya her zaman daha yakın olacaklardır. PENCERE Bayramlık... Eskiden "astrolog"a "müneccim" denirdi; her padişahın yanında yıldızlardan ahkâm çı- kanp gelecekte neler olacağım söyleyen bir "başmüneccim" bulunurdu. Müneccimlik saygın bir meslekti. Başı kibir ile sarhoş bir genç çok uzak yer- den kalkıp müneccim olmak hevesiyle Iran'ın ünlü bilgesi Gûşiyâr'ın yanına vardı... Ancak günler geçiyor, Gûşiyâr gence bir şey- ler öğretmekten kaçınıyordu. Genç aynlmak is- tedi. Gûşiyâr dedi ki: - Sen kendini akıl ve bilimle dolu sanıyorsun. Dolmuş kap doldurulur mu?.. Boş gel ki bilim ile dolmaya açık olasınl... Ve ekledi: - Sen ağzına dek benlik suyu ile dolmuş bir kandile benziyorsun; senden ışık olmaz. • Akıl çok değerli birhazinedir; ama, kullanma- sını bilirsen!... Aklını başkasına emanet eden, insanlığından vazgeçmiş sayılır; yalnız bilimde değil, kimi zaman dinde bile bu kural geçerli!.. Sözgelimi "mürit" ne demek? Mürit, aklını şeyhine ipotek etmiş kişidir. Bugün Şeker Bayramı; iki Müslüman bay- ramlaşırken eşrttirier; birisi yaş baş bakımından ötekinin elini öpse de bayramlaşmanın özün- deki anlam nedir?.. Ikisinin de Tann katında eşit oluşu değil mi?.. Peki, bu iki Müslümandan ya birisi şeyh olup Ailah'ın komisyonculuğunu yapıyorsadurum ne- dir?.. Mürit ile şeyh eşit mi?.. • Türkiye'yi son yıllarda baştan sona saran ta- rikatçılığın propagandası ne diyor: "- Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır!.." Ülke tarikatçılık ya da öteki adıyla cemaatçi- likle dolup taşıyor. Bu yolda örgütlenmenin di- bi yok!.. Üstelik her tarikat iş dünyasında hol- dingleşiyor. Tarikat bankası, televizyonu, ga- zetesi, radyosu, ithalat ve ıhracat şirketleriyle parasal örgütlenmenin içine yuvalanıyon cami yaptırma derneklerini bu yolda kullanıyor; eği- tim kurumlan, ortaokullar, liseleraçıyor, öğren- ci yetiştiriyor, müritlerini çoğaltıyor. Dışardan bakıldığında çağdaş bir yapı; içine girdiğinde ortaçağ... Neden?.. ' * Çünkü tarikatçılıkta "şeyhe kapılanan mürit, ölüyıkayıcısına kendisini teslim etmiş cesetgi- bidir". Tarikatçılığın temel kuralı ve özü bu!.. • Mürit nerede olursa olsun (bankada, şirket- te, devlet kururnunda, hükümette, orduda, okuf- da, üniversitede) şeyhin iki dudağının arasına bakar. Geçmişte çok yasandı; bir hükümette bakan olsan da şeyhinden emir alıyorsun. ,, ^ J O Ya orduda alay komutanı olursan?. -\<ri^ t ' Komutanın kim olacak?.. öğretmense, Milli Eğitim Bakanlığı'na sızmış bir ajan gibidir mürit... • Demokrasi "mürit"lerin cesetleri üzerine ku- rulamaz; özgür "bireyler'm ürünüdür. SULTANBEYLİ ASLİYE HUKUK HÂKtMLİĞl'NDEN 1999/474 Davacı Fatma Kocabey vekili Av. Tekin Güzel tarafından Nevzat Kocabey aleyhine açılan ge- çımsizliğe dayalı boşanma davasının yapılan yar- gılaması sırasında davalı adresi araştırmaya rağ- men tespit edilemediğinden davalıya ılanen tebli- gat yapılmasına karar verilmiş olup dilekçede şid- detli geçımsızlığe dayalı olarak dava açıldığından işbu ilaaın yapıbnasından itibaren 15 gün sonra tebliğ edilmiş sayılacağından duruşmada hazır bulunması veya kendisini vekille temsil ettirmesi, olmadığında gıyabında davanın sonuçlandınlaca- ğı davetiye yerine kaim olmak üzere tebliğ olu- nur. 20.12.1999 Basın: 612 AOGÖL KADASTRO HÂKtMLİĞl'NDEN 1999/5 Esas, 1999/53 Karar Davacı Ergün Kara- man ye davalılar Mer- yem Öztürk ve arkadaş- lan aleyhıne açılan tes- pitin iptali ve tescil da- vasının yapılan yargıla- ması sonucunda: Davalılann davasının kabulü ile; Nevşehir ili Acıgöl ilçesi Inallı kasa- bası Yenımahalle Gö- lünbaşı mevkiinde bulu- nan 167 ada, 157 no'lu parselin 12.430.72 m2 yüzölçümü ile davacı Bayram oglu Ergün Ka- raman adına tarla nıteli- ği ile tapuya tesciline, 31.221.000.-liraharcın davayı kabul eden dava- lılar dışındaki davalılar- dan alınarak Hazıne'ye irad kaydına, 41.875.000.-lirayargı- lama gidennın davayı kabul eden davalılar dı- şındaki davalılardan müteselsılen alınarak davacıya verilmesine, karar kesinleştikten son- ra Acıgöl Tapu Sicil Müdürlügû'ne gönderil- mesine karar verilmiş olup davaülardan Hatice Aslan'uı adresi tespit edilemediğinden 7201 sayılı yasa uyannca ıla- nen tebliğ olunur. 22.10.1999 Basın: 132
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle