27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 OCAK2000SAL OLAYLAR V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr Helsinki: Bir Başlangıç Tevfîk ÜNAYDIN / Emekli Büyükelçi B u yazının amacı Avrupa Birliği'ne adaylık konu- sunu işlemek değil. AB'ye adaylığımıza kı- saca değındıkten sonra asıl söylemek istedikJerime geleceğim. Evet, sonunda AB'ye aday olabildik. Önce şunu vurgulamak gerekir ki Hel- sinki Bildirisi bizirahatsızeden baa öğe- lere karşın ülkemıze ıleride AB'ye üye- lik yolunu açan bir başlangıç noktası, üyeliğe yönelik uyarlamalann bir an önce gerçekleştirilebilmesi için itici bir güç oluşturmaktadır. Kuşkusuz aday- lık, üyeliğin güvencesi değildir. Üyeliğın kesinleşmesi, çok genel bir anlatımla, bir yandan kendimize (hu- kukun üstünlüğü, insan haklan, ekono- mik düzenlemeler vb.) öte yandan çö- zümü belirlı bir ölçüde bizim dışımız- da olan Ege ve Kıbns anlaşmazlıklan- nnı çözümüne bağlı. Sadece bıze değ- gin (ait) sorumluluklan yerine getir- miş olsak bıle söz konusu anlaşmazlık- lar çözümlenmediği sürece adaylığı- mız askıda kalabilir. Genellikle benim- senen görüşe göre Helsinki'nin bizim için -keza Yunanistan için- ne bir utku ne de bir yenilgi olduğu söylenebilir. Adayhğunız konusunda asıl söylemek istediklerime gelince... Adaylığımıza ilışkin gelişmeleri, basında ve görün- tülü yayında belirtilen görüşleri hepi- miz ilgiyle izledik. Bu sürede beni ve birçoklannı düşündüren ve üzen husus şu oldu: Adaylığımıza ilişkin görüşler belirtilirken çoğu kez adaylığın bizi üyelik koşullannı kendimize karşın ger- çekleştirmeye zorlayacağı söylendi, adaylığın bizim için "terbiye edici" bir süreç oluşturacağı ilen sürüldü ve ben- zen başka görüslerie neredeyse "Bizan- cakbu yoklan adam olabifiriz" denme- ye getmldı. Kimılen Avrupalı olduk naralan attı, kimileri daha ölçülü dav- ramp artık Avrupalı olacağız dedi, ki- mileri ise hâlâ kuşku duyulduğu için Av- rupalı olabilecek miyız, sorusunu sor- du. Nitekim böyle bir soru bir TV söy- leşisinde Prof. Emre Kongar'a da so- ruldu. Prof. Kongar bu soruya, Avru- palı olabümenin koşullannı şöyle özet- leyerek yamt verdi: "Hukukjı saygL, M I M M saygı ve in- sanasaygL" Ancak Sayın Profesör bun- lan gerçekleştirebileceğimiz hususun- da pek de umutlu görünmedi, ama yi- ne de umut kapısını açık bırakarak Tûrk insanının bazen beklenmedik iş- len başardığını da sözlerine eklemeyi ihmal etmedi. Sayın Kongar, bizim için AB'ye götüren yoldaki engeli, şimdi- ki toplumsal düzensizhğin, hukuksuz- luğun toplumsal büimdeki deyimi olan Fransızca "jUMHme" sözcüğûyle açık- ladı. Prof. Kongar'ın şimdiki durumu- muzu ve gelecegimizi özeüeyen bu bi- limsel açıklamastna katılmamak olası mıdır? AB'ye adaylığımızuı çeşitli yönler- den irdelendiği bir dönemde su üstûne çıkan kendimize ve devlete karşı duyu- lan bu güvensizliğın, aşağılanma duy- gusunun herhalde bizleri üzmesi, mut- suz kılması gerekirdi. Ne yazık ki söy- lenenlerden, yazılanlardan böyle bir iz- lenim edinmek pek de olası olmadı. Peki biz neden ve nasü bu durumla- ra düştük? Kendimize güveni nasü kay- bettik? Aşağılık duygusuna neden ka- pıldık? Öteden beri söylendiği ve yazıldığı gıbı Atatürk'ün saygınlık kazandırdı- ğı bir toplumu bu duruma düşürenle- rin 1950'lerdenbuyanaûlke yönetimin- de nasılsa söz sahibi olabilen, çoğun- lukla çapsız, rutehksiz, kişisel çıkarla- ruıı bilerek ya da bilmeyerek ülke çı- karlanndan üstün tutan siyasetçiler ol- duğundan sanınm kimsenin kuşkusu yok. Buralara nasıl sürüklendiğirruzi uzunuzun anlatmaya bilmem gerek var rm? "Odunu aday göstersem seçflu-" diyebilen siyasetçilerden "Anayasayı bir kere de biz debek ne ofaır?" zihni- yetini taşıyabilen sözde görûş (vizyon) sahiplerine kadar siyasetçilerin, de- mokrasimizi amaç değil araç gören zih- niyetin, oy kaygısını her değerin üs- tünde tutan, keyfıliği görüş ve üstün- lük (vizyon ve meziyet) sanan ciddiyet- ten yoksun yöneticilerin, bizleri "derin devîet" çukuruna sokanlann ve benze- ri davranışlardabulunmuş olan siyaset- çilerin bizleri sürûklediği durumdur bugûn içinde bulunduğumuz durum. Türk insanının bugûn düşürüldüğû onur kıncı durumu ibretle ve üzülerek yaşamak zorunda bırakıldık. Siyaset- çilerimizin davranışlannı, rutumlannı gözden geçu-elim, sözlerini anımsaya- lım. Onlarla övünebildik mi? Gurur duyabildik mi? Olan oldu, ama artık hiç olmazsa bundan sonrası içinhalkımızla, sıyaset- çilerimizle Atatürk Tûrkiye'süıe yara- şırbir görünüm sergileyelim ve AB'ye üyeliğunizı başı dık olarak elde edelim. Dışişlen Bakarumız AB'ye adaylığı- mıza ilışkin olarak basımmıza bılgi ve- rirken bundan böyle istediğimiz kadar kapıcı, çaycı, kahveci çalıştıramayaca- ğınua söyledi. Elbette ki çok doğru. An- cak, yeni dönemin getireceği kısıtla- malann, aranacak niteliklenn sadece birkaç mesleği değil, sayısal olduğu kadar niteliksel yönlerden de tüm öbür alanlan ve özellikle bizleri temsil eden vekillerimizi de kapsaması gerekir. Bunca olup bitenden sonra ve en son örneği ile ülkenin içinde bulunduğu zor bir dönemde ve halkımıza getırilen oldukça ağır yûkümlûlüklere karşın hâ- lâ "layak emeknük" peşinde koşabi- len, daha şimdiden adaylığımızın bize yüklediği sorumluluklan oya çevirme- ye kalkışabilen zihniyetteki vekiller gi- bilerini değil, ûlkemiz ve halkımızın çıkarlannı kendi kişisel çıkarlarunn üs- tünde tutabilecek, içimize sindirebıle- ceğimiz vekilleri seçelim. Bir hanım köşe yazanmızın belirtti- ği gibi, önümüzdekı dönemde "egola- nnı ön plana çıkarmak yerine, nitetik- leriyle fark yaratacak devlet adamlan- na" gereksinimirnizin her zamankınden fazla olduğunu unutmayalım. Cumhurbaşkanımızın ve çoğuuzma- nın vurguladığı gibi AB "bir degerler manzumesidir*\ Bu bakımdan, AB'ye üye olabılmek ve üyeliğı yaraştığmca (layıkıyla) yürütebilmek istiyorsak bu değerleri anlayabilecek, bu değerlere uy- gun düşecek insanlanmızı vekil olarak seçelim. Bu görev kuşkusuz halkımı- za düşüyor. Yoksa lurhan Sdçuk'un son günlerdeki bir karikatüründe çizdiği, utla keman çalmaya kalkışan çalgıcı gibi sürûp gideriz. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Yanm Yüzyıl Önceden.. Yüzyılın tam ortasındaydık. Ankara'da Tercüme Bürosu... Iktidar değişmiş, Milli Eğitim Bakanlığı Yayın Müdürlüğü'ne bağlı Tercüme Bürosu'nda üç kişiyiz: Lutfi Ay, Oğuz Pettek ve ben... Bir de cu- ma akşamüstleri toplanan kurul var... "Dünya Ede- biyatından Eseher"dizisinin hızı kesilmiş. Başkan- lıkta, Suut Kemal Yetkin'in yerini DP Adana Mil- letvekılı Prof. Remzi Oğuz Ank almış. Bir arke- olog, ünlü bir kişi. Aşın milliyetçi görüşlerin savu- nucusu... Biliyordum, er geç işime son veriteceğini! Bir gün, yeni Başkan bizimle tanışmaya geldi. Hiçbirimi- ze yakınlığı yok, daha çok kuşkulan var. Oyle ya, Lutfi Ay, Voltaire'leri çevirmiş, Peltek ise Çe- hov'lan.. Ben de 'genç bir öykücü'yüml.. lyi oldu da deprem şu dolaplan, kitaplan devir- di. Bir yığın ilginç mektup, belge çıktı ortaya. Bu arada Behçet Necatigiİ'in bana yazdığı, benim ona Ankara'dan yazdıklarım... Necatigil, az rast- lanan düzenli kişiterdendi. Kime ne yazmışsa, kim- den ne gelmişse hepsini saklamış. Birbirinden ilginç, birbirinden değerii çeviriler!.. Unsmuno'nun 'Sis'i, Rilke'nin 'Malte... 'si, Ham- sun'un 'Açlık'\, daha nice yapıt... Hepsi Necati- gil'in başanlı çevirileri... Mart 1951 günü onayaz- dığım mektuptan bir parçayı okuyorum: "Yalnız bu arada bahsetmem gereken bir şey var. Biliyorsun bizim büronun başkanlığına Rem- zi Oğuz Ank geldi. Kabul edilen eserlere ait tez- kereteribaşkanın imzalaması lazım. Senin Strind- berg'/n 'Açık Deniz Kenannda's/ büroca kabul edildiği gün başkan seyahatteydi. Ertesi hafta kabul edilen eseherin tezkerelenni imzalatmak için kendisine getirdik. Senin kitabı ve adını gö- rünce bir hayli tereddüt etti. Kitabı gkuyup oku- madığımızı bizlere sordu. Melahat (Özgü) Hanım okudu, müspet rapor verdi, heyet de kabul etti, dedik. Bir de kendisi okumak istermiş! Anlaşıldığı gibi senin adından çekiniyor. Garip birzat. Bizlere karşı da aynı durumu ta- kınıyor. Çok tehlikeli! Benim için de iyi düşünce- leri olduğunu sanmıyorum! Senden bahsederken 'Tanınm, çok iyi arkadaşımdır' dedim. Birşeyde- medi. Çok dikkatli olmak lazım. Gün, onlann gü- nü. Yüksek mevkilere hep bu tip adamlargeliyor. Ne yapacağız bilmem. Sana bu olayı bilhassa yazıyorum. Mühim bir şey değil, fakatbuadam- lann kafalannın içini göstermesi bakımından ilgi- ye değer. Açıkçası bu başkan varken ilerici sa- natçılara, yazariara tercüme verilmesıkolayolma- yacak gibi görünüyor. Vaktiyle verilip de imzalan- ması kalan havaleler bile incelenecek! 'Venedik'te Ölüm' ve başkalan da... Benim, matbaada olan Sartre ve Anouilh tercümeleh için ne diyecek- ler, ondan korkuyorum. Bugünlerde sık sık klasik eseher hakkında bakanlığa curnaller yağıyor." Birkaç gün sonra yazdığım mektuptan bir par- ça: "Tercümen Talim ve Terbiye'de. Bugün oraya telefon ederek kitabın ne olduğunu sorduk. Bir raportöre vermişler, okuyormuş! Böyle bir şey hiç görülmüş değildir! Herhalde biri parmakladı. Remzi Bey epey çekinmişti biliyorsun. Istemeye istemeye tezkereyi imzalamıştı. Eserin konusu hakkında fikir edinmek için bir tanıdığına okutu- yor olmalı! Bakalım sonu ne çıkacak? Melahat (öz- gü) Hanım'la konuştum. Kitapta bazı açıkyerter var, onlara takmasınlar, diyor." Elli yıl önceden biranı!.. Iktidara, demokrasi, öz- gürlük sözleri vererek gelen DP iktidannın sana- ta, edebiyata, kültüre bakışının bir ömeği... Beh- çet Necatigil başta olmak üzere bütün yazariara, şairlere düşmanca bakış! Isveç yazan Strind- berg'in romanından bile kuşku duymak, Thomas Mann'ın "Venedik'te ölüm"ünü zarariı saymak... Zaten çok geçmeden bir yolunu bulup beni de Tercüme Bürosu'ndan uzakJaşürmadılarmıydı? KJa- sikler dizisine son vermediler miydi? Ardından Halkevleri'ni, Köy Enstitüleri'ni ortadan kaldırma- dılar mıydı? Elli yıl geçti aradan, bazı kafalarda bir uyanma, bir aydınlanma oldu mu dersiniz! Yoksa daha be- ter mi oldu her şey!.. (Bakın hâlâ ders kitaplanna çağdaş yazarlan almıyorlar!) Çarşaflı kadınlan- mızla, başörtüsü de başörtüsü diye direnen üni- versiteli kızlanmızla, işbaşındaki büyük büyük po- litikacılanmızla yirmi birinci yüzyıla bilmem nasıl yakışacağız? Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin yayınladığı günlük Bizim Cazete Ülke sorunlanna ilişkin raporlarıyla, araştıımalanyla, köşe yazılanyla, tarafsız haberteriyle sivil toplumlann gazetesi. Düzenli okumak için abone olun. Te): 0.212. 511 08 75 Mesleksel Eğitim, Toplumsal Yatınmdır TomrİS ÇAVDAR / Yüksek Endüstri Mühendisi 7 5. yılını büyük bir görkemle kutladı- ğımız Türkiye Cumhuriyeti'nin ana hedefı, Yüce Atatürk tarafindan "Çağ- daş uygarfak düzeyine ulaşmak ve geç- mek" bıçimınde belırlenmışör. Birçok yönleriyle çağdaş ve uygar olarak nitelenen Av- rupa Birliği'ne üye olan ülkelerle eşit koşullar- da yaşama ve benzer ölçütlere erişme, ancak eğitim sistemimızin bütüncül bir yapıda hem nitelik hem de nicelik yönünden birliğe üye ül- kelerin düzeyine çıkartılması ile olanaklıdır. Bu hedeflere erişmemizde temel etken, bir toplum- sal yatınm öğesi olan mesleksel eğitim sistemi- mizin gelişririlmesi doğrultusunda, toplumsal taraflann (devlet, işçi ve ışveren) uzlaşması ola- calcnr. Laik, demokratık ve sosyal hukuk dev- leti temeline dayalı olarak, ülkemizin toplum- sal ve ekonomik açıdan gelişmesi, kalkınması ve değişen koşullara uygun olarak insan gücü- ne yeni niteliklenn kazandınlması ve üretken kı- lınması, toplumun gönenci (refahı) ve birlikte- liğı toplumsal uzlaşmanın sağlanmasına bağlı- dır. Bilındiğı üzere laik devlet yönetınunde bi- Jim sürekh olarak sorgulanmakta, gerçekler araş- tınlıp bulunmakta ve başta eğınm, hukuk, np ol- mak üzere benzen birçok alanda dinsei ölçüler uygulanmamaktadır. Laik devlet düzeni, evrensel insan haklannın dinsei dogmalardan ve sınırlamalardan korun- masmı da içerir. Avrupa Birliği ülkelerinden Fransa Anayasası'nda "Eğitiın>-eöğretimin her derecede laik olarak örgütlendirilmesi devledn görevTdir" hiikmü yer almaktadır. Almanya Fe- deral Anayasası'na göre "Çocuklann din dersi- nekablıp kaülmaj-acakJanııa karar vermek,ço- cukLann eğitimi üe yükümhl kimsekrin hakio- dn-" denihnektedır. Böylesıne bir yaklaşım, da- ha 196O'lı yıllarda Türkiye Cumhuriyeti'nin 1961 Anayasası madde 19 hükmünde "Dineği- thn ve öğrenimi, ancak kişi- nin kendi isteğiııe ve küçûk- lerin de kanuni temsflcSeri- nmisteğinebağhdır 5 ' Ukesi ile eşanlamlı bir uygulamadır. Atatürk'ün öngördüğü eği- tim ve öğretım anlayışı kay- nağım Türk devriminin te- mel ilkeleri olan ulusal ege- menlik, bağımsızlüc, özgür- lük, demokrasi, banş ve top- lumsal kalkınmadan almak- tadır. 29 Ekim 1923'te cum- huriyetimizin ilanından bir- kaç gün sonra, dönemin Mil- li Eğitim Bakanlığı tarafın- dan yayımlanan "E^thnAn- dı" adlı genelge, cumhuri- yetimizın eğitim alamndaki amaçlannı beş ana bolümde toplamıştır: 1- Ulusçu, halkçı, devrim- ci, laik ve cumhuriyetçi yurt- taşlar yetiştirmek, 2- llköğretimi gerçekten yaygınlaştmnak ve herkese okuma-yazma öğretmek, 3- Yeni kuşaklan bütün öğ- retim basamaklannda genel- likle bilimsel ve özellikle de ekonomik yaşamda etkin ve başanlı kılacak bılgilerle do- natmak, 4- Toplum yaşamında kor- kuya dayalı ahlak yerine, öz- gürlükve düzenarasındatop- lumsal uzlaşmaya dayalı ger- çek ahlak ve erdemi egemen kılmak, 5- Türkulusunu uygarlık- ta en ileriye götürmek ve ye- ni kuşaklan, Türk olma onu- runun gerektirdiği aşk, is- tenç ve güçle yetiştirmek. Cumhuriyetin öngördüğü eğitim düzeninin ilke ve he- deflerinin özümsenmesinde, Atatürk'ün görüşleri yete- rince aydınlancıdır. Buna gö- re "Ne yazık ki gerçek du- rum şndur ki,yeryûzündeki yüz mOyonlarca Müslüman ytğmlan şannn ya da bunun tutsakhkve aşağılayıcılıkzm- cirieri altındadır. Aldıklan manevi eğitim ve ahlak, on- lara bn tutsakhk zmdrierini larabilecek insanhk niteüğini verememqtir, ve- remiyor. Çünkü eğrdmierinin bedefî ulusal de- ğ3dL.ÜIkeyLuhısukuıiannakisteyeııleriçinynrt sevgisL iyi niyvU öz>eri en zornnlu olan nhefik- lerdendir. Ama bir toplumu çağm gerekierine göre Uerletebümek kan bu nitelikkr yetmez, bu nitetikfcrin yanında büim ve teknik gereklidir." Bu amaçlar için Atatürk'e göre "eğitim işierin- de öyte bir prognun tzlemek zornndayız ki, o program ulusumuznn bugünkfi durumuyta,top- hımsal yaşamın gereksmimieriyle, çevrenin ko- şullan ile ve çağm gerekleri ile uviımlu olsun." Yüce öndenn yukanda belırrüğımız öngörü- sünden çıkartılabılen en önemli sonuç, onun eğitim sisteminden beklentisinin dogmatik ol- mayan, düşünmeye ve araştırmaya dayah, ussal (akılcı) ve bilimsel bir eğitim anlayışı olması- dır. özetlemek gerekirse, eğibmin temel hede- fi, bağnaz olmayan, sorgulayan, özgür düşün- celi ve üstün nıtelıkli insan yetıştirmektir. Ger- çek demokrasınin yadsınamayan öğesi olan la- ik eğitımin asıl işlevi, Türk insanına özgür dü- şünme ve davranma yeteneği kazandırmaktır. Kuşkusuz birulusunekonomik geUşmişliği ve kalkmmışlık düzeyi o ulusu oluşturan bireyle- rin eğitimi, bilimsel ve teknolojik yönden yeter- lilik düzeyleri ile dogrudan oranölıdır. Ancakbu amacın gerçekleştirilmesinde, devletimızin ku- rucusunun öngördüğü hedefler çerçevesinde ve ileri Batı ülkelennde uygulanan bıçimi ile 11e- ri görûşlü" ve "yetişmiş işgöcü" öğelerine özel önem veren bir eğitim anlayışınm benimsenraiş ohnası gereği ortaya çıkmaktadır. Bu temel anlayışın yerleşmesi için üçlü yapı- da (devlet, işçi ve işveren olarak) ışgücünün ye- teıiiliklerinin saptanmasında ve belgelendirilme- sinde uygulanması düşünülen meslek standart- lanna dayalı bır belgelendirme sistemi, önemli bir işlevi yerine getirecektir. Böyle bir sistem, iş yaşanundaki oluşum ve değişimleri ve özel- likle, mesleksel gelişmeleri ve yapılanmalan, üretim süreçlerindekı dönüşümü ve yeni mes- lek alanlannın gereksinimlerini göz önüne ala- rak, iş yaşamı ile mesleksel eğitim sistemi ara- sında sağlam köprülerin kurulması ve meslek eği- tim sistemine bütüncül bir yapı kazandınlması zorunluluğundan doğmuştur. Ülkemizde 1960'h yıllardan bu yana gün- demde olan meslek standartlan, ölçme- değer- lendirme ve belgelendirme sistemi, işgücü bin- kimımizın nitelik ve nicelik açısından belirlen- mesi ve bu birikimin toplumsal yaşamm gerek- sınımleri ve çağın beklentileri ile uyumlu bir yapıda yönlendirihnesı zorunluluğundan orta- ya çıkmıştır. Sosyal yaşamdaki taraflann uzlaşmasına da- yalı olarak kurulması düşünülen böyle bır sis- temin toplumdaki çeşitli çıkar gruplanm temsil eden işçi (işgören) ve işveren üst örgütlen ile dev- let arasında kurulacak ılışkilerve ızlenecek sos- yal ve ekonomik politıkalann saptanmasında yapüacak ışbırliğinin ve sonuçta, sosyal uzlaş- manın sağlanmastnda önemli bir etken olacağı düşünülmektedir. Bu sistem ile sosyal ve eko- nomik yaşamın bugünkü durumu, gereksinim- len, koşullan ve çağm gerekleri geliştınlecek olan meslek eğitim programlanna dogrudan yansıtı- labilecektir. Bu yapılanma ile bir yandan "iterleroe ve de- mokrasiiçindegefişme" amacına yöneunecek ve öte yandan, çağın gerektirdiği koşullar göz önü- ne alınarak toplumsal yatınm diye adlandınla- bılecek olan meslek standartlanna dayah bü- tüncül bir mesleksel eğıtime ve nitelüdi işgücü- ne gereken öncelik verilecektir. Ote yandan, bütün ilgili taraflann (devlet, iş- çi ve işveren üçlü yapısı içerisinde) katıhmına dayalı olarak, demokratik, toplumsal ve laik devlet yapısı içerisinde, toplumumuz için büyük bir gereksınım olan toplumsal uzlaşma ortamı korunacaktır. PUSULA MITHAT BEREKET TÜRKİYE VE DÜNYADA 100 YIL BOYUNCA YAŞANAN EN ÖNEMLİ OLAYLAR SAKIN PUSULANIZI ŞAŞIRMAYIN www.ntv.com.tr BUAKŞAM 22:05 PENCERE Kıbpıs Gitti Gider mi?.. Rauf Denktaş'ın şu günlerde hal ve hatınnı sor- mak isterdim... Keyfi yerinde mi?.. Sanmam. Bir ömür boyu savunduğu davanın yitikleştiği- ni elbet seziyor, görüyor... Ama, dile getiremiyor. Ankara'ya ayak uydurmak zorunluğu, Denk- taş'ın susup oturmasını öngörüyor. • Kıbns davası, döndü dolaştı, sanki tarihimizde- ki Girit davasıyla özdeşleşti. Bir yanda Oömanlı BabıâlisL öte yanda 'Düvel-i Muazzama', yani Avrupa'nın büyük devletleri: Ingiltere, Fransa, Almanya, vb... İş bu kez daha alengirli, çünkü Yunanistan res- men AB (Avrupa Birliği) üyesi... Türkiye dış kapının dış mandalı!.. AB Türkiye'nin aday üyeliğe atanması karannın içine Yunanistan tezini aşıladı; biz de zoraki "evet" dedik... • 21'inci yüzyıla dönük Türkiye'nin 'vizyon 'unda Kıbns davası nereye oturuyor?.. AB'ye katılmak güdüsü ülkede doruğa çıktı; çoşku yarattı; devlette ve toplumda "Avrupalı ol- mak" heyecanına Kıbns mıbns vız gelir... Ne diyorlar "- AB'ye giriyoruz. llerde AB 'Avrupa Birieşik Devteti'ne dönüşecek!.. Türkiye bu devletin bireya- leti olacak!.. Kıbns bu yolda başımızın belası!.." Yüksek sesle değil, ama, alçak sesle dile geti- rilen budur. • Yunanistan rahat!.. Kıbns'ın AB üyeliğiyle Atina amacına ulaşacak, ENOSİS gerçekleşecek... Kıbns'ın kişi başına geliri, nüfusunun azlığı, enf- lasyonun oranı, ekonomisinin düzeyi AB için bi- çilmiş kaftan!.. Üyeliğe tek engel Türkiye'nin da- yatması!.. Ege'de Türkiye ile çatışan Yunanistan, hesabını Uluslararası Adalet Divanı'nöa görmek istiyor, alacağı sonuçtan emin!.. Atina öteden be- ri savunduğu tezleri AB'nin üstlenmesinden ke- yifli!.. Anadolu'ya bakışındaki yumuşama Avru- pa'ya duyduğu güvenden kaynaklanıyor. • Eskiden ne diyorduk: - Kıbns Anadolu'nun yumuşak kamıdır, ENO- SİS gerçekleşirse Yunanistan adaya yeheşir, bu konuşlanma Türkiye'nin güvenliğiaçısından sa- kıncalıdır. Başka ne diyorduk: - Kıbns 'taki 120 bin Türk'ün güvenliği için Türk asken adada kalmalı!., Yoksa kan gövdeyi götû- rür, etnik temizlik başlar. AB içinde buluşacak olan Yunanistan, Türkiye ve Kıbns, Avrupa Birieşik Devletleri'nin birer üye- si olacaklanna göre bu tezler ne anlam taşıyor?.. • Ankara'daki politikacılar eski Kıbns tezierini sa- vunur görünüyoriar, halkın karşısında açık seçik konuşmuyorlar. Rauf Denktaş ise keyifsiz... 57'nci hükümetin tutumunu kamuoyu önünde sergileyemiyor, birçok şeyin değiştiğini görüyor, so- nun başlangıcında olduğunu seziyor. Denktaş'a da yazık, çünkü "Kıbns Türktür, Türk kalacaktır" diye çığnşılan bir geçmişin yükünü omuzlannda taşımaktan yoaıldu. ORHAN KARAVEÜ'den "YIÜN BELGESEÜ" BİR ANKARA AİLESİNİN ÖYKÜSÜ 2. baskısı çıktı! • Orhan Karaveli BİR ANKARA AİLESİNİN ÖYKÛSÜ'nde aniatmasaydı, kım bılecektı VATAN Gazetesı'nın bu macerasını7 Hasan Pulur, MILLIYET ' Orhan Karaveli'nın BIR ANKARA AİLESİNİN ÖYKÜSÜ hepımizın içinde yaşadığı olaylara tutulmuş bır ayna Oktay Akbal. CUMHURİYET • BIR ANKARA AİLESİNİN OYKUSÜ yemek yenecek bır aşevı bıle bulunmayan Ankara'yı da anlatıyor Orhan Koloğlu, MILLIYET • BIR ANKARA AİLESİNİN ÖYKUSlTnü buyuk keyif alarak okudum Suna Kıraç, KOÇ HOLDING • "EN ÇOK SATAN KITAPLAR" BIR ANKARA AİLESİNİN ÖYKUSU / Orhan Karaveli SABAH GAZETESİ Genel Dağıtım OZGUR YAYIN DAĞITIM LTD. ŞTİ Ankara Caddesı 31/2 - Istanbul Tel (0212) 526 25 13 - 526 35 01 " " Faks (0212) 527 57 78 KADIKOY 2. SULH HUKUK MAHKEMESt'NDEN Sayı: 1999/1002 vesayet Fazılpaşa Sk. No: 3 No'lu Hisar Apt. No: 2 Moda/Ka- dıköy adresinde ikamet eden Necla Jale Benk'e Ferit Tek Sk. Subaşı Apt. No: 20/2 Moda/Kadıköy adresinde ikamet eden Hatice Nil Seçener geçıci vasi tayin edil- miştir. Keyfiyet ilan olunur. 16.12.1999 Basın: 68561 UŞAK 2. ASLtYE HUKUK HÂKİMLtĞl'NDEN EsasNo: 1998/1115 Davacı tsmail Kozak vekih Av. Baki Kantar tarafin- dan davalılar Halil Canpınar ve Sami Keskin aleyhine açılan tazminat davasının yapılan yargılaması sırasında davalı Sami Keskin'm adresi tüm aramalara rağmen bu- lunamadığından duruşma günü ve dava dilekçesi tebli- ği için ılanen tebliğine karar verilmiştir; Karar gereğm- ce; Daha önce Uşak Durak Mahallesi Dinçer Sokak No: 28 adresinde oturmakta iken bu adresinden aynlarak ne- rede olduğu bilinemeyen, zabıta tahkikatına rağmen ad- resi tespit edilememesi nedeniyle dava dilekçe özeti ve duruşma günü kendisine tebliğ edılemeyen davalı Sami Keskin'in tayin olunan duruşma günü olan 9.3.2000 gü- nü saat 9.00'da Uşak 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne ait duruşma salonunda bızzat hazır bulunması veya kendı- sini bir vekille temsil ettirmesı, duruşma gün ve saatin- de hazır bulunmadığı, kendisini bir vekille temsil ettir- medıgi takdırde değışık HUMK'nun 213. maddesi gere- ğınce yargılamanın yokluğunda yürütülüp bitirileceği açıklamalı davetiye teblıği yenne kaim olmak üzere ila- nen tebliğ olunur. Basın: 68178
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle