Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 30 OCAK 2000 PAZAR
12 PAZAR KONUGU
Ülkemizde giderek tırmanan toplumsal yozlaşma ve ahlak çöküntüsünü Prof. Sümer GüreVle konuştuk
'ÇÖZÜM PSİKİYATRİK BOŞALMA'
Eğitim
seferberliğine
baslanmalı'
- Toplumsal bir çügndık haline döndû
gaHba. Stefan Zwdg'ın Amok adlı
Malakka'da geçen bir kitabı vanh.
Malakka tophmnı bulaşıcı olan Amok
adlı bir çdgûıhk hastabğuıa
kapdmışlardı.ffirbirincdokunan
herkese Amok bujaşıyordu-.
- Evet tam öyle. Öyle baktığımız
zaman popülist politika biçiminde
ortaya çıkıyor. Niye genç insanlar
çıkmıyor da hâlâ 75'indekiler bizi
yönetiyorlar? Galiba, tablo bu
anlamda çok açık. Şimdi ben kendi
dünya ütopyama dönersem... Gençler,
"Hemen şimdi'* diyorlar.
Aklı inancın önüne koyan bir anlayış
içinde çok yaygın bir eğitim
seferberliğine başlarsak o insan
inancını da başka türlü idrak
edecektır. İslamcı. dinci, dın tüccan
şeriatçı olmayacaktır. Berüm babam
gıbi düzgün bir inanan olacaktır. Ama
gençlenn dediği gıbı buna "hemea
şandT başlamahyız. Dolayısıyla,
böyle bir yapıda ahlak değerlerinin
düzelme şansı çok yüksektir. Hemen
şimdi başlasak bile kısa vadeli çözüm
söz konusu değıldır. Şimdi başlarsak
bir sonraki kuşakta buna ulaşabiliriz.
Gençlere her zaman söylüyorum.
Evîenmek istiyoîlarsa önce bir
psikiyatra gidip içlerini boşaltsınlar.
- Peki, sizce psikiyatrik tedavi yönûnde
bizim üderierde bir istem var mı?
- Sanmıyorum. Çünkü insanın böyle
bir isteminin gelişmesi içîn de bir
nebze kendi patolojisini görebilir hale
gelmesi lazımdır. Ben okudukça, artık
kendimle alay edecek kadar
patolojilerimi rahat görûyorum.
Bunun da bana bir terapi yöntemi
olduğunu söyledıler zaten. Ben
patolojimi size anlatabiliyorum.
Bizim liderlerin kim bilir ne dertleri
vardır. Vakit geçirmeden bir tedaviye
gitseler... Ne kadar erken giderlerse o
kadar iyi olur.
- Bir de ülkemizde yaşanan başka bir
anomalL sıradan kişiJerin 60 yaşını
aştıktan sonra mülklerini satnıak
istediklerinde akd sağhğı raporu
abnalanmn zorunhı okhığu, ama
75'ine gelmiş siyasifiderterdenbu
raporun hiçbir şckilde soruImadığL
Siz bonu nasıl değerkndiriyorsunuz?
- Çok güzel bir soru sordunuz. Bence
bu konuda pek çok şey yazmak da
lazım. B<' konuda çalışmalar
yapıldığtnda kim biHr neler çıkacakür.
Siz benim bu kuramsal
yaklaşunlanmi destekliyorsunuz, gibi.
Depremden
sonra kent
psikolojisi'
- Son depremlenien sonra ortaya çıkan
kent psikolojisi konusuadaki
değeıiendirmeniz nedir?
- O olay beni çok mutlu etti. Bununla
gururlanıyorum ve bir başka yerde de
böyle oldu mu, diye merak ediyorum.
Yûzlerce genç psikoloji, psikiyatri
öğrencisi deprem bölgelerine gidip
afetzedelerin dertlenni dinJedi.
Annelerinin travması çocuklara
yansmıasın diye çocuklan başka
çadıra alıp onlan oyunla oyalamışlar.
Nitekim de çocuklar oyun oynarken
içlerini açmışlar. Bakın, çocuk o
çadırda oyuncakla oynarken depremle
ilgili mesaj veriyor. Müthiş bir şey bu.
Burada psikiyatrinin önemi ortaya
çıkıyor.
- Belki siyasflerimizm önüne de böyle
oyuncaklar versek acaba sonuçlar
alabüir nıhriz?
- Bilmem, o kadar uzman değilim.
Aym psikolojik motif içinde
baktığımızda neler gördügûmüz
noktasına gelmek istiyorum.
Sosyolojide temel kural doğa
yasalanndan türemıştir. Şimdilerde
sosyal bilimciler bunu terk ettiklerini
iddia ediyorlar, ama ben
inanmıyorum. Şehircilikte çok sık
kullandığımız kural demografik
yoğunluk ya da nüfus yoğunluğudur.
însanlar bir mekân içinde çok yoğun
sayıda yaşarlarsa bundan çok ciddi
psişik sorunlar ortaya çıkıyor. Buna
bağlı olarak depremde öhl sayısı çok
daha az olabiHrdi. Bütün bunlarda hıç
kuşkusuz ahlak boyutu da ışin ıçıne
giriyor. Dürüstçe, bilimselce, bilinerek
politikacılanmızda bilime saygı
olsaydı ne tstanbul 10-12 milyon
nüfusa ulaşırdı, ne trafik cehemıemi
içinde yaşardık. Demokrat Parti'den
bu yana toplam 20 imar affi var.
Bunun en büyük tahribatı da Ozal'dan
bu yanadır. Ötuz yılda verilen ödünler
yed'i yılda bir fazlasıyla verilmiş.
Sürekli ödûnler verilerek tstanbul bu
hale getirilmiştir. Bu koşuîlar altoda
da insanlann ruh sağlığının düzgün
olnıasını nasıl bekleyebiliriz?
PORTRE / Prof. Dr. SÜMER GÜREL
1933, tstanbul doğumlu. İTÜMimariık Fakühesi'nde 1957'deyükseköğrenimini
tamamladu Aynıfakültede ikiyıl asistanhkyaptıktan sonra 1959 'da Almanya 'ya, oradan
da Danimarka, fngiltere, Hollanda 'ya gitti; bu ülkelerde şehirplancüığı üzerinde çalıştu
1964'te Türtdye'ye dönerek ODTÜŞehir Planlama Bölümü 'negirdi 1971-72 arası
ABD'de Massachusetts Institute ofTechnology'de (MIT) şehirplancüığı üzerinde çalıstu
1972-75 arası Danimarka 'nın Aarhus Üniversitesi Şehir Planlama Bölümü 'nde doçent
olarak dersler verdL 1975 'te İzmir 'de Ege Üniversitesi Şehir Planlama Enstitüsü kurucu
başkanı oldu. 1984'te YÖK nedeniyle istifa etti ve Suudi Arabistan 'a gitti. Mekke yâzım
Planı 'm yönetti 1989 'da üç yıl süreyle Pakistan 'a giderek Karaçi Kentsel Tasanm
Programı 'm yönetti. 1992 'de Türkiye 'ye döndü ve MSÜ Mimariık Fakültesi Şehir ve
Bölge Planlama Bölümü 'nde dersler vermeye başladu
- "Getişmenin görünmeven boyutian" sözcülderiy-
le tannniadığınız bir kuramuuz var. Bize bunu anbdr
nmomz?
- Böylesi bir kavrama kendi disiplinimiz perspek-
tifmden baktığımızda içinin nasıl doldurulacağı soru-
su giderek sorulur. Buradan kalkarak. ben, insan de-
diğimiz bireyin özellikle ruhsal yapısının gelişme ol-
gusundaki rolü üzerinde son 15 yıldır düşüraneye baş-
ladım. Bunun nedeni birtakım gözlemlere dayanmak-
taydı. Özellikle bulunduğumülkelerde çok ılginç göz-
lemlerim oldu. tki tane uç örnek vermek gerekirse
genç yaşta bulundugum Danimarka ile daha orta yaş-
larda bulundugum Suudi Arabistan toplumlan arasın-
daki farklan, gözlemlerimi geriye dönük biçimde
anunsadığımda ortaya birtakun sorunlar çıkmaya baş-
ladı. Bu sorunlar özellikle bireyler düzeyinde çıkıyor-
du. Acaba bu iki ülkede güven dediğimiz olgu niçin
çok ciddi farklılıklar gösteriyordu? Bir başka deyişle,
acaba, bireylerin ruhsal gelişmişlik düzeylerinden ha-
reketle bu farklılıklara bir açıklık getirebilir miydik?
Ben Suudi Arabistan'da güven olgusunun hemen he-
men hiç var olmadığını gözledım. Buna karşıhk Da-
nimarka'da bunun tam tersini gözlemiştim. Bunun
üzerine düşünmeye başladım. Böylece, güven dediği-
miz olguyu oluşturan insan düzeyinde ele aldığımız-
da onun psikolojik temelleri olan kavramlar üzerinde
düşündüm. tlk akla gelen kavram ya da olgu, insanın
"bendeld ben" diye isimlendirilen "ego"su oldu.
"Ego" deyince, bizim gibi amatörlerce birtakun yan-
lış yorumlar da yapılabihnektedir. Sözgelimi "ego"
olumsuz birnıhsal öğe gibi algılanmakta. öyle yorum-
lanmaktadrr. Gündelık görüşmelerde "egofct insan"
dediğimizde bencil, sadece kendini düşünen insan ti-
pi ortaya çıkıyor.
Oysa daha bilünsel, daha profesyonel araştırmala-
ra girişüdiğinde doğnı ohnadığı görülüyor. Bu bağ-
lamda bilincin tabakalanndan söz etmek gerekiyor.
Buradan kalkarakbilinçalh, bilinçdışı gözlemleribaş-
lıyor. Yani konu giderek çetrefılleşiyor.
-Göven dediğimizolgunun benimsenmesive özüra-
senmesi nelere bağhdn-7
- Bakın, böylesi brr yaldaşırn 'fçinde sadece güven
değil, güvenin temel oluşrurduğu toplumsal yaşamda
çok önem taşıyan birtakım başka olgular var. Bunun
başında ilk akla gelen, ahlak olgusudur. Bu konuda bir
süre düşündüm. Özgüven, yani kişinın kendine olan
güveniyle ahlak arasında ilişkiler var mıdır, bu iki ol-
gu birbirini ne kadar etkiler, giderek de bunun toplu-
ma yansunası nasıl oluşmaktadır, diye... Dünyanın iş-
leyiş biçimine çok yüzeysel baktığunızda ve ekono-
mi gibi çokönemlibir olayı gözlediğimizde güven ol-
gusunun çok önemli bir yeri olduğunu görüyoruz.
Başka bir deyişle, şu ya da bu nedenle. bu nedenler
genellikle psikolojik ağırlıklı oluyor. Güven ortamı za-
yıfladığı ve giderek kaybolduğunda ekonominin bü-
yük oranda sarsıldığmı görüyoruz. Bu kural bütün
dünya için geçerli. Ozellikle dünyada gücünü kanıt-
lamış bir ülkenin lideri herhangi bir sağlık sorunuyla
karşılaşmışsa bakıyorsunuz ki bu ekonomık düzeni-
nı, parasal düzenini bütünüyle etkılıyor, çalkalanduı-
yor. Ama burada güven olgusunun sadece bir boyu-
tunu gözlemiş oluyoruz. Yani, dahaaçık söylemek ge-
rekirse, ekonomiye olan etkisıni görüyoruz. Bunun
dışında, insanlann karşıükh ilişkilerinde güvene bağ-
lı pek çok çetrefilli sorunun yaşandığuıı gözlemek
mümkün. tşte buradan kalkarak mevcut durumun bu-
gün dünyadave ülkemizde geçerli yozlaşmasuun. hat-
ta çüriimesinin temelinde yatan nedenleri irdelemek
mümkün mü, diye düşünüyorum. Böyle bir psikolo-
jik, hatta psikiyatrik bir yöntem izleyerek analizler ve
bu analizlere dayalı, giderek tamlar geliştirebilirsek bu
tamlar çerçevennde çözüm olanaMan aramak tuttdı
bir yol olur mu?
Tektannlı dlnlerde katltam yok*
- Peki, bu bağfaunda yöntemleriniz konusunda bize
bflgi \webilir misiniz?
- Ben olaylann üzerinde yan saydam perdeler ol-
duğunu düşünüyorum. 10 yıl önce Körfez Savaşı pat-
lak verdi. Burada ilk perdeyi kaidırdığuıızda gaddar,
delidolu, Saddam, diye bir diktatör var.
Kendi halkının canına okurken petrolleri ele geçir-
mek için de Kuveyt'e saldınyor. Ama görüyorsunuz
ki onun arkasındaki perdenin gerisinde birileri de bir
başka oyunlar oynuyor. O perdeyi kaldırdığınızda ba-
tayorsunuz, bir başka aktör sahneye çıkıyor. O da Ge-
orge Bush. Onun da ellen fena halde Kuveyt petrolle-
nnm üzennde. Bunu görünce, "Demek ki Körfez Sa-
vaşı bundan çıknuş" dıyorsunuz. Ve gözlem buradabi-
tiyor. Bu yanlış değıl Ama ben diyorum ki. "Acaba
bunun gerisinde bir perde daha kaldırabüir miyiz?
Kakhnrsakacaba ne göreceğiz?
1
' O perdeyi kaldırma-
dan da şu soruyu soruyorum: "Bir iıwanın, herhangi
bir insanın varhğma son vermesL yani onu ökmrmesi
için geçerti herhangi bir neden oiabüir mi?" Hümanist
perspektiften bakarsak bu sorunun cevabı herhalde,
"hayu"" olacaknr. tnsanlar insanlan neden öldürüyor-
lar? Acaba işin içinde ruhsal bir sorun mu var? Ben
olaylara kültürbağlarrunda, hümanist bağlamda bakı-
yorum ve diyorum ki:Üç tane, monoteist, yani tektan-
nlı dın var. Bu dinlerin hiçbirisinde de insan katliamı-
nı teşvik edıcı bir motif göremıyorum. Yani bu, ne
Müslümanlıkta, ne Hıristiyanhkta ne de Yahudilikte
var. Ama peygambere ve onun alündaki tabakaya in-
diğimizde sorun başlayabiliyor. Aksi halde Haçlı Se-
ferleri'ni, cihat olayını nasıl izah edebiliriz? Bu ada-
mın gırtlagını kes, buyruğunu o insana Tann mı söy-
letiyor?
- Burada ruhsal sorunlar mı var, sizce?
- Evet. Dınlerle ılgılı yorumumu burada bırakmak
istiyorum, çünkü ileride dine pozitif motif olarak dö-
neceğım. Ben ateist olabılınm. ama inananlara da say-
gım var. Din çok da ıyi birpsikoterapi yöntemidir. Ina-
nanlar açısuıdan baktığımızda, demek ki işin içinde
VEFAT
Yüksek öğretmen Okulu ve Ankara
Fen Fakültesi Matematik Bölümü
mezunu öğretmen
ALİ CEYLAN'l
kaybettik.
Cenazesi 30.01.2000 (bugün) tarihinde
Avcılar Merkez Camii'nde kılınacak öğle
namazından sonra Firuzköy
Mezarlığı'nda toprağa verilecektir.
Eşi öğretmen Elmas Ceylan
Kızian Dr. Ayşen Kafalı.
Dr. Aylln Ceylan,
öğretmen Elflde Evrim Ceylan,
Damadı Dr. Demlrcan Kafalı
BAŞSACLIĞI
Sevgili abimiz, iyi ve dost insan,
değerli matematik öğretmenimiz
ALİ
CEYLAN'l
kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz.
Ailesine ve dostlarına başsağlığı
dileriz.
MEF DERSHANELERİ
YÖNETİCİ VE ÖĞRETMENLERİ
30
LEYLATAVSANOĞLU ^miz, topUamama
* onlarca yıldır
şirazesinden çıkmış. Hepimiz sanki bulaşıcı bir toplumsal
çılgınhğa tutulmuşuz. Çü'rüme, yozlaşma, ahlak çöküntûsü
almış başını gidiyor. Bu nereye kadar sürecek? Bireyler
artıkyurttaş olmanın bilincine varıp, yurttaşhk
sorumluluğunu da üstlenerek bu gidişe bir "dur " demenin
yolunu bulacaklar mı? Umarız sağduyu üstün gelir de
ülkemiz ve toplumumuzun içine düştüğü bu dehşetli
kokuşmuşluktan gün gelir temizleniriz. Bazı uzmanlar, başta
da şehir planlama uzmanı Prof. Dr. Sümer Gürel, toplumsal
yozlaşma ve kokuşmanın en iyi tedavi yönteminin psikiyatrik
boşalma olduğunu savunuyor. Toplum olarak psikiyatrik
tedaviye muhtaç olduğumuzun bilinci içinde, kapıldığımız
bu toplumsal çılgınlığı Prof. Sümer Gürel 'le konuştuk.
insana dönük bir olay var. Ortada bir patoloji
varsa. biz ınsanlar olarak dünyayı birbirine ka-
öyorsak, katliamlar varsa bu bızden kaynakla-
nıyor. Geçen yıl alü cilt Jungve Freudokudum.
Ben ne psikoloji ne de psikiyatri uzmanıyım.
Ama kendi mesleğıme dönük yorumlama ya-
pıyorum. Toplumsal bozulmalar, yozlaşma, gi-
derek soysuzlaşma biçiminde tırmanan arazla-
nn, yani patolojilerin kökeninde yatan sosyo-
psikolojik boyut nedir? Ömeğin futbol maçla-
nndan sonra gözlenenolaylarabakahm. Bizim
deükanhlar havaya tabanca sıkarlarken balkon-
dakı bir kız ölüyor. Ben fena halde Galatasa-
ray taraftanyım, ama ömrüm boyunca böyle
bir şey yaptığımı hanrlamıyorum.
- Toptumsal çdgmhğın bir dtjavurumu mn?
- Hiç kuşkunuz ohnasm. Drinci boyutu fena
halde bir tüketim histerisi. Demek kı bir yer-
lerdenbize bir şeyler pompalamyor. "Bir an ön-
cegidefiın de neşefineşeti ahşverişyapatun" teş-
neliği... Üçüncü dünyalı gibi üretip birinci dün-
yalı gibi tüketıyoruz... Ondan sonra Bosna'yla
başlayan, Kosova'yla, ardından Çeçenistania
süren bir başka boyut var. Bir marazı durum da
orada yatıyor. Esas olarak 1980 sonrası ne ol-
duğuna bakmamız gerektiğini düşünüyorum.
Kapltallst slrtemln çözümtori
-Sizce 1980 sonraaneokhı?
- Kapitalist sistem zaman zaman girdiği krizlerden
çıkmak için olağanüstüçözümlerbuluyor. Bu çözüm-
lerin meşruiyetı. ahlakı olup ohnadığı, ınsancıl olup
olmadığı kesinukle taruşıhr. 1980 sonrası en radikal
çözüm, birdenbire Sovyetler Bırlığı'nın çökmesiydi.
Burada, "MarksJzm çöktü" dediler. Hayır, çöken
Marksizm değıl, uygulamadır. Evet, Sovyetler Birii-
ği çöktü. Ama sonra bu- okuduk ve öğrendık ki meğer
küçük uluslan parçalayıp, mikro millıyetçilik salgmı-
m geliştırip elde kahnış konvansiyonel sılah stoklan-
m eritmekmiş amaç. Yani adam öldünneye dönük ti-
caret hazıriıyorsunuz ve siz, dünyanın lideri ya da li-
derlen olan ülkelersmiz.
-BnpolMka,Türldy«gWb««ü*derideJİn*fta-
ra para akiama ülkderi haMne getirmiyor mn?
- Bundan hiç kuşkunuz olmasın. Bakın, bu nokta-
ya kadar geldiğimize göre burada bir tam koymamız
gerekecek. Böylesi bir fenomene psikolojik, psişik
bazda tam koyabilir miyiz? Oradan da tanıya dayah
birtalam çözüm yollanna geliyoruz. Bir insamn bir
başka ınsanı yok etmesı için hiçbir tektannlı dinde bir
telkrn olmadığına, buna karşın din adma bu tür cina-
yetler işlendığıne göre ruh sağhğı sorunu dışında ge-
çerli bir neden düşünülebilir mi? Bu analiz geçeriiy-
se, bir mantığı varsa, yani beşeri açıdan hiçbir geçer-
lı neden olamaz, biçünindeyse o
zaman olaya bir tanımız var, de-
mektir. Ortada psişik, giderek
sosyo-psikolojik birpatoloji var-
dır.
?nOQ
Bugün depremin
.günü
Profesyonel
gonüllülerimiz hâlâ
dcpremzcdclerin
vanında!,
DAHA ETKİN-DAHA ÜRETKEN
MESLEK ÇIKARLARINIKORUYAN
MESLEKTE YETKİNLEŞMEYİSAVUNAN
ÇAĞDAŞ YAPIDÜZENİNDEN YANA OLAN
BİR ODA İÇİN...
İNŞAAT MÜHENDİSLERİNE
ÇAĞRI
30 Ocak 2000 tarihlerinde yapılacak olan TMMOB
Inşaat Mühendisleri Odası Istanbul Şubesi'nin 37. Ge-
nel Kurulu ve Seçimlerine tüm rneslektaşlanmızı ça-
ğınyoruz.
ÇAĞDAŞ İNŞAAT MÜHENDİSLERİ
SEÇİMLER
Tarıh : 30 Ocak 2000, Pazar Saat: 09.00 -17.00
Yer : Karagözyan llkokulu
Abide-i Hürriyet Cad.
(Şişli Adliyesi karşısı), Şişli/İSTANBUL
YÖNETİM KURULU ADAYLARIMIZ
ASIL
1. Cemal GÖKÇE
2. Murat GÖKDEMİR
3. Cemal AKÇA
4. Selamı BAKİOĞLU
5. Tımur SEMERCİ
6. Alı KOCAER
7. Rezan BULUT
YEDEK
1. Necla AYDINTURK
2. M. Akıf ADSIZ
3. Temel PİRLİ
4. Cihangır UZUN
5. Hüseyın TAŞ
6. G. Emre GURCANLI
7. Ismet OOĞAN
Ç A G D ,. o
MÜHASEBECİLER
V A K F 1
PANEL
"21. Yüzyılda Yeni Dünya
Düzeninin Revizyonu ve
Türkiye'nin Uluslararası Rolü"
Açıtış KoDnşmalan:
Mustafa ÛZYÜREK (TÜRMOB Başkanı)
YAya AR1KAN (İSMMMO Başkanı)
Otunım Başkanı:
Masum TÜRKER (Istanbul milletvekili)
Konnşmacdar:
Ayfer Y1LN1AZ (tçel milletvekili, De\'let eski Bakanı)
Ediz HUN (Istanbul milletvekili, TBMM Çevre Kom.
Baş.)
Zeynep GÖöÜŞ (Gazeteci-yazar, TVjorumcusu)
Prof.Dr. Taner BERKSOY (Ist. Bügi Üniversitesi
ÜBFDekanı)
Yer : The Marmara Oteli Taksim/tSTANBUL
Tarih : 31 Ocak 2000 Pazartesi
Sa»t : 13.30
17 Ağustos depreminde, İstanbul'daki
birçok okul yıkıldı ya da kullanılamaz
raporu aldı. Bolu, Adapazarı, Düzce,
Kocaeli, Değirmendere, Yalova ve
Gölcükien sonra, şimdi sıra İstanbul'da.
Amacımız İMECE fonuna yapacağınız
katkılarla isianbul ilçelerinde yıkılacak
olan bu okulların yerine, kalıcı okullar
yapmak. Haydi gelin el ele verelim ve
okula ihtiyacı olan çocuklanmıza yeni
okullar kazandıralım.
Yardımbnnız için:
(0212) 292 87 27 • 292 08 01
(Iş gûnleri saat 10.00/17.00 arası)
SARIYER1. ASLİYE HUKTJK
MAHKEMESİ'NDEN
Esas: 1999/366 Karar: 1999/564
Mahkememizden verilen 24. 11.1999 tarih ve 1999/366
esas, 1999/564 sayıh karar ile, 1-) Davanın kabulüne, 2-) To-
kat ih, Turhal Uçesi, Ormanözü köyü, cilt: 0050, kütük sıra
no: 69"da nüfusa kayıtlı Ibrahim ile Menevşe bzı 15.5.1942
doğumlu, Hüsne Göktaş'ın ölen kocası Tokat, Tuıhal üçesi,
Ormanözü cilt: 0050, kütük sıra: 0013'de nüfusa kayıtlı Ha-
san ile Yeter oğlu, 1938 doğumlu Hasan Karademir'in Kara-
demır olan soyadını kullanmasına izin verilmesine, ve dava-
cının soyadının Karademır olarak nüfusa kayıt ve tesciline
karar verildi. Mahkeme hükmü yerine geçmek üzere ilan
olunur. Basm: 3959
-AcabainsanlarnarsBtzmiya-
şarkenmazoşiznıedekavıvortar
mı?
- Bu çok kesin. Mazoşizmvar,
sado-mazoşist ilişkiler var. Hal-
km sürekli ısurap çekmesi için
mazoşist olması lazım ki o işten
keyif alabilsin. Galiba lider-te-
baa ilışkisi içinde öyle bir pato-
loji mevcut. Demokrasiye ina-
nan bir kişi olarak bu tür bir iliş-
kinin doğal olabileceğini düşü-
nemiyorum. Liderin despotluğu
artnkça o patoloji o kadar arn-
yor.
'Devlet adamı Ülkeslne
âşık olan Idşldlı-
- Tfirkiye nümsunun yfizde
60'mm 30 yaşm atanda okJngn-
mı bffiyoruz. Yani çok genç bir
nûms.BanakanAkTürkiye'nin
yönetiderininyış ortabunaane-
redeyse 75. Sizbu anomaliyi na-
sıl izah edyonanıız?
- Belki Türkiye'nin, Ata-
törk'ten bu yana devlet yapısma
bakmamızda yarar var. Sizin bu
söylediğinizin anomali olduğu
doğnı. Gençlerden niye liderler
çıkmıyor. 1950'denberiniceük-
sel anlamda bol miktarda politi-
kacı yetiştirdik, ama devlet ada-
mı çıkaramadık. O iş Atatürk ku-
şağıylabüiiktebitti. Politikacıy-
la devlet adamı arasmdaki farkı
bana sorarsamz, galiba devlet
adamı ülkesine âşık olan kişidir.
Sağlık karnemi
kaybettim
hükümsüzdür.
HALİL ASLANCAN
Romanlannız ve
ansiklopedileriniz
yerinden ahnır.
Td: 554 08 04
-PekiszcepoMtikacıkİBi?
- Macbiavdtarif etmiş, benim
yeniden tarif etmeme gerek yok
gibi geliyor. Ama burada şunu
da söylemeliyim ki Machi-
averin de günahını almayalım.
Machiavel, "Hedefe ulaşmak
için bertüriû yol nmbahnr"der-
ken kötü, gayri meşru, gayri ah-
laki yollan kastetmiyor. Lider-
lerin güçlerini olumlu yollarda
kullanabileceklerini söylüyor.
Bu çok kesin. Ama politikacı her
şeye raŞnen Machiavelistrir. Ya-
ni, politikacı bir hedef şaptamış-
tır; o hedefe ulaşmak içinhertür-
lüyolu kullanır. Oradadahertür-
lü çarpıklık başhyor.