Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 27 OCAK 2000 PERŞEMBE
OLAYLAIl. \liı olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
6
Ekim 1999tanhlıCmnh«T>ctte
yayımlanan "Bflnn Adamımn
Sorumluluğu" başlıklı yazıma
Sayın Prof. Dr. Celal Şengör'ün
Cumhuriyet Bilim ve Teknik'te
16 Ekim 1999 tarihinde verdi-
ği yanıtı okudum. Sayın Şengör'ün benim
yazundan çıkardığı anafıkrin "Büiın adam-
hm, her doğru bgdğmizi söytemeyin, gerçek-
leri saUaym!'' olduğunu okuyunca şaşır-
dım. Çünkü benim, böyle bir anlam çıkar-
sanabılecek tek bir tümcem olmadığı gibi,
beni arayan birçok bilün adamı-aydın da
yazımdan böyle bir sonuç çıkarmamıştı.
Sayın Şengör, yazımı algıladığı ve yo-
rumladığı bakış açısıyla bana "bflim-de-
mokna iüşkisr ve benim savunduğumun
tersine tek gerçek değerin insan değil "ak-
b yncdteo gerçek'' olduğuna ilişkin bir ders
vermış (!). Ben de şkndı kendi görüşlerimi
losaca açıklamak ıstiyorum.
Sayın Şengör, toplum-denıokrasi ilişkisi
bu denli yalın, tek taraflı ve tek boyutlu ola-
bilseydi keşke... Yani bilimsel bilgiyle do-
nanmış bireylerin oranının çok yüksek ol-
duğu her toplumda her zaman çok iyi yöne-
ticüerin seçileceği kadar basit olabilseydi,
her şeyne kadarkolayolurdu. Oysa tarih bo-
yunca toplumsal olaylann çok yöniü, çok pa-
rametrelı olduğunu, her zaman birebir ne-
den-sonuç ilişkisinin bu denli yalın görüle-
medigıni biliyoruz.
Çok açıktır ki bilim ve teknolojinin tüm
alanlannda herkes derin bir kavrayışa ula-
şamaz. Bir toplumu oluşturan bıreyler ola-
rak bizler için arzulanan, alanlara ait "bil-
gf" değil, istendiğı takdırde konuyu kavra-
yabileceğimize olan "grötndH-". Birtophan-
da yaşamın tûm alanlannda nesnelliği ve
aklı temel alan birdüşünce yöntemi olan "bi-
imsd"liği ilke ve yöntem olarak benimse-
miş bireylerin oranlannın yüksekliği o top-
hnnu "bimçli'' bir toplum yapar ve toplum-
sal gelişmenin temeü de budur. Bilinçli bir
toplum, yineliyorum, her alana ait bilimsel
t"
Bilim ve Toplum --•#•••
Prof. Dr. Mine ANG-KUÇÜKERtstanbul Tıp Fak öğr. üy
.
bilgileri bilmemekle birlikte büginin önemi-
ne inanır, bılgıye nasü ulaşacağını bilir (bi-
limsellik!) ve bu nedenle "doğru seçmler"
yapar.
Bilimsel bilgi, bilim, bir ınsan ürünüdür
ve insan yaşamı için, kullanım amacı ve bi-
çimine bağh olarak yararlı ya da zarariı ola-
bilir. Bunu belirieyen, bilimin insan yaşamı-
na yansıyan sonuçlanmn kim için, ne için
ve nasıl kullanılacağı sorulanna verilecek ya-
nıtlarca belirlenir. Işte toplum-bilim-demok-
rasi ilişkisi de bu çerçevede ele ahnmalıdır.
Çünkü, biUmin soDuçhnDdan ne kadar bü-
yük halk yığınlan yararlanıyorsa, bfimsd so-
nuçlar ne kadar eşit dağılıyorsa. bihmin s o
nuçlan ne kadar geniş halk kitlelen için ya-
rar sağlıyorsa, demokrasi o ölçüde yaşama
geçirilmiş demektir. Bir toplumun bireyle-
rinin bilimsel bilgi sahibi olmalanndan çok,
bu bilgilerin sonuçlanndan bu bireylerin ne
kadannın, ne ölçüde yararlandığı önem ta-
şır. Tarihteki örnekler, bilimin, bilimsel ola-
rak yetenekli totaliter bir yönetimın eiinde
insanlar için dehşet anlamına gelebileceği-
ni göstermiştir. Bu bağlamda bilimin ilerle-
mesi ve sonuçlanmn toplum yaranna olum-
lu olabümesi için de demokrasi bir önkoşul-
dur. Bu bağlamda, demokrasi kûltürünün
sosyoekonomik boyutunu yok saymak, bi-
lim-toplum-demokrasi üişkisini tekyönlü ve
sınıfsal özelliklerinden kopuk değerlendir-
mekse basit bir indirgemeciliktir.
Işte bu noktada yeniden belirtmek istryo-
nım: Deprem bilimi, bilim dallanndan sa-
dece biridir. Biz sade yurttaşlann bunun gi-
bi pek çok farklı bilim dalının konusunu
oluşturan bilgıye, söz konusu yaztmda da be-
lırtmek istediğım gibi, siz bilim adamlan-
nın açıklamalan düzeyinde sahip olamaya-
cağımız açıktır, olanaksızdır Işte bu neden-
le, demiştim ki, özeUikle deprem gibi bir do-
ğa olayı karşısında, yaşanan felaketin hemen
ardından yineliyorum Sayın Şengör, "so-
nımhı btKm adâmlarTna düşen görev, ye-
ni bir depreme ait bilimsel "öngörükri" acı-
masız bir biçemle (üslupla) ve bilmek, an-
lamak zorunda olmadığımız jeolojı büimi-
ne ilişkin bir dizi kavramla sergilemek de-
ğil, bilim-toplum-siyaset ilişkisinde nelerin
bunca insanın yaşamına mal olduğunu, ken-
di bilimsel bilgileri ışığında, binlerce kez an-
latmak ve tekrarlanmaması için "neter" ya-
pılması gerektiğinı açıklamak, "sryssal erk
fizerinde bir baskı öğesi (unsuru) olmak"
için topluma öncülük etmekrir.
Hiç merak etmeyiniz Sayın Şengör, Mar-
mara Denızi'nin faylannı adım adım bil-
meyen bizlerin, yapüması gerekenleri zama-
nında, firsatçılık yapmadan. medyanın ra-
tıng kaygılanna alet olmadan, başka amaç-
lar için bilgi ve açıklamalarını araç olarak
kullanmadan yetkıiüer karşısında bilgıle-
riyle birer basİa öğesi olabilen bilim adam-
lanna ve bilgilerine ve doğruluklarına duy-
duğumuz, duymak istediğuniz güven ve ver-
mek istediğuniz destek, bu ülkede bilim-
selliğin ve demokrasinin güvencesi olacak-
tır. Yazımda, bilim adamlannın ne zaman,
ne düzeyde bilgiyi nasıl bir biçemle toplu-
ma aktaracaklannı iyi bilmeleri gerektigi-
ne değinmiştim. Sayın Şengör soruyor Top-
luma açıklanması gerekli olan bilgi düzeyi-
ne kim karar verecek? Buna karar verecek
olan, doğal olarak, sosyal bilinciyle bilim-
sel bilgisını bütünleştirenu
bffim adanuT>
dır,
Sayın Şengör. Neyi, ne zaman ve nasıl açık-
layacağına, siyasal otoriteye, sızin dediği-
nizin tam da tersine, az ya da çok makul öl-
çülerde bile bağımlı olmayan, 'tömnvleb»-
ğnnsız" karar veren bihm adamıdır; gûcû-
nü bilgisinden alan ve yalnızca topluma kar-
şı sorumlu olan bilim adamı... Bu konuda
alınacak tavır, yani bilim adamının "bfliın-
sd bilgi" ile "bfliın adamı sonimluluğu"
arasuıdakı ilişkiyı değerlendrrmesinde be-
lirleyici olan ise sahip olduğu dünya görû-
şüdür. Bu dünya görüşü bilimin nasıl ve ne
için kullanılacagının belirleyicisidir ve bi-
lim adamı tüm öbür varhk koşullanndan
bağımsi2, öznel bir olgu olarak ele alınmaz.
Şündi gelelim -insanı en öaemli deger"
bümeye... Sayın Şengör, benim bu sözleri-
me karşüık tnsana değer vermenin, insanı
tüm canlılardan ayıran aklına saygı duy-
tnakla başladığuıı, aklın ise gerçek ile yü-
celdiğini, bu nedenle her şeyden önce ger-
çeğe kayıtsız şartsız saygı duymaktan söz et-
miş ve benim tümcemde kullandığım insan
kavramını "öznel bir insan aşkt" olarak yo-
rumlayarak yine tüm yazımın içeriğini çar-
pıtarak ve saptırarak "insana duyulan aşk-
la gerçeği gizteme ve çarpıtııuktaB'' söz et-
miş. Ne acı!
İnsan, bilen, yapıp eden, değerleri duyan,
tavır takınan, önceden gören ve beürleyen,
isteyen, özgür, tarihsel, ideleştiren, kendisi-
ni bir şeye veren, çalışan, eğiten-eğitilen. ina-
nan. konuşan, biopsişik yapıya sahip bir
varlıktır. AJal, işte bunlann hepsidir ve in-
sanı deyimler. Bunun için de "alda \e ger-
çefe saygı'' aynı zamanda 'insana saygı"dır.
Çünkü akıl gerçekle yücelmesine yücelir, ama
gerçeğe akılla vanhr. O gerçeği görmek,
yorumlamak, ona anlam yüklemek, gere-
kirse değiştirmek, dönüştürmek "«kılh"
olanaklıdir. Bu anlamda da aklıyla insan, ger-
çege ait bılgüıin hem üreticisi hem de kul-
lanıcısı olarak en önemli değerdir.
Sayın Şengör'ün ifadesiyle "Atatürk son-
raa potifik manzara", akh en yüce değer ola-
rak görmeyen "öznel bir insan aşkı*'mn bir
sonucudur. Oysa kanımca, sözü edilen dö-
nemin temel değeri ne yazıktır ki soyut bir
insan aşkı (!) bile olmamışUr, keşke hiç ol-
mazsa böyle olabilseydi.. Bilindiği gibi si-
yasal görüşler '^sanı" "nereye" koydukla-
nnı, verdikleri yanıtla tanımlarlar. Atatürk
sonrası Türkiye'de ise bugün gelinen nok-
ta, canlı bir varhk olarak bile -bırakın aşkı(!)-
insana hiç mi hiç değer vermeyen politika-
cılann kendilerini gerçeldeştinnek için uy-
guladıklan "insana saygKE"politıkalarnnn
sonucudur...
Gerek bilimsel gerçeklikten çok daha öz-
nel olabilen toplumsal olaylara ilişkin uy-
gulamalann ve alınacak tavırlann gerekse
bilimsel bilgilerin uygulamalannın nasıl,
kim için kullanılacağı, nerede ve kimin ya-
mnda durduğunuza ve hangi pencereden
baktığınıza göre değişir. Bilimsel bilgiye
ulaşma güdüsü insanoğlu için önüne geçı-
lemez bir rutkudur ve bu nedenle yönlen-
dirilemez, ancak yapılan araştıımalardan
elde edilen sonuçlann yaşama geçirilmesin-
de "tosan"uı yaranna olması, temel ilke
ohnalıdır. Nitekim çevre sorunlan, biyo-
teknoloji uygulamalannın gerirdiği sorun-
lar gibi pek çok örnekte görülebıleceği gi-
bi, müthiş bilimsel ılerlemeler kimi zaman
insanı temel değer olarak doğru yerine oturt-
mayan güçlerin eiinde pek çok halk yığın-
laniçınzararholmuştur. tşte bilim-toplum-
etik ilişkisi de tam bu noktada ırdelenme-
lidir.
Sonsöz: Bilim adamının görevı, toplumu,
toplumsal ve bireysel ruh sağlıgını göz ar-
dı etmeden aydınlatmak, fakat bundan da
önemlisi, yetkıli devlet organlannı topluma
karşı olan temel görevlerini yerine getirmek
konusunda ısrarîa uyarmak, bu uyanlannı
halka duyurmak ve halkın da bir baskı öğesi
olmasında öncülük etmektir.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
"28 Şuöaf Uyanyor...
"28 Şubat'ın irtica dediği tûr"; "Irtica pa-
ranoyası"; "İrtica tehdididiyetoyametlerko-
parmak"...
Ote yandan GeneJkurmay Başkanlığı'nın
"irtica" konusunda sürekli uyanlan, uygula-
malan... Işte en son uyan:
"Amacı TürkJye Cumhuriyetidevletiniyıka-
rak yerine şeriat esaslanna dayalı bir devlet
kurrnakyanlılan ve irticai terörörgütieri ile il-
gili tehdidibirçok kezdilegetiren Türk Silah-
lı Kuvvetleri, Hizbullah terör örgütüne karşı
yürûtülen operasyonlan yakından izlemekte
ve ortaya çıkan vahim tablo karşısında sağ-
duyu sahibi kamuoyunun haklı endişelerini
payiaşmaktadır. Hizbullah örgütûnûn son ey-
lerhleri ile birkere daha ortaya çıkmıştır..."
Hizbullah da bir irtica orgütü değitse bilmem
ki nedir? Birtakım adamlar var, bunlar irtica
çeteteri kadar tehlikeli! Durmaksızın "irtica"
'diye toplumu uyaranlan alaya alıyor, onlan
ruh hastası olarak lekelemeye çalışıyoriar! Şu
yoldan bu yoldan amaç, TSK bildirisinde de-
nildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti'ni devirmek-
tir. Kimi zaman açıkça, kimi zaman sinsice he-
deflerine doğru yürüyorlar. Birtakım kişiterde
bütün bunlan "demokrasi", "insan haklan"ge~
regi sayarak gözterini gerceklerekapatmakgaf-
letindeler...
Genelkurmay Başkanlığı'nın son bildirisi 28
Şubat olayının bütün canlılığryla gündemde
olduğunu bir kez daha
anımsatıyor:
"Milli Güvenlik Kuru-
lu'ndan 28 Şubat 1997
tarihinde irtica tehdidi-
ne karşı bazı karartaraJın-
mış ve bunlann uygu-
lanması Bakanlar Kunı-
lu'na tavsiye edilmiştir.
Bu karariar belli çevre-
lerce maksatlı olaraksû-
rekli tartışma konusuya-
pılarak uygulanması ön-
lenmeye çalışılrruştır. An-
cak son gûnlerde mey-
dana geten olayiarve or-
taya çıkan bazı gerçek-
ler TSK'nin bu konuda-
kihassasiyetinde ne ka-
dar haklı olduğunu bir
kez daha ortaya koy-
muştur."
Bildirinin en can alıcı
yeri, sütunlamda, TV söy-
leşilerinde "irtica para-
noyası" diye okurlarını
uyutmaya çalışanlara yö-
nettilen şu satırlardır:
"Bu nedenle TSK'nin
irücayakarşısürdûrdüğü
karariı tutumunu 'irtica
paranoyası' şeklinde de-
ğehendirenlerinya bilgi-
sizlik içinde olduklan ya
da maksatlı olarak bunu
ileri sürdükleh anlaşıl-
maktadır."
Bilmem Hizbullah adın-
daki şeriatörgütünün, sa-
yısı elliyi aşan cinayetle-
ri karşjsında hâlâaynı yoJ-
da direnecekler mi? Böy-
leleri, her zaman kaça-
cak biryol bulurlari.. Şim-
dideHizbullah'ın bir irti-
ca yanlısı değil, bir Kürt
örgütü olduğunu ileri sü-
rerek, gizli amaçlannı ört-
bas etmek hevesindeler!
Kürt olsun, Türk olsun,
"irtica"cılann tek amacı
var, o da laik Türkiye
Cumhuriyet'ni yıkmak de-
ğil mi?
İrtica paranoyası diye
hem kendilerini hem
okurtannı aldatmak iste-
yenler, ya gerçek bir ruh
hastasıdırlar ya da ıstah
olmaz birer cumhuriyet
dûşmanı!..
Uğur Mumcu'nun Ardından Bir Mektup
s
Av. Saliha ESEN ÇYDD üyesi
evgılı Ean,ıelefonda konuştuğumuz gibi Uğur
Momcn'nun ardından düşündüklerimi ve iz-
lenimlerimı aktanyorum. O., Atatürk ilkele-
rinj benimsedi. "Tam bağunsız laik Türkiye"
dedi ve bu yolda yürüdü. Yürürken yıgitçe bildiğı doğ-
rulan açıkladı. Yolsuzluklan ortaya çıkardı. Çıkarlan
için dini kullananlara din ve vicdan özgürlüğü ile kar-
şı çıktı Dini kullananlann siyaset, ticaret, tarikat ıliş-
kılerini sergiledı. Bölücülerce, çıkarcılarca ve mürte-
cilerce sağlanan kara paranın terör örgütlerince ulusun
bölünmezliğine, laiklik ilkelenne karşı kuilanıldığını
saptadı. Saptadıklannı belgeleriyle aktardı. Kitlelen
etkiledi, sesi dünyada duyuldu.
"Cstefik ne haram yedi, ne caniar akn. Hiç kfanse
dnymadan bükümler gjydL"
Böyle adam gıbı adam yaşaülır mı
9
Bu değer koru-
ma amna alınırmı? Neden ahnsın ki? O zaman ona kar-
şı yapılacak hareket etkısız bıralalacağı gibi dügüm
çözülüp, öbür cinayetler zinciri de açıklık kazamr, ak
kara ortaya çıkardı. Ozaman, işte o zaman nelerolmaz-
dı ki... Bu gerceklere karşın onlann "Bombanm 30 sa-
nryede mi, 40 saniyederaimoote edüebdeceği tart^nıa-
bnaı; headUitonıma BtoradT deyip haklı çıkma ça-
balannı,"Yataııa5rgBtisebutaiJMazoc"savlarınıka-
famtzda soraiçaretlen. yüzümüzde acı gülümseme ile
izüyoruz. Oysa kaç grarn kilo aldı, aynnüsına kadar te-
lefon konuşmalannı dahi ızleyıp saptayabiliyorlardı.
Şimdilik sonuç, az gitmişler uz gitmişler, döndük bak-
tık kı bir arpa boyu yol gitmişler. Derken vardık Anka-
ra'ya, 27 Ocak 1993 gününe... Ankara'yı sel götürü-
yor. Gökyüzü ağlıyor. Kariı sokak, ortası çiçek, mum-
lar yanıyor yağmura inat Uğur bizi izliyor camın ar-
kasından. Ellerimizde kan kırmızı karanfü, gözleri-
mizde yaş, yüreğimızde yas, beynimizde kararlılık.
Hipnotizma olmuş gibi baiayoruz Uğur'a. Neden son-
ra toparlamyoruz. Kızılay'a kadar otobüslerle indik..
10.30'da Cumhuriyet'in önünde toplanmak üzere da-
ğıldık. 10'u 10 geçe caddeye çıktık ki mahşeri kalaba-
ük. Cumhuriyet'in önüne ulaşmak mesele. tte kaka
Cumhuriyet'e vardık. Bızdenbirkaçkişi. derken 20 ki-
şi olduk. Takıldıkkonvoya Uğur'un peşi sıra. Onümüz-
de anons yapılan, marşlar çalınan. çekim yapılan midi
otobüs. "Ankara'mn taşma bak, gözJerünin vaşına bak,
uyan uyan Gazi Paşa başnnıza gdene bak" türküsü ça-
hyor. Evet evet San Paşa bak. Çağımızda seni bizlere
böylesine yansıtanı da aldılar Hemen arkasmdan "Hiç
kimsedu\madanhükümlergiydi,>igkJimaslaııımbur-
dayaüyor.'" türküsü... Hep bir ağızdan söyluyoruz. Yer
gök inliyor. Konvoyun ucunu bucağını bulmak müm-
kün değil. Binalardan, kaldınmlardan halk bize alkış
tutuyor. Ağlayanlar, bağıranlar. üst geçitlerde biriken-
ler Atatürk'ün, Mumcu'nun fotoğraflan ile eşlik edi-
yorlar. Ankara Ankara olalı böyle kalabalık görmedi.
Benim hesabıma göre 600 bin ile 800 bin kişi arasuı-
da idi. Camiye yaklaşabıldile Aranuzda en az 400 met-
re var. Namazı kılınana kadarbekledik. Yağmur devam,
yağmura rağmen bizler devam.
Sloganlan duymuşsundur. Tam bağnnsız Türkiye -
Laik Töridye - MoSalar Iran'a - KMiüer buhınsun he-
sapsorubiBi- Uğariarölmez ve daha nicelen, alkış pro-
testosudafonmüzığimiz. MWnin önüne geldığtrniz-
de bir sıra polis ile karşılaştık. Binayı koruyorlar. Islık
sesleri ile geçtik önünden. Bıl^sin benim sıtma görme-
miş sesimi. Bana öyle geldi kı bütün sesler benimki gi-
bi idi. Sıhhiye köprüsünü geçince biz konvoydan aynl-
dık. Saat 14.45'tı. 16.30'daotobüslerdeolmalıydık.
Mezarlığa kadargirmemiz mümkün değildı Herkes
ıslak ve soğuk. Ben hiç hissetmedim. Ayağunda EfiTin
postallan, elleründe müflonlu eldivenler.
Çorbacıya girdik. Bir de baktını ki su içime kadar
girmiş. Anlaşılan beni ısıtan içimdeki kararlılıkmış.
Postal ve eldiven bahane. Saat 17.00'de dönüşe geçtik.
20.00 haberlerine Bolu Çizmeci Motel'de yetiştık. Te-
levizyondan izkdik törenı, gerçekten muhteşemdı. Aca-
ba onu öldürenler bu denli tepki ile karşılık venleceği-
ni düşünmüşler miydi? Bunu düşünmüş olsalardı onu
öldürürler mı\ di° %ksa bizlere bakıp da "deşarj oiun
biz yine bBdSğhnizi okuyacağız" mı diyorlar. Bizlerin
örgütü yok. Parası yok. Arkamızda bizi tutarlı bir şe-
kilde destekleyeceğıne ınandığımız devlet gücü yok. Bu
beni moralsizliğe sürüklüyor. Ama bizim mançlı yüre-
ğımız, kararlı beynimiz ve satın aluıamayan ilkelerimiz
var. Bunlann varlığı da beni umutlu kılıyor. Olay çık-
madı. Çıkmaz tabiı. Daha önceki yürüyüşlerde olayı kim
çıkanyordu. Bu denli kalabalıkta olay çıkmadığına gö-
re halk olayı kendi yaratmıyormuş demek ki... Büyük-
lerimiz bunu böyle belleyevedüşüne. Pishgin içıne ba-
tanlan bunu zaten bilıyorlar ya. Perşembe günü Istan-
bul 'da Baro ile yürüdük. Kalabalıktık. "Yaşasuı Atatürk
Cumhuriyeti! - Türkiye Laiktir Laik kalacak - Şeriata
karşı omnz omuza - Moflalar Iran'a - Türkiye iran ol-
mavacak" sloganianyla ve alkış sesleri ile yürüdük Ba-
bıâh yokuşunu tran Konsolosluğu'nun önünde bir sü-
re durduk. Moflalar lran'a - Yaşasm Atatürk Cumhu-
riyeti haykınşlanyla Cumhuriyet'e ulaştık. Çelenk koy-
duk. Turgut Kazan konuşma yaptı. Gökyüzünde kır-
mızı karanfiller uçuştu. Orada da bizi Uğur izliyordu.
Kimbilir neler neler düşünüyordu. Seviniyor muydu?
Yoksa bize buruk bir sıtemle, "Daha önceieri neredey-
dmiz" mi diyordu. Biuniyorum. Bıliyor musun, tesa-
düf bu ya.. bir ortak noktamız da çocuklanmızın adı...
Cuma günü Özgür ve özge'yı aldım. Annem, Elif,
Mekem bir de komşumuz Cumhuriyet'e gıttik. Defte-
ri ımzaladılar. 7 yaşuıdakı Özge, yaşasın Cumhuriyet
diye yazdı. Mum yaknlar. İşte Esın'ciğım, sana Uğur'un
ardından Ankara ve Istanbul'dan izlenimler.(+)
Biliyor musun, boşluğunu çok hissedıyoruz. Farkın-
da olmadan, kişisel bir dostluğumuz bulunmadan, ne
çok sevmişiz, ne denli bağlanmışız meğer. Her an ya-
nımızda olan, dertleştiğımiz, düşüncelenmizi, duygu-
lanmızı paylaşbğımız, yakmımızı kaybetmışçesine öz-
lüyoruz. Dileğim ve çabam ölümüyle kıpn-dayan top-
lum aktrvitesinin bilinçli bir biçimde devamı. Çok çok
selam ve sevgıler. 24 Şubat 1993.
SaüuEsen
(+) Denizli'de Av. Esm Dolger'e yazılan mektup.
PENCERE
EstekKöstekEdebiyatL..
İrtica yalnız bizim başımıza bela değil ki tüm Is-
lam coğrafyasında püsküllü bela!...
Hizbullah ne?..
Püsküllü belanın kanlı, katranlı, cellatlı, saka-
tatlı karakoncolos türü...
İnsan kılıklı canavariann işkenceyle katlettikle-
ri zavaliılann cesetleri ülkenin her yanından çıka-
nldıkça, suç üstünde yakalanan eli kanlı irticanın
kurnaz yandaşlan, Hizbullah'ın faturasını askere
çıkarmak için çabalıyoriar.
Uçuk enteller de bu yclda Mınn kınnla estek
köstek edebiyatı peşindeler...
Laf-ı güzafla havanda su dövülüyor.
•
Birşeylerdeğişti...
Nedir değişen?...
Yaşamımdan ömek vereyim; ben ilk kez 1952
yılında yargıç karşısına çıktım, 1991 yılına değin
kırk yıl başımdan dava eksik olmadı; mahkeme
koridoriannı bir aşağı bir yukan arşınlamaktan
bıkmıştım.
1991'den bu yana adliye kapılannda hesap
vermekten kurtuldum; davalar btçak gibi kesildi...
Neden?..
Çünkü 1991'de Sovyetler Birliği yıkılınca "ko-
münizm tehlikesi" ortadan kalktı; devlet, yazan-
nı çizerini "so/cucfur"diye kovalamaktan vazgeç-
ti.
Dünyatarihinin en buyükolaytanndan biriyte be-
nim alçakgönüllü yaşam çizgimin dönüşmesi
arasındaki birebir ilişki ne şaşırtıcı, değil mi?..
•
Kimisi dünyada yaşanan büyük değişimi Tür-
kiye'deki eski lunapark aynasında görüyor; oy-
sa devletimiz ister istemez değişmek zorunda-
dır kimsenin eiinde değil ki bu; Tarih Baba'nm buy-
ruğu geçerli!..
28 Şubat 1997'den önce bizim devtetimiz "ko-
mûnizm tehlikesi"ne göre şartlanmıştı.
12 Eylül askeri yönetiminin başındaki Orgene-
ral Kenan Evren'in dünya görüşü de zamane-
nin "Yeşil Kuşak" koşullanna uygun olarak biçim-
tendi:
Tûrk-lslam Sentezi!..'
1980'den 1997'ye 17 yıl geçti; köprüterin attın-
da çok sular aktı.
Laik Türkiye Cumhuriyeti'nde Türk-lslam Sen-
tez/'ni 'devletgörüşü'rte dönüştürenlerin iktida-
n 'Aydınlanma Devrimi'n\n canına okuyacakken
Sovyetler'in yıkılması, dünyayı kökünden değiş-
tirdi; eski çamlar bardak oldu.
1997yılında 'resmigörüş' "komünizm tehlike-
si" körlüğünden kurtuldu; irtica tehdidinin çapı bir-
denbire ortaya çıktı.
Yalnız "askerigörüş" değil bu; TÜSlAD'ın "fe-
lamcı sermaye" ile kapışması, toplumsal dönü-
şümün temelinde oluşan ekonomik yapılanma-
yı sergiliyor; üçüncü kuşağı Batı'da yetişen TÜ-
SİAD kesiminde, Hizbullah dehşetinin yarataca-
ğj ürküyü .h^saplamak çok güç olmasa gerek...
• • ı
Asker 12 Eylül'de büyük sermaye ile sola kar-
şı bîrteşmiştf; 28 Şubat'ta yalnız küçuk sermaye
ile değil, toplumun laikliği yaşam biçimi sayan kit-
leleriyle birlikte irtica tehdidine karşı vaziyet aldı.
Yaşanan olay bu!..
Kötü mü oldu?..
Karakoncoloslann -Iran'daki gibi- iktidara el
koyması daha iyi mi olacaktı?..
Dört hava yastığı. ABS. Pirotelcnik emniyet kemerleri.
Var mısınız bir sınıf macına?
Kendine güvenen herkes karşımıza çıkabilir.
Ama önceden birkaç özeUigimizden bahsedelim de
sonıa. "bümiyorduk" demeyin. Güvenlik özeUiklerimiz
gördügünüz gibi. Benzersiz. Konfor açısmdan durum
farklı degil. tç mekânımz bızimki gibi baştan aşagı
yenilendi mi? Mesela elektronik kJima... Sizde var mı?
Peki ya mavi aydınlatmalı ön panel? Ya da kendiligmden
kararan dikiz aynası? O da mı yok? Herhalde elektrikli
ve ısıtmalı yan aynaJar vaıdır. Yok mu? Ya... öyle mi?
O zaman biz bu sınıf maçından şimdilik vazgeçeiim.
Siz biraz kuvvet toplayın, sonra tekrar konuşalım.
Bu arada, Yeni Polo'yu yakından tanımak isteyenlere
ufak bir not iletelim: Burada bahsettiklerimiz,
tüm özelliklerimizin yalnızca bir kısmı. Bizi
yakından tanımak isterseniz, bekliyoruz. Yeni Polo.
Sınrf birincisi, olgunloştı.
Yeni Polo
ALOPOLOtO8OO 211 0 4 3 2 . 0 2 1 2 3 3 5 0 4 7 7 Potohatiar^bılnM&ısteyecegu^
VOLKSVVAGEN TÜRKİYE DİSTRİBÜTÖRÜ OLAN DOĞUŞ OTOMOTİV BİR • DOĞUŞ HOLDİNG A.Ş.KURULUŞUDUR. www.vw.com.tr