19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 OCAK 2000 PERŞEMBE OLAYLAIl. \liı [email protected] 6 Ekim 1999tanhlıCmnh«T>ctte yayımlanan "Bflnn Adamımn Sorumluluğu" başlıklı yazıma Sayın Prof. Dr. Celal Şengör'ün Cumhuriyet Bilim ve Teknik'te 16 Ekim 1999 tarihinde verdi- ği yanıtı okudum. Sayın Şengör'ün benim yazundan çıkardığı anafıkrin "Büiın adam- hm, her doğru bgdğmizi söytemeyin, gerçek- leri saUaym!'' olduğunu okuyunca şaşır- dım. Çünkü benim, böyle bir anlam çıkar- sanabılecek tek bir tümcem olmadığı gibi, beni arayan birçok bilün adamı-aydın da yazımdan böyle bir sonuç çıkarmamıştı. Sayın Şengör, yazımı algıladığı ve yo- rumladığı bakış açısıyla bana "bflim-de- mokna iüşkisr ve benim savunduğumun tersine tek gerçek değerin insan değil "ak- b yncdteo gerçek'' olduğuna ilişkin bir ders vermış (!). Ben de şkndı kendi görüşlerimi losaca açıklamak ıstiyorum. Sayın Şengör, toplum-denıokrasi ilişkisi bu denli yalın, tek taraflı ve tek boyutlu ola- bilseydi keşke... Yani bilimsel bilgiyle do- nanmış bireylerin oranının çok yüksek ol- duğu her toplumda her zaman çok iyi yöne- ticüerin seçileceği kadar basit olabilseydi, her şeyne kadarkolayolurdu. Oysa tarih bo- yunca toplumsal olaylann çok yöniü, çok pa- rametrelı olduğunu, her zaman birebir ne- den-sonuç ilişkisinin bu denli yalın görüle- medigıni biliyoruz. Çok açıktır ki bilim ve teknolojinin tüm alanlannda herkes derin bir kavrayışa ula- şamaz. Bir toplumu oluşturan bıreyler ola- rak bizler için arzulanan, alanlara ait "bil- gf" değil, istendiğı takdırde konuyu kavra- yabileceğimize olan "grötndH-". Birtophan- da yaşamın tûm alanlannda nesnelliği ve aklı temel alan birdüşünce yöntemi olan "bi- imsd"liği ilke ve yöntem olarak benimse- miş bireylerin oranlannın yüksekliği o top- hnnu "bimçli'' bir toplum yapar ve toplum- sal gelişmenin temeü de budur. Bilinçli bir toplum, yineliyorum, her alana ait bilimsel t" Bilim ve Toplum --•#••• Prof. Dr. Mine ANG-KUÇÜKERtstanbul Tıp Fak öğr. üy . bilgileri bilmemekle birlikte büginin önemi- ne inanır, bılgıye nasü ulaşacağını bilir (bi- limsellik!) ve bu nedenle "doğru seçmler" yapar. Bilimsel bilgi, bilim, bir ınsan ürünüdür ve insan yaşamı için, kullanım amacı ve bi- çimine bağh olarak yararlı ya da zarariı ola- bilir. Bunu belirieyen, bilimin insan yaşamı- na yansıyan sonuçlanmn kim için, ne için ve nasıl kullanılacağı sorulanna verilecek ya- nıtlarca belirlenir. Işte toplum-bilim-demok- rasi ilişkisi de bu çerçevede ele ahnmalıdır. Çünkü, biUmin soDuçhnDdan ne kadar bü- yük halk yığınlan yararlanıyorsa, bfimsd so- nuçlar ne kadar eşit dağılıyorsa. bihmin s o nuçlan ne kadar geniş halk kitlelen için ya- rar sağlıyorsa, demokrasi o ölçüde yaşama geçirilmiş demektir. Bir toplumun bireyle- rinin bilimsel bilgi sahibi olmalanndan çok, bu bilgilerin sonuçlanndan bu bireylerin ne kadannın, ne ölçüde yararlandığı önem ta- şır. Tarihteki örnekler, bilimin, bilimsel ola- rak yetenekli totaliter bir yönetimın eiinde insanlar için dehşet anlamına gelebileceği- ni göstermiştir. Bu bağlamda bilimin ilerle- mesi ve sonuçlanmn toplum yaranna olum- lu olabümesi için de demokrasi bir önkoşul- dur. Bu bağlamda, demokrasi kûltürünün sosyoekonomik boyutunu yok saymak, bi- lim-toplum-demokrasi üişkisini tekyönlü ve sınıfsal özelliklerinden kopuk değerlendir- mekse basit bir indirgemeciliktir. Işte bu noktada yeniden belirtmek istryo- nım: Deprem bilimi, bilim dallanndan sa- dece biridir. Biz sade yurttaşlann bunun gi- bi pek çok farklı bilim dalının konusunu oluşturan bilgıye, söz konusu yaztmda da be- lırtmek istediğım gibi, siz bilim adamlan- nın açıklamalan düzeyinde sahip olamaya- cağımız açıktır, olanaksızdır Işte bu neden- le, demiştim ki, özeUikle deprem gibi bir do- ğa olayı karşısında, yaşanan felaketin hemen ardından yineliyorum Sayın Şengör, "so- nımhı btKm adâmlarTna düşen görev, ye- ni bir depreme ait bilimsel "öngörükri" acı- masız bir biçemle (üslupla) ve bilmek, an- lamak zorunda olmadığımız jeolojı büimi- ne ilişkin bir dizi kavramla sergilemek de- ğil, bilim-toplum-siyaset ilişkisinde nelerin bunca insanın yaşamına mal olduğunu, ken- di bilimsel bilgileri ışığında, binlerce kez an- latmak ve tekrarlanmaması için "neter" ya- pılması gerektiğinı açıklamak, "sryssal erk fizerinde bir baskı öğesi (unsuru) olmak" için topluma öncülük etmekrir. Hiç merak etmeyiniz Sayın Şengör, Mar- mara Denızi'nin faylannı adım adım bil- meyen bizlerin, yapüması gerekenleri zama- nında, firsatçılık yapmadan. medyanın ra- tıng kaygılanna alet olmadan, başka amaç- lar için bilgi ve açıklamalarını araç olarak kullanmadan yetkıiüer karşısında bilgıle- riyle birer basİa öğesi olabilen bilim adam- lanna ve bilgilerine ve doğruluklarına duy- duğumuz, duymak istediğuniz güven ve ver- mek istediğuniz destek, bu ülkede bilim- selliğin ve demokrasinin güvencesi olacak- tır. Yazımda, bilim adamlannın ne zaman, ne düzeyde bilgiyi nasıl bir biçemle toplu- ma aktaracaklannı iyi bilmeleri gerektigi- ne değinmiştim. Sayın Şengör soruyor Top- luma açıklanması gerekli olan bilgi düzeyi- ne kim karar verecek? Buna karar verecek olan, doğal olarak, sosyal bilinciyle bilim- sel bilgisını bütünleştirenu bffim adanuT> dır, Sayın Şengör. Neyi, ne zaman ve nasıl açık- layacağına, siyasal otoriteye, sızin dediği- nizin tam da tersine, az ya da çok makul öl- çülerde bile bağımlı olmayan, 'tömnvleb»- ğnnsız" karar veren bihm adamıdır; gûcû- nü bilgisinden alan ve yalnızca topluma kar- şı sorumlu olan bilim adamı... Bu konuda alınacak tavır, yani bilim adamının "bfliın- sd bilgi" ile "bfliın adamı sonimluluğu" arasuıdakı ilişkiyı değerlendrrmesinde be- lirleyici olan ise sahip olduğu dünya görû- şüdür. Bu dünya görüşü bilimin nasıl ve ne için kullanılacagının belirleyicisidir ve bi- lim adamı tüm öbür varhk koşullanndan bağımsi2, öznel bir olgu olarak ele alınmaz. Şündi gelelim -insanı en öaemli deger" bümeye... Sayın Şengör, benim bu sözleri- me karşüık tnsana değer vermenin, insanı tüm canlılardan ayıran aklına saygı duy- tnakla başladığuıı, aklın ise gerçek ile yü- celdiğini, bu nedenle her şeyden önce ger- çeğe kayıtsız şartsız saygı duymaktan söz et- miş ve benim tümcemde kullandığım insan kavramını "öznel bir insan aşkt" olarak yo- rumlayarak yine tüm yazımın içeriğini çar- pıtarak ve saptırarak "insana duyulan aşk- la gerçeği gizteme ve çarpıtııuktaB'' söz et- miş. Ne acı! İnsan, bilen, yapıp eden, değerleri duyan, tavır takınan, önceden gören ve beürleyen, isteyen, özgür, tarihsel, ideleştiren, kendisi- ni bir şeye veren, çalışan, eğiten-eğitilen. ina- nan. konuşan, biopsişik yapıya sahip bir varlıktır. AJal, işte bunlann hepsidir ve in- sanı deyimler. Bunun için de "alda \e ger- çefe saygı'' aynı zamanda 'insana saygı"dır. Çünkü akıl gerçekle yücelmesine yücelir, ama gerçeğe akılla vanhr. O gerçeği görmek, yorumlamak, ona anlam yüklemek, gere- kirse değiştirmek, dönüştürmek "«kılh" olanaklıdir. Bu anlamda da aklıyla insan, ger- çege ait bılgüıin hem üreticisi hem de kul- lanıcısı olarak en önemli değerdir. Sayın Şengör'ün ifadesiyle "Atatürk son- raa potifik manzara", akh en yüce değer ola- rak görmeyen "öznel bir insan aşkı*'mn bir sonucudur. Oysa kanımca, sözü edilen dö- nemin temel değeri ne yazıktır ki soyut bir insan aşkı (!) bile olmamışUr, keşke hiç ol- mazsa böyle olabilseydi.. Bilindiği gibi si- yasal görüşler '^sanı" "nereye" koydukla- nnı, verdikleri yanıtla tanımlarlar. Atatürk sonrası Türkiye'de ise bugün gelinen nok- ta, canlı bir varhk olarak bile -bırakın aşkı(!)- insana hiç mi hiç değer vermeyen politika- cılann kendilerini gerçeldeştinnek için uy- guladıklan "insana saygKE"politıkalarnnn sonucudur... Gerek bilimsel gerçeklikten çok daha öz- nel olabilen toplumsal olaylara ilişkin uy- gulamalann ve alınacak tavırlann gerekse bilimsel bilgilerin uygulamalannın nasıl, kim için kullanılacağı, nerede ve kimin ya- mnda durduğunuza ve hangi pencereden baktığınıza göre değişir. Bilimsel bilgiye ulaşma güdüsü insanoğlu için önüne geçı- lemez bir rutkudur ve bu nedenle yönlen- dirilemez, ancak yapılan araştıımalardan elde edilen sonuçlann yaşama geçirilmesin- de "tosan"uı yaranna olması, temel ilke ohnalıdır. Nitekim çevre sorunlan, biyo- teknoloji uygulamalannın gerirdiği sorun- lar gibi pek çok örnekte görülebıleceği gi- bi, müthiş bilimsel ılerlemeler kimi zaman insanı temel değer olarak doğru yerine oturt- mayan güçlerin eiinde pek çok halk yığın- laniçınzararholmuştur. tşte bilim-toplum- etik ilişkisi de tam bu noktada ırdelenme- lidir. Sonsöz: Bilim adamının görevı, toplumu, toplumsal ve bireysel ruh sağlıgını göz ar- dı etmeden aydınlatmak, fakat bundan da önemlisi, yetkıli devlet organlannı topluma karşı olan temel görevlerini yerine getirmek konusunda ısrarîa uyarmak, bu uyanlannı halka duyurmak ve halkın da bir baskı öğesi olmasında öncülük etmektir. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL "28 Şuöaf Uyanyor... "28 Şubat'ın irtica dediği tûr"; "Irtica pa- ranoyası"; "İrtica tehdididiyetoyametlerko- parmak"... Ote yandan GeneJkurmay Başkanlığı'nın "irtica" konusunda sürekli uyanlan, uygula- malan... Işte en son uyan: "Amacı TürkJye Cumhuriyetidevletiniyıka- rak yerine şeriat esaslanna dayalı bir devlet kurrnakyanlılan ve irticai terörörgütieri ile il- gili tehdidibirçok kezdilegetiren Türk Silah- lı Kuvvetleri, Hizbullah terör örgütüne karşı yürûtülen operasyonlan yakından izlemekte ve ortaya çıkan vahim tablo karşısında sağ- duyu sahibi kamuoyunun haklı endişelerini payiaşmaktadır. Hizbullah örgütûnûn son ey- lerhleri ile birkere daha ortaya çıkmıştır..." Hizbullah da bir irtica orgütü değitse bilmem ki nedir? Birtakım adamlar var, bunlar irtica çeteteri kadar tehlikeli! Durmaksızın "irtica" 'diye toplumu uyaranlan alaya alıyor, onlan ruh hastası olarak lekelemeye çalışıyoriar! Şu yoldan bu yoldan amaç, TSK bildirisinde de- nildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti'ni devirmek- tir. Kimi zaman açıkça, kimi zaman sinsice he- deflerine doğru yürüyorlar. Birtakım kişiterde bütün bunlan "demokrasi", "insan haklan"ge~ regi sayarak gözterini gerceklerekapatmakgaf- letindeler... Genelkurmay Başkanlığı'nın son bildirisi 28 Şubat olayının bütün canlılığryla gündemde olduğunu bir kez daha anımsatıyor: "Milli Güvenlik Kuru- lu'ndan 28 Şubat 1997 tarihinde irtica tehdidi- ne karşı bazı karartaraJın- mış ve bunlann uygu- lanması Bakanlar Kunı- lu'na tavsiye edilmiştir. Bu karariar belli çevre- lerce maksatlı olaraksû- rekli tartışma konusuya- pılarak uygulanması ön- lenmeye çalışılrruştır. An- cak son gûnlerde mey- dana geten olayiarve or- taya çıkan bazı gerçek- ler TSK'nin bu konuda- kihassasiyetinde ne ka- dar haklı olduğunu bir kez daha ortaya koy- muştur." Bildirinin en can alıcı yeri, sütunlamda, TV söy- leşilerinde "irtica para- noyası" diye okurlarını uyutmaya çalışanlara yö- nettilen şu satırlardır: "Bu nedenle TSK'nin irücayakarşısürdûrdüğü karariı tutumunu 'irtica paranoyası' şeklinde de- ğehendirenlerinya bilgi- sizlik içinde olduklan ya da maksatlı olarak bunu ileri sürdükleh anlaşıl- maktadır." Bilmem Hizbullah adın- daki şeriatörgütünün, sa- yısı elliyi aşan cinayetle- ri karşjsında hâlâaynı yoJ- da direnecekler mi? Böy- leleri, her zaman kaça- cak biryol bulurlari.. Şim- dideHizbullah'ın bir irti- ca yanlısı değil, bir Kürt örgütü olduğunu ileri sü- rerek, gizli amaçlannı ört- bas etmek hevesindeler! Kürt olsun, Türk olsun, "irtica"cılann tek amacı var, o da laik Türkiye Cumhuriyet'ni yıkmak de- ğil mi? İrtica paranoyası diye hem kendilerini hem okurtannı aldatmak iste- yenler, ya gerçek bir ruh hastasıdırlar ya da ıstah olmaz birer cumhuriyet dûşmanı!.. Uğur Mumcu'nun Ardından Bir Mektup s Av. Saliha ESEN ÇYDD üyesi evgılı Ean,ıelefonda konuştuğumuz gibi Uğur Momcn'nun ardından düşündüklerimi ve iz- lenimlerimı aktanyorum. O., Atatürk ilkele- rinj benimsedi. "Tam bağunsız laik Türkiye" dedi ve bu yolda yürüdü. Yürürken yıgitçe bildiğı doğ- rulan açıkladı. Yolsuzluklan ortaya çıkardı. Çıkarlan için dini kullananlara din ve vicdan özgürlüğü ile kar- şı çıktı Dini kullananlann siyaset, ticaret, tarikat ıliş- kılerini sergiledı. Bölücülerce, çıkarcılarca ve mürte- cilerce sağlanan kara paranın terör örgütlerince ulusun bölünmezliğine, laiklik ilkelenne karşı kuilanıldığını saptadı. Saptadıklannı belgeleriyle aktardı. Kitlelen etkiledi, sesi dünyada duyuldu. "Cstefik ne haram yedi, ne caniar akn. Hiç kfanse dnymadan bükümler gjydL" Böyle adam gıbı adam yaşaülır mı 9 Bu değer koru- ma amna alınırmı? Neden ahnsın ki? O zaman ona kar- şı yapılacak hareket etkısız bıralalacağı gibi dügüm çözülüp, öbür cinayetler zinciri de açıklık kazamr, ak kara ortaya çıkardı. Ozaman, işte o zaman nelerolmaz- dı ki... Bu gerceklere karşın onlann "Bombanm 30 sa- nryede mi, 40 saniyederaimoote edüebdeceği tart^nıa- bnaı; headUitonıma BtoradT deyip haklı çıkma ça- balannı,"Yataııa5rgBtisebutaiJMazoc"savlarınıka- famtzda soraiçaretlen. yüzümüzde acı gülümseme ile izüyoruz. Oysa kaç grarn kilo aldı, aynnüsına kadar te- lefon konuşmalannı dahi ızleyıp saptayabiliyorlardı. Şimdilik sonuç, az gitmişler uz gitmişler, döndük bak- tık kı bir arpa boyu yol gitmişler. Derken vardık Anka- ra'ya, 27 Ocak 1993 gününe... Ankara'yı sel götürü- yor. Gökyüzü ağlıyor. Kariı sokak, ortası çiçek, mum- lar yanıyor yağmura inat Uğur bizi izliyor camın ar- kasından. Ellerimizde kan kırmızı karanfü, gözleri- mizde yaş, yüreğimızde yas, beynimizde kararlılık. Hipnotizma olmuş gibi baiayoruz Uğur'a. Neden son- ra toparlamyoruz. Kızılay'a kadar otobüslerle indik.. 10.30'da Cumhuriyet'in önünde toplanmak üzere da- ğıldık. 10'u 10 geçe caddeye çıktık ki mahşeri kalaba- ük. Cumhuriyet'in önüne ulaşmak mesele. tte kaka Cumhuriyet'e vardık. Bızdenbirkaçkişi. derken 20 ki- şi olduk. Takıldıkkonvoya Uğur'un peşi sıra. Onümüz- de anons yapılan, marşlar çalınan. çekim yapılan midi otobüs. "Ankara'mn taşma bak, gözJerünin vaşına bak, uyan uyan Gazi Paşa başnnıza gdene bak" türküsü ça- hyor. Evet evet San Paşa bak. Çağımızda seni bizlere böylesine yansıtanı da aldılar Hemen arkasmdan "Hiç kimsedu\madanhükümlergiydi,>igkJimaslaııımbur- dayaüyor.'" türküsü... Hep bir ağızdan söyluyoruz. Yer gök inliyor. Konvoyun ucunu bucağını bulmak müm- kün değil. Binalardan, kaldınmlardan halk bize alkış tutuyor. Ağlayanlar, bağıranlar. üst geçitlerde biriken- ler Atatürk'ün, Mumcu'nun fotoğraflan ile eşlik edi- yorlar. Ankara Ankara olalı böyle kalabalık görmedi. Benim hesabıma göre 600 bin ile 800 bin kişi arasuı- da idi. Camiye yaklaşabıldile Aranuzda en az 400 met- re var. Namazı kılınana kadarbekledik. Yağmur devam, yağmura rağmen bizler devam. Sloganlan duymuşsundur. Tam bağnnsız Türkiye - Laik Töridye - MoSalar Iran'a - KMiüer buhınsun he- sapsorubiBi- Uğariarölmez ve daha nicelen, alkış pro- testosudafonmüzığimiz. MWnin önüne geldığtrniz- de bir sıra polis ile karşılaştık. Binayı koruyorlar. Islık sesleri ile geçtik önünden. Bıl^sin benim sıtma görme- miş sesimi. Bana öyle geldi kı bütün sesler benimki gi- bi idi. Sıhhiye köprüsünü geçince biz konvoydan aynl- dık. Saat 14.45'tı. 16.30'daotobüslerdeolmalıydık. Mezarlığa kadargirmemiz mümkün değildı Herkes ıslak ve soğuk. Ben hiç hissetmedim. Ayağunda EfiTin postallan, elleründe müflonlu eldivenler. Çorbacıya girdik. Bir de baktını ki su içime kadar girmiş. Anlaşılan beni ısıtan içimdeki kararlılıkmış. Postal ve eldiven bahane. Saat 17.00'de dönüşe geçtik. 20.00 haberlerine Bolu Çizmeci Motel'de yetiştık. Te- levizyondan izkdik törenı, gerçekten muhteşemdı. Aca- ba onu öldürenler bu denli tepki ile karşılık venleceği- ni düşünmüşler miydi? Bunu düşünmüş olsalardı onu öldürürler mı\ di° %ksa bizlere bakıp da "deşarj oiun biz yine bBdSğhnizi okuyacağız" mı diyorlar. Bizlerin örgütü yok. Parası yok. Arkamızda bizi tutarlı bir şe- kilde destekleyeceğıne ınandığımız devlet gücü yok. Bu beni moralsizliğe sürüklüyor. Ama bizim mançlı yüre- ğımız, kararlı beynimiz ve satın aluıamayan ilkelerimiz var. Bunlann varlığı da beni umutlu kılıyor. Olay çık- madı. Çıkmaz tabiı. Daha önceki yürüyüşlerde olayı kim çıkanyordu. Bu denli kalabalıkta olay çıkmadığına gö- re halk olayı kendi yaratmıyormuş demek ki... Büyük- lerimiz bunu böyle belleyevedüşüne. Pishgin içıne ba- tanlan bunu zaten bilıyorlar ya. Perşembe günü Istan- bul 'da Baro ile yürüdük. Kalabalıktık. "Yaşasuı Atatürk Cumhuriyeti! - Türkiye Laiktir Laik kalacak - Şeriata karşı omnz omuza - Moflalar Iran'a - Türkiye iran ol- mavacak" sloganianyla ve alkış sesleri ile yürüdük Ba- bıâh yokuşunu tran Konsolosluğu'nun önünde bir sü- re durduk. Moflalar lran'a - Yaşasm Atatürk Cumhu- riyeti haykınşlanyla Cumhuriyet'e ulaştık. Çelenk koy- duk. Turgut Kazan konuşma yaptı. Gökyüzünde kır- mızı karanfiller uçuştu. Orada da bizi Uğur izliyordu. Kimbilir neler neler düşünüyordu. Seviniyor muydu? Yoksa bize buruk bir sıtemle, "Daha önceieri neredey- dmiz" mi diyordu. Biuniyorum. Bıliyor musun, tesa- düf bu ya.. bir ortak noktamız da çocuklanmızın adı... Cuma günü Özgür ve özge'yı aldım. Annem, Elif, Mekem bir de komşumuz Cumhuriyet'e gıttik. Defte- ri ımzaladılar. 7 yaşuıdakı Özge, yaşasın Cumhuriyet diye yazdı. Mum yaknlar. İşte Esın'ciğım, sana Uğur'un ardından Ankara ve Istanbul'dan izlenimler.(+) Biliyor musun, boşluğunu çok hissedıyoruz. Farkın- da olmadan, kişisel bir dostluğumuz bulunmadan, ne çok sevmişiz, ne denli bağlanmışız meğer. Her an ya- nımızda olan, dertleştiğımiz, düşüncelenmizi, duygu- lanmızı paylaşbğımız, yakmımızı kaybetmışçesine öz- lüyoruz. Dileğim ve çabam ölümüyle kıpn-dayan top- lum aktrvitesinin bilinçli bir biçimde devamı. Çok çok selam ve sevgıler. 24 Şubat 1993. SaüuEsen (+) Denizli'de Av. Esm Dolger'e yazılan mektup. PENCERE EstekKöstekEdebiyatL.. İrtica yalnız bizim başımıza bela değil ki tüm Is- lam coğrafyasında püsküllü bela!... Hizbullah ne?.. Püsküllü belanın kanlı, katranlı, cellatlı, saka- tatlı karakoncolos türü... İnsan kılıklı canavariann işkenceyle katlettikle- ri zavaliılann cesetleri ülkenin her yanından çıka- nldıkça, suç üstünde yakalanan eli kanlı irticanın kurnaz yandaşlan, Hizbullah'ın faturasını askere çıkarmak için çabalıyoriar. Uçuk enteller de bu yclda Mınn kınnla estek köstek edebiyatı peşindeler... Laf-ı güzafla havanda su dövülüyor. • Birşeylerdeğişti... Nedir değişen?... Yaşamımdan ömek vereyim; ben ilk kez 1952 yılında yargıç karşısına çıktım, 1991 yılına değin kırk yıl başımdan dava eksik olmadı; mahkeme koridoriannı bir aşağı bir yukan arşınlamaktan bıkmıştım. 1991'den bu yana adliye kapılannda hesap vermekten kurtuldum; davalar btçak gibi kesildi... Neden?.. Çünkü 1991'de Sovyetler Birliği yıkılınca "ko- münizm tehlikesi" ortadan kalktı; devlet, yazan- nı çizerini "so/cucfur"diye kovalamaktan vazgeç- ti. Dünyatarihinin en buyükolaytanndan biriyte be- nim alçakgönüllü yaşam çizgimin dönüşmesi arasındaki birebir ilişki ne şaşırtıcı, değil mi?.. • Kimisi dünyada yaşanan büyük değişimi Tür- kiye'deki eski lunapark aynasında görüyor; oy- sa devletimiz ister istemez değişmek zorunda- dır kimsenin eiinde değil ki bu; Tarih Baba'nm buy- ruğu geçerli!.. 28 Şubat 1997'den önce bizim devtetimiz "ko- mûnizm tehlikesi"ne göre şartlanmıştı. 12 Eylül askeri yönetiminin başındaki Orgene- ral Kenan Evren'in dünya görüşü de zamane- nin "Yeşil Kuşak" koşullanna uygun olarak biçim- tendi: Tûrk-lslam Sentezi!..' 1980'den 1997'ye 17 yıl geçti; köprüterin attın- da çok sular aktı. Laik Türkiye Cumhuriyeti'nde Türk-lslam Sen- tez/'ni 'devletgörüşü'rte dönüştürenlerin iktida- n 'Aydınlanma Devrimi'n\n canına okuyacakken Sovyetler'in yıkılması, dünyayı kökünden değiş- tirdi; eski çamlar bardak oldu. 1997yılında 'resmigörüş' "komünizm tehlike- si" körlüğünden kurtuldu; irtica tehdidinin çapı bir- denbire ortaya çıktı. Yalnız "askerigörüş" değil bu; TÜSlAD'ın "fe- lamcı sermaye" ile kapışması, toplumsal dönü- şümün temelinde oluşan ekonomik yapılanma- yı sergiliyor; üçüncü kuşağı Batı'da yetişen TÜ- SİAD kesiminde, Hizbullah dehşetinin yarataca- ğj ürküyü .h^saplamak çok güç olmasa gerek... • • ı Asker 12 Eylül'de büyük sermaye ile sola kar- şı bîrteşmiştf; 28 Şubat'ta yalnız küçuk sermaye ile değil, toplumun laikliği yaşam biçimi sayan kit- leleriyle birlikte irtica tehdidine karşı vaziyet aldı. Yaşanan olay bu!.. Kötü mü oldu?.. Karakoncoloslann -Iran'daki gibi- iktidara el koyması daha iyi mi olacaktı?.. Dört hava yastığı. ABS. Pirotelcnik emniyet kemerleri. Var mısınız bir sınıf macına? Kendine güvenen herkes karşımıza çıkabilir. Ama önceden birkaç özeUigimizden bahsedelim de sonıa. "bümiyorduk" demeyin. Güvenlik özeUiklerimiz gördügünüz gibi. Benzersiz. Konfor açısmdan durum farklı degil. tç mekânımz bızimki gibi baştan aşagı yenilendi mi? Mesela elektronik kJima... Sizde var mı? Peki ya mavi aydınlatmalı ön panel? Ya da kendiligmden kararan dikiz aynası? O da mı yok? Herhalde elektrikli ve ısıtmalı yan aynaJar vaıdır. Yok mu? Ya... öyle mi? O zaman biz bu sınıf maçından şimdilik vazgeçeiim. Siz biraz kuvvet toplayın, sonra tekrar konuşalım. Bu arada, Yeni Polo'yu yakından tanımak isteyenlere ufak bir not iletelim: Burada bahsettiklerimiz, tüm özelliklerimizin yalnızca bir kısmı. Bizi yakından tanımak isterseniz, bekliyoruz. Yeni Polo. Sınrf birincisi, olgunloştı. Yeni Polo ALOPOLOtO8OO 211 0 4 3 2 . 0 2 1 2 3 3 5 0 4 7 7 Potohatiar^bılnM&ısteyecegu^ VOLKSVVAGEN TÜRKİYE DİSTRİBÜTÖRÜ OLAN DOĞUŞ OTOMOTİV BİR • DOĞUŞ HOLDİNG A.Ş.KURULUŞUDUR. www.vw.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle