27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 OCAK 2000 PAZARTESİ HABERLER Hizbullah 'ı kimin kurduğu, kimin desteklediği soruları hep yanıt arayacak... Güneydoğu kör kuyu,herkesbir taş atiyor MEHMETFARAÇ riirkiye, 1984'ten bu yana PKK, 1987 yılından bu yana da Hizbullah'la uğraşıyor. Biri Urfalı, biri Diyarbakırlı iki insan... Abdullah Ocalan, Hüseyin Vetioğhı... Ikisı de Mıllı Türk Talebe Birligi'nin (MTTB) toplantılanna katılıyor gençlik dönemlerinde. tkısi de başansız öğrenci... Sonra biri Marksist bır örgütün, diğeri de şeriatçı bir örgütün başında ortaya çıkıyor. Ve ikisi de "makûs fnKhfaıi' bir türlü yenemeyen Güneydoğu'yu, uğurlanna savaştıklannı öne sürdükleri Kürt yurttaslara zindan ettiler. PKK ile savaşta 10 bin şehit verildi, 30 bine yakın PKK'li öldürüldü. Hizbullah'ın ölüm büançosu ise henüz net değil... Kimi kaynaklara göre 3 bin faili meçhul cinayetin arkasında onlar var. İki örgüt de çok canlar yaktı... Güneydoğu'da bu iki örgüt nedeniyle "ştvan" edilmeyen (ağıt yakılmayan) ev yok gibi. Kürt devleti peşindeki PKK, şeriatçı Kürt devleti peşindeki Hizbullah.... tkısı de marjinal bir y_apıya doğru hızla sürüklenmekte. Orgüt lideri yakalanmış. kadrolan tasfıye edılrniş, binlerce mılıtanı öldürülmüş PKK bir çıkmazda... Örgüt lideri öldürülmüş, şûra üyeleri etkisiz hale getirilmiş ve 2 bınden fazla üyesi tutuklanmış, 2 bin tetıkçisı deşifre edilmiş Hizbullah ise yediği büyük darbenin sarsıntısında. PKK'yi bir tarafa bırakıp 5 gündür mahkeme tutanaklannı, terör örgütünün yayın organlanru, sempatizan ve militanlannın ıtıraflannı, anlatımlanru incelediğimiz ve bu belgelerden yola çıkarak irdelemeye çalıştığımız Hizbullah'a dönelim. örgütü klm kurdu? "HizbufisuVı kim kurdu_" En çok sorulan soru bu... Hizbullah PKK'ye karşı devlet güdümünde mi kunıldu? Görevi bitince etkisiz hale mi getirildi? Devlet güvenlik güçleri iki Kürt örgütünü de birbınne kırdırarak bir taşla iki kuş mu vurdu?.. Sorular bitmiyor. llkindenbaşlayalım... Demokratik, sosyal ve hukuk devletinin terörü pasifıze etmek ıçin bir terör örgütünü kurması kımilerine göre büyük bir "risk". Buna şöyle de yanıt verilebilir: "Devlet bir terör örgütünü kendi güçleriyle etkisiz hale getirmekten aciz mi?.. Ya da devlet, istihbarat güçleriyle, bir terör örgütünün karşısına çıkarılacak bir başka örgütün. iieride hem toplumda bem de rejimde onanlnıaz yaralara yol açabüeceğini hesaplayamaz mı?~" Hizbullah" ın ıçınde gerek düşünce bazında gerek eylem düzeyinde mücadele etmiş kaynaklann çoğunun görüşü, asluıda Hizbullah, "fikri düzeyde kitabevleri çevresinde çahşmalar yapan insanlann, bir etinden tespih ahnıp diğer eline silah verilmiş hatL." Yanı Hizbullah, dernek kurulur gibi planh olarak PKK'nin karşısına çıkanlan bir yapılanma olarak değerlendinlmiyor. Daha doğrusu, yapılanma aşamasındaki bir şeriatçı gruba, bir başka terör grubunun karşısında göz yumulması, hatta destek sağlanması durumu var. TBMM Faili Meçhul Cinayetleri Araşnrma Komisyonu raporunda, cinayetlere göz yumma konusundaki kuşkular derinlemesine incelenirken, devletin desteğini göz önüne seren bir de örnek veriliyor: "Komisvonumuza, 27 Temmuz 1993 tarihinde bijgi veren Batman Emniyet Müdürü ve VaH Yanhmcısı, Batman'm Gercüş ilçesine bağh Seki, Gönüliü ve Çiçekli kö> lerinde Hizbullah kamplan bulunduğu, devlet güçlerinin de bu kampa yardıma oiduğu yönünde haber aknklannı, bu kamplarda Hizbullah mensuplannın siyasi ve askeri olarak eğnüdiğini, bunun üzerine jandarma yetkflflerryie konuştukbirnu, askeri yetkflüerin, 'bu örgüt militanlannın kendılenyle olan irb'batlannı değişik yönlere çevirdikleri için nefret edıp onlarla ırtıbatlannı kestiklerini' beyan ettL. Bunun üzerine Jandanna Gend Komutanüğı'na bir müzakere yazdmış, verilen cevapta, ıddianın asılsız olduğu, adı geçen bölgede Hizbullah'a aıt kamp olmadığı ve kırsalda faaliyet göstermediği' bfldirümişrir...'' dikkatinden kaçmayan bir gerçek olarak hafizalara kazındı. Hatta bu kışüerin bazılannın kendilerini kovalayan yurttaşlardan kurtulmak için Hizbullah'a destek verdikleri bilinen bazı koruculann evlerine sığınmalan daha da şaşırtıcıdır... TBMM raporunda bu konudaki endişeler de şöyle dile getirildi: "HizbuDabçı olarak adlandınlan Idsflerin eylem yapıp yakalanmamasından ötürü devlet zan amnda kalmaktadır. Bu karanhk arkasında devletin olduğu propagandası yoğun olarak PKK tarafindan körüklenmcktedir-." Bölge ınsanı da bu nedenle bu örneklerden yola çıkarak sürekli "Tetikçileri devlet koruyor" dedi. Hatta bu nedenle Hizbullah'a "Hizbulkontra" denıldi. Hizbullah'a en büyük darbenin Hizbullahçılara sempatı duymaması mümkün mü?.. Kim HlzbuHahcı?.. Yoksulluk nedeniyle "Avrupa" ve "bol dolar, mark" vaadiyle dağa çekilen PKK'lilerle "şeriat devleti ve cennet garantisryle*" tetık çektirilen Hizbullahçılar arasında ne fark var?.. Bu iki örgüt, "ana hedefleri TC" olduğuna göre neden savaştı?.. Sonra "Düşmanımın düşmanı dostumdur" düşüncesıyle neden ateşkese gıtü?.. Bu çatışma niçin kısa süre sonra yeniden alevlendi?.. Bu sorulara karşı tek seçenek olarak verilen yanıt, her zaman şu olmuştur: "Tek hâkim güç_" Hintkeneviri ekım alanlarının yüzde 75'inin bulunduğu (Urfa'da 1997- Kod Adı: Gazeteci Faik Bulut ve Mehnıet Faraç'm hazırladığı Hi/bullalı kiıahu7 örgütü bütûn açıklığıyla gözler önüne seriyor. Kamp bulunduğu belirfilen Seki, Çiçekli ve Gönûllü köylerinin Hizbullah lideri Velioğlu ile Ankara'da yakalanan örgüt yöneticısı Mahmut Demir ve örgütün yeni lideri olduğu bildirilen tsa Ahsoy'un köyleri olduğunu vurgulamak gerekiyor. Bu köylerde cumartesı günü çok sayıda sığınak bulunduğu da unutulmamalı. Olay yalnızca Hizbullah'a göz yummayı kapsamıyor. Güneydoğu'da, "Kuranayetkriyle hadisİerin belikopterlerle aohnası ya da elden dağıahnaa" eylemi de bölgede PKK ve Hizbullah'a yönelik pohtikalan dışavurmaktadır. Bu bildirilerde PKK'liler, "kâfir", "sünnetsiz gâvur" diye nitelenirken, Hizbullah tabanı da adeta "cihada çağnkh"*... Hizbullah'a göz yumulmastna yönelik ilginç kanıtlan fazla aramaya gerek yok... Örgütün 300'den fazla ınsanı öldürdüğü öne sürülen Sılvan'da, sokak ortasında güpegündüz cinayet işleyenlerin ellerini kollannı sallayarak dolaşması, bir çocuğun bile vurulmasını sağlayan yöneticilerden olan Diyarbakır Valisi Cemfl Serhadlı'nın, geçen hafta, "HizbuDah 1 ! devlet destekliyor mu" sorusuna bır televizyonun canlı yayınında verdiği şu yanıttan yeniden yola çıkalun: "_Destek demeyeöm. beJld sempati duymuş olabitir_" Devletin ıçınde bulunan güvenük birimlerinin bazılannın Hizbullah'a sempati duyduğu zaten kaçınılmaz bir gerçek. Daha önce örneklerinı verdiğimiz gibi, Gaziantep'te örgüte bomba sağlayan Halil Yıtöız, Siirt Emniyet Müdürlüğü Kurlalan Çevik Kuvvet Grup Amirliği'nde görevli polis memuruydu. Malatya'da Hizbullah'ın hücre evinde örgüt militanlanyla yakalanan 4 üniformalı da birer polisti. Geriye dönüp sorarsak, Güneydoğu'da 1998 ydına kadar her gün çok sayıda arkadaşım PKK terörüne kurban veren bir polisin, bir özel timcinin ya da bir uzman çavuşun. PKK'lilerle amansız bir savaşa giren. üstelik bunu "din- iman uğruna vapoklannı" anlatan 1998'de 100 milyon kök ttişi hintkeneviri ele geçirildi), Iran üzerinden uyuşturucu trafiğının yönlendınldığı, kurban derilerinin gasp edildiği, fıtre ve zekât adı altında trilyonlarca liralık haracın toplandığı, korucu adı altında feodal ağalann binlerce marabasını (köylü-işçi) hem silahlandırdığı hem maaşa bağladığı, Kuzey Irak üzerinden mazot ve sılah kaçakçıhğmın yapıldığı (Urfa'da 1996 ve 1997'de TIR'lar dolusu silah ve mühimmat ele geçirildi), "General Zinnar" kod adlı Alaaddin Kanat. "Yeşü" kod adlı Mahmut Yıldınmın karanlık dehlizlerde cirit attığı, at izinin it izine kanştığı bir coğrafı bölgede, terör rantının bölüşülmesi acaba hangi örgütün, kimlerin işine gelecektir? tki terör örgütü arasındaki çatışmanın kökeninde sakın bu unsurlar önemli birer etken olmasın?.. "Ne kadar kan, o kadar rant_" Ya olayın siyasi boyutu... 28 Şubat süreciyle pasifize edilen bir siyasi yapüanmanın, şeriatçı bir grubun terör estirdıği, kaos yaratüğı bir bölgede, ımam-hatıp okullannı arka bahçesi olarak görmesi, yüzlerce belediye başkanlığını alması, buralarda şeriatçılan istıhdam etmesi, milletvekUi " sandalyelennin önemli bir bölümünü kapması neyle ifade edilmektedir?.. Bölgede Nurculann, Nakşibendilerin ve diğer tarikatlann etkın olduğu üniversitelerde şeriatçı yapılanmalara göz yumulması, Hizbullah olgusuna az mı etki yapmıştır? Şeriatçı valilerin koltuğa oturtulduğu Güneydoğu'da, içküi lokantalann, TEKEL bayilerinin, eğlence yerlerinin kapatılması, Hizbullah korkusunu az mı arttırmıştır?.. Orgütün ekmeğine bu unsurlar hiç mi yağ sürmemiştır?.. Sorular... sorular... Bitmeyen sorular..."HizbuDah'ı devlet mi kurdu, örgüte hangi güçler destek verdi. kimler göz yumdu, Idmler sıküan kurşunlar, akan kanlar sırasında eUerini ovuşturdu?-" Yahıızca "deviet" ya da "KontrgeriDa" deyip işin içinden sıynlmak hıç mannklı gelmiyor. Güneydoğu'nun bir kör kuyu olduğu unutulmamaü... Herkesin bu kuyuya bir tas attığı da... Sorulara yanıt vermek kolay!.. Ancak birilerinin bu taşlan çıkanp sayması gerekiyor. Sahi, hangi taşı kim atmışn?.. BtTTİ Arastırma Orgüt üyelerinin çoğu genç 2 bin Hizbullah terör örgütü üye- sinin dosya bilgileri üzerinde gü- venlik yetkililerince yapılan incele- mede, örgütte genelde 15-24 yaş arasındaki gençlerin çoğunlukta ol- duğu belirlendi. Incelemede, örgütün yüzde 2 ora- runda 35-65 yaş arasındaki terörist- lerden oluştuğuna ve yüzde 2.5 ora- nmda 10-14 yaş arasında çocuk bu- lunduğuna dikkat çekildi. Hızbul- lahçılann yüzde 40.5'inin lise me- zunu olduğu belirlenen inceleme- de, teröristlerin yüzde 1.5 oramnda cahil, yüzde 19 oramnda ilkokul mezunu ve yüzde 14 oramnda orta- okul mezunu olduklan aktanldı. Örgüt mensuplannın yüzde 97.5'inin eylemlerini kent merkez- lerinde gerçekleştirdiğinin belirtil- diği ıncelemede, yüzde 2'sinin köy- lerde ve yüzde 0.5'inin ise mezra- larda faaüyetlerde bulunduğu belir- lendi. Meslek gruplan kategorisin- de ise teröristlerin çoğunun işsiz ve- ya öğrenci olduğu belirtildi. Buna göre, militanlann yüzde 27'sinin öğrenci, yüzde 28.5'inin serbest meslek sahibi, yüzde 14'ünün işçi, yüzde 1.1'inin çiftçi ve yüzde 1 'inin memur olduğu ak- tanldı. Örgüt içinde sadece yüzde 2.5 oramnda kadın terörist olduğu açıklandı. Inceleme sonucunda ekonomik, sosyal, eğitim gibi nedenlerle kırsal alanlardan büyük şehirlere yönelik aşuı göçe dikkat çekilerek, gençle- rin, bulunduklan ortam nedeniyle istismara açık olduklan ve terör ör- gütlerine kaynak oluşturduklan i- fade edıldi. ( SlFIR oralcalislar@yahoo.com Günlerdir, insanlaracı içinde kjvranırken ve can çekişirken elinde kamera ile onlann başı- na dikilip ölümlerini görüntüle- yen kameramanı düşünüyo- rum. Biz gazeteciler, zaman za- man, haberle insan yaşamını kurtarmanın ikilemiyle yüz yü- ze geliriz. Son Gölcük ve Düz- ce depremlerinde, bazı gaze- teci arkadaşların görüntü ve haber peşinde koşarken insan- lann acılannı umursamadıklan- na tanık olmuş, bundan üzün- tü duymuştuk. Onlan eleştir- miştik. Hizbullah'ın kameramanı ise kendi elleriyle bogduğu, boy- nuna ve vücuduna domuz ba- ğı geçirdiği insanlann ölümünü kasetlere doldurup kalıcı hale getirmiş. Onunla da yetinme- miş, Hizbullah'ın lideri bunlan iztesin diye ona göndenmiş. Te- tikçilerin ifadelerinden anlaşıl- dığı kadanyla, genel emir (!) Hizbullah'ın Kameramanı... Hüseyin Velioğlu, Hizbullah kasapları tarafindan kaçınlan kurbanlann acı içindeki görün- tülerini izlemeye pek meraklıy- mış, bu nedenle bütün kaset- leri yanında taşıyormuş. Anla- şılan o ki canı istedikçe bu iş- kence ve ölüm sahnelerini sey- rediyormuş. Hizbullah'ın kameramanını veya kameramanlannı düşü- nüyorum. Gündelik yaşamda yanı başımızdan geçip gidiyor- lardı. Bakkaldan ekmek alıyor- lar, banyo yapıyoriar, dişlerini fırçalıyoriardı. Bundan emin degilim, bazı dogmatik Islam- cıiar, fırça yerine misvak kulla- nıyoriar. Sevişiyorlardı, alışve- riş yapıyorlardı... Yani hepimiz gün boyunca ne yapıyorsak onlar da aşağı yukan aynı şeyi yapıyorlardı. Muhtemelen bizden fazla olarak bol bol, Kuran okuyor- lardı, düzenli beş vakit namaz- lannı kılryoriardı. Onlann da eş- leri ve çocuklan vardı; sonuç, olarak insandılar, tıpkı Naziler gibi. önümüzdeki günlerde tu- tuklanacak ve cezaevlerinde yaşamaya başlayacaklar. Avu- katlan olacak, aileleri ziyaret- lerine gidecek. Merak ediyorum, eski Adalet Bakanı Şevket Kazan, Sıvas katliamı sanıklarının vekâletini aldığı gibi onlann da vekâletini alıp savunmalannı üstlenecek mi? Çünkü savunma hakkı kut- sal, birileri de onlann avukatlı- ğını üstlenecek. • • • • "• Konca Kuriş'i düşünüyo- rum. Evtendiğinde örtünmeyen bir kadınmış. Sonra eşinin ve ailesinin etkisiyle örtünmüş. Hizbullahçılaria bazı bağlantı- ları olmuş, sonra bakmış ki bunlar geri bir dünyanın geri in- sanlan, uzaklaşmış. Konca Kuriş'i tanımıştım. Benim konuşmacı olduğum bir toplantıyakatılmıştı. Heyecan- lı, arayış içinde genç bir kadın- dı. İlginç fikirleri savunuyordu. Türbanlı kadınlar içinde farklı biryeresahipti. Konca Kuriş'in beş çocuğu vardı. Bir kadın olarak ıslamcı erkekler dünyasında kadınlara biryerartyordu. Modernlikle Is- lamcılık arasında kendisine ne- fes alacak bir alan yaratmaya çalışıyordu. Tutucu Islamcılara yönelttiği eleştiriler, bu cami- ada hoş karşılanmıyordu. Hiz- bullah, islamcı dünyanın en acımasız kesimini temsil ettiği için Konca Kuriş'ten intikamı da onlar aldılar. ••• Omzunda kamera ile Hizbul- lahçı, acı çeken Konca Kuriş'e yaklaşıyor. Konca Kuriş insan, hepimiz gibi yaşamak istiyor, çocuklanna kavuşmak istiyor, bu nedenle korku içinde cel- latlanndan aman diliyor. "Ya- şasın Hizbullah, ben yanılmı- şım" diye bağırma ihtiyacı du- yuyor, kameraman memnun, sıntan bir yüzle Konca Kuriş'in çaresizliğini kasete alıyor. O- nun ölüme gideceğini de bili- yor, çekimi sürdürüyor. Konca Kuriş'in nasıl öldürül- düğünü, şu ana kadar öğrene- medik. Ancak Hizbullah'ın in- sanlan nasıl canlı canlı toprağa gömdüğünü, ne inanılmaz iş- kenceler yaptıklannı biliyoruz. Artık Konca Kuriş yaşamıyor, acılanyla ve sırlariyla yok edil- di. Kameraman yaşıyor. Muhte- melen eşi ve çocuklan var. Ya- nn hapishaneye girecek, avu- katı ziyaretine gidecek ve onu kurtarmaya çalışacak. ••• Konca Kuriş'i, onun Hizbul- lah kamerasına söylediği, acı ve umutsuzluk dolu sözleri unutmamalıyız. Onlar bir dö- nem Türkiyesi'nin neler yaşa- dığının kanrtı. ••• Konca Kuriş'leri ölüme gön- deren siyasi tercihleri de unut- mamalıyız. Bu siyasi tercihler Hizbullah'ı besleyip büyüttü. Onlar ellerinde satıriaria muha- lif insanlan dograrken resmi el- ler onlara alkış rutuyortardı. ••* Konca Kuriş'i unutmayın! O beş çocuklu bir kadındı. BLZBÎZE. ERDAL ATABEK 2000ü Yıllarda.. Evet, .v Albert Bnstein, Ama Neden?.. Önce Der Spiegel, sonra da Time dergileri Albert Einstein'ı "Bin Yılın Insanı" seçtiler. Dünyada pek çok değişikliğe yol açan ünlü buluşu, "Relativite- Görecelik Teorisi", bu seçimin nedeni olarak gös- terildi. Dünyada sözü çok edilen, ancak pek az kim- senin anladığı konulardan birisi de budur: Görece- lik teorisi. Özetle, bilinen fizik kurallannın kesin ol- madığını, kimi koşullarda bu kurallann farklı çalıştı- ğını kanıtlayan bu teori, elbette pek çok buluşun te- mel ilkesini oluşturmuştur, ancak Albert Einstein bu buluştan çok daha ötede anlam taşıyan büyük bir ömek olarak tanınmalıdır. Bilim ve sanat, hayatın ve dünyanın yeniden yo- rumlanmasıdır. Bu özellikleriyle hayata müdahale eder ve dünyayı değiştiririer. Bilim ve sanatın büyük buluşlanyla, büyük yara- tılanyla hayat ve dünya artık eskisi gibi olamaz, de- ğişmiştir, yeni boyutlar kazanmıştır, yeni etkiler yay- maktadır. Bilim ve sanatın gerçek yaratılannın doğru ölçü- tü de budur. Albert Einstein'ın bütün hayatına, buluşlarına, davranışlanna, eylemlerine baktığımız zaman şu üç özelliği görürüz: - Merak eden, ilgilenen, soru soran, sorulanna cesaretle yanıt arayan, zekâsının her bölümünü kul- lanabilen bir deha. - Her işin sonunda olacaklan öngören, her türtü otoriteye (bilimsel, siyasal vb.) karşı çıkarak kendi öngörüsü ekseninde geleceğe bakabilen cesaretli bir dünya insanı. - Insana ve insanlığa ilişkin her konuda kendini so- rumlu gören, böyle kabul ettiği alanda gerekli giri- şimleri yapan büyük bir sorumluluk ömeği. Alman faşizmine karşı çıkan, ırkçılığa karşı çıkan, savaşa karşı çıkan büyük bir "etkinlikçi" (aktivist). Birinci özelliğiyle fizikteki kuramlannı bulmuş, ikin- ci özelliğiyle yetkin bir bireyin nasıl olduğunu gös- termiş, üçüncü özelliğiyle de laik, demokrat, insan- lıktan yana bir dünya insanının sosyal sorumluluğu- nun nasıl taşınması gerektiğinin ömeğini hepimizin gözleri önüne sermiştir. Bütün bu nrteliklertyle Albert Einstein, okullarda "ömek insan dersleri" içinde okutulmaya değer ni- teliktedir. Onun için de bu gerçekten büyük insanı, salt "görecelik kuramını" bulmuş olarak anmak ve kutlamak ona haksızlık eden bir yavanlık, bir gör- mezden gelmecilik, bir değer bilmezliktir. Amerika'daki McCarthy çağının korku ve baskı ortamında ifade vermeye çağnlmış bir öğretmenin yardım isteğine bir mektupla yanıt veren Einstein, bakınız neler yazmıştır "... Azınlıktaki aydınlar şeytana karşı ne mi yap- malıdırlar? Doğrusu yalnızca Gandhi biçiminde, iş- birlikçi olmayan devrimci biryol görebiliyorum. Ko- mitelerden herhangi biri önünde tanıklık etmeye çağnlan heraydın, bunazorunlu olduğunu kabul et- memeli, yani tutuklanmaya ve ekonomik yıkıma, kı- sacası, ülkesinin kültürel gönenci yaranna kişisel gönencinden özvehde bulunmaya hazırlıklı olmalı- dır. - ... Eğer yeterince kişi bu ağırbaşlı adımı atmaya hazır olursa başanlı da olacaklardır. Ded/fee, o za- man bu ülkenin aydınlan, onlar için amaçlanan kö- lelikten daha iyi hiçbir şeye hak kazanamazlar." 16 Mayis 1953'te yazılan bu mektuba Albert Eins- tein, birdedipnoteklemiştir: "Bu mektup gizliliği göz önünde tutmayı gerektirmez." Ve bu mektup bir kamu manifestosuna dönüş- müştür. Almanya'nın atom bombasını yapabilme olasılı- ğına karşı ABD Başkanı Roosevert'i uyaran Eins- tein, daha sonra atom bombasının atılmaması ve hidrojen bombası yapımının durdurulması için ça- lıştı. Bu çabalannda yalnız değildi. Niels Bohr, Ro- bert Oppenheimer gibi çekirdek fizikçileri Nazüe- rin atom bombası yapmaması için, eğer yapariarsa dünyada yalnız kalmamalan, ABD'nin elinde de atom bombası olmasını istediler. Ancak hiçbiri bu bombanın atılmasını ıstemiyor- du. Sadece bir karşı tehdit oluşturmasını istiyoriar- dı. Ancak Hiroşima ve Nagazaki'ye iki atom bom- bası atılınca büyük bir sorumluluğun altına girmiş ol- duklannı anladılar. Oppenheimer, hidrojen bomba- sını geliştirmeyi reddetti, güvenlik soruşturmasına uğradı, yetkileri ve görevleri elinden alındı. Oppen- heimer olayı, bilim insanlannın ahlaki kaygılan ne- deniyle yaptıklanndan başlanna neler gelebileceği- ni gösteren bir ömek olay oldu. Çekirdek fizikçileri büyük bir sınavdan geçerek "bilimsel meraklannın itkisiyle", "sosyalsorumluluklan" arasında nasıl ka- lındığını gösteren örnekler oluşturdular. Atom bom- basının öyküsü de bu olayın önemli bir alanı oldu. Şimdi "kitle haberleşme araçlannın tekelleşmesi" ile, "biyoteknolojinin çıkar amacıyla kullanılması" konulan yeni bilimsel ahlak, bilimsel çalışmalann vicdani yönü tartışmalannın alanını oluşturuyorlar. Bilim ve sanat, hayatın ve dünyanın yeniden yo- rumlanrnasıdır. Bu özellikleriyle hayata müdahale eder ve dünyayı değiştiririer. Bilim ve sanatın ahlak boyutu da şu sorulan içe- rir: Bütün bu yapılanlar kimler için yapılmaktadır, ne- den yapılmaktadır, nasıl yapılmaktadır? Gerçek büyükler bilimin de, sanatın da yaratılan yanında ahlakına da sahip olanlardır. Insanlığın ge- leceğini aydınlatanlar da onlar olacaktır. .-„ »i Kaynak: 1. Einstein, Banesh Hoffman, Evrim YayınevL , 2. Robert Oppenheimer, Evrim Yayınevi. ~ '. 3. Ana Britannica - llgili ciltleri. " "T ,_ e-mail: erdalatafr; cumhuriyet.com.tr Faks:0212 513 90 98 Kaçınlan imamın ağabeyi 6 Kardeşimi bulıın' DÎYARBAKIR (Cum- hurrvet Bürosu) - Hizbul- lah'ın ölüm listesinde adı- nın yer aldığı ileri sürülen ve kaçırıldığmdan endişe edilen FP'nin belediye başkan adayı ımam İsma- 3Eren'in ağabeyi Mefamet Emin Eren, devletten kar- deşinin ölüsünün veya di- risinin bulunmasını istedi. Eren, kardeşini teşhis et- mek için cesetleri incele- mek için başvurdu. 18 Nisan seçimlerinde FP'den Diyarbakır'ın Ka- yapmar belde belediye başkan adayı olunca Top- tancılar Sitesi Camii imamlığmdan istifa eden, ancak kazanamaymca ye- niden aym camideki göre- vine dönen Ismail Eren, 12 Ekim 1999 tarihinde ikin- di namazının ardından kayboldu. En son minibü- se binerken görülen, 40 yaşuıda, evii ve 5 çocuk babası Eren'den bir daha haber alınamadı. Ismail Eren'in adının, geçen yıl ele geçirilen ör- gütün arşivindeki ölüm lis- tesinde de bulunduğu, an- cak ailesinin bundan ha- berdar olmadığı bildirildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle