Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14OCAK2000CUMA CUMHURİYET SAYFA
J. L J 1 \ kultur@cumhuriyet.com.tr 15
Belgeselle kurmaca arasında, şimdiden işkence-baskı üstüne klasikleşen, tokat gibi bir film!
'Tiim cumartesi annelerine...'
SUNGU ÇAPAN
Garage Olimpo / Yönetmen:
Marco Bechis / Senaryo: M.
Bechis, Lara Fremder /
Kamera: Ramiro Civita /
Müzik: Jacques Lederlin /
Oyuncular: Antonella Costa,
Cartos Echeverria,
Dominique Sanda, Chiara
Caselli, Enrique Pineyro,
Paolo Bechis, Pablo Razur /
Italya-lspanya 1999 (Belge Film)
Maria- Antonella Costa, işkencecilerinden biriyle garaja götürülürken başına geleceklerden tedirgjn. Maria'nm gözieri, şikayetedercesine göğe çevriti.
Bir hafta kadar önce sona eren tkinci Uluslararası
Sinema-Tarih Buluşması'nda göstenlıp Sinema Yazar-
lan Odülü'nü kazanan 'OfcnpoGarajf. festrvalden he-
men sonra Belge Film sayesinde Alkazar'da sinema-
severlerin karşısına çıktı. Şimdiye dek kauldığı Can-
nes, Toronto, Havana, Selanik, vb. gibi festivallerden
ses getirip ödüller toplayarak adından söz ettiren
'Olimpo Garajı', tutkulu, hatta sapıkça bir karasevda
öyküsü fonunda, askeri cuntanın, Arjantin'de 1976-
82 arasındaki baskı döneminden, insanın insana ne-
ler yapabileceğıne ilişkin inanılmaz boyutlardaki kı-
yıcılık ve barbarlık görüntüleri sergileyerek seyirciyi
tokat gibi çarpan, çağdaş bir politık sınema örneği.
1994 Istanbul Film Festrvali'nde, ilk fümi 'Alamb-
rado'yla tanıdığımız, 1955 Şili doğumlu, çocukluğu-
nu geçirdiği Arjantin'den sımrdışı edilmiş, kısa film-
den yetişmiş, Italyan asülı yönetmen MarcoBechis in,
kuşkusuz yaşanan gerçeklerden esinlenerek Lara
Fremder'le birlikte yazdıği senaryodan çektiği ve iş-
kenceye maruz kakp yok edilenlerie işkencecilerini baş-
role oturttuğu, belgeselle kurmaca arasında gidip ge-
len 'Olimpo Garajı', sert, acı, keskin, zehirzemberek
ve kâbus gibi bir film, baştan belirtmek gerekirse. Si-
nemaya geviş getirip eğlenmeyi amaçlayarak giden se-
yirciye göre değil kesinlikle.
Öteden beri ABD'nin CIA eliyle habire kurcalayıp
kanşnrdıği, hükümet darbelerinebulaşuğı Latin Arne-
rika ülkelerinden, özellikle kaynayıp fokurdayan,
1970'li yıllarm, binlerce insanın havadan, yerden 'kay-
bedildiği' Arjantin'inde estnüen korkunç terör ve yıl-
gı atmosferine kamera tutan, renkli bir etnik kökene
sahip yönetmen Bechis, "kenduerine duyduldan say-
gryı yitinneden hayatta kalma mücadeiesi verenlerk
gerçek hapishanevi insanlarm ruhianna inşa eden iş-
kencecikrinin hikâvesTnı anlattığı bu ıkıncı fılmıyle
kolayca unutulmaz bir siyasal sinema başyapıtı ger-
çekleştirmiş.
Yıllar önce CostaGavras'ın'Z','ttiraT ya da'Mis-
sing- Kayçf gibi filmleriyle yaygınlaşan politik sine-
ma anlayışını yeniden güncelleştiren bu ıilme ilgisız
kalmak, aydın sinemaseverler için olası değil. Kahra-
manımız, Italyan asıllı annesiyle (Dominique Sanda)
birlikte, annesinin geniş ama eskimiş, dökülen evin-
de yaşayan Maria (Antonella Costa), Buenos Aires'in
kenar mahallelennde, yoksullara okuma yazma öğre-
ten ve cunta baskısına karşı eyleme geçmış bir örgü-
tûn militanı olan, 18 yaşındaki, güzel bir genç kız.
Ansızm baalan evier ve derdest edilenlen-
Ana-kızm haline acıyıp evin bir odasını kiraya ver-
dikleri Felixse (Cartos Echeverria) bir garajda çalı-
şarak hayatını kazandığını söyleyen, yalnız, kimsesiz,
tuhaf bir genç ve güzel Maria'ya fena halde abayı
yakmış, gızlıden gizliye. Günün birinde ansızın evi ba-
san 7 kişilik bir askeri tim, Maria'yı derdest edip gö-
türüveriyor, Olimpo Garajı denen, kentin namlı iş-
kence merkezlerinden birine, nutku tutulmuş annesi-
nin gözlen önünde. Boşu boşuna, olmayan bır 23 nu-
maralı karakolu arayan çaresız anne, tanıştığı, yakın-
lan göz göre göre 'kaybedümiş' başka kadınlarla da-
yanışmaya girişiyor mecburen. Nerden bilsin, kendi
tıalındeki. umutsuzcasına sevdalı, suskun kiracısı Fe-
lbc'in, garajın hücrelerinden birine ükılmış, işkence-
lerden geçirilmiş kızırun, Maria'ya kol kanat geren,
âşık işkencecisi olduğunu? Garajdakı görev saatleri-
Siııeıııaya aktanlması zor bir yazardan...
Çeyrek yüzyıl kadar önce, ABD'de,
baştan girdiği en çok satan kitaplar
listesine aylarca kök saldıktan hemen
sonra, 1974'te dilimize çevrilerek e^ _,
"*
r
Yayınlan'ncayayırnlanmış Knrt
Vfonnegut romanı 'Şampiyonlann
Kahvatosı'ndan, 'Bağımsız Sinema'
çıkışlı yönetmen Alan Rudolph eliyle
perdeye uyarlanmış filmi, koşa koşa
gittik seyrettik bu hafta. Hep yerip
eleştirecek yanlannı bulduğu 'sistem'le
sürekli dalgasını geçen, kendıne özgü
bir kara mızaha yaslanan ve heT şeye
karşm, sonunda iyimser mesajlara
bağlanan, değişik taddaki hikâye ve
romanlanyla 1960'lann sonundan beri
özel hayranlar edinmiş, kimilerince
günümüzün Mark Twain'i, kimilerince
de 'Amerika'nın yaşayan en büyûk
yazar'ı sayılmış, genelde bilimkurgusal
etiketi altında hep yergiye-parodiye
yelken açmış Kurt Vbnnegut Jr.,
günümüzde insanın içıne düştüğü
anlamsızlığı yıllar öncesınden
betimleyen, cevval, civelek, esprili
üslubuyla seçkinleşmiş, doğrusu görsel
karşılığımn biraz zor bulunacağı,
sinemaya aktanlması güç, çağdaş
yazarlardan biri.
En son geçen yıl 'After Gkw-GizJi
Kaçamaklar'ını seyrettiğimiz, genelde
duygusal dramlann, dramatik
çatışmalann uzmanı geçinip, Robert
Altman'ın çıraklığından yetişme Alan
Rudolph, pek de ahşık olmadığı bir
kara komedı tarzma yönelerek bu zorlu
işe soyunmuş. Zaten uzun yıllardanberi
üstünde çalıştığı, sürekli ertelenmiş,
sonunda Altman ustanın
yapımcılığmda gerçekleştirilmiş, çok
Filmde, zenoe kılıklı sarjş müdürü Nick Nolte ile çok bilmiş kansı Glenne Headley.
eski bir tasansıymış 'Şampiyonlann
Kahvatası' uyarlaması.
Dvvayne Hoover karakterinin öne
çıkanhp yazar Kilgore Trout'un geri
plana itıldığı bir özetleme yapmış
senarist-yönetmen Rudolph. Sonuç:
Onca özenihnesine, bezenilmesine
karşm, son tahlilde Vonnegut'un hem
yazıp hem de çizdiği, 317 sayfalık
kitabınm enerjisine, coşkusuna,
panltısına pek sahip olamayan bır
fılmle karşı karşıyayız. Günümüz
dünyasınm koşullanna sıkışmış, refah
toplumu bireyinin çıkmazına ilişkin,
anlamsız gibi görünse de, yer yer
anlamlı bir çığlığa dönüşen, parlak bir
kara mizah denemesi niteliğindeki
kitaptan yapılmış, iyi seçilmiş, ünlü
ovunculann bir araya getirildiği ama
yer yer sıkıcı olmaktan kurtulamamış
bir yergı-uyarlama 'Breakfast of
Champions'.
Başansız bir bilimkurgu yazan Kilgore
Trout'un (Albert Finney) eserlerine
körkütük hayran, zırt pırt ekrandaki-
sokaktaki reklamlarda bızzat görünen,
yitirdiği kafadan çatlak kansını
(Barbara Hershey) sık sık aklına
düşüren, müzisyen oğlunun
eşcinselliğıni de kabullenmiş, bu
dünyadaki herkesin robot olduğuna
kafayı takarak gıtgide aklını
kaçırmaktaki, sabahlan cintonikle
şampiyon kahvaltısı yapan, otomobıl
satıcüığından zengin olmuş, işadamı
Dwayne Hoover'la(rolüne cuk orurmuş
Breakfast of
Champions
Yönetmen, senaryo: Alan
Rudolph, Kurt Vonnegut
Jr
J
m aynı adlı
romanından / Kamera:
Elliot Davis / Müzik:
Mark Isham / Oyuncular.
Bruce VVillis, Albert
Finney, Nick Nolte,
Barbara Hershey,
Glenne Headley, Lukas
Haas, Buck Henry /
1999 ABD(Özen Film)
nı bitınnce buyruklanna evinde devam eden, aile ba-
bası müdür Tiger (Enrkjue Pineyro) tarafından, Ma-
ria'yı çözüp konuşturmakla görevlendınldığıni?
Olimpo garajı'nda, normal bir mesaideymişçesine,
tutuklular üstünde sakın sakin çalışan, oysa son dere-
ce tehlikeli, bozuk kışilıkli, sapık, gaddar, acınası sa-
distlerden ibaret, Felix, Texas, Tiger, Turco(!) gibi
isimler taşıyan, çeşit çeşit işkenceci tiplerden bir de-
met sunan filmde, görkemli Buenos Aires'in üstü ışü
ışıl ancak alu kocaman bir işkencehane ve her halü-
kârda hayat devam ediyor, kentin üstünde ve altında.
"Insan insanm kıırdudur" özdeyişini doğrularca-
sına gerçekleştirilmiş, bir an önce uyanılmak istenen
bir kâbus gibi akıp giden filmde, Marco Bechis'in ka-
merası, bütün bunlar da reva mı dercesine, sık sık ha-
vaya yükselıp gökyüzünden bakıyor olana-bitene ve
aciz karakterlerine. Bechis'in değişmez rnüzıkçisi
Jacques Lederlin'in eseri olan, sinır törpüleyici, ya-
lın kontrbas tınılan da gerilımın yükseldiği, şiddetin
dolup taşüğı sahnelerde, görüntülere eşlikediyor, özel-
likle ve ısrarla Mirgulanmış bir tarzda.
1976'da ordunun Isabd Penm'u devirmesiyle Arjan-
tin'm yönenmine gelen, general Yideb komutasında-
ki cuntanın, başta devrimci
kesim olmak üzere, her sı-
nıftan, her türlü muhalefete
karşı çok sert davrandığı. bin-
lerce kjşınin işkenceden ge-
çiriüp öldürüldügû, ınsan hak-
lannın çiğnenip paspas ya-
pıldığı, ülkeyi büyük bir top-
lama kampına dönüştüren 6
yılda 30 bin kadar kayıbın
hasıraltı edildiğinı, sonradan
toplu mezarlarbulunduğunu
filan öğrendığımiz (ve ancak
Falkland yenilgisiyle sona
eren) baskı dönemini karşı-
mıza geüren 'Ofimpo Gara-
jı', meraklısını başından itı-
baren allak bullak edip etkı-
leyerek düşündürüyor ve bo-
ğazma da yumruk gibi otunı-
yor sonunda.
bir Bruce VVuüs götürüyor fıhni), zenne
kılıklı baş adamı (Nick Nolte), metresi-
sekreteri ve tüm çevresindekilerin
başını çektiği, hayalı bir Mıdland
kentinde geçen bir fanteziyi aktanyor
film.
Vonnegut'un romanından, modern bir
kapitalistin kafayı yemesi şeklinde
özümsenmiş ve özetlenmiş bu Alan
Rudolph imzalı bir kara komedi
denemesini biz sonuna dek ilgiyle
seyrettik ama Beyoğlu Sineması'm
doldurmuş genç seyirci kitlesi bir türlü
fîlmin havasma, mizahına giremeyip
oldukça sıkıldı nedense.
YENİ BAŞLAYANLAR...YENİ BAŞLAYANLAR...YENİ BAŞLAYANLAR...YENİ BAŞLAYANLAR...
Mickey Blue Eyes -
Bclalı Aşk
Bütünüyle Hugh Grant'a
endekslenerek tasarlanıp
gerçekleştirilmiş, KdhyMa-
Idnadındaki Kanadah genç
bir yönetmenin imzasını ta-
şıyan "Mkkey Bhıe Eyes -
Betalı Aşk". Bugün göste-
rime giren yeni bir roman-
tik komedi. Sevdiği kızın
babasının gerçek bir mafya
babası olduğunu neden son-
ra fark eden, nicedir bir mü-
zayede evini işlettiği New
Yoik'tayaşamaktaki Ingılız
Michael Fegaleti'in (Hugh
Grant) hikâyesini anlatan
"Belah Aşk", tam romantik
komedi türü tutkunlannı
memnun edecek şekılde tez-
gâhlanmış, seyirciye hoşça
vakit geçirtmeyi hedefle-
miş, ahşümış türden bir duy-
gusal komedi.
Sevdiği Michael Felga-
te'in, ailesinın gangsterha-
yatına kanşmasmı isteme-
yen Gina rolünde Jeanne
Iriplehorne'un, Gına'mn
babası Frank Vilate rolün-
deyse JamesCaan'ın rol al-
dığı filmde, muhtemel ka-
yınpederinin büyüleyici et-
kisine kapılan, kendi halin-
deki müzayedeci tngiliz
kahramanımız, istemeden
cinayete suç ortağı ohryor ve
kendini, adı kötüye çıkrmş
Mickey Blue Eyes olarak
göstermek zonmda kalı-
yor...
The World
is not Enough -
Pünya Yetmez.
Yaklaşık40 yıldn-, beyaz-
perdenin en tamnmış gizli
ajanı olan 007'nin en son se-
rüvenlerini aktaran "The
VVorklisnotEiKMigh-Dûn-
ya Yetmez", ilki 1962'de
çevrilmiş James Bond film-
lerinin (şimdilik) on doku-
zuncusu. Bond hayranlan,
bu rolü Sean Connery ve
Roger Moore'dan devralan
Pierce Brosnan'ı ilk kez on
yedinci Bond filmi "Gol-
deneye"da tanıyıp benim-
semişlerdi. 18. Bond filmi
"TomorrowNeverDies''dan
(1998) ikiyü sonra, Micha-
el Apted'ın yönettiği, bu-
gün başlayan "Dûnya Yet-
mez"de üçüncü kez Bond'u
oynuyor Brosnan. Bros-
nan'a eşlik edenlerse, Sop-
hieMarceau'yla Denise Ric-
hards gibi dilberler ve Ju-
di Dench'le Robert Carry-
le gibi nitelikli oyuncular.
Süıemamn en ünlü ve en
uzun ömürlü gizli ajanınm
yeni macerasında, petrolün
gücünü kullanarak dünya-
ya hükmetmek isteyen ulus-
lararası çılgın terörist Re-
nard'ı (R. Carb/le) mutlaka
durdurmaya kararhdu- 007.
Çekimleri Londra, Türki-
ye, Azerbaycan, Ispanya ve
Fransız Alpleri'nde gerçek-
leştirilen film, Ispanya'nm
BUbao kentındeki bir mü-
zede başlıyor, Londra'da
Thames Nehri'ndeki bir bot
yanşıyla hız kazamyor, Is-
koçya'nm yüksek yaylala-
nndan Kafkasya dağlanna
uzanıyor ve çığ altından sağ
salim çıkmayı başaran
Bond, Türkiye'deki petrol
boru hattmdald nükleer pat-
lamayı engellemeye çalışı-
yor...
Aksiyonun ağır bastığı,
kaçma-kovalamacalı sah-
neleri, heyecanh temposuy-
la tipik bir James Bond at-
mosferi taşıyan "Dûnya Yet-
mez", 007'yi ve yeni James
Bond kızlannı özleyen bü-
tün sinemaseverler için.
'Dflnya Yetmez'in üçlüsfi Denise Richards, Pierce
Brosnan ve Sophie Marceau bir arada.
îşkence filmi ba^upıü
Garaj müdürü, Felix'in
amiri olankomutan Tiger' in,
kızmm devrimci arkadaşı (gü-
zel ttahyan oyuncu Chiara Ca-
sdH) tarafından yatak altına
konmuş bir bombayla hava-
ya uçtuğu, kızını görebilmek
uğruna evini değerinin çok
altında satan annenin alçak-
ça katledıldıği. yabancı ga-
zeteciyle konuşacak kayıp ya-
kınmın izlendiği, Maria'nın
karanlık garaja dışanmn ay-
dınlığının süzüldüğü kapıdan
umutsuzca kaçma girişimi-
nin fos çıktığı ya da gardiyan
Feüx'in, annesı için kaygıla-
nan, tam teslimiyet psikolo-
jisindeki zavallı Maria'yı dı-
şan çıkanp gezmeye götüre-
rek sahncağa bındırdiği gi-
bisinden dramatik sahneler-
le bezeli, gerçekçi, aynntıu,
belgesel ağırİıklı bir anlaü-
ma sahip 'Ofimpo Garajı',
günümüzün modern barbar-
lanyla kurbanlan üstüne, 'kay-
boknak'sözcüğüne yanıt ara-
yan, yaman, zorlu, farklı bir
film sonuçta.
Bechis, asıl bombasını da
sona saklamış, Tiger' in bom-
balanmasına cuntanın misil-
lemesi olarak, dışardan gara-
ja henüz dönmüş Maria da-
hiL, garajdakılenn tümü, baş-
ka hapishanelere sevk edil-
mek üzere topluca cemsele-
re doluşturuluyor ve ölüme
postalanıyorlarfınalde. Ölü-
ler askeri uçaklardan denıze
boşahıhyor,hem de köpekba-
lıklarmin yoğun bulunduğu
bölgelere!..
Uçağın arkasında açılan
kapı.. son görüntüsü bu deh-
şetengiz fılmin. Toptan te-
miylik, denizin enginlerinde
sona eriyor ve 1976-82 ara-
sında, cunta yönetımindeki
Arjantin'de bütün bunlann
yaşandığı kafamıza dank ede-
rek çıkıyoruz 'Oümpo Gara-
jı'ndan. Tam anlamıyla sar-
sıcı, etkileyici, tedirgin edici,
dokunaklı. ız bırakan bir po-
litik film niteliğindeki (ve sa-
dece Alkazar'da gösterilen)
'Oümpo Garajr, çekene, oy-
nayana, getirtene, seyredene
de helal olsun dedirten sıra-
dışı bir fıim özetle.
KEDİGOZU
VECDİSAYAR
Şen Ne Çılgın Bir
İhtiyarsın Arkadaş
SaJı akşamı, Türkteteyizyonlannın az sayıdaki de-
ğerii programından biri olan "Bir Yudum lnsan"\
izlemişsinizdir umanm. Nebil Özgentürk'ün ha-
zırtayıp sunduğu bu güzel programı kedilerin dlk-
katle izlediğini biliyorum. Nebil, bu kez programı-
na bir "dinozor'u konuk etmişti. Türkiye aydınının
yüz akı Mîna Urgan'ı. Kafasının aydınlığı yüzüne
vurmuş bir "dinozor"u...
"Komünist ve ateist" olduğunu gururla belirten
bu insanı atv ekranlanndan tüm Türkiye'ye tanıt-
tığı için (kitap çok sattı, ama televizyonun etkisi fark-
lı elbette) Nebil'e ne kadar teşekkür etsek azdır.
Mîna Urgan programı, bir bireyin portresi olmanın
ötesine geçiyor, Türkiye'nin Cumhuriyetten günü-
müze uzanan bir portresini çiziyordu. Falih Rıfkı'la-
nn, Nâzım'lann, Halet Çambel'lerin arkadaşı Mî-
na Urgan'ın "BirDinozorun Anılan"ndayer verdi-
ği insan portrelerinden bazıları birkaç sözcükle de
olsa ekranlara yansıdı, Nebil Özgentürk sayesin-
de. Azımsanacak şey mi? Hele televizyonlanmı-
zın şu acınası program politikası içinde... Bazı çok-
bilmişlerin "Bir Yudum Insan'öa yansıyan Can
Yücel portresi için yönetttikleri eleştirileri okumuş-
sunuzdur. İçinde yaşadıklan sistemin tüm olum-
suzluklanna karşm bir şeyler yapmaya çalışan in-
sanlan incitmek, yapılanlan küçümsemek alışkan-
lığından ne zaman vazgeçeceğiz?
Mîna Urgan'ı geniş kitlelere ulaştırmak, onun
inatla savunduğu değerierin anlaşılmasına katkı-
da bulunacaktır kuşkusuz. İnanılmaz bir değerter
erozyonunu yaşadtğımız şu günlerde "nafile" bir
çaba gibi gözükse de, bu çabaya omuz vermek
gerekmez mi?
•••
Mina Urgan'ın "Dinozor" tanımı ile ne kastetti-
ğini kediler çok iyi bilir. Ama acaba gençler de ay-
nı şeyi mi anlıyor bu sözcükten? Yoksa çağdaş-
lıktan uzak, birtakım klişelere körü körüne baglı "es-
ki kafalı" insanlan mı çağnştınyor bu sözcük? Gü-
nümüzün basın yayın organlannda sıkça yineteni-
yor bu sözcük. Çogu kez, bu ikinci anlamı ile. Oy-
sa Mîna Urgan'lann savunduğu "dinozoriuk", bu
anlama hiç mi hiç yakın düşmüyor. Urgan gibi "di-
nozor"lann savunduğu değerter de "eskimiş" g&-
rünüyor ilk bakışta. Ama içerikleri eski falan değil.
Tazeliklerinden, içtenliklerinden hiçbirşeyyitirme-
diler. "Demode" otealar da Dürüsöükten, insan onu-
rundan taviz vermeyen, her türlü çıkarcılığa karşı
duran, yeniliğe, gelişmeye ve insan sevgisine açık
bir devrimcilikten söz ediyorum. Bu kavramlan
"bağnaztık"^ bir tutmanın kasrtlı bir tavtr olduğu-
nu göremiyor musunuz? Bunlan söyleyenlerin, çı-
kar ilişkileri ile belirlenmiş kısır dünyalannı olum-
lamak ve kendilerine benzememekte direnenleri ka-
ralamaktan başka amaçlan olabilir mi? Neyse ki
sayılan giderek azalıyor olsa da Mîna Urgan'ın söz
ettiği cinsten "d/nozor"lara rastlanıyor ülkemizde.
11 Ocakgünü, yani ülkemizin yetiştirdiği şn önem-
li aydınlardan biri olan Onat Kutlar'ı yitirişirnizin
beşinci yıldönümünde, Onat'ın mezan başında bir
avuç "dinozor" toplanmıştı. Hüseyin Baş, Arif
Erkin, Komet, Metin Deniz, Alaattin Aksoy, Er-
gin Ertem, Hülya ve Ali Uçansu, Üstün Akmen,
Orhan Erinç, Filiz Kutlar ve Onat'ın yakın akra-
balan (adlannı unutmuş olduklanm varsa beni af-
fetsinler). Ünlüyönetmenlerimizoradadeğildi, ün-
lü yazarianmız da... Yeterince "medyatik" bulun-
mamıştı demek ki bu mütevazı tören.
Sözü Mîna Urgan'dan Onat Kutlar'a getirmem
boşuna değil elbet. Onat da artık örneklerine pek
rastlanmayan "c//nozor"lardandı. Yaşamını para-
nın ardından koşmak yerine, ideallerinden ödün ver-
meden, topluma yaraıiı olacağına inandığı işler
yapmaya adamtştı. Kimileri için, boşuna harcan-
mış bir yaşam... Kuşkusuz, o da bir yaşam kav-
gası veriyordu. Onu da köşeye sıkıştırmıştı düzen.
Bu koşullarda yapabileceğinin en iyisini yapmak
için didindi durdu. Bu kavgaya sahip çıkan kişile-
rin sayısı ne kadar da azdı. Bunu, bu satırlann ya-
zan kadar yakından bilen çok az kişi vardır.
Bu yüzden "dinozor^ara duyduğum saygı gün-
den güne artıyor. Keşke çocuklanmıza her sabah
"Türk'üm, doğruyum, çalışkanım" diye bağırtaca-
ğımıza, bu dinozorlann yaşamöykülerinden birer
paragraf okutsak. Keşke gencecik insanlara "di-
nozor" olmanın sakıncalannı öğreteceğimize, on-
lara saygı duymayı öğretebilsek.
Belki her gün, tek bir çocuk, içinden "Ben de bû-
yûyünce dinozor olmak istiyorum" diyebilirdi o za-
man. "Çok satan" biryazar ya da "popüler' birfilm-
ci olmak yerine, topluma yararlı bir "insan" olma-
ya karar verebilirdi. Tek bir çocuk, az şey değil. Ad-
lan, Mîna... Onat... Aziz.. ya da...
Unkı tenorlar depremzedeler için
konser verecek
• ANKARA (AA)-Ünlü tenorlar Placido Domingo ve
Jose Carreras Ue Andrea Bocelli, geliri depremzedelere
bagışlanmak üzere Türkiye'de konser verecek. Cum-
hurbaşkanhğı Senfoni Orkestrası yönetiminin ücret al-
madan konser verme teklifme, tarihini kendileri belirie-
mek şartıyla ohnnlu yanıt veren sanatçılar, masraflannı
da kendileri karşüayacak. Sanatçılar böyle bir konser
için normal şartlarda 200'er bin dolar alıyor.
Müzftte Türt-Yunan dostkığu
• ANKARA (AA>Deprem felaketi dolayısıyla yakm-
laşan Türk-Yunan dostluk ih'şkileri, bu kezde müzikte
kuruldu. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası(CSO),
Türk-Yunan haftası nedeniyle 28-29 Ocak tarihleri ara-
sında iki konser verecek. CSO konser salonunda düzen-
lenecek olan konserieri şef Alexander Rudin yönetecek
ve soprano Feryal Türkoğlu solist olarak yer ajacak.
Progrâmda, Yunanh besteci A. Neseritis'in, "Üç Senfo-
nik Dans" adh eseri ile Ferit Tüzün'un, "Çeşmebaşı
bale suiti" seslendirilecek.
Nazi tarbşması İnflfliz yazarian
mahkemetk etti
• Kiiltflr Servisi-tkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesi-
nin üzerinden yanm yüzyüı aşkın bir süre geçmesine
karşın, Naziler ile ilgili tartışrnalann sonu gelmiyor. In-
güiz tarihçi yazar David Irving bu konu ile ilgili iddi-
alan sonucunda mahkemelik oldu. Irving, ABD'li mes-
lektaşı akademisyenDeborah Lipstadt'ın yazdığı"Soy-
ktnmı Ret, Gerçeklere ve anılara giderek artan saldm-
lar"adlı kitapta kendısının Nazi sempatızanı olmakla
suçlandığını gerekçe göstererek yazar ve yayınevini
mahkemeye verdi. Ingiltere'de Yüksek Mahkeme tara-
fından ele alınan davada, David Irving, bu kitapla mes-
lektaşının kendisinin meslek hayatını bitirdiğini ve
zarann tazmin edılmesını ıstediğinı bildirdi.