19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 OCAK 2000 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Söğüt gölgesine park Atatürk ün Ankara'ya gelişinin kutlandığı 27 Aralık günü köşemizde, Mustafa Kemal'in seğmenlerce karşılandığı Keklik Pınarı'nın içler acısı halini Muzaffer llhan Erdost'un gözlemleriyle aktarmıştık. Çankaya Belediye Başkanı Haydar Yılmaz'dan konuya ilişkin küçük bir açıklama aldık. Haydar Yılmaz, o bölgenin yakın zamana kadar gecekondu bötgesi olduğunu, artık gecekondulann yıkılarak yerlerine çok katlı apartmanlar yapıldığını belirterek şöyle diyor: "Bu yıkım ve inşaat yoğunluğu içerisinde bölgede zaman zaman temizlik açısından hiç de hoş olmayan tablolar oluşabilmektedir. Bölge bu açıdan yeniden kontrol edilecektir. Bölge bir park alanıdır ve orada yemyeşil bir park inşa edilecektir.'' Bu habere en çok Keklik Pınan'nı serin gölgesine alan söğüt ağacı sevinecek... t uıısı [email protected]. Kılavuzu iyi seçmekCHP'nin seçim sonuçlannı değerlendiren raporu eleştirilere konu oldu.Raporun en çok tepki toplayan yanı, Erdal Inönü'den Murat Karayalçın'a, Hikmet Çetin'den Deniz Baykal'a değin SHP ve CHP'nin yakın geçmişteki liderierinin suçlanmış olmasıydı. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş sürecine öncülük etmiş bir siyasi hareket, yaklaşık 10 yıl içinde adım adım eritilmiş ve TBMM dışına itilmiş ise eğer, elbette eski liderlerin ve yönetim kadrolannın sorumluluklan büyüktür. Bu gerçek yadsınamaz. DYP-SHP, DYP-CHP iktidar ortaklıklarını bir anımsayınız. O yıllarda, emeğe ve geniş halk kitlelerine dönük vaatlerin yerine getirilememesi karşısında biz gazetecilere SHP ve CHP'li yöneticilerin, bakanların verdikleri yanıt aşağı yukarı aynıydı: "Halkın bize verdiği destek ancak küçük ortaklığa yetti. Ne yapalım birader, tek başına iktidar değiliz ki. Elimizden bu kadarı geliyor." CHP'nin son raporunda, geçmiş kadroların DYP'nin uygulamalanna teslim oldukları dile getiriliyor. Doğru, ama eksik. Eski SHP ve CHP yönetimleri, aslında DYP'ye istemeye istemeye teslim olmadılar, DYP'nin liberal çizgisine tam uyum gösterdiler, daha doğrusu kendi parti politikalannı bile bile, biiinçle sağa kaydırdılar. Sonuçta da, SHP ve CHP eridi. Rapor, bu gerçeğe pek vurgu yapamamış açıkçası. Yapamamasının nedeni de, raporu hazırlayanlann düşünce yapısının geçmiş SHP ve CHP kadrolarından pek farklı olmaması galiba. Bu savımızı bir kanıtla güçlendirelim: Raporu hazırlayanlar, bir ön hazırlık için bazı yazar ve araştırmacılardan görüş istemişler. CHP'ye makale göndermesi istenenler arasında çok saygın, CHP'nin sol çizgisini çok iyi algılayan kişiler yok değil . elbette. Ama, onlann dışında kimi portreler var ki, yıllardır CHP'yi ısrarla "liberal politikalar"ın kucağına itmeye çalışan, "altı ok"tan bazılannın tümüyle işlevsizleştirilmesini, kaldırılmasını öneren takımın başında geliyor bunlar. Hatta, bu isimlerin arasında raporun yerden yere vurduğu „ geçmiş lider kadroların danışmanlığını üstlenmişler bile var. Raporu hazırlayanlar, yol ve yöntem konusunda yanlış kılavuzlar seçmiş olmasın... Günaydın, Günaydın! Sevginin çalar saati çın çın etsin... Günaydın, günaydın; gözleri bir içim su çocuklar... Kardeşliğin takvim yaprağı açılsın... Tanyeriniz ışık, saçları sabah yeli gençler... Yaşamın çıkrığı dönsün... Güneş sırtınızda; dirimin taç yaprağı anneler, işçi an babalar... Can evinin dumanı tütsün... Ağarsın gününüz; kırk ambar dedeler, köşe yastığı nineler... Yeni yılınız kutlu olsun, sevgili insancıklar... ODTÜ'lü bir grup öğretim üyesi ve görevlisi, bir bildiri kaleme alarak neden nükleer enerji santralı kurulmasına karşı olduklannı açıkladılar. Gerekçelerini şöyle sıralıyorlar: "- Teknolojisi 1950'li yıllarda geliştirilmiş olan nükleer santrallaria ilgili olarak günümüzde ABD, Kanada, isveç ve Almanya gibi öncü kullamcıları ve sahipleri tarafından yeni yatınm yapılmaması resmen karara bağlanmış, pianlanan yatınmlar durdurulmuştur. - Oluşan kazalar sonrasında zorunlu görülen güvenlik önlemlerinin kuruluş Niikleer santrala siyaset karıştımaliyetlerini fazlasryla arttırmış olması, alınan bütün önlemlerin kaza olasılığını yok etmediği, olası bir kazanın ekonomik sonuçlannın ötesinde, ülkemiz ve bölge ülkeleri için çok büyük bir tehdrt oluşturacağı ömeklerie görülmüştür. - Ülkemizde deprem riskinin büyüklüğü ortadayken, yirmi beş yıl öncesinin incelemelerine dayanarak 'Akkuyu'da deprem olmaz' denilmesi ciddiye alınamaz. - Enerji iletiminde dünya ortalamasının çok üzerindeki yüzde 20'yi aşan kayıp ve kaçak oranlarını azaltacak, aynca bugün yalnızca yüzde 30 düzeyinde değerlendirilen kendi hidroelektrik ve termik enerji üretim olanaklanmızı daha etkin biçimde değerlendireçek önlemlerin alınması yerine bütünüyle dışa bağımlı yatınmlara gidilmesi hiçbir gerekçeyle haklı gösterilemez." Bilim insanları, iyi niyetle kamuoyunu uyarmaya çalışıyorlar. Ama, işin bir başka boyutunu, daha doğrusu esas boyutunu geçenlerde ANAP lideri Mesut Yılmaz, Milliyet'ten Fikret Bila'ya açıkladı: "Ihaleyi TEAŞ sonuçlandıracak. Bu konuda iki komisyon çalışıyor. Sonuç lideıiere sunulacak. İşin siyasi yönleri var. Bu bakımdan liderler arasında işin siyasi boyutu ele alınır." Enerji açığıymış, ucuz enerjiymiş filan, bunlar boş sözler... Türkiye, nükleer enerjiyi kimi ülkelere şirin gözükme uğruna "siyasi" açıdan kabul ediyormuş gibi geliyor bize... ISSIZ ODA YAZILARI VEDAT ÖZDEMİROĞLU ~ Deliye Hep Gün Milenyum! Miladi takvime göre 2000'li yıllar başlamış bulunuyor, kâ- inatımıza hayııiı uğurlu olsun! "2000'e 10 kala", "2000'e5 kala", "2000'e 1 kala" dedik dedik durduk ve işte 2000 geldi. Artık ne diyeceğiz? Şu $Wfitfnda 3000'e bin var. 2000'li yılların son dönemle- rinde yaşayacak olanlar, ha- yatları bizim gibi "binyıl dö- nümüne" denk gelecek in- sanlar da acaba aynı coşku- yu gösterecek mi? Gösteri- lecek herhangi bir coşku ka- lacak mı? Dünya, bugünden daha mı iyi, yoksa daha mı kötü olacak.. hatta dünya olacakmı? "3000'e bir kala" Ismail Türüt dinleyen her- hangi bir insan bulunacak mı? Dikkat ederseniz, coşan sadece bizleriz. Parçası oldu- ğumuz doğa aynı doğa. Dün akşam yine hava yavaş ya- vaş karardı, gece oldu, sabah da güneş açtı. Takvimde 2000 yazıyor diye güneşte bir ola- ğanüstülük olmadı. Sanki 9 Eylül 1372'den 10 Eylül 1372'ye geçilmiş gibi, sıradan bir tavır sergiledi doğa. Öy- le yapmayıp da ne yapsın? Coşan bizleriz. Zaman de- ğiştiğinde hayat da değişe- cek zannederiz. Sen birta- kım rakamlar bulup gün, ay, yıl sayıları ile damgalamak istersin zamanı ama.. o hiç umursamaz. Sen ona hangi ismi takarsan tak, o geçer. Sen yokken de vardı o, yine geçerdi. Geçti, geçti, geçti ve sen oldun, şimdi "birsü- re" berabersiniz. Yani onun varlığı sana bağlı değil. Sen- den sonra da olacak o. Za- mana sahip olamazsın. Onu değiştiremezsin. Sen rakam- lannla isimler koyarsın, tak- vimler yazarsın. Senin de- ğiştirebileceğin zaman de- ğil, hayattır. Ismail Türüt be- nimle aynı fikirde midir, onu bilemem. Çocukken çok kafamata- k»hrdt2000.2000'den bukın- duğumuz yılı çıkanr, kaç yıl kaldığını düşünürdüm. "2000 yılında 32 yaşında olacağı- mı" hesaplardım. Ama ben bunları yaparken haberim yoktu söz konusu 2000'in aslında İS 2000 olduğundan! Ben birfutbol maçı gibi sıfır- dan kronometretutulduğunu, hayatın sadece o kadar oldu- ğunu, örneğin 1973'teysek, 1973 yılla sınırlı bir "mevzu- nun" var olduğunu sanırdım. Oysa olay bambaşkaymış. İS olduğu gibi l û de vardı. Hatta asıl şaşırma noktam lÖ'lü yıllar oldu. Yine örneğin IÖ270yılınınlö 280yılından bize daha yakın olmasını ön- ce anlayamadım, sonra an- ladım. Söz konusu 280 bir nevi (-)280! elbette (-)270, (- )280'den daha yakın ve de bu durumdan daha önemlisi hep beraber Hz. Isa'nın yaş gün- lerini kutluyoroluşumuz. Ni- ce 2000'ler Hz. Isa! Bu arada, Ana Britannica ansiklopedisinde "Hz. Isa" maddesi aynen şöyle: "Isa, Hz., MESlHya da İSA MESİH olarak dabilinir(d.y. IÖ6, Ya- huda - ÖYlS 30, Kudüs), Hı- ristiyanlığın kurucusu." (11. cilt, sf. 628) Yani, okudum ama Hz. Isa'nın, nasıl olup da IÖ 6'da doğmuş olduğunu çözemedim. Yoksa biz mi- lenyuma 6 yıl önce girdik mi? Ismail Türüt bu konulan hiç kafaya takmıyor gibi gö- rünüyor. BAKIRKÖY 9. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1999/60 Davacı Ahmet Zeylan vekili tarafindan davalı Kaya Zeylan aleyhi- ne mahkememize açılan boşanma davasının yapüan açık yargılama- sı sonunda verilen ara karan gereğince; Davalı Kaya Zeylan'ın Şahtn Cad. Üveyik Sk. N: 9 Kanarya/lstanbul olarak gösterilen adresinde dava dilekçesi ve duruşma günü tebliğ edilemediği, zabıtaca yaptın- lan tahkikatta adresi meçhul olduğu anlaşılmakla adı geçen davalıya dava dılekçesinin ve duruşma gününün ilanen tebliğine karar veril- truş ve duruşma 22.12.1999 günü, saat: 11.25'e bırakılmıştır. "Be- lirrilen gün ve saatte bizzat mahkememizde hazır bulunmanız veya kendinizi bir vekil ile temsil etirmeniz, aksi takdirde hakkınızda, HUMK'nin 398 ve müteakip maddeleri hükümleri gereğince duruş- maya yokluğunuzda devam olunarak karar verileceği" hususu ilanen tebliğ olunur. Basın: 65796 HAYVANLAR İSMAÎL GÜLGEÇ KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicak(Q turk.net HARBt SEMtH POROY MIRMIRLAR UĞUR DURAK TARtHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 1 Ocak İLAN T.C. İSTANBUL 1. SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 1999/567 VasiT. Hastalığı sebebiyle mahkememizce vesayet altına alınan Ahmet Cıpan'ın, Beşiktaş, Bestekâr Şevki Bey Sokak No: 10 Balmumcu- lanbul adresinde ikamet eden Hasan Çapan'ın vesayeti altına alın- EBSina karar verildi. İlan olunur. 26.11.1999 Basın: 65788 M£TR/KS(STEM.. 184O'TX BUGÜN, FGAHSA'DA,METRE,>ASAYLA T&( ÖLÇJJ BlKİMl OLA&ltC KABUL EPİLOİ, F&\HSlZ PEVKİMİ(i?89) SIKAStNM, SAS/r Sf* ÖLÇÛ Sf- RİMİ GeUŞTÎ/SMEK /ÇİH SA$LAT7tAM ÇAU$MA- LAJZ YILIARCA SÛBMÜŞ,SONUNDA, tHİNYA M£- RİOYSNINİN ON MİLTOMPA BİKİ, *M£r&E*ADIY- IA ONAYLANMlŞrt. AĞIRLIK tÇİN rSE, BİK SANTİ MSTKEJCÛP SUYUN KOTLESİ GRAM SAYtUWÇn7 ANCAK BU ÖLÇÜLeR GÜNLÜK >»MStMAM/Ç77- 184O'TA UEPENİ BurDU.PtATİMPEMBİK MeTKE TİPİ laPfLAeAK OLÇÛIER ONA GÖREAYARLAUI- QQ görü/uyor). TDU IŞfNININ u y ) f 6 V , m £ f i f i . U IŞfNININ DAİSA SOYUİLE AYARLANAûUCrtR.. GÖRÜŞ Dr. EMİN GÜRSES 20. Yiizyıl, Barbarlık ve Uygarlık Birinci Dünya Savaşı'nın yarattığı yıkım üzeri- ne, Çekoslovakya'nın 1918'deki kuruluşuna ön- cülük eden Thomas Masaryk, "Avnıpa'nın tari- hi imparatorluklannın Avrupa 'yı büyük bir mezar- lık üzerindeki laboratuvara" çevirdiğini söylemiş- tir. Bu yıkımı gören Rus sanatçı Lissistsky ise Avrupa'da bütün değerlerin yeniden gözden ge- çirilmesinin kaçınılmazlığını ifade etmiştir. Batı liberalizminin vaaz ettiği ile uygulaması farklılık göstermiştir. 1919'da Japonya, Milletler Cemiyeti Sözleşmesi'ne ırksal eşitlik maddesinin konulmasını önerdiğinde bu reddedilmişti. Ame- rikan liberalizmi uzun yıllar ırksal aynm politika- sıyla beraberyaşamış, IngilizveFransız yönetim- leri beyaz olmayan sömürge ülke insanlan için va- tandaşlığın kazanılmasını cehennem azabına çe- virmişlerdir. 1919'da Fransa on binlerce Cezayirli işçiyi asi- mile olması imkânsız diye Fransa dışına atmıştır. Hröer'den ders almış görünen Fransızlar Mayıs 1945'te ayaklanma sonrası 40 bin Cezayirtiyi öl- dürmüştür. Lenin, Aralık 1917'de, "Halka, kendi çıkarian- nın demokratik kurumların çıkarlarından daha önemli olduğunu söyleyeceğiz" diyordu. "Uy- garlığın Beşiği"nöen cevap geldi: "Bolşeviklikbe- şiğinde boğulmalıdır." 1937'de yazar J. Roth, Avrupa devletlerinin kendi uygarlıklannı diğer bolgelere yayma hakla- nnı kendilerinde görmelerinden, fakat nedense bu- nu kendi coğrafyalanna uygulamaya yanaşmadık- larından şikâyet ederken bu uygarlığın ne oldu- ğuna tanık olan Fransız akademisyen R. Aron, 1954'te, "Avrupa'nın 20. yüzyılı, onlann anlaş- mazlıklannın hikâyesidir" diyordu. ABD, Birinci Dünya Savaşı sonrası içine ka- panmayı seçerken Ingiltere ve Fransa, sosyaliz- min Avrupa'ya yayılması endişesi içerisindeydi- ler. Ispanya iç savaşından dönen Orvvell Lond- ra'nın diktatörlüklerin değil, sosyalizmin yayılma- sı endişesi içerisinde olduğunu belirterek "Ingil- tere derin uykudadır" demekteydi. Almanya'da 1937'de saf Alman ırkının gelece- ğini tehdit ettiği düşünülen 200 binin üzerinde in- san, sterilize edilmiş ve 1939'da sterilizasyon- dan toplu imha dönemine geçilmişti. Ingiltere, Fransa ve ABD derin uykudaydı. Bana dokunma- yan yılan bin yaşasın politikası egemendi "uy- gahığın merkezi"nde. Avrupa, kendi içindeki Yahudilerden kurtulma- nın yolunu, Avrupa'daki Yahudilere Filistin'de 1948'de Arap - Israil savaşıyla bir vatan yarata- rak bulmuş ve faturasını da yanm milyon Arap mül- teciye çıkarmıştır. Ikinci Dünya Savaşı sonlanna doğru fırsattan is- tifade eden Yunanistan'ın Müslüman Arnavutla- n, Stalin'in Kafkas Müslümanlannı ve Çeklerin de Sudeten Almanlannı yaşadıklan bölgelerden kov- malarında bir engel görülmemiştir. Ikinci Dünya Savaşı sonrası Balkanlar'ın ko- münistleştirilmesi değil, komünizmin Balkanlaş- tınlması gerçekleşmiş, antikomünizmin yüksel- mesi Batı'da önemli bir istihbarat pazan yaratmış- tır. 1980'ler ve 1990'larda birçok "uygar" Avrupa ülkesindeki istihbarat biriminin, terör örgütleriyle işbiriiği yaptığı görülmüştür. 1982 yılında Batı Almanya'da 16 üniversite pro- fesörü Avrupa'nın Hıristiyan değerlerinin korun- ması amacıyla bütün göçmen işçilerin yurtdışına aölması için bir bildiri imzalamışlardır. Gelişmiş zen- gin Avrupa ülkelerinde yabancı düşmanlığı artar- ken gerçek sorunun uluslararası kapitalist siste- min iç rekabetinden doğduğu göz ardı edilmeye çalışılmıştır. Brzezinski demokrasinin kazandığını söylü- yordu 1990'da. Fukuyama komünizmin Sovyet- ler'de çözülüşünü tarihin sonu ve liberal kapita- lizmin zaferi olarak yorumladı. Etnik ve dinsel ça- tışmalann yoğunlaşması, yoksullar için yoksulluk- tan kurtuluşun ışığının ufukta görünmemesi "ta- rih"\n halen Avrupa üzerinde dolaştığını göster- mektedir. Bosna'da ölümler ve ırza geçmelerin gün- deme geldiği dönemde bazı "uygar" ülkelerin ka- rar vericilerinin gelişmelerden kârlı çıkma hesap- larıyla uğraştıklan unutulmamıştır. Kendi ulaştığı uygariık düzeyini herkesten ta- lep eden Avrupa, gittikçe karmaşıklaşan ulusla- rarası sistemde yükselmekte olan yeni merkez- lere karşı rekabet hazıriığı yapıyor. Kan bankasın- da herkes için yeterince kan var; fakat herkes ih- tiyacı olduğu kadar kullanırsa. Asıl sorun kapita- lizm - emperyalizmin açgözlülüğünün nasıl engel- lenebileceğidir. Uluslararası sistemde güç yanşı sürdükçe, bir barbarlık gösterisinden diğerine geçmek riski her zaman var olacaktır. B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ 1954'ten bu yana yaklaşık yirmi filme ko- nu olmuş, be- yazperdenin en 3 ünlü canavarla- rından biri. 2/ Bering Denızi ile Büyük Okya- „ nus arasmdaki " adalar zinciri... 7 Bir sayı. 3/ I. Dünya Savaşı ° sonrasında Itilaf n 1 2 3 4 5 6 7 8 devletleriileOs- manlı devletı arasında imzalanan antlaşmamn adı... "Tank—": Sine- ma oyuncumuz. 4/ Ben- zeşim. 5/ Bir nota... 3 Utanç duyma... Doğu 4 Slav halkı. 6/ Bir pey- gamber... Kars'ın doğu- sundakiünlüantikkent. 7/ Bitkisel tellerden ya- pılmış, kaba örgülü bü- g yükçuvaL.Üflemelibir çalgı. 8/Ticaret eşyası... Geminin riizgâr almayan yanı. 9/ 1954'te Istanbul'da ya- yunlanmış haflalık mızah dergisi... Sonbaharda kuruyup dökülen ağaç yaprağı. YUKARIDAN AŞAĞrVA: 1/ Mide mukozası yangısı. 2/ Ispanyollann sevinç ünle- mi... Mantık. 3/ "Herkes yarasına derman anyor/ — bel- li değil dert belli değil" (Ruhsati)... Hayvanlann kışlık yemi. 4/Nefeslibirçalgı... Vüayet. 5/Köpek... Doğu Ana- dolu'da bir ırmak. 6/ "— Pacino": ABD'li sinema oyun- cusu... Baryum elementinin simgesi. 7/ Kimi balıklann iste kurutularak yapılan pastırması. 87 Maun da denilen büyük bir orman ağacı... Güzel kadın. 9/ Bir adın ya da sözcüğün baş harfi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle