Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 29 EYLÛL 1999 ÇARŞAMBA
14 KULTUR kultur(acumhuriyet.com.tr
Seza Paker'in 'Giz ve Âçıklık' başlıklı sergisi, görülmeyeni hayal ederek gösteriyor
'Âslında hepîmiz birer dikizciyiz'
ESRA ALİÇAVTJŞOĞLU
Istiklal Caddesi'nin tam merkezinde.
sokaktan gelip geçenJeri kendisine çe-
ken bir sergi var... Küratörlüğünü Ali
Akay'ın yaphğı, Seza Paker'in 'Giz ve
Açıkhk' başlıkh sergisi 30 Ekim tarihi-
ne dek Akademi tstanbul Selçuk Yaşar
Sanat Galerisi'nde açık kalacak. Sergi
Akademi îstanburun içinde tesadüfen or-
taya çıkan hamam üzerine ternelleniyor.
Fransa'da yaşayan ve Türkiye'de ilk kez
sergi açan Seza Paker, Akademi îstan-
bul Sanat Galerisi'nin de ilk sanatçısı...
Ali Akay sergiyi şöyle tanımlıyor:
"Görmek, beUeğimizde hayal kuran gö-
rüntüJcri kendi içimizde hissetmek, ço-
cukluğumuzun geçtiği ve bizim hatırla-
dığımmn dışında olaıılan anla> abilmek,
modern \ aşamımızın bir parçası olmak-
tan çıkmışolanı yeniden görmek;' voye-
urist' hislerimizin yeni baştan dfirtülen-
mesi üe başlayan bir süreçte Andrea Man-
tegna'nın Palazzo Duecale'nin kubbesi-
neyerleştirdiği" Evliler Odası" nı belleği-
mizden mekânınuza çağırmak ve çakış-
nrmak."
Akademı Istanbul'un bulunduğu ya-
pınırı eski sahibi tarafından gizlenen ve
sonra yeni sahibi tarafından gün ışıgına
çıkanlan hamam bugün mağaza işlevi gö-
rüyor.
Sergi ile hem mekânın gizliliği hem
'de hamamın mahremiyeti ortaya konur-
ken, şeffaf duvarlar yapının açıklığını
gösteriyor. Hamamın, insanlann en gız-
li ve mahrem yerlerini açtıklan, cinsel-
liği çağnştıran, oryantalistlerin kafala-
nndaki hayal giicünii fişekleyen biryer
olması, giz ve açıklığı bir kez daha sor-
gulatıyor. Hamamı özellikle kadmlann
kendilerini en rahat hissettikleri yeroia-
rak tanımlayan Ali Akay, buranın çıplak-
lığın. eglencenin, gizlerin açıldığı, sır-
Jann paylaşıldığı bir yer olmasına kar-
şın. kapalılığa ve mahremiyete de en çok
yakışan yer olduğunu vurguluyor: "Bu
sergide içerisi dışanya, dışansı içeriye
verüjyor."
Sergi mekânının gırişinde Beyoğlu ve
hamam seslerinin kanşık olarak har-
manlandığı bir ses enstalasyonu yer ali-
ALkademi tstanbul Selçuk Yaşar
Sanat Galerisi'nde yer alan serginin
küratörlüğünü üstlenen Ali Akay,
"Aslında günümüzde televizyon
karşısında hepimiz birer dikizciyiz.
Burada, bugünün tersine
çıplaklığı değil, çıplaklık imgesinin
dışındaki hayalini göstermek
istedik" diyor.
yor ve bütün mekânı dolaşıyor. Böyle-
cehem Beyoğlu hem de hamamla bir iliş-
ki kuruluyor. Hamamın kubbesınin bu-
lunduğu mekânın duvarlannın birine ise
'kulak' ve 'göz' imgeleri yerleştırmiş
sanatçı. Seza Paker burada "Yerin kula-
ğı vardır" sözünü somutlaştınrken aynı
zamanda Beyoğlu'na bakan cama yer-
leştirilen Mantegna'nın 'EvHJer Odası'
freskinin kopyasıyla röntgencihk tema-
sım da vurgulamış oluyor.
Mantegna'nın 'Evüler Odası'
Andrea Mantegna'nın Mantua'da bir
saraym yatak odası kubbesine yaptığı
'Evliler Odası' adlı fresk, evli çiftleri
röntgenleyen meleklerden oluşuyor.
Freskte yer alan tavuskuşu ise cinselli-
ği sembolize ediyor. Ali Akay bunu,
"Görülmeyeni hayal ederek göstermek.
Görülmeden görmek. özgürleşebilmek.
Mahrem olanı göstermeden gizli bir şe-
kiide açmak. Tav uskuşunun cinsel sem-
bolünü.nıckklerin 'satlığı' ilebiriikteele
aimak ve tüyleri döküldüğünde aktif ol-
maktan çok pasif bakışıyla onu metek-
leştirirken mekânı tarih-asılaştırmak"
biçiminde yorumluyor.
Serginin temelıni oluşturan hamam.
1950'li yıllarda gündüzleri kadmlann. ak-
şamüstü erkeklerin kullandığı ve gece-
leri de âlemlerin yapıldığı bir yer. Ha-
mamlann en önemli özelliklerinden bi-
rini, insanlann kendilenni anlattığı yer
olarak tanımlayan Akay, burada ise cev-
reye karşı bir gizliliğin ortaya konduğu-
nu söylüyor. "Hamamlann genelde bir
dikizcisi oMuğtı bilinir. Bu dikizcilik ve
röntgencilik Mantegna'nın freskiyle di-
rekt olarak örtüşüyor. Biri cinsellikle,
diğeri cinselliğin saklanması>la ilişkili.
Ancak bu. aynı zamanda günümüzün
toplumsal vayorizmini de beraberinde
getiriyor. Aslında günümüzde televizyon
karsısında hepimiz birer dikizciyiz. Bu-
rada. bugünün tersine çıplaklığı değil
çıplaklık imgesinin dışındaki hayalini
göstermek istedik. Çünkü aynı Manteg-
na'nın yapmış olduğu gibi. gizli olan an-
cak hissedüiyor. Burada da bugün bu ha-
mamın içineginiiğimizde arnk"âlem' ya-
pılmadığınL,dükkân olarak kullanıküğı-
nı görüyoruz."
İçerisi-dışansı ilişkisi tersyfiz
Seza Paker serginin açılışında hama-
mın ilk sahibi olan Ermeni kadına gön-
dermede bulunan bir de koku enstalas-
yonu yaptı. Ermeni kâğıdının yakılmasıy-
İa gerçekleşen enstalasyonda, kokuyla
birlikte kadının ruhunu bu mekânda ye-
niden canlandırmış oldu bir bakıma.
Sergide görûntü ve ses birbirinden ay-
nlıyor. ancak kulak ve gözlerin önünde
n geçen iple ikisi arasında bir bağ kuru-
luyor. Böylece sürekli bir şeyin arkasın-
dan bakma ihtiyacı duyan röntgencilerin
istekleri ıple vurgulanmış oluyor. Böyle-
ce içerisi-dışansı ilişkisi tersyüz edilmiş
oluyor.
Mantegna'nın freskinin yerleştirildiği
camda ise bir anlamda Beyoğlu ile Rö-
nesans görüntüsü birleştirilmiş oluyor.
Mantegna'nın freskınin yerleştirildi|i ca-
mın arkasından görünen Ağa Cama ve Be-
yoğlu'nun 'keşmekeşi' sergiye ayn bir
hareketlilik sağlıyor. Böylece, Beyoğ-
lu'nun kozmopolit halini veren hama-
mın içine günümüz karmaşası sokulur-
ken. hamamın belleğini yeniden canlan-
dırmak ve görülmeyen bir geçmişi per-
de arkasından verebilmek amaçlanıyor.
ÇalışmaJannı resim agırlıklı olarak
sürdüren Seza Paker, önümüzdeki ay ve
2000 Mart'mda Fransa'da sergi açacak.
Çoğunlukla desen çalışan Paker'in eği-
limi, bu sergide mekânın duvarlanna çiz-
dikleriyle de destekleniyor.
Daniel Colagrossi 'ninfotoğrafsergisi tzmir'de
'MerceğjngÖ7JbebeğindenL
\
Kültür Servisi - Fransız fotoğraf sa-
natçısı DanielColagrossi. Türkiye'de-
ki ilk sergisini Izmir Başak Sigorta
Sanat Galerisi'nde açıyor. 15 Ekim'de
açılacak olan sergi 5 Kasım'a dek sü-
recek ve açılışta bulunacak olan sa-
natçının yaklaşık 80 fotoğrafi sergi-
lenecek
Üç yıldan bu yana Radikal gaze-
tesinde MineG. Kınkkanat'ın sütun-
lannda yayımlanan 740 değişik fo-
toğrafla ilgi çeken Daniel Colagros-
si. siyah-beyaz yapıtlannda insan ve
insan yaşamıyla var olan mekânlar-
dan kesitleri, özgün birmimari pers-
pektıften yansıtıyor. Sanatçının ülke-
mizdeki bu ilk sergisinde,
başta Paris olmak üzere, çe-
şitli Avrupa kentlennde çe-
kilmiş ama hepsi Akdeniz'in
herhangi birköşesinde yaşa-
nabilir fotoğraflar arasında
Türkiye'den de ilginç ömek-
ler var.
Robert Doisneau. Roland
Topor. Yüksel Aslan, Komet,
Elias Petropoulos, Roman
Cieslevvich, Vüjiro Otsuki gi-
bi yerli ve yabancı pek çok
sanatçının, dostluk ortamla-
nnda, özellikle Paris bistro-
lannda yaşadıkları anı ve
anılan görüntüleyen enstan-
tane portrelerinin de yer al-
dığı serginin biralbümü ya-
yımlanıyor.
Önsözü Ai Sirmen, fotoğ-
raflara eşlik eden şiirleri Sa-
lih Ecer tarafından yazılan
Türkçe-Fransızca albüm, ser-
gi açıhşmda sanatçı tarafin-
dan imzalanacak.
On iki yıldan bu yana fo-
toğrafçılık yapan Daniel Co-
lagrossi. ttalyan asıllı bir
Fransız ve bugüne değin Pa-
ris'te sekiz kişisel sergi aç-
tı, bir karma sergiye katıldı.
Ressam GuUlermo Arizta ile
yaptığı fotoğraf üstü resim
çalışmalan var. Sanatçının
1999 yılındaki son kişisel
sergisi. Fransız yayınevi Gal-
limard'ın Le Divan kitabe-
vi galerisinde gerçekleştiril-
di ve bir süre önce yitirdiği
dostu, ünlü yazar ve ressam
Roland Topor'un dünyasını
konu alıyordu. Daniel Co-
lagrossi, yine bu yıl Avrupa
FotoğrafMüzesi'nin Paris'te
açtığı Roland Topor konulu
karma sergiye katıldı.
Colagrossi'nin kendi de-
yimiyle ilk "düzgün' fotoğ-
rafı Montmartre tepesinde
birsokak ressamının şövale-
sinden başlayıp, Komet'in
bir fotoğrafi üstûne gerçek-
leştirdiği kolaj çalışmasına
değin sanat ve sanatçılara
geniş yer ayıran Izmir sergi-
• Siyah beyaz 80 fotoğrafın yer aldığı sergide, yerli ve
yabancı pek çok sanatçının özellikle Paris bistrolannda
anlannı görüntüleyen portrelerin yanı sıra çeşitli
Avrupa kentlerinde çekilmiş ama hepsi Akdeniz'in
herhangi bir köşesinde yaşanabilir fotoğraflar var.
si; kuşkusuz kendisinin Paris"tekı
Peter Bramsen litografi atölyesinde
geçirdiği ve pek çok ressarnı tanıdı-
ğı yıllann izi var.
Yine lzmir sergisinde, Paris'in ya-
vaş yavaş tarihe kanşan ve yerlerini
fastfood'lara bırakan güzelim *bist-
ro' fotoğraflan, yitik bir zamanın
son tanıkları olarak yer alıyorlar.
Ama bu siyah-beyaz görüntü şöle-
ninde, lstanbul'daki Balık Pazan'nm
göbeğinde. mey\e ve sebze tablala-
nnın arasındaki cenaze levazımat-
çısına tabut getiren hamalın ya da da-
\xıl zurnayla Güneydoğu'ya. asker-
liğini yapmaya ugurlanan genç Ege-
linin 'sessiz' sözleri de bizim diyar-
lann gelecekteki geçmişini taşıyor.
Anbumu ÖduM Kunımu Özel Ödiilü'nündiğer birsahibi Güven Kıraçoldu(sağda).
Anburnu Ödülleri
sahiplerini bulduKültür Servisi - Şair ve sinemacı Or-
hon Murat .•\nburnu arusına. yine şair
ve sinemacı Hüseyin Alemdar ın kişisel
çabalanyla düzenlenen Anburnu Ödül-
leri, 10. yılında da sahiplerini buldu.
'Anburnu Çjçekkmeleri' başlığı al-
tında düzenlenen *OnurÖdüMeri'bu yıi
şair Ühan Berk'le yönetmen Atıf Yıl-
maz'a verildi. 1999 Anburnu ŞiirÖdü-
lü'nûn sahibi ise Vılmaz Odabaşj oldu.
Toplam 5 dalda verilen 1999 .Vıbumu
Ödülleri'nde 'Şör Kitabı" dalında 'An-
bumu.ŞürOdürü'nüZe>nepKövlü'nön
'Son Arzum Gül \e Kedi' adlı kıtabıyla
CahitÖkmen'ın 'MelankoKkMasal'kı
tabı arasmdapaylaştınrkenj 'Sabahattin
Kudret Aksal Jüri Özel Odülü'nü ise
Yusuf Alper'ın 'Şimdi Hangi Irmakta'
adlı yapıtına \erdi.'YayımlanmanuşŞ>
irKitabı' dalında ise Emel İrtem' m' W-
vaneliğe Dönen Pergel' adlı dosyası ödü-
Jedeğerbultindu.
'UzunMetrajFim'dalında 'Avhanlşık
Jüri Özel Ödûlü' Kudret Sabana'nın
'Azize" adlı filmine, 'Arzu Okay Jüri
ÖzelOdühV TunçBasaran'ın 'Kaçıkhk
Diploması" adlı filmine, 'En fyi Uzun
Metraj FıtaıÖdiflü' SerdarAkar'ın 'Ge-
mide" adlı filmine, 'En İyi Yönetmen
Ödülö' aynı filmie Serdar Akar'a, 'En
İyi Erkek Oş uncu Ödülü" aynı filmde-
kı rolüyle Erkan Can'a ve 'En İyi Ka-
du Ojuncu Odülü'nü 'Kaçıklık Diplo-
masrndaki rolüyle Avda AkseTe veril-
di.
'KısaMetraj Film" dalında da 'Yavu-
zerÇetinkavaJüri Özel Ödülü'neNejat
Çefik'in 'Tutkunun Yanşımalan' adlı
filmi. 'Suzan Aka> Jüri Özel Ödfllü'ne
ise 'Ne İçinde> im Zamanın Ne de Büs-
bütün Dısında' adlı çalışmalanyla De-
niz Sonay Özen ile Ilgın Pınar'ı değer
bulundu.
Yaşamını yitiren genç oyuncu Ayşen
Aydemir'e veriien 10. Yıl Anburnu Ödül
Kurumu Özel Ödülü'nün diğer sahibi de
yine oyuncu Güven Kıraç oldu. 'Uzun
Metraj FilmÖyküsü' dalında 'Onat Kut-
larJüri Özel Odülü' Canan Tan' ın 'Ak-
rep' adlı yapıtına. 'Uzun Metraj FîlmOy-
kiisü Ödülü' ise İbrahim Demirkan'ın
'Son Makinist' çalışmasına verildi.
Daniel Colagrossi"nin sergisi İzmir Ba^ak Sigorta Sanat Galerisi'nde 15 Ekün'de açılacak.
Stephen King 'in yeni kitabı yayımlandı
Yitik Vietnam kuşağı
Kültür Servisi - Korku kitaplan yazan
Stephen King'in yenı romanı 'Hearts in At-
lantis" şımdıden Amerika'da tartışılmaya baş-
landı. Romanları birçok filme konu olan ve
'Teievizyonkuşağırunenpopüleryazan' ola-
rak nitelenen King, 'Hearts in AÜantis'tc yi-
tik Vietnam kuşağı üzerine 1960- 1999 dö-
nemini kapsayan beş öykü anlatıyor.
523 sayfalık kitabın sadece 'Low Men in
Yefflon Coats'adlı ilk öyküsünde, King'in kor-
ku romanlanndaki bildik üslubunun izleri
var. Kitaba adını veren Hearts in Atlantis.
Blind VVillie. Why VVe Are in Vietnam ve He-
avenly Shades adlı diğer dört
öykü ise tamamıyla Vietnam
trajedisinin bir tanıklığı nite-
liginde. Ancak anlatılan, savaş
kamplannda yaşanandan çok
Amerikan toplumunda yaşa-
nan trajedı ve 30 yıl önce için-
de bulunduklan savaştan arta
kalan sorulara yanıt bulama-
yan bir kuşağın öyküsü...
Kendini bir '6O'lı yıllar ve
\ietnam çocugu' olarak gö-
ran King, yaşamı boyunca bu
dönemi yazmak istediğini be-
lirtiyor. Düztabanlık, yüksek
tansiyon ve bir kulağının duymaması neden-
leriyle savaştayeralmayan King. Vietnam'ı
herzaman içinde taşıdığını vurguluyor: "Sa-
dece kendi kuşağımı anlarmak istedim; han-
gi yazar bunu istemez Id?"
llk öykü 'Low Men in Yellow Coats'da ki-
tabın genel dokusu çok iyi kavranamıyor.
Vietnam dramından önce 1960 yılında ge-
çen öyküde, Connecticut'da dul annesiyle
birlikte yaşayan 11 yaşındaki Bobby Garfi-
eld anlatılıyor. Birgün evlerine gelen bir ko-
nuk sayesinde edebiyatla tanışması,
Bobby'nin yaşammı değiştiriyor. Bu konuk
Bobby'ye her zaman bireysel özgürlüğünü
sa\unmayı ve aşka inanmayı öğretiyor. An-
cak büyüdükçe bu değerlerin muhafazakâr
toplum yapısı tarafından yargılandığını gö-
ren Bobby, dostlannı geride bırakarak yaşa-
dığı yerden aynlıyor.
Kitabın ıkınci öyküsü Hearts in Atlan-
tis'te ise Maine'deki bir grup ünıversite öğ-
rencisinın yaşadıklan anlatılıyor. 1966 yılı-
nm Amerikasf nda cinselliği, uyuşturucu-
yu, rock müziği, politikayı keşfeden genç-
ler ve öğrenci hareketleri konu ediliyor. Gün-
lerini iskambil oynayarak geçiren bu genç-
ler, bir yandan da savaşı tartışıyorlar. Oyun-
lannın adına 'Hearts', Vietnam'a ise 'Atlan-
tis' diyorlar ve bu grubun içinde. ilk öykü-
de Bobby Garfield'ın âşık olduğu Carol Ger-
berdeyeralıyor. Bireleştirmen, King'in sa-
vaşın ardından hayatta kalmış olmaktan duy-
duğu suçluluğun bu öyküde kendini ele ver-
diğini belirtiyor.
Vietnam'ın ya$attığı trav-
manın izleriyse daha çok.
80'leri ve 90'lan anlatan son
üç öyküde hissediliyor. Üçün-
cü öykü Blind VVillie'de, yi-
ne ilk öyküdeki Bobby Gar-
field'in çocukluk arkadaşı
VV'iIlie Sherman anlatılıyor.
İçinde taşıdığı ikilernleri bir
türlü çözümleyemeyen VVillie,
kendine acı vererek adeta gü-
nahlanndan annmak için her
gün San Patrizio Katedrali'nin
merdivenlerinde oturup kör
bir savaş gazisini oynuyor. Dördüncü öykü
Why We Are in Vvietnam'da ise Sully John,
Vietnam'da öldürdüğü kadının hayaletinden
asla kurtulamıyor ve bu hayalet sonunda
John'un yaşamına mal oluyor.
Ancak beşinci ve son öykü Shades of Pa-
radise'da bir huzur ve umut ışığının doğdu-
ğu hissediliyor. Bobby Garfield tam 40 yıl
sonra evine geri dönüyor ve yitik Viemam
kuşağı sonunda kendisiyle yüzleşiyor.
Eleştirmen Caleb Craig, King'in yeni ça-
lışması'iki prolog ve iki epilog' olarak nite-
lendiriyor. BentJey Little a göre Hearts in At-
lantis, yüzyılın ikinci yansında yazılan en iyi
romanlardan biri. Publisher's VVeekly dergi-
si ise her iki görüşü de destekliyor: "Roma-
nın sıradışı bir yapısı var; ama King'in bu-
güne dek verdigi en ivi yapıtlardan biri. İlk
öykünün filme çekilme oiasıuğı da yüksek
görünüyor."
DEFNE GÖLGESI
TURGAY FİŞEKÇİ
Ölüm Biçimleri
Toplumumuzun gunlük yaşam biçimine baktığı-
mızda, yaygın birçoğunluğun ölümü pek de önem-
semediği kanısı uyanabilir.
Trafik ölümterinden sigara alışkanlıklanna, hava kir-
liliğinde boğulan kentlerimizden silahlayaşama kül-
türüne dek pek çok alanda hayatla ölümün yan ya-
na dolaştıkları söylenebilir.
"Ben doğarken ölmüşüm ", "özlü söz"ü de ölüm-
le bir arada yaşayan insanlann ölüme karşı kayıtsız-
lıklannı vurgular.
Son deprem yıkımından sonra ise yaygın bir ölüm
korkusuyla karşı karşıya olduğumuzu görüyorum.
Yeni bir sarsıntıda oturduğum yapı yıkılır, ben de
aftında ölürüm diye insanlarımız yataklannda uyu-
yamıyor, sokaklarda gözleri açık sabahlıyorlar.
Işyerindeki bir arkadaşım, gözleri şiş, rengi sol-
muş, nasıl ikinci kattaki evinden sekız saniyede bah-
çeye inebilme provalan yaptığını anlatıyor.
Bir başkasının uykusuzluk ve serin eylül gecele-
rinde sokakta oturmaktan sağlığı bozulmuş, sürek-
li baş dönmesinden yakınıyor. Nedenleri konusun-
da ise aklına hiç yorgunluk ve uykusuzluk gelmiyor:
"Acaba beynimde tümör mü var" diye dolaşıp du-
ruyor.
•••
Ülkemizdeki sıradışı ölüm nedenierine bakarsak,
sigara içimine bağlı ölümleri başa koyabilinz. Ülke-
mizde sigara nedeniyle ölümlenn yılda yüz bin do-
layında olduğu tahmın ediliyor. Bunun büyük bölü-
münü bronşit, amfizem, akciğer kanseri gibi solu-
num yolu hastalıklan oluşturuyor. Bunlardan kronik
bronşitin ne denli yaygın olduğunu kış aylannda kal-
dınmlanmıza yayılan balgamların çokluğundan da
anlayabiliriz.
İkinci sıraya trafik ölümlerini koymalıyız. Heryıl beş
bini aşkın insanımız yollarda, büyük çoğunluğuyla
kişisel hataları sonucu canlanndan oluyorlar.
Üçüncü sırada terör olaylarını sayabiliriz. On beş
yılda otuz bin insanımızın öldüğünü düşünürsek yıl-
da ortalama iki bin insanımızı da bu nedenle yitir-
mişiz.
Insanlanmızın ölüm karşısındaki kayrtsızlıklan ha-
yatın her alanına yayılmıştır. Çoğu işyerinde sağlık
kurallanna hiç uyulmaz. Boya atölyelerinde çalışan-
lar maske kullanmayı gerekli görmez, asbestli top-
raklarda yaşayanlar evlerinden aynlmak istemez.
Daha on beş-yirmi yıl önce erimiş kurşunla dizgi ya-
pılan matbaalarda çalışanlann çoğu görece bir ön-
lem olarak kendilerine verilen yoğurtlan bile yemek
gereği duymazlardı.
Buna karşın insanlanmızın böylesi ölümlü bir ül-
kede bu olguya karşı yüksek doğum oranıyla savaş
verdiği de bir gerçek. Çocuklardan biri ölürse öte-
ki yaşar, ailelerde zamansız ölenlerin yerini doldu-
racak mutlak birileri vardır.
•••
Yaşamda ve ölümde aydınlanma evriminden geç-
miş insanlardan ve toplumlardan çok farklı olduğu-
muz ortada. Yıllardır nitelikli bir nüfus yerine nice-
likçe çoğul bir nüfusu yeğtediğimiz açık.
Nastl eğiteceğimızi, nasıl sağlıklı yetıştireceğ^-
zi bilmediğimiz kuşaklar gelip geçiyor yıllardır. rdmi
yaşadığı kadar yaşıyor, bir biçimde ölüyor; kimi mil-
letvekili, bakan oluyor, ülkemizi yönetiyor.
Yıllar boyu eğitimsiz, kültürsüz, dünyasız kuşak-
lar, yeryüzünün en güzel ülkesini çirkinlikler diyan-
na döndürüyor.
Sonra bir gün bir deprem...
Üçüncü Öyküjer
depreme rağmen çıktı
• Kültür Servisi - Kocaelı 'nde >ay ırnlanmakta olan
Üçüncü Öyküler dergisi, depreme rağmen yaym
yaşamını sürdürüyor. Derginin beşinci sayısında
Konur Ertop, Öner Yağcı. Adem Eryürük ve Aysu
Erden'in yazılanyla Refik Halıt Karay ve
öykücülüğümüze katkılan ele alınıyor. 'Öykü
Serüvenleri'nin bu sayıdaki konuğu A. Dıdem U'slu.
"Şairler Hıkâye mi Anlatıyor' adlı denemesıyle
Haydar Ergülen ve 'Unutulmuş Öykülerilnutulmuş
Öykücüler" bölümünde "Hastalık" adlı çalışmasıyla
Naci Girginsoy'un 'Hastalık' adlı çalışması yer alıyor.
Fahrettin Demir, 'Bir Tartışmanın Anatomisi' başlıklı
yazısıyla. son dönem genç öykücüler çerçevesindeki
tartışmalara bir başka yönden yaklaşıyor. Derginin
'Dünya Edebiyatından" bölümünde Hüseyin
Kandemir'in hazırladığı 'Rus Edebiyatında Öykü', '»
Turgenyev, Bunin ve Solouhin'in kısa öyküleriyle
tanıtılıyor. Dergide çeşitli öyküler de yer alıyor.
K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K
K Â M İ L M A S A R A C I