Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15 EYLÜL 1999 ÇARŞAMBA
OLAYLAll. Xtlı olay.gorus@cumhurıyet.com.tr
Tarikatlann Kapısında, Kuyrukta...
Prof. Dr. CELAL ERTUĞ
K
afalarda bazı soru çen-
gelleri yarut bekliyor. Bu
koalisyon, bu pariemen-
to Türkiye'nin sorunlan-
na çözüm getirebilecek
mj? Bu ortaklığın ömrû ne kadar sü-
rer?.. Bu sorulan şu düşüncelerle yanıt-
layabilirizbelki.
18 Nisan seçimleri; kendi yapılanma
kosullan çerçevesinde, öze inmeden,
fakat "Sağduyunun" beklentilerini bir
ölçüde hayata geçirebilmiştir.
1- Merkez sağ. Siyasal Islamcılar
Önemli "Oy KayıplarTna uğramışlar-
dır
2- Çağdaşlaşamayan "Sosyal Demok-
ratiar",Yıllann CHP'si barajı aşamamış,
Meclis dışında kalmıştır.
3- "Siyasal İslamcılann yerine, daha
gûvenilir bir "Muhafazakâr" parti, ik-
tidara çagnlmıştır.
4- DSP ve dürüstlüğünü kanıtlamış
Ecevit de iktidan paylaşmaya çagnl-
mıştır Böylece Tûrkiye seçmeni, ülke-
nin rahatsızlıklanna, sistemin koşulla-
nnı, smırlanru aşamadan gerçekçi birta-
nı ile yaklaşarak, bazı çözüm olanakla-
n göstermiştir.
Önce bu tespitin altını çizelim...
Seçimle gelen bu "Degişhn'', siste-
min "Yeniden \apıian.ma''gereksinme-
sine yetmeyecekti. Çünkü "PartOer''ve
"Seçim''yasalan değiştifilmemişti. Tür-
kiye sendromu aşılamazdı. Nedir bu
"Türldyesendromu"?_
• Türkiye bir sanayi toplumu olama-
mıştır.
• Tûrkiye hızlı nüfus artışının baskı-
sı altındadır. Her yıl 3-3.5 milyon açlı-
ğa, yoksulluğa, eğitim öğrerim yeter-
sizliğine dogmakta, kırsal alanlardan
göçlere neden olmaktadır. Bu yüzden çar-
pık, sa|lıksız kentleşmeler, gecekondu-
laşmalar, varoşlar hızla yaygınlaşmak-
tadır. Büyûk çevre sorunlan doğmakta-
dır.
• Türkiye çağdaş teknolojiyi özüm-
semiş bir tanm ülkesi de değildir. Rast-
gele sanayileşme. değerli "tanm alan-
lannTda yok etmiştir.
• Türkiye "Bilgi toptumu" da olama-
mıştır. Kafalarda giderek devleşen kav-
ram boşluklan, sağlıksız "düşûnce üri-
timine" neden olmaktadır
• Türkiye "gerçekdemokratikJeşme"
sürecine de girememıştir. Siyasal mekâ-
nizmanın yapılanması, "demokratik-
leşmenin" doğasına ters düsen bir doğ-
rultuda oluşmuştur.
Siyasal partiler, popfllist, Makyavelist,
çıkarcılık, din sömürüsü, ne pahasına
olursa olsun daha çok oy yakalama, ya-
lan, düzen ve "takryecilik" elcsenine
oturtulmuştur.
Böylece Türkiye de "Demokrasi Kül-
türünü", "Demokrasinin bir yaşam bt-
çimi" olduğunu özümsemiş bir toplum
olusamamıştır. Tersine demokrasinin
tepeden tepeden inme bir inanış. mer-
keziyetçi, otoriter, hiyerarşik elitleşme
olduğu kanısı kafalara yerleştirilmiştir.
1 - Demokrasinin doğasına ters düşen
bir siyasai yapılanmada, sapmalar. çö-
zümsüzlükler, çöküntüler, sorumsuz-
luklar, tıkanmaJar. değer yargılannda
erozyonlar, ekonomide savurganlıklar.
tutarsızlıklar, yolsuzluklar, bir yanda
yoksulluk öte yanda lüks yaşantılar bek-
İenen sonuçlardır. Çünkü demokrasıle-
rin doğal "özdenefim mekanizması",
"kamuovu denetimi" işlememektedir.
2- Ortada büyük bir delik, küçük bir
yama vardır. Demokratikleşmeyen top-
lumun siyasetçisi "Tavşana kaç, tazrya
hrt" diyen birikiyüzlülükle malüldür. fç-
tenlikli olamaz. Ülke yaranna olan ger-
çekleri de açıklıkla savunamaz. tkiyüz-
lülüğü, M
TaJqyeyi"mubah gören davra-
nışlar yine bu tabloyu tamamlayan sap-
tamalardır.
3- Demokratikleşmenin güvencesi al-
tında olmayan siyasal partiler, tarikat-
lann kapısında kuyruktadırlar. Dürüst ve
açıklıkla gerçekleri söylemekten, siya-
sal güçlerinin yitirileceğinden korican-
lar "Din söınürüsüne" sığınmak zorun-
da kalır, korkunç "ödûn"ler vererek "İa-
ikKğTzedelerler.
Böylece din sömürüsü yıllandır "Tür-
kiye sendromu"nun bir parçası duru-
muna gelmiş, tarikatlann oylanna, des-
teğine sığınmalar genelleşmiştir. Yeni
Parlementoda ilk dinsel sömürü bayan
'Merve"nin, siyasal tslamcılığın sim-
gesi olarak Meclis'e soktuğu "tfirban"
olayı ile patlak venniştir. Ikinci beklen-
medik, hatta umulmadık olay Fetfaullah
GüJen'in bomba gibi patlayan kasetle-
ridir. Bu kasetlerde bugüne kadar sinsi
bir "takıyecilik''le aldatılan Türkiye ka-
muoyunun, Türkiye'deki devlet varlığı-
nın, nasıl altının oyuldugu ve din duy-
gulan sömürülerek, şeriat düzeninin na-
sıl gerçekleştirileceği bütün aynntıla-
nyla görülmektedir. Bu tespit çok daha
acı bir tespiti de beraberinde getirmiş-
tir. Hemen tüm siyasal partiler olayı
hoşgörü ile karşılamış. hocanın savun-
masını. "Takryye"nin sinsiliğin aslında
hoşgörülmesi gereken bir "içgûdü"oi-
duğu dile getirilmiştir. Böylece demok-
ratikleşememenin ne kadar kayıplara
mal olduğu ortaya çıkmıştır. O vahim
kasetlergündemden düşürülmüştür. Ül-
ke içten gelen birçöküntüye, "rtica''teh-
likesine terk olunmuştur..
Türkiye tüm bu sakatlıldann kaçınıl-
maz sonucu olarak ekonomik bir çö-
küntüye sürüklenmektedir.
Bütün bunlar Türkiye'de geçici, gü-
nübirlik (palyatif) bir düzelmeye. yeni
parlementoya güvenerek küçümsene-
mez. Türkiye'nin köklü bir yapısal de-
ğişime muhtaç olduğunu öncelikle Sa-
yın Ecevit'in ve parlamentonun özüm-
semesi gerekiyor.
Bu parlemento bir "kurucu mectis"
kimliğiyle çalışıp gerçek demokratikleş-
meye giden tüm yasalan çıkanp en geç
iki yıl sonrademokratikleşmeyi yaşama
geçirmelidir. Zaten bugünkü iktidar par-
tilerinın, merkez sağdaki anzayı gider-
meden ayakta kalmalan zor olacağa
benzemektedir. Bu, intiharolayıyla or-
taya çıkmıştır. Sayın Yılmaz ve Çiller
gerekeni yapmalılar..
ARADABİR
Neşe D O S T E R Emekli Yazın Öğretmeni
Acının Milliyeünin
Olmadığım Gördük
1919'da Izmir'e silahlarıyla giren Yunanlılar,
• 1999'da Körfez depremine defne dallanyla geldi-
ler. Eleni'ler Emine'lere ağladı. Hristo'lar Isma-
il'leri kurtardı. Gazeteler "Hepimiz Türküz", "Ar-
kadaş acını paylaşıyoruz", "Kardeşim Mehmet,
-metin ol" manşetleriyle çıktı. Cumhuriyet Türki-
ye'sini kuran Atatürk'ün Yunanistan'a uzattığı
dostluk eliyle gelişen iyi ilişkiler yeniden dogru
yola girmiş oldu. Ülkelerimiz için mutlu bir geliş-
medir bu.
Biz ise anlayamadığımız ve anlatamadığımız
duygularfa "Yardıma ihtiyacımız yok" dedik. Ya-
bancı kurtarma ekiplerinin "Türkhükümeti bize er-
ken teşekküretti" sözüyte kahrolduk. Düşünce di-
siplini olmayan, çok ve boş konuşan siyasiterle "ne-
reye gidilir" sorusunu yineleyerek, yutkunduk dur-
duk.
Meclis koltuklanna gösterdikleri özeni, halkın ko-
nutlanndan esirgeyenler, bereket fışkıran bu top-
raklara bina ekip, ölüm biçerken bız, kanın ve
gözyaşının renginin kirnden akarsa akstn aynı ol-
duğunu bilenlerle çogalıp, depreme kılıf biçenter-
le yaralandık, utandık.
Belçikalı gönüllüler ölülerimiz için gözyaşı dö-
kerken, Hollandalı kurtarma ekibi cenazelerimize
seiam dururken, Macarekibi "yûreğimiz orada kal-
dı" diyerek ülkelerine geri dönerken; biz alkışlar-
la, gözyaşlarıyla uğurladığımız ekiplerin özel eği-
tilmiş köpeklerini çaldık. Vîctor Hugo'nun "fela-
ket zekâyı eğitir" sözünü haklı çıkanrcasına! Oy-
sa bilimin iflas ettiğini savunan yöneticilerimiz ze-
kâ düzeyimizi de, felaketin büyüklüğünü de ya-
zan haksız çıkanrcasına kanıtlamıyor muydu?
Şimdi yapılan ve yapanlan, söyleyen ve söyle-
nenleri bir kenara bırakıp bundan sonra hiçbir şey
eskisi gibi olmayacak diyebilir miyiz? Kayıplanmı-
zı, yerierini asla dolduramayacağımız yakınlan-
mızı düşündükçe elbette ki hiçbir şey eskisi gibi
olmayacak. Ancak 17 Ağustos'u, sözün bittiği, söz-
den önce gözün açıldığı tarih olarak bellersek, 17
Ağustos'u, insan sevgisınin bir köz gibi yürekle-
re düştüğünün kanıtlandığı gün olarak alırsak, 17
Ağustos'u, dinlerin farklılıklarının değil, ortaklıkla-
rının başlangıcı sayarsak çok şey değişir, değiş-
tiririz.
Bu tarihi herkesin öne çıkmak için değil, birile-
rini sağ çıkarmak için yarıştığı bir tarih sayarsak,
siyasal duruş ve birikimteri içtenlikten, içerikten yok-
sun olanları da varsaymazsak ne ölenleri unutu-
ruz, ne de öldürenleri. Anaların, evlatlann, bebe-
lerin gittiği, umutlann gölgelendiği bugünlerde biz
ulusça acının milliyetinin olmadığım gördük. Gös-
terdiler bize... Adam olmaktan çok, adamı olma-
nın yeğlendiği ülkemizde, adamlar bize "adam
gibiadamlığı" kanıtladılar, anlattılar. Acının fotoğ-
rafı büyürken, umudu ve dostluğu tırmandırdılar.
Şimdi bu fotoğrafa iyi bakınız: Yaşamın bu in-
sanlara sunacağı güzellikler varken, paylanna
ölüm ve gözyaşı düşmesinin nedenlerini soralım,
araştıralım. Buraları binlerce insanın emeğini ve
yüreğini gömdüğü yerler olmaktan çıkanp, tuğla
tuğla. çivi çivi, el ele, gönül gönüle yeni yerler
oluşturalım. Deprem çocuklannın çaresizliğine,
güvensizliğine dur deyip, bu çocuklara gözümüz
gibi bakalım.
Geçmişlerini bırakıp geleceklerini arayan, evle-
ri, eşyalan, aileleri hatta sevdiklerinin mezan bile
olmayan insanlarımıza SİZ VARSINIZ YA diyelim.
Komşuluğun ve dostluğun ustalannı unutmaya-
lım. Çocuğunun cansız bedenine sarılan genç an-
neye, babasının cenazesini taşıyan delikanlıya,
yıkık duvarın altında korkuyla bakan bebeklere
umut aşılayalım. Katkıda bulunan, omuz veren, el
uzatan herkesle kucaklaşalım, paylaşalım, çoğa-
;lalım.
; Yaşadıkılannın etkisiyle, ölümün kolay, yaşa-
mın zor olduğuna inanan depremzedelere yaşa-
;mın anlamı şimdi direnebilmektır ve sorgulamak-
;tır deyip, akıllı ve akılcı olalım. Doğru iletileri (me-
[sajları), doğruluğu tartışılan insanlardan bekleme-
•ye'im. Geleceğimizi yönetimlere bağlamadan öf-
" kemizi ve gövdemizi dik tutalım. Bundan sonra ne
mi değişir? Biz değişmezsek hiçbir şey, biz deği-
^irsekherşey!..
SATILIK DAİRE
Beylikdüzü Bizimkent'te
1 oda + 1 salon apartman dairesi
sahibinden satılık.
0532 232 54 54 ve
(0212) 244 54 39a müracaat.
Kilâb-ı Zulüm!
Ay^tLHAN
P
aris'te Pasteur Enstitüsü'ne bitişik
aynı adı taşıyan pansiyonda oturu-
yorduk. Orada doğmuş olan küçük
oğlumuzla üç kişilik ailemız, bas-
ta pansiyon sahibi Mme, Bachetoİ-
mak üzere, Romanyalı bir kadın
doktor dışında herkes tarafından seviliyordu.
Öyle ki, Romanyalı kadının kocası (o da hekim)
bile bize eşi gibi düşmanca bakmıyordu.
Durumu inceleyip dûşündüm; kadının çocuk-
luğundan başlayarak yaslı yakınlan tarafından
Türk (Osmanlı) düşmanlığı ile doldurulmuş,
koşullandınlmış olabileceği sonucuna vardım;
"kuyruk 8 0 » " -
Her firsatta yılan gibi sokuyor; zehir gibi ko-
nuşuyordu. Bir gün sırasını getirip "tstanbulso-
kaklannda basıboş köpekier dolaşır; bu yüzden
sıksıkkuduz salgını yaşanırmıs.* demezmi!..
Pansiyonda Türk ve Romanyalı doktorlar ço-
ğunlukta idi; staj, uzmanlık eğitimi vb. görüyor-
lardı. Türkiye, saygın bir ülke. Türkler, onurlu,
çalışkan tertemiz insanlardı. Bu kez dayanama-
yıp sert çıktım. Ayıplayan bir tavırla "Atatürk
Türkiyesi'ni sanınm tanjmıyorsunuz?" diyerek
devrim ve ilkelerimizden söz ettim.
1938 baslannda gittiğimiz Paris'ten bir buçuk
yıl sonra, Atarürk'ün ölüm haberinin onulmaz
acısı ve Ikinci Dünya Savaşı'nm patlaması ile
ülkemize döndük.
Şimdi; Romanyalı kadım anımsamadığım gün,
hele gece yok gibi. Çünkü, başkent Ankara'nm,
bir yanı Kızılay, öbür yanı Bakanlıklar olan
önemli semtlerinden birinde bulunan sokağımı-
zı (Konur Sk.) her gece köpekier, sokak köpek-
leri basıyor: havlamalar, ulumalar ürkütücü. Bir
sürü oluşturan hayvanlar çevre sokaklan da do-
laşarak uyku ve huzuru yok ediyorlar. Bu sey-
ran, aralıİdarfa sabahlara dek sürüyor. "Kilâb-ı
Zulme (Zulüm Köpeldenne) kaldı gezdiğhı na-
zende sahralar" dizesi dilimin ucunda hep, Na-
mık Kemalin ünlü "Hürriyet Kasidesi
>
'nden...
u
tstibdat"ın
u
Hürriyet"i ezdiğinde söylemiş.
Peki, ben niçin anımsayayım bu zulmü? Ro-
manyelı kadına neden kızmışım? "Nazendesah-
raJar"ı tükete, rüketenereleregelmişiz!... "Sev-
daperisi \1armara(!)"yı çöplük haline getirdik-
ten sonra şimdi de ihanet, acımasızlık, ölüm
molozlannı o "nur denizi''ne küydürüyoruz. Bu
konuda söylenecek ne kaldı ki!..
18 Nisan öncesi seçim kampanyalan sırasın-
da, belediye başkanlığı için adaylar yanşırlar-
ken sokaklann gürültüsüne, ses yükselticilerle
donanmış o heyula gibi taşıtlann anlaşılmaz ba-
ğırtılanna katlanmak pek zordu. Bir sabah Zi-
ya Gökalp Caddesinin kaldınmında yürürken
böyle bir alametle karşılaştım. Yanımdan, saç-
lan tatlı nisan rüzgânyla uçuşan iki güzel kız ge-
çiyordu; onlar da baharlayanşta idiler. Ses yük-
selticiler kulaklan delerken biri arkadaşına "Kız,
buniarnediyorAfiahaşkna.'" diye soruyordu alay-
cı bir ses ve umursamaz bir tavırla. Televizyon-
larda her gece, şehirlerimiz için ürettikleri bü-
yük ve akıl almaz projelenni anlatmak için sa-
atlenmizi çalan bu rakip adaylar şimdi nerlerde
uyuyor dersiniz? O dev projelerden çoktan vaz-
geçtik; sokaklanmızdaki Kilâb-ı Zulmü sustur-
salaryeter!.. Gazetemız Cumhuriyet'te okudu-
ğum bir yazıda "Asıl deprem betediveierde ya-
şanıyor" deniyordu.
Kuduzdan falan korkarmı Müslüman Türk(!)
Felaketlerin "iman gücü ve dualarla atlaûlaca-
ğjnı" söyleyenler, işi öylesine azıttılar kı. "ökü-
zfin bovnuzlanndan'' söz edecekler neredeyse...
Yoksa bu işi de Ankara'daki yabancı elçi eş-
lerine mi havale etsek... Ankara'nm çöp sorunu
için devreye girmemişler miydi?
Karadenizliler'in ünlüdeyişiyle
u
Vtsuunay»-
nın sefası var!"
Ya ben "Kime feryat edevim; kime şekva
edeyim?"
Kredi Düzeninin Yasası
HtKMET KURNAZ
D
üzen,
u
beUiyöntem,ake
ya da yasalara göre ku-
nıbnusolan"birdurumu
tanımlar. Dolayısıyla,
kredi düzeni denilince hemen akla
parapiyasalanna egemen olan ban-
kalar ile sistemin çalışma esaslan-
nı düzenleyen Bankalar Kanunu
gelir.
Kredi düzeni, bir ülkenin ulusal
gelirinden çoğaltılan tasarruflann
nerede, nasıl ve kimler tarafından,
hangi kurumlar aracılığı ile ne fi-
yattan kullanıldığını adlandırma
olayıdır. Nitekim, bankafanmızın
egemen olduğu bir kredi düzeni,
kuşkusuz bankacılık sistemimizin
yapısal kurallannı taşır. Öyle ki, ik-
tisat tarihimize 24 Ocak kararlan
adıyla geçen dönem ve sonrasmda
piyasa ekonomisine uyum yasala-
n çerçevesinde temelde 70 sayılı
Bankalar Hakkında KHK çıkışlı
çok sayıda yasa ve kararname de-
ğişikliği yapıldı. Fakat, değişikdü-
zenlemelerin hepsınde görülen or-
tak özellik, bankalann kredi ver-
me esaslannı ekonomiye yarariılık
ilkesi yerine. piyasa İcurallannın
üzerine kurmuş olduğudur. Doğru-
su, beklenmeyen bir durum değil-
dir. Piyasa ekonomisinde akılcı olan
da budur. Ancak şaşırtıci olan, so-
nuçlanyla gelir ve servetin dağılı-
mmı yakından etkileyen kredi dü-
zeninin, mevcut gelir ve servet da-
ğıhmındaki dengesizliği gidermek
yerine her yeni yasal düzenlemey-
le daha çok bozulduğudur.
Kuşkusuz, kredi düzeni ekonomi-
nin yapısıyla iç içedir. Ekonomi dı-
şı güçlerin daha etkin rol aldığı pi-
yasa ekonomisinde, kredi düzeni
fiyat mekanizması üzerinde önem-
li etkiye sahiptir. Özellikle, serma-
ye birikiminin yeterli olmadığı ya-
tınm karariannda kredi düzeni, fi-
yat mekanizmasının yol gösterme-
sinden çok daha önemlidir. Daha-
sı, kredi hacmini arnnp-azaltmak su-
retiyle fiyat mekanizmasını isteni-
len yönde etkilemek olanakhdır.
Yanşmacı yapıdan uzak bir ekono-
mi üzerinde yükselen bankacılık
sisteminde kredi düzehine egemen
olan bankalar, her zaman fiyat me-
kanizmasını yakından etkilemek
suretiyle ülke kaynaklannın yeni-
den toplanmasında ve dağıtılma-
sında söz sahibi olurlar. Dolayısıy-
la, Bankalar Kanunu'nda bir deği-
şiklik yapılmak istendığinde bekle-
nen, sistemin ekonomiden kaynak-
lanan sorunlannı da birlikte çözüm-
leyecek bir kredi düzenini öngören
bir düzenlemedir.
Geçenlerde, bankacılık sistemi-
mizi çok iyi bilen biri olarak Sayın
Oztin Akgüç. Cumhuriyet gazete-
sindeki
u
Bankalar Kanunu'nun
GednHkleri''başlıklı yazısında "Ya-
sal düzenlemelerie yapısal sorunlar
çözükbilir mi?" derken. çok haklı
olarak başka bir yazısında ise "Ya-
salar değiştikçe, yeni düzenlemeter
daha iyi olmuyor, eskrvi aratır hale
geüyor" saptamasında bulunuyor-
du. Ancak kredi, ekonomi ile hu-
kukun buluştuğu en güzel pratiktir.
Bu nedenle, kredi düzenini değiş-
tirmeyi amaçlayan yasalar, ekono-
minin de yasalan olduğunu ve bu
yasalann degiştirilemez, ancak kont-
rol altında tutulabileğini kavrayan
hükümler içeren düzenlemeler gös-
terdiğinde, kuşkusuz sistemin ya-
pısal sorunlannı da çözecektir. Ne
varki, son şekli ile 4389 sayılı Ban-
kalar Kanunu. "Hiçbir şeyin değtş-
memesi için her şeyin değişmesi ge-
retdr" şeİclınde bir değişıklıkJe ha-
zırlanmıştır. Kanun, yazım tekniğin-
den kullanılan hukuk diline kadar
maddelerin fikra ve bent ile zengin-
leştirilmiş haliyle, daha şimdiden
başka bir Bankalar Kanunu'nun ha-
bercisi gibi duruyor. Üzerinde on-
ca tartışıldığı ve çahşıldığı halde;
kanunda değişen yalnızca, ekono-
minin yasalanna müdahale edecek
ekonomi dışı güçlerin sayısına ye-
ni bir sayı eklemek olmuş. Fakat
öğrettiği de olmuyordeğil. Denile-
bilir ki, bir şeyin değişmesini isti-
yor, ancak nasıl değıştireceğinı bil-
miyorsan hiçbir şeyi değiştirme-
mek daha hayırlıdır.
Yeni BankalarKanunu'ndakamu-
oyunun beklentüerini gerçekleşti-
recek ve sistemin yapısal sorunla-
nnı giderecek düzenlemeler oldu-
ğunu, dahası Sayın Ecevit Hükü-
meti 'nin toplumun reform beklen-
tisini kanuna yansıttığıru söylemek
çok zor. Tam tersine, sistemin kre-
di düzenini daha da bozacak dü-
zenlemeler görûlüyor.
Bankacılık etkinlığırün olduğu
kadar Bankalar Kanunu'nun da en
önemli maddeleri kredileri konu
alan düzenlemelerdir. Geçmiş ya-
salann aynı madde sayısında ünle-
nen ve kredi ile özdeşleşen 38. mad-
desi, bu kez ününü yeni Bakanlar
Kanunu'nda kredilerle ılgili diğer
maddelerle birlikte "Genel kredi
sınırian, istiraklere. ortaklara ve
mensuplara kredi" başlığında top-
lanarak yerini 11. maddeye bırak-
mıştır. Kanunun 11. maddesiyle ön-
görülen kredi düzeninde, önceki
yasalann hedeflediği özkaynaga
dayalı bankacılık sistemini istedi-
ği özkaynak miktan sağlandıktan
sonra yeterli görmüş ve eski 3182
sayılı kanunun "bir bankanın vere-
büeceği toplam kredi büyüklüğü ile
banka özkaynakları topiamı ara-
smda" kurulan korelasyonu kaldır-
mak suretiyle sistemin daha fazla
kredi vermesi amaçlanmıştır.
Ne var ki, amacın masumiyeti
sistemin kredi mekanizmasıyla bü-
yürnesini haklı kılmaz. Özkaynağa
dayalı bankacıhktan krediye daya-
lı bankacılığa geçiş modelı olarak
adlandınlabilecek olan yeni durum,
sistemde bankalann ödeme güçle-
rini bir kenarda bırakarak daha faz-
la kredi için daha fazla mevduat
toplama yanşını başlatarak faiz
oranlannın yükselmesini doğura-
cakur. Kaldı ki. bankalann genel kre-
di toplam limitini herhangi bir sı-
nırlamaya bağlı tutmayan yeni ka-
nun ile özkaynak miktannda yeter-
li olan bankalar piyasanın kâr ılke-
sine yenik düşen bir yanş içinde
"büvüyeceklerdir". Kanunun han-
gi gerekçeden geçmişin yasalann-
da bankalann genel anlamda ya
mevduat toplama ya da kredi ver-
me miktanna özkaynak limitinden
sınırlama koyan hükmünü kaldırdı-
ğı açık değil. Açık olan, kimi ban-
ka hissedarlannın dahaçok kredi için
her yıl kârlannı özkaynağa ekle-
mek istememeleridir. Denilebilir
ki, bankalan öteden beri rahatsız
eden bu ilişki, yeni yasada banka-
lardiplomasisine yenik düşmüstür.
Hükümet ya da yasa yapıcılar söz
konusu ilişkiyi piyasa ekonomisi-
nin kânnı engelleyen basit bir iliş-
ki gibi görmüş olabilirler. Oysa dü-
şünüldüğünde. söz konusu ilişki
özkaynağa dayalı bankacılık siste-
mimizin hep korunması gereken
kredi disiplinini sağlayan belkemi-
ğidir.
Doğrusu, Alman Bankalar Kanu-
nu"ndan benzer hükümlerie düzen-
lenmeye çalışılmış olan Bankalar
Kanunumuzda unutulan, kredi dü-
zenimizin ekonomimizin sorunla-
nnı çözmeye yardımcı olacak dü-
zenlemelerden uzak olduğudur. Bu
nedenle kredi düzenini belirleyen
Bankalar Kanunu, ülkemiz gerçe-
ğini sadece amaç maddesınde reto-
rik bir söylem olarak bırak-
mamalıdır.
Taşınmaz Mal Satışı:
Mahalle/Kövü: Mevkii: Cinsi
MARDİN DEFTERDARLIĞI'NDAN
Pafta: Ad«: Parsel: Yüzölçnmfi m2: Tahmini bedel TL: Geçici Teminat TL: thak S.:
Nur Mahailesı Izzetpaşa
Nur Mahallesi Hamzabey
Savurkapı Mah. Şadul
HamToprak 14.d 833 4 128.675.92 23.500.000 000.- 2.350.000.000.- 9.30
HamToprak 15.c 876 26 277.356.10 50.000.000.000.- 5.000.000 000- 10.00
Bağ — 670 43 126.103 40.000.000.000.- 4.000.000.000- 11.00
Yukanda tüm özellikleri belirtilmiş olan taşınmaz mal lar, Defterdarlığımız Milli Emlak Müdürlüğu'nde toplanacak olan komisyon marifetiyle, 2886
sayılı kanunun 45'inci maddesine göre 'Açık Teklif Usulü' ile 27.09.1999 tarihine denk gelen pazartesi günü hizalannda gösterilen saatlerde artırmaya
çıkanlmış olup, ihale bedelı üzerinden aynca KDV alınacaktır.
1 - thaleye iştirak edeceklerin kanuni ikâmetgâh belgesini, nüfus cüzdan suretini, teminat makbuzlannı veya teminat mekrupiarmı, tüzelkişilerin idare
merkezlerinin bulunduğu yer mahkemesinden veya siciline kayıtlı olduğu Ticaret ve Sanayi Odası'ndan veya benzen bir makamdan ihalenin yapıldıgı
yıl içerisınde alınmış, tüzelkişiligin siciline kayıtlı olduğuna dair belge ile noterlikçe onaylı yetki belgesini ve imza sirküsünü, başka bir kişi adına ihaleye
iştirak edeceklerin, noterlikçe onaylı vekâletnameyi ihale saatine kadar Oıale Komisyon Başkanlığı 'na vermelen zorunludur.
2- Şartname ve dığer evraklar, her gün mesai saatleri içerisinde ihale gününe kadar Milli Emlak Müdürlüğu'nde bedelsiz olarak görülebilir.
3- Satışı yapılacak olan taşınmaz mallar, bulunduklan yerlerde görülebilir.
4- fhaie komisyonu, ihaleyi yapıp yapmamakta serbesttir. •
llanolunur. . . • •••
Basın: 42500
PENCERE
Yanlış ve Doğpu...
Yargıtay Başkanı Sami Setçuk'un yeni Adli Yıl'ın
açış konuşması tartışmalara yol açtı. Medya iki-
ye aynldı. Konuşmanın destekçileri dinciler, Kürt-
çüler ve numaracı cumhuriyetçiler oldu.
Sami Selçuk diyor ki:
- Konuşmam tartışılmalı.
Evet, ama bu arada konuşmayı yapan kişi de
kendi kendine sormalı:
- Dinci, Kürtçü ve numaracı cumhuriyetçiler
neden bana sahip çıktılar?.. Bunların karşısında-
ki kesim neden bana karşı çıktı?..
Yargıtay Başkanı'nın üstünde ciddiyetle düşün-
mesi gereken önemli bir sorudur bu...
•
Sayın Selçuk diyor ki:
- Bütün bunlan bırakalım, söylediklerim doğru
mudur yanlış mıdır, ona bakalım.
Konuşmada doğrular da var.
Büyük yanlışiarda..
Soyut doğrularla somut yanılgılann sarmallaş-
tığı bir karmaşa nutku...
Kryamet de bu yüzden koptu.
Sayın Yargıtay Başkanı, yıllardan beri çeşitli der-
gilerde yayımlanan tartışmaya açık görüşlerini
Adalet Yılı açılış konuşmasında bir araya getir-
miş...
Olur mu?..
•
Anglosakson hukukuyla Kara Avrupası hukuku
arasındaki fark fakültelerin ders kitaplannda oku-
tulur. Bu konu Adalet Yılı'nın açış konuşmasında
neden ele alınıyor? Sanki Türkiye bu alanda Fran-
sa'yı değil de Ingiltere'yi örnek seçseydi, demok-
rasi sorunumuz çözülecek miydi?..
Yargıtay Başkanı "HukukDevleti" ile "Hukukun
Ostünlüğü" ilkelerini ele alarak diyor ki: "Türkiye
tıpkı Fransa gibi, aradaki aynmı anlamadığından
bir türiü cumhuriyetten demokrasiye evrilemi-
yor."
Yanlış!..
Avrupa Birfiği kurulduktan sonra Manş Deni-
zi'nin iki yakası bir araya geldi. Avrupa ortak de-
mokrasi hukukunun potasında kaynaşırken, biz Tür-
kiye'de aynma mı yöneleceğiz?..
Hukuk devletı, hukukun üstünlüğünü benimse-
meden kurulamaz.
Yargıtay Başkanı diyor ki:
"Anglosakson ülkelerinde 'hukukun üstünlü-
ğü', Kara Avrupası ülkelerinde, deyim yerindey-
se 'üstünlüğün hukuku' egemen."
Yanlış!..
Hukukun üstünlüğünü benimsemeyen hukuk
devleti olur mu? Bu gazetede yıllardan beri bu ko-
nu didiklendi: Hukuk devleti; demokrasi, insan
haklan ve hukukun üstünlüğüyte özdeştir; Avru-
pa Parlamentosu bu özdeşlik üzerine kuruludur.
•
Yargıtay Başkanı "Anayasa biçimsel ve maddi
açıdan gayri meşrudur ve geçersizdir" diyor.
Yanlış!..
Çünkü 1982'de anayasanın onaylanmasından
bu yana beş genel seçim yapıldı, gelen Meclis^'ler
bu anayasayı benimsediler.
Ama anayasa gayri meşru ise Yargıtay Başka-
nı'nın istifa etmesi en namuslu yol değil mi?
•
Yanlışlar ve yanılgılar 55 sayfalık metin boyun-
ca sürüp gidiyor. Hepsini bu köşeye sığdırmak
olanaksız, ama, 38'inci sayfadan aldığım şu tüm-
celerin uçukluğuna diyecek yok:
"Cumhuriyette hukuku devlet üretir. Devleti
memuriaryönetir. Demokraside hukuku halk üre-
tir. Devleti hukuk yönetir."
"Cumhuriyet çocukta insanı arar ve çocuk ola-
rak görür. Demokrasi ise insanda çocuğu görür.
Çocuklara ve kocaman çocuklara çocuk muame-
lesi yapmadan özgüriük tanır."
"Cumhuriyet eşitliği sever ve savunur, ama eşit-
likçi değildir, yoksulluk onu sarsar. Demokraside
herkes, birey de devlet de, hukuk önünde eşittir;
yoksulluk onu üzer, ama sarsmaz."
Ne edebiyat ama!..
Uçukluğun sevimliliği Adli Yıl'ın açış konuşma-
sına postu sermişL
Yoksulluk demokrasiyi sarsmaz diyen Yargıtay
Başkanı'na, ayaklannın suya ermesi için, bir tav-
siyem var Incelesin bakalım. Avrupa'da demok-
rasi ile dünyada sömürü ve emperyalizmin ilişki-
lerini!.. Dünyada yoksul kaç demokrasi var, irde-
tesin!..
Yoksa dünyada, yoksul demokrasi yok mu?..
Bir ekmek
bir de
Cumhuriyet
Her giaıkû iki gereksımmimzm konıyucu torbası
Cumhuriyet Kitap tCulûbü reyonlannda
24 SAAT NÖBETÇİ KİTArÇI: «212 514 «I U HER İŞLCM BİR TELEFONLA
(Kadın Sağlığı ve Aile Planlaması)
Hizmet Sistemi
Bilgi Hattı: 212 - 257 06 46