23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 EYLÜL 1999 ÇARŞAMBA OLAYLAll. Xtlı olay.gorus@cumhurıyet.com.tr Tarikatlann Kapısında, Kuyrukta... Prof. Dr. CELAL ERTUĞ K afalarda bazı soru çen- gelleri yarut bekliyor. Bu koalisyon, bu pariemen- to Türkiye'nin sorunlan- na çözüm getirebilecek mj? Bu ortaklığın ömrû ne kadar sü- rer?.. Bu sorulan şu düşüncelerle yanıt- layabilirizbelki. 18 Nisan seçimleri; kendi yapılanma kosullan çerçevesinde, öze inmeden, fakat "Sağduyunun" beklentilerini bir ölçüde hayata geçirebilmiştir. 1- Merkez sağ. Siyasal Islamcılar Önemli "Oy KayıplarTna uğramışlar- dır 2- Çağdaşlaşamayan "Sosyal Demok- ratiar",Yıllann CHP'si barajı aşamamış, Meclis dışında kalmıştır. 3- "Siyasal İslamcılann yerine, daha gûvenilir bir "Muhafazakâr" parti, ik- tidara çagnlmıştır. 4- DSP ve dürüstlüğünü kanıtlamış Ecevit de iktidan paylaşmaya çagnl- mıştır Böylece Tûrkiye seçmeni, ülke- nin rahatsızlıklanna, sistemin koşulla- nnı, smırlanru aşamadan gerçekçi birta- nı ile yaklaşarak, bazı çözüm olanakla- n göstermiştir. Önce bu tespitin altını çizelim... Seçimle gelen bu "Degişhn'', siste- min "Yeniden \apıian.ma''gereksinme- sine yetmeyecekti. Çünkü "PartOer''ve "Seçim''yasalan değiştifilmemişti. Tür- kiye sendromu aşılamazdı. Nedir bu "Türldyesendromu"?_ • Türkiye bir sanayi toplumu olama- mıştır. • Tûrkiye hızlı nüfus artışının baskı- sı altındadır. Her yıl 3-3.5 milyon açlı- ğa, yoksulluğa, eğitim öğrerim yeter- sizliğine dogmakta, kırsal alanlardan göçlere neden olmaktadır. Bu yüzden çar- pık, sa|lıksız kentleşmeler, gecekondu- laşmalar, varoşlar hızla yaygınlaşmak- tadır. Büyûk çevre sorunlan doğmakta- dır. • Türkiye çağdaş teknolojiyi özüm- semiş bir tanm ülkesi de değildir. Rast- gele sanayileşme. değerli "tanm alan- lannTda yok etmiştir. • Türkiye "Bilgi toptumu" da olama- mıştır. Kafalarda giderek devleşen kav- ram boşluklan, sağlıksız "düşûnce üri- timine" neden olmaktadır • Türkiye "gerçekdemokratikJeşme" sürecine de girememıştir. Siyasal mekâ- nizmanın yapılanması, "demokratik- leşmenin" doğasına ters düsen bir doğ- rultuda oluşmuştur. Siyasal partiler, popfllist, Makyavelist, çıkarcılık, din sömürüsü, ne pahasına olursa olsun daha çok oy yakalama, ya- lan, düzen ve "takryecilik" elcsenine oturtulmuştur. Böylece Türkiye de "Demokrasi Kül- türünü", "Demokrasinin bir yaşam bt- çimi" olduğunu özümsemiş bir toplum olusamamıştır. Tersine demokrasinin tepeden tepeden inme bir inanış. mer- keziyetçi, otoriter, hiyerarşik elitleşme olduğu kanısı kafalara yerleştirilmiştir. 1 - Demokrasinin doğasına ters düşen bir siyasai yapılanmada, sapmalar. çö- zümsüzlükler, çöküntüler, sorumsuz- luklar, tıkanmaJar. değer yargılannda erozyonlar, ekonomide savurganlıklar. tutarsızlıklar, yolsuzluklar, bir yanda yoksulluk öte yanda lüks yaşantılar bek- İenen sonuçlardır. Çünkü demokrasıle- rin doğal "özdenefim mekanizması", "kamuovu denetimi" işlememektedir. 2- Ortada büyük bir delik, küçük bir yama vardır. Demokratikleşmeyen top- lumun siyasetçisi "Tavşana kaç, tazrya hrt" diyen birikiyüzlülükle malüldür. fç- tenlikli olamaz. Ülke yaranna olan ger- çekleri de açıklıkla savunamaz. tkiyüz- lülüğü, M TaJqyeyi"mubah gören davra- nışlar yine bu tabloyu tamamlayan sap- tamalardır. 3- Demokratikleşmenin güvencesi al- tında olmayan siyasal partiler, tarikat- lann kapısında kuyruktadırlar. Dürüst ve açıklıkla gerçekleri söylemekten, siya- sal güçlerinin yitirileceğinden korican- lar "Din söınürüsüne" sığınmak zorun- da kalır, korkunç "ödûn"ler vererek "İa- ikKğTzedelerler. Böylece din sömürüsü yıllandır "Tür- kiye sendromu"nun bir parçası duru- muna gelmiş, tarikatlann oylanna, des- teğine sığınmalar genelleşmiştir. Yeni Parlementoda ilk dinsel sömürü bayan 'Merve"nin, siyasal tslamcılığın sim- gesi olarak Meclis'e soktuğu "tfirban" olayı ile patlak venniştir. Ikinci beklen- medik, hatta umulmadık olay Fetfaullah GüJen'in bomba gibi patlayan kasetle- ridir. Bu kasetlerde bugüne kadar sinsi bir "takıyecilik''le aldatılan Türkiye ka- muoyunun, Türkiye'deki devlet varlığı- nın, nasıl altının oyuldugu ve din duy- gulan sömürülerek, şeriat düzeninin na- sıl gerçekleştirileceği bütün aynntıla- nyla görülmektedir. Bu tespit çok daha acı bir tespiti de beraberinde getirmiş- tir. Hemen tüm siyasal partiler olayı hoşgörü ile karşılamış. hocanın savun- masını. "Takryye"nin sinsiliğin aslında hoşgörülmesi gereken bir "içgûdü"oi- duğu dile getirilmiştir. Böylece demok- ratikleşememenin ne kadar kayıplara mal olduğu ortaya çıkmıştır. O vahim kasetlergündemden düşürülmüştür. Ül- ke içten gelen birçöküntüye, "rtica''teh- likesine terk olunmuştur.. Türkiye tüm bu sakatlıldann kaçınıl- maz sonucu olarak ekonomik bir çö- küntüye sürüklenmektedir. Bütün bunlar Türkiye'de geçici, gü- nübirlik (palyatif) bir düzelmeye. yeni parlementoya güvenerek küçümsene- mez. Türkiye'nin köklü bir yapısal de- ğişime muhtaç olduğunu öncelikle Sa- yın Ecevit'in ve parlamentonun özüm- semesi gerekiyor. Bu parlemento bir "kurucu mectis" kimliğiyle çalışıp gerçek demokratikleş- meye giden tüm yasalan çıkanp en geç iki yıl sonrademokratikleşmeyi yaşama geçirmelidir. Zaten bugünkü iktidar par- tilerinın, merkez sağdaki anzayı gider- meden ayakta kalmalan zor olacağa benzemektedir. Bu, intiharolayıyla or- taya çıkmıştır. Sayın Yılmaz ve Çiller gerekeni yapmalılar.. ARADABİR Neşe D O S T E R Emekli Yazın Öğretmeni Acının Milliyeünin Olmadığım Gördük 1919'da Izmir'e silahlarıyla giren Yunanlılar, • 1999'da Körfez depremine defne dallanyla geldi- ler. Eleni'ler Emine'lere ağladı. Hristo'lar Isma- il'leri kurtardı. Gazeteler "Hepimiz Türküz", "Ar- kadaş acını paylaşıyoruz", "Kardeşim Mehmet, -metin ol" manşetleriyle çıktı. Cumhuriyet Türki- ye'sini kuran Atatürk'ün Yunanistan'a uzattığı dostluk eliyle gelişen iyi ilişkiler yeniden dogru yola girmiş oldu. Ülkelerimiz için mutlu bir geliş- medir bu. Biz ise anlayamadığımız ve anlatamadığımız duygularfa "Yardıma ihtiyacımız yok" dedik. Ya- bancı kurtarma ekiplerinin "Türkhükümeti bize er- ken teşekküretti" sözüyte kahrolduk. Düşünce di- siplini olmayan, çok ve boş konuşan siyasiterle "ne- reye gidilir" sorusunu yineleyerek, yutkunduk dur- duk. Meclis koltuklanna gösterdikleri özeni, halkın ko- nutlanndan esirgeyenler, bereket fışkıran bu top- raklara bina ekip, ölüm biçerken bız, kanın ve gözyaşının renginin kirnden akarsa akstn aynı ol- duğunu bilenlerle çogalıp, depreme kılıf biçenter- le yaralandık, utandık. Belçikalı gönüllüler ölülerimiz için gözyaşı dö- kerken, Hollandalı kurtarma ekibi cenazelerimize seiam dururken, Macarekibi "yûreğimiz orada kal- dı" diyerek ülkelerine geri dönerken; biz alkışlar- la, gözyaşlarıyla uğurladığımız ekiplerin özel eği- tilmiş köpeklerini çaldık. Vîctor Hugo'nun "fela- ket zekâyı eğitir" sözünü haklı çıkanrcasına! Oy- sa bilimin iflas ettiğini savunan yöneticilerimiz ze- kâ düzeyimizi de, felaketin büyüklüğünü de ya- zan haksız çıkanrcasına kanıtlamıyor muydu? Şimdi yapılan ve yapanlan, söyleyen ve söyle- nenleri bir kenara bırakıp bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diyebilir miyiz? Kayıplanmı- zı, yerierini asla dolduramayacağımız yakınlan- mızı düşündükçe elbette ki hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ancak 17 Ağustos'u, sözün bittiği, söz- den önce gözün açıldığı tarih olarak bellersek, 17 Ağustos'u, insan sevgisınin bir köz gibi yürekle- re düştüğünün kanıtlandığı gün olarak alırsak, 17 Ağustos'u, dinlerin farklılıklarının değil, ortaklıkla- rının başlangıcı sayarsak çok şey değişir, değiş- tiririz. Bu tarihi herkesin öne çıkmak için değil, birile- rini sağ çıkarmak için yarıştığı bir tarih sayarsak, siyasal duruş ve birikimteri içtenlikten, içerikten yok- sun olanları da varsaymazsak ne ölenleri unutu- ruz, ne de öldürenleri. Anaların, evlatlann, bebe- lerin gittiği, umutlann gölgelendiği bugünlerde biz ulusça acının milliyetinin olmadığım gördük. Gös- terdiler bize... Adam olmaktan çok, adamı olma- nın yeğlendiği ülkemizde, adamlar bize "adam gibiadamlığı" kanıtladılar, anlattılar. Acının fotoğ- rafı büyürken, umudu ve dostluğu tırmandırdılar. Şimdi bu fotoğrafa iyi bakınız: Yaşamın bu in- sanlara sunacağı güzellikler varken, paylanna ölüm ve gözyaşı düşmesinin nedenlerini soralım, araştıralım. Buraları binlerce insanın emeğini ve yüreğini gömdüğü yerler olmaktan çıkanp, tuğla tuğla. çivi çivi, el ele, gönül gönüle yeni yerler oluşturalım. Deprem çocuklannın çaresizliğine, güvensizliğine dur deyip, bu çocuklara gözümüz gibi bakalım. Geçmişlerini bırakıp geleceklerini arayan, evle- ri, eşyalan, aileleri hatta sevdiklerinin mezan bile olmayan insanlarımıza SİZ VARSINIZ YA diyelim. Komşuluğun ve dostluğun ustalannı unutmaya- lım. Çocuğunun cansız bedenine sarılan genç an- neye, babasının cenazesini taşıyan delikanlıya, yıkık duvarın altında korkuyla bakan bebeklere umut aşılayalım. Katkıda bulunan, omuz veren, el uzatan herkesle kucaklaşalım, paylaşalım, çoğa- ;lalım. ; Yaşadıkılannın etkisiyle, ölümün kolay, yaşa- mın zor olduğuna inanan depremzedelere yaşa- ;mın anlamı şimdi direnebilmektır ve sorgulamak- ;tır deyip, akıllı ve akılcı olalım. Doğru iletileri (me- [sajları), doğruluğu tartışılan insanlardan bekleme- •ye'im. Geleceğimizi yönetimlere bağlamadan öf- " kemizi ve gövdemizi dik tutalım. Bundan sonra ne mi değişir? Biz değişmezsek hiçbir şey, biz deği- ^irsekherşey!.. SATILIK DAİRE Beylikdüzü Bizimkent'te 1 oda + 1 salon apartman dairesi sahibinden satılık. 0532 232 54 54 ve (0212) 244 54 39a müracaat. Kilâb-ı Zulüm! Ay^tLHAN P aris'te Pasteur Enstitüsü'ne bitişik aynı adı taşıyan pansiyonda oturu- yorduk. Orada doğmuş olan küçük oğlumuzla üç kişilik ailemız, bas- ta pansiyon sahibi Mme, Bachetoİ- mak üzere, Romanyalı bir kadın doktor dışında herkes tarafından seviliyordu. Öyle ki, Romanyalı kadının kocası (o da hekim) bile bize eşi gibi düşmanca bakmıyordu. Durumu inceleyip dûşündüm; kadının çocuk- luğundan başlayarak yaslı yakınlan tarafından Türk (Osmanlı) düşmanlığı ile doldurulmuş, koşullandınlmış olabileceği sonucuna vardım; "kuyruk 8 0 » " - Her firsatta yılan gibi sokuyor; zehir gibi ko- nuşuyordu. Bir gün sırasını getirip "tstanbulso- kaklannda basıboş köpekier dolaşır; bu yüzden sıksıkkuduz salgını yaşanırmıs.* demezmi!.. Pansiyonda Türk ve Romanyalı doktorlar ço- ğunlukta idi; staj, uzmanlık eğitimi vb. görüyor- lardı. Türkiye, saygın bir ülke. Türkler, onurlu, çalışkan tertemiz insanlardı. Bu kez dayanama- yıp sert çıktım. Ayıplayan bir tavırla "Atatürk Türkiyesi'ni sanınm tanjmıyorsunuz?" diyerek devrim ve ilkelerimizden söz ettim. 1938 baslannda gittiğimiz Paris'ten bir buçuk yıl sonra, Atarürk'ün ölüm haberinin onulmaz acısı ve Ikinci Dünya Savaşı'nm patlaması ile ülkemize döndük. Şimdi; Romanyalı kadım anımsamadığım gün, hele gece yok gibi. Çünkü, başkent Ankara'nm, bir yanı Kızılay, öbür yanı Bakanlıklar olan önemli semtlerinden birinde bulunan sokağımı- zı (Konur Sk.) her gece köpekier, sokak köpek- leri basıyor: havlamalar, ulumalar ürkütücü. Bir sürü oluşturan hayvanlar çevre sokaklan da do- laşarak uyku ve huzuru yok ediyorlar. Bu sey- ran, aralıİdarfa sabahlara dek sürüyor. "Kilâb-ı Zulme (Zulüm Köpeldenne) kaldı gezdiğhı na- zende sahralar" dizesi dilimin ucunda hep, Na- mık Kemalin ünlü "Hürriyet Kasidesi > 'nden... u tstibdat"ın u Hürriyet"i ezdiğinde söylemiş. Peki, ben niçin anımsayayım bu zulmü? Ro- manyelı kadına neden kızmışım? "Nazendesah- raJar"ı tükete, rüketenereleregelmişiz!... "Sev- daperisi \1armara(!)"yı çöplük haline getirdik- ten sonra şimdi de ihanet, acımasızlık, ölüm molozlannı o "nur denizi''ne küydürüyoruz. Bu konuda söylenecek ne kaldı ki!.. 18 Nisan öncesi seçim kampanyalan sırasın- da, belediye başkanlığı için adaylar yanşırlar- ken sokaklann gürültüsüne, ses yükselticilerle donanmış o heyula gibi taşıtlann anlaşılmaz ba- ğırtılanna katlanmak pek zordu. Bir sabah Zi- ya Gökalp Caddesinin kaldınmında yürürken böyle bir alametle karşılaştım. Yanımdan, saç- lan tatlı nisan rüzgânyla uçuşan iki güzel kız ge- çiyordu; onlar da baharlayanşta idiler. Ses yük- selticiler kulaklan delerken biri arkadaşına "Kız, buniarnediyorAfiahaşkna.'" diye soruyordu alay- cı bir ses ve umursamaz bir tavırla. Televizyon- larda her gece, şehirlerimiz için ürettikleri bü- yük ve akıl almaz projelenni anlatmak için sa- atlenmizi çalan bu rakip adaylar şimdi nerlerde uyuyor dersiniz? O dev projelerden çoktan vaz- geçtik; sokaklanmızdaki Kilâb-ı Zulmü sustur- salaryeter!.. Gazetemız Cumhuriyet'te okudu- ğum bir yazıda "Asıl deprem betediveierde ya- şanıyor" deniyordu. Kuduzdan falan korkarmı Müslüman Türk(!) Felaketlerin "iman gücü ve dualarla atlaûlaca- ğjnı" söyleyenler, işi öylesine azıttılar kı. "ökü- zfin bovnuzlanndan'' söz edecekler neredeyse... Yoksa bu işi de Ankara'daki yabancı elçi eş- lerine mi havale etsek... Ankara'nm çöp sorunu için devreye girmemişler miydi? Karadenizliler'in ünlüdeyişiyle u Vtsuunay»- nın sefası var!" Ya ben "Kime feryat edevim; kime şekva edeyim?" Kredi Düzeninin Yasası HtKMET KURNAZ D üzen, u beUiyöntem,ake ya da yasalara göre ku- nıbnusolan"birdurumu tanımlar. Dolayısıyla, kredi düzeni denilince hemen akla parapiyasalanna egemen olan ban- kalar ile sistemin çalışma esaslan- nı düzenleyen Bankalar Kanunu gelir. Kredi düzeni, bir ülkenin ulusal gelirinden çoğaltılan tasarruflann nerede, nasıl ve kimler tarafından, hangi kurumlar aracılığı ile ne fi- yattan kullanıldığını adlandırma olayıdır. Nitekim, bankafanmızın egemen olduğu bir kredi düzeni, kuşkusuz bankacılık sistemimizin yapısal kurallannı taşır. Öyle ki, ik- tisat tarihimize 24 Ocak kararlan adıyla geçen dönem ve sonrasmda piyasa ekonomisine uyum yasala- n çerçevesinde temelde 70 sayılı Bankalar Hakkında KHK çıkışlı çok sayıda yasa ve kararname de- ğişikliği yapıldı. Fakat, değişikdü- zenlemelerin hepsınde görülen or- tak özellik, bankalann kredi ver- me esaslannı ekonomiye yarariılık ilkesi yerine. piyasa İcurallannın üzerine kurmuş olduğudur. Doğru- su, beklenmeyen bir durum değil- dir. Piyasa ekonomisinde akılcı olan da budur. Ancak şaşırtıci olan, so- nuçlanyla gelir ve servetin dağılı- mmı yakından etkileyen kredi dü- zeninin, mevcut gelir ve servet da- ğıhmındaki dengesizliği gidermek yerine her yeni yasal düzenlemey- le daha çok bozulduğudur. Kuşkusuz, kredi düzeni ekonomi- nin yapısıyla iç içedir. Ekonomi dı- şı güçlerin daha etkin rol aldığı pi- yasa ekonomisinde, kredi düzeni fiyat mekanizması üzerinde önem- li etkiye sahiptir. Özellikle, serma- ye birikiminin yeterli olmadığı ya- tınm karariannda kredi düzeni, fi- yat mekanizmasının yol gösterme- sinden çok daha önemlidir. Daha- sı, kredi hacmini arnnp-azaltmak su- retiyle fiyat mekanizmasını isteni- len yönde etkilemek olanakhdır. Yanşmacı yapıdan uzak bir ekono- mi üzerinde yükselen bankacılık sisteminde kredi düzehine egemen olan bankalar, her zaman fiyat me- kanizmasını yakından etkilemek suretiyle ülke kaynaklannın yeni- den toplanmasında ve dağıtılma- sında söz sahibi olurlar. Dolayısıy- la, Bankalar Kanunu'nda bir deği- şiklik yapılmak istendığinde bekle- nen, sistemin ekonomiden kaynak- lanan sorunlannı da birlikte çözüm- leyecek bir kredi düzenini öngören bir düzenlemedir. Geçenlerde, bankacılık sistemi- mizi çok iyi bilen biri olarak Sayın Oztin Akgüç. Cumhuriyet gazete- sindeki u Bankalar Kanunu'nun GednHkleri''başlıklı yazısında "Ya- sal düzenlemelerie yapısal sorunlar çözükbilir mi?" derken. çok haklı olarak başka bir yazısında ise "Ya- salar değiştikçe, yeni düzenlemeter daha iyi olmuyor, eskrvi aratır hale geüyor" saptamasında bulunuyor- du. Ancak kredi, ekonomi ile hu- kukun buluştuğu en güzel pratiktir. Bu nedenle, kredi düzenini değiş- tirmeyi amaçlayan yasalar, ekono- minin de yasalan olduğunu ve bu yasalann degiştirilemez, ancak kont- rol altında tutulabileğini kavrayan hükümler içeren düzenlemeler gös- terdiğinde, kuşkusuz sistemin ya- pısal sorunlannı da çözecektir. Ne varki, son şekli ile 4389 sayılı Ban- kalar Kanunu. "Hiçbir şeyin değtş- memesi için her şeyin değişmesi ge- retdr" şeİclınde bir değişıklıkJe ha- zırlanmıştır. Kanun, yazım tekniğin- den kullanılan hukuk diline kadar maddelerin fikra ve bent ile zengin- leştirilmiş haliyle, daha şimdiden başka bir Bankalar Kanunu'nun ha- bercisi gibi duruyor. Üzerinde on- ca tartışıldığı ve çahşıldığı halde; kanunda değişen yalnızca, ekono- minin yasalanna müdahale edecek ekonomi dışı güçlerin sayısına ye- ni bir sayı eklemek olmuş. Fakat öğrettiği de olmuyordeğil. Denile- bilir ki, bir şeyin değişmesini isti- yor, ancak nasıl değıştireceğinı bil- miyorsan hiçbir şeyi değiştirme- mek daha hayırlıdır. Yeni BankalarKanunu'ndakamu- oyunun beklentüerini gerçekleşti- recek ve sistemin yapısal sorunla- nnı giderecek düzenlemeler oldu- ğunu, dahası Sayın Ecevit Hükü- meti 'nin toplumun reform beklen- tisini kanuna yansıttığıru söylemek çok zor. Tam tersine, sistemin kre- di düzenini daha da bozacak dü- zenlemeler görûlüyor. Bankacılık etkinlığırün olduğu kadar Bankalar Kanunu'nun da en önemli maddeleri kredileri konu alan düzenlemelerdir. Geçmiş ya- salann aynı madde sayısında ünle- nen ve kredi ile özdeşleşen 38. mad- desi, bu kez ününü yeni Bakanlar Kanunu'nda kredilerle ılgili diğer maddelerle birlikte "Genel kredi sınırian, istiraklere. ortaklara ve mensuplara kredi" başlığında top- lanarak yerini 11. maddeye bırak- mıştır. Kanunun 11. maddesiyle ön- görülen kredi düzeninde, önceki yasalann hedeflediği özkaynaga dayalı bankacılık sistemini istedi- ği özkaynak miktan sağlandıktan sonra yeterli görmüş ve eski 3182 sayılı kanunun "bir bankanın vere- büeceği toplam kredi büyüklüğü ile banka özkaynakları topiamı ara- smda" kurulan korelasyonu kaldır- mak suretiyle sistemin daha fazla kredi vermesi amaçlanmıştır. Ne var ki, amacın masumiyeti sistemin kredi mekanizmasıyla bü- yürnesini haklı kılmaz. Özkaynağa dayalı bankacıhktan krediye daya- lı bankacılığa geçiş modelı olarak adlandınlabilecek olan yeni durum, sistemde bankalann ödeme güçle- rini bir kenarda bırakarak daha faz- la kredi için daha fazla mevduat toplama yanşını başlatarak faiz oranlannın yükselmesini doğura- cakur. Kaldı ki. bankalann genel kre- di toplam limitini herhangi bir sı- nırlamaya bağlı tutmayan yeni ka- nun ile özkaynak miktannda yeter- li olan bankalar piyasanın kâr ılke- sine yenik düşen bir yanş içinde "büvüyeceklerdir". Kanunun han- gi gerekçeden geçmişin yasalann- da bankalann genel anlamda ya mevduat toplama ya da kredi ver- me miktanna özkaynak limitinden sınırlama koyan hükmünü kaldırdı- ğı açık değil. Açık olan, kimi ban- ka hissedarlannın dahaçok kredi için her yıl kârlannı özkaynağa ekle- mek istememeleridir. Denilebilir ki, bankalan öteden beri rahatsız eden bu ilişki, yeni yasada banka- lardiplomasisine yenik düşmüstür. Hükümet ya da yasa yapıcılar söz konusu ilişkiyi piyasa ekonomisi- nin kânnı engelleyen basit bir iliş- ki gibi görmüş olabilirler. Oysa dü- şünüldüğünde. söz konusu ilişki özkaynağa dayalı bankacılık siste- mimizin hep korunması gereken kredi disiplinini sağlayan belkemi- ğidir. Doğrusu, Alman Bankalar Kanu- nu"ndan benzer hükümlerie düzen- lenmeye çalışılmış olan Bankalar Kanunumuzda unutulan, kredi dü- zenimizin ekonomimizin sorunla- nnı çözmeye yardımcı olacak dü- zenlemelerden uzak olduğudur. Bu nedenle kredi düzenini belirleyen Bankalar Kanunu, ülkemiz gerçe- ğini sadece amaç maddesınde reto- rik bir söylem olarak bırak- mamalıdır. Taşınmaz Mal Satışı: Mahalle/Kövü: Mevkii: Cinsi MARDİN DEFTERDARLIĞI'NDAN Pafta: Ad«: Parsel: Yüzölçnmfi m2: Tahmini bedel TL: Geçici Teminat TL: thak S.: Nur Mahailesı Izzetpaşa Nur Mahallesi Hamzabey Savurkapı Mah. Şadul HamToprak 14.d 833 4 128.675.92 23.500.000 000.- 2.350.000.000.- 9.30 HamToprak 15.c 876 26 277.356.10 50.000.000.000.- 5.000.000 000- 10.00 Bağ — 670 43 126.103 40.000.000.000.- 4.000.000.000- 11.00 Yukanda tüm özellikleri belirtilmiş olan taşınmaz mal lar, Defterdarlığımız Milli Emlak Müdürlüğu'nde toplanacak olan komisyon marifetiyle, 2886 sayılı kanunun 45'inci maddesine göre 'Açık Teklif Usulü' ile 27.09.1999 tarihine denk gelen pazartesi günü hizalannda gösterilen saatlerde artırmaya çıkanlmış olup, ihale bedelı üzerinden aynca KDV alınacaktır. 1 - thaleye iştirak edeceklerin kanuni ikâmetgâh belgesini, nüfus cüzdan suretini, teminat makbuzlannı veya teminat mekrupiarmı, tüzelkişilerin idare merkezlerinin bulunduğu yer mahkemesinden veya siciline kayıtlı olduğu Ticaret ve Sanayi Odası'ndan veya benzen bir makamdan ihalenin yapıldıgı yıl içerisınde alınmış, tüzelkişiligin siciline kayıtlı olduğuna dair belge ile noterlikçe onaylı yetki belgesini ve imza sirküsünü, başka bir kişi adına ihaleye iştirak edeceklerin, noterlikçe onaylı vekâletnameyi ihale saatine kadar Oıale Komisyon Başkanlığı 'na vermelen zorunludur. 2- Şartname ve dığer evraklar, her gün mesai saatleri içerisinde ihale gününe kadar Milli Emlak Müdürlüğu'nde bedelsiz olarak görülebilir. 3- Satışı yapılacak olan taşınmaz mallar, bulunduklan yerlerde görülebilir. 4- fhaie komisyonu, ihaleyi yapıp yapmamakta serbesttir. • llanolunur. . . • ••• Basın: 42500 PENCERE Yanlış ve Doğpu... Yargıtay Başkanı Sami Setçuk'un yeni Adli Yıl'ın açış konuşması tartışmalara yol açtı. Medya iki- ye aynldı. Konuşmanın destekçileri dinciler, Kürt- çüler ve numaracı cumhuriyetçiler oldu. Sami Selçuk diyor ki: - Konuşmam tartışılmalı. Evet, ama bu arada konuşmayı yapan kişi de kendi kendine sormalı: - Dinci, Kürtçü ve numaracı cumhuriyetçiler neden bana sahip çıktılar?.. Bunların karşısında- ki kesim neden bana karşı çıktı?.. Yargıtay Başkanı'nın üstünde ciddiyetle düşün- mesi gereken önemli bir sorudur bu... • Sayın Selçuk diyor ki: - Bütün bunlan bırakalım, söylediklerim doğru mudur yanlış mıdır, ona bakalım. Konuşmada doğrular da var. Büyük yanlışiarda.. Soyut doğrularla somut yanılgılann sarmallaş- tığı bir karmaşa nutku... Kryamet de bu yüzden koptu. Sayın Yargıtay Başkanı, yıllardan beri çeşitli der- gilerde yayımlanan tartışmaya açık görüşlerini Adalet Yılı açılış konuşmasında bir araya getir- miş... Olur mu?.. • Anglosakson hukukuyla Kara Avrupası hukuku arasındaki fark fakültelerin ders kitaplannda oku- tulur. Bu konu Adalet Yılı'nın açış konuşmasında neden ele alınıyor? Sanki Türkiye bu alanda Fran- sa'yı değil de Ingiltere'yi örnek seçseydi, demok- rasi sorunumuz çözülecek miydi?.. Yargıtay Başkanı "HukukDevleti" ile "Hukukun Ostünlüğü" ilkelerini ele alarak diyor ki: "Türkiye tıpkı Fransa gibi, aradaki aynmı anlamadığından bir türiü cumhuriyetten demokrasiye evrilemi- yor." Yanlış!.. Avrupa Birfiği kurulduktan sonra Manş Deni- zi'nin iki yakası bir araya geldi. Avrupa ortak de- mokrasi hukukunun potasında kaynaşırken, biz Tür- kiye'de aynma mı yöneleceğiz?.. Hukuk devletı, hukukun üstünlüğünü benimse- meden kurulamaz. Yargıtay Başkanı diyor ki: "Anglosakson ülkelerinde 'hukukun üstünlü- ğü', Kara Avrupası ülkelerinde, deyim yerindey- se 'üstünlüğün hukuku' egemen." Yanlış!.. Hukukun üstünlüğünü benimsemeyen hukuk devleti olur mu? Bu gazetede yıllardan beri bu ko- nu didiklendi: Hukuk devleti; demokrasi, insan haklan ve hukukun üstünlüğüyte özdeştir; Avru- pa Parlamentosu bu özdeşlik üzerine kuruludur. • Yargıtay Başkanı "Anayasa biçimsel ve maddi açıdan gayri meşrudur ve geçersizdir" diyor. Yanlış!.. Çünkü 1982'de anayasanın onaylanmasından bu yana beş genel seçim yapıldı, gelen Meclis^'ler bu anayasayı benimsediler. Ama anayasa gayri meşru ise Yargıtay Başka- nı'nın istifa etmesi en namuslu yol değil mi? • Yanlışlar ve yanılgılar 55 sayfalık metin boyun- ca sürüp gidiyor. Hepsini bu köşeye sığdırmak olanaksız, ama, 38'inci sayfadan aldığım şu tüm- celerin uçukluğuna diyecek yok: "Cumhuriyette hukuku devlet üretir. Devleti memuriaryönetir. Demokraside hukuku halk üre- tir. Devleti hukuk yönetir." "Cumhuriyet çocukta insanı arar ve çocuk ola- rak görür. Demokrasi ise insanda çocuğu görür. Çocuklara ve kocaman çocuklara çocuk muame- lesi yapmadan özgüriük tanır." "Cumhuriyet eşitliği sever ve savunur, ama eşit- likçi değildir, yoksulluk onu sarsar. Demokraside herkes, birey de devlet de, hukuk önünde eşittir; yoksulluk onu üzer, ama sarsmaz." Ne edebiyat ama!.. Uçukluğun sevimliliği Adli Yıl'ın açış konuşma- sına postu sermişL Yoksulluk demokrasiyi sarsmaz diyen Yargıtay Başkanı'na, ayaklannın suya ermesi için, bir tav- siyem var Incelesin bakalım. Avrupa'da demok- rasi ile dünyada sömürü ve emperyalizmin ilişki- lerini!.. Dünyada yoksul kaç demokrasi var, irde- tesin!.. Yoksa dünyada, yoksul demokrasi yok mu?.. Bir ekmek bir de Cumhuriyet Her giaıkû iki gereksımmimzm konıyucu torbası Cumhuriyet Kitap tCulûbü reyonlannda 24 SAAT NÖBETÇİ KİTArÇI: «212 514 «I U HER İŞLCM BİR TELEFONLA (Kadın Sağlığı ve Aile Planlaması) Hizmet Sistemi Bilgi Hattı: 212 - 257 06 46
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle