Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15 EYLÛL 1999 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
17
Kontrol
Demokratik Solcu
Bülent Ecevit'in
iktidar ortağı Milliyetçi
Hareket Partililerin
bürokrasideki
kadrolaşma depremi
olanca şiddetiyle
sürüyor. Örneğin
Demiryollan Genel
Müdürlüğü'nde "toplu
katliam" gibi üst
düzey yöneticiler
topluca görevden
alınıyor. Görevden
alınanlann yerine de
ilginç atamalar
yapılıyor. Düne
_ kadar trenlerde
L bilet kontrolü
yapan bir
"ûlkücü"yü daire
başkan yardımcılığına
getirmek gibi!
Devletin koltuklanna
oturunca biletten
başka kimbilir neleri
kontrol edeceklerdir
Ecevit'in sayesinde!
Bektronik posta: someposta.cumhuriyetconi.tr Tel: 0.212,512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97
- Bülent Ecevit'in ABD
gündemi çok yoğunmuş..
"Anlaşılan fazla mesai
vaptıracaklar!"
D
eprem sallamaya, hükümet yaraları sarma
edebiyatına devam ededursun şeriatçılar
deprem bölgesinde hanl harıl çalışıyor,
ı 1 cumhuriyet karşıtı propagandalarını sür-
dürüyor. Niye çalışmasınlar ki... Kimseonlara karış-
mıyor! Belki de destek veren bürokratlar bile oluyor.
Örneğin, Adapazarı'nın göbeğinde, tam da Sakar-
ya Valiliği'nin önüne tezgâh açan yobaz takımını ne-
dense gören olmuyor...
Deprem bölgesinde, Mega Basım'ın hediyesi ola-
rak "Deprem Gerçeği" başlıklı 16 sayfalık "risale"
dağıtılıyor...
"Deprem Gerçeği" Nurcuların birçalışması...
Cumhuriyet karşıtı Said-i Kürdi'nin "Risale-i Nur
Külliyatı"ndan depremle ilgili iki bölüm alıp basmış-
lar; bedava dağıtıyorlar. Said-i Kürdi, Erzincan ve
Izmir depremlerinden sonra kendi sorduğu "sual"le-
re "elcevap" veriyor... Elcevapların her biri birerzır-
va... Ancak yine decahilleri cezbediyor. Çünkü, ağ-
'Deprem Gerçegi'
dalı birdil kullandığı için anlaşılmazlık insanların ka-
fasını karıştırıyor.
Said-i Kürdi'nin öğrencisi Fethullah Gülen de va-
azlarında aynı taktiği uygulamıyor mu?
"Deprem Gerçeği"nden bir "sual" örneği:
"Zelzele, küre-i arzın içinde inkılabat-ı madeniye-
nin neticesi olduğunu ehl-i gaflet işaa edip, adeta
tesadüfi ve tabii ve maksatsız bir hadise nazarıyla
bakariar, Bu hadisenin manevi esbabını ve netice-
lerini görmüyorlar; ta ki intibaha gelsinler. Bunların
istinad ettiği maddenin bir hakikatı var mıdır?"
Elcevap:
"Dalaietten başka hiçbir hakikat yoktur. Çünkü: Her
sene elli milyondan ziyade münakkaş, muntazam
gömlekleri giyen ve degiştiren küre-i arzın üstünde
18bin
SSK'ye 18binyeni
kadro çıkmış. 3 bin
500 kadar sözleşmeli
personel, memur
sınavına girmeden
kadroya alınacakmış.
Sözleşmelilerin
mağduriyetinin
giderilmesi
bakımından iyi bir
karar. Ancak geride
kalan 14 bin 500
ne
olacak? SSK'yi
batırma planı
doğrultusunda
yandaşlarına peşkeş
çekerler mi dersiniz?
SESSÎZ SEDASIZ (!) NVRİKURTCEBE
binler envaın bir tek nev'i olan, mesela sinek taife-
sinden hadsiz efradından bir tek ferdin yüzer aza-
sından bir tek uzvu olan kanadının kasd ve irade ve
meşiet ve hikmet cilvesine mazhariyeti ve ona la-
kayd kalmaması ve başıboş bırakmaması gösteri-
yor ki, değil hadsiz zişuuaın beşiği ve anası ve mer-
cii ve hamisi olan koca küre-i arzın ehemmiyetli ef al
ve ahvali, belki hiçbir şeyi -cüz'i olsun, külli olsun-
irade ve ihtiyar ve kasd-ı ilahi haricinde olmaz. Fa-
kat, Kadir-i Mutlak, hikmetinin muktezasıyla zahir es-
banı tasarrufatına perde ediyor. Zelzeleyi irade et-
tiği vakit, bazen de bir madeni harekete emredip,
ateşlendiriyor. Haydi, madeni inkılabat dahi olsa,
yine emir ve hikmet-i ilahi ile olur; başka olamaz."
Anlaşılabilir bölümler de var tabii ki...
Örneğin, 1939'da Erzincan'daki deprem, rama-
zanda kızların şarkı söylemesi ve bu şarkıların rad-
yo aracılığıyla Islam topraklannın her köşesinde işi-
tilmesi neticesinde meydana geldi!
Topkapı Sarayrnda sabotaj gibi ihmal
Hürriyet gazetesinden Murat Bar-
dakçt Osmanlı arşivine meraklıdırama
bizim arşivde koleksiyoner belgesi
gerektiren eser olmadığı için çıka çı-
ka 24 Ağustos 1997 tarihli Hürriyet ga-
zetesi çıktı. Bardakçı, tam iki yıl ön-
ce, Topkapı Sarayı'nda "sabotaj gibi
ihmal"den söz edip sarayın soyulmak
üzere olduğunu yazmış!
Neyse ki dönemin Devlet Bakanı
Güneş Taner, Bardakçı'yfa birlikte
"kılıç görmek" için gittiği Topkapı Sa-
rayı'nın içleracısı halini görünce "tril-
yonlar da gitse veririz" diyerek duru-
muna el koymuş; Kültür Bakanı Iste-
mihan Talay da müze müdürlüğüne
Bardakçı nın tasvibine uygun bir şe-
kilde Filiz Çağman'ı getirmiş ve alarm
arızası giderilip tüm sistemler derhal
değiştirilerek saraydaki soygun teh-
likesi atlatılmış.
Şu işe bakın ki... Topkapı Sarayı
Müzesi'nde gerekli güvenlik önlemle-
ri alındıktan iki yıl sonra "sabotaj gi-
bi ihmal" sonucu paha biçilemeyen el
yazması bir Kuran'ın sayfalan çalın-
dı... Hırsız(lar), kapısı dışardan kilitli ol-
sa da içerden sürgüsü çekilince rahat-
lıkla açılan ve kapısında mühür olma-
yan, ampulü yandığı için kameranın
görüntü alamadığı odada rahatça "ça-
lışıp" ve de alarm sistemi olmayan
vitrindeki bir başka tarihi esere el sür-
meden sanki bir "sipariş"i yerine ge-
tirdi ve şu rastlantıya bakın ki trafo arı-
zası nedeniyle elektrik de kesilince
yeterli aydınlatmanın yapılamadığı
bahçeden elini kolunu sallayarak çı-
kıp gitti.
İki yıl önce Talay'ın atamala-
nnı desteklemek için yazısın-
da Melina Mercouri'nin baş-
rolünü oynadığı "Topkapı" fil-
mindeki soygundan söz et-
mişti Bardakçı; iki yıl sonra hep
birlikte soygunu izlediler!
GÖRÜŞ
Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR
Yargıtay Başkanı
Yargıtay Başkanı hiç kuşkusuz
çok ilginç bir insan. Kurumsal ol-
maktan çok siyasal ve kişisel bir
açış konuşması yaptı. Bu konuş-
madatoplumda genış tartışmala-
ra yol açtı ve başkan büyük ün ka-
zandı. Türkiye'nin aydınlan, ya-
zarları, -isterseniz entefektüelle-
ri- arasında yıllardır süregelen ku-
tuplaşmayı da keskinleştirdi. Ama
iyimserlikle bakarsak belki de bu
tartışmaların ışığında anlaşma ve
uzlaşmalara varmak mümkun ola-
bilir. Başkan bazı çevrelerden ve
özellikle Islamcı yazarlardan bü-
yük alkış aldı. Kendisi kadar il-
ginç bir milletvekili hanım yazar da
Selçuk'u cumhurbaşkanlığına la-
yık bulduğunu açıkladı. Başkanın
tanımlamalannı kullanırsak kendi-
si demokrasi cephesinde yer al-
maktadır. Demokrasiyi cumhurı-
yete karşı savunmakta ve onun
baskısından, direnişinden kurtar-
maya çalışanlar arasında bulun-
maktadır. Bu da son derece il-
ginç ve bize özgü bir durum ol-
malı. Ya cumhuriyetçi olacaksınız
ya da demokrat. Cumhuriyetçi
demokrat ya da demokrat cum-
huriyetçi olamazsınız? Temel ın-
san haklarına dayalı, laik, sosyal.
demokratik bir cumhuriyetten ya-
na olamaz mıyız? Cumhuriyeti ku-
ranların hedefi bu değil mı idı?
Demokratik devrimi gerçekleştir-
mek değil mı ıdi amaçlanan? Ne-
reden çıkanyor bu sözde demok-
ratlar, cumhuriyeti, onun ilkeleri-
ni savununlann demokrasiye kar-
şı olduğunu?
Kemalizmi bir çağdaşlaşma ıde-
olojisi olarak benimseyenîerin de-
mokrasiye engel olduğunu söyle-
yenler hangı aklı, hangi mantığı ve
hangi kanıtları kullanıyorlar? ll-
han Setçuk mu, Ahmet Taner
Kışlalı mı, Melih Aşık mı, Oktay
Ekşi mi, yoksa yılmadan, yorul-
madan dağ taş Anadolu'yu karış
karış dolaşan aydınlanmacı Tür-
kan Saylan ve ideal arkadaşları
mı demokrasiye karşı duran?
Mustafa Kemal ve onun yanın-
da yer alan devrimciler ve onla-
rın ardından gelen büyük eğitim-
ci Hasan Âli Yücel, ismail Hak-
kı Tonguç değil midir, demokra-
si yolunda en büyük hizmeti ve-
renler. Buna karşılık Köy Enstitü-
lerini, halkevlerini yıkıp gereğinin
20-30 kat fazlası imam-hatıp oku-
lu açanlar ve öğretim birliğini de-
lip Kuran kurslannda körpe beyin-
leri tutsak edenleri, demokrası-
nin önünü kesenlerin ön sırala-
rında saymak doğru olmaz mı?
Neden bunlardan söz etmiyor Yar-
gıtay Başkanı. Bir demokrasicilik
akımıdır başladı yurdumuzda.
Kendisini demokrat sayan, de-
mokrasiyi hedef alan bir grup bı-
rikimli aydın, yazar, entelektüel
eksiksiz demokrasi istiyor. Ne ka-
dar güzel. Ancak söylenen. yazı-
lan ve ileri sürülenlerden anlıyo-
ruz ki yağma yok, öyle kolay ko-
lay demokrat olamazsınız. Bunun
koşulları var. Orduya, ordunun
göruş belirtmesine, ülkemizdeki
olumsuz gelışmeler karşısında ta-
vır almasına karşı çıkacaksınız.
Ordu kışlasında sessizce oturacak.
Onlar atanmışlardır, seçilmişlerin
-nasl seçildıkierini sormayın- emir-
lerin dinleyeceklerdir, bu bir. Ikin-
cisi cumhuriyeti yok etmekamaç-
lı da olsa şeriatçı örgütlenmeye,
tari katlara ve onlann türlü çeşitli
faa lyetlerine hoşgörü ile baka-
caksınız, hatta bu faaliyetlerini ko-
laylaştıncı yasa ve kurallara des-
tek /ereceksıniz. Bölücü örgütü
aslaterorist diye anmayacak, on-
ları suçlamayacaksınız. Kürt asıl-
lı vöandaşlarımıza karşı yapılan
haksızlıklan one çıkaracak, ama
dış desteklerle sözde onlar adına
silaha sanlıp yurdun emekçilerini
birbirine kırdıranlara bir şey deme-
yeceksiniz. Hatta soldan çark et-
mış biri ıseniz onlara sempati ile
bakacak, destek veracekşiniz.
Bitrheöİ, en Önerrifisine getiy'oruz;
bir önemli koşul da Mustafa Ke-
mal Atatürk'ü öyle olur olmaz
yüceltmeyecek, bu türlü övgüle-
re katılmayacaksınız. Birkurtuluş
savaşının önderi olduğunu inkâr
edemeseniz de devrimlerine sa-
hip çıkmak, onu övmek gibi anti-
demokratikO) tavırlar sergilemeye-
ceksinız.
Evet böyle güçlü bir akım var.
Sanırım çok okumuş, çok öğren-
miş, çok birikımli, isimlerini verme-
se de çeşitli düşünce ve bilim
adamlarından alıntılar yaparak
kapsamlı bir açış konuşması ya-
pan Yargıtay Başkanı bu akımın
etkisi altındadır. O kampa yürek-
ten bağlıdır, ama 55 sayfa tutan
konuşmasında iki satırla olsun Sı-
vas'ta 37 Türk aydın ve sanatçı-
sını coşku ile vecd içinde yakan-
lardan, onları savunanlardan söz
etmemiştir. 50'lerden beri sürege-
len karşıdevrime, tevhidı tedrisa-
tın delinmesinin nelere yol açtığı-
na, Türk halkının nasıl bir eğitim
yoksunluğuna mahkûm edildiği-
ne değinmemiştir. Özetle demok-
rasinin önündeki engellernelerdır,
bunu bir üst düzey hukukçuya
yakışırşekilde irdelememiştir. Ti-
tizlikle cumhuriyet ilkelerini savu-
nanlar mıdır demokrasiye engel
olanlar, yoksa onu yıkmak isteyen
örgütlü, kararlı, inançlı gücü gör-
mezden gelen. ona hareket özgür-
lüğü tanımak isteyen laisizmi la-
ikcilik diyerek dejenere eden söz-
de demokratlar mı? Türk tarihinin
en büyük devrimcisini anarken
"Cumhuriyet, işçivesınrfdûşma-
nı sağ diktatörfûktü", "Her türiü
olumsuzluğun nedeni Kemalizm-
dir" diyenler ve her ürsatta yurt-
dışında Türk milletini aşağılayan-
lar mı? Keskin soldan o derece
keskin bir çark yaparak "Musta-
fa Kemal binlerce insanı öldürt-
mekten başka ne yaptı" diyenler
mi demokrasinin önünü açıyor?
Başkanı eleştiren Kemalist eği-
limli yazarlardan hangisi "Senşu-
nu söyle, Atatürkçü müsün değil
misin "diye bir soru ortaya atarak
onu susturmak istemiştir? Bu sav
da mı demokratlık oluyor yoksa.
Devlet dinden elini çekmelidir,
inanç cumhuriyeti kurulmalıdır,
buyuruyor başkan. Cemaatler, ta-
rikatlar eğitimlerini kendilerini yap-
malıdır, diyor. Birçoğunun dep-
remle ilgili vaazlanndan haberdar
olduğumuz 75 bin camı imamının
özgürlüğünü, cemaatlerin eğitimi
örgütlemelerini düşünebiliyor mu-
sunuz? Türkiye'nin örtünmeyen
kadınlanmtz, içki içen erkeklerimiz
ve dine karşı çıkan askerlerimiz yü-
zünden Allah tarafından depre-
me müstahak görüldüğünü söy-
leyen inanç sahiplerinin eğitim öz-
gürlüğü, kimbilir ne çıtası yüksek
bir demokrasi getirecektir yurdu-
muza? Geçen haftaki Bilim Tek-
nik ekinde Melih Arat'jn yazısına
verdiği başlığı çok beğendim
''Depreme çarpan uyurgezer top-
lum". Akltn ve bilimin hiçbirzaman
iktidara gelemediği, üniversitele-
nmıze bile şöyle bir uğrayıp geç-
tiği, hele halka hiçbir şekilde ula-
şamadığı, onların uzağındaki bir
toplumda yaşıyoruz. Bu toplu-
mun gerçeklerini ve gereksinim-
lerini "Benkoşulmoşuldinlemem"
dıyen Yargıtay Başkanı ve destek-
çilerinin çok iyi görmeleri ve al-
gılamaları gerekiyor.
IV1İU L BEHIÇ
e
<9p
o \
AK
• • -
0 L
\
-
o
o
behicak@turk.net
•
' *MB -1 '\
ÇİZGİLİK KÂMtL MASARACI
HARBf SEMİH POROY
BULUT BEBEK NVRAY ÇIFTÇI
Biliyoruz,
okullar açıldı
f
yani
TARtHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAH ISEylül
MESSERSCHMITT..
TSTB'DE BUGÜN, ÛAUM MAAAN UÇAK
OBSİNAnÖBU, MÜHEMÛİS M//LHEU4
ECSEIZSCHtoİTr BO H4Ç/AIM ÖLOÜ-
ONUN UÇAK MPfMÇÜJGlNDA EN 8AÇA-
GtLI DÖHBMİ, H. OÜNYA SAiA^I YfLLAeY
İĞO/. ÜRETTİĞİ SAVAŞ UÇA*UARJ, HA2İ AL-
MANVA'SIUIN EN VU&UCU SrtAHLA&YPI.
v
ÖZELUICLE ME. İO9 SAUAŞ UÇA&I, BUNLA
KfN ÖN S/fZASINDA VER. ALMAK7XYD/.D
E , 1S44'TE DE, İUC K£Z SA-
VAÇTA KULLANILAN .TET UÇÂSt OLAN
ME-262'yf ÜR£7MİÇrİ.(£cCOAKİBESİM.')
194-S'TE, SHl/AŞ SUÇLUSU OLARAK İKJ YtL.
HAPİS YATfiN MESSEKSCHMrTT. t3SO'L£XOEN
l
\ v
„,
YEUİDEN HAU4 ENOÜsmİSİNE KATILMIÇT/..
PANO
DENİZ KAVUKÇUOĞLU
Tuğçe
Tuğçe Kağızman'ı televizyondaki görüntüle-
rinden tanımıştık. Annesinin eteğine yapışmış,
polisler tarafından götürülen yapsatçı VeJi Göçer'e
öfkeyle, korkuyla haykırıyordu: "öğretmenimi,
arkadaşlanmı öldürdün... Beni de mi öldürecek-
sin?.." Dokuz yaşındaki Tuğçe, Izmit'te, Yalo-
va'da, Adapazarı'nda, Gölcük'te, Avcılar'da bir yer
sarsıntısıyla yaşamlan altüst olmuş on binlerce dep-
rem çocuğundan biriydi. Annelerini, babalannı, ya-
kınlannı, arkadaşlarını, öğretmenlerini yitirmişler-
di. Deprem sonrası günleri, yıkıntılann başında kur-
tarma çalışmalannı izlemekle geçmiş, devrilen
günlerle birlikte umutlan birer birertükenmişti. Gö-
çükler altından yükselen ceset kokularını duy-
muşlar, çocuk gözleri inşaat kepçelerinden dö-
külen, çevreye savrulan çürümüş kollara, bacak-
lara, insan parçalarına tanık olmuştu.
Çadırkentlerde yaşıyorlardı. Büyükleri ile birlik-
te günde üç kez yardım kuruluşlannın yemek kuy-
ruklarına girip bekliyorlar, çadır önlerinde kurduk-
ları yer sofralarında karın doyuruyorlardı. Günle-
ri koşuşturmakla, yol ağızlarında, deprem gönme-
miş kentlerden gelecek, kendilerine kalem, def-
ter, oyuncak, eski giysi, şekerleme dağıtacak "iyi
insanlar'ın arabalannı beklemekle geçiyordu. Ça-(,
dırda, sokakta, yıkıntılararasındaki oyun yerlerin-
de büyük küçük herkes depremden, ölümden, kor-,
kudan konuşuyordu. Televizyonlar, radyolar, ga-_;
zeteler hep ölümden, acıdan, korkudan söz edi-'
yorlardı. Ne tuhaftı? Her çocuğun bir "düşman%,
olmuştu. Kimi çocuk için "dûşman" bir "ev sahi-
bi", bir "belediyeci", bir "emlakçi", bir "müteah-'
J
hit" ya da "politikacılar", "dinsizler", "devlet" ya'
da "Tann" idi... Büyükler en çok kime kızıyor, ki-
(
-
me öfkeleniyorsa, çocuklar da -kızıp öfkelendik-
n
lerinin ne olduğunu, kim olduğunu bilmeden- ona"
kızıp, ona öfkeleniyoriardı. Tuğçe'nin "düşman"vl
da yıkılan evlerinin müteahhidi Veli Göçer'di. Linçx
korkusundan gözleri yuvalarından fırlayacak g\-J
bi olmuş adama soruyordu: "Bizden neistedin?"^
Tuğçe iki yıldır okula gidiyordu. Okumayı, yaz-.J
mayı; okul önlüğünün beyaz yakalığını temiz tut-,,
mayı; Türklerin doğru ve çalışkan olduklarını öğ-,3
renmişti. Yıllar ilerledikçe Mısır firavunlarını, Elam
ve Asur uygariıklarını; Amerika'nın çok zengin biry
ülke olduğunu; başını vermeyen şehiti, Fatih Sul-
tan Mehmet'in kaç yaşında Istanbui'u aldığını, <
solucanların sindirim sistemlerini öğrenecekti.,
Ama değil iki yıl, on iki yıl da okusa, yaşadığı böl-'
genin "deprem bölgesi" olduğunu, altlarından bir
"yerkmğı" geçtiğini, bu kırığın zaman zaman oy-
nadığını, çevresindeki doğanın bir anda değişe-
bileceğini, yaşamının bir anda altüst olabileceği-ç;
ni; nasıl korunacağını, yaşamını nasıl kurtaraca-
ğını, ne yapması gerektiğini öğrenemeyecekti.>
Büyükleri de okullara gitmişler, onlar da öğrene-,
memişlerdi. Okullarda her şey öğretiliyor, ama')
"hayat" öğretilmiyordu. Kitaplarda her şey yazı- „
yor, ama "hayat" yazmıyordu. Hayatı yaşayarak,',
el yordamıyla öğrenmeye çalışırken hiç olmadık,;
kazalarda, yollarda, depremlerde onbinlerçe öly.,
'veriyordûk. Herseferinde yeni "düşmanlar" bu-',
lup öfkemizi kusuyor, rahatlıyorduk. Htçbır şey de-
v
ğişmiyordu. >
Büyük depremden sonra Ankara Hacettepe'
Üniversitesi'nden uzmanlar bölgeye gitmişler, al- >
tı bin öğretmenle yüz yüze konuşmalaryapıp, ra- •
porlar hazırlamışlardı. "Bölgedeki öğretmenler,
yeni ders yılına henüz hazır değil!" diyorlardı. Ya-
kınlarını, arkadaşlannı, öğrencilerini yitirmiş öğ-
retmenlerin ruhsal çöküntü içinde olduklarını, iç -
dünyalarını, ellerinde olmaksızın, benzer çökün-
tüleri yaşayan öğrencilerine de yansrtacaklannı söy-
lüyorlardı. Sistemli bir rehabilitasyon çalışması
yapmadan öğrencileri okullara toplamak büyük
bir yanlış olurdu. Toprak daha durulmamıştı. Art-
çı şoklar sürüyordu. Ama her zaman, her koşul
altında, her şeyin en doğrusunu bildiğini sanan
Ankara kararlıydı. Yeni ders yılı "zamanında" baş-
layacaktı... Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancı-
oglu pazartesi sabahı Yalova'da, karşısında di-
zilmiş, korkudan tir tir titreyen, gözleri ya$lı kü-
çük çocuklara nutuk söylüyordu: "... Güneşin
doğduğu.. güneşin battığı gibi.. eğitim öğretim de
devam edecektirrr..." Aradan birkaç saat geçme-
den birgürültü koptu, yeryeniden sarsıldı. Panik
içinde kaçışan çocuklar okul kapılarında birbir-
lerini eziyorlardı. Anneler, babalar çadırlarını, ev-
lerini, işlerini bırakmışlar, okullara koşmuşlardı...
Öğretime süresiz ara verildi. Verdiği buyruğun
hükmü bir gün bile sürememiş sayın bakan da °ha-
yat"\ el yordamıyla öğreniyordu.
Tuğçe ise çadırkente dönmüştü. Hüzünlü göz-
leri, çadırın bir köşesine özenle yerleştirdiği ön-
lüğüne takılmış, düşünüyordu.
Faks:0216-418 8410
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5 6 7 8 9
I 1 1
u
trff11 n
I I I
I I I '
1 2 3 4 5 6 7 8 9'
SOLDAN SAĞA:
1/ Hiçbir sinya-
lin gelmediği 1
uzay bölgesi. 2/ o
Yararlanılan uy-
gun koşul... 3
Baryum ele- .
mentinin sim-
gesi.3/Eskidil- 5
Ae ekmek...
Mikroskopla 6
yapılan incele- 7
mede lamlann
üstüne kapatı- 8
lan dört köşe. g
küçük ve ince
cam. 4/ Boru sesi... Ta-
şıtlarda yükün yüksek- ^
lik ölçüsü. 5/ Diyalek-
tik. 6/ Asal gazlar sını- 2
findanbireletnent...Al- 3
manya'dabirsanayiböl- 4
gesi. II Çelikçomak
oyununa ve bu oyunda
kûllanılan değneğe ve- 6
rilen ad. 8/ "Yaz bahar 7
ayında bir od verdiler / g
Yandun gittim — karlı
dağ iken" (Karacaoğ- 9
lan)... Bir soru eki... Bağışlama. 9/ Uyuşturucu ilaçlarar
hastalık derecesindeki düşkünlük.
YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir kuruluşun ya da bifi
kimsenin seçip almakta yararlanabileceği ölçü. II Alan-*1
ya'nm eski adı... Bir nota. 3/ Nâzım Hikmet'in soya^
dı... Topun içini silmekte kûllanılan. ucu fırçalı çubuk^
4/ En kısa zaman süresi... Afirika'da bir ülke. 5/ Kavga..,.)
Tahıl ürünlerinin alunıyla ilgili kuruluşumuzun kısa yav
zıhşı. 6/ Kendini beğenmiş kimseler için kûllanılan bi^
alay sözü... Işaret. 7/ Filin atası sayılan soyu tükenmif
bir hayvan. 8/ Avrupa'da büyük bir yanmada... iki tarla!
arasındaki sınır. 9/ Güzel yazı sanatı. "
D
E
R
N
E
ş
M
E
K
1
L
H
A
M
1
|
M
A
Y
A
|
V
A
L
A
•R
E
•P
1
R
E
•B
A
T
A
L
•E
|
R
A
B
E
R
1
M
•B
O
R
U
T
1
IT
z
0
B
A
R
1
Z
A
H
|
K
O
N
U
K"
A>
B
R :
| •
S
T
A
N