Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8AYFA CUMHURİYET 30 AĞUSTOS 1999 PAZARTESİ
DEPREM
Şair o ölümsüz dizeleri sanki bugünler
içinyazmış: "O Hoca Nasreddin gibi
ağlayan /Bayburtlu Zihni gibi gülendir..."Ehçkınklara
giiKiciüder de eşlik ettiAYDEVENGİN
Bıçak yarası soğudukça acır. Yara sı-
cakken insanlar yüriir, konuşur, çevre-
sini gözler. bakar, görür, güler, aglar.
kahkaha atar, hıçkınr...
Deprem, bıçak yarasından dalıa acı-
masızdır.
Yaralanan salt sen değılsindir; bütün
bir çevre, bir semt, bir kent kanamak-
tadır. Dipten gelen o kısa ve sert vuru-
şun dehşeti henüz belleğe çekilmemiş-
tir. Etinde, kemiğinde, saçının telinde-
dir. Kulaklannda, o ürkütûcü uğultu,
senden, hemen yakımndan ve uzaklar-
dan gelen çığlıİdar yankılanmaktadır.
Karşıda çöken binanın art arda açılan
duvarlan ve odada yerlere yuvarlanan
eşyalar ve çaresizce sıze koşraaya ça-
lışan ve koşamayan küçük çocuk hep
ve hâlâ gözlerinizın önündedir.
Yıkıntılar arasında çaresiz oturur-
ken, kriz masast çevresinde yardım
ararken, kargaşanın burgacında sevdi-
ğinizi bulmaya çabalarken ve sizi ara-
yan sevdiğinizle karşılaşırken, yardım
kuyruğunda itişirken ve enkazın altın-
da yatanlara ulaşmaya çalışırken ağlar-
sınız, gülersiniz, hıçkınrve kahkahalar
atabilirsiniz...
Şair "Ba>burtiuZOıni gibigûfcn, Ho-
ca Nasreddin gibi ağlayan*' paradoks-
dizeyi sanki bugünler için yazmış.
Adapazan'nda, îzmit'te, Hahdere'de,
Yüzbaşılar'da, Gölcük'te, Kavakh'da,
Karamürsel'de, Değirmendere'de. Top-
çular'da, Tütünçiftlik'te, Yalova'da. Çı-
narcık'ta insanlar korktular ve yiğitlik
gösterdiler: çok bencildiler ve dayanış-
manın göz yaşartıcı örneklerini ver-
diler; çok ağladılar ve sık sık güldüler,
hıçkırdılar ve kahkahalar attılar.
Okuyacağıruz röportaj deprern böl-
gesınde tutulmuş kısa-uzun notlara
yansıyan bu hıçlank ve gülücüklerden
derlendı...
TÜ.TÜ.TÜÜÜ!
LAİLAHE İLLALLAH...
21 Ağustos Cuma. Izmıt.
Yerle bir olmuş dev bir binanın di-
bınde bir canlı saptandı. Arama ve
kurtarma çalışmasını Cezayir ekibi
üstlendi. Saatler süren ve çok zahmet-
li bir çahşmadan sonra. altı katlı bina-
nın şımdı bırkaç metre yüksekte duran
çatısından dört kat inilerek 2. kattaki
canlı ile ses teması sağlandı. Aradaki
beton kolonlar birer bırer delindı ve
kurtarmanın en kritık anı başladı; kü-
çücük bir delikten ve her an çökebile-
cek bir yıkıntının arasından canlıyı ya-
ralamadan dışan taşımak.
Cezayir ekibinde kurtarmanın bu
aşamasının uzmanı uzun boylu, sırım
gibi birzenci delikanlı ıdı. Daracık de-
likten kayarak indi ve aşağıya uzanan
uzun dehlizde ılerleyip e\inin bir kö-
şesinde, bir beton kolonun koruyucu
boşluguna sıkışmış, korkuyla bekle-
yen Mevhıbe Hanım'a (adını ben de-
ğiştirdim - A.E.) ulaştı. Yukandan sı-
zan cılız ışık ve Cezayırli kurtancının
kafasındaki baretten yayılan ışığın al-
tında dev gibi zenci delikanlıyı gören
Mevhibe Hanım faltaşı gibi açılmış
gözleriyle ellerini göğe uzatıp başla-
dı:
- Tü, tü, tü!.. La ilahe illallah» Tü,
tü,tüüü!..
Zorlu ikna çabalanndan sonra, kı
bunun için kovuktan aşağıya bir de
Mevhıbe Hanıırfın dilını konuşan ve
beyaz derilı bir Türkün de inmesi ge-
rekmişti, Mev hibe Hanım hâlâ, bir ara
öldüğünü, cehenneme gıttığini ve bir
dudağı yerde, bir dudağı gökte bir ze-
baninin sorgu için karşısına dikildiğı-
ni anlatıyordu...
Ölümün eşiğindeki insanlann olası
bütün tepkılenne alışkın Cezayirli de-
likanlı ise tatlı tatlı gülümsüyordu...
ÇOKÖZVERİLİ
VE ÇOK BENCİL
19 Ağustos Çarşamba. Adapazan.
Tümüyle yıkılmış Adapazan Adli-
yesi'nin hemen karşısındaki yıkıntıda
an gibi çalışıp enkaz kaldırmaya çalı-
şanîar arasında o hemen dıkkati çeki-
yordu. Bir kere aşın çalışkan ve gay-
retliydi. Üstelik herhalde kente ilk ula-
şan yardım malzemesinden çekıp sır-
tına geçirdiği kırmızı anorakla ıster is-
temez dikkatı çekiyordu. Anorak be-
denine çok küçüktü ve kollar komık
denecek kadar kısaydı. O kadar gay-
retli çalışıyor, kan ter ıçinde öylesine
soluksuz çahşıyordu ki gazetecıler da-
yanamayıp sordular:
- Dayı senin ev de buradaydı herhal-
de?» "
tçten bir şaşkınlıkla yanıtladı:
- Yok, benim ev Et Balık'ın arkasın-
da. Allah'a şükür çatlak bile yok benim
evde.
Sonra bakışlanyla, bu çabasının ne-
(Fotograf: BERTAN AĞANOĞLU)
deninın sorulduğunu anlayıp ekledi:
- Bu felakette senin benim nıi kaldı
yeğenim? Hepimizin yüreği agnyor...
Güzel yanıttı, duygulandıncıydı. O,
omuz silkip, olanca öz\'erisıyle yeni-
Yardım adı altında evindeki eskileri. birinin topuğu düşmüş ayakkabılan yoUayanlar da vardj. Adapaza-
n'nda ortalığa serilen eski gi\si Mğınından dile>en düediğini çekip aldı. (Fotoğraf: KAAN SAGANAK.)
adamsın sen be... Defol yoksa polis ça-
ğıracagım—
Adam, hiç sesini çıkarmadan sıvış-
tı. Kendısineçokdargelenkırmızıbir
anorak giymişti ve anorakın çok kısa
kalan kollan onu iyice gülünçleştiri-
yordu...
GÖLCÜK'TE
BİR ADRES TARİFİ...
21 Ağustos Cumartesi. Gölcük.
Arabalanna atlayan gazeteciler, bi-
nalann hemen hepsinin yıkıldığı Ka-
vaklı sahilinden, Gölcük Kapalı Spor
Salonu'nda karargâh kurmuş General
Krvnkoğlu'yla görüşmeye gıdecekler.
Ama yolu bilmiyorlar. Ama tümüyle
yıkılmış kentin yerlıleri de şaşkın.
Kendi evinı bulamayanlar var. Sonun-
da Erkan'ın kafeteryasırun önünde en-
kaz kaldırmaya katılmış bir Gölcüklü-
ye sordular. Yolu tanf etti:
- Şimdi abirim, hemen şu köşeden
sağa sap, bak kamyonet girdi hani._
Git, git, git V harfi gibi yanlmış bir bi-
nayı görünce sağa dön. Dörtyol ağzına
gelince, kanştırma ama» dört köşesin-
deki bfok apartmanlar yıkılmış dört-
yol ağzı tamam mı_ Ordan karşrya de-
vam et. Olduğu gibi yana de\ rilmiş, a-
ma her veri sağlam kalmış binaya
kadar git, gene sağa dön. Az sonra sağ-
da ilk dört katı denize batmış binayı
göreceksin. Sporsalonu onun tersi yön-
de. Zaten önünde ekmek, ilaç kuy-
ruguna girmiş kalabalıklar görür-
sünüz._
Gazeteciler. General Kıvnkoğ-
lu'nun karargâhmı elleriyle koymuş
gibi buldular...
YIKIMIN ORTASINDA
MARKA TUTKUSU
20 Ağustos, Perşembe. Adapazan.
Cumhuriyet'in reklam servisi Med-
ya C çalışanlan, Istanbul'dan topla-
dıklan yardım malzemesini kente u-
laştırdılar O kargaşada malzemeyi
teslim edebileceklen bir yetkili elbet-
te yoktu. Aldırmadılar. Kendileri da-
ğıtmaya başladılar. ÖzellikJe kadm ba-
ğı (pet) dağıtılan masanın önünde
uzunca bir kuyruk olus.ru. Genç bır ka-
dına sıra geldı. Dağıtımı yapan Med-
ya C görevlisi, elinı kutuya atıp rasge-
le bir kadın bağı çıkardı ve kadına
uzattı. Genç kadın uzatılanı aldı, mar-
kasına baktı, hafıften çekınerek geri
uzatıp sordu:
- Kanatiı orkid yok mu aUa?
Bu sevimli deprem anekdotu bura-
da bıtebilırdı. Ama bitmedi. Deprem
acısının duyarlığı içinde iyice kabaran
dayanışma ve hoşgörü havası. yardım
' dağıtan genç kızı da etkilemiştı. Hiç
kızmadan, kaşlarını bile çatmadan,
"Olur kardeşim" dedi, geri uzatılan
kadın bağını aldı ve kutuyu eşeleyip
bulduğu bir kanatiı orkidi uzattı.
den enkaza daldı... l
'
Aynı gün akşam üzeri, Adapazan
Valiliğınin önündeki Kriz Masası'nın
az açığında sabun ve margarin dağıtan
bir görevli, çevredekilerin de duyaca-
ğı bir sesle bağırarak önünde dikilen
adamı azarlıyordu:
- Bana bak bu üçüncü... Defol git
burdan. Sıra>a girip alı\orsun. dolaşıp
yeniden sıraya girivorsun. Ne utanmaz
TIR NOKTASII ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@turk.net
Genel af, ülkemızde bir sosyal ba-
rış başlangıcı olabilirdı. Rahşan
Ecevrt af kanununu savunurken, sa-
nınm böyle bir amaçtan yola çıkmış-
tı. Ancak, Rahşan Ecevit'in çıkış ne-
deniyle, Meciis'te yasalaşan af ara-
sında nasıl bır benzerlık kaldı? Bu af
Rahşan Ecevit'in ıçine sındi mi?
Meclis'ten önceki gün çıkan Af Ka-
nunu'na yön veren anlayışla, depre-
min bu kadar yıkıcı hale gelmesine
neden olan anlayış arasında tam bir
uyum olduğu söytenebilir. Af Kanu-
nu, bu ülkeye egemen olan faşist, çı-
karcı, yağmacı siyasi tercihlerin yön-
lendirmesiyle öyle bir şekle büründü
ki, artık bu kadarını vicdanen kabul-
lenmek mümkün değil. Ülkenin bu
kadar kötü yönetildiğini bılmek, her
gün bu gerçeğin yüzümüze çarpıl-
masına alışmak, yüreklerde yıkıcı so-
nuçlar doğuruyor.
Depremin neden bu kadar yıkıcı
sonuçlar yarattığını artık yavaş ya-
vaş anlıyoruz. Devlet denen meka-
Af 'ta Faşizm ve Çıkarcılık Damgası
nizmanın 50 yıldır, tamamen halka
karşı kurgulandığını; geniş yığınların
refah içinde yaşamasına karşı kurgu-
landığını; özgürlüklere karşı kurgu-
landığını; ırkçılıktan yana kurgulandı-
ğını; faşistlerin yükselip bu ülkeyi yö-
netmesi amacıyla kurgulandığını biz-
ler, bunun acısını çekenlerbiliyorduk,
şimdi artık deprem nedeniyle geniş
yığınlar da bu gerçeği hissetmeye
başladılar.
Önceki gece Meclis'ten çıkan Af
Yasası, 50 yıllık kurgulamanın doğal
sonucuydu. TBMM'deki görüşmeler
sırasında yapılan konuşmalar ve oy
verme tarzı, yaşadığımızfelaketi göz-
ler önüne seriyordu.
Fazilet Partililer, sırf ucu kendileri-
ne dokunduğu için, "Düşünce su-
çu"nun da af kapsamı içine alınma-
sınaçabalıyortardı. Bu çabalannı çok
haklı birtemeledayandınyorlardı. Di-
yorlardı kı; basınagetirilen erteleme,
diğer insanlara da yaygınlaştınlsın.
Yayın yoluyla işlenen suçlara getiri-
len erteleme, panellerde ve toplantı-
larda yapılan konuşmalara da yay-
gınlaştırılsın. Yayın yoluyla yüz binle-
re, milyonlara seslenme olanağı var-
ken, bir panelde, bir toplantıda an-
cak birkaç yüz kişiye ulaşılabilir. Bu
nedenle, konuşma yapanlar niçin
kapsam dışında kalıyorlar diye soru-
yorlardı.
Haklıydılar. Örneğin Eşber Yağ-
murdereli, bir toplantıda yaptığı ko-
nuşma yüzünden 10 ay hapse çarp-
tırıldı. Ancak bu 10 aylık ceza Eş-
ber'in 22.5 yıl daha cezaevinde yat-
masına yol açacak bir sonuç doğur-
du. Çünkü şartlı tahliye nedeniyle in-
fazı yandı. Eşber, 12 Eylül öncesi bir
eyleme dolaylı kanştığı iddiasıyla 14
yılayakınbırsürehapistekalmıştı. Iş-
te şimdi bu ceza nedeniyle yeniden
ilave olarak 22.5 yıl daha yatması ge-
rekiyor.
• • •
Af Kanunu'nun sonuçlanna bakı-
yorum. 1978 yılında 7 TİP'İİ genci tel-
le boğduğu için idama mahkûm edi-
len Kırcı, büyük bir olasıhkla önü-
müzdeki günlerde serbest kalacak,
Eşber'in ise, birsilahın bile patlama-
dığı ve kullanılmadığı ve kendisinin
dolaylı olarak katıldığı söylenen bir
eytem nedeniyle yattığı 14 yıla ek ola-
rak 22.5 yıl daha yatması gerekecek.
Buna hangi vicdan razı olabilır?
Bunu kime anlatabilirsiniz? Konuş-
malan nedeniyle ceza alan Akın Bir-
dal, Hasan Celal Güzel ve Tayyip
Erdoğan'ın durumu da açıklana-
maz.
Türkiye'de, özellikle son 15 yıldır
süren düşükyoğunluklusavaş"yü-
zünden çok acılar çekildi, çok can-
lar yandı. Şimdi bu sorunun çözümü
için belli bir noktaya gelindi. Af özel-
likle bu noktada, yaraları sarmak, ye-
ni bir sayfa açmak için bir olanak ola-
bilirdi. Türkiye'nin "siyasi af"fa ge-
reksinmesi vardı. Devlet, Manisalı
çocukla, duvara yazı yazan gençle,
Güneydoğu'daevi, köyü yıkılan köy-
lüyle banşmak amacıyla bu fırsatı
kullanabılirdi.
Tersi oldu, Kırcı'lara, Çakıcı'lara,
Ağar'laraaf geldi. Yani hiçbirşey de-
ğişmedi. Devlete, hâlâ depremle sar-
sılan anlayış yön veriyor. Yazık, çok
yazık!...
• • •
Not: Önceki yazımda sözünü etti-
ğim 12 Mart dönemindeki Mamak
Cezaevi'nin ünlü doktoru Yüzbaşı
Metin Denli tuğgeneralliğe kadar
terfi etmiş ve yıllarca Ankara Mevki
Hastanesi'nin başhekimliğini yap-
mış. Bir okuyucum telefonla bildırdi.
Böyle olması beni hiç şaşırtmadı.
DEPREMMM!^,
ORHAN BURSALI
Tam İsveç'i Geçmiştik ki!
Bizim kendimizi yeterince dolduruşa getirdiğimiz
yetmiyormuş gibi, şimdi de dışardan gaza getiril-
meye başlandık. Bunlardan biri de, Bilkent Üniver-
sitesi'nde öğretim üyeliği yaptığı açıklanan Nor-
man Stone adındaki akademisyenin Newsweek
dergisinde yayımlanan makalesı. Yazının önemli
bölümleri, Hürriyet'in bir köşe yazısında "Tam İs-
veç'i Geçmiştik ki" başlığıyla ulusumuza özetle
şöyte takdim edildı:
"Isveç ekonomisi 20 yıl önce Türkiye'nin üç ka-
tıydı. Şimdi Türk ekonomisinin büyüklüğü İsveç'i
geçti. Tünkiye'nın hammaddesi bol değil, ama bu
trend devam ederse, Türkiye'nin dış ticaret hac-
mi Rusya'yı geçecek... Depremin olduğu an Tür-
kiye Birinci Dünya 'ya doğru son adımlannı atıyor-
du... Bu depreme kadar Türkiye Atatürk 'ten bu ya-
na en büyük siyasal ve ekonomik değişımını yaşı-
yordu. Hemen hemen Birinci Dünya'ya geçmek
üzereydi. Deprem bu programa hayati bir darbe
vurdu... Ama Türkiye bunu da aşacaktır."
Okuyuncadoğrusu benim de gururum okşandı.
Çünkü bu ülkeyi canımız gibi seviyoruz. Türkiye-
mizin her atılımı, en küçük bir alanda bile kaydet-
tiği uluslararası çapta bir gelişme yüreğimize ka-
nat takıyor. Hemen manşetlere çıkıyoruz. Bir şir-
ketimizin geliştirdığı uluslararası bir teknolojiyı he-
men sahipleniyoruz. Uluslararası düzeyde araştır-
ması yayımlanan bılim adamımızı nereye koyaca-
ğımızı bilemiyoruz... ABD'de başanlı olan Türkler-
le onurianıyoruz; ah onlara bu ülkede olanak ver-
seydik de yeteneklerini burada gerçekleştirseler-
di, diye üzülüyoruz...
Ekonomik hacımde İsveç'i sollayıp, Rusya'yı da
geçmek üzere olduğumuzu, bız nasıl atlarız da bu-
nu tutar, bir yabancı yazar!?
Ekonomi servisımizden Türkiye'nin, Isveç'in ve
Rusya'nın dışalım ve dışsatım rakamlannı rica et-
tim. VVortd Almanac 1999 kaynağından son ra-
kamları çıkanp verdiler:
Ulke
Türkiye
Isveç
Rusya
Dışalım
42
65
60
Dışsatım
22
80
89
Toplam
64 milyar
145 milyar
149 milyar
Doğrusu rakamlan görünce hayal kırıklığı yarat-
tı! Isveç'in ve Rusya'nın toplam ticaret hacminin
yansına bile ulaşabilmiş değiliz! Türkiye 20 yıl ka-
dar önce 3 milyar dolarlık dışsatımını, dışsatım se-
ferberlıklenne, devleti batıracak deniı büyük süb-
vansiyonlara rağmen 22-25 milyara çıkartabilmiş.
Isveç kaç mılyonluk ülke ve adam başına düşen
dışsatım rakamı nedir, diye sorarsanız belki; 8 mil-
yon nüfusu var ve adam başına dışsatımı 10 mil-
yon dolar. Türkiye'nin ise adam başına dışsatımı
400 bin dolar.
Tam köşeyi dönecekken depreme yakalanan
Türkiye'nin durumu işte bu! Birinci küme ülkeleri
yakalayabilmek için adam başına dışsatımı demek
ki en az 7-8 milyon dolara yükseltmemiz gerek! Ya-
ni 15 misli!
15 yıldır enflasyonu düşürmemiş, üretimini bü- •
yümenin gerektiği kadar arttıramamış bır ülkeyiz!
Vergi toplayamayan biryönetimimiz var! Insan hak-
lan sorunlanmız var! Her şeyden öne, bilinen bir
depreme karşı yurttaşının can ve malını korumayı
bir kenara bırakın, can ve mal kaybının yüksek ol-
ması için elinden geleni ardına koymamış hükü-
metlere ve onlann yönettiğı bir devlete sahibiz!
•*•
Tabii ki büyüyoruz, tabii kı gelişiyoruz. Ama çağ-
daş dünyayı yakalayabilmek için henüz akılcılığı,
bilimi, ülkenin dinamizmini bu yolda seferber ede-
bilmiş değiliz.
Daha doğrusu, işbaşına gelenler bunu başara-
bilmiş değiller!
Deprem acaba gelecek için bir umut işareti ola-
bilir mi dersiniz?
Alman gazetesine konustu
Müteahhit Veli Göçer
w
linç'ten korkuyor
BERLtN(AA)-Türkı-
yetteki depremde yaptır-
dığı binalann bir bölümü
çöken müteahhit Veli Gö-
çer. kitlelerin hıncının
kurbanı olmamak için
saklandığını açıkladı.
Göçer. "Vicdan azabı
çekmemi gerektirecek bir
durumyok" dedi.
Bıld am Sonntag gaze-
tesine, cep telefonu ile
demeç veren Göçer,
mahkeme önünde kendi-
ni sa\ijnacağını ifade
ederek Türkiye'de mey-
dana gelen depremdeki
ölüm ve acıdan kendisi-
nin sorumlu olmadığını
belirtti ve şu anda kıtlele-
nn hıncının kurbanı ol-
mamak için saklanmak
zorunda olduğunu ifade
etti.
Veli Göçer, gazetenin
bunca insanın hayatını
kaybetmesınden sonra
vicdan azabı çekip çek-
medıği şeklındeki soru-
suna
fa
Ha\ir.Vicdan aza-
bı çekmemi gerektirecek
bir durum yok. Tabii ki,
depremden etkilenenle-
rin acısını pa>laşıyorum.
Ancak benim neden gü-
nah keçisi haline getirii-
miş olduğumu anlanuş
değüim. Ben edebiyat
okumuş bir insanım. Ya-
ni şairim" yanıtını verdi.
Japon Prof. Dr. Masaşhi
'Türkiye depremlerden
bizim gibi ders almalı
9
ÇEVARCIK (AA) -
Tokyo Shibaura Teknik
Ünıversitesi'nin ınşaat
uzmanlanndan Prof. Dr.
Havaşhi Masaşhi, Japon-
ya'da yaşanan her dep-
remden bir ders aldıklan-
nı belirterek "Umarım
Türkiye de bu deprem-
den, bizim gibi ders alır"
dedi
Prof. Dr. Masaşhi, dep-
remle ilgıli incelemeler-
de bulunmak üzere Yalo-
va'nın Çınarcık ılçesine
geldi. Üniversitesinin,
deprem araştırmalanyla
ilgilı olarak 1996 yılın-
dan beri Istanbul Teknik
Üniversıtesi ile ilışkı ha-
linde olduğunu belirten
Masaşhi, Japonya'da ya-
şanan her depremin ken-
dileri için bir ders oldu-
ğunu kaydetti. Masaşhi
şöyle konuştu:
u
Biz yaşadığuıuz her
depremden dersahyoruz.
Bu den doğrultusunda,
binalann yapınmla ilgili
kanunlarda değişikliğe
gidiyoruz ya da kanunla-
ra ek madde ko> u\oruz.
Örneğin 1995 yılındaki
Kobe depreminden son-
ra baa maddelerde deği-
şikükler oldu. Biz dep-
remlerden ders aktık ama
sizin daha önce Krzinean,
Dinar gibi yerierde vaşa-
nan depremlerden ders
almadığıntz anlaşılıyor."