20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8AYFA CUMHURİYET 30 AĞUSTOS 1999 PAZARTESİ DEPREM Şair o ölümsüz dizeleri sanki bugünler içinyazmış: "O Hoca Nasreddin gibi ağlayan /Bayburtlu Zihni gibi gülendir..."Ehçkınklara giiKiciüder de eşlik ettiAYDEVENGİN Bıçak yarası soğudukça acır. Yara sı- cakken insanlar yüriir, konuşur, çevre- sini gözler. bakar, görür, güler, aglar. kahkaha atar, hıçkınr... Deprem, bıçak yarasından dalıa acı- masızdır. Yaralanan salt sen değılsindir; bütün bir çevre, bir semt, bir kent kanamak- tadır. Dipten gelen o kısa ve sert vuru- şun dehşeti henüz belleğe çekilmemiş- tir. Etinde, kemiğinde, saçının telinde- dir. Kulaklannda, o ürkütûcü uğultu, senden, hemen yakımndan ve uzaklar- dan gelen çığlıİdar yankılanmaktadır. Karşıda çöken binanın art arda açılan duvarlan ve odada yerlere yuvarlanan eşyalar ve çaresizce sıze koşraaya ça- lışan ve koşamayan küçük çocuk hep ve hâlâ gözlerinizın önündedir. Yıkıntılar arasında çaresiz oturur- ken, kriz masast çevresinde yardım ararken, kargaşanın burgacında sevdi- ğinizi bulmaya çabalarken ve sizi ara- yan sevdiğinizle karşılaşırken, yardım kuyruğunda itişirken ve enkazın altın- da yatanlara ulaşmaya çalışırken ağlar- sınız, gülersiniz, hıçkınrve kahkahalar atabilirsiniz... Şair "Ba>burtiuZOıni gibigûfcn, Ho- ca Nasreddin gibi ağlayan*' paradoks- dizeyi sanki bugünler için yazmış. Adapazan'nda, îzmit'te, Hahdere'de, Yüzbaşılar'da, Gölcük'te, Kavakh'da, Karamürsel'de, Değirmendere'de. Top- çular'da, Tütünçiftlik'te, Yalova'da. Çı- narcık'ta insanlar korktular ve yiğitlik gösterdiler: çok bencildiler ve dayanış- manın göz yaşartıcı örneklerini ver- diler; çok ağladılar ve sık sık güldüler, hıçkırdılar ve kahkahalar attılar. Okuyacağıruz röportaj deprern böl- gesınde tutulmuş kısa-uzun notlara yansıyan bu hıçlank ve gülücüklerden derlendı... TÜ.TÜ.TÜÜÜ! LAİLAHE İLLALLAH... 21 Ağustos Cuma. Izmıt. Yerle bir olmuş dev bir binanın di- bınde bir canlı saptandı. Arama ve kurtarma çalışmasını Cezayir ekibi üstlendi. Saatler süren ve çok zahmet- li bir çahşmadan sonra. altı katlı bina- nın şımdı bırkaç metre yüksekte duran çatısından dört kat inilerek 2. kattaki canlı ile ses teması sağlandı. Aradaki beton kolonlar birer bırer delindı ve kurtarmanın en kritık anı başladı; kü- çücük bir delikten ve her an çökebile- cek bir yıkıntının arasından canlıyı ya- ralamadan dışan taşımak. Cezayir ekibinde kurtarmanın bu aşamasının uzmanı uzun boylu, sırım gibi birzenci delikanlı ıdı. Daracık de- likten kayarak indi ve aşağıya uzanan uzun dehlizde ılerleyip e\inin bir kö- şesinde, bir beton kolonun koruyucu boşluguna sıkışmış, korkuyla bekle- yen Mevhıbe Hanım'a (adını ben de- ğiştirdim - A.E.) ulaştı. Yukandan sı- zan cılız ışık ve Cezayırli kurtancının kafasındaki baretten yayılan ışığın al- tında dev gibi zenci delikanlıyı gören Mevhibe Hanım faltaşı gibi açılmış gözleriyle ellerini göğe uzatıp başla- dı: - Tü, tü, tü!.. La ilahe illallah» Tü, tü,tüüü!.. Zorlu ikna çabalanndan sonra, kı bunun için kovuktan aşağıya bir de Mevhıbe Hanıırfın dilını konuşan ve beyaz derilı bir Türkün de inmesi ge- rekmişti, Mev hibe Hanım hâlâ, bir ara öldüğünü, cehenneme gıttığini ve bir dudağı yerde, bir dudağı gökte bir ze- baninin sorgu için karşısına dikildiğı- ni anlatıyordu... Ölümün eşiğindeki insanlann olası bütün tepkılenne alışkın Cezayirli de- likanlı ise tatlı tatlı gülümsüyordu... ÇOKÖZVERİLİ VE ÇOK BENCİL 19 Ağustos Çarşamba. Adapazan. Tümüyle yıkılmış Adapazan Adli- yesi'nin hemen karşısındaki yıkıntıda an gibi çalışıp enkaz kaldırmaya çalı- şanîar arasında o hemen dıkkati çeki- yordu. Bir kere aşın çalışkan ve gay- retliydi. Üstelik herhalde kente ilk ula- şan yardım malzemesinden çekıp sır- tına geçirdiği kırmızı anorakla ıster is- temez dikkatı çekiyordu. Anorak be- denine çok küçüktü ve kollar komık denecek kadar kısaydı. O kadar gay- retli çalışıyor, kan ter ıçinde öylesine soluksuz çahşıyordu ki gazetecıler da- yanamayıp sordular: - Dayı senin ev de buradaydı herhal- de?» " tçten bir şaşkınlıkla yanıtladı: - Yok, benim ev Et Balık'ın arkasın- da. Allah'a şükür çatlak bile yok benim evde. Sonra bakışlanyla, bu çabasının ne- (Fotograf: BERTAN AĞANOĞLU) deninın sorulduğunu anlayıp ekledi: - Bu felakette senin benim nıi kaldı yeğenim? Hepimizin yüreği agnyor... Güzel yanıttı, duygulandıncıydı. O, omuz silkip, olanca öz\'erisıyle yeni- Yardım adı altında evindeki eskileri. birinin topuğu düşmüş ayakkabılan yoUayanlar da vardj. Adapaza- n'nda ortalığa serilen eski gi\si Mğınından dile>en düediğini çekip aldı. (Fotoğraf: KAAN SAGANAK.) adamsın sen be... Defol yoksa polis ça- ğıracagım— Adam, hiç sesini çıkarmadan sıvış- tı. Kendısineçokdargelenkırmızıbir anorak giymişti ve anorakın çok kısa kalan kollan onu iyice gülünçleştiri- yordu... GÖLCÜK'TE BİR ADRES TARİFİ... 21 Ağustos Cumartesi. Gölcük. Arabalanna atlayan gazeteciler, bi- nalann hemen hepsinin yıkıldığı Ka- vaklı sahilinden, Gölcük Kapalı Spor Salonu'nda karargâh kurmuş General Krvnkoğlu'yla görüşmeye gıdecekler. Ama yolu bilmiyorlar. Ama tümüyle yıkılmış kentin yerlıleri de şaşkın. Kendi evinı bulamayanlar var. Sonun- da Erkan'ın kafeteryasırun önünde en- kaz kaldırmaya katılmış bir Gölcüklü- ye sordular. Yolu tanf etti: - Şimdi abirim, hemen şu köşeden sağa sap, bak kamyonet girdi hani._ Git, git, git V harfi gibi yanlmış bir bi- nayı görünce sağa dön. Dörtyol ağzına gelince, kanştırma ama» dört köşesin- deki bfok apartmanlar yıkılmış dört- yol ağzı tamam mı_ Ordan karşrya de- vam et. Olduğu gibi yana de\ rilmiş, a- ma her veri sağlam kalmış binaya kadar git, gene sağa dön. Az sonra sağ- da ilk dört katı denize batmış binayı göreceksin. Sporsalonu onun tersi yön- de. Zaten önünde ekmek, ilaç kuy- ruguna girmiş kalabalıklar görür- sünüz._ Gazeteciler. General Kıvnkoğ- lu'nun karargâhmı elleriyle koymuş gibi buldular... YIKIMIN ORTASINDA MARKA TUTKUSU 20 Ağustos, Perşembe. Adapazan. Cumhuriyet'in reklam servisi Med- ya C çalışanlan, Istanbul'dan topla- dıklan yardım malzemesini kente u- laştırdılar O kargaşada malzemeyi teslim edebileceklen bir yetkili elbet- te yoktu. Aldırmadılar. Kendileri da- ğıtmaya başladılar. ÖzellikJe kadm ba- ğı (pet) dağıtılan masanın önünde uzunca bir kuyruk olus.ru. Genç bır ka- dına sıra geldı. Dağıtımı yapan Med- ya C görevlisi, elinı kutuya atıp rasge- le bir kadın bağı çıkardı ve kadına uzattı. Genç kadın uzatılanı aldı, mar- kasına baktı, hafıften çekınerek geri uzatıp sordu: - Kanatiı orkid yok mu aUa? Bu sevimli deprem anekdotu bura- da bıtebilırdı. Ama bitmedi. Deprem acısının duyarlığı içinde iyice kabaran dayanışma ve hoşgörü havası. yardım ' dağıtan genç kızı da etkilemiştı. Hiç kızmadan, kaşlarını bile çatmadan, "Olur kardeşim" dedi, geri uzatılan kadın bağını aldı ve kutuyu eşeleyip bulduğu bir kanatiı orkidi uzattı. den enkaza daldı... l ' Aynı gün akşam üzeri, Adapazan Valiliğınin önündeki Kriz Masası'nın az açığında sabun ve margarin dağıtan bir görevli, çevredekilerin de duyaca- ğı bir sesle bağırarak önünde dikilen adamı azarlıyordu: - Bana bak bu üçüncü... Defol git burdan. Sıra>a girip alı\orsun. dolaşıp yeniden sıraya girivorsun. Ne utanmaz TIR NOKTASII ORAL ÇALIŞLAR [email protected] Genel af, ülkemızde bir sosyal ba- rış başlangıcı olabilirdı. Rahşan Ecevrt af kanununu savunurken, sa- nınm böyle bir amaçtan yola çıkmış- tı. Ancak, Rahşan Ecevit'in çıkış ne- deniyle, Meciis'te yasalaşan af ara- sında nasıl bır benzerlık kaldı? Bu af Rahşan Ecevit'in ıçine sındi mi? Meclis'ten önceki gün çıkan Af Ka- nunu'na yön veren anlayışla, depre- min bu kadar yıkıcı hale gelmesine neden olan anlayış arasında tam bir uyum olduğu söytenebilir. Af Kanu- nu, bu ülkeye egemen olan faşist, çı- karcı, yağmacı siyasi tercihlerin yön- lendirmesiyle öyle bir şekle büründü ki, artık bu kadarını vicdanen kabul- lenmek mümkün değil. Ülkenin bu kadar kötü yönetildiğini bılmek, her gün bu gerçeğin yüzümüze çarpıl- masına alışmak, yüreklerde yıkıcı so- nuçlar doğuruyor. Depremin neden bu kadar yıkıcı sonuçlar yarattığını artık yavaş ya- vaş anlıyoruz. Devlet denen meka- Af 'ta Faşizm ve Çıkarcılık Damgası nizmanın 50 yıldır, tamamen halka karşı kurgulandığını; geniş yığınların refah içinde yaşamasına karşı kurgu- landığını; özgürlüklere karşı kurgu- landığını; ırkçılıktan yana kurgulandı- ğını; faşistlerin yükselip bu ülkeyi yö- netmesi amacıyla kurgulandığını biz- ler, bunun acısını çekenlerbiliyorduk, şimdi artık deprem nedeniyle geniş yığınlar da bu gerçeği hissetmeye başladılar. Önceki gece Meclis'ten çıkan Af Yasası, 50 yıllık kurgulamanın doğal sonucuydu. TBMM'deki görüşmeler sırasında yapılan konuşmalar ve oy verme tarzı, yaşadığımızfelaketi göz- ler önüne seriyordu. Fazilet Partililer, sırf ucu kendileri- ne dokunduğu için, "Düşünce su- çu"nun da af kapsamı içine alınma- sınaçabalıyortardı. Bu çabalannı çok haklı birtemeledayandınyorlardı. Di- yorlardı kı; basınagetirilen erteleme, diğer insanlara da yaygınlaştınlsın. Yayın yoluyla işlenen suçlara getiri- len erteleme, panellerde ve toplantı- larda yapılan konuşmalara da yay- gınlaştırılsın. Yayın yoluyla yüz binle- re, milyonlara seslenme olanağı var- ken, bir panelde, bir toplantıda an- cak birkaç yüz kişiye ulaşılabilir. Bu nedenle, konuşma yapanlar niçin kapsam dışında kalıyorlar diye soru- yorlardı. Haklıydılar. Örneğin Eşber Yağ- murdereli, bir toplantıda yaptığı ko- nuşma yüzünden 10 ay hapse çarp- tırıldı. Ancak bu 10 aylık ceza Eş- ber'in 22.5 yıl daha cezaevinde yat- masına yol açacak bir sonuç doğur- du. Çünkü şartlı tahliye nedeniyle in- fazı yandı. Eşber, 12 Eylül öncesi bir eyleme dolaylı kanştığı iddiasıyla 14 yılayakınbırsürehapistekalmıştı. Iş- te şimdi bu ceza nedeniyle yeniden ilave olarak 22.5 yıl daha yatması ge- rekiyor. • • • Af Kanunu'nun sonuçlanna bakı- yorum. 1978 yılında 7 TİP'İİ genci tel- le boğduğu için idama mahkûm edi- len Kırcı, büyük bir olasıhkla önü- müzdeki günlerde serbest kalacak, Eşber'in ise, birsilahın bile patlama- dığı ve kullanılmadığı ve kendisinin dolaylı olarak katıldığı söylenen bir eytem nedeniyle yattığı 14 yıla ek ola- rak 22.5 yıl daha yatması gerekecek. Buna hangi vicdan razı olabilır? Bunu kime anlatabilirsiniz? Konuş- malan nedeniyle ceza alan Akın Bir- dal, Hasan Celal Güzel ve Tayyip Erdoğan'ın durumu da açıklana- maz. Türkiye'de, özellikle son 15 yıldır süren düşükyoğunluklusavaş"yü- zünden çok acılar çekildi, çok can- lar yandı. Şimdi bu sorunun çözümü için belli bir noktaya gelindi. Af özel- likle bu noktada, yaraları sarmak, ye- ni bir sayfa açmak için bir olanak ola- bilirdi. Türkiye'nin "siyasi af"fa ge- reksinmesi vardı. Devlet, Manisalı çocukla, duvara yazı yazan gençle, Güneydoğu'daevi, köyü yıkılan köy- lüyle banşmak amacıyla bu fırsatı kullanabılirdi. Tersi oldu, Kırcı'lara, Çakıcı'lara, Ağar'laraaf geldi. Yani hiçbirşey de- ğişmedi. Devlete, hâlâ depremle sar- sılan anlayış yön veriyor. Yazık, çok yazık!... • • • Not: Önceki yazımda sözünü etti- ğim 12 Mart dönemindeki Mamak Cezaevi'nin ünlü doktoru Yüzbaşı Metin Denli tuğgeneralliğe kadar terfi etmiş ve yıllarca Ankara Mevki Hastanesi'nin başhekimliğini yap- mış. Bir okuyucum telefonla bildırdi. Böyle olması beni hiç şaşırtmadı. DEPREMMM!^, ORHAN BURSALI Tam İsveç'i Geçmiştik ki! Bizim kendimizi yeterince dolduruşa getirdiğimiz yetmiyormuş gibi, şimdi de dışardan gaza getiril- meye başlandık. Bunlardan biri de, Bilkent Üniver- sitesi'nde öğretim üyeliği yaptığı açıklanan Nor- man Stone adındaki akademisyenin Newsweek dergisinde yayımlanan makalesı. Yazının önemli bölümleri, Hürriyet'in bir köşe yazısında "Tam İs- veç'i Geçmiştik ki" başlığıyla ulusumuza özetle şöyte takdim edildı: "Isveç ekonomisi 20 yıl önce Türkiye'nin üç ka- tıydı. Şimdi Türk ekonomisinin büyüklüğü İsveç'i geçti. Tünkiye'nın hammaddesi bol değil, ama bu trend devam ederse, Türkiye'nin dış ticaret hac- mi Rusya'yı geçecek... Depremin olduğu an Tür- kiye Birinci Dünya 'ya doğru son adımlannı atıyor- du... Bu depreme kadar Türkiye Atatürk 'ten bu ya- na en büyük siyasal ve ekonomik değişımını yaşı- yordu. Hemen hemen Birinci Dünya'ya geçmek üzereydi. Deprem bu programa hayati bir darbe vurdu... Ama Türkiye bunu da aşacaktır." Okuyuncadoğrusu benim de gururum okşandı. Çünkü bu ülkeyi canımız gibi seviyoruz. Türkiye- mizin her atılımı, en küçük bir alanda bile kaydet- tiği uluslararası çapta bir gelişme yüreğimize ka- nat takıyor. Hemen manşetlere çıkıyoruz. Bir şir- ketimizin geliştirdığı uluslararası bir teknolojiyı he- men sahipleniyoruz. Uluslararası düzeyde araştır- ması yayımlanan bılim adamımızı nereye koyaca- ğımızı bilemiyoruz... ABD'de başanlı olan Türkler- le onurianıyoruz; ah onlara bu ülkede olanak ver- seydik de yeteneklerini burada gerçekleştirseler- di, diye üzülüyoruz... Ekonomik hacımde İsveç'i sollayıp, Rusya'yı da geçmek üzere olduğumuzu, bız nasıl atlarız da bu- nu tutar, bir yabancı yazar!? Ekonomi servisımizden Türkiye'nin, Isveç'in ve Rusya'nın dışalım ve dışsatım rakamlannı rica et- tim. VVortd Almanac 1999 kaynağından son ra- kamları çıkanp verdiler: Ulke Türkiye Isveç Rusya Dışalım 42 65 60 Dışsatım 22 80 89 Toplam 64 milyar 145 milyar 149 milyar Doğrusu rakamlan görünce hayal kırıklığı yarat- tı! Isveç'in ve Rusya'nın toplam ticaret hacminin yansına bile ulaşabilmiş değiliz! Türkiye 20 yıl ka- dar önce 3 milyar dolarlık dışsatımını, dışsatım se- ferberlıklenne, devleti batıracak deniı büyük süb- vansiyonlara rağmen 22-25 milyara çıkartabilmiş. Isveç kaç mılyonluk ülke ve adam başına düşen dışsatım rakamı nedir, diye sorarsanız belki; 8 mil- yon nüfusu var ve adam başına dışsatımı 10 mil- yon dolar. Türkiye'nin ise adam başına dışsatımı 400 bin dolar. Tam köşeyi dönecekken depreme yakalanan Türkiye'nin durumu işte bu! Birinci küme ülkeleri yakalayabilmek için adam başına dışsatımı demek ki en az 7-8 milyon dolara yükseltmemiz gerek! Ya- ni 15 misli! 15 yıldır enflasyonu düşürmemiş, üretimini bü- • yümenin gerektiği kadar arttıramamış bır ülkeyiz! Vergi toplayamayan biryönetimimiz var! Insan hak- lan sorunlanmız var! Her şeyden öne, bilinen bir depreme karşı yurttaşının can ve malını korumayı bir kenara bırakın, can ve mal kaybının yüksek ol- ması için elinden geleni ardına koymamış hükü- metlere ve onlann yönettiğı bir devlete sahibiz! •*• Tabii ki büyüyoruz, tabii kı gelişiyoruz. Ama çağ- daş dünyayı yakalayabilmek için henüz akılcılığı, bilimi, ülkenin dinamizmini bu yolda seferber ede- bilmiş değiliz. Daha doğrusu, işbaşına gelenler bunu başara- bilmiş değiller! Deprem acaba gelecek için bir umut işareti ola- bilir mi dersiniz? Alman gazetesine konustu Müteahhit Veli Göçer w linç'ten korkuyor BERLtN(AA)-Türkı- yetteki depremde yaptır- dığı binalann bir bölümü çöken müteahhit Veli Gö- çer. kitlelerin hıncının kurbanı olmamak için saklandığını açıkladı. Göçer. "Vicdan azabı çekmemi gerektirecek bir durumyok" dedi. Bıld am Sonntag gaze- tesine, cep telefonu ile demeç veren Göçer, mahkeme önünde kendi- ni sa\ijnacağını ifade ederek Türkiye'de mey- dana gelen depremdeki ölüm ve acıdan kendisi- nin sorumlu olmadığını belirtti ve şu anda kıtlele- nn hıncının kurbanı ol- mamak için saklanmak zorunda olduğunu ifade etti. Veli Göçer, gazetenin bunca insanın hayatını kaybetmesınden sonra vicdan azabı çekip çek- medıği şeklındeki soru- suna fa Ha\ir.Vicdan aza- bı çekmemi gerektirecek bir durum yok. Tabii ki, depremden etkilenenle- rin acısını pa>laşıyorum. Ancak benim neden gü- nah keçisi haline getirii- miş olduğumu anlanuş değüim. Ben edebiyat okumuş bir insanım. Ya- ni şairim" yanıtını verdi. Japon Prof. Dr. Masaşhi 'Türkiye depremlerden bizim gibi ders almalı 9 ÇEVARCIK (AA) - Tokyo Shibaura Teknik Ünıversitesi'nin ınşaat uzmanlanndan Prof. Dr. Havaşhi Masaşhi, Japon- ya'da yaşanan her dep- remden bir ders aldıklan- nı belirterek "Umarım Türkiye de bu deprem- den, bizim gibi ders alır" dedi Prof. Dr. Masaşhi, dep- remle ilgıli incelemeler- de bulunmak üzere Yalo- va'nın Çınarcık ılçesine geldi. Üniversitesinin, deprem araştırmalanyla ilgilı olarak 1996 yılın- dan beri Istanbul Teknik Üniversıtesi ile ilışkı ha- linde olduğunu belirten Masaşhi, Japonya'da ya- şanan her depremin ken- dileri için bir ders oldu- ğunu kaydetti. Masaşhi şöyle konuştu: u Biz yaşadığuıuz her depremden dersahyoruz. Bu den doğrultusunda, binalann yapınmla ilgili kanunlarda değişikliğe gidiyoruz ya da kanunla- ra ek madde ko> u\oruz. Örneğin 1995 yılındaki Kobe depreminden son- ra baa maddelerde deği- şikükler oldu. Biz dep- remlerden ders aktık ama sizin daha önce Krzinean, Dinar gibi yerierde vaşa- nan depremlerden ders almadığıntz anlaşılıyor."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle