20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 AĞUSTOS 1999 PAZARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Türkiye'nin Tek Şansı: Yağma Ortaklığından Kurtulmak Doğan KUBAN K ûçûk birayrmtı: Bulgaris- tan'dan gelen deprem eki- binın köpekîeri var. Ge- len deprem ekipleri kö- pekleriyle birlikte geli- yorlar. Ulkesinin her kö- şesi deprem tehlikesı altında bir Tûıkiye. Bizde köpekli birekip yok. Başka biray- rmtı: TÜPRAŞ, Türkiye'nin en büyûk ra- fînensi. Kendi yangınıru söndûrecek ara- cı yetersiz. Uzmanı da yok. Azerbaycan, Israil, Rusya. "Biz söndürürüz" diye ge- liyorlar. Başka bir aynnrı: Fay hattı üze- rinde Türkiye sanayi kapasitesinin yan- sına yakıru yığılmış. Başka bir aynntı: Zengin tatil siteleri. Depremde bütün si- te çökmüş. Eğer bunun gibi yüzlerce ay- nntı, aslında bütün bir tablo bu yamalar- la bir araya getirilmişse, her küçük şokta bunun parça parça olması kaçınjlmazdır. Ve toplumun bütün birikimleri, iyi niyet- li bütün çabalar, değil böyle bir deprem- de, berufakharekeöeçaördayacakdemek- tir. Zaten Türkiye ekonomisi sürekli dep- rem geçiriyor gibidir. Çanrdaya çatırda- ya dünyanın en zavallı para birimine sa- hip ülkesi olmuştur. Aftır tafur dolaşan- lar, bu ekonominin hesabını herhalde, bi- zim bılmediğimiz birilerine veriyorlardır. Biz öğrenemiyoruz. Depremde hem hükümet, hem toplum kanımca çok iyi bir sınav vermiştir. Hü- kümet, doğruyu iletmek dışında, canla başla çalışıyor. Halk sabırla bekliyor ve gerçek bir dayanışma gösteriyor. Fakat yarnalı bohça tablosunu değişn'recek, bu denli ağır bir felaketten toplumu aydın- Jatmak için yararlanmamak affedilecek bir şey değildir. Bütün politık söylem, gerçeği mûmkün olduğu kadar saklamak amacıyla şekilleniyor. Yalan söylenmi- yor. Fakat doğru da söylenmiyor. Pöliti- kacılann özel üsluplan gerçeklerin çev- resinde dolaşıyor. Bu söylem televizyon- larda da garip bir metafora dönüşüyor. Bu politikacı jargonu, bizim gibi bir ül- kede en tehlıkeli söylem. En cahil halk bi- le yalaru sezebilir. Fakat hiçbirşey deme- den yapılan konuşmalar... Bunlar halkı suya götürüp susuz getiriyorlar. lşin doğ- rusu, neredeyse yanm yüzyıldır söylenen ve yanm yüzyıldır politikacı ve işadamı jargonunda kaybolan gerçek: Tfiridye'nin efconom§tpoiMllfatopnütveyapıyağm*- aüğı üzerine kurulmustur. ZenginKkler toprak spekülasyonu ve inşaat spekülas- yonu sonucudur. Tabü faidriikler de. .Ne- den?_Çünkfi en koiayı ba Eğer dürüst ga- zeteciler ve gazeteler varsa, büyük sana- yi holdinglerinin toprak elde ederek, tü- mel gelirlerine göre ne oranda yapı spe- külasyonu ile uğraştıklannı göstermeliler. Toprak ve yapı yağması kentlileşememe- nin bir göstergesidir. Topraksız insanın bannak açı olması anlaşılabilir bir olgu- dur. Kente göç ve sayı demokrasisi ve bunlann istisman da yağmayı doğuran nedenlerdir. Bunu besleyen geleneksel ta- vırlarda anımsanabiiir. Örneğin Şile'nin Türk köyleri son Osmanlı çağında kö- mürcülüİde geçinirlerdi. Rum köyleri ise bahçecilik yapıyorlardı. 1960'lara kadar bu köylüler hâlâ ormandan ağaç kesip kömür yapıyoriardı. Aynı bölgede Polonezköy, tanmla ge- çinilebileceğinin güzel birömeği olduğu halde, 1970lerde, bizim bıldiğimız köy- lüler, kendi bahçelerinin ürününü yerken bile tanma yanaşmak istemiyorlardı. Bu- gün arsa ve orman arazisi spekülasyonu ile uğraşıyorlar. Emeksiz para kazanrnak. Herhalde Türk küitür tarihinde haraon \t beleşin yeri üzerinde aynnöiı bir araş- trmııyapmaktayarar var. Fakat butürgöz- lemler ne acılan dındirır ne de ekonomik yıkımın baş döndüren boyutlannı salda- maya yarar. Yağmadan en ufak bir pay bile alma- mış olduğuna kesinlikle inandığım sayın başbakan, depremin dehşetinden sonra, hatta ondan da daha dehşetli yağma dü- zenini, birlik, beraberiik. yaralan sarmak bahanesıyle örtbas etmemeli. Halk, uğra- dığı felaketm, kendisinin de bilinçsizce ka- tılarak, bazı gruplan olağanüstû zengin eden bir toprak yağması olduğunu şirndı de öğrenemezse, başka hiçbirfirsaftaöğ- renemez. Bu toprak yağmasmın, buen ko- lay para kazanma yolunun, bütün yasala- n delik deşik eden, politikacılann bütün safsatalannı yönlendiren, Türkiye eko- Domisinin en büyük motifi olduğunu öğ- renemezse başka hiçbir zaman öğrene- mez. Halk, belediyelerin temel işlevleri- nin geri kalmasında yasadışı, plan dışı ar- sa ve inşaat izni olduğunu öğrenemezse başka hiçbirzaman ögrenemez. Eğer Tür- kiye'de namuslu insanlar kaldıysa, kent- lıleşememiş, fakat kentli marifetlerinin kaypak yollannı öğrenmekte pek de zor- lanmayan bu insanlara, yasasızlıgı nere- deyse kural haline getiren bu yağma dü- zeninın şimdi, kendilerini acılara boğan boyutlannı anlatmak zorundaduiar. Çün- kü daha deprernkrjirlikn^erıkazlaruıkal- dınhnaya, yeni ptanlann yapdmaya, yeni inşaat izmkrinin verflnıeye başlanacağı önümüzdekidöoemdeyağma çarklan yi- ne aynı şekide dönmeyedevam edecektir. Fakat bir ölçüde engellenebılir. Hiç oi- mazsa zoıiaştınlabilir. Halk, parti politi- kası ile arsayağması arasındaki ilişkiyi gö- recek kadar aydınlanmalıdır. Biz, demokrasinin istenilen yere iste- nilen inşaatın yapılması olarak anlaşıldı- ğı bir çağda yaşıyoruz. Her müteşebbis ve müteahhıtin yaptığı spekülasyon, politi- kacılar tarafindan tebcıl edilen bırdemok- rasi etkinlığidir. Ve bunlann, yatınmlan engelleyen, yasalan hiçe sayan, insan sağ- lığma, İcentsel yaşam kurallanna ve plan- lı bir kent gelişmesine aykın olduğunu söyleyenler de demokrasi ve kalkınma düşmanlandır. Yalova'da yıkılan siteleri ya- pan bütün müteahhitler ve onlann ortak- lan demokrasi havarisi, 'etmeyin,eyieme- yin,insanlara ve topiuma yaziktır' diyen- ler de demokrası düşmanıdır. Enkaz altın- da kalanlar da demokrasi için ölmüşler- dır. Ve bunun şu sırada söylenmesi de va- tanın bütünlüğüne zarar getirebilir. Öyle diyor, büyüklerimiz. Hükümetbirtekkararla felaketin insan- sal nedenini aydınlatabilin Yıkılan bina- lann kaç tanesi malzeme noksanmdan yı- kıldı? Bunun için proje bulmak, derin in- celemeler yaprnak gerekmez. Yıkılan ya- pılardan alınan malzemeler üzerinde ba- sit bir laboratuvar analizı -deneyim sa- hipleri bunu harçlara bakarak da anlarlar- demir boyutlan kontrolü yeterlidir. Proje noksanı, zemin etüdü noksanı, deprem koşullanna uymamak. Kuşkusuz spesifîk birçok neden olabilir. Fakat bu ydalnudarm büyûk çoğonlu- ğu mabemecaiiBaktBn kaynaldaanıakla- dır. Buna neden obn inşaatçı ve buna g& yuman bdediye kontroİörleri, kötü inşa- atm temel sorumlulandır. Bu korkunç yı- kundan sonra yasal karmaşalar çıkarmak, çeşit çeşit araştırma yaprnak, işi bilerek çıkmaza sokmaktır. Malzeme hırsızlığı, yıkılan yapılarda yeterli kanıttır. Hatta yapı başka bir nedenle yıkılmış olsa bile, hırsızlık fiil olarak ortadadır. Bu araştır- mayı bütün üniversitelerin inşaat fakülte- len yapabilir. Bunu saptamak için malze- me ömeği almak ve birkaç kesit incele- mek yeterlidir. Bunu yapmadan kenti te- mizlemek bahaneayleenkaaortadan kal- dkrmak açıkça soç nedenini ortadan kal- dumaktır. Gerçı kimsenin gücü o enkazı kolayca ortadan kaldırmaya yetmeyecek- tir. Fakat hükümet ve Bayındırlık Bakan- lığı iyi nıyetini, bu incelemeyi hemen baş- latarak göstermelidır. Türkiye'de böyle bir kendini sorgula- manın bütün koşullan oluşmuştur. Halk, kötü yapıcılığın, kötü müteahhidin varlı- ğına ınanmakta, onlan suçlamaktadrr. Ka- muoyu vicdanen onlan mahkûm etmiştir. İnşaatrezaletinigünlerdir, sabahtan akşa- ma kadar belleklerimize nakşettik. Kuş- kusuz toprak ve yapı yağması sadece kö- tü inşaatlarla sınıriı degıldır. Onlarbu çar- kın sadece bir kolunu oluşturur. Fakat bu ölümcül bir koldur. Bir cinayet koludur. Bütün namuslu in- sanlar, eğer öyle birileri kaldıysa, dep- remden daha büyük felaketin, depremi böyle bir felaket haline dönüştüren yapı- laşma düzensizligi olduğunu halka du- yurmalıdır. Bütün iyi niyet sahiplerinin, dürüst bilim adamlanmn, güvenilirplan- cı ve mimarlann dile getirdikleri ortak yargı, yağmanın bu felaketin asıl nedeni olduğunu ve buna göz kırpanlann felake- ti çağırdıklan gerçeğidir. Bu dönemdeyapılacak en büyük kötü- lüklerden biri, halkı kaderciliğe teşvik eden ortaçağ sözleri söylemektir. Depre- mi Tann göndermedi. Dünyanın jeolojik yapısının doğal gelişmesi içinde, dünya kabuğunun yapısından ve hareketlerin- den kaynaklanan bir olgudur. Mevsimler, git-gel, erozyon gibi. Tan- n işidir diye kimse mayo ile kışı bekle- miyor. Kimsenin arabasmı Tann yürütmü- yor. Benzinkoyuncagidiyor. Tann'nın, kü- çük bebeleri ve genç analan beton blok- lar arasında ezmek için böyle bir felaket getirdiğini söyleyenler Tann'nın rahme- tine bile inanmayanlar, fakat inanç tica- reti yapanlardır. Aynı şekilde, gözlerinin önünde, taş, kireç, çimento yığını haline gelmiş binalann altında kalan annelerin, babalann, çoeuklann acılan ileeriyen in- sanlann, "Nerede bekdiye? Nerede bükü- met? Çocuğuma mama gönderin, bura- y» bir tek bdedjye memuru gdmedi'' tü- ründen sözleri ve bunlan dramatizeeden, dozukaçmış yorumlan bahaneedip, Tür- kiye'nin bu tür felakedere hazır olmadı- ğını söylemeye bir türlü cesaret edeme- yen devlet adamlannı da artık istemiyo- ruz. Türkiye'nin bu durumdan kurtulaca- ğına inanmak başka bir sorun, neden ka- famızı her seferinde duvara vurduğumu- zu sormak başka bir sorun. Yangın, su baskını, deprem gibi bilinen olaylarla kar- şüaşınca çaresizlik içindeoraya buraya sal- dıran politikacılardan da gına geldi. Biz birtek tutum ıstiyoruz. Şöyle diyebihrler "Bu çok büyük bir doğa otayıdır. Dünya- nın her yerinde olduğu gibi, bizde de bü- yük aabr çddunesi bekJenmeMdir. Fakat bu>iknnınsadecedepremin büvükhığün- den değil, birikmiş, yıOanmı; >« tekrar edegefcnkiküpoftikiUardan.rxl0sBİikier- den,btinçsiziflderden, adaın kay ırmalar- dan, deRstdüderw lıırszUdardan kaynak- laiKkğını büyoruz.Hep birikte üstesinden geleceğtz. Fakatbirdahaofanamas için bu hastahkiann, bu pishiderin, bu yatanla- nn üzerine gideceğiz!'' dıyecek kadar dü- rüst bir söyleme gereksinme var. Türki- ye ekonomisinin kimbilir kaç yıhna mal olacak ve kimbilir kaç milyon insanın ya- şamını altüst edecek böyle bir dunımda bunu söylemeye cesaret edemeyen adam- lann vatanperverlikten, politikadan söz etmeleri insanı umutsuzluğa düşürüyor. Gerçekten de halkı asıl umutsuzluğa dü- şüren, bazı şeylerin neden olmadıgı de- ğildir. Onlara daha güvenilir bir gelecek için cesaret veren cesur, açık, inandıncı söylemin yokluğudur. Politik jargonun yıvışık, eklemsız, içeriksiz sözlerini aşan birgerçek devlet adamı söylemi. Nefes al- dıran, taze bir söylem... Kültür Depremi!.. HÜSEYtN ATABAŞ K ültür, her şeyden öncebirdiıyarlı- lık, bir algılama işidir. Sanırım başka yazılanmda da şu ta- nımlamayı kullandım: Ge- nel anlamda kültür, insan düşüncesinin ürettiği değer- lerintümüdür Dündenbu- güne insanın doğaya hâkim olmak için yaptığı tüm araç ve gereçler ile bunlan kul- lanma bilgisi 'maddi kül- tûr'ü; yaşammı düzenle- mek, varsıllaştırmak, koru- mak ve bunlar için oluştur- duğu kurallar dizgesi de 'manevi küftür' ü oluştu- rur. Maddi kültür ile mane- vi kültür, birbirini tamam- layan tek yumurta ikizi gi- bidirler. Bu bütünlenmeden ortaya çıkan duyarlılık ve al- gılama, kültürü anlamlı ve yararlı kılar.Bu anlayış cer- çevesinde baküğım zaman, Marmara Bölgesi'nde yaşa- nan doğal deprem olayını, sonuçlan itibanyla bir 'kül- tür depremi' olarak görüyo- rum. 'Kühürsüzlüfün dep- remi' desem daha mı iyi an- laşılırsöylemek istediğim? Anlatmaya çalışayım: önemli bir deprem böl- gesi olduğu bilinen Anado- lu cografyasında alabildi- ğine başıboş, ilkesiz, so- rumsuz, ilkel bir yaşam için- de sürüklenip gidiyoruz. Umarsızız... Tüccan tüccar olmayan, müteahhiti mütc- ahhit olmayan, bürokratı bürokrat olmayan, kentlisi kentli olmayan, politikacı- sının gözünü hırs bürümüş popülist bir ortamda sürük- lenipgidiyoruz. Paranın pa- ra kazandığı, aşklann alı- nıp satüdığı bu 'çapkm' dü- zende, etik değerleri olma- yan bu çıkar arenasında dostluklar ise diş bılemek için verilmiş molalara ben- ziyor!.. İdeallerinize 1. derecede önem veriyor ve size yeni bir gelecek imkânı sunuyoruz. Çünkü müşterilerimizin olduğu kadar çalışonlarımızın memnuniyeti de bizim içinCl). sırada! Referans No: GOY-1 i ve Dntnhnse Yönetimi em n n p t i m i »rnet/Tntranet tJyflulnmnlnırı r n n t i f Dnğıtım KanaMnrı ii ve Y o z ı l ı m - s t e m D e s t e k h i x I s l e t i m S i s t e m i Ilgılenent«rin ayrıntılı özgeçMt^fertnı en geç 6 Eylul 1?9? tarıhıne kadar yukanda belırtilen rcferons nunarosı ıle bıriıkte Unıversal Bıljısayar Hıııa«tlerı R ş 'nın ısbotvunjtfub'l'coM.tr oton e-maıl adreııne vejra fskı 0ü)rü(fdere Cad. Ozcon sok. No: 13 C ftlok, Eüniy«t*vt«ri 4.lev«nt adr*ıın< ya do Eg«bonk Inson Koynaklorı tırmi'nın (112) 336 4f İ9 no.fu takt nuaoraııno 90nderpelen rica oltınur. Yazılıo • Windows NT. Visual Bosic, C+ + konularındo 2-3 yıl deneyİMİİ ve bonkocılık uygolomalorı gelıjtirraif yaıılıiBcılar • UNix sjstemleri üıerinde C ile yoıılım geliştiraiş tecrübeli yozthncılor Unu Sistealerı ve Datobase Yönetimi • 2-S yıl den«yi«li UNIX sistem yöneticileri • RDBMS datobase yönetıcilerı Sisten Gelijtırme ve Uy^ulaaıa • Bonkacılık uygulonalon geliştiraesinde 2-5 yıl derteyinli • Seyahat etmesine engel bufunmayon sisten geliştireıe elemanları Hetwork Yönetımi • TCP/IP, WftM, Cisco ürünferi konusunda 2-S yıl deneyimli network »iihendisleri Internet/Intranet Uygulamalorı • Internet uygulanalorındo deneyimli • JRVfl konusunda bilgili veyo kendisini yetiştirebilecek düzeyde Rlternatıf Dağıtın Kanalları • flTM, POS ve Caft Center uygulamalarında 2-3 yılltk deneyimli yozılımcılar iflN Yonetımı ve Yalılım • LRN, Web, DNS, Moil. Windows NT, lotus Notesfldministcotionve uygulamaları konulorında deneyimli bilgisoyar mühendisleri Sistem Destek • Meslek yüksek okulu veya meslek lisesi mezunu • Teknik literatür takip edebilecek kodar İngıliıce bilen • 28 yoşını geçmemiş • Oto ehlıyetli • Seyohote engeli olmayan • Bilgısayar donanım ve LRN, windows NT bilgisine sahip teknisyenler Unii İşletim Sıstemi • Unix İsletim Sistemi operatörleri Erkek adoyların oskeriikie iiişkilerini kesmiş olmaları gerekmektedir. EGEBANK Mûştefilerimiıin »emnunıyetı bızıa için ı. sırada. Bu söıünüıü adınızın yanındoki ®'le mühürlüyoruı. Sanayi devrimi ile önemi daha iyi anlaşılan kültür, ne yazık ki sanayi yöremiz Marmara Bölgesi'ne uğra- mamış dersem hafıf kaçar. Çünkü Türkiye 'den geçme- miş!.. Bu sözü de 'ağır' bu- lacaklann olduğunu biliyo- rum, ama ne yaak ki bu, bizim kendimize söylemek- ten çekmdiğımiz en önem- li gerçeğimizdir. Marmara depremini ne- den bir 'kültür depremi' olarak niteliyorum? Efendim, müteahhit yap- tığı inşaatın malzemesin- den çalıyormuş, o yüzden de bınalarçabuk yıkılıyormuş. Bu saptayım, doğrulardan yalnızca biridir. Peki sana- yinin kurulduğu yer doğru saptanmış mıdır? Yapı ya- pılacak yeıierin zemin etüt- leri sağlıklı mıdır? Kent planlamacısı, mimar, beto- narme ve tesisat mühendis- leri görevlerini doğru ola- rak yapmışlar mıdır? Usta demiri doğru bağlamış, be- tonu iyice kanştırmış mı- dır? İnşaat bekçisi betonu gereğince sulamış mıdır? inşaaün teknik sorumlusu işyerine uğramış, gerekli kontrolleri yapmış mıdır?.. Sanmıyorum, ama diyelim ki bu işlerin tümü de iyini- yetle yapılmıştır. Hatta be- lediyenin yetkilileri, görev- lileri, 'acaba projenin nere- smdebirgedikbulurdarüş- vet ahrun' diye düşünme- miştir bile!.. Yine de bun- lann hiçbiri sağlam ve sağ- Iıklı binalar yapmaya yet- mez. Çünkübubir kültürso- runudur, algılama ve duyar- lılık işidir. Sizinsanlarmızı alanlann- da uzman olarak yetiştir- miş olabilirsiniz. Ama o meslek sahiplerine, insanın her şeyin üstünde olduğu algılamasını. bireysel ve do- layısıyla kamusal yarar du- yarhlığı eğırimıni vereme- miş, yani onlan donanımlı kılamamışsanız hiçbir ve- rimli sonuç elde edemezsi- niz. Nasıl ki sürücüleri kendi alanında eğıtmekle trafık sorununu çözemezseniz, alanında tek tek başanlı in- sanlar yetiştirmekle de bir depremden en az zararla kurtulamazsınız. Bilgili olmak başka, kül- tür lü olmak başka şeydir. Marmara Bölgesi depremi ile aslında, Türkiye'nin var olduğu sanılan kültürü çök- müştür. Bu depremle, yaşama kültürümüzün bile olmadı- ğı ortaya çıkmıştır. Bu acı yıkımdan öğrendığimizbu- dur, umanm öğrenmişiz- dir!.. Latince kökenli kültür (culture) sözcüğünün anla- mı 'eldp-biçmek'tir. Bu ne- denle de, dilimizde kültür sözcüğü yerine kullanılmak üzere 'ekn' sözcüğü öneril- miştir. Dilimizde birde 'ne ekersen onu btçersin' diye bir atasözü vardır. Öyle de oldu, çok yazık. Bir ekmek bir de Cumhuriye! HCT günkû iki gereksınunMizn koruyucu torbası Cumhunyet Kıtap Kulûbû Feyonlannda 14 SAAT NÖIETÇİ KİTArÇI: 1212 514 II M HER İŞLCH >İR TELEFOMA CUMHURİYET'TEN OKUKLARA ORHANERİNÇ HlçOlmazsa Bu Kez Oers Alalım... Yıllardır düştüğümüz ya da düşürüldüğümüz aymazlığın acı, hem de çok acı sonuçlannı yaşı- yoruz. En sade yurttaştan en tepedekine kadar hepi- miz suçluyuz. Geçen haftanın yazısında, hükümetin sermaye- ye verdiklerinin yarattığı açığı karşılamak için ça- lışanlardan alacağının kılıfına dönüştürülen sos- yal güvenlik yasa tasansını irdeleyeceğimizi be- lirtmiştik. Ancak deprem zorunlu bir erteleme getirdi. Durumun özetini, TV ekranlannda izlediğim bir bayan, yıkıntılan ve açıkta kalanlan göstererek ya- pıverdi: "Büyüklerimiz emeklilik, emeklilik diye tuttur- muşlardı. Buyunın işte. Cûmleten emekli olduk." Bir deprem daha geçirdik ya. Yöneticilerimiz yasa değişiklikleri de dahil btitün önlemlerin alı- nacağını söylemeye başladılar. Biz bu filmi daha önce de izlemiştik. O günlerin yöneticileri de ay- nı yolu izlemiş ama acılar azalınca yapılması ge- rekenleri unutmuşlardı. Eğer aymazlıktan vazgeçsek ve en azından ya- salan geçerti kılabilseydik bugün "40 bine yakın yurttaşımızı yitirdik" diye dövünmezdik. Iktidar ortağı partiler, deprem konusunda Mec- lis araştırması yapılması için görüş açıklayınca TBMM Tutanak 68'inci cildine bir göz attım. İçinde "Istanbul llinin Sonınlannı TespitEtmek ve Buradaki Vatandaşlann Uygar Bir Dûzen İçin- de Yaşamasını Temin Etmek Amacıyla Kurulan 10/12 Esas Numaralı Meclis Araştırma Komisyo nu Raponı" da yer alıyor. 60 sayfalık raporda pek çok konu arasında "Ko- nut, Gecekondu ve Kaçak Yapılaşma Sonınlan", "Istanbul'un Yönetimine llişkin Kunımsal Sorun- lar" gibi bölümler de var. Kuşkuya düşüp *Acaba atladım mı?" diye ikin- ci kez taradığımda da "deprem" ya da "zelzele" sözcüğüne rastlamadım. Oysa Istanbul birinci de- rece deprem kuşağında yer alıyor ve sorunlan bu yönden de irdelenip çözüm önerilerinde bulunul- ması gerekiyordu. Ama komisyon üyeleri "dep- rem " konusunu ya önemsememiş ya da yok say- mışlardı. Deprem anlaşılan bu kez doğrudan ele alınacak, ama, "Tekertek kınldıktan sonra yolgösteren çok olur" atasözünün doğrulanması gibi kalacak. Çünkü biz bugüne kadar hiçbir şeyden ders al- mayan insanlar ülkesi durumundayız. Oncelikle imar yasalannda değişiklik yapılma- sı görüşü ağır basıyor. Peki o yasalan kımlerin na- sıl uygulayacağını düşündük mü? Hiç sanmıyorum. Köy Yasamız 7.4.1924 günü yürürlüğe girmiş. Kimi maddelerini değiştırmişiz ama birinci mad- desi 75 yıldır aynı. "Nüfusu iki binden aşağı yurtlara (köy) ve nü- fusu iki bin ile yirmi bin arasında olanlara (kasa- ba) veyirmi binden çok nüfusu olanlara (şehir) de- nir? Nüfusu iki binden aşağı olsa dahi belediye teşkilatı mevcut olan nahiye, kaza ve vilayet mer- kezleri kasaba itibar olunur. Ve Belediye Kanu- nu'na tabidir. 1924 yılındaki nüfusumuz 12 mityon dolayında. 1927 yılındaki ilk nüfus sayımının resmi sonucu da 13 milyon 648 bin 270 kışi olduğumuzu gösteri- yor. 65 milyonuz ve bugün de nüfusu 2 bini geçen köyferi belediye yapıyoruz. Partilerimiz "Militanlanmıza iş olanağı yarata- lım" diye düşünmüyorsa sadece nüfusa dayalı bir tanımdan artık vazgeçmeliyiz. Kurulacak belediyenin sağlayacağı getirle, her dalda yetkin uzmanlar çalıştınp çalıştıramayaca- ğını irdelemeli veyurttaşlanmızın korunup kollan- masını sağlayacaklanna aklımız keserse izin ver- meliyiz. Belediye ve çevresindeki alanlar dışındaki köy- lerde yapılan binalar ise sadece "başıboşluğa" ta- bidir. Çünkü İmar Yasası'nın 27'nci maddesi "Se- lediye ve mücavir alan dışında kalan bütün köy yerieşik alanlannda yapılacak yapılar için yapı ruhsatı ve kullanma izni aranmayacağını" söyle- mektedir. Yöneticilerimiz hiç olmazsa bu depremden ders almalılar. Kaybettiğimız vatandaşlan geri getıreme- yiz ama, adamsendecilikten vazgeçip yeni kurban- lar vermekten kurtulabiliriz. Ülkemizde geçerii kılınan "bireyselcilik", "ken- di gemisini kurtarma" gibi yanlış yönlendirmeler de bu depremle büyük oranda yerie bir oldu. Yurt- taşlanmızın darda kalanlara yardım için gösterdik- leri hız ve özveri için ne söylense azdır. Sosyal da- yanışmanın yeniden gündeme geldiğini görebil- mek de bir toplum için az kazanç değildir. Keşke bunu acılı günlerden çok önce başara- bilseydik. Deprem yalnızca insanlanmızı değil, anadilimi- zin iki sözcüğünü de elimizden aldı. "Nezaret altına alınma" karşılığı olarak kullanı- lan "gözaltr sözcüğünü "müşahade altına alın- ma" karşılığı kullanılması gereken "gözetim" söz- cüğüne, "çok" kavramını da "oldukça" sözcüğü- ne kurban etmiştik. Deprem bunlara, yıkılma, çökme, yıkıntı, çö- küntü sözcüklerini bir yana attırarak "göçük", gi- riş-çıkışlann denetim altına alınması karşılığı ola- rak da bir sağlık terimi olan "karantina" sözcü- ğünün eklenmesine neden oldu. özensiz birTV görevlisinin yaptığı ve düzeltme- yi de düşünmediği yanlışlar hızla yaygın duruma geliyor. Bilim insanlanmızın yanı sıra gazeteler bi- le manşetlerinde kullanıyor. Türkçemize de saygı duyalım lütfen. Çünkü o da bir canlıdır. • Deprem, gündemdeki tüm sorunlan geriye at- tı. Gazeteciliğin gerektirdiği ekip çalışması böyle günlerde somut olarak ortaya çıkar. Cumhuıiyet'in tüm çalışanlan okura duyduğu sorumluluğu bir kez daha kanıtladı. Editörterimiz, yazarianmız, haber merkezimiz, bölüm şeflerimiz, muhabirlerimiz, fo- to muhabirierimiz, Ankara ve Izmir büroJanmız ve düzettmenlerimiz kadar, satış, idare, teknik servis- ler, ulaştırma servisi ve telefon santralı çalışanla- nmız da zor ama başanlı çalışmalarla dolu bir haf- ta geçirdiler. • Türkiye'ye başsağlığı, yaralılann kısasürede iyi- leşmesi dilekleri ve saygılanmızla. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle