25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 AĞUSTOS 1999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Mekteb-i Mülkiye Bu yıl ilk kez öğrenci alacak inşaat halindeki Sabancı Üniversitesi'nin reklamını yaparken rnezun oldukları Siyasal Bilgiler Fakürtesi'ni, yani 140 yıllık Mekteb-i Mülkiye'yi küçümseyen iki "büyük" gazeteciye Mülkiyeliler Birliği Yönetim Kurulu'ndan tarihi bir yanıt verildi: "Sabancı Üniversitesi'nin salonlarının b genişliğini, kubbelerinin yüksekliğini, X, göletlerinin derinliğini ölçebilen metreler, bizim hayallerimizi, azim ve kararlılığımızı ve yurt sevgimizi ölçmeye yetmez sayın yazarlar... Mekteb-i Mülkiye'yi reklamcı yazariara karşı savunmaya kalkışmanın anlamı yok elbette; bazı saldırılar vardır ki, saldırıya uğrayanı yüceltir olsa olsa... Yaşını başını almış kişilerin, yaşanmamış yıllarını geri getirecek zannettikleri Amerikan bozması ütopyaları karşısında alayla gülümsemekten de kendimizi alamıyoruz doğrusu..." Elektronik posta: someposta.cumhuriyetcom.fr T«l: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Fazilet, beyaz sayfa açmak istiyormuş... "DYP'den ödünç alsmlari» A ylık dergi "Bilim ve Ütopya" son sayısında yeni bir sayfa açmış: Safsata Avcısı... Der- gi, okuriarının katkısı iie günlük yaşamda, kitaplarda, televizyon programlannda kar- şımıza çıkan safsataları, şarlatanlıkları derlemeyi amaçlamış. İlk avcı, Zafer Gazi Tunalı olmuş... Tunalı, Abdullah Said adında birinin yazdığı "Şi- falı Duaiar" kitabında fakirliğin, geçim sıkıntısının, unutkanlığın ve üzüntünün nedenlerini bulmuş: Güvercin ile oynamak. Helaya sağ ayak ile girmek. Çok gülmek. Hamamda kepek ile oğunmak. Soğan ve sarmısak kabuğunu yakmak. Gece ev süpürmek. Eşik üstünde oturmak. Kapının bir kanadına dayan- mak. Nefes ile kandil söndürmek. Kırık tarak kullan- mak. Oturarak sank sarmak, Ayakta pantolon giymek. Mezar taşı okumak. İki kadın veya iki deve arasın- dan geçmek. Canlı bit bırakmak ve taşımak. Siyah terlik giymek. Helali ile çok cinsi temasta bulunmak. Dişıyle sakalının kılını kırmak. Sol el ile yemek yemek. Safsata Bunlar boş inançlar değil... Bunlann hepsi, eski yazmaeserlerden alınmış, güvenilirzatlann muteber eserlerinde belirtildiği üzere bazı hastalıklann sebep ve amilleri... Bu bakımdan kaynak belirtmek gerek- miyor. Hmi gerçekler devam ediyor: "Yemeği, daha iştah varken terk etmek iyidir. lyice doymadan, daha doymaya yirmi otuz lokma varken kalkmaltdır. Zira fazla yemek mideye ağır gelir, hazım geç ve güç olur. Midede fazlaiıklar ve yeller olur. Çok yaş yemekler kann suyunu arttınr. Peynir ile sütü bir- likte yememelidir. Üzerine sirke içmek de çok zarar- lıdır. Yoğurt ile peyniri beraber midede bulundurmak da zararlıdır. Suyu yemekle beraber içmek uygun ve faydalıdır. Hamamdan ve cinsi münasebetten sonra su içilmemelidir. Aç kamına cinsi münasebet göze za- rarlıdır. Cinsi temasın en makbul zamanı gece yarı- sından sonradır. Ekşi yemekler yedikten sonra cinsi münasebette bulunmak siniriere zararlıdır. Taze ba- lık yedikten sonra soğuk su banyosu yapanın felç ol- ması muhtemeldir." Şimdi de çıban tedavisi: "Tartılmadan bir avuç kadar fındık alınacak, bun- lardan yedi tanesi alındıktan sonra her biri çıbana sü- rülecek ve sürülürken de bu fındık çıkarsa bu çıban da çıksın denecek ve bu el benim elim değil Adem babamızın eli, Havva anamızın eli, Fatma anamızın eli denilecek. Sonra fındıklar üç parçaya bölünecek, üç yol ağzına gidilip her parçası bir yola alılacak, ar- kaya bakılmadan eve dönülecektir." Bu kadan da olmaz demeyin... Mide bozukluklanna karşı hastasına deve çişi iç- meyi öneren doktorun Vakıf Gureba Hastanesi'ne klinik şefi yapıldığı bir ülkede her şey olur! SESStZ SEDASIZ (!) NVRtKVRTCEBE Yüksek Yerilim Hattı Erdinç UTKU Herkes düşûncesini söylesin. Benim dediğimi yapalım! Müzik yayımna çlfte standart Sedat Özcan ve eşi, bir seyahat acentesiyle Feth'ıye'ye tatile gid'ıyor... Çalış'ta Poyraz 2 Hotel'de kalı- yorlar... Tura katılanlar arasında dost- luklar kuruluyor, güzel birtatil oluyor... . Tesisin sahibi ve yöneticisi Necla Poyraz'ın yerli ve yabancı konuklara gösterdiği ilgi de eklenince tatilde her şey çokiyigidiyor... Tatilin sonuna doğru Sedat özcan, Necla Poyraz'a, bir Türk Gecesi" dü- zenlemesini öneriyor... Yabancı turistlerin de ilgisini çeke- cek gece için hazırlıklara başlanıyor... Fethiye'de gece müzik çalınması için belediyeden ve polisten izin alın- ması gerekiyor... Her şey tarnamlanıyor, geriye izin ka- lıyor... O gece, yerli ve yabancı turist- ler eğlencenin başlamasını bekli- yor, ama "Türk Gecesi" yapılamı- yor... Çünkü izin alınamıyor... İzin verilmiyor... Aynı gece saat 22.00'den itibaren çevredeki Şimşek Otel'den ve Mutlu Otel'den müzik sesleri yükselmeye başlıyor... Poyraz 2 Hotel ise sessiz- liğe gömülüyor... Sedat özcan, ge- cenin sessizliğinde düşünüyor: "Ye- rel yönetimin halen hükümet ortağı olan sağ görüşlü bir partinin elinde bulunması ve tesis sahibinin hem ka- dın hem de Alevi olması izin verilme- mesinde bir etken miydi? Başka te- sislere izin verilmesi ya da izinsizse mü- zik çalınmasına müdahale edilmeme- si bir çifte standart değil mi?" ÇED KOŞESt OKTAY EKİNCİ EdizHun 'Tahkim' Smavında... Nokta dergisinin 'Doruktaki- ler '98' ödülünü alanlar arasında ANAP Istanbui Milletvekili Ediz Hun da var. ÇED Köşesi'nı ilgi- lendiren yanı. ödüliin Ediz Hun'un politikacı kimliğine değil 'çevre- ci' kimliğine venlmiş olması. Ken- disini biz de kutluyoruz ve Türki- ye'nin tarih, doğa ve ekolojik de- ğerlerini koruma çabasında daha da 'doruklara' tırmanması için başanlar diliyoruz... Ediz Hun'u önceleri beyazper- dedeki efendi. yakıştklı. ciddi, ama duygu yüklü insancıl kimliğiyle sevmiştik. Yıllar sonra bu hüma- nist ve olgun kişiliğin 'çevreci- lik'le buluşması da doğrusu çok yakışmış, 'güvenilir' bir imaj da yaratmıştı. Nitekim, kimi panellerdekı 'ge- lecek kuşaklara olan sorumlu- luklarımızr dile getiriş tarzı, ay- nı zamanda yıne çevre konusun- dakı 'bilimsel araştırmalarıyla' da birlikte dınlenınce, yıllar önce beyazpardede yarattığı sevgıyle de bütünleşerek doğrusu çok etki- li oluyordu. Denebilir ki Ediz Hun'un her ko- nuşmasından sonra ınsanlar nere- deyse 'kendilerinden utanır" ha- le geliyor, çevre içm neden bir şeyler yapmadıklanna ve neden 'sessiz' kaldıklanna üzülerek sa- londan aynlıyorlardı... • • • tşte böylesi bir süreçte Ediz Hun"un bu kez 'milletvekili' ada- yı olacağı yönündeki duyumlan al- dığımızda da buna haklı olarak sevinenler çok oldu. Panellerde dinleyicileri en çok etkileyen bu ciddi ve duyarlı insan, 'aynı hü- nerini' TBMM'de de gösterdiği za- man belki 'parlamenterleri' de et- kiler. çevreye duyarsız yasalann çıkmasını daengelleyebilirdi... Hele bir de 'Çevre Bakanı' gi- bi görevlere de gelebilirse, örne- ğin Imren Aykut'un ikide bir 'ne yapayım, yetkim yok...' diyerek sızlandığı türden bir bakanlıktan çok daha farklı ve 'sorunların üzerine giden' birçalışma göste- rerek, kimbilir belki de Euro- gold'un siyanür tesislerini bile kendisı bizzat yıkarak Berga- ma'dan temızleyebilirdi... • • • Politika yaşamına 'ANAP'lı' olarak başlamayı yeğleyen Ediz Hun, 18 Nisan 1999 seçimlerin- den 'İstanbul Milletvekili' ola- rak çıktı. Ne var ki örneğin aynı günler- de yoğun olarak gündeme gelen '3. köprü* konusunda Ediz Hun ne- densepek ortalarda yoktu. En azın- dan, 'çevreci kimliğine' uygun düşebilecek bir konum ve etkin- lik içinde görünmüyordu... Benzer şekilde, yine lstanbul'un 'orraanlarına' göz diken özel va- kıf üniversitelerine, suhavzalan- nı yağmaya açan İSKİ yönetme- liklerine tepkiler yükselirken de Ediz Hun'dan ne bir ses ne de ne- fes duyulabilmişti. O kadar ki, aynı ormanlan ve içmesuyu havzalannı 'çevre düş- manı itnar işgalcilerine' karşı korumak için 'SİT' kararîan alan Konıma Kurulu üyeleri de ken- dilerine 'kıyım' uygulandığı za- man"yıne Ediz Hun'u ne yanla- nnda ne de yakınlannda görebil- mişlerdi... Acaba bu beyazperdeden sevda- landığımız güzel dostumuz, daha milletvekili bile olmadan politika- cılann 'söyle, ama yapma' kura- lını mı benimsemişti?.. Yeşil alan- lann, SÎT'lerin, kıyılann, tarihsel dokulann. doğal değerlerin yağ- Çevre Bakanlığı danışmanı olarak tzmit Körfezi'ndeki kirliliğe çok üzülen Ediz Hun, aynı körfezdeki SEKA fidanhğı Ford fabrikasına verildiğinde de olanı biteni sessizce izlemeyi yeğlemişti. malanması karşısında 'bir şeyler yapmak' yerine, gelecek kuşak- lara sadece 'nasihat' aktarmakla yetinen sayısız politikacı gibi mi davranacaktı?.. • • • Ediz Hun, Nokta dergisi anke- tine katılanlann kendisine uygun gördüğü 'Doruktaki Çevreci' ödülünü ilginç bir zaman kesitin- de aldı. Ülkenin gündeminde hüküme- tin "uluslararası tahkim' özlemi var. Bu özlem, ülkenin tüm kültûr ve çevre zenginliklerinin ulusla- rarası sermayeyle ortak yatınmcı- lar tarafından 'ulusal hukuk en- geli aşılarak yağmalanması' an- lamına geliyor. Böylesı bir gözü- kara talan sürecinin başlayabil- mesi ise 'milletvekillerinin ona- yına' bağlı... Bakalım Ediz Hun, doruktaki çevreci kimliğiyle örneğin 'Bcr- gama köy lülerinin' tahkime kar- şı duyarlı direnişlerine mi destek verecek, yoksa yıllardır paneller- de savunduğu çevreyi koruyan Da- nıştay'ı devre dışına iten bu 'kü- resel talan' yasasına mı oy vere- cek?.. tstanbul milletvekilimiz Ediz Hun, yaşamırun belki de en büyük 'sınavıyla' karşı karşıya. Çev- recihğın doruğunda olup ol- madığını da asıl bu sınav gös- terecek... KÎM KİME DUM DUMA BEHİÇAK behicak@tur1cnet ÇÎZGÎLtK KÂMtL MASARACl HARBt SEMtH POROY TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 1 Ağustos JST4NBUL UNIVERSITESIKURULÛU.. 1933'TE BUGÜM, '/A/ g*Şi-ATT76f £ĞfTİM l/£ÖĞeETTAji O£V- G/Mf, Ü*"V£tt/r£yr D£ A&PSMM İB46 'PAN &ERİ YÜKSEK ÖĞ££NİMİ YAfiJ fSTPtNeUL CMGÜLFÜNUMa, y£Nİ TÜ&C rssz'oe, y/iÂ/Mct UZM/IA/C4- o/t KAnzrsryLA niz/eiArr/e'/ s/e GA- UYGUN OL4&A/C Ç4Ğ&4Ş H4l£ &ETİ- 22S2 SAYtLt H4S* İL£~ KM&ULAAI n/GK fMK-fOfBf £US7-/nJSÛ'. Ğ Ot. So/da fa&*fas//ım aSff/fr görü/ ANTALYA MAHKEME SATIŞ MEMURLUĞU'NDAN GAYRİMENKUL AÇIK ARTTIRMA tLANI Esas: 1995/66 Antalya Merkez Kızıl Toprak Mahallesi 4549 ada (eski 23) (yeni 39) parselde kayıtlı taşınmaz kesüıleşen Izaleyi şuyuu karan ge- reğince satılacaktır. Satışa konu parsel tapu kaydına göre 377.00 m2 genişliğınde olup üzerinde tek katlı yığma yapı tarzında yapıl- mış ev bulunmaktadır, parsel aynk nizam 4 kat inşaata müsaittir. Mahalli rayiçlere m2'si 25.000.000 TL.'den muhammen bedeli 10.675.000.000 TL.'dir. 1. Satış: 6.9.1999 günü saat 16.30 -16.40 arasında Antalya Adliye Sarayı Kat: 1 No: 62'de açık arttırma ile yapıhr. Bu satışta değerinin %75'ini bulmadığı takdirde 16.9.1999 günü aynı yerde ve aynı saatte 2. arttırma yapılır, ikinci satışta ise değerinin %40 ve mahkeme masraflannı geçtiği takdirde en çok arttırana ihale edilir. Satış peşin para iledir, ancak isteyen alı- cıya 20 günü geçmemek üzere mehil verilir. KDV alıcıya aiftir. Satışa iştirak eden değerin %20'si nispetinde teminat yatırması ge- rekir. Ihaleye katılan şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacaklan, başkaca bilgi almak isteyenlerin Memurluğu- muzun 1995/66 sayılı dosyasına başvurmalan ilan olunur. Basın: 35938 PANO DENtZ KAVUKÇUOĞLU Geçmiş Zaman Olur ki... Saatlerdir süren tartışmalar milletvekillerinin sinirterini "kemanyayı" gibi germişti. Her biri, kar- şısındakini parçalamaya hazır birer panterdi sanki... 15 Şubat günü başlayan bütçe görüşmeleri kavgalara yol açmıştı. İlk gün, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri Bülent Ecevit'in "ulusal gelir hesaplannın şişkin gösterildiğini" iddia et- mesi kavgaya neden olmuştu. Adalet Partisi Aydın Milletvekili Kemal Ziya Öztürk ve Elazığ Milletvekili Ömer Eken, CHP İstanbul Milletve- kili Orhan Birgit'in üzerine yürümüşlerdi. Tür- kiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Ferruh Boz- beyli'ye oturuma ara vermekten başka bir yol kalmamıştı. Her şey "vatan, millet ve hürriyet" için de olsa, Türkiye Cumhuriyeti'nin hiçbir Mec- lis Başkanı, "milletin vekilleri"n\n gözleri önün- de telef olmasına izin veremezdi!.. Ertesi gün CHP Kırklareti Milletvekili Hasan Tah- sin Uzun ile AP Bolu Milletvekili Şükrü Nihat Bayramoğlu kapışmışlar, çevrelerini saran ar- kadaşlannın, "gözûnevur!", "kulağınıısır!"bağ- rışları arasında doya doya kavga etmişlerdi. Kavga, CHP Denizli Milletvekili Hüdai Oral'ın, "Boraks madenlerinde yabancı şirketlere imti- yaz hakkı, önce Demokrat Parti sonra da Ada- let Partisi tarafından verilmiştir..." sözleri üzeri- ne çıkmıştı. 196O'lı yıllarda birçok yurttaşımız gi- bi milletvekilleri de "ulusal çıkariar" konusunda duyarlıydılar... 16 Şubat günü, Türkiye Işçi Partisi Milletve- kili Çetin Altan'ın, AP sıralarına dönüp, "Çoğun- luğunuz var, ama ağıriığınızyok!" demesi üzeri- ne çıkan kavga hemen bastırılmıştı. Çetin Altan, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girdiği günden beri, Adalet Partili milletvekillerini en zayıf olduk- lan yerden, "oldukça düşükzekâ düzeyieri "nden yakalamış, vurdukça vuruyordu. Yontulmamış Türkiye liberalizminin parlamenter temsilcileri- nin, o günlerin bu kıvrak, ironik "sol" zekâsı kar- şısında, kaba kuvvete başvurmaktan başka ya- pabilecekleri bir şey yoktu. Davranışlarıyla, ya- şamları boyunca, odun yarmaktan başka elle- rinden hiçbir iş gelmemiş "dağlı oduncular"\ an- dınyorlardı. Üzerierindeki, "/casabadamad/"ke- simli, koyu lacivert takım elbiseleriyle, "abezan " erkeklerin, -her an patlamaya hazır- gerilimi için- deydiler. "Sofa"ya yatmışlar, her kalem oynatı- şında, meydanlarda, TBMM'de ağzını her açı- şında kendilerini "aşağılayan" bu genç milletve- kilini nasıl parçalayacaklarını düşünüyorlardı. Bekledikleri an 19 Şubat gecesi gelmişti. AP'li Içişleri Bakanı Faruk Sükan'ın, Amerikan em- peryalizmine karşı çıktıkları için 'Vafana iha- netle suçladığı TİP milletvekillerine saldırdılar. Aralarından çekip aldıkları Çetin Altan, "fecişe- kilde" dövülürken, diğer bir TİP milletvekili, Yu- nus Koçak, bir "tabanca kabzası"y\a başından ağır yaralandı. "Uberal" parlamenterlerin gücü 1968 yılında ancak buna yetiyordu. Ertesi gün CHP Genel Başkanı Ismet Inönü söz alacak, "Dün gece olan hadiseler her ma- nasıyla esef vericidir. Herhangi bir sebep, ba- hane ve ithamla izah olunacak, hazım olunacak yeri yoktur. Hükümet tasmim ettikleri, zararlı gördükleri bir parti aleyhinde Meclis'i tahrik et- mek için bütün çabasını sarf etmiştir. Içişleri Ba- kanı bu kürsüde türtü misaller getirmeye çalı- şarak bir partiyi insanları ile mevcudiyeti ile ıt- ham etmiştir..." diyecekti. Bu sözlere, Içişleri Bakanı Faruk Sükan'ın yanıtı ise, TİP hakkında -dilediği sonucu alamayacağı- bir soruşturma açtırmak olacaktı. 23 Şubat'ta bir açıklama yapan TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar, bir iftirayla karşı kar- şıya olduklarını söylüyor, Başbakan Süleyman Demirel ise Ismet Inönü'yü suçluyordu: "Bu kürsüden ihtilal ışığı verme imkânı artık kalma- mıştır. Kendilerini bu milletin kurtancısı addeden- ler gaflet içerisindedir." Artık Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde ne "sos- yalistler", ne "sosyal demokratlar", ne de "kav- ga" var... Herkes IMF'den, herkes uluslararası tahkimden yana... Aradan 31 yıl geçmiş. Mec- lis'te "saö"ın, kavgaya tutuşacağı bir "düşman (9" bile kalmamışL Öyle bir zaman ki, kavganın "hayali" bilecihan değiyor... Faks:0216-418 8410 '' BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA. 1/ Büyük cami- lerde son cema- 2 at yerinin cami- g ye bitişik duva- nnda yer alan balkonbiçimin- de küçük çık- ma. 2/ Haber- 6 ci... Aşıkvebil- 7 ye oyunlannda R kullanılan, içi ° oyulup kurşun 9 akıtılarak ağır- laştınlmış boyalı ke- mik. 3/ Ağız mukoza- 1 sında oluşan yüzeysel 2 yara... Bir şeyin tersini 3 söyleyerek edilen alay. . 4/ Demirin simgesi... Güvenlik içinde olma. 5/ Alacak ya da borç. 6/ Yunan abecesinin üçün- cüharfi... Küçükmağa- 8 ra. II Işsiz, aylak... Te- g lefon sözü. 8/ Metal par- laklığı verilmiş deri... Tutsak. 9/ Ödünç verilmiş bir pa- ranın, bir yıldan daha kısa bir dönem için hesaplanan faizlerinin ana paraya eklenmesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ayncalık tanınmiş... Kanşık renkli. 2/ "— belalı şey fakat uzlet sıkıntıh" (Yahya Kemal)... Atlann taşınması için yapılmış kapa- lı taşıma aracı. 3/ Tabaka... Bir cins kertenkele. 4/ Ulan- mış, katılmış parça... Kiraya verilerek gelir getiren ev, dükkân gibi mülk. 5/ Tespihlerin baş tarafına takılan uzunca parça. 6/ Anadolu'nun kırsal kesiminde erkek- ler arasında düzenlenen yâren toplantılanna verilen ad... Notada durak işareti. 7/ Ortodokslarda tahta pa- no üzerine yapılmış her türlü dinsel resme verilen ad... Isyankâr. 8/Nâzım Hikmet'in soyadı... Saz, kamış. 9/ Anadolu'da kurulmuş eski uygarlık... Yerleşmiş ilke ya da yasaya uygun durum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle