Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 1 AĞUSTOS 1999 PAZAR
12 PAZAR KONUGU
Osmanlı ve Türk tarihi uzmanı Hintli Prof. FerozAhmet'le Türkiye 'nin dışpolitikasını konuştuk
'Avrupa güçlü Türkiye'den korkuyor'
İsrail'le
yapılan
anlasma
- Türkiye'nin bütûnyakın komşulanyla
onlarca yıldır kötü Uişkiler içinde olması
sizce dikkat çekici değil mi?
- Bu, çok talihsiz bir durum. Türkiye'de
siyasetin su başmdakilerin bunun nedenini
kendi kendilerine sonnalan gerekir.
Kendilerine sormalan gereken ikinci bir
soru da bu dururnda Türkiye'nin bir
sorumluluğu olup olmadığıdır. Bir atasözü
vardır. "tki eiin sesi var" diye... Türkiye'nin
. 1950"lerdeki Ortadoğu politikası hâlâ
hatırlardadır.
Olaylar 1960'tan sonra değişmeye yüz
tuttu. Olaylar bugün de değişmeye devam
ediyor. Herhaide Türkiye'nin İsrail'le
yaptığı bu anlaşma. Arap ülkeleri için
büyük bir soru işaretidir. diye
düşünüyorum. Öte yandan Arap ülkeleri,
yakın geçmişe kadar israil'le savaş hali
içindeydıler. Suriye ise hâlâ topraklannın
bir kısmının Israil işgali altında olmasından
tedirgin. Türkiye de bu duyguyu çok iyi
biliyor. Çünkü kendisi, Birinci Dünya
Savaşı'ndan sonra aynı tehditleri
hissetmişti. Bütün bu konuştuklanmızm
ışığmda. Türkiye'nin komşulanna daha
anlayışh bir tutum izlemesi gerektiğini
düşünüyorum. Dediğim gibi, Türkiye kendi
kendine, bütün bu ülkelerle üişküerim
neden kötü, diye sormalıdır. Evet, birkaç
yıldır Bulgaristan dost bir ülke haline geldi.
Ama bir dönem Bulgaristan da hasım ülke
durumundaydı.
- Evet, Soğuk Savaş döneminde... Bu
noktada size şu soruyu sormak istiyorum:
Sizce Türkiye Soğuk Savaş 'ın bitişine
haztrlıklı mıydı?
- Hiç kımse hazırlıklı değildi.
ABD
açısından
Türkiye
- Belki ABD ve Almanya bir ölçüde
hazırdı...
-Almanya için pek aynı şeyi
söyleyemeyeceğım. Iki Almanya'nın
birleşmesı, Almanya"yı ekonomik açıdan
hiç olmazsa 10-15 yıl geriye itti.
Almanya"dakı bunalımın bir nedeni
bırleşmedir. Tabiı ABD, Soğuk Savaş'ın
bitimine büyük bir hızla uyum sağladı.
Sovyetler Birliği'nin dağıhşıyla birlikte
ortaya çıkan Yeni Dünya Düzeni de kolay
bir süreç olmadı. Şimdi, ABD'nin her şeyi
kontrol edebileceği yeni bir dünya
düzenınin nasıl yaratılabileceği tartışmalan
sürüyor. NATO konusu da aynı baglamda
ele alımyor. Son olarak da ortaya atılan
fıkır. ABDli silah üreticilerinin AvTupah
sılah üreticileriyle bir ittifak oluşturmak
istemeleri. Mary Kaldor adlı biryazar,
"Disintegrating West" (Çözülme
Sürecındeki Batı) isimli çok iyi bir kitap
yazmıştı. Mary Kaldor, 1960'larda
Türkiye'ye ekonomik danışmanlık yapan
Nkhoias Kaldor'un kızıdır. Mary Kaldor
kitabında, dünya banşmı Sovyetler
Birliği'nin değil, Avrupa ve ABD'nin tehdit
ettığinı yazmıştı. Kıtapta şöyle bir bölüm de
vardı: "Avrupa, ABD'den bağımstz olarak
silahlanırsa yeniden Avrupa Ue ABD
arasında bir savaş tehlikesi ortaya çıkar."
Nedense bu kitap artık pıyasada
bulunmuyor. Neyse ki ABD'de siyaseti
oluşturan çevreler bu fıkri benimsemişler ki
hegemonyalarını Avrupah silah üreticilerine
kabul ettirmeye çalışıyorlar. NATO'yla
birlikte bu da yeni bir oluşum.
Son olarak öğrendiğim bir gerçek, Avrupah
uçak üretıcilerinin Boeing'den çok daha
fazla kâr ettikleri. Bu da Yeni Dünya Düzeni
açısından önemli bir sorun. Washington
açısından Londra önemli bir aktör. Çünkü
aralannda "Özel tlişki Anlaşması" var.
Bu arada Washington açısından Ankara da
çok önemli bir müttefik. Özellikle de
Avrupa'nın hızlı gelişmesine karşı önemli
bir müttefık.
- Sizce ABD Türkiye'nin AB içinde
olmasım ister mi?
- Bayılır bile... Böylece ikinci Özel tlişki
doğmuş olur. Türkiye AB'ye üye olursa
Avrupa'daki denge değişecektir. Türkiye
çok büyük bir ülkedir. lmkânlannı doğru
yönde kullanırsa akıl almaz önemde bir ülke
haline gelebilir. Avrupa'nın Türkiye'yi
istememesindeki bir neden. büyüklüğü ve
gelecekte vaat ettiği imkânlardır.
LEYLA TAVŞANOĞLU Dünyada son yıllarda dikkat çekici gelişmeler var. Öncelikle Soğuk Savaş 'ın bitiminin üzerinden geçen yıllar içinde, savunma
amacıyla ve belli sınırlar içinde kurulmuş olan NATO artık alan dışılığa açılıyor. Yoksa bu anlayışın hazırlıkları daha 1970'lerin sonu ve 1980'lerin
başında ABDde kurulan Acil Müdahale Gücü (daha sonra Çevik Güç) Ue mi başlamıştı? Ama NATO 'nun alan dışı harekâtının ilk örnekleri Irak ve
Kosova 'da yaşandı. İkinci olarak, yeni ortaya çıkan dünya düzeninde Doğu Akdeniz 'in artan stratejik önemi ve bu baglamda Kıbrıs 'ın artan ağırlığı ön
plana çıkıyor. Kıbrıs, Türkiye için romantik duyguların tatmini arenası mı, yoksa gerçekten Türkiye için çok mu yaşamsal öneme sahip? Yunanistan 'la
PORTRE / Prof. FEROZ AHMET
1938, Yeni Delhi doğumlu. Orta ve yükseköğrenimini
Hindistan 'da tamamladu İlk lisansüstü çalışmasını Hindistan
tarihi üzerine yaptu Londra Üniversitesi'nde ünlü İngiliz tarih
profesörü BernardLewis'in öğrencisioldu. 1966'ya kadar
Londra'da çalıştu Daha sonra Türkiye'de iki yıl kalarak Türk
tarihi konusunda bir çalışma yaptu 1967'den buyana ABD'nin
Massachusetts Üniversitesi'nde ders veriyor. "İttihatve Terakki",
"tttihatçüıktan Kemalizme", "Jön Türkler", "Modern
Türkiye'nin Yapılanması", "DemokrasiSürecinde Türkiye"adh
yapıtlan var. Son bir yıldır da Birinci Dünya Savaşı 'nın 1914-18
dö'nemiyle ilgili bir kitap üzerinde çalışıyor.
yakınlaşma Türkiye 'ye ne yararlar
getirir? Yine bu baglamda Türkiye kendi
iç bünyesinde ne gibi düzenlemelere
gitmelidir ve dış tehditlere karşı
kendisine nasıl çekidüzen vermelidir?
Hiç kuşkusuz dünyada bütün bu hızlı
değişimler olurken iç politikada izlenen
yollar ülkemizin dıştaki yolunu da
çizecektir. Elde var olan politik
malzemeyle Türkiye dış dünyada ne
ölçüde ağırlığını hissettirebilir ya da var
olmanın dayanılmaz hajifliğini
sürdürebilir? Bütün bu noktaları,
Osmanlı ve Türk tarihi uzmanı olan
Hintli Prof. Feroz Ahmet 'le ayrıntısıyla
konuştuk.
- NA TO eskiden bir savunma pakayken Soğuk Savaş 'ın bi-
timiyle birlikte alan dışı operasyon konseptini benimseyen bir
ittifak haline geldi. Bu arada Doğu Akdeniz'in stratejik öne-
mi de iyice arttyor. Bütün buyeniparametrelerin ışığında Tür-
kiye'nin bölgedeki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Herkesın de dediği gibi Sovyetler Birliği'nin dağıhşıyla bir-
likte NATO'nun fonksiyonu bitmeliydi. Biliyorsunuz, NATO,
eski Sovyetler Birliği ve onun blokuna karşı kurulmuş bir sa-
vunma örgütüydü. Ama Washington için NATO'nun varlığını
sürdürmek çok, ama çok önemliydi. Bunu da Bosna'da, sonra
da Sırbistan'da meydana gelen olaylar nedeniyle başarabildı-
ler.
Bununla, NATO'nun Batı'mn müdahaleye uygun gördüğü
her türlü çatışma bölgesine müdahale mi etmesi gerektiği. so-
rusu ortaya çıktı. Bunun yanıtı da, insan haklan ihlallen olan
her yerde evet, olarak çıktı.
Çok açık biçimde Doğu Akdeniz bölgesi bu olayların en
önemli noktalanndan bir tanesi. Bugün Doğu Akdeniz'de en
önemli ülkeler Türkiye, lsrail ve hiç kuşkusuz Mısır'dır. Tür-
kiye ile lsrail arasındaki, isterseniz ittifak deyin, ısterseniz ya-
kınlaşma, yeni bir anlayış değil. Washington ve yakmındaki ül-
keler bundan ilk kez 50'li yıllann ortalannda söz etmeye baş-
lamışlardı. 1958'de Irak'taki darbe döneminde hatta bir çeşit an-
laşma bile olmuş, ama bu hiçbir zaman hayata geçirilememiş-
ti. 27 Mayıs 1960'tan sonra da çok açık biçimde bu fikir rafa
kaldınldı. Ama Tel-Aviv açısından bu fikir hıçbır zaman unu-
tulmamıştı. Onlar için bu çok önemliydi.
Ama zamanla Türkiye bu stratejınin sütunlanndan birisi ol-
du ve bence daha yıllarca da öyle olmaya devam edecek.
Anlasmalar sınırlayıcıdır
- İyi de Türkiye böylesine antlaşmalar ve ittifaklara girerek
daha ne kadar bağımsız kalabilecek?
- Böylesine küreselleşen bir dünyada Türkiye gibi bir ülke-
nin tam anlamıyla bağımsız ka-
labileceğini düşünebilır misi-
niz? Bu tür antlaşmalar sizi
bağlar, elınızi kolunuzu bağlar.
İsrail'le vanlan bu anlaşmanm
aynntılannı bilmiyoruz. Sade-
ce açık taraflan hakkında bilgi-
miz var. Yani, hava sahasının
kullanımı ve savunma antlaş-
malan gibi... Ama bundan faz-
lası konusunda bilgimiz yok.
Biliyorsunuz, her türlü anlaş-
ma sınırlayıcıdır.
lsrail tarafına bakarsanız on-
lar bu anlaşmanın kendileri için
sınırlan olduğunu söylüyorlar.
Örneğin Türk-Yunan sürtüş-
mesine hiçbir şekilde taraf ol-
mak istemediklerini de açıkça
belli ediyorlar.
Hatta Kürt sorununda da tu-
tumlan bu. Gizlice haberalma
bilgileri vermekte Türkiye'ye
yardım ediyor olabilırler. Ama
açıkça da bu sorunla hiç ilgili
olmak istemediklerini belirti-
yorlar. Türkiye de İsrail'le yap-
tığı bu antlaşmanın hiç kimse-
yi hedef almadığını öne sürü-
yor. Ama tabıi insanın aklma hep, hedefı olmayan bir ittifakın
anlamı ne olabilir, sorusunu getiriyor. Açıkça telaffuz edilme-
se bile bir hedef olmalıdır.
Türkiye'nin imzaladığı her anlaşma onun bağımsız davran-
masmı sınırlar.
- Doğu Akdeniz 'in stratejik öneminden söz ettik. Türkiye için
Kıbrıs bu bölgede ne derece önemli, sizce?
- Bence Kıbns Türkiye için her zaman önemli olmuştur. Bu
önem 1878'de lngilizlerin Kıbns'ı mandalan altına almalany-
la başlamıştır.
Diyelim ki Istanbul'u, Yunan adalanndan ablukaya aldınız.
O zaman, Anadolu'ya tek geçiş yolu Kıbns'tan olacaktır. Kıb-
ns bir düşman ülkenin elinde olursa Türkiye'nin durumu son
derece zorlaşır.
Sanıyorum Türkiye'de stratejistler de bunun iyice bilincin-
de. Kıbns konusu sadece bir milliyetçilik sorunu değil. Bura-
da iki şık var.
- Nedir bunlar?
- Ada, Türkiye'ye karşı düşmanca hareketlerde bir daha hiç-
bir şekilde kullanılamayacağı biçimde tamamıyla askersizleş-
tirilir ya da Türkiye adanın tümünü kontrolü altına alır. Bir
üçüncü seçenek olduğunu sanmıyorum.
- Adanın tamamıyla askersizleştirilmesinden söz ediyorsak
o zaman TürkBarış Kuvvetleri'nin de adadan çekilmeleri ge-
rekmeyecek mi?
- 1959 ve 1960 antlaşmalarmda adanın tamamıyla askersız-
leştinlmesi temel amaçtı. Kıbns tkmamıyla bağımsız bir olu-
şum halinde kalacaktı. J
Buradan Türkiye'ye hiçbir şeMıde tehdit edici askeri bir ha-
rekât yapılamayacaktı. Ama tabii durum değişti. 1964 olayla-
nyla birlikte bambaşka bir yola girdi. 1974'te Banş Harekâtı
oldu ve bugüne geldik.
Türkiye, bence gelecek için Kıbns'ta kontrolü elinde bulun-
duracağı bir oluşum için ısrarlı olacaktır. Bakın, 1974'ün üze-
rinden 25 yıl geçti. Adada bugün sadece iki toplum değil, ar-
tık ikı ayn devlet var. Denktaş'ın. artık görüşmelerin sadece i-
kı devlet arasında yapılabileceği ısran ve Türkiye'nin bu görü-
şü desteklemesi bence mantıklı. Bugün için herkes beklemede.
KKTC'yi bugün Türkiye'den başka hiçbir devlet tanımıyor.
Bu da önemli bir sorun yaratıyor.
Bu sorun Kuzey Kıbns için de Türkiye için de önemli boyut-
lar kazandı. Olaylara ıvme kazandırmak için bir nebze de olsa
uluslararası tanınmaya sahip olmanız gerekir. Ama bu gerçek-
leşmiyor. Zamanla bu da olacaktır. Yine de aradan 25 yıl geç-
miş olmasına karşın olaylar ne Kuzey Kıbns, ne de Türkiye'nin
lehine gelişiyor. Kuzey Kıbns ve Türkiye lehıne gelişmeler ola-
bilmesi için daha ne kadar zaman geçmesi gerektiğini de bil-
miyoruz.
Ote yandan Güney Kibns'ın AB'ye tam üyeliği konusu işle-
ri büsbütün kanştınyor.
- Sizce AB 'nin Güney Kıbrıs 'ı üyeliğe almaktaki ısran ne
kadar gerçekçi?
- Biliyorsunuz, onlar sadece tek bir Kıbns tanıyorlar. Bu ay-
nı zamanda ekonomik bir konu. Güney Kıbns'ın yaşam stan-
dardı Kuzey Kıbns'mkinden kat kat üstün. Güney Kıbns
AB'yle bütünleşırse bu durum pekişecek. Tabıi ki birtarafta da
Yunanistan olacak. Böyle bir durumda Kıbns'ta son derece bü-
yük bir dengesizlik ortaya çıkacak. O nedenle Ankara, "Bu ger-
çekJeşirse biz de Kuzey Kıbns'ı Türk ekonomisine entegre et-
mek için en hızh önlemleri ahnz" diyor. Zaten Kuzey Kıbns za-
manlar önce Türk ekonomisiyle entegre olmuş durumda. Za-
ten başka ne seçeneğı olabilırdi ki?
Bakın, Kuzey'deki her şeyin Türkiye üzerinden geçmesi ge-
' '4
flfckiyor. Turizmi, posta hizmetleri, pek çok şeyi Türkiye'ye bağ-
lı. Güney'in AB'ye tam üyeliği durumundabu entegrasyon da-
ha da güçlenecek, ama ne ölçüye kadar? Onu bilemem.
Öte yandan Türkiye, bir şekilde, AB'yle daha iyi ilişkiler ku-
rabilir. O durumda da nötrahze edilmiş bir Kıbns oluşabilir.
Dostça ilişkiler içıne girebilecek Türkiye ve Yunanistan da Kıb-
ns'a ağabeylik edebilırler. Keşke bu seçenek hayata geçinle-
bilse çok iyi olurdu. Türkiye ve Yunanistan'ın hasmane ilişki-
ler içinde bulunmayı sürdürmelerinin bence nedeni yok.
Yıllar önce Yunanlı Prof. Lefthos Stavrianos'la bir konuşmam
olmuştu. Benım Türk olduğumu sanmış olmalı ki "ABD'de,
Türkiye ve Yunanistan'ı birbirine yakmlaştırmak amacıyla bir
Türk-Yunan grubu kuralım" demışti. Bu, 70'li yıllann sonun-
da oluyordu. Ona mektup yazıp Türk olmadığımı, sözü dinle-
nebilir bir Türk bilim adamına konuyu açmasının daha doğru
olacağını belirttim. Gelecek, Türkiye'yle Yunanistan arasında
iyi ilişkiler kurulmasında yatıyor. Aynı durum Hındistan'la Pa-
kistan için söz konusudur. Ne yazık ki bu tür gerginlikler, taraf
ülkelerin hiçbirinin işine yaramıyor. Sadece üçüncü güçlerin çı-
karlanna hizmet ediyor.
Kıbrıs sorunu 60'larda baslamıstı
- 4 l\'isan 1964'te alınmış bir BM Güvenlik Konseyi karan
var. Bu karara göre dünya sadece Makarios hükümetini Kıb-
ns hükümeti olarak tanıyor. Bugünkü Rum Yönetimi de ken-
dini Makarios hükümetinin mirasçısı olarak dünyaya tanıü-
yor. O zamandan beri bu kararın düzeltilmemesinin nedeni-
nin ne olabileceğini düşünüyorsunuz?
- Bu hukuksal bir sorun, ama müthış siyasal etkileri var. Ba-
na kahrsa dünyada hâlâ Yunan ve Rum yanlısı bir hissiyat var.
Öte yandan Türkiye'nin tutumu da dünyada pek iyi bilinmiyor,
pek iyi duyurulamadı.
Herkes Kıbns sorununun 1974'te başladığını sanıyor. Ama
biz biliyoruz ki sorun 6O'lı yıllann başında zaten vardı ve
1964'teinfilaketti.
Yeni yeni Amerikan CNN Televizyonu'nun 1964'ten söz et-
tiği dikkatimi çekiyor. Ama uzun yıllar Kıbns sorunu 1974 ha-
rekâtıyla başlamış gibi bir izlenim uyandınlmıştı, dünyada.
Pek çok şey gibi bu da Türkiye'nin imaj yaratma sorunun-
dan kaynaklanıyor. Kabul edelim ki Türkiye'nin Batı'dakı ıma-
jı hiç de parlak değil. Bunu değiştirmenin zor olduğunu biliyo-
rum. Ama daha fazla yüklenerek bu imajı değiştirmek için ça-
ba harcanmalıdır.
Bu iş hiç yılmadan, ısrarla yapılmalıdır.
Sanıyorum, Dışişleri Bakanhğı'nda bu işi yapacak bir ajans,
bir daire olmalıdır Türkiye imajını değiştiremediği sürece de
dünya, Türkiye'nin pek çok konudaki tezlerinin farkında bile
olmayacaktır.
- Biliyorsunuz, Türk Dışişleri Bakanı Ismail Cem Ue Yunan
Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu, başta terorizntle mücadele
olmak üzere çevre korunması, turizmde işbirliği gibi konula-
rın ele alınacağı müzakerelere teknik heyetlerin başlaması için
karar aldılar. Sizce bu müzakerelerden ne gibi sonuçlar çıkar?
- Bu, iki ülkenin tutumuna bağlı. •
Bazen bu tür görüşmelerden hiçbir sonuç da çıkmayabilir. A-
ma burada önemli bir nokta var. Türkiye terörle mücadelede so-
runlannın üstesinden gelmek zorundadır. Türkiye aynca Kürt
sorununu da çözmek zorundadır. Böyle bir sorun olmasaydı ne
lran, ne Suriye, ne de Yunanistan bu sorunu Türkiye aleyhin-
de kullanabilirdi.
Burada sorulması gereken soru, neden böyle bir sorunun var
olduğudur. Dost güçler bile, hatta müttefıkler bile birbirlerine
karşı casusluk etkinlikleri içindeler. Dolayısıyla, böyle bir so-
runun varlığında komşu bir ülkenin bunu istismar etmeye ça-
lışması olağan dışı bir olay değildır. Bununla mücadele etme-
nin tek yolu, sorunu istismar edılemeyecek biçimde ortadan kal-
dırma yolunda çaba harcamaktır.
Ikili görüşmelerle sorunu çözmeye çalışmak bana kahrsa çok
da sonuç getirmez. Siz, kendiniz, kendi bünyenizdeki sorunu
bitireceksınız ki Yunanistan ya da başka herhangi bir ülke bu-
nu istismar edemesin.
O nedenle iki tarafın da sorunlannı çözmek istemekte ne de-
rece ciddi olduklannı bilmiyorum.
Birkaç yıl önce de iki tarafın işadamlan yakınlaşma çabala-
n içindeydiler. Bütün bunlar çok iyi girişimler. Ama Türkiye
kendi iç sorunlannı çözmedikçe dış güçler belli ölçülerde bun-
lan istismar etmeyi sürdüreceklerdir.
iki taraf arasında tarihçilerin bu
yolda görüşmeleri olabilir. Biliyor'
sunuz, bütün ulus devletlerin ken-
di resmi tarihleri vardır. Artık bu
resmi tarihlerden vazgeçip tarihe
özgürlük verme zamanı gelmiştir;
tarih devlet kontrolünden çıkmalı-
dır ki belli ölçüde tarafsızlık oluşa-
bilsin.
Ülkelerin. bütün komşu ülkeler-
le ilişkileri keşke iyi olabilse. Tür-
kiye'nin Arap devletleriyle, örne-
ğin Irak'la, Suriye'yle ilişkileri da-
ha ıyileşebilse. Irak, BM'nin am-
bargosu altında. Ama Irak, Türki-
ye için önemli bir komşudur.
PSP'ye ne olur bilemem?
-18 Nisan seçimleri sonrasında
DSP-MHP-ANAPkoalisyonunun
Türkiye 'de hükümet oluşturması-
nı nasıl karşüadınız?
- Bu koalısyonun nasıl devam et-
tiğini izlemek çok ilginç olacak.
Çünkü koalisyonlar, birinci ya da
öbür ortak için çok tehlikeli serü-
venlerdir. Burada hangi ortağın da-
ha egemen olacağını bize zaman
gösterecek. Tabii bu çekişme MHP ve DSP arasında geçecek.
Size geçmişten bir örnek vermek istiyorum. CHP'nin
DYP'yle ittifakı CHP'yi mahvetti. Bugün ise MHP ve DSP'ye
ne olacağını söylemek için daha vakit çok erken.
- Merkez sağpartilerin böylesine çözülmelerini nasıl değer-
lendiriyorsunuz?
- Bu çözülme 18 Nisan seçimlennden çok önce başlamıştı,
zaten. Aslında bu partiler merkez sağ da değil. Bunlarda çok
fazla dinci, aşın milliyetçi unsur var. Burada DYP ve ANAP'tan
söz ediyorum. O nedenle bir merkez sağ oluşum olduğunu hiç-
bir zaman söyleyemem. Belki MHP'nin bu kadar oy kazanma-
sı, 1980'lerden beri devam eden sürecin bir sonucuydu.
Bundan sonra Türkiye'de yeni bir gerçek merkez sağ oluşu-
mun ortaya çıkıp çıkamayacağını izlemek ilginç olacak. Ger-
çek derken, liberal, laık, demokratik bir merkez sağdan söz edi-
yorum.
Bunun gerçekleşmesi gerek. Gerçekleşmesinin koşulu da bü-
tün eski liderlerin gitmesine bağlı. Bence Çiller'in günleri sa-
yılıyken Mesut Yılmaz, koalisyon ortağı olmayı başarabildiği
için yeniden hayata dönmüş olabilir.
Ama bu sadece Türkiye'ye özgü bir durum değil. Bütün üçün-
cü dünya ülkelerinde artık partilerine yararlı olmayan liderler
hâlâ kalmakta direnirler. Bu, kalkınmış denen ülkelerde olmu-
yor. Başansız lider hemen istifa edip gidiyor. Ama az gelişmiş
sıyasi kültürler bunu başaramıyorlar. Zamanla her şey değişi-
yor. Ama her şeyden önce Türkiye'de parti içi demokrasiye ih-
tiyacmız var.
- Gırtlaklanna kadaryolsuzluklara bulaşmış siyasilerin hâ-
lâ koltuklannda kalabilmeleri konusunda ne düşünüyorsu-
nuz?
-Çünkü parti onlan kontrol edeceği yerde onlar partiyi kont-
rol ediyorlar. Birtakım şeyleri paylaşıyorlar, partiye böylece
egemen olabiliyorlar. Bence bunlardan kurtulabilmek için
Siyasi Partiler Yasası'nın değiştirilmesi lazım. Siyasi parti lider-
leri hiç kuşkusuz böyle bir değişikliği istemiyorlar. Ama zaman-
la bu da gerçekleşecektir.