20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 AĞUSTOS 1999 PAZAR 12 PAZAR KONUGU Osmanlı ve Türk tarihi uzmanı Hintli Prof. FerozAhmet'le Türkiye 'nin dışpolitikasını konuştuk 'Avrupa güçlü Türkiye'den korkuyor' İsrail'le yapılan anlasma - Türkiye'nin bütûnyakın komşulanyla onlarca yıldır kötü Uişkiler içinde olması sizce dikkat çekici değil mi? - Bu, çok talihsiz bir durum. Türkiye'de siyasetin su başmdakilerin bunun nedenini kendi kendilerine sonnalan gerekir. Kendilerine sormalan gereken ikinci bir soru da bu dururnda Türkiye'nin bir sorumluluğu olup olmadığıdır. Bir atasözü vardır. "tki eiin sesi var" diye... Türkiye'nin . 1950"lerdeki Ortadoğu politikası hâlâ hatırlardadır. Olaylar 1960'tan sonra değişmeye yüz tuttu. Olaylar bugün de değişmeye devam ediyor. Herhaide Türkiye'nin İsrail'le yaptığı bu anlaşma. Arap ülkeleri için büyük bir soru işaretidir. diye düşünüyorum. Öte yandan Arap ülkeleri, yakın geçmişe kadar israil'le savaş hali içindeydıler. Suriye ise hâlâ topraklannın bir kısmının Israil işgali altında olmasından tedirgin. Türkiye de bu duyguyu çok iyi biliyor. Çünkü kendisi, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra aynı tehditleri hissetmişti. Bütün bu konuştuklanmızm ışığmda. Türkiye'nin komşulanna daha anlayışh bir tutum izlemesi gerektiğini düşünüyorum. Dediğim gibi, Türkiye kendi kendine, bütün bu ülkelerle üişküerim neden kötü, diye sormalıdır. Evet, birkaç yıldır Bulgaristan dost bir ülke haline geldi. Ama bir dönem Bulgaristan da hasım ülke durumundaydı. - Evet, Soğuk Savaş döneminde... Bu noktada size şu soruyu sormak istiyorum: Sizce Türkiye Soğuk Savaş 'ın bitişine haztrlıklı mıydı? - Hiç kımse hazırlıklı değildi. ABD açısından Türkiye - Belki ABD ve Almanya bir ölçüde hazırdı... -Almanya için pek aynı şeyi söyleyemeyeceğım. Iki Almanya'nın birleşmesı, Almanya"yı ekonomik açıdan hiç olmazsa 10-15 yıl geriye itti. Almanya"dakı bunalımın bir nedeni bırleşmedir. Tabiı ABD, Soğuk Savaş'ın bitimine büyük bir hızla uyum sağladı. Sovyetler Birliği'nin dağıhşıyla birlikte ortaya çıkan Yeni Dünya Düzeni de kolay bir süreç olmadı. Şimdi, ABD'nin her şeyi kontrol edebileceği yeni bir dünya düzenınin nasıl yaratılabileceği tartışmalan sürüyor. NATO konusu da aynı baglamda ele alımyor. Son olarak da ortaya atılan fıkır. ABDli silah üreticilerinin AvTupah sılah üreticileriyle bir ittifak oluşturmak istemeleri. Mary Kaldor adlı biryazar, "Disintegrating West" (Çözülme Sürecındeki Batı) isimli çok iyi bir kitap yazmıştı. Mary Kaldor, 1960'larda Türkiye'ye ekonomik danışmanlık yapan Nkhoias Kaldor'un kızıdır. Mary Kaldor kitabında, dünya banşmı Sovyetler Birliği'nin değil, Avrupa ve ABD'nin tehdit ettığinı yazmıştı. Kıtapta şöyle bir bölüm de vardı: "Avrupa, ABD'den bağımstz olarak silahlanırsa yeniden Avrupa Ue ABD arasında bir savaş tehlikesi ortaya çıkar." Nedense bu kitap artık pıyasada bulunmuyor. Neyse ki ABD'de siyaseti oluşturan çevreler bu fıkri benimsemişler ki hegemonyalarını Avrupah silah üreticilerine kabul ettirmeye çalışıyorlar. NATO'yla birlikte bu da yeni bir oluşum. Son olarak öğrendiğim bir gerçek, Avrupah uçak üretıcilerinin Boeing'den çok daha fazla kâr ettikleri. Bu da Yeni Dünya Düzeni açısından önemli bir sorun. Washington açısından Londra önemli bir aktör. Çünkü aralannda "Özel tlişki Anlaşması" var. Bu arada Washington açısından Ankara da çok önemli bir müttefik. Özellikle de Avrupa'nın hızlı gelişmesine karşı önemli bir müttefık. - Sizce ABD Türkiye'nin AB içinde olmasım ister mi? - Bayılır bile... Böylece ikinci Özel tlişki doğmuş olur. Türkiye AB'ye üye olursa Avrupa'daki denge değişecektir. Türkiye çok büyük bir ülkedir. lmkânlannı doğru yönde kullanırsa akıl almaz önemde bir ülke haline gelebilir. Avrupa'nın Türkiye'yi istememesindeki bir neden. büyüklüğü ve gelecekte vaat ettiği imkânlardır. LEYLA TAVŞANOĞLU Dünyada son yıllarda dikkat çekici gelişmeler var. Öncelikle Soğuk Savaş 'ın bitiminin üzerinden geçen yıllar içinde, savunma amacıyla ve belli sınırlar içinde kurulmuş olan NATO artık alan dışılığa açılıyor. Yoksa bu anlayışın hazırlıkları daha 1970'lerin sonu ve 1980'lerin başında ABDde kurulan Acil Müdahale Gücü (daha sonra Çevik Güç) Ue mi başlamıştı? Ama NATO 'nun alan dışı harekâtının ilk örnekleri Irak ve Kosova 'da yaşandı. İkinci olarak, yeni ortaya çıkan dünya düzeninde Doğu Akdeniz 'in artan stratejik önemi ve bu baglamda Kıbrıs 'ın artan ağırlığı ön plana çıkıyor. Kıbrıs, Türkiye için romantik duyguların tatmini arenası mı, yoksa gerçekten Türkiye için çok mu yaşamsal öneme sahip? Yunanistan 'la PORTRE / Prof. FEROZ AHMET 1938, Yeni Delhi doğumlu. Orta ve yükseköğrenimini Hindistan 'da tamamladu İlk lisansüstü çalışmasını Hindistan tarihi üzerine yaptu Londra Üniversitesi'nde ünlü İngiliz tarih profesörü BernardLewis'in öğrencisioldu. 1966'ya kadar Londra'da çalıştu Daha sonra Türkiye'de iki yıl kalarak Türk tarihi konusunda bir çalışma yaptu 1967'den buyana ABD'nin Massachusetts Üniversitesi'nde ders veriyor. "İttihatve Terakki", "tttihatçüıktan Kemalizme", "Jön Türkler", "Modern Türkiye'nin Yapılanması", "DemokrasiSürecinde Türkiye"adh yapıtlan var. Son bir yıldır da Birinci Dünya Savaşı 'nın 1914-18 dö'nemiyle ilgili bir kitap üzerinde çalışıyor. yakınlaşma Türkiye 'ye ne yararlar getirir? Yine bu baglamda Türkiye kendi iç bünyesinde ne gibi düzenlemelere gitmelidir ve dış tehditlere karşı kendisine nasıl çekidüzen vermelidir? Hiç kuşkusuz dünyada bütün bu hızlı değişimler olurken iç politikada izlenen yollar ülkemizin dıştaki yolunu da çizecektir. Elde var olan politik malzemeyle Türkiye dış dünyada ne ölçüde ağırlığını hissettirebilir ya da var olmanın dayanılmaz hajifliğini sürdürebilir? Bütün bu noktaları, Osmanlı ve Türk tarihi uzmanı olan Hintli Prof. Feroz Ahmet 'le ayrıntısıyla konuştuk. - NA TO eskiden bir savunma pakayken Soğuk Savaş 'ın bi- timiyle birlikte alan dışı operasyon konseptini benimseyen bir ittifak haline geldi. Bu arada Doğu Akdeniz'in stratejik öne- mi de iyice arttyor. Bütün buyeniparametrelerin ışığında Tür- kiye'nin bölgedeki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz? -Herkesın de dediği gibi Sovyetler Birliği'nin dağıhşıyla bir- likte NATO'nun fonksiyonu bitmeliydi. Biliyorsunuz, NATO, eski Sovyetler Birliği ve onun blokuna karşı kurulmuş bir sa- vunma örgütüydü. Ama Washington için NATO'nun varlığını sürdürmek çok, ama çok önemliydi. Bunu da Bosna'da, sonra da Sırbistan'da meydana gelen olaylar nedeniyle başarabildı- ler. Bununla, NATO'nun Batı'mn müdahaleye uygun gördüğü her türlü çatışma bölgesine müdahale mi etmesi gerektiği. so- rusu ortaya çıktı. Bunun yanıtı da, insan haklan ihlallen olan her yerde evet, olarak çıktı. Çok açık biçimde Doğu Akdeniz bölgesi bu olayların en önemli noktalanndan bir tanesi. Bugün Doğu Akdeniz'de en önemli ülkeler Türkiye, lsrail ve hiç kuşkusuz Mısır'dır. Tür- kiye ile lsrail arasındaki, isterseniz ittifak deyin, ısterseniz ya- kınlaşma, yeni bir anlayış değil. Washington ve yakmındaki ül- keler bundan ilk kez 50'li yıllann ortalannda söz etmeye baş- lamışlardı. 1958'de Irak'taki darbe döneminde hatta bir çeşit an- laşma bile olmuş, ama bu hiçbir zaman hayata geçirilememiş- ti. 27 Mayıs 1960'tan sonra da çok açık biçimde bu fikir rafa kaldınldı. Ama Tel-Aviv açısından bu fikir hıçbır zaman unu- tulmamıştı. Onlar için bu çok önemliydi. Ama zamanla Türkiye bu stratejınin sütunlanndan birisi ol- du ve bence daha yıllarca da öyle olmaya devam edecek. Anlasmalar sınırlayıcıdır - İyi de Türkiye böylesine antlaşmalar ve ittifaklara girerek daha ne kadar bağımsız kalabilecek? - Böylesine küreselleşen bir dünyada Türkiye gibi bir ülke- nin tam anlamıyla bağımsız ka- labileceğini düşünebilır misi- niz? Bu tür antlaşmalar sizi bağlar, elınızi kolunuzu bağlar. İsrail'le vanlan bu anlaşmanm aynntılannı bilmiyoruz. Sade- ce açık taraflan hakkında bilgi- miz var. Yani, hava sahasının kullanımı ve savunma antlaş- malan gibi... Ama bundan faz- lası konusunda bilgimiz yok. Biliyorsunuz, her türlü anlaş- ma sınırlayıcıdır. lsrail tarafına bakarsanız on- lar bu anlaşmanın kendileri için sınırlan olduğunu söylüyorlar. Örneğin Türk-Yunan sürtüş- mesine hiçbir şekilde taraf ol- mak istemediklerini de açıkça belli ediyorlar. Hatta Kürt sorununda da tu- tumlan bu. Gizlice haberalma bilgileri vermekte Türkiye'ye yardım ediyor olabilırler. Ama açıkça da bu sorunla hiç ilgili olmak istemediklerini belirti- yorlar. Türkiye de İsrail'le yap- tığı bu antlaşmanın hiç kimse- yi hedef almadığını öne sürü- yor. Ama tabıi insanın aklma hep, hedefı olmayan bir ittifakın anlamı ne olabilir, sorusunu getiriyor. Açıkça telaffuz edilme- se bile bir hedef olmalıdır. Türkiye'nin imzaladığı her anlaşma onun bağımsız davran- masmı sınırlar. - Doğu Akdeniz 'in stratejik öneminden söz ettik. Türkiye için Kıbrıs bu bölgede ne derece önemli, sizce? - Bence Kıbns Türkiye için her zaman önemli olmuştur. Bu önem 1878'de lngilizlerin Kıbns'ı mandalan altına almalany- la başlamıştır. Diyelim ki Istanbul'u, Yunan adalanndan ablukaya aldınız. O zaman, Anadolu'ya tek geçiş yolu Kıbns'tan olacaktır. Kıb- ns bir düşman ülkenin elinde olursa Türkiye'nin durumu son derece zorlaşır. Sanıyorum Türkiye'de stratejistler de bunun iyice bilincin- de. Kıbns konusu sadece bir milliyetçilik sorunu değil. Bura- da iki şık var. - Nedir bunlar? - Ada, Türkiye'ye karşı düşmanca hareketlerde bir daha hiç- bir şekilde kullanılamayacağı biçimde tamamıyla askersizleş- tirilir ya da Türkiye adanın tümünü kontrolü altına alır. Bir üçüncü seçenek olduğunu sanmıyorum. - Adanın tamamıyla askersizleştirilmesinden söz ediyorsak o zaman TürkBarış Kuvvetleri'nin de adadan çekilmeleri ge- rekmeyecek mi? - 1959 ve 1960 antlaşmalarmda adanın tamamıyla askersız- leştinlmesi temel amaçtı. Kıbns tkmamıyla bağımsız bir olu- şum halinde kalacaktı. J Buradan Türkiye'ye hiçbir şeMıde tehdit edici askeri bir ha- rekât yapılamayacaktı. Ama tabii durum değişti. 1964 olayla- nyla birlikte bambaşka bir yola girdi. 1974'te Banş Harekâtı oldu ve bugüne geldik. Türkiye, bence gelecek için Kıbns'ta kontrolü elinde bulun- duracağı bir oluşum için ısrarlı olacaktır. Bakın, 1974'ün üze- rinden 25 yıl geçti. Adada bugün sadece iki toplum değil, ar- tık ikı ayn devlet var. Denktaş'ın. artık görüşmelerin sadece i- kı devlet arasında yapılabileceği ısran ve Türkiye'nin bu görü- şü desteklemesi bence mantıklı. Bugün için herkes beklemede. KKTC'yi bugün Türkiye'den başka hiçbir devlet tanımıyor. Bu da önemli bir sorun yaratıyor. Bu sorun Kuzey Kıbns için de Türkiye için de önemli boyut- lar kazandı. Olaylara ıvme kazandırmak için bir nebze de olsa uluslararası tanınmaya sahip olmanız gerekir. Ama bu gerçek- leşmiyor. Zamanla bu da olacaktır. Yine de aradan 25 yıl geç- miş olmasına karşın olaylar ne Kuzey Kıbns, ne de Türkiye'nin lehine gelişiyor. Kuzey Kıbns ve Türkiye lehıne gelişmeler ola- bilmesi için daha ne kadar zaman geçmesi gerektiğini de bil- miyoruz. Ote yandan Güney Kibns'ın AB'ye tam üyeliği konusu işle- ri büsbütün kanştınyor. - Sizce AB 'nin Güney Kıbrıs 'ı üyeliğe almaktaki ısran ne kadar gerçekçi? - Biliyorsunuz, onlar sadece tek bir Kıbns tanıyorlar. Bu ay- nı zamanda ekonomik bir konu. Güney Kıbns'ın yaşam stan- dardı Kuzey Kıbns'mkinden kat kat üstün. Güney Kıbns AB'yle bütünleşırse bu durum pekişecek. Tabıi ki birtarafta da Yunanistan olacak. Böyle bir durumda Kıbns'ta son derece bü- yük bir dengesizlik ortaya çıkacak. O nedenle Ankara, "Bu ger- çekJeşirse biz de Kuzey Kıbns'ı Türk ekonomisine entegre et- mek için en hızh önlemleri ahnz" diyor. Zaten Kuzey Kıbns za- manlar önce Türk ekonomisiyle entegre olmuş durumda. Za- ten başka ne seçeneğı olabilırdi ki? Bakın, Kuzey'deki her şeyin Türkiye üzerinden geçmesi ge- ' '4 flfckiyor. Turizmi, posta hizmetleri, pek çok şeyi Türkiye'ye bağ- lı. Güney'in AB'ye tam üyeliği durumundabu entegrasyon da- ha da güçlenecek, ama ne ölçüye kadar? Onu bilemem. Öte yandan Türkiye, bir şekilde, AB'yle daha iyi ilişkiler ku- rabilir. O durumda da nötrahze edilmiş bir Kıbns oluşabilir. Dostça ilişkiler içıne girebilecek Türkiye ve Yunanistan da Kıb- ns'a ağabeylik edebilırler. Keşke bu seçenek hayata geçinle- bilse çok iyi olurdu. Türkiye ve Yunanistan'ın hasmane ilişki- ler içinde bulunmayı sürdürmelerinin bence nedeni yok. Yıllar önce Yunanlı Prof. Lefthos Stavrianos'la bir konuşmam olmuştu. Benım Türk olduğumu sanmış olmalı ki "ABD'de, Türkiye ve Yunanistan'ı birbirine yakmlaştırmak amacıyla bir Türk-Yunan grubu kuralım" demışti. Bu, 70'li yıllann sonun- da oluyordu. Ona mektup yazıp Türk olmadığımı, sözü dinle- nebilir bir Türk bilim adamına konuyu açmasının daha doğru olacağını belirttim. Gelecek, Türkiye'yle Yunanistan arasında iyi ilişkiler kurulmasında yatıyor. Aynı durum Hındistan'la Pa- kistan için söz konusudur. Ne yazık ki bu tür gerginlikler, taraf ülkelerin hiçbirinin işine yaramıyor. Sadece üçüncü güçlerin çı- karlanna hizmet ediyor. Kıbrıs sorunu 60'larda baslamıstı - 4 l\'isan 1964'te alınmış bir BM Güvenlik Konseyi karan var. Bu karara göre dünya sadece Makarios hükümetini Kıb- ns hükümeti olarak tanıyor. Bugünkü Rum Yönetimi de ken- dini Makarios hükümetinin mirasçısı olarak dünyaya tanıü- yor. O zamandan beri bu kararın düzeltilmemesinin nedeni- nin ne olabileceğini düşünüyorsunuz? - Bu hukuksal bir sorun, ama müthış siyasal etkileri var. Ba- na kahrsa dünyada hâlâ Yunan ve Rum yanlısı bir hissiyat var. Öte yandan Türkiye'nin tutumu da dünyada pek iyi bilinmiyor, pek iyi duyurulamadı. Herkes Kıbns sorununun 1974'te başladığını sanıyor. Ama biz biliyoruz ki sorun 6O'lı yıllann başında zaten vardı ve 1964'teinfilaketti. Yeni yeni Amerikan CNN Televizyonu'nun 1964'ten söz et- tiği dikkatimi çekiyor. Ama uzun yıllar Kıbns sorunu 1974 ha- rekâtıyla başlamış gibi bir izlenim uyandınlmıştı, dünyada. Pek çok şey gibi bu da Türkiye'nin imaj yaratma sorunun- dan kaynaklanıyor. Kabul edelim ki Türkiye'nin Batı'dakı ıma- jı hiç de parlak değil. Bunu değiştirmenin zor olduğunu biliyo- rum. Ama daha fazla yüklenerek bu imajı değiştirmek için ça- ba harcanmalıdır. Bu iş hiç yılmadan, ısrarla yapılmalıdır. Sanıyorum, Dışişleri Bakanhğı'nda bu işi yapacak bir ajans, bir daire olmalıdır Türkiye imajını değiştiremediği sürece de dünya, Türkiye'nin pek çok konudaki tezlerinin farkında bile olmayacaktır. - Biliyorsunuz, Türk Dışişleri Bakanı Ismail Cem Ue Yunan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu, başta terorizntle mücadele olmak üzere çevre korunması, turizmde işbirliği gibi konula- rın ele alınacağı müzakerelere teknik heyetlerin başlaması için karar aldılar. Sizce bu müzakerelerden ne gibi sonuçlar çıkar? - Bu, iki ülkenin tutumuna bağlı. • Bazen bu tür görüşmelerden hiçbir sonuç da çıkmayabilir. A- ma burada önemli bir nokta var. Türkiye terörle mücadelede so- runlannın üstesinden gelmek zorundadır. Türkiye aynca Kürt sorununu da çözmek zorundadır. Böyle bir sorun olmasaydı ne lran, ne Suriye, ne de Yunanistan bu sorunu Türkiye aleyhin- de kullanabilirdi. Burada sorulması gereken soru, neden böyle bir sorunun var olduğudur. Dost güçler bile, hatta müttefıkler bile birbirlerine karşı casusluk etkinlikleri içindeler. Dolayısıyla, böyle bir so- runun varlığında komşu bir ülkenin bunu istismar etmeye ça- lışması olağan dışı bir olay değildır. Bununla mücadele etme- nin tek yolu, sorunu istismar edılemeyecek biçimde ortadan kal- dırma yolunda çaba harcamaktır. Ikili görüşmelerle sorunu çözmeye çalışmak bana kahrsa çok da sonuç getirmez. Siz, kendiniz, kendi bünyenizdeki sorunu bitireceksınız ki Yunanistan ya da başka herhangi bir ülke bu- nu istismar edemesin. O nedenle iki tarafın da sorunlannı çözmek istemekte ne de- rece ciddi olduklannı bilmiyorum. Birkaç yıl önce de iki tarafın işadamlan yakınlaşma çabala- n içindeydiler. Bütün bunlar çok iyi girişimler. Ama Türkiye kendi iç sorunlannı çözmedikçe dış güçler belli ölçülerde bun- lan istismar etmeyi sürdüreceklerdir. iki taraf arasında tarihçilerin bu yolda görüşmeleri olabilir. Biliyor' sunuz, bütün ulus devletlerin ken- di resmi tarihleri vardır. Artık bu resmi tarihlerden vazgeçip tarihe özgürlük verme zamanı gelmiştir; tarih devlet kontrolünden çıkmalı- dır ki belli ölçüde tarafsızlık oluşa- bilsin. Ülkelerin. bütün komşu ülkeler- le ilişkileri keşke iyi olabilse. Tür- kiye'nin Arap devletleriyle, örne- ğin Irak'la, Suriye'yle ilişkileri da- ha ıyileşebilse. Irak, BM'nin am- bargosu altında. Ama Irak, Türki- ye için önemli bir komşudur. PSP'ye ne olur bilemem? -18 Nisan seçimleri sonrasında DSP-MHP-ANAPkoalisyonunun Türkiye 'de hükümet oluşturması- nı nasıl karşüadınız? - Bu koalısyonun nasıl devam et- tiğini izlemek çok ilginç olacak. Çünkü koalisyonlar, birinci ya da öbür ortak için çok tehlikeli serü- venlerdir. Burada hangi ortağın da- ha egemen olacağını bize zaman gösterecek. Tabii bu çekişme MHP ve DSP arasında geçecek. Size geçmişten bir örnek vermek istiyorum. CHP'nin DYP'yle ittifakı CHP'yi mahvetti. Bugün ise MHP ve DSP'ye ne olacağını söylemek için daha vakit çok erken. - Merkez sağpartilerin böylesine çözülmelerini nasıl değer- lendiriyorsunuz? - Bu çözülme 18 Nisan seçimlennden çok önce başlamıştı, zaten. Aslında bu partiler merkez sağ da değil. Bunlarda çok fazla dinci, aşın milliyetçi unsur var. Burada DYP ve ANAP'tan söz ediyorum. O nedenle bir merkez sağ oluşum olduğunu hiç- bir zaman söyleyemem. Belki MHP'nin bu kadar oy kazanma- sı, 1980'lerden beri devam eden sürecin bir sonucuydu. Bundan sonra Türkiye'de yeni bir gerçek merkez sağ oluşu- mun ortaya çıkıp çıkamayacağını izlemek ilginç olacak. Ger- çek derken, liberal, laık, demokratik bir merkez sağdan söz edi- yorum. Bunun gerçekleşmesi gerek. Gerçekleşmesinin koşulu da bü- tün eski liderlerin gitmesine bağlı. Bence Çiller'in günleri sa- yılıyken Mesut Yılmaz, koalisyon ortağı olmayı başarabildiği için yeniden hayata dönmüş olabilir. Ama bu sadece Türkiye'ye özgü bir durum değil. Bütün üçün- cü dünya ülkelerinde artık partilerine yararlı olmayan liderler hâlâ kalmakta direnirler. Bu, kalkınmış denen ülkelerde olmu- yor. Başansız lider hemen istifa edip gidiyor. Ama az gelişmiş sıyasi kültürler bunu başaramıyorlar. Zamanla her şey değişi- yor. Ama her şeyden önce Türkiye'de parti içi demokrasiye ih- tiyacmız var. - Gırtlaklanna kadaryolsuzluklara bulaşmış siyasilerin hâ- lâ koltuklannda kalabilmeleri konusunda ne düşünüyorsu- nuz? -Çünkü parti onlan kontrol edeceği yerde onlar partiyi kont- rol ediyorlar. Birtakım şeyleri paylaşıyorlar, partiye böylece egemen olabiliyorlar. Bence bunlardan kurtulabilmek için Siyasi Partiler Yasası'nın değiştirilmesi lazım. Siyasi parti lider- leri hiç kuşkusuz böyle bir değişikliği istemiyorlar. Ama zaman- la bu da gerçekleşecektir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle