25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 TEMMUZ 1999 CUMA DIZIYAZI Tarikatlaraödün üstüne ödün verildiFethullah Efendi'nin okullannda kaliteli eğitim veriliyormuş. Kaliteli eğitim veriliyor diye adamın cumhuriyet, laiklik ve Atatürk düşmanlığını görmezden mi geleceğiz?.. Bir düşünceye en büyük zarar, o düşüncenin yanında yer alınarak verilir. Takıyyeci Fethullah da öyle yapıyor. ethullah Gülen cemaatinin Orta Asy a cumhuriyetlerindeki okullannda neleroluyor. Bugün bu konuya gireceğim. Öğretmen Secaattin Elikçi yıllar önce Fethullahçı okullan anlatıyor. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin ulaşmak istediği hedefi çağdaş uygarlık olarak göstermiştir. Çağdaş uygarlığa ulaşmadaysa akla ve bilıme öncelik tanımıştır. Büyük önder gelişmenin önündeki en büyük engelin gericilik olduğunu açıkça belirtmiştir. Gericiliğin yuvalanma, büyüme, gelişme ve güçlenme yerleri, hiç kuşkusuz, çeşitli tarikatlara bağlı tekke ve zavıyelerdi. Cumhuriyetin bu karanlık yuvalanyla bir olamayacağını bilen ve anlayan büyük dâhi. birer miskinlik ve tembellik yuvasından başka işlevi olmayan bu ortaçağ kurumlannı ikileme bile düşmeden kararlı bir şekılde kapatmış, tarikatlarla ilgıli olarak da şu özdeyişsel sözleri söylemıştir: "Efendikr ve e>r ulus, bttiniz kL Türkiye Cumhuriyeti şeyhler; denişler ve mensuıplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat uygarük tarikaûdır. l ygarlığın buyruğunu ve istediğini >apmak insan olmak için yeteıüdir." Şimdi. birtakım politikacılar, devlet yöneticileri Atatürk'ün Gençlığe Hitabesi'ndeki aymazlık ve sapkınlık uyansına aldırmadan tarikat şeyhlerine ödün üstüne ödün veriyorlar. Devleti ele geçirme savını sık sık yineleyen bir tarikatı ılımlı(!) olarak tanımlıyorlar. Oysa ki Sıyasal Islam'ın ılımlısı olmaz. Hertürlü tarikatın nihai ereği devleti ele geçırmek ve ortaçağ yasalannı, yaşam biçiminı topluma dayatmaktır. Bu tarikatlardan herhangi birisinin başanlı eğitim vermesi, onun yasadışı emellerinın görmezlikten gelinmesini zorunlu kılmadığı gibi, onu meşru da kıltnaz. Devletin en önemli can damarlanna sızmasını bilen tarikatın liden. müntlenne acele ,tam ** edilmeden ve zayiat verilmeden hedefe . . - ulaşmaktan söz ediyor. Saym Başbakan da kendisine bu durumla ilgili sorulan soruya "ttham edilen tarafın yamüna göre tavır alınacağını" söylüyor. Hayret doğrusu!.. Ne ithamı? Adam her şeyi açık seçik söylüyor, ortada tiyatro oynatılmıyor. Dublör de yok. Olayı çarpıtmaya, ulusun gözünden kaçırmaya çalışanlar âlemi aptal, kendilenni de dahi mi zannediyorlar'1 .. Neymiş efendım? Fethullah Efendi'nin okullannda kaliteli eğitim venliyormuş. Kaliteli eğitim veriliyor diye adamın cumhuriyet, laiklik ve Atatürk düşmanlığını görmezden mi geleceğiz?.. Bir düşünceye en büyük zarar, o düşüncenin yanında yer alınarak verilir. Takiyyeci Fethullah da öyle yapıyor. Birtakım politikacılan, devlet adamlannı aldatarak en büyük emellerini yurtdışında, özellikle de Orta Asya'da gerçekleştiriyorlar. Bu okullarda Atatürk vitrin. bayrağımız, düşüncelerinin ambalajı, marşımız ve dilimiz de araç olarak kullanılıyor. Oralarda şeriat Arapçayla öğretildiğinde körü, Türkçeyle verildiğinde iyi \ Fethullah'la Türk cumhuriyetlerinde şeriat, îran şeriatı önlenemez; zira Fethullah'ın kendisi bizzat Iran yanhsı ve Iran'ın yapmak istediğinin aynısını yapıyor. Okullara Türkiye'den bol miktarda gerici yayın götürülmüş. öğrenciler ; bu yayınlarla koşullandınlıp yetiştiriliyorlar. Yıl 1971. Nurcuların saldırısı sonucu yaralanan öğretmen Nurtar Atılmış, Hikmet Çetinkaya ile birlikte. mi olacak? Böyle sahte kuramlarla göz boyayıcıhğın cambazlığını yapanlar gerçek Atatürkçülere dinozor diye saldırmıyorlar mı? Fethullah ekolünün Kırgızıstan'dakı fırmasının adı Sebat. Kırgızistan'da bulunduğum süre içinde bu okullarla ilgili tanık olduğum birçok olay var. Bu olaylar onlann gerçek yüzlerinin anlaşılması açısından önem arz ediyor: I995'in Eylül ayında Bişkek'teki Panfirya Parkı'nda bir arkadaşla dolaşıyorduk. Zaman gazetesı okuyan 3 genç gördük, yanlanna yaklaşıp tanıştık ve söyleştik. Bu arada kendılerine Atatürk'le ilgili düşüncelerini sorduk. Biri aynen şöyle dedi: •Dln dtişmam...' - Atatürk din düşmanı biriymiş. Din adamlannı öldürmüş. Türkiye'de pek sevilmiyormuş. Ona ateistler değer veriyorlarmış. Bişkek'teki MEB'ye bağlı Türk - Kırgız Anadolu Kız Meslek Lisesi'nde Türkçe kursu veriyordum. Sebat firmasının Ay Çörek KJZ Lisesi'nden aynlan Tahmina adlı bir kız da katılmıştı kursa. Atatürk'le ilgili bir metin üzerinde dilbilgisi çahşması yapıyorduk. Tahmina ayağa kalkarak: - Sebat firmasının okullannda Atatürk için çok kötü sözler söylendiğini, hatta küfredildiğini söyledi. Fethullah'ın Işık Göl'deki okulundan mezun olan iki öğrenci Moskovskaya - Belinski köşesindeki 4. Mektep'in üstünde bulunan ekonomi enstitüsünde okuyorlar. Bu öğrenciler, yanıma gelip bana Arap tipi selam verirler, bol bol tslamiyeti överlerdi. Bir defasında biri aynen şöyle dedi: - Akdeniz'in suyunun Atlas Okyanusu'nkinden farklı olduğunu Islamiyet yıllar önce keşfetmiş, Custo bunun farkına yeni vanyor NeiD Armstrong uzayda ezan sesı duymuş. Bu da lslamiyet'in Allah indinde ayncalıklı bir din olduğunu gösterir. Sosyal etkinhklerde öğrencileri ustaca koşullandıran firma ögretmenleri, modern giyimliler. Eşleri türbanlı ve yazın da manto giyiyorlar. Oradan evlendikleri kızlan da hemen kapatıyorlar. Okullann yatılı öğrencilerine namaz kılmak ve oruç tutmak zorunlu. "Bu okullarla İran şeriaünın önünü alıyonızr diyenlere ne buyurulur? Fethullah'la oralarda şeriat. İran şeriatı önlenemez; zira Fethullah'ın kendisi bizzat İran yanhsı ve Iran'm yapmak istediğinin Ü n i v e r s i t e l e r Tarikat, ticaret ve siyaset ilişkilerinin "akraba yönetid" işbirliğiyle yürütüldüğü Anadolu üniversitelerinde yaşanan karaniık, giderek ûlke geneline yayıhrken bir kandırmaca da sürekli olarak gündemde kahyor: "Anadolu ünrv ersitelerinde çoksesliük ve hoşgörii egeraen." Kim "dur" diyecek bu gidişe, karayobaz çetelerinin örgütlenmesine? Öğretim Üyeleri Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Altmtaş bize gönderdiği üç sayfalık mektubunda şöyle diyor: "Türkhe'deld gericiliğe ve yobazlığa, bunlaruı devlet olanaklanndan yararlanarak hem toplum içinde ve bem de devlet kurumlannda örgütlenmelerine yönelik olarak yürütegeldiğiniz sürekli ve durma-dinlenme bilmez savaşunınızı büyük bir takdirle, bazen, üzerimize düşen göre\ lerimizi yapamamanın verdiği utanç duygusu ile izlemekteyiz. Türkiye'de laik, demokratik ve sosyal hukuk devletine (Bu alaodaki yetersizliklerimizi ve eksikliklerimizi bilmemize karşm, bunun bilincinde obnamıza karşm) yönelik eylenüi ve sistemli saknnlann gerisinde uiusal bağımsıziığımızm, uiusal egemenliğimizin buhınduğu gerçeğini bilmekteyiz. Bu nedenle, sizin yüreklice ortaya koyduğunuz direnme ve yarasalann gizlendikkri karanlık odaklara yönelttiğiniz ışık, salt üç beş meczuba, üç beş şaşkına, üç beş nanköre ya da üç beş yobaza yönelik olmayıp uiusal bağımsızlığımıza, üısanımızın özgürieşmesine yönelik saldınları hedef aldığından, daha bir aniamlıhk, daha bir değertöik taşunaktadır. Siyasetin ticaret ve tarikat ile örtüştürübnek istenmesinin yanı su*a uluslararası sömürünün, seksenH \illardan başlayarak araa küman "mıkro-milliyetçilik' buiduğu donme, dönek ve liboşlar ile büyük bir ivme kazanarak kendisine taban oluşturmuştur." aynısını yapıyor. Okullara Türkiye'den bol miktarda gerici yayın götürülmüş. T,ürkiye'nin gerçek yüzünü göremeyen öğrenciler bu yayınlarla koşullandınlıp yetiştiriliyorlar. Bunun sonu ne olur? Bu sorunun yanıtını IÖ 1000 yıllarında yaşayan Kuan Tzu şöyle \enyor. "Bir yıl sonrasını düşünü\orsan tohum ek, Ağaç dik on yıl sonrasıysa tasarladığın Ama yfiz yıl sonrasıysa tasarladığın halkı eğit." Gülen \e cemaatinin oralarda ne yapmak istediğini Yurtdışı Eğitimi Genel Müdürü Aysal Aytaç herkesten daha iyi biliyor. Genel Müdür Aysal Aytaç geçen yıl, 1 Haziran'da dev lete ait ikı okulun öğretmenlerini Fethullah'ın öğretmenleriyle şeriatçı fırmanın Bişkek Erkek Lisesi'nde topladı ve bir konferans verdi. Konferansın sonunu şöyle bağladı Aysal Aytaç: Corevinlz çok büyük1 - Arkadaşlar, siz yaptığınız görevin önemini ve büyüklüğünü henüz bilemezsiniz. Emeğinizin karşıhğını on, yirmi yıl sonra göreceksiniz. Azerbaycan'ı ziyaretimde bir Azeri şair bana şöyle bir fıkra anlattı: "Hırsan biri akşam karanhğuıda bir dükkinm Idlidinin kulpunu kesiyormuş eğe ik. YoJdan geçen biri adama ne yaptığını sormuş. O da: - Keman çalıvorum, demiş. Adam: - Bu nasıl keman hiç ses \ermiyor, der. Hırsız: - Sabah oisun da siz görün. Buradan ne keman sesleri gekcek." Arkadaşlar, hele bir on yıl, evet hele bir on yıl geçsin de görün.. Ortamı... Evet, Orta Asya'da yeni Afganistanlar yaratılıyor. Fethullah"ın devlet içindeki adamlan da buna büyük destek veriyor. Galiba Orta Asya'ya şeriat İran yoluyla girerse kötü, Türkiye yoluyla girerse iyi oluyor(!). Bu konuda tarih bir gün yanılanlan affetmeyecektir. Felaket önlenmeye çalışıldığı gün vakit çok geç olacaktır. Telefonlann açış ve kapanışlannı selamünaleyküm. esseİamünaleyküm sözcüklenyle japıyorlar. Bütün dünyada "akt" olan açılış sözcüğüne bu adamlann düşmanhği nereden kaynaklanıyor? Bu konuşma biçimiyle Atatürk ne güzel tanıtılıyor. değil mi? SÜRECEK Jfc TlRMIK BIRBAKIMA SERVER TANÎLLİ BanşmIri BeyazGüeri... Imralı'daki dava sonuçlandı; Abdullah Öca- lan idama mahkûm edildi. Karar, hemen hemen hiç kimseyi şaşırtmamış- tır; yargılamaya konu olan olayların çapı göz önünde tutulduğunda, hüküm yasaya da uygun- dur. Bu içeriğiyle, giderek bu sertliğiyle, karar bin- lerce kurbanın acısıyla kıvranan yürekleri bir öl- çüde avutmuştur da. Işin bu duygusal görünü- şünün yanında, Kürt sorunu gibi, pek karmaşık, öyle olunca da çözümü alabildiğine titizlik ve dikkat isteyen bir konuda, elleri düşüncesizce si- laha uzatmanın, yurt çapında bir yangın çıkanp maddi ve manevi onca kayıp ve acılara yol aç- manın, gün gelip hukuk terazisine vurulduğun- da nasıl sendeletici bir sonuca götüreceğini de gözler önüne sermiştir. Ancak, tek yanlı konuşmuş olmamak için ek- lemiş olalım: Apo silaha sanldığında, 12 Eylül fa- şizminin zulmü esiyordu ülkede. Beş kişilik bir eşkıyaçetesi, devleti basıp iktidan ele geçirmtş- ti. Anayasa adına bir kışla talimnamesini, üste- lik "ikrah"yoluyla, yani korku salarak millete ka- bul ettirip yürürlüğe sokmuştu. Siyasal yaşamı tasfiye edip kendi seçtiği uşaklarla hükümet ederken, yurt çapında işkenceden geçiriyordu ay- dınlan ve karakuşî kararlaria gençleri ipe çeki- yordu. Türke bu zulmü reva görenler, acaba do- ğuda ne yapmışlardır da insanlar sonunda sila- ha sanlmışlardır? Apo'nun yaptığı "ihanet", ta- mam; ama bütün cumhuriyet kurum ve ilkeleri- ni tersyüz edip iktidan da cumhuriyet düşmanı gericiliğe teslim edenlerin yaptığına ne ad vere- ceksiniz? Apo'nun davası karara bağlanmıştır; ama 12 Eylül'ün davası ne zaman açılacak? Bu- güne değin açılmamışsa niçin? • ImraJı'daki dava, hukuk sürecini başlatıyordu ve onun bir parçasıydı. O süreç bitmemiştir; önü- müzde Yargıtay aşaması var; görünen odur ki, Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi yolu da açıla- cak. Sonunda da, siyasal süreç başlayacak, ko- nu TBMM'nin önüne getirilecek ve onun karan- na sunulacak. Böylece, belki de uzun sürecek bir zamanın sonunda kesin sonuca ulaşılacak. Böyle olduğu da iyidir; konunun üzerinde enine boyuna durma fırsatını elde etmiş olacağız. En başta, şu ölüm cezası üzerinde bir karara varmak gerekir. Apo hak ettiydi, etmediydi; onun çok ötesinde önem taşıyan bir sorun bu. Idam, özellikle alsınlar diye kapısında bekleştiğimiz Av- rupa camiasında artık yüz bulmayan bir ceza bi- çimi; istisna olarak ABD'de var, doğru, ama onun dışında da -Çin'i bir yana bırakırsanız- Iran'da ve Suudî Arabistan'da revaçta. Denecek odur ki, uy- gar dünyadaki hukuk gelişmelerinden kendimi- zi soyutlayamayız. Üstelik, o geUşmelerden ço- ğunun attında devlet olarak imzamız var. Avru- pa'nın kimi şamatacı çevrelerinin her söylediği- ne kulak kabartacak değiliz elbette; ama insan haklan adına katedilmiş mesafeleri biz kendi hu- kukumuzda da görmek isteriz. Cumhuriyet, uy- gardünyanın bir parçasıdır, onun değerlerinin dı- şında kalamaz. Kuşkusuz bu duyarlığın da etkisiyle, ülkemiz- de, son yıllarda, kesinleşmiş ölüm cezalannın yerine getirilmemesi konusunda neredeyse bir gelenek oluşmuştur. Ama en iyisi, bu geleneği bir yasal ilkeye dönüştürmek; ve ölüm cezası yerine "müebbet hapsi" kabul etmektir. Bunu he- men yapmalıyız ve bize uluslararası camiada büyük bir saygınlık kazandıracaktır bu. DGM'le- ri sivilleştirmede attığımız son adım göstermiş- tir ki, istersek bir şeyler yapabiliyoruz: Daha ço- ğunu yapalım; hukukumuzu, anayasadan baş- layarak demokratikleştirelim, insanileştirelim, tek kelimeyie çağdaşlaştıralım! Konuyu yeniden Abdullah öcalan'a getirerek diyeceğiz ki, Kürt sorunu, onunla başlamadı ve o ortadan kaldırıldığında da çözülmüş olacak değil. O ortadan kaldınldığında, belki daha da çe- tinleşecek işlerimiz. Çünkü hoşumuza grtsin ya dagitmesin, Kürt insanının gözünde bir "simge" olup çıkmıştır Apo. Bunda bizim de dahlimiz var: Zira, bu sorunun çözümünü biz geciktirdik, ya da oluruna bıraktık işleri. Ne var ki daha da geciktiremeyiz, geciktirme- meliyiz de. Bu sorun, aslında Türkiye'nin bütününü içine alacak büyük sosyal reformun bir parçasıdır; ay- rıca kendine özgü iktisadî ve kültürel yanlan da vardır. Bütün bunları, Kürt insanından soyutla- narak yapamayız. Onların yüreklerinde en ufak bir burukluğun yer etmemesine de dikkat etme- liyiz. Başta Türkiye'nin geleceği adınadır söyledik- lerimiz! Ülkemiz, bugüne değin gördüklerini bir daha görmesin, banş içinde yaşasın; hele Kürt ve Türk analan, hele onlar, evlat acısıyla yeniden yanmasın diyedir. Ya şimdi yanıp kavrulanlar?.. Onlann bu acısını, ölünceye kadar paylaşacağız onlarla; banşın iri beyaz gülleri de bu acının top- rağında boy atacak... /AYDIN ENGİN aenginfc doruk.net.tr. Yıl 1925. "Basın" terimi henüz kullanılmıyor. "Medya" ise daha duyulmamış bile. Kitle iletişim araçları gazetelerden iba- ret ve "matbuat" deniyor. Yıl 1925. Aylardan haziran. 13 Şu- bat'ta patlak veren Şeyh Said isyanı bastınldı; sanıklar yakalanmış; Istiklal Mahkemesi'nin önüne çıkarıldı ve 46 sanık idama mahkûm edildi. idam ce- zalannın infazı, 28 Haziran'ı 29 Hazi- ran'a bağlayan gece Diyarbakır'daya- pıldı. Toplumsal Tarih dergisinin temmuz sayısında yer alan çok ilginç belgeler- den birinde, idam gecesini aktaran ga- zetelerden alıntılar var. Örneğin 30 Ha- ziran 1925 tarihli Vatan gazetesinde idam gecesi anlatılıyor: "... Seyre gelen halk, ilmiği birşey- hin boynuna geçirmek için birbirieriy- le cenkleşiyor, müsabaka ediyortardı. Aslan birnefer, Şeyh Ali'n/n boynuna bizzat ilmiği geçirdi ve ipini çekti Bundan sonra matbuat tayyareciler, muhabereciler, şoförler namına, bu grvba mensup biri tarafından bir şeyh ipe çekildi. 'İpe çeken var ol' nidalan, kadınların 'Yaşa' sesleriyle alkışlan- dı..." ••• Yıl 1999. Şeyh Said'in idamının üs- tünden 74 yıl geçti. Artık "matbuat" denmiyor. "Bas/n"ın bile modası geç- ti. Şimdi "medya "mız var. Yazılı (gaze- teter), görsel (televizyon kanallan) ve işit- sel (radyolar) medyamız!.. 1925'te idamlıkların ipini çekmek Matbuat Astı, Medya da Asacak mı? üzere itişip kakışanlar arasında "mat- buat" da sıraya girmiş; sırası gelmiş, bir matbuat mensubu (Kimdi acaba; adı neydi; hangi gazetede çalışırdı?) dara- ğacına çıkmış, idamlıklardan birinin il- miğini takmış, iskemlesini tekmelemiş. İdam etmiş. Alkışlanmış... 74 yıl geçti aradan. Türkiye daha "modern" bir ülke artık. "Medya"lığa terfi etmiş matbuat da modernleşti el- bet. Artık idam mahkûmunun ipini çek- mek için darağacına tırmanıp, ilmiği mahkûmun boynuna geçirip, iskemle- ye tekme vurulmuyor. infaz artık ekranlarda, gazete köşe- lerinde, radyo mikrofonlannda gerçek- leştiriliyor. Imralı yargıcı "idam" dedi- ği andan ttibaren Fethullah Gülen ka- setleri bir yana itildi; günlerce ekranla- rı, birinci sayfalan kaplayan Merve Ka- vakçı çoktan unutuldu. Susurluk'un son sanığının da tahliye edilmesi ço- ğu gazetede tek sütunluk haber oldu; televizyonlarda haber bile olmadı. Medya güncelin peşinde. Pek çok medya stan da "modern ce//af"lığa soyundu. Eh, idam hükmü duyulur duyulmaz, Mudanya kıyısında, °rn/7//"giysilere bü- rünmüş folklor ekipleriyle birlikte göbek atanların; idam hükmü haber olup TBMM'ye ulaşır ulaşmaz alkış tutan milletvekillerinin ülkesinde medyaya yakışan da budur. • • • Haksızlık mı ediyoruz? Çekincesiz, duraksamasız "Asalım" diyenlerin ya- nı sıra, "Yahu durun, sakin olun; biraz düşünüp taşınalım" diyenler yok mu? Olmaz olur mu? Hem de çok! En çok yürek acıtan, utandıran da on- lar zaten. İdama ilke olarak karşı de- ğiller. Hukuk anlayışları idamı reddet- miyor. öcalan'ın idamına ilişkin söyle- dikleri, soruna "milli menfaatlar açı- sından bakmak" ortak paydasında bu- luşuyor. Apo'yu asmak Türkiye'nin çıkanna uygun olacak mı, olmayacak mı? Apo'yu asarsa (ya da asmazsa) Türki- ye ne kazanır, ne yitirir?.. Yani "Bir koyup kaç alınz"7 Sahi, Öcalan'ı asmazsak kaç kilo ah- lak, kaç metre hukuk, kaç litre çağ- daşlık alınz? Yani sağlayacağımız "avanta"yade- ğerse asmayalım, değmezse asalım gitsin... • • • Tırmık, erken öten horoz olmayı gö- ze alıp, daha Imralı duruşması başla- dığı gün idam cezasına karşı olduğu- nu açık açık yazdı. Hukuk devleti anlayışımızla da, ah- laki (etik) nedenlerle de, siyasal gerek- • çelerle de idam cezasına "amaaa "siz, "ancaaaak"s\z karşıyız. Horoz bugün de öttü. Yarın da ötecek. Ta ki...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle