Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16 TEMMUZ 1999 CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLER
•• ••
Olüm Cezası ve Ocalan
HalitÇELENK
• • lkemizde uzun yıllardan
U
beri tartışma konusu olan
ölüm cezası, Abdullah
Ocalan'ın tmralı'da kuru-
lan Devlet Güvenlik Mah-
kemesi'nce idama mah-
kûm edilmesinden sonra yeniden Tür-
kiye'nin gündemine oturdu.
Toplumun şehit ailelerini ve çevresi-
ni kapsayan bir kesimi büyük bir duy-
gusallık içinde ve kendi açılanndan çok
haklı olarak verilen ölüm cezasının in-
fazını istiyorlar. Aynca politik rant bek-
lentisi ile ölüm cezasının uygulanması-
nı savunanlarda var. Kimi aydın, yazar,
hukukçu ve öğretim üyeleri konuya duy-
gusallıkla yaklaşılmaması, Türkiye'nin
siyasal çıkarlan açısından nesnel birba-
kışladeğerlendirilmesi geregini savunu-
yorlar. Avrupa ülkeleri, değişik anla-
tımlaria cezanın infaz edilmemesini, ka-
rann geri alınmasını, Türkiye'nin idam
cezasını kaldırmasını istiyor ve ülke-
miz üzerinde çeşitli baskılara başvuru-
yorlar. Bütün bunlann yanmda Avrupa
İnsan Haklan Mahkemesi'nin (AİHM)
cezanın infazı konusunda tedbir karan
alabıleceği yorumlan yapılıyor. (*)
Avrupa ülkelerinin bu tutumlan kimi
yönlerden eleşnrilebilir; içişlerimize ka-
nşma haklan bulunmadığı, geçmişte bu
ülkelerin kimılerinde de terör suçlula-
nnın ölüm cezasına çarptınldığı ileri
sürülebilir. Ancak kendi ülkelerinde
ölüm cezasını yasalanndan çıkarmış
olan bu devletlerin isteklerini mantıksız
ya da tutarsız olarak nitelemek de ola-
naklı degildır.
Avrupa Konseyi'ne üye devletlerde
ve ABD'nin bir kısım eyaletlerinde; bu
cezanın, insan haklannın başında gelen
yaşam hakkını ortadan kaldırdığı, baş-
ta Ingiltere olmak üzere Avrupa ülkele-
rinde yapılan bilımsel araştırmalarla is-
tatistiklerin (ölüm cezasının kamuoyun-
da caydıncı bir etkisi bulunmadığını)
kanıtladığı, hata halinde bu cezadan ge-
ri ye dönüşün olanaksızlığı vb. göz önü-
ne alınarak ölüm cezası kalduılmışür. An-
cak kendini Avrupa'nın bir parçası sa-
yan, Avrupa Konseyi'nin üyesi olan ve
Avrupa Birliği'ne girmek isteyen Tür-
kiye; idama karşı olan düşünürlerimiz,
hukukçulanmız, yazar ve sanatçılan-
mızın yıllardan beri süren tüm çabala-
nna karşın, Avrupa İnsan Haklan Söz-
leşmesı'nı onayladığı halde ölüm ceza-
sını kaldıran 6 numaralı ek protokolü im-
zalamamış ve ölüm cezasını kaldırma-
mıştır. Her ne kadar 16 yıldan beri ve-
rilen ölüm cezalan infaz edilmemek-
teyse de bu olumlu tutum sadece uygu-
lama alanında kalrruş, yasal bir hüküm
haline getirilmemiştir.
Savsaklamalar: Burada konuyla ilgi-
li iki önemlı noktayı anımsatmakta ya-
rar vardır. Yıllarca komisyonlar kurula-
rak üzerinde çalışılan yeni bir ceza ya-
sa tasana hazırlannuş ve dönemin ıkti-
danna sunulmuştur. Bu tasan ile ölüm
cezası çağcıl hukuk anlayışına uygun
olarak kakünlmış ve yerine bir açıdan
ölüm cezasından daha ağır olan ağuiaş-
onlmış ömürboyu ağır hapis cezası ge-
tirilmiştir. Aradan yıllar geçtiği halde bu
tasan ele alınmamış, tarnşılmamış ve ya-
salaşmamıştır. Demokratiklesıne,yargı
reformu, yargı bağunszhğı vb. tasanlar
gibi demokrasinin onsuz olmaz ön ha-
zıriık çalışmalan böylece raflarda bek-
letilmiştir. Bu tasanlar geç kalmmadan
yasalaşmış olsaydı, günümüzde günde-
me gelen ölüm cezasına ilişkin sorun-
lar aşılmış bulunacaktı.
Yine Avrupa İnsan Haklan Mahke-
mesi, 1997 yılının Nisan ayında
DGM'lerde asİceri yargıç bulunmasını
Avrupa insan Haklan Sözleşmesi'nin
6. maddesinde yer alan "bağunsız ve
yansız bir mahkemedeyargılanma hak-
kı"na aykın görmüş ve bu konuda açı-
lan davayı kabul etmiştir. Aradan iki yıl
geçtiği halde siyasal iktidartar, yasal
olarak Türkiye için bağlayıa olan bu
kararuı geregini yerine getirememisfcr-
dir. Siyasal iktidarlar geçmiş yıllarda
savsaklama yollanna sapmadan görev-
lerini yapsaydılar Türkiye, bizim kuru-
luşundan beri karşı olduğumuz ve kal-
dınlmasını ıstediğimiz DGM sorunuile
karşılaşmayacaktı. •* . /
Bilimnediyor?
Bu olaylara bilımsel açıdan baktığı-
mız zaman şu sonuçlar ortaya çıkıyor
Ceza hukukunda önemli bir yeri olan cri-
minologie'ye göre (suç olayını incele-
yen bilim dalı), suçlann kökeni toplum-
sal, ekonomik ve siyasaldır. "Doğusta
suçhı" yoktur. Kimi patolojik etkenler
dışında suç, toplumsal koşullann bir
ürünüdür. Ekonomik, toplumsal ve si-
yasal alanda çıkanlan yasalar ve uygu-
lamalar toplumda bir dfizen (ya da dü-
zensizlik) yaratır. Binlerce yıldan beri
süren ve bugün de içinde yaşadığımız
sınıflı toplumlarda, yukanda açıklanan
düzen. güçlü sınıfiann çıkarlanna göre
ve bu sınıflann temsilcileri tarafindan
olusturulagelmiştir.
Böyle bir toplumsal düzende haksız-
lıklann, adaletsizliklerin, işsizliğm, yok-
sullugun; emekçi halk yığınlan işçi, me-
mur, emekJi üzerinde çeşitli baskılann,
insan haklan ihlallerinin olacağı açık-
ur. Işte suçlar, böyle birortam içinde oluş-
makta. başka bir deyişle; böyle bir or-
tamda suç, toplumsal düzenin zorunlu
bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu
nedenledır ki, dünyaca tanınmış ceza
hukuku uzmanı Alfieri, "Suçu toplum
CvwıeteııJerH.Ç.)hazıriar,bire\«şJer-'de-
miştir. Bunun sorumlusu da gerçekte o
haksız düzenin ya da düzensizliklerin ya-
pımcılan, yaratıcılan siyasal iktıdarlar-
dır.
Bu tür toplumlarda yürürlûkteki dü-
zen, suçu ve suçluyu üretiyor. Daha son-
ra da onu yargılıyor. Oysa toplumsal
düzen hakça olsa, ne suç üreyecek ne de
suçlu. O halde öncelikle çözülmesi ge-
reken sorun; ekonomik, toplumsal ve
siyasal haksızlıklann, çelişkilerin, yani
haksız düzenin ortadan kaldınlması ve
hakça bir düzenin kurulmasıdır. Bu ya-
pümadıkça yürürlûkteki haksız düzen ve
gjderek toplumun tüm hücrelerine yan-
sıyan çürüme ve yozlaşma sürecek ve
daha nice suçlular üreyecektir. O halde
gerçek suçlu kim?
Sonuç olarak criminologie ve insan
haklan açısından olaya baktığımız za-
man Türkiye için en dogru yolun, ölüm
cezasının tümden kaldınlması, Öca-
lan'ın ve dosyalan Meclis'te bekleyen
idam hükümlülerinin cezalanıun ömür-
boyu ağır hapse çevrilmesi olduğuna
inanıyoruz.
D İ P N O T : :
• . -J
•
(*) Bu sahrlan yazarken ta uzaklardan
bir çığhk duyuyorum: EyAvrupa 'nın insan
haklan savunuculan! 27yılönce, hiç kim-
seyi öldürmemiş, dönemin basbakam 27
Mayıs Anayasası na karşı çıkarak ' Bu ana-
yasa ile memleket idare edilemez'' derken
o anayasanın tastamam uygulanmasım is-
teyen, bunun için Samsun dan Ankara 'ya
Mustafa Kemal Yürüyüşü yapan, ellerine
geçirdikleri Amerikan askeri personeline
en insancü davranışlarda bulunarak onla-
n serbest bırakan yurtsever, bağımsızlıkçı,
devrimci, yiğit Deniz Gezmiş, Yusuf As-
lan, Hüseyin iıtatt, yasamlannın ilkbaha-
rındayürürlûktekiyasalar çiğnenerekana-
yasayı ihlale kalhsma suçundan asılırken
neredeydiniz? İnsan haklan duyulannız kö-
relmis miydi? Yoksa antiemperyalist ve ba-
ğımsızlıkçı olduklan için mi onlangörmez-
likten geldiniz?
ARADA BİR
Doç. Dr. SEBATt ÖZDEMİRC)
Türkjye'deki Karaciğer
Nakli Üzerine
1965 yılında hepatit (karaciğer irtihabı) etkeni vi-
rüslerden ilkinin; hepatit B virüsünün keşfiyie bir-
likte tıbbtn bu alanında yeni bir dönem açılmış, ge-
çen otuz beş yılılk süre içinde birbirini izleyen ke-
şiflerle bugün hepatit virüslerinin isimlendirilme-
sinde A harfinden G'ye kadar gelinmiştir. Bugün
gelinen noktada hepatit virüsleri; özellikle hepatit
B ve hepatit C virüsleri ve sebep olduklan hasta-
lıklar, günümüzde "Hepatoloji" (Karaciğer Hasta-
lıklan Bilimi) alanının başlıca ikji odağı olup tüm dün-
yada yüz milyonlarca kkşiyi direkt ya da indirekt ola-
rak ilgilendiren problem olarak kalmaya devam
edecek gibi gözükmektedir.
Hepatit nedeni bu etkenlerden hepatit B ve he-
patit C virüsleri, kronik (müzmin) karaciğer hasta-
lıklarına yol açabilmeleri nedeniyte hemen Töm*
dünyada önernli bırer sağlık sorunu olaşturmak-
tadırlar. Hepatit B virüsü infeksiyonu, Batı Avrupa
ülkeleri ve Amerika Birteşik Devtetteri'nde zaten yüz-
de 1 civannda olan taşryıcılık oranı ve bu ülketer-
de etkin bir aşılama programının uygulanması ne-
deniyle önemli bir sağlık sorununu oluşturmamak-
tadır. Ancak hepatit C virüsünden korunmak için
henüz etkili bir aşının bulunamamasından dolayı,
bu virüsün Batı dünyası ile birlikte tüm dünyada
hepatoloji alanındaki popüleryerini uzunca bir sü-
re daha koruyacağı tahmin edilmektedir.
Bu etkenlerin yol açtığı hastalıklann tanı ve te-
• davisindeki büyük gelişmelere karşın, tedavi so-
nuçlan henüz arzu edilen düzeyde olmayıp daha
başarılı sonuçlar elde etmeye yönelik araştırma-
larsürdürülmektedir. Bunun yanı sıra nedeni ne olur-
sa olsun -hepatit virüsleri, alkol ya da başka bir
nedene bağlı- artık ilaçla tedavi edilemeyen "/7er-
lemiş" karaciğer hastalıklarının tedavisi için bugün
geçerii tek yöntem karaciğer naklidir.
Türkiye'de gerek hepatit B gerekse hepatit C vi-
rüsü infeksiyonlan önemli birer halk sağlık soru-
nunu teşkil etmekte ve kronik karaciğer hastalık-
larının en başta gelen sebeplerini oluşturmakta-
dırlar. Ülke olarak karaciğer hastalıklannın tanı, ta-
kip ve tedavisindeki çağdaş ölçülerde uygulama
ve bilgi birikimine sahip olmamıza karşın, karaci-
ğer nakli konusunda benzer düzeyi tutturabildiği-
miz şüphelidir. Bunun da başlıca nedeni, hastaya
nakil için gerekli karaciğerin (donör) ihtiyaca ce-
vap verecek sayıda temin edilememesidir.
Bugün artık Türkiye'nin birçok merkezinde ka-
raciğer hastalıkları konusunda uzmanlaşmış ve
karaciğer naklini başanyla gerçekleştirebilen çok
sayıda hekim bulunmaktadır. Geçmişte olduğu gi-
bi, karaciğer nakli amacıyla -yahut diğer organ
nakilleri için- yurtdışına gitmeye ve yüzbinlerce
dolar harcamaya bugün artık hiç gerek yoktur. Bu
iştem Türkiye'de de rahatlıkla yaptlatnlmekte ve çok
daha ucuza mal olabilmektedir. Ancak ülkemizde
donör teminindeki zorluklar ve aksaklıklar, nakil iş-
leminin arzu edilen sıklıkta yapılmasını engelle-
mekte ve hasta ile hekimi -bir anlamda- çaresiz
duruma sokabilmektedir. Yani "neden gereksini-
me yanıt verecek sayıda karaciğer nakli yapamı-
yonız" sorusunun belki de tek yanıtı "donör bu-
lamıyoruz" şeklinde olacaktır. Sadece ABD'de her
yıl yaklaşık 4 bin karaciğer nakli yapıldığı göz önü-
ne alınırsa bulunduğumuz konum daha iyi anlaşı-
labilecektir.
İki yıl kadar evvel karaciğer nakli yapılamadığı
için vefat eden Kim Dergisi Yazı Işleri Müdürü Nur-
can Çakıroğlu dolayısıyla -gazeteci olması nede-
niyle- konu bir süre için kamuoyunun gündemine
oturmuş ve yazılı-görsel medya tarafindan dik-
katler bu konuya çekilmiş ise de, bugün için bu
sorunun çözümünde bir mesafe kaydedildiğini
söylemek oldukça güçtür. Bu konuda çabalannı
sürdüren vakıf ve bilimsel derneklerin de yapabil-
dikleri veyaptınm güçleri oldukça kısıtlıdır. Bu so-
runun köklü çözümü için esas görev -başta Sağ-
lık Bakanlığı olmak üzere- siyasal ve ekonomik er-
ki elinde bulunduran birim ve kuruluşlara düşmek-
tedir. Bu alanda gerekli bilimsel destek ise kara-
ciğer hastalıklan ve nakli konusuyla ilgilenen kişi
ve kuruluşlar tarafindan kendilerine seve seve ve-
rilecektir. Donör sorununun çözümü için bugün baş-
ka bir alternatif gözükmemektedir. Aksi takdirde
ülkemizde karaciğer naklinin geleceği hakkında pek
de parlak şeyler söyleyebilmek mümkün olmaya-
caktır.
(*) 10 Cermhpaşa Tıp Fakültesi, Hepatoloji Bilim Dalı
Öğretim Üyesi
Adsız Yıldız...
Mahmut YAĞMUR g
B
ekir Semerd (1921-1999), yazın ve
düşün (fıkir) dünyamızda adı duyul-
mamış bir yıldızdı. Kökeninden kop-
mamış, mayası ve ırası Ocarakteri) bo-
zulmamış bir köylü... Ozekinli (kül-
türlü) özverili, erdemli, dirençli bir
aydındı. Yüksek Köy Enstitüsü çıkışlı bir eğitimciy-
di. Sözü, özüne uyardı. Agzından çiğ söz, elinden
çürük iş çıkmazdı. fCırıcı tarbşmalara kablmazdı. Sev-
giyı öfkeden, uzlaşıyı kavgadan üstün tutardı. Ar-
kadaşlannm ve yandaşlannın sayısını çoğaltmaya ça-
lışırdı. Beyninin teknesinde yogurdugu, yüreğinin ate-
şinde pişirdıği düşüncelerini, yumuşak ve inandın-
cı bir sesle savunurdu. Bitkilere can veren sular gi-
bi sessiz ve derinden akar, emekçilerle köklü dost-
luklar kurardı Darda ve zorda kalanlann yardımı-
na kosardı... Dahası, Semerci, ağır-başlı. Özgüven-
li, toprağa sağlam basan bir solcuydu. Bilgiçîik tas-
layanlara, serüven peşınde koşanlara, kökenini yad-
sıyanlara, güçlülerin önünde el kavuşturanlara, in-
sanlık onurunu pazara çıkaranlara, canak yalayıcı-
lanna acırdı. Nesnel ve; özneJ bir deger üretmeyen
bilgüeri, becerileti g<£»â§Mik »yardı. Bıhsizliğm,
- yoksulluğun kökünü kunüaeak bilgilerin ve beceri-
tenn. iş efitiraine ağırlık veren okullarda kazanıla-
cagını savlardı. Savını doğrulayan, bilimsel veriler
ve somut örnekler göstenrdi.
Bekir Semerci, özgun anılarla yüklü olan bir çı-
nardı. Seçkin bir araştırmacı ve anlatı ustasıydı. lg-
neyle kuyu kazarak, gizemli gizleri ve yitik bilgile-
ri gün ışıgına çıkanrdı. Dili, kaynak sulan gibi an
ve duruydu. Biçemi, yeni sagılmış süt gibi ılık ve ogul-
balı gibi tatlıydı. Öz Türkçe sözcüklerkullanırdı. Tek
özneli, az ögeli, tek yüklemli tümceler kurardı. Kur-
tuluş Savaşı'ndan, Mustafiı Kemal'den, köyden, köy-
lüden ve Köy Enstitülerinden söz açılınca coşardı.
Kara ve kalın kaşlan çatılırdi-Alnmdaki uzun ve de-
rin çizgıler birbirine kanşırdı. Gözleri, karşısındaki
bir noktaya kargı gibi saplanırdı. Yakan (dua) okur
gibi, ağıt yakar gibi, bozlak söyler gibi konuşurdu.
Sesi, tok ve etkiliydi. Anlattıklan, uzun süre bellek-
ten silinmezdi.
Abartmıyorum. Semerci, keskin birgözlemciydi.
Belleği, varsıl bir belgelikti. Kurtuluş Savaşı'nı ve
sonrasını Hatide Edip gibi berimlerdi: Kurtuluş Sa-
vaşı, "Türkûn Ateşle Suum"ydı. Bu sınavda, Ana-
dolu toprağı kanla sulanmışh. Binlerce insan, gök
ekin gibi biçilmişti. Binlerce insan da, birkaç orga-
nmı yitirmişti. Gök ekin gibi biçilenlerin, birkaç or-
ganını yitirenlerin %85'i köylüydü. Savaş, Türk or-
dusunun yengisiyle (galibiyetiyle) sonuçlanmıştı.
Kazanılan görkemli utku, alaz saçan bir gül gibi
Mustafa Kemal'e sunulmuştu. Sağ kalan erler, ya-
yan yapıldak köylerin yolunu tutmuşlardı. Adsız yi-
ğitlerin kimi tek kollu, kimi tek bacakh. kimi say-
nydı. Onlan köylerde, yendikleri düşman gibi acı-
masız olan yoksulluk bekliyordu...
Atatürk, eşsiz bir Skeydi. Düşünceyi eyleme, dü-
şü gerçeğe dönüştüren bir devrimciydi. Kurduğu
Türkiye Cumhuriyeti'nin harcını, köylünün kanıy-
la karmıştı. Bundan ötürû, köy1üye çok derin bir
sevgi beslerdi. Üretici köylüyü, yurdun gerçek iye-
si (sahibi) ve ulusun gerçek bayı (efendisi) sayardı.
Kılıçla kazanılan utkunun, sabanla (tanmla) destek-
lenmezse sonuçsuz kalacagına inanırdı. Bu inancı-
HI, taa! Mart 1922 tarihınde açıklamıştı. Amacum-
hunyetin altyapısını olusturmak için gece ve gün-
düz çahştığmdan, köylüyü gönence kavuşturacak
işlere al atamamıştı...
Yüce Atatürk, 21 Kasım 1938 günü topraga ve-
rilmişti. Bir süre sonra da 2. Dünya Savaşı patlamış-
tı. Savaşm, yurdumuza sıçrayacagı düşünülerek ge-
rekli önlemler alınmıstı. Cİevlet bütçesinin büyük bir
bolümü, askersel giderlere aynlmıştı. Çözüm bek-
leyen çok önemli sorunlarsergene (rafa) kaldınlmış-
tı. Örnegin, binlerce köy yolsuz, susuz, ışıksız, okul-
suzdu. Milyonlarca köylü bilisiz, yoksul ve yazgı-
cıydı. Tarlalar boz, hayvanlar ank, meyve agaçlan
aşısızdı. Sular çağıl çağıl boşa akıyordu. Dağlar, te-
peler çırçıplaktı. Uretim araçlan, Hititlilerden kal-
maydı. Toprak. argın öküzlerin çektigi karasabanla
sürülüyordu. Topragın dennliğıne kök salamayan
Yeni 3 boyutlu halogram mühür
CITIZEN'in ileri teknolojisi sayesinde
geliştirildi!
Bu mühür CITIZEN saatlerinin orijinal
olup olmadıklarını üç kontrolle saptıyor
Gerçek bir
saatini? ı
nzE
mi
Her CıTIZEN ın arkasında onun orijinal olduğunu
kanıtlayan haîogram muhur */ar Bu muhur sadece
ozel olçum aletlerıyle tesi edilebtlır.
İLERİ SÂÂT
CITIZEN
ekinleri, ya don vuruyor ya da sıcak kavuruyordu.
Elde edilen ürün, köylünün kamını doyurmuyor ve
ulusal gelire birkatkı sağlamıyordu. Köylerin, ören
yerinden aynmı yoktu. Evlerin çogu, yamn yumru
duvarlı ve toprak damlıydı. Evlere ışık ve hava, ba-
calardan, duvarlara açılmış küçük deliklerden giri-
yordu. Sokaklar, yalınayak, gözleri çapaklı, yüzleri
çıbanlı, alabildigine sıska çocuklarla dolup taşıyor-
du. Ortalık sinek kaynıyordu. Evlerin önündekı top-
rak sekilerde, avurtlan çökmüş ve yaşamdan bezmiş
yaşlılaruyukluyorlardı. Kısacası, "Devlet Baba"mn
köylere hiç uğramadığı herrfen anlaşılıyordu...
Cumhurbaşkanı tsmet tnönü, ince eleyip sık do-
kuyan bir devlet adamıydı. Benzeri olmayan bir si-
yasa ve yönlem (taktik-tâbıye) ustasıydı. Atatürk
devrimlerinin ödün vermez bir savunucusuydu.
"Yurtta banş, dünyada banş" ilkesine gönülden
baghydı. Çok ağır dış baskılara ve albenili önerile-
re karşın, yurdumuzu savaşa sokmamıştı. Köylüyü
bilisizligin ve yoksullugun pençesinden kurtarmak
için biratıhm başlatmıştı. Bu tarihsel atılımın sorum-
luluğunu, Ulusal Eğitim Bakanı Hasan ÂB Yücd'e
yüklemişti.
Hasan Âli Yücel,inançlı bir Atatürkçüydü. Öze->.
kinü, kişilikli, köktfllK%tr^îvasaciy«!ı. Beyniniftve* "
.yüreğınin duyargaka^fntealeri)^«itB(fh» Mime,--»
çağdaş uygarlığa dMİMû. Sezi ve b«ğem yctiM^ok"*•*
güçlüydü. Doğnıyu egriden, güzeli çirkinden ayınr-
ken hiç yanılmazdı. Karmaşık sorunlan, tümdenge-
lim ve tümevanm yöntemiyle kolayca çözerdi. Bağ-
nazlardan, zorbalardan, yüzsüzlerden, döneklerden,
sümsüklerden, çıkarcılardan... iğrenirdi. işsiz, ekmek-
siz bırakılan sanatçılara ve düşünürlere kanat gerer-
di. Çalışkan, dürüst, savaşımcı, onurlu, yurtsever
aydınlan se\
r
erdi. llköğretim Genel Müdurlüğü'ne
tsmail Hakkı Tonguç'u atayarak, hantal ilköğretim
kurumunun yörüngesini değiştirmiş ve devinimini
hızlandırmıştı...tsmail Hakkı Tonguç, yozlaşmamış
bir köylü ve kökten sürme bir efitbilimciydi. Eği-
tim ve ögretimle ilgili görüşleri, yalm ve özgündü.
Tonguç'a göre salt kuramsal bilgiler öğreten okul-
lann, boşa dönen değirmenlerden bir aynmı yoktu.
Kafayla ei arasında uyum sağlayacak, yaşamı kolay-
laştıracak, dünyayı güzel-
leştirecek bilgi ve beceri-
ler, uygulamalı iş eğitimi-
ne ağırlık veren okullarda
kazanılabilirdi...
Tonguç'un gerçeği yan-
sıtan görüşü, Cumhurbaş-
kanı Ismet lnönü'nün ve
Ulusal Eğitim Bakanı Ha-
san Âli Yücerin etkili des-
tekleriyle uygulama alanı-
na konmuştu. Kentlerin
uzagındakiboşveıssızyer-
lere, Köy Enstitüleri ku-
rulmuştu. Enstitülere, yok-
sul köylü çocuklan öğren-
ci olarak alınmışlardı. Yü-
reklerindeki Kuvayı Mil-
liye ateşini söndürmeyen
aydınlar da, yönetici ve öğ-
retmen olarak atanmışlar-
dı. Hepsi, hiç sızlanmadan
çadırlarda yaşamaya kat-
lanmışlardı. Ogrencilerin
beyinlerindeki töz(ce\
r
her)
ve bileklerindeki gizilgüç
devinime geçinlince, tan-
sıklar (mucizeler) birbiri-
ni izlemişti. Taşlar kirece,
çamur tuğlaya ve kiremite
dönüşmüştü. Çadırlann ye-
rinde, ak badanalı yapılar
yükselmişti. Işliklerde, ge-
reçlerve araçlar üretilmiş-
ti.
Boz topraklar. derinle-
mesine işlenmişti. Özenle
işlenen topraklara, milyon-
larcafidan dikilmiş, tonlar-
ca tohum ekilmişti. Deyir-
gi süreminde (hasat mev-
siminde), ambarlar dolusu
ürün elde edilmişri.
An kovanı gibi uğulda-
yan dersliklerde, insanı in-
san yapan bilgiler özgürce
öğretilmışti. Kitap, hava,
su, ekmek gibi yaşamsal
nesnelerin arasına girmiş-
ti. Uzun sözün kısası, ka-
ra topraklara ve karatahta-
lara, alınteriyle somut ger-
çekleryazılmıştı...
Bekir Semerci, Köy Ens-
titüleriyle ilgili anılarını
"Türkiye'defieriAahmUr
veKöyEnsDnueri"adlı oy-
lumlu yapıtında aynntılı
biçimde yazdıktan sonra
aramızdan aynldı.
Gömütü, her 17 Nisan
günü kır çiçekleriyle do-
nansın!
PENCERE
İırtihap mı,
Cinayet mi?..
Kimi zaman bir gazete haberi toplumun üç bo-
yutlu fotoğrafını çeker. •-, ;*
önce haberi birlikte okuyalım:
"AIDS olduğu için toplumdan dışlanan 28 ya-
şındaki Ertıun Sayar Antalya'da falezlerden at-
layarakcanına kıydı. Geçen aylarda tedavi için yat-
tığı Antalya Devlet Hastanesi'nde çıkan yangın-
dan 25 kişiyi kurtararak adından söz ettiren Sa-
yar, AIDS 7/ olduğu anlaşılınca yalnızlığa terk edil-
mişti.
Almanya'daüniversite eğitimi görürken HIV vi-
rüsü kapan ve 8 yıl önce AIDS'li olduğunu öğre-
nen Erhun Sayar, yaşamının geri kalan bölümü-
nü geçirmekiçin geldiği Antalya'da toplum tara-
findan dışlanınca canına kıydı.
önce hastaneden çıkanlan, sonra da kaldığı
pansiyondan atıhnca sokaklarda yaşamaya mah-
kûm olan Ertıun Sayar, dün öğleden sonra Yavuz
özcan Parkı'ndaki 60 metre yüksekliğindeki fa-
lezden kendini aşağıya bıraktı.
Kayalara çarparak denize kadar yuvartanan
AIDS'li genç yaşamını yitirdi.
Vatandaşlann ihbarı ile olay yerine gelen deniz
polisı, botla kıyıya yanaşıp Erhun Sayar'ın cese-
dini çıkardı. Kurtarma operasyonu sırasında Sa-
yar'ın kanlar içindeki cesedine temas etmek zo-
runda kalanpolisJer, Sayar'ın AIDS'li olduğunu öğ-
renince paniğe kapıldılar.
Antalya Devlet Hastanesi'nde 'eliza testi' yap-
ttran polislerde HIV virüsüne rastlanmadı. Erhun
Sayar'ın cesedi ise Antalya Devlet Hastanesi mor-
guna kaldınldı. ° (Teslime Tosun, hha, 30 Haziran
1999.)
•
Gazeteden haberi kestim.
Bir kenara koydum.
Hiç tanımadığım Erhun Sayar
1
! düşünüyorum,
intihardan başka bir çıkış yolu var rruydı?..
Yoktu.
Haziran ayında Antalya sıcak olur..
Güneş pınl pınldır...
Deniz masmavi..
Yamaçlardan fışkıran şelaleler denize dökülür-
ken kayalara çarparak köpüklenirier.
Erhun Sayar canına kıymak için doğanın güzel-
liğine özenle yönelmiş..
O sırada parkta dolaşan insanlar kahkahalar
atıyorlar mıydı?.. Yabancı turistler dinlencenin ta-
dını çıkanyoriar mıydı?.. Erhun'un duaımundan
kimin haberi vardı ki?.. Hastaneden kovulmuştu,
sığındığı pansiyondan atılmıştı...
Sokaklarda yaşamak zorundaydı.
Tek başına nasıl yaşayabilecekti sokaklarda?..
Başını sokacak bir yeri yoktu.
Toplum Erhun'u aforoz etmişti.
Çare?..
CMüm!..
•
, Peki, Erhun 'intiJbar etti' denebilir mi?..
^'»«f'dhâ^but
1
''*'»
B»rîî?ir
Benim kaft, bû yaztyı yazan kişi!.. Katil sensin,
bu yazıyı okuyan kişi!..
Katil, sokakta çene çalan şu adam, lokantada
kahkahalaria gülen şu kadın...
Katil, bu ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı,
hükümet üyeleri, siyasal parti liderleri, medya yö-
neticileri, katil herkes... ^
Cinayetin sorumunu paylaşıyoruz...
Erhun Sayar intihar etmedi...
öldürüldü.
SITKICOŞKÜNInatla yûrûttüğü bağımsolık, demokrasi,
banş ve sosyalizm mücadefesini
özgürlük ve dayanışma yürüyöşûmûzde
sûrdürûyoruz.
Anma töreni, 17 Temmuz '99 Cumartesi
günü saat 15.00te Zincirtikuyu Mezariığı'nda
mezan başmda yapılacaktır.
dulcLnea
16/07/99
7 / 0 7 / 9 9 CUMARTESI
SAAT: 23.00
Erık Truffaz / dawn - Blue Note / Cenevre
Erik Tnrffaz trompet, bugle
Pıtriek Maller piano, fender rhodes
MıretBı BlaliMİ eleciro - acoustic bas, double bas
Marc Eıtatia davul, vurmalı çalgılar
HYA votal
SUP€R0NUN€
d u l c l n a ı y a p t m
M*f«lık Sok 20 B»yofilu l ı i ı n t u i
1*1: 245 10 39 t 46 / 71 t*l-f»a: 249 55 70