28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 TEMMUZ 1999 CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER •• •• Olüm Cezası ve Ocalan HalitÇELENK • • lkemizde uzun yıllardan U beri tartışma konusu olan ölüm cezası, Abdullah Ocalan'ın tmralı'da kuru- lan Devlet Güvenlik Mah- kemesi'nce idama mah- kûm edilmesinden sonra yeniden Tür- kiye'nin gündemine oturdu. Toplumun şehit ailelerini ve çevresi- ni kapsayan bir kesimi büyük bir duy- gusallık içinde ve kendi açılanndan çok haklı olarak verilen ölüm cezasının in- fazını istiyorlar. Aynca politik rant bek- lentisi ile ölüm cezasının uygulanması- nı savunanlarda var. Kimi aydın, yazar, hukukçu ve öğretim üyeleri konuya duy- gusallıkla yaklaşılmaması, Türkiye'nin siyasal çıkarlan açısından nesnel birba- kışladeğerlendirilmesi geregini savunu- yorlar. Avrupa ülkeleri, değişik anla- tımlaria cezanın infaz edilmemesini, ka- rann geri alınmasını, Türkiye'nin idam cezasını kaldırmasını istiyor ve ülke- miz üzerinde çeşitli baskılara başvuru- yorlar. Bütün bunlann yanmda Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi'nin (AİHM) cezanın infazı konusunda tedbir karan alabıleceği yorumlan yapılıyor. (*) Avrupa ülkelerinin bu tutumlan kimi yönlerden eleşnrilebilir; içişlerimize ka- nşma haklan bulunmadığı, geçmişte bu ülkelerin kimılerinde de terör suçlula- nnın ölüm cezasına çarptınldığı ileri sürülebilir. Ancak kendi ülkelerinde ölüm cezasını yasalanndan çıkarmış olan bu devletlerin isteklerini mantıksız ya da tutarsız olarak nitelemek de ola- naklı degildır. Avrupa Konseyi'ne üye devletlerde ve ABD'nin bir kısım eyaletlerinde; bu cezanın, insan haklannın başında gelen yaşam hakkını ortadan kaldırdığı, baş- ta Ingiltere olmak üzere Avrupa ülkele- rinde yapılan bilımsel araştırmalarla is- tatistiklerin (ölüm cezasının kamuoyun- da caydıncı bir etkisi bulunmadığını) kanıtladığı, hata halinde bu cezadan ge- ri ye dönüşün olanaksızlığı vb. göz önü- ne alınarak ölüm cezası kalduılmışür. An- cak kendini Avrupa'nın bir parçası sa- yan, Avrupa Konseyi'nin üyesi olan ve Avrupa Birliği'ne girmek isteyen Tür- kiye; idama karşı olan düşünürlerimiz, hukukçulanmız, yazar ve sanatçılan- mızın yıllardan beri süren tüm çabala- nna karşın, Avrupa İnsan Haklan Söz- leşmesı'nı onayladığı halde ölüm ceza- sını kaldıran 6 numaralı ek protokolü im- zalamamış ve ölüm cezasını kaldırma- mıştır. Her ne kadar 16 yıldan beri ve- rilen ölüm cezalan infaz edilmemek- teyse de bu olumlu tutum sadece uygu- lama alanında kalrruş, yasal bir hüküm haline getirilmemiştir. Savsaklamalar: Burada konuyla ilgi- li iki önemlı noktayı anımsatmakta ya- rar vardır. Yıllarca komisyonlar kurula- rak üzerinde çalışılan yeni bir ceza ya- sa tasana hazırlannuş ve dönemin ıkti- danna sunulmuştur. Bu tasan ile ölüm cezası çağcıl hukuk anlayışına uygun olarak kakünlmış ve yerine bir açıdan ölüm cezasından daha ağır olan ağuiaş- onlmış ömürboyu ağır hapis cezası ge- tirilmiştir. Aradan yıllar geçtiği halde bu tasan ele alınmamış, tarnşılmamış ve ya- salaşmamıştır. Demokratiklesıne,yargı reformu, yargı bağunszhğı vb. tasanlar gibi demokrasinin onsuz olmaz ön ha- zıriık çalışmalan böylece raflarda bek- letilmiştir. Bu tasanlar geç kalmmadan yasalaşmış olsaydı, günümüzde günde- me gelen ölüm cezasına ilişkin sorun- lar aşılmış bulunacaktı. Yine Avrupa İnsan Haklan Mahke- mesi, 1997 yılının Nisan ayında DGM'lerde asİceri yargıç bulunmasını Avrupa insan Haklan Sözleşmesi'nin 6. maddesinde yer alan "bağunsız ve yansız bir mahkemedeyargılanma hak- kı"na aykın görmüş ve bu konuda açı- lan davayı kabul etmiştir. Aradan iki yıl geçtiği halde siyasal iktidartar, yasal olarak Türkiye için bağlayıa olan bu kararuı geregini yerine getirememisfcr- dir. Siyasal iktidarlar geçmiş yıllarda savsaklama yollanna sapmadan görev- lerini yapsaydılar Türkiye, bizim kuru- luşundan beri karşı olduğumuz ve kal- dınlmasını ıstediğimiz DGM sorunuile karşılaşmayacaktı. •* . / Bilimnediyor? Bu olaylara bilımsel açıdan baktığı- mız zaman şu sonuçlar ortaya çıkıyor Ceza hukukunda önemli bir yeri olan cri- minologie'ye göre (suç olayını incele- yen bilim dalı), suçlann kökeni toplum- sal, ekonomik ve siyasaldır. "Doğusta suçhı" yoktur. Kimi patolojik etkenler dışında suç, toplumsal koşullann bir ürünüdür. Ekonomik, toplumsal ve si- yasal alanda çıkanlan yasalar ve uygu- lamalar toplumda bir dfizen (ya da dü- zensizlik) yaratır. Binlerce yıldan beri süren ve bugün de içinde yaşadığımız sınıflı toplumlarda, yukanda açıklanan düzen. güçlü sınıfiann çıkarlanna göre ve bu sınıflann temsilcileri tarafindan olusturulagelmiştir. Böyle bir toplumsal düzende haksız- lıklann, adaletsizliklerin, işsizliğm, yok- sullugun; emekçi halk yığınlan işçi, me- mur, emekJi üzerinde çeşitli baskılann, insan haklan ihlallerinin olacağı açık- ur. Işte suçlar, böyle birortam içinde oluş- makta. başka bir deyişle; böyle bir or- tamda suç, toplumsal düzenin zorunlu bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenledır ki, dünyaca tanınmış ceza hukuku uzmanı Alfieri, "Suçu toplum CvwıeteııJerH.Ç.)hazıriar,bire\«şJer-'de- miştir. Bunun sorumlusu da gerçekte o haksız düzenin ya da düzensizliklerin ya- pımcılan, yaratıcılan siyasal iktıdarlar- dır. Bu tür toplumlarda yürürlûkteki dü- zen, suçu ve suçluyu üretiyor. Daha son- ra da onu yargılıyor. Oysa toplumsal düzen hakça olsa, ne suç üreyecek ne de suçlu. O halde öncelikle çözülmesi ge- reken sorun; ekonomik, toplumsal ve siyasal haksızlıklann, çelişkilerin, yani haksız düzenin ortadan kaldınlması ve hakça bir düzenin kurulmasıdır. Bu ya- pümadıkça yürürlûkteki haksız düzen ve gjderek toplumun tüm hücrelerine yan- sıyan çürüme ve yozlaşma sürecek ve daha nice suçlular üreyecektir. O halde gerçek suçlu kim? Sonuç olarak criminologie ve insan haklan açısından olaya baktığımız za- man Türkiye için en dogru yolun, ölüm cezasının tümden kaldınlması, Öca- lan'ın ve dosyalan Meclis'te bekleyen idam hükümlülerinin cezalanıun ömür- boyu ağır hapse çevrilmesi olduğuna inanıyoruz. D İ P N O T : : • . -J • (*) Bu sahrlan yazarken ta uzaklardan bir çığhk duyuyorum: EyAvrupa 'nın insan haklan savunuculan! 27yılönce, hiç kim- seyi öldürmemiş, dönemin basbakam 27 Mayıs Anayasası na karşı çıkarak ' Bu ana- yasa ile memleket idare edilemez'' derken o anayasanın tastamam uygulanmasım is- teyen, bunun için Samsun dan Ankara 'ya Mustafa Kemal Yürüyüşü yapan, ellerine geçirdikleri Amerikan askeri personeline en insancü davranışlarda bulunarak onla- n serbest bırakan yurtsever, bağımsızlıkçı, devrimci, yiğit Deniz Gezmiş, Yusuf As- lan, Hüseyin iıtatt, yasamlannın ilkbaha- rındayürürlûktekiyasalar çiğnenerekana- yasayı ihlale kalhsma suçundan asılırken neredeydiniz? İnsan haklan duyulannız kö- relmis miydi? Yoksa antiemperyalist ve ba- ğımsızlıkçı olduklan için mi onlangörmez- likten geldiniz? ARADA BİR Doç. Dr. SEBATt ÖZDEMİRC) Türkjye'deki Karaciğer Nakli Üzerine 1965 yılında hepatit (karaciğer irtihabı) etkeni vi- rüslerden ilkinin; hepatit B virüsünün keşfiyie bir- likte tıbbtn bu alanında yeni bir dönem açılmış, ge- çen otuz beş yılılk süre içinde birbirini izleyen ke- şiflerle bugün hepatit virüslerinin isimlendirilme- sinde A harfinden G'ye kadar gelinmiştir. Bugün gelinen noktada hepatit virüsleri; özellikle hepatit B ve hepatit C virüsleri ve sebep olduklan hasta- lıklar, günümüzde "Hepatoloji" (Karaciğer Hasta- lıklan Bilimi) alanının başlıca ikji odağı olup tüm dün- yada yüz milyonlarca kkşiyi direkt ya da indirekt ola- rak ilgilendiren problem olarak kalmaya devam edecek gibi gözükmektedir. Hepatit nedeni bu etkenlerden hepatit B ve he- patit C virüsleri, kronik (müzmin) karaciğer hasta- lıklarına yol açabilmeleri nedeniyte hemen Töm* dünyada önernli bırer sağlık sorunu olaşturmak- tadırlar. Hepatit B virüsü infeksiyonu, Batı Avrupa ülkeleri ve Amerika Birteşik Devtetteri'nde zaten yüz- de 1 civannda olan taşryıcılık oranı ve bu ülketer- de etkin bir aşılama programının uygulanması ne- deniyle önemli bir sağlık sorununu oluşturmamak- tadır. Ancak hepatit C virüsünden korunmak için henüz etkili bir aşının bulunamamasından dolayı, bu virüsün Batı dünyası ile birlikte tüm dünyada hepatoloji alanındaki popüleryerini uzunca bir sü- re daha koruyacağı tahmin edilmektedir. Bu etkenlerin yol açtığı hastalıklann tanı ve te- • davisindeki büyük gelişmelere karşın, tedavi so- nuçlan henüz arzu edilen düzeyde olmayıp daha başarılı sonuçlar elde etmeye yönelik araştırma- larsürdürülmektedir. Bunun yanı sıra nedeni ne olur- sa olsun -hepatit virüsleri, alkol ya da başka bir nedene bağlı- artık ilaçla tedavi edilemeyen "/7er- lemiş" karaciğer hastalıklarının tedavisi için bugün geçerii tek yöntem karaciğer naklidir. Türkiye'de gerek hepatit B gerekse hepatit C vi- rüsü infeksiyonlan önemli birer halk sağlık soru- nunu teşkil etmekte ve kronik karaciğer hastalık- larının en başta gelen sebeplerini oluşturmakta- dırlar. Ülke olarak karaciğer hastalıklannın tanı, ta- kip ve tedavisindeki çağdaş ölçülerde uygulama ve bilgi birikimine sahip olmamıza karşın, karaci- ğer nakli konusunda benzer düzeyi tutturabildiği- miz şüphelidir. Bunun da başlıca nedeni, hastaya nakil için gerekli karaciğerin (donör) ihtiyaca ce- vap verecek sayıda temin edilememesidir. Bugün artık Türkiye'nin birçok merkezinde ka- raciğer hastalıkları konusunda uzmanlaşmış ve karaciğer naklini başanyla gerçekleştirebilen çok sayıda hekim bulunmaktadır. Geçmişte olduğu gi- bi, karaciğer nakli amacıyla -yahut diğer organ nakilleri için- yurtdışına gitmeye ve yüzbinlerce dolar harcamaya bugün artık hiç gerek yoktur. Bu iştem Türkiye'de de rahatlıkla yaptlatnlmekte ve çok daha ucuza mal olabilmektedir. Ancak ülkemizde donör teminindeki zorluklar ve aksaklıklar, nakil iş- leminin arzu edilen sıklıkta yapılmasını engelle- mekte ve hasta ile hekimi -bir anlamda- çaresiz duruma sokabilmektedir. Yani "neden gereksini- me yanıt verecek sayıda karaciğer nakli yapamı- yonız" sorusunun belki de tek yanıtı "donör bu- lamıyoruz" şeklinde olacaktır. Sadece ABD'de her yıl yaklaşık 4 bin karaciğer nakli yapıldığı göz önü- ne alınırsa bulunduğumuz konum daha iyi anlaşı- labilecektir. İki yıl kadar evvel karaciğer nakli yapılamadığı için vefat eden Kim Dergisi Yazı Işleri Müdürü Nur- can Çakıroğlu dolayısıyla -gazeteci olması nede- niyle- konu bir süre için kamuoyunun gündemine oturmuş ve yazılı-görsel medya tarafindan dik- katler bu konuya çekilmiş ise de, bugün için bu sorunun çözümünde bir mesafe kaydedildiğini söylemek oldukça güçtür. Bu konuda çabalannı sürdüren vakıf ve bilimsel derneklerin de yapabil- dikleri veyaptınm güçleri oldukça kısıtlıdır. Bu so- runun köklü çözümü için esas görev -başta Sağ- lık Bakanlığı olmak üzere- siyasal ve ekonomik er- ki elinde bulunduran birim ve kuruluşlara düşmek- tedir. Bu alanda gerekli bilimsel destek ise kara- ciğer hastalıklan ve nakli konusuyla ilgilenen kişi ve kuruluşlar tarafindan kendilerine seve seve ve- rilecektir. Donör sorununun çözümü için bugün baş- ka bir alternatif gözükmemektedir. Aksi takdirde ülkemizde karaciğer naklinin geleceği hakkında pek de parlak şeyler söyleyebilmek mümkün olmaya- caktır. (*) 10 Cermhpaşa Tıp Fakültesi, Hepatoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Adsız Yıldız... Mahmut YAĞMUR g B ekir Semerd (1921-1999), yazın ve düşün (fıkir) dünyamızda adı duyul- mamış bir yıldızdı. Kökeninden kop- mamış, mayası ve ırası Ocarakteri) bo- zulmamış bir köylü... Ozekinli (kül- türlü) özverili, erdemli, dirençli bir aydındı. Yüksek Köy Enstitüsü çıkışlı bir eğitimciy- di. Sözü, özüne uyardı. Agzından çiğ söz, elinden çürük iş çıkmazdı. fCırıcı tarbşmalara kablmazdı. Sev- giyı öfkeden, uzlaşıyı kavgadan üstün tutardı. Ar- kadaşlannm ve yandaşlannın sayısını çoğaltmaya ça- lışırdı. Beyninin teknesinde yogurdugu, yüreğinin ate- şinde pişirdıği düşüncelerini, yumuşak ve inandın- cı bir sesle savunurdu. Bitkilere can veren sular gi- bi sessiz ve derinden akar, emekçilerle köklü dost- luklar kurardı Darda ve zorda kalanlann yardımı- na kosardı... Dahası, Semerci, ağır-başlı. Özgüven- li, toprağa sağlam basan bir solcuydu. Bilgiçîik tas- layanlara, serüven peşınde koşanlara, kökenini yad- sıyanlara, güçlülerin önünde el kavuşturanlara, in- sanlık onurunu pazara çıkaranlara, canak yalayıcı- lanna acırdı. Nesnel ve; özneJ bir deger üretmeyen bilgüeri, becerileti g<£»â§Mik »yardı. Bıhsizliğm, - yoksulluğun kökünü kunüaeak bilgilerin ve beceri- tenn. iş efitiraine ağırlık veren okullarda kazanıla- cagını savlardı. Savını doğrulayan, bilimsel veriler ve somut örnekler göstenrdi. Bekir Semerci, özgun anılarla yüklü olan bir çı- nardı. Seçkin bir araştırmacı ve anlatı ustasıydı. lg- neyle kuyu kazarak, gizemli gizleri ve yitik bilgile- ri gün ışıgına çıkanrdı. Dili, kaynak sulan gibi an ve duruydu. Biçemi, yeni sagılmış süt gibi ılık ve ogul- balı gibi tatlıydı. Öz Türkçe sözcüklerkullanırdı. Tek özneli, az ögeli, tek yüklemli tümceler kurardı. Kur- tuluş Savaşı'ndan, Mustafiı Kemal'den, köyden, köy- lüden ve Köy Enstitülerinden söz açılınca coşardı. Kara ve kalın kaşlan çatılırdi-Alnmdaki uzun ve de- rin çizgıler birbirine kanşırdı. Gözleri, karşısındaki bir noktaya kargı gibi saplanırdı. Yakan (dua) okur gibi, ağıt yakar gibi, bozlak söyler gibi konuşurdu. Sesi, tok ve etkiliydi. Anlattıklan, uzun süre bellek- ten silinmezdi. Abartmıyorum. Semerci, keskin birgözlemciydi. Belleği, varsıl bir belgelikti. Kurtuluş Savaşı'nı ve sonrasını Hatide Edip gibi berimlerdi: Kurtuluş Sa- vaşı, "Türkûn Ateşle Suum"ydı. Bu sınavda, Ana- dolu toprağı kanla sulanmışh. Binlerce insan, gök ekin gibi biçilmişti. Binlerce insan da, birkaç orga- nmı yitirmişti. Gök ekin gibi biçilenlerin, birkaç or- ganını yitirenlerin %85'i köylüydü. Savaş, Türk or- dusunun yengisiyle (galibiyetiyle) sonuçlanmıştı. Kazanılan görkemli utku, alaz saçan bir gül gibi Mustafa Kemal'e sunulmuştu. Sağ kalan erler, ya- yan yapıldak köylerin yolunu tutmuşlardı. Adsız yi- ğitlerin kimi tek kollu, kimi tek bacakh. kimi say- nydı. Onlan köylerde, yendikleri düşman gibi acı- masız olan yoksulluk bekliyordu... Atatürk, eşsiz bir Skeydi. Düşünceyi eyleme, dü- şü gerçeğe dönüştüren bir devrimciydi. Kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin harcını, köylünün kanıy- la karmıştı. Bundan ötürû, köy1üye çok derin bir sevgi beslerdi. Üretici köylüyü, yurdun gerçek iye- si (sahibi) ve ulusun gerçek bayı (efendisi) sayardı. Kılıçla kazanılan utkunun, sabanla (tanmla) destek- lenmezse sonuçsuz kalacagına inanırdı. Bu inancı- HI, taa! Mart 1922 tarihınde açıklamıştı. Amacum- hunyetin altyapısını olusturmak için gece ve gün- düz çahştığmdan, köylüyü gönence kavuşturacak işlere al atamamıştı... Yüce Atatürk, 21 Kasım 1938 günü topraga ve- rilmişti. Bir süre sonra da 2. Dünya Savaşı patlamış- tı. Savaşm, yurdumuza sıçrayacagı düşünülerek ge- rekli önlemler alınmıstı. Cİevlet bütçesinin büyük bir bolümü, askersel giderlere aynlmıştı. Çözüm bek- leyen çok önemli sorunlarsergene (rafa) kaldınlmış- tı. Örnegin, binlerce köy yolsuz, susuz, ışıksız, okul- suzdu. Milyonlarca köylü bilisiz, yoksul ve yazgı- cıydı. Tarlalar boz, hayvanlar ank, meyve agaçlan aşısızdı. Sular çağıl çağıl boşa akıyordu. Dağlar, te- peler çırçıplaktı. Uretim araçlan, Hititlilerden kal- maydı. Toprak. argın öküzlerin çektigi karasabanla sürülüyordu. Topragın dennliğıne kök salamayan Yeni 3 boyutlu halogram mühür CITIZEN'in ileri teknolojisi sayesinde geliştirildi! Bu mühür CITIZEN saatlerinin orijinal olup olmadıklarını üç kontrolle saptıyor Gerçek bir saatini? ı nzE mi Her CıTIZEN ın arkasında onun orijinal olduğunu kanıtlayan haîogram muhur */ar Bu muhur sadece ozel olçum aletlerıyle tesi edilebtlır. İLERİ SÂÂT CITIZEN ekinleri, ya don vuruyor ya da sıcak kavuruyordu. Elde edilen ürün, köylünün kamını doyurmuyor ve ulusal gelire birkatkı sağlamıyordu. Köylerin, ören yerinden aynmı yoktu. Evlerin çogu, yamn yumru duvarlı ve toprak damlıydı. Evlere ışık ve hava, ba- calardan, duvarlara açılmış küçük deliklerden giri- yordu. Sokaklar, yalınayak, gözleri çapaklı, yüzleri çıbanlı, alabildigine sıska çocuklarla dolup taşıyor- du. Ortalık sinek kaynıyordu. Evlerin önündekı top- rak sekilerde, avurtlan çökmüş ve yaşamdan bezmiş yaşlılaruyukluyorlardı. Kısacası, "Devlet Baba"mn köylere hiç uğramadığı herrfen anlaşılıyordu... Cumhurbaşkanı tsmet tnönü, ince eleyip sık do- kuyan bir devlet adamıydı. Benzeri olmayan bir si- yasa ve yönlem (taktik-tâbıye) ustasıydı. Atatürk devrimlerinin ödün vermez bir savunucusuydu. "Yurtta banş, dünyada banş" ilkesine gönülden baghydı. Çok ağır dış baskılara ve albenili önerile- re karşın, yurdumuzu savaşa sokmamıştı. Köylüyü bilisizligin ve yoksullugun pençesinden kurtarmak için biratıhm başlatmıştı. Bu tarihsel atılımın sorum- luluğunu, Ulusal Eğitim Bakanı Hasan ÂB Yücd'e yüklemişti. Hasan Âli Yücel,inançlı bir Atatürkçüydü. Öze->. kinü, kişilikli, köktfllK%tr^îvasaciy«!ı. Beyniniftve* " .yüreğınin duyargaka^fntealeri)^«itB(fh» Mime,--» çağdaş uygarlığa dMİMû. Sezi ve b«ğem yctiM^ok"*•* güçlüydü. Doğnıyu egriden, güzeli çirkinden ayınr- ken hiç yanılmazdı. Karmaşık sorunlan, tümdenge- lim ve tümevanm yöntemiyle kolayca çözerdi. Bağ- nazlardan, zorbalardan, yüzsüzlerden, döneklerden, sümsüklerden, çıkarcılardan... iğrenirdi. işsiz, ekmek- siz bırakılan sanatçılara ve düşünürlere kanat gerer- di. Çalışkan, dürüst, savaşımcı, onurlu, yurtsever aydınlan se\ r erdi. llköğretim Genel Müdurlüğü'ne tsmail Hakkı Tonguç'u atayarak, hantal ilköğretim kurumunun yörüngesini değiştirmiş ve devinimini hızlandırmıştı...tsmail Hakkı Tonguç, yozlaşmamış bir köylü ve kökten sürme bir efitbilimciydi. Eği- tim ve ögretimle ilgili görüşleri, yalm ve özgündü. Tonguç'a göre salt kuramsal bilgiler öğreten okul- lann, boşa dönen değirmenlerden bir aynmı yoktu. Kafayla ei arasında uyum sağlayacak, yaşamı kolay- laştıracak, dünyayı güzel- leştirecek bilgi ve beceri- ler, uygulamalı iş eğitimi- ne ağırlık veren okullarda kazanılabilirdi... Tonguç'un gerçeği yan- sıtan görüşü, Cumhurbaş- kanı Ismet lnönü'nün ve Ulusal Eğitim Bakanı Ha- san Âli Yücerin etkili des- tekleriyle uygulama alanı- na konmuştu. Kentlerin uzagındakiboşveıssızyer- lere, Köy Enstitüleri ku- rulmuştu. Enstitülere, yok- sul köylü çocuklan öğren- ci olarak alınmışlardı. Yü- reklerindeki Kuvayı Mil- liye ateşini söndürmeyen aydınlar da, yönetici ve öğ- retmen olarak atanmışlar- dı. Hepsi, hiç sızlanmadan çadırlarda yaşamaya kat- lanmışlardı. Ogrencilerin beyinlerindeki töz(ce\ r her) ve bileklerindeki gizilgüç devinime geçinlince, tan- sıklar (mucizeler) birbiri- ni izlemişti. Taşlar kirece, çamur tuğlaya ve kiremite dönüşmüştü. Çadırlann ye- rinde, ak badanalı yapılar yükselmişti. Işliklerde, ge- reçlerve araçlar üretilmiş- ti. Boz topraklar. derinle- mesine işlenmişti. Özenle işlenen topraklara, milyon- larcafidan dikilmiş, tonlar- ca tohum ekilmişti. Deyir- gi süreminde (hasat mev- siminde), ambarlar dolusu ürün elde edilmişri. An kovanı gibi uğulda- yan dersliklerde, insanı in- san yapan bilgiler özgürce öğretilmışti. Kitap, hava, su, ekmek gibi yaşamsal nesnelerin arasına girmiş- ti. Uzun sözün kısası, ka- ra topraklara ve karatahta- lara, alınteriyle somut ger- çekleryazılmıştı... Bekir Semerci, Köy Ens- titüleriyle ilgili anılarını "Türkiye'defieriAahmUr veKöyEnsDnueri"adlı oy- lumlu yapıtında aynntılı biçimde yazdıktan sonra aramızdan aynldı. Gömütü, her 17 Nisan günü kır çiçekleriyle do- nansın! PENCERE İırtihap mı, Cinayet mi?.. Kimi zaman bir gazete haberi toplumun üç bo- yutlu fotoğrafını çeker. •-, ;* önce haberi birlikte okuyalım: "AIDS olduğu için toplumdan dışlanan 28 ya- şındaki Ertıun Sayar Antalya'da falezlerden at- layarakcanına kıydı. Geçen aylarda tedavi için yat- tığı Antalya Devlet Hastanesi'nde çıkan yangın- dan 25 kişiyi kurtararak adından söz ettiren Sa- yar, AIDS 7/ olduğu anlaşılınca yalnızlığa terk edil- mişti. Almanya'daüniversite eğitimi görürken HIV vi- rüsü kapan ve 8 yıl önce AIDS'li olduğunu öğre- nen Erhun Sayar, yaşamının geri kalan bölümü- nü geçirmekiçin geldiği Antalya'da toplum tara- findan dışlanınca canına kıydı. önce hastaneden çıkanlan, sonra da kaldığı pansiyondan atıhnca sokaklarda yaşamaya mah- kûm olan Ertıun Sayar, dün öğleden sonra Yavuz özcan Parkı'ndaki 60 metre yüksekliğindeki fa- lezden kendini aşağıya bıraktı. Kayalara çarparak denize kadar yuvartanan AIDS'li genç yaşamını yitirdi. Vatandaşlann ihbarı ile olay yerine gelen deniz polisı, botla kıyıya yanaşıp Erhun Sayar'ın cese- dini çıkardı. Kurtarma operasyonu sırasında Sa- yar'ın kanlar içindeki cesedine temas etmek zo- runda kalanpolisJer, Sayar'ın AIDS'li olduğunu öğ- renince paniğe kapıldılar. Antalya Devlet Hastanesi'nde 'eliza testi' yap- ttran polislerde HIV virüsüne rastlanmadı. Erhun Sayar'ın cesedi ise Antalya Devlet Hastanesi mor- guna kaldınldı. ° (Teslime Tosun, hha, 30 Haziran 1999.) • Gazeteden haberi kestim. Bir kenara koydum. Hiç tanımadığım Erhun Sayar 1 ! düşünüyorum, intihardan başka bir çıkış yolu var rruydı?.. Yoktu. Haziran ayında Antalya sıcak olur.. Güneş pınl pınldır... Deniz masmavi.. Yamaçlardan fışkıran şelaleler denize dökülür- ken kayalara çarparak köpüklenirier. Erhun Sayar canına kıymak için doğanın güzel- liğine özenle yönelmiş.. O sırada parkta dolaşan insanlar kahkahalar atıyorlar mıydı?.. Yabancı turistler dinlencenin ta- dını çıkanyoriar mıydı?.. Erhun'un duaımundan kimin haberi vardı ki?.. Hastaneden kovulmuştu, sığındığı pansiyondan atılmıştı... Sokaklarda yaşamak zorundaydı. Tek başına nasıl yaşayabilecekti sokaklarda?.. Başını sokacak bir yeri yoktu. Toplum Erhun'u aforoz etmişti. Çare?.. CMüm!.. • , Peki, Erhun 'intiJbar etti' denebilir mi?.. ^'»«f'dhâ^but 1 ''*'» B»rîî?ir Benim kaft, bû yaztyı yazan kişi!.. Katil sensin, bu yazıyı okuyan kişi!.. Katil, sokakta çene çalan şu adam, lokantada kahkahalaria gülen şu kadın... Katil, bu ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı, hükümet üyeleri, siyasal parti liderleri, medya yö- neticileri, katil herkes... ^ Cinayetin sorumunu paylaşıyoruz... Erhun Sayar intihar etmedi... öldürüldü. SITKICOŞKÜNInatla yûrûttüğü bağımsolık, demokrasi, banş ve sosyalizm mücadefesini özgürlük ve dayanışma yürüyöşûmûzde sûrdürûyoruz. Anma töreni, 17 Temmuz '99 Cumartesi günü saat 15.00te Zincirtikuyu Mezariığı'nda mezan başmda yapılacaktır. dulcLnea 16/07/99 7 / 0 7 / 9 9 CUMARTESI SAAT: 23.00 Erık Truffaz / dawn - Blue Note / Cenevre Erik Tnrffaz trompet, bugle Pıtriek Maller piano, fender rhodes MıretBı BlaliMİ eleciro - acoustic bas, double bas Marc Eıtatia davul, vurmalı çalgılar HYA votal SUP€R0NUN€ d u l c l n a ı y a p t m M*f«lık Sok 20 B»yofilu l ı i ı n t u i 1*1: 245 10 39 t 46 / 71 t*l-f»a: 249 55 70
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle