Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 13 TEMMUZ 1999 SALI
14 J V L J J L l U J \ kultunS cumhuriyet.com.tr
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Yeşilçamfihnlerinise\iyoramÇocukluğumda haftada dört beş kez si-
nemaya gitn'ğim oluıdu. Ana taraiindan gei-
me biraik gelenegi. Kadıköy 'ün
tüm sınemalannın (yalnız Ope-
ra, Süreyya, Hale ve Yurt sine-
malannın değil, aynı zaman-
da, semt sakinleri dışmda her-
kesin pek bilmedif i salaş Yel-
değirmeni Sineması'nın da) gü-
zelim merdiven taşlannın v ıllar
boyunca aşınmasında anamgil-
lerin katkısı küçümsenemez.
Annem, büyükanneme çek-
miştir. Ikısı de 'kafadağıtmak
için\kapağı yazlan çay bahçe-
lerine, kış yaz da sinemaya
atan. konu komşuya ıç dök-
meyi aiışkanhk edinmemış.
Tebdil-i mekân'da ferahJık bu-
iankadınlar...
Büyükannem, annemle teyze-
mi Süreyya Sineması'na götür-
düğünde bir loca tutar, benım bıl-
diğim zamanlarda artık mevcut ol-
mayan 'perdeli böune'de fılm bo-
yunca çaktırmadan sigara içer-
miş. Biz loca-koltuk aynmının
gözetilmediğı. aynca tumturak-
h birhanımefendi olan büyükan-
nemin hiç de "Utifat etırieyece-
ği", ama ıki iş arasına bir sine-
ma sığdırmaya bayılan 'yaşam
sevind engin'anneme pek denk
düşen, 'ucuz rnan'ne' dönemlerine yetiş-
tik. ! 957 yazını babamın göre\ i nedeniy-
le Ankara'da geçirdiğimızde bile. çok iyi
bilmedığimiz bu kentin. bugün artık hep-
si yok olmuş olan sinemalannm yerlerini
degme Ankaralıdan daha iyi öğrenmiş-
tik.
Ayhan Fşık'lı. Belgin Donık'lu. Göksei
Arsoy'lu, Zeki Müren'lı, az biraz da Tür-
kân Şoray'h. Füiz Akın'lı, HiUya Koçyi-
ğK'lı. EdizHun'lu sıyah-beyaz Türk film-
len aşamasını böylece klasik Hollywood
westemleri \ e müzikalleriyle eşzamanlı ola-
rak içimize sindirdik.
EngeUeyemediğinı görsd merak
Yeldeğirmeru Sinemasrnıngişesi önün-
de iki seans boyunca ayakta bekledikten
sonra, önden ikinci sıranın yan koltukla-
nnda 'korner'den izlemeyi başardığımız
4
G«deriÖmreBedeP,i]koİcuMise sürecin-
de yaşadığım suıema serüveninde belirgin
bir 'son' nokta oluşturur. Türkân'm 'Sul-
tan'lığını tesdleden' ve Cüneyt Arkm'ın
sinemamıza güneş gibı doğuşunu muştu-
layan ilk filmlerdendir sanınm.
Sonra yaşam degiştı. Annemizin 'sine-
ma keyfine' katılamaz olduk. (Böylece. ti-
yatrosever' babam aynı zamanda 'süıema-
koiik' olmak zorunda kaldı.) Biz ise iini-
versite yıllannda Sinematek'le. Etsenste-
in'la, Antonioni'yle, Vısconti'yletanıştık;
fılm seçer. fîlm beğenmez, sonra yaşa-
mın hayhuyu içınde sinemaya pek zaman
ayıramaz, Türk filmlerinin yalnızca sa-
natsal olanlanyla ilgilenir. uğraşımız ge-
reği tiyatroya daha çok gittiğimiz için si-
nemadan uzaklaşır olduk.
Yaşamın hızını frenleyemediğim. nasıl
geçıp gıttiğini ancak somut olgularla açık-
layabildigim. adım adım yaşlandıgımın
farkına bile \ armadan koşuşturduğum son
otuz yıldan söz ediyorum. Yaşamın yor-
gunluğunu artık duymazhk edemedığim
son birkaç yıldır. "kafa dağıtma'nın en
kestirme yolunu, evde olabildiğim erken
akşamüstülerde yada nasılsa boş kaldığım
kimi hafta sonlannda çok kanallı renklı
TV'de eski -çoklukla sıradan- Yeşilçam
filmlerini izlemekte buldum.
Bu filmler yoluyla, 'çok sinemalT ço-
cukluğum ve ilk gençliğımle, içınde ya-
şamakta olduğum 'az sinemalı' 'geç' orta
yaşlılığım arasında kalan ve belleğımin
karmaşık labirentlerinde bir göriinüp bir
yiten 'neredejse sinemasız' yıllanma ge-
ri döndüm. Bir çeşit geçmişe yolculuk...
'Nostalji'y le değil. engelleyemedığim 'gör-
sel'birmerakJa...
Her şeyden önce, 195O'li yıllarda ve
'6O'lı ylıllann başında izledifim siyah-
beyaz dünyanın, zaman içinde tümüyle
renklendiğini gördüm. Türkiye"de renkli
fotoğrafın ender oldugu yılîarın Istan-
bul'unun. artık hiçbir usta kameranın ya-
kalayamayacağı görüntüleri. Mahzun ba-
kışlı romantik jön Cünevt Arkın'ın. ağır
başlı küçük burjuva
misafir odalarında
piyano çalmaktan
vazgeçip 'Cıineyt
abim' oldugu yıllar.
Arkın. Rumeiihisa-
n'nd^inanılmazvu-
ruşma taktikleriyle,
oniarca'kötüadam'ı
'pat küt' döve dursun. ben manzarayı sey-
rediyorum... Başka yerde bulamam ki...
Tank Akan'ın gençliğıni ilk kez renk-
li TV'de son on yıl içinde oynatılan Türk
fîlmlerinde gördüm. Türk sinemasının ilk
'en uzun boylu yakışıkb'sı. Öyle şırin ki.
yaptığı tüm yaramazlıkJan bağışlayıven-
yorsunuz. Nerede şımdiki Akan imajı. ne-
rede o zamanki.. Sırtındaki dapdaracık.
bol penslı, uzun sivri yakalı gömlekler
hep üstüne küçük gelmiş gibi duruyor.
(Daha tı'şört modası çıkmamış.) Ya üsrii di-
ze kadar dar olup da paçalan yelken gıbı
geniş pantoloniar?(Evde sıkı biraramayap-
sam, bugün bile bu tür pantolon ve göm-
lekten, otuz v ıldır atılmaya kıyılamamış,
özgün birkaç parça bulabilirim.) Oglan
bu giysrler içinde büsbütün sıska ve uzun
görünüyor. Zaten çogu filmde ona 'sınk'
diyorlar. Göksei Arsoy ile Ediz Hun \ e Ta-
nk bir dolu filmde tstanbul Teknik Üni-
versitesi öğrencısıdirler. Çekım kolayhğı
nedeniyle mi yalnızca? O zamanlar genç-
Iere en parlak geleceği sağlayan ünıversi-
telerin başında gelirdi 'Teknik'. Artık.
ODTÜ, Boğaziçı. Koç. Bilkent dönemı
yaşanıyor...
Tank'ın fılmlennin 'eski' Bodrum'da
geçenlerinin de ayn bir \en
varyüreğimde. 'Artık>akalanamazdoğal
Bodrum manzaralan' tutkuniuğurn...
Ve bırden Kadir İnanır çıkıvor ortaya.
1970"li yıIJann köy ya da kasaba kökenli
'kahır'lı genci. 'Yokluk' vüzünden ya da
'mertJik' ugruna içine daldıgı yaşam tra-
jedilerinde Yeşilçam ın en güzel 'üzgün ba-
kan' aktörü. 'Sen bu felaketiere lajık mıy-
dın, yiğküm' dedırten cınsten. Yine de
'Kadirizm' nedır. henüz tam anlamış de-
ğılim. Benim hayhuv içinde olduğum yıl-
larda. Türkiye'deki 'delikaniılık tarihi'nı
Alişan'dan önce Kadir mi *yeniden yta-
mış'tı? Bakıyorum, Ediz Hun'un oyun-
• TV'deki renkli Yeşilçam filmlerinin kolay
izlenebilirliğini, kolay anlaşılabilirliğini seviyorum en çok.
Yeşilçam zamanı ve mekanlanyla gerçek zaman ile
mekanlan örtüştürmek ve aynştırmak, güven verici ve
dinlendirici, dahası 'postmodern' bir deneyim oluşturuyor.
culuguna bayağı bir 'esnekük" gelmiş. Her
tür rolü kjvınyor. Kartal Tibet'le de yan-
şıyorkılıktan kılıfa girmekte. tkjsi a\Ti ay-
n filmlerde, kendilerine ihanet ettigini
sandıklan kadınlara sert çıkışlar yapıyor,
küçük kızya da ogullanna annelerinin 'öl-
düğünü" söylüyor, yıllarca mutsuz -bu ara-
da da kör ya da kötürüm- oluyor ve yıllar
sonra asltnda 'masum' olup da 'ifüra'ya
kurban gıden eşlerine gözyaşlan içinde
kavuşuyorlar. Tüm Yeşilçam kahramanla-
nmız gibi ikisinın de bileğı güçlü. Ne iyi;
melodramlardakımsenın 'kanı yerde'kal-
mıyor. Komedilerde ıse ikisi de başlanna
gelen \ üzlerce komik kazayı atlatıverip şı-
mank kızlan kapıverivorlar.
Kızlar aslında şımank değil. Öyle gö-
rünmek için 'psikotojik'nedenleri var. Fi-
liz Akın, Fatma Gınk. Hülya Koçyiğıt ve
Türkân Şorav bu tür komedilerde deney im-
lerini ıyice bileyedururken aynı zamanda
'dram'oyıınculuğunda yol alı>orlar.
60"lı yıllann sonuyla 70'li yıllann ba-
şmdaki Yeşilçam fîlmlerinde peruka. edep-
li 'minietek' ve 'darpalto' modası var. Tit-
reyen takma kırpıkler altında gızlenen
çapkın bakışlar, kısacık paltonun altından
çıkan ve sivn, uzun topuklu ayakkabılar-
da son bulan, özenli yürüyüşlü tombulca
bacaklar. yolda lafatan gençlere, "Hıh, ter-
biyesiz" deyişler, bugünün gençlerine Ş'a-
pay' ya da 'yalan' gelebilir. Oysa. *tâk-
ma kirpikler' dışmda. hepsi yaşanmış ger-
çekleri yansıtıyor. (Bir keresinde, Galata
Köprüsü'nde. o yıllann modasını yansı-
tan görüntüler içinde yürürken peşimıze
takılan, ama iki metre uzaklıkta kalma çe-
kingenliğini gösteren iki genci yoldan ge-
çen polise şikâyet edip adamı güldürmüş-
tük.)
Bir de şimdi Nadide
Sultan'ın giydiklerine
vekendisine65mılyon
önünde yapılan sarkın-
tılıklara bakınız.
Bakıyorum, renkJi
film Filiz'e, Fatma'ya,
Hülya'ya yaramış. Si-
yah-beyaz fîlmlerde, o
yıllarda moda olan açık pembe ruj, bu gü-
zel kadınlan soluk yüzlü. ağızlannı da çir-
kin yapardı. (Türkân ise siyah-beyaz, renk-
li tanımaz, hep iyi resim verir.) Artık. hep-
sini gerçek güzelHkleriyle ekranda göre-
bilıyorum. Fatma'nın lacivert gözleri. Fi-
liz'ın güzelim san saçlan. Hürva"nın uyım-
lu doğal renkleri ve Şoray'ın gıtgide dem-
lenen. ınsanı ekran başına mıhlayan, sine-
mayla bütünleşmış albenısi... Filmlerin
her yönden klişeleşmişlifini aşan. konu-
nun saçmalığını. ovunculuktaki yapaylık-
lan. fılmdeki teknik ılkellikleri unutturan
hoşluklarbunlar. Sinemada hiç görmedı-
ğim. ama küçük ekrandakı Yeşilçam film-
lerinden iyice tanış olduğum birbaşka yıl-
dız da GiUşen Bubikoglu. O da türlü çe-
şıtli filmlerde yoğruldu. ama anlaşılan pe-
ruk dönemine velişemedı. Onu daha çok
•midi* paltolar içinde, saçlannı savurarak
yürürken görüyorum. Tank Akan kuşağın-
dan mı?
Bu filmlerdeendikkatçekenözellik, her-
kesin uzun uzun cümleleryaparak. çok düz-
gün Türkçe kcnuşması. Durmadan dayak
ve kurşun yiyen kiralık katıllerbile 'ölmez-
den azönce', "Biz Recep'i kaympederinin
ihban iizerine, tam teknesine binip kaça-
cakken Kartal'daki yaiısının nhümında
basaraköJdürdük" türünden 'basuı bil-
! dirisi" özellikli açıkJamalar yapabili-
yorlar. îyice abartılı da olsa, Türkçe-
nin, çok değil. yirmi yıl öncedoğru ko-
nuşulduğunu. en azından doğru yazıl-
dığını gösteren belgeler bunlar.
Buna karşılık, Türk toplumunda
dans becerisinin ve koreografi sana-
tının son otuz yılda adamakjllı ge-
liştığini görerek kıvanıyorum. Es-
kiden en kaşarlanmış Yeşilçam fi-
güranı bile terbiyeli bir 'amatör-
lük' içinde berbat tvist yapar, çif-
tetelli oynarmış. Sahnedeki ses sa-
natçılan da. iki adım sağa ıki adım
sola sallanarak vürümekJeyetinir-
miş. Şimdi öyle mi ya? Geçtim
beyazcamdaki ses sanatçılann-
dan ya da şov culardan, program
izlemek için TV stüdyolannı
dolduran her birseyirci. bu alan-
da 'solo şov' yapacak birikime
sahip.
Dikkatimı çeken bir başka
özellik de. ancak duydugum
zaman anımsayabileceğim bir
-sanınm özgün- fîlm müzıği-
nin en az elli filmde kullanıl-
mış oiması. Bestecisi kimse,
Yeşilçam dostluğu hatınna kü-
çük birücret karşılığında ya da
bedava yaptığı besteyi onlarca
kez dınlemek mutluluğuyla
yetinmiş olmalı. Telif haklan
konusunda çoğunlukla 'yaya'
kalmış binsi olarak, "Şimdi böyle mi ya"
diyemeyeceğim.
TV'de izlediğim renkli Yeşilçam film-
lerinin bir özelliği de. çoğunlukla 'şiddef
içermesine karşın insana 'gerçeklik' duy-
gusu vermevişi. Çağdaş sinemada ya da
TV haberleri ile 'reaBty şov'lannda gös-
terilen şiddetin etkisinden kurtulmak için
hemen kanal değıştirip Surdulu kırddı' bir
Yeşilçam filmine geçin. Şiddetin 'yalan'
olduğunu görecek ve ferahlayacaksınız.
İki saatte çözülen bir dünya
'Yalan" deyince aklıma geldı. Türk mil-
leti uyuyadursun, izlediğimiz renklı film-
lerden anlaşılıyor ki, son otuz yıldır, Ye-
şilçam'ın irdelediği başlıca sorunlardan
biri, kumarhane, gazino, uyuşturucu ve
silah kaçakçıhgı mafyalanymış. Yetkili-
ler, rahmetli Hfiseyin Peyda'nın 'arke-
tip'ini oluşturdugu onlarca 'baba' fıgür-
lü fılmden hiç mı ipucu almamışlarbugü-
ne dek? Yoksa onlarda bu filmleri 'yalan'
mı sanmışlar? Ya da tam tersine, fîlmle-
rin sonunda oldugu gibi. emniyet görev-
lilennmsuclulannköküne kibrit suyuek-
tiklenne mi inanmışlar?
T\"deki renkli Yeşilçamfilmlerininko-
lay izlenebilirliğini, kolay anlaşılırlığını
seviyorum en çok. Artık hiçbir şeye akıl
erdiremediğiniz. çığnndan çıkmış bir top-
lum ve dünya düzeninde, ne olup bitece-
ğıni, hangi lafin ardından hangı lafın ge-
leceğini daha ilk bakışta anlayabileceği-
nız. toplumsalbireysel tüm sorunlann en
çok iki saat içinde çözülecegi bir dünya-
da dolaşmak güzel. Dört ayn kanaldaki dört
ayn filmi aynı anda izierken sözünü etti-
gim ünlü yıldızlann çeşitli yaş ve dene-
yim aşamalannaaynı anda tanıklık etmek,
bölük pörçük izlediğiniz bir filmin bir-
kaç gün içinde yinelenecegini bilerek ba-
şını ya da sonunu görmediğıniz öykülere
dalıp olası yeni senaryolar yazmak keyif-
li. Kısacası Yeşilçam zamanı ve mekan-
lanyla gerçek zaman ile mekanlan örtüş-
türmek ve aynştırmak. güven verici ve
dinlendirici, dahası 'postmodern' bir
deneyim oluşturuyor.
Suzanne Vega, müzikal ve teknik anlamda eski bir duyarlılığın müzisyeni olduğunu söylüyor
4
Müzîği hep yalnız başıma yaptım'
İstanbul'daki konserinde 40.doğumgününü kurJayan Suzanne Vega için yazmak; yaşamında müzik kadar bü\ ük bir futku. Bir filmde de rol almay ı düşüniiyor. (FotoğraflanKAAN SAĞANAK)
l Kültür Senisi-6. Uluslararası Istanbul
' Caz Festivali'nin ağır toplarından biri de
. SuzanneVega"ydı. Son yırmi yılın rock mü-
; ziğine damgasını \nran, şarkılannda an-
; lattığı kişisel öykülerle farklılığını göste-
, ren, bugüne dek çıkardığı beş albümle bü-
; yük bir kıtleyi peşınden sürükleyen Vega.
; Açıkhava Tıyatrosu'nda bırakustık ve bir
bas gitarın eşliğinde bir konser verdi. Bu,
sanatçının Istanbul'u ilk ziyaretıydi ve
• buradaki konseri yoğun bir rurne progra-
• mının son ayağını oluşturuyordu. Ancak
' sanatçı içm Açıkhava'daki konserin öne-
! mi bu kadaria kalmıyordu: 40. doğum gü-
; nünü dün gece sahnede kutladı Vega.
; Konser ve albüm kayıtlannda Vega'yı
vurmalı ve klavyelı çalgıların eşliğinde
söylerken dinlemeye alışmış olanlar, sa-
natçının yalnızca bir bas gitarla sahneye
^çıkmasına biraz şaşırdılar. Ancak sanar-
•çı, ilk albümünü çıkarmadan önce tam se-
kiz >ıl boyunca şarkılannı yalnızca bir gi-
tarla söyledığini ve ızleyiciyle iletişım
kurmayı bu gitar sayesinde öğrendığıni
söylüyor. u
Aslında bir çeşit geriye dönüş
diyebffirizbuna"dıyorVega. "Son albüm-
lerimde. aynı zamanda yapımcım olan es-
ki esûnin de etkisi var. Ancak kısa bir sü-
re önce eşimden a>nldım. \'e belki de mii-
ağe ilk başladığım halimegeri dönmek is-
tiyorum."
Bir caz festivalinde sahneye çıkmayı
kendisi açısından hiç yadırgayıcı bulmu-
yor Vega. Daha önce başka caz festival-
lenne de katıldığını söyleyen sanatçı, ken-
di müziginin cazdan büyük ölçüde etki-
lendiğinı belirtiyor: " Tamamen caz mü-
ziği yaptıgımı sövleyemem. ama belki de
cazın rufauna yabancı olnıavan bir müzik
yapnğım için bu tarzfestivaUere çağurıyor-
lar beni'' Folk ve rock müziğine daha ya-
km bir tarzı olan Vega'nın özellıkle son
albümü 'NineObjectsof Desire' da cazın
tınılan ağırlıklı olarak hissedilıvor.
Miiziğe 16 yaşında folk şarkıları söy-
leyerek adım atan Vega'yı müzikal an-
lamda en çok etkileyen sanatçılar Leonard
Cohen. BobDvlan. LouReedvepıyanıst
Lauren Mirren olmuş. Kendi çağdaşlan
arasında ıse PJ Hanev ve PathOrton'ı ay-
n biryere koyuyor:
Çağdaşiarı geçmiş ve gelecekten
-Aslında kendi vaphgım müziği başka-
lamia pavlaşüğım. benzeştiğim biralan ola-
rak görmedim. Müziği her zaman valnız
başıma yaptım. kendime özd bir alan ola-
rak gördüm. PJ Hane>r
m bir ses ve gös-
teri sanatçısı. Path Orton da teknolojiyle
fi>Jk müziği başarılı bir şekilde birieştiri-
yor. Ama bunlar beni onlarla çağdaş va-
pıyor mu bilemiyonım. Birileriyle çağdaş
olmak,onlarla a> nı zamandayaşamak an-
lamına gelmiyor. Örneğin ben Emih Dic-
kinson' ı okuduğumda, >üz elli v ıl önce öl-
mesine karşın. kendimi ona çok yakın his-
sertim. Bob D> lan'ı da çağdaşım olarakgö-
rüyonım. Benceinsançağdaşlannı hem geç-
mişten hem de gelecekten seçebilir."
Yazmak. Suzanne Vega'nın hayatinda
müzik kadar büyük bir tutku. Hatta şu sı-
ralar müziğin de önüne geçmiş bir uğraş.
Bu yılın başında ,ABD'de yayımlanan 'Pas-
sionate E>e' adh kıtabı sanatçının öykü-
lenrıi. şiırlerinı.denernelerinı veşarkısöz-
lerıni ıçenyor. Yaşamı boyunca dansçıhk-
tan tıyatrokostümcülüğüne kadar sanatın
pek çok alanında çalışan Vega'nın bir baş-
ka ılgi alanı ise sinema. Bu vıl içerisinde
ABD yapımı hazır olan bir filmde rol al-
mavı düşünen Vega. film için para bulu-
namadığından çekimlere başlanamadığı-
nı söylüyor.
Mü/ıkal ve teknik anlamda eski bırdu-
yarlılığınmüzisyeni olduğunu söyleyen Ve-
ga. müzisyenkrin yeni bin yılda 'tekno-
lojivi insanın eski ifade biçimleriyle bir
arada kullanmanın yoUannı bulabümele-
rini' dıliyor. Birçok insanm müziğin tek-
nolojik boyutundan rahatsız olduğunu,
ancak kendisinin teknolojiyi bir araç ola-
rak gördügünü söyleyen Vega, "İnsanın
ruhunubozmadan kuHanıbrsateknoloji ni-
ye zararlı olsun Jd?" dıyor.
Beş yaşında bir kız çocuğu annesi olan
Vega, anneligin müziğe bakışını tümüyle
etkiledigini düşünüyor. Kendi dilini konuş-
mayan bir insanla anlaşmaya çalışırken,
çocuk için konuşulan sözlerdense melo-
dinin çok daha önemli olduğunu keşfetti-
ğini söylüyor. Bunu 'melodi bib'ncinin ge-
lişmesi" olarak nitelendiren Vega. "Melo-
dinin de sözler kadar büyük önem taşıdı-
ğınıgerçek anlamda lanmdan öğrendim "
divor.
YAZIODASI
SELİM İLERt
Yasemen
BRT'de Çiğdem Tunç'un Çay ve Sempati prog-
ramına katıldım. Çiğdem Tunç konuklannı sıra-
dan, gelişigüzel sorularla konuşturup vakit dol-
durmuyor. Tam tersine, her konuğu için irdeleyici
sorular hazırlıyor.
Güzel birsöyleşi programı Çay ve Sempati. Yal-
nızca sanattan, kültürden, sanatın güncel akışın-
dan söz açmak ereğinde.
O akşamüzeri biraz Istanbul'dan, biraz benim
Yık/aJarAftında Istanbul'dan, sonra yine kentin plaj-
lanndan, banliyö trenlerinden söz açtık.
Birara Istanbul'un çiçeklerini konuştuk. Evet, yir-
mi beş otuz yıl öncesine kadar Istanbul'un çiçek-
leri vardı. Istanbul'un ve bütün yurdun. Isparta
dendi mi, akla gül gelirdi. Isparta'da gül bahçele-
ri birer ikişer yok oluyormuş. Cahit Külebi'nin
Anadolu şiirleri iğde kokar. Ceyhun Atuf'ta kır çi-
çekleri göverir. Bu çiçeklerin yerini, şimdilerde, it-
hal çiçekler aldı. Istanbul'un kendine özgü çiçek-
leri bir iki eski bahçede ya kaldı ya da solup gidi-
yor.
Yasemen Istanbul çiçeğiydi. Yasemene bazan
da 'yasemin' denirdi. Galiba daha çok yasemin de-
nirdi.
Yasemen aslında Adalar'ın çiçeği. Kadıköy Va-
pur Iskelesi'nde sepet sepet yasemen satılır, "Bü-
yükada'nın yasemeni! Büyükada'nın yasemeni!"
sözü yankıyıp dururdu.
Hazır sepetlerdeki yasemenler kurutulacak, son-
ra çamaşır arasına serpilecek...
Yasemen zeytingillerden bir bitkiymiş. Birçok
türü var. Gerçekten de beyaz yasemenler kadar
sarı yasemeni de hatırlıyorum. Mayısta Sapan-
ca'ya gitmiştim, yıllar sonra sarı yasemenle rast-
lastık.
Ince, uzun sanlıveren yasemenin, güzel kokulu
yasemenin pek ender olarak, kırmızı çiçeklisi var-
mış. Kırmızı çiçekli yasemeni bugüne dek görme-
dim.
Yasemen birçok dilde benzeş sesli adlaria anı-
lıyor. Latincesi, 'jasminum', Italyancası 'gelsomi-
no', Fransızcada 'Jasmin'...
Büyükada'da köşk bahçelerinde, Suadiye'de,
Erenköy'de rastladığım yasemenler hemen hep be-
yaz çiçekliydi. Duvarlara, çardaklara sardırılırdı.
Yaz esintisinde daha uzaklardan duyulurdu koku-
su.
O zamanlar Istanbul'un hanımeli, çarkrfelek, sar-
maşıkgülü gibi sarılıp tırmanma yeteneği olan çi-
çeklerine bahçe duvarlarında özel bir yer verilirdi.
Bilmem neden, yasemen daha seyrekti. Bu yüz-
den de daha değerii bir çiçek gibi görünürdü ba-
na.
Yasemen yalnızca güzel kokusu için yetiştirilmez-
di. Ağaççığının kendisinden ve dallarından yapı-
lan ağızlıklar vardı. Sigara tiryakileri tütün tiryaki-
leri ille yasemen ağızlık, yasemen çubuk gereksi-
nirlerdi.
Bu ağızlıklar, bu çubuklar hem hoş bir tat verir-
miş, hem de nikotini emermiş. On beş yirmi kez
kullanılıp yenilenecek. Sigara tiryakilerinin yedek
yasemen ağızlıkları pek çok...
Çiçeklerin simgese/ dilinde, yasemen, tutkulu aş-
kı dile getiriyor. Beyaz yasemen daima aşka da-
vet edermiş; sansı daha cesurmuş, "Her şeyiniz
olmak isterim" diye tuttururmuş.
Çiğdem'le manolyadan söz açtık. Manolyayı ne
kadar çok sevdiğimi söyledim. Bir beyaz çiçek
daha var diyordum içimden, bir türlü hatırlayamı-
yordum. Yasemendi. Yasemeni hatıriayamadım.
Aynı günün gecesi, çok geç saat, kanallardan
birinde o çok eski film gösterildi: BirDemet Yase-
men. Adını şarkıdan almış besbelli. Hulki Saner
yönetmiş, Belgin Doruk'la Göksei Arsoy başrof-
lerde. Vaktiyle Lüks sinemasında seyretmiş olma-
lıyım.
Belgin Hanım'ı düşündüm. Oynadığı filmlerin
adlannı hatırlamayaçalıştım: BirDemet Yasemen,
Samanyolu, Aşkın Saati Gelince, Bir Yaz Yağmu-
ru, Küçük Hanımefendi, Bülbül Yuvası, Daima
Kalbimizdesin... Yasemene yaraşıyor bu film ad-
lan.
Takvimde İz Bırakan:
"AkşamüstüBozcaada'nın kalesıgöründü, üs-
tü çınlçıplak boz bir ada, bir tepesinde yeldeğir-
menleri, öbürktytsında Venediklilerden kalma ka-
lesi çizgileniyor. Kale gerçekten güzel, önündeki
iskelede koca motoriara üzüm yükleniyor, renkli
oynak bir manzara." Azra Ertıat, Mavi Yolculuk,
ÇanYayınlan, 1962.
Avignon lîyatro Festivali başladı
• Kültür Servisi- Fransa'da düzenlenen 53. Avignon
Tiyatro Festivali başladı. 31 temmuza dek sürecek
olan festivalde 52 oyun sergilenecek. konserler ve
söyleşiler gerçekleştirilecek. Festivalde, açılış oyunu
olan Fransız yapımı 'V Henry'nin yanı sıra aralannda
Italyan yapımı 'Fırtına'nın da bulunduğu dört
Shakespeare yapıtı var.
6 . ULUSLARARASI İSTANBUL CAZ FESTİVALİ
BUGUN
• Stefon Harris Quintet, Joshua Redman Band,
Branford Marsalis Quartet saat 21.30'da Cemil Topuzlu
Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda konser verecek.
• John Scofıeld /DaveHolland/JoeLovano/AJ Foster
saat 19.30'da AKM Büyük Salon'da konser verecek.
• Nils Petter Morvaer 'Khmer' saat 23 30 da Roxy'de
dinlenebilir.
• Daniel Yacare & Pablo Martin Caminero saat
22.00'de Babylon'da izlenebilir.
YARIN
• The Blind Boys of Alabama feat C. Fountain Ben
Harper and the Innocent CriminaJs saat 21.30'da
Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi'nde izlenebilir.
• Nüs Petter Morvaer'Khmer' saat 23.30da Roxy'de
dinlenebilir.
• tlhan Erşahin'sVVonderbnd saat22.00'de Baby lon 'da
yer alacak.
• Shıfs'n Strings saat 23.00'te Dulcinea "da dinlenebilir.
BUGÜN
AKSANAT'ta saat 12.30 ve 18.30'da Art Blakey&The
Jazz Messengers caz konseri videodan izlenebilir.
(252 35 00)
• BORUSAN KÜLTÜR VESANATMERKEZİ'nde
saat 10.00-13.OO'te Uğur Değırmencioğlu'nun 'Ses
ve Devinim Atölyesi', saat 12.30 ve 17.30'da v ideodan
Verdi'nin 'La Traviata' operası görülebılir. (292 06 55)