Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 TEMMUZ 1999 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
I L J 1 \ kultur@cumhuriyetcom.tr 15
Fethi Naci'nin anılannda yakın dönemden çok çocukluğu ve yetişme yıllan öne çıkıyor
6
O yıDar, yaşamak yıüanİL..9
TURGAY FİŞEKÇİ
-Anılarkitabınız'Dönüp Baktığımda...' birbu-
çuk ayda ikinci basımını vaptı. Yıllar boyu eleştir-
mcnlik gibi zor bir alanda iiriin verdikten sonra si-
n anılannızı yazmaya iten nedenler neler oldu?
"Dönüp Baktığımda.Jnın bir buçuk ayda ikincı
baskı yapması beni mutlu etti. Eleştırilerden olu-
şan kıtaplar. yazarlar hakkmda ıncekmeler pek
satmıyor; okurlar kuramsal yanı bıraz ağır basan
kitaplardan hoşlanmıyorlar. Son yıllarda "anı^ya
rağbet fazla. Benim kitap da bu rağbetten paymı
aldı. (Gerçek Yayınevi'ni 1965'te kurmuştum. Ya-
yımladığım ilk kitap, Azgelişmiş Ülkrfer ve Sosya-
Uzm'di. 6 bin basmıştım, altı ayda tükenmişti; o yıl-
lar, başka >ıllardı...)
Anılan yazarken"Birgfin, kitap ohır._Tl
divehiç
düşünmemiştim. Unutamadığım, beni etkileyen
bazı yaşam kırıntılannı, aklıma esince yazmaya
galiba 1962'de başladım. Zaman zaman yaşadı-
ğım unutulmaz acılan yazarken "acılann tadı" (Bu
söz. galiba Yahya Kemal' indır.) beni çekmeye baş-
ladı: "Acı", "AğrtGibi". böyle yazılar...
Ani yazılan artmaya başlaymca eş-dost "Şu anı-
lan doğnı dürüst ya/san a!" diye zorlamaya baş-
ladı. Sözgelimi "Erzururn Lisesi Yıllan1
", "Mos-
kova - Tiflis, 1982", "İşçi Öğretmenliğr biraz da
senin zorlamanla yazıldı.
Okumaktan başka ne yapdabilirdi!
- Khabınızda yakın dönemlerden çok, çocuklu-
ğunuz ve yetişme yıllannız öne çıkıyor. Son derece
gfizel anlatılmış k; bunıcu bölümler bunlar. Okur-
ken. büfün o yoksulluk *e yokluk koşullanna kar-
şın sanki bir büytinün gercekleşmesi gibi seçkin bir
yazın adamının da belirmekte olduğunun işaretle-
rini göriiyoruz. Eğitim bugün de ülkemizde en çok
O
tarüşüan konulardan biri Sizceeğitim süretinde bir
gencin geteceği ne oranda beHrteniyor?
O yoksul çocukluğumu, o meşakkatli öğrenci-
lik yıllanmı hâlâ keyifle anımsıyorum. Babam,
okuma-yazmabilmezdi, ama "kftap"ın önemini bi-
lıyordu; kim öğretmiş, nasıl öğrenmiş, bilmiyo-
rum. Ben de "Idtap" alırken kitabın ne kitabı ol-
duğunu söylemezdim, çünkü "kftap" parasıyla
ders kitaplanndan çok dergiler, polisiye romanlar,
resımli Tarzan'lar (Forma halinde saulırdı.) alırdım.
Bana bir futbol topunu iki yıl boyunca almayan ba-
bam, "khap" deyince ne yapar yapar kitap parası-
nı verirdi... Hey gidi sevgili Fethi aga...
Beş yıl Erzurum Lisesi'nde parasız yatılı olarak
okudum. Kar yağdı mı bir daha kolay kolay erimez-
dı: bahann gelişini karlann erimesinden, okul bah-
yoksul
çocukluğumu, o
meşakkatli
öğrencilik yıllanmı
hâlâ keyifle
anımsıyorum.
Babam, okuma-
yazma bilmezdi,
ama "kitap "ın
önemini biliyordu;
kim öğretmiş, nasıl
öğrenmiş,
bilmiyorum.
çesinin toprağının görünmeye başlamasından an-
lardık. Okuldan 15 günde bir çıkardık: Yürûyerek
40 dakikalık bir mesafede olan hamama gitmek içın.
Bu koşullarda okumaktan başka ne yapılabilirdi!
Okurduk... "Okurduk" diyorum, çünkü Asım Be-
zirci de benim durumumdaydı. Okulun zengin bir
kitaphğı vardı: Varlık'lar, Yurt ve Dünya'lar, Adım-
lar... Asım'la birlikte kitaplığın düzenlenmesinde
çalıştığımız için istedığimiz kitaplan alır, okur-
duk. Nâzun Hikmet'in nerdeyse bütün şiir kitap-
lan vardı!
9. sınıfta ben, Asım Bezirci, Turhan Gûrkan
(Turhan, Samsun'dan gelmişti. Erzurum Lisesi'nde
ancak bir yıl kalabildi.) duvar gazetesi çıkarmaya
başladık. O yıl, duvar gazetesi dışında, Erzurum'da
yayımlanan Erzurum gazetesinde de yazılanm ya-
16. Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması sonuçlandı
BirincüikRomen MihaiIgnathnKültür Servisi - Aydın Doğan Vakfı ta-
rafindan düzenlenen'16. Aydm Doğan Ulus-
lararası Karikatür YanşmasT sonuçlandı.
87 ülkeden 1141 sanatçının toplam 3388
karikatürle katıldığı yanşmada birinciliğı
Romanyalı sanatçı Mihai Ignat kazandı.
Arjantınlı sanatçı HermenegfldoSabat'ın
başkanlığmda Daryl Cagle (ABD). Latif
DemircL Gürbüz Doğan Ekşioğlu. Serguei
Goizauskas(Fransa), Hüsamettin Koçan, Bfll
Leak (Avustralya). RonaM Libiu (Belçi-
ka). Turhan Selçuk ve Haslet Soyöz'den
oluşan Seçici Kurul. Önseçiciler Kuru-
lu'nun değerlendirmesinın ardından belir-
lenen301 sanatçının361 karikatürü arasın-
dan ödüle değer görülen sanatçılan seçtı.
Mihai Ignat'ın birinci seçildıği yanşmada
ikinciliğı. Italyan sanatçı FrancoOrigioııe.
üçüncülüğü Belçıkalı sanatçı O.Sekoer ka-
zandı.
16. Aydın Dogan Uluslararası Karikatür
Yanşması'nda derece alan sanatçılara ödül-
leri, 8 Kasım 1999 tarihinde Ankara'da dü-
zenlenecek törende verilecek. Birınciliği
kazanan Mihai Ignat, 8 bin ABD Dolan ile
Aydın Doğan Vakfı Birincüik Ödülü ve
Kültür Bakanlığı Plaketı; ikincilıği kaza-
nan Franco Origone. 5 bin ABD Dolan ıle
Aydın Doğan Vakfı tkincilik Ödülüve Hür-
Birincilik ödülü - Mihai Ignat, Romanya.
riyet Gazetesi Altın Plaketi; üçüncülüğü
kazanan O. Sekoer. 3 bin 500 ABD Dola-
n ile Aydın Doğan Vakfı Üçüncülük Ödü-
lü ve Tempo Dergisi Gümüş Plaketi'nin
sahibi olacak. Yanşmada seçici kurul tara-
fından Başan Ödülü'ne değer bulunan di-
ğer sanatçılar ıse Turan Asan (Türkiye).
Constantin Ciosu (Romanya). Claudk)An-
tomoGomes(Brezitya).JitetKoestana(En-
donezya), Muhirtin Köroğlu
(Türkiye), HouXiaoQiang(Çın
Halk Cumhuriyeti), Mostafa
Ramezani (Iran). Sdgo Sakai
(Japonya). Mariusz Stawarski
(Polonya), Ross Thomson (tn-
giltere). OİegYudin(Rusya Fe-
derasyonu) ve Laleh Zevaei
(tran). tkincitik Ödülü - Franco Origione, ttalya.
Hüseyin Rahmi Gürpmar'ın kurtanlan eşyalan, ismini taşıyan lisede sergileniyor
ALdalar
Kaymakamı
Mustafa
Farsakoğlu'nun
girişimiyle
Hüseyin
Rahmi'nin
evinden kalan
eşyalar
kurtanldı. Şimdi
sıra evin restore
edilmesinde.
Evi harabeye döndü, eşyalan lisede
GÜL ERÇETtN
Adalar Kaymakamı Mustafa
Farsakoğlu'nun girişimiyle ku-
rulan özel bir komisyon. Adalar
Vakfı'nın maddi desteğıyle Hü-
seyinRahmi Gürpmar'ın 80 yıl-
lık yaşamının 31 yılını geçırdiği
Heybeliada'daki evinden kalan
eşyalannı kurtararak yazann is-
mini taşıyan lisede sergilemeye
bajladı.
Hüseyin Rahmi'nin arkadaşı
Miralay Hulusi Bey ve dar bir ak-
raba çevresiyle yaşadığı, yüksek
bir tepede yer alan çamlar için-
deki evi, ölümünden sonra 1964
yılmda satış suretiyle U Özel 1da-
resi'ne tescil edildi. Ev, 1983 yı-
lında ll Daimi Encümeni'nin ka-
rarı ile kütüphane ve müze ola-
rai kullanılmak üzere Kültür ve
Tuizm Bakanlığı'na tahsis edil-
di. İki gün sonra da bütün eşya
ve kitaplarla birlikte Türk tslam
Eserleri Müzesi Müdürlüğü"ne
devTedildi.
1986'da Adalar Beledivesi, H.
R. Gürpınar'ın evinin "kültür
hizmederinde kullanılmak üze-
re" Kültür ve Turizm Bakanlı-
ğı'ndan devrini istedi. 1987'de
Bakanhk olunıyla H. R. Gürpı-
nar' ın ev i "kühür e\i olarak kul-
lanıbnak koşuluvla" Adalar Be-
ledivesi'ne tahsis edildi. Ancak
tahsis yoluyla bakanlığa geçen
evin bir başka kurum ya da ku-
ruluşa tahsis edilmesi yasalara
uygun değildi. Hemen ödenek
talebinde bulunuldu bakanlıktan,
binanın dışına iskele kurularak
restorasyona başlandığı izlenimi
yaratıldı.
Aradan üç yıl geçti, Adalar Be-
lediyesi onanmın bittiğini, H. R.
Gürpınar'ın evinin müze olarak
açılacağını ilgili kuruluşlara bil-
dirdi. Üç yıl sonra Adalar Kay-
makamlığı'nm Adalar Belediye-
si'nden bilgi istemesi üzerine,
gerekli onanmın yapılmadığı,
evin harap ve onanma muhtaç
olduğu, ünlü yazann eşyalannın
bodrum kata atıldığı ve yeniden
bir keşif bedeli tespiti yapılması
gerektiği ortaya çıkü.
1996'da Topkapı Sarayı Mü-
zesi Müdürlüğü, H. R. Gürpınar
Müzesi'ni denetlemek için bir
uzman gönderdi. Uzman, evin
müze olarak düzenlenmediğini,
birçalışma başlatılmadığını açık-
ladı. Aynı yıl Adalar Kaymakam-
lığı'na atanan Mustafa Farsakoğ-
lu. 1997'de evinkullanılmazdu-
rumda olduğunu gördü. Kayma-
kamlık, il makamına 'kişiyeözel'
bir yazı göndererek belediyeye
yapılan tahsisin yasal olmadığı-
nı. belediyenin bu işin üstesinden
gelemeyeceğini, H. R. Gürpınar
evinin tl Özel tdaresi veya Kül-
tür Bakanlığı'nca amacına uy-
gun kullanılmasını istedi. Kültür
Bakanlığı bunun üzerine evin
onanmının bakanlıkça yapılaca-
ğını, Adalar Belediyesi'nin üze-
rindeki tahsisin kaldınldığını bil-
dirdi.
İki yılı aşkın süren yazışmalar-
dan bir sonuç çıkmaymcakayma-
kamlık kendisini sorumlu ve yet-
kili görerek bir komisyon oluştur-
du. Adalar Vakfı komisyona des-
tek verdi. Komisyon üyeleri mev-
cut eşyalan korumak ve kurtar-
mak amacıyla 24 Nisan 1999 gü-
nü göreve başladı. Heybeliada
Halk Kütüphanesi'nde bulunan
özel eşya ve kitaplan alındığında
içler acısı bir manzarayla karşı-
laştılar: Rasgele yerleştirilen ko-
lilerdeki kitaplann bir kısmı kurt-
lar-böceklertarafindan yenilmiş,
kmlacak eşya kolilerinin içinde-
kilerin çoğu kınlmış, yazann kı-
yafetleri-örtü ve minderleri bele-
diyenin büyük boy çöp poşetle-
rine tıkıştınlmış, kir ve rutubet-
ten lcullanılmaz hale gelmişti.
Deniz Lisesi Komutanlığı'na
bağh araçlann yardımıyla ya-
zann bütün eşyalan okula taşın-
dt, yıkandı, onanldı, kuru te-
mizlemeye gönderildi. Yazann
ince zevkini yansıtan eşyalar
arasında gözümüze çarpanlar
ise şunlar. Gürpınar'ın kendisi-
ni yetiştircn teyzesinden öğren-
diği, üğ işiyle yaptığı el örmele-
ri, dantelleri, şişle ördüğü çorap-
lar, tığ ve örgü takımlan, yaptı-
ğı tablolar, işlediği porselen takım-
lar, babasından kalma, hâlâ çalı-
şır durumdaki altın saati, tıraş ta-
kımı, iki yatağı, parça parça bu-
lunduktan sonra birleştirilen çi-
ni sobası, bahçeye atıldıktan son-
ra yıllarca orada kalmış buzdo-
labı, romanlannın elyazmalan,
6. dönem milletvekilliği cüzda-
nı...
Gürpmar'ın bir balo davetine
yazdığı yanıt ise muzip kişiliği-
ni yansıtıyor ziyaretçilere:
Heybefi Parti BaşkanhğTna,
Sa>ınBe>.
Mebus değilim, iratçı değüim.
kitaplanmdan aldığım cüzi bir
gelirle kıt kanaat geçiniyorum.
Balo yaşıma yitraşmaz, keseme
hiçervermez.Partiyeparalazım-
sa bunda da can gerek. Savgıla-
nmısunanm.
Şimdi sırayetkililerde. Adalı-
lar, evin restore edilmesini ve
kurtanlmış eşyalann bu evin iki
odasında sergilenmesini istiyor-
lar.
yımlanmaya başladı. İlk yazım, babaannemin ölü-
mü üzerine bir yazıydı. Yıl, 1943. Sonra Istan-
bul'daki dergilerde "şBrler"... Sonra îktisat Fakül-
tesi yıllan... Yavaş yavaş şiirden, hikâyeden vaz-
geçiş; eleştiriye, ekonomik, toplumsal sonınlarda
yazmaya yöneliş...
"Eğitim sürecinde bir gencin geteceği ne oranda
beürleniyor?"
Önce bu *oran"ın yıldan yıla düştüğünü belirt-
mem gerek. Çünkü 1980'den bu yana, siyasal ik-
tidarlar, yavaş yavaş eğitim görevlerini de, saglık
alanmdaki görevlerini de "özel sekt6r"e dewet-
meye başladılar. Bunun kaba Türkçesi, "Paraa
olan okur!". "Parası olan doktora, hastaneye gi-
der!"dir! Bugün devlet. bütçesinin sadece yüzde
ll'inieğitime,yüzde 3'ünü sağlığaayınyor.Eği-
tim sürecinde gençlerin geleceği tamamıyla rast-
lantılara kalmış.
1941 'de, Giresun'da, parasız yatılı sınavına 600
kadar öğrenci katılmıştı; 6 öğrenci sınavı kazan-
dı... Bugünkü oran nedir, bilmiyorum.
Şiirin, hikâyenin alıp başını gittiği yıflar
- Khabmızın en savb bölümJeri ise Türkiye tşçi
Partisi (TtP) dönemine ilişkin anılannız. ÖzeUikle
de Mehmet Ali Aybar ve Behice Boran'a ilişkin göz-
lem ve düşünceteriniz. Kimi taröşmalara ilişkin ük
kezböylesi netaçıklamalar okuyoruz. Yaşadudan-
nız ışığında TTP deneyiminin Türkiye için anlamı
sizce ne olmuştur?
1962'de Vatan gazetesinde köşe yazılan yazar-
ken Aybar, partiye girmemi önermişti; ben de par-
tiye girersem yazılanmın "vanh" kabul edileceği-
ni, etkisini yitireceğini söylemiştim. Ama 11 Ka-
sım 1962'de, TlP'in Beyazıt'taİci bir düğün salo-
nunda düzenlediği toplantıda, bir yandan "gerici
çevreler''in toplantıyı sabote etmek için neler yap-
üklannı görürken, biryandan da
TtP'in ne kadar güçsüz olduğu-
nu gözlemliyordum. Ertesi gün
TlP'e üye oldum.
Önce Sosyal Adatet adlı, haf-
talıkbir siyaset dergisi çıkarma-
ya başladık. Derginin adını Tür-
han Tükd koymuştu, yazıişle-
ri müdünl de oydu. Derginin
ilk sayısında (19 Mart 1963)
yayımlanan "Bölünmek Değfl,
Biriesmek!" başlıklı yazımda
"milB burjuvazi''yi tanımlıyor
ve milli burjuvazi ile güçbirli-
ği yapılabileceğini öne sürü-
yonium. Derginin ikinci sayısın-
da Behice Boran bu yazıya şid-
detle karşı çıktı. (Tuhaftır,
1963'te milli burjuvaziye kar-
şı çıkan Behice Boran, nice yıl-
lar sonra, artık Türkiye'de "mfl-
li burJHvazT diyr bir şey kal-
madığı yıllarda, TTP'le TKP
birleşip TBKP olunca, parti
programında "milli burjuva-
ri"nin desteklenmesini kabul
ediyordu!)
Sonra parti programı çalış-
malan... Merkez Yürütme Ku-
nılu'nun Etüt ve Araştırma Bü-
rosu Sekreterliği görevini bana
vermesi... Behice Boran'ın
"üye"liği içine sindiremeyişi...
Adnan CemgU'le Nebil V«-
rny'un parti programmm Etüt
ve Araştırma Bürosu dışında,
yeniden kurulacak bir kurulca
hazırlanmasını önermeleri... (Ü-
hamın kimden geldiğini söyle-
meye gerek var mı?) Sonra Ay-
bar' ın Etüt ve Araştırma Büro-
su Sekreterliği'ni yüklenişi...
Aylarca çalışarak hazırladığı-
mızprogram... tlk Büyük Kong-
re'den sonraki çatışmalar... Ve
ben de dahil 14 kişinin (Böyle
anımsıyorum.) TlP'ten ihracı-
mız...
Ve eski TİP Genel Sekreteri,
Hatay Milletvekili Dr. Yahya
Kanbolat'ın bir tanıklığı: "._
Bir gün tstanbul'da buhınur-
ken, Behice Boran, Fethi Na-
ci'yi bana şöyle çekiştinnişti:
Güya Fethi Naci eş- dost arasın-
da şöyle övünmekteymtş:' lşle-
rim tıkınnda. Patronun kansı
dametresim. Keyfıme diyecek
yok artık.' Behice Boran'ı din-
Byonım ve içhnden'Allah kim-
seyi şu toplumculann diline dü-
şürmesin' diyordum." (Olduğu
Gibi, Bayır Yayınlan, 1979, ss.
99-100.) Behice Boran, böyle
bir yalanı rahatlıkla kullanabi-
liyordu bana karşı!..
TİP, Türk solunun yıllar bo-
yu edindiği birikimi, o günün
koşullan içinde, olabildîğmce iyi
kullanmıştır. Ama sol'un
1968'de bölünmesinden sonra
iç kavgalar öne çıkmış, 1965 'te
15 milletvekili çıkaran TÎP,
1969'da ancak2 milletvekili cı-
karabilmiştir. Sonra dabiliyor-
sunuz, kapattılar partiyi...
-Kitabmızda söz etti^jnizya-
zın adamlanndan ülkemizde
1950'lenlen 70'lerin ortalanna
dek, bugünlere göre çok daha
renklibir kültür hayatmm oldu-
ğu izlenimi doğuyor. O yıllarla
bugünün yazm ortamını karşı-
laştınr nusmız?
O yıllar, yaşamalı yıllardı...
Şiirin, hikâyenin alıp başını
gittiği yıllardı...
Tartışmalarda belirli bir dü-
zey vardı. Ben 20 kûsur yaşım-
da Ataç'la tarüşırdım. Ataç ba-
na cevap verirdi; Ataç CHP'li
idi, ben Marksisttim, ama hiç-
bir zaman edepsizlik etmezdik.
Bir de şimdiki gençlere ba-
kıyorum... Hepsi değil tabii,
ama öyleleri var ki aralannda...
ne diyeyim... Allah ıslah etsin!
ODAK NOKTASI
AHMETCEMAL
Orhan Pamuk Dosyası'O)
Geçen kış bir cuma günü, Eskişehir'den Istan-
bul'a giden Başkent Ekspresi'ndeyiz. Mutlu bir
raslantı sonucu o gün yol arkadaşım olan, Anado-
lu Üniversitesi'nden çok sevgili dostum Haluk
Gürgen ile yemekli vagonda oturuyoruz. Bir ara
dikkatimizi -yanılmıyorsam eğer, önce dostumun
dikkatini- yan masada tek başına oturmuş ve önün-
deki kitabatam anlamıyla "gömülmüş" olan birye-
dek subay çekiyor.
Biraz sonra kitabın kapağını görüyoruz: Orhan
Pamuk'un 'Benim Adım Kırmızı" adlı son roma-
nı. Genç adam son sayfalara gelmiş, kitabı brtir-
mek üzere. Okunmuş sayfalann kenarları, kıyası-
ya okunmuşluğun o kendine özgü, eşsiz soyluluk
işaretini, hafıften kirlenmeyi taşımaya başlamış bi-
le. Yedek subay, çok ağır bir tempoyla okuyor; ki-
mi zaman çok düşünceli, kimi zaman hafiften gü-
lümsüyor, bu arada kitabın içine birtakım notlaralı-
yor. Oylesine yoğun bir okuma sahnesi ki, okuma-
yı sevip de etkilenmemek olanaksız. Biz de bakış-
lanmızı bu gence dikiyoruz. Üstelik ben, kitabı
böyle okunduğu için, böyle biro^cunj olduğu için,
Orhan Pamuk'u neredeyse kıskanıyorum. Genç ye-
dek subay, son sayfayı da bitiriyor ve son notları-
nı alıyor. Başını kitaptan kaldırdığı anda Haluk Gür-
gen dostum, bir okur merakıyla soruyor: "Çok dik-
katli okuyordunuz; nasıl, beğendiniz mi?"
Genç adam: "fvefyanıtını verdikten sonra, sö-
züne: "Gerçi ben bir mühendisim..." diyerek de-
vam ediyor. Alçakgönüllülüğü içersinde bununla
söylemek istediği, bir romanı değerlendirme ko-
nusunda kendini yetkin saymadığı. Oysa biraz
sonra bize gerçekten parmak ısırtan bir roman
çözümlemesi yapıyor.
Bütün bunlan neden mi yazdım? Aslında ilk ba-
kışta biraz tuhaf gelecek bir nedenden ötürü; baş-
ka deyişle, Orhan Pamuk'u anlayanlann da oldu-
ğunu göstermek için yazdım.
Orhan Pamuk, yıllar önce edebiyatımıza bir ro-
mancı olmak ve hep romancı kalmak iddialanyla
girmişti. Bunlan gerçekleştirdi de. Yani hem roman-
cı oldu, hem de uğraşını başka hiçbir şeyle uğraş-
maya kalkışmayacak kadar ciddiye aldı. Bu ara-
da bir romancı olarak değerini başka dil çevrele-
rinde de kabul ettirdi. Ama bu yükseliş beraberin-
de, kendi ortamımızda, bu yazara yönelik en acı-
masız saldınlan da berabertnde getirdi. Öyle ki, bu
yazanmıza bir şöyle demediğimiz kaldı: Sen ne-
den yazıyorsun? Yazmasana!
Biraz yukarda eleştin değil, fakat saldın sözcü-
ğünü kullandım. Bu ikisi arasında nitelik bağla-
mında büyük bir aynm bulunduğu ve sanat ala-
nında, edebiyat alanında saldırıya değil, ancak
eleştiriye yaşama hakkı tanınabileceği için! Çün-
kü eleştirinin amacı, olumlusuyla ve olumsuzuyla
değerlendirmek demektir ve sanat alanında eleş-
tiri, ancak estetik ölçütler doğrultusunda yapıla-
bilir. örneğin bir Türk yazan başka dillere çevrili-
yorsa, kalkıp: "Neden başkalannın eserieri değil
de onun eserieri çevriliyor?" tarzında bir soru/bir
estetik soru değildir. Aynca böyle birsorunun mu-
hatabı, eseri çevrilen yazann kendisi olamaz. Bu
bağlamda, Orhan Pamuk olayında olduğu gibi,
yabancı dillere çevrilmenin nedenini edebiyatın dı-
şındaki alanlarda aramak da en azından akılcı de-
ğildir, çünkü bugün Orhan Pamuk'un eserierini ya-
bancı ülkelerde yayımlayan yayınevlerine bir kita-
bı edebiyatın dışındaki ölçütlerle kabul ettirebilmek,
kesinlikle olanaksızdır.
öte yandan, Orhan Pamuk'un kitaplannı "anla-
mayanlann" söylediklerini almtılayarak yazan ve eser-
ierini eleştirmeye kalkışmak da roman estetiğinin,
dahası genelde sanatın tümüyle dışında kalan bir
davranıştır; çünkü "anlamak" yaöa "anlamamak"
gibi bulanık kavramlar, sanat eserieri için ölçüt ol-
maktan neredeyse Rönesans'la birlikte çıkmış,
onlann yerini estetik ölçütler almıştır. Bir sanat ese-
rini, bir edebiyat ürününü kimin aniamasınaya da
anlamamasına göre yargılayacağız? Herkes ya da
en azından çoğunluk tarafından anlaşıhr olmak, eser
saymanın koşulu olsaydı, James Joyce, Vırginia
VVoolf ya da Bilge Karasu'nun eserierine hâlâ
kolayca "eser" diyebilir miydik? Herkesin ner eser-
le diyalog kuramayacağı, günümüzde artık sana-
tın temel gerçeklerinden biridir.
Orhan Pamuk'un eserlerine ve kendisine Ata-
türk'le ilgili olarak yöneltilen saldınların aynntılan-
na ise girmek istemiyorum. Ancak şu kadannı söy-
lemekten de kendimi alamayacağım. Birer kurgu
ürünü olan edebiyat eserierinde kimlere neler söy-
lendiğinin ve bunlann gerçeklerie ne ölçüde örtüş-
tüğünün peşine fazla düşersek, günün birinde ken-
dimizi "Istanbul Kanatlanmın Altında" ya da "Ha-
mam" filmini salt cinsel konum açısından değer-
lendiımeye kalkışanlarla aynı düzeyde bulabiliriz!
Orhan Pamuk, yazıyor; yazan karşısında tek ya-
pılması gereken, yazının ölçütleri içersinde kal-
maktır.
e-posta:ahmetcemal(ö superonline.com
acem20@hotmail.com
YAYINLARI AHMET
CEMAL
YıHann
süzgecinden
geçirdiği
denemeleri
bw kitaptcı.
Ahmet Cemcıl'iri
özenli çevirisiyle,
unvrtvtlmcız
bir yazardcm
bir başyapıt.