Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET 29 HAZfRAN 1999 SALI
DMYAZI
Sanki oyun oynuyorlar'
3,, JJf ethullah Gülen kım? Bir emekli vaiz...
Okullar. yurtlar. hastaneler, şirketler...
YıllardırGülen'in maskesini indiriyor-
duk!.. Ama kımseden tk'çıkmıyordu...
Erbfl Tuşalp. 9 Temmuz 1994 yılında
.^. Cumhuriyet"te "Din, Ticaret ve Siyaset" başlıklı ya-
zı dızısmde 'Işık Evleri'nı anlatıyor, ben ise "Fethul-
,. lahçılarr hergün köşeme taşıyordum...
;„ Peki tüm bunlar yazılıp çizilirken siyasal ve dev-
:
let erkı ne yapı\ordu? Medya neden susuyor, hiç
,( K umursamıyordu?
Sadece seyrediyordu...
t " Sahte sağİık raporlanyla askeri liselere nasıl öğ-
^' renci sokuluyordu. Akyazılı Vakfi hangi amaçla ku-
rulmuştu?
Ne demiştik?
Medva susuyordu!
Herkes Fethullahçı kesilmişti...
Ankara Gazı Çıftlıği'nde birev. Keçiören'de Mel-
tem Apartmanı. Aydınlıkevler'de bir kurs, Siteler
Ulubey'de bir başka ev, Cebed'de Nur Apartma-
nı "nda. lstanbul Çengelköy, Kadıköy, Çukurbostan,
Topkapı. Güngören. Bakırköy. Bayrampaşa ve Be-
yazıt'takı evler ve kurslarda; Kayseri, Manisa, Ay-
dın. Samsun, Eskişehir'de evler, yurtlar ve dershane-
lerde. "Islamı yaşamak isteyen" insanlar üretiliyor-
du.
"Parasız özel kurslarda. derslerde ayn olarak öğ-
rencilerc dini eğitim verildiği, namaz kıtdınkhğı. za-
man zaman Nur Risaleleri'nin okunup açıklanchğı ve
şeriatı ö\ ücü sözler sö\ lendiğL askeri lise sınavlanna
girecek öğrendlerden bazdannın imtihanyerlerine biz-
zat kurs göreviileri tarafindan götüriikiükleri, kendi-
lerine imtihan süresince yatacak yer ve yiyecek sag-
landığı; kazanan öğrendİerin sağhk muayenelerinde
çürük çıkarak askeri liseye kayıt haklannı kaybetme-
meieri için her \olu denedikleri, hatta muayene kâ-
ğraanndakifotograflan değtştirerek vesahtekirhk ya-
parak,sakat öğrencüerin yerinesağlam öğrencfleri mu-
ayeneye sokup sağlam raporu akhldan; Izmir Mal-
tepe Askeri Lisesi'nde öğrenimlerine başlamalann-
dan sonra bu öğrencüerie temaslannı sürdürdükle-
ri; hafta sonlannda bunlan arkadaşlanyla 4-5 Idşilik
gruplar halinde, belli ycrlerden özel arabalarla alıp,
Izmir'de Hatay, Balçova. Buca. Bozkaya ve Yeşilyurt
gibi semdertk bulunan cemiyet mensubu kişilere ah
evlere ve Basmane'dekL.. adlı bir ticarethanenin üst
katındaki odaya götüriip onlara yemek yedirdikleri,
»ideo *e bilgisayar oyunlanyla hoşça vakit geçirme-
lerini sağladıklan. daha sonra da dini konularda fihn-
kr izlettirikdiği saptamyordu.
örgutçülük oynuyorlardı ------
Sanık olarak yargıç karşısına çıkanlan 14 "şeriat
kurbanının" savunmalannda söyledikleriyse, çok
daha korkunçtu. Oyun çağında yatılı öğrenci olma-
nın verdığı sıkıntıyla. örgutçülük oynayan çocuklar
gibiydiler.
Gızlı buluşma yerleri, son model arabalar, izleni-
yor olma heyecanı. sır saklamanın hoşluğu, birkaç
saat olsa da üniformalanndan kurtulma sevinci, kurs-
lar, yemekler. vıdeolar, elektronik oyunlar, şehirle-
rarası yolculuklar. yaz kamplan ve yeni insanlarla bir
arada olmanın çekiciliğıyle oynanan "bir oyunun"
ıçindeydiler. "İzmirDevletGüvenlikMahkemesi'nin
13.12.1988 tarih ve 1987/86 esas. 1988,72 karar say>
h karar ve Yargıtav 9. Ceza Dairesf nin 18.1.1988 ta-
rih ve 1987/ 5315 "esas, 1988/386 karar sayıo onayı"
bunların ne anlama geldiğını anlatıyor olsa da, kü-
çücük çocuklan bu "karanhkoyunun" içine batmak-
tan kjmse kurtaramıyordu: "Kanunıdahidoyurama-
yan nke yoksul öğrenciler ortada dunırken, her tür-
lü ihtiyaçlan devlet tarafindan karşılanan askeri lise
öğrencilerine kucak açıp: onlan hafta sonu tatillerin-
de gruplar haiinde değişik evferdetoplayarak yedirip
içirip, atari, video gibi oldukça pahaü elektronik alet-
lerie cgk'ndirmev i iyi niyetfe yapdmış hayırsever bir
faaliyet olarak izah etmek mümkün değfldir. Askeri
- lise öğrencilerine hiçbir maddi karşüık gözetilmeksi-
zin N apuanfedakârhklann mutlaka bir bedeli olacak-
br. Işte bu bedel de, davamıza konu olan illegal Nur-
culuk cemıyetinin fıkirierinin yayTUnası ve ileride dev-
letin üst kademelerinde yetki \e görev alacak gençk-
rin Nurculuğa kazandınlarak. nihai amaca ulaşma-
da kaı-şüaşıiabilecek bazı engellerin ortadan kaknnl-
masıdır."
Yaşlan 15-16 olan çocuklar, anlatılanlan elbette il-
giyle dinliyorlardı. A.S.'nin "Said Nursi'nin yobaz
elupolmadığı" sorusunu. H.U. "Yobazohırmu,ok>
tap vazmış aydhndn*. Alay komutanhğı yapnuş bir ki-
••'. şidir" dıye yanıtlıyordu. On beşinde koskoca adam-
''. lar, ülke sorunlannı tartışıyorlardı.
:" Sanık E.T, Salihlfden A.G. ile Soma'dan S.S.'yi,
• yaz tatilinde, Urla'daki bir kampa götürüyordu.
Yüzüyor, güneşleniyor ve söyleşiyorlardı.
Kod adlan Osman. Erkan, Yakup, Fatih olan kişi-
ler, Nur Rısaleleri'nı oku>r
up açıklıyorlar ve şeriatın
faydalanndan söz ediyorlar; herkesten kesin gizlilik
istiyorlardı.
On altısmda büyük askerler, ilan edimıemiş bir
•' savaşı yaşıyorlardı.
Küçücük çocuklann gelecekleri üzerinde oyna-
nan bu acımasız oyun. okuldan aülmalarla, yargılan-
malarla ve cezaevleriyle sonuçlanacaktı. Onlan bu
oyuna sokanlara ise birdergiye yorum yazmaktan baş-
urculuk
konusunda "yüzeysel
bilgilerle" yapılacak
bir değerlendirme;
Nurculann ve onlann
zamanın içinde gelişen
türevlerinin kendi
ilkelerinden
uzaklaştıklannı
gösteriyor.
Modern görünümleri
altına gizledikleri din
devleti amacına
ulaşmak için her yolu
meşru sayacak ölçüde
siyasallaşıyorlardı.
o
Yaşlan 7-8 arasındaki Nur çocuklan ağabeyleri ile beraber...
ka yapılacak hiçbir şey kalmayacaktı. Modern görü-
nümleriyle demokrasi postuna bürünecekler; "As-
kerin tannsuıa yakarmaa serbest ama, tarikau gir-
mesi.vasak" başlıklı ucuz eleştirileri, tanhin yargısı-
na bırakacaklardı. Kimı eline silah alıp Allah aşkına
öldürmeye başlayacak, kimi Nurcduğun yeni ka-
ranlık yorumlannda koşturacaktı.
Anayasaları Kuran
Onlar basından beri "Knran'dan başka anayasa"
tanımadılar. Ama şimdilik yürürlükte olan anayasa-
da "BeUi bir inanç ve dinsel görüşü benimsemek,
inanmak hakkı; bu inanca bagh olarak. ibadet, tören
veayinyapabOmek hakkı: örgüdenmek vecemaatoluş-
turmak hakkı; dinsel görüşlerini açıklamak, ibadete
kaülmak hakkı; de\ letten dinsel inançlanna saldın-
lann önlenmesini isteme hakkı" gibi temel hak ve öz-
gürlükleri vardı. Madem anayasal hakJanydı; o za-
man bu haklannı, cami, kışla ve okul demeden her
yerde kullanabilmeliydiler.
Oysa onlann "görmedikfcri" medyadaki yandaş-
lannın "göstennek istedikleri" kuçük bir aynnü da-
ha vardı. Tartışmanın bu noktasında susuyor. konuş-
muyor ve duymuyorlardı. "Hiç kimse, devletin sos-
yal,ekonomik. siyasi veya hukuki temel dü/enini kıs-
men de olsa, din kurallanna dayandıramazdı. Siyasi
veya kişisel çıkar > ahut nüfuz saglama amacıyla, her
ne sarebe ohırsa olsun, din veya din duygulannı ya-
hut dince kutsal sayılan şeykri istismar edemezve kö-
tüyekuilanamanlı.' Şenatkarşıtlannın bu haklan "Is-
faun modernizmi'" ya da "devleti İslamla banştırma"
gibi dış kaynaklı projeler arasında "gurültüye" geti-
riliyordu.
Hem Nurcu hem de demokrat
Nurculuk konusunda "yûzevsel bft^jlerle'' yapıla-
cak bir değerlendirme; Nurculann ve onlann zama-
nın içinde gelişen türevlerinin kendi ilkelennden
uzaklaştıklannı gösteriyor.
Modem görünümleri altına gizledikleri din dev-
leti amacına ulaşmak için her yolu meşru sayacak öl-
çüde siyasallaşıyorlardı. Oysa Nurculuğun amacı
"imanı kurtarmak. kalptere ilahi imaru yerleştinnek
ve katiyen siyasetie uğraşmamaktan ibarrt" sayıl-
îzmir 2. Asliye Ceza Hukuk Mah-
kemesi'ninEsasNo: 1989/774, Karar
No; 1990/882 tutanagnu açıklayaca-
ğım bugürı. Davacı Mebmef Şen, da-
valı Fehmi Koru, davalı vebli ise Fe-
tiÜn_
Avukat Feti. aynı zamanda, Fethul-
lah Gükn'in. Milli Eğitim Bakanlığı
Yurtdışı Öğretim Genel Müdürü Ay-
sai Ataç ile kaçak kurban derisi topla-
yanlann avukatıdır. Feti aynı zaman-
da Samanyolu televizyonunda "Kur-
ban Deris" konulu açıkoturumu yö-
neten kişidir. Fehmi, yazılancda Meh-
met Şen'e hakaret ettigi için para ce-
zası ödemiştir. Dava konusu yazısınm
adı ise "Knn Bu .\dam"dır. O adam
Mehmet Şen'dir. Fehmi'nin kayınpe-
deri Sûkyman Karagûfle'nın Akevler
Yapı Kooperatifı'nin hem ortağı hem
de eski mali müşaviridir.
Fehmi, Mehmet Şen'i çok iyi tanır.
Butaruşıklık 17 yılı aşar. O yıllar Feh-
mi, p«nbe yanaklı bir imam-hatipöğ-
rencisidir. Fehmi daha sonra Süley-
man Karagülle'nin kızı Nebahat Ha-
nım ile evlenir. Artık Fehmi, Akyay
Kaynak Yayınlan'nın yöneticisidir.
Mahkemetutanaklanna baktığımız-
da Mehmet Şen; Fehmi, Nebahatve Sü-
leyman'ı şöyle suçlamaktadır
"Fehmi'nin vönettigi y»m«TiMnhe-
sapiarun inceiedim. Kendisiyie anlaş-
mazhğun siyasi ve dinidk O nedenk
Haydi Bakalım
Fehmiyi,Nebahat'ıvekaympederiSü-
leyman Karagüle'yi DGM SavtAğı'na
şikâyrtetn^ÇünkülaflvTürkiyeCınn-
huriyeti'ne karşı eylem ıçindeydiler.
Bundan sonra anlaşmazlığHnız $u yu-
züneçıka.''
Mahkeme sırasında Fehmi ve avu-
kaü Feti, olmayacak işleryapnlar. Feh-
mi 'nin ayda 500 bin lira brüt ücreti ol-
duğunu iddıa ettiier.
Sonuç: Fehmi 5 milyon para ceza-
sı ödemeye mahkûm oldu.
A\"ukat Feti, tanyize başvnrfa..
Yargrtay4. Hukuk Dairesi 993/(
843
esas ve 8215 noiu kararla şu sonuca
vardı: "Tarafiararasmdayayınyohıy-
la kişilik haklanna saldında buhınul-
maktan doğan tazminat da>ası üzeri-
oeyspdan yıargtfama soaunda, ilamda
\anlı nedenkrden dolay15milyon Hra
manevi tazrninatın,davakLardan müş-
tereken ve mütEsebflen aimarak dava-
aya ödenmesine, fada istemin reddi-
ne iBşkin hükmün süresi içinde davah
Fehmi Koru asukaü tarafindan tem-
yiz edilmesi ûzerine tetkik hakimi ta-
rafindan düzenknen rapor okonduk-
tan sonradosyaincetendi,gereğikonu-
ştddu:
OosyadaJd yazuara >e mahkemece
uyuian bozmageregince karar >«rflndş
ounaanagöreyçrindegörülmejen bû-
tün temyizitirazlannın reddiyle usul >«
yasaya uygun olan hükmün onanma-
sma24.6.1993 günündeoybûüğiyie ka-
rar verfldL*
tşte sizlere bir başka mahkeme ka-
ran. Febmi'nin kaympederi Süleyman
Karagülle'nin ÖzdemirÇelik Döküm
Sanayi ve Ticaret AŞ üzerine oynadığı
oyunun sonucu:
"Soouç: Yukanda açıktanan neden-
lerk hükmün, temyiz eden davaa ya-
ranna bozulmasma-T
Davacı Ali Rna Ozdemir. avukatı
BaykutAktan»
Ali Rıza Özdemir, fabrikayı Süley-
man Karagülle'ye kapörmış. Bunun
üzerine mahkemeye başvurmuş. Son
karan da Yargrtay Hukuk E>airesi ver-
miş. v
Ali Rıza Özdemir bakın ne diyor:
"Allah dedOer, Vlüslüman söziidür
dedüer. inandık. Borçlannuzuı öden-
mesi karşittğuıda hisse senetterini tes-
Km ettik Şimdi ödenmeyçn borçlan-
mızyüzünden hadz üstüne haciz >«r-
ken fabrikaj ı kaptırdık-"
ysa Nurculuğun
amacı "imanı
kurtarmak, kalplere
ilahi imanı yerleştirmek
ve katiyen siyasetie
uğraşmamaktan ibaret"
sayılmıştı. tslamiyetle
siyaset arasına böyle
bir sınır koyan Said
Nursi, özel
konuşmalannda tedbiri
elden bırakmıyor
"siyasetin Islamiyete
ait olabileceğini"
söylemekten kendini
alamıyordu.
mıştı. lslamiyetle siyaset arasına böyle bir sınır ko-
yan Said Nursi. özel konuşmalannda tedbiri elden bı-
rakmıyor -siyasetin tslamiyeteaitotabiJeceğini'' söy-
lemekten kendini alamıyordu.
Nurculuğun günürnüze uzanan, zaman içindeki
izdüşümlerinin "inandıklan gibi yaşamak" adıyla
sunduklan: inanç özgürlüğüne dayandırmaya kal-
kıştıklan politika, işte bu noktada gerçek yüzunü
gösteriyor. Said Nursi'nin ınandıklanna ve önerdik-
lerine inanıyorlarsa, onun yolunu ızliyorlarsa; siya-
set bilimi açısından demokrasi yanlısı görünmeleri
olanaksız. Çünkü "Gerçekten Nurculuğa göre dev-
letin resmi dini bulunmah, hükümet şeriatın koruyu-
culuğunu yapmalı. anayasa Kuran olmalıdır. Devlet
yönetimi de bir ulema heyetine bırakılmalıdır. Bu ba-
kımdan Said Nursi'ye göre laikligi ilke olarak koyan
cumhuriyet anayasaları, şeriat esaslanna a> kmdır."
Hem demokrasıden yana görünüp hem de Nurcu
olmanın pratiğı olmadığı gibi; bilirriden yana Nurcu
olmanın da geçerliliği yok. Çağdaş ölçüleri benim-
seyen bir insanın. Nurcu olması olanaksız. Çünkü;
" Kendisinde insanûstüyeteneldervarsayan Said Nur-
a, kırk daldkada kitaplar yazmakta. gfinde yüz pa-
Şimdi soruyoruz FeöıullahHoca'yâ:
"MüslümanlarüçkâğıtçıhL dalave-
reyaparmıhoca!'"
Her türlü dalavere>'i geçerli sayıyor
Fehmi'nin kaympederi Süleyman Efen-
di...
Süleyman Karagülle şimdilerde Ka-
zakistanÜa yaşıyor. Akevler Koopera-
rifi, İsrail modeli olduğu için de Feh-
mi (basmda Bahri diye tanımr) ara sı-
ra tsrail'e gidip geliyor.
Biz bu olaylan bir yıldır yazryo-
ruz.Ne Fehmi ne de SüleyTnan Kara-
gülle yanıt veriyor...
Şimdi bu köşeden Fehmi'yeçağn-
da bulunuyorum:
"Gd seninle bu konulan (Saman-
yolu dahil) istediğin tele\ izyonda can-
h yayında tartışalım. Akyazıiı Vak-
fi'nın sahte sağlık raponıy la nasıl Mal-
tepe Askeri Liseâ'ne öğrenci soktu-
ğunu kamuoyuna anlatayım. Sadece
fldmiz çıkaiun kamuoyunun karşısına.
Akevfer'den başlayıp kurban derisi
vurgunu dahil her şeyi açık secik tar-
osahm. PoBs kokjkrinde Fethulah'ın
ler Kooperatifî'nde döndürülen do-
lapiansırala\alım.500binBrabrüt üc-
retii 8679406sigortano'lu Fehmi, tar-
üşmayıyonetecekkişnisaptamaktaöz-
gürsün. tstersen Feti'yi de getir. Eger
yüreğin \ursa çık kar$una!«"
6^.1994
ra veya bir kuruşla gecinmekte, yiyip içmeden yaşa-
yabihnektedir. Doğaüstü güçferle donaüldığını iddia
ederken, 'Bir yaşındaki bebeklerin bile kendi mane-
vi varlığını hissedip, koşarak ellerinden öptükleri'ni
beürtmektedir."
Nurculuğun bilimle ilişkisinin ölçüsünü "Naroı-
larla, 'fevkalbeşer' bir Idşi ve tbn-i Sina'yi, tbn-i
Rüşt'û ve Farabi'yi geride bırakan; bizzat muannit
fîlozoflan hayretiere garkeden, birçoklannı imana
getiren" bir bilgin sayılan Said Nursi'nin kendi söz-
lerinden çıkarmak olası. O, örneğin elektrik, meteor
gibi fizik ve astronomik olaylann bilımsel açıklama-
sını dine aykın buluyordu. "Bunlann hepsinin iza-
hının Kuran'da mevcut okhtğunu^söylüyor; bu açık-
lamalann fizık kanunlanna göre yapılmasını "KB-
ran'ın kudretine ve bikmetine aykın düşeceği" savıy-
la reddedıyordu. Zaman zaman "birük beraberük"
nutuklan atmalan, "Türklük-Kürtlük'' aynmına kar-
şı çıkıyor görünerek "Büyük Türk Miüeti" kurnaz-
lığına başvurmalan da inandıncı ohnuyor. Üstelik bu
tutumlan Nurculuk öğretisiyle de çelişiyor. Çünkü
Said Nursi, başkaldın eylemlerine katılacak ölçüde
bir Kürt milliyetçisiydi. Risalelerinde "Ey Türkler
ve Kürtfer" diye başlıyor; "Uhısal Kurtuİuş'u tsla-
mı kurtarmak*' koşuluyla desteklıyor; Kurtuluş'u
"Garphlaşmak bahanesi altında şeairi tslamiy e aley-
hine bir cerevan" olarak yorumluyordu. Böylesi gö-
rüşlerle, oyun çağındaki çocuklan kandırabiliyor;
öteki dünyanm umutlanyla gençleri kolayca yanıltı-
yorlardı. Yetişkinlerin uzattıklan oltayı ise, "Vakıf,
dernek, kooperatif, dershane, okul" gibi çıkar ilişki-
leriyle yemliyorlardı. Karşıtlannın siyasal termino-
lojisi ile tavladıklan entelektüelleri de "Müshlman
aydm" ya da "tslamla banşma" tuzağına düşürü-
yorlardı.
Şeriat düzeni özlemlennı gızlemek için bin bir su-
rat kılığında dolaşıyor olsalar da. amaçlanndan asla
vazgeçmıyorlardı.
Kelebek gibi uçup. an gibi soktuklan, 1993 yılı-
nın şubat ayında. belgeleriyle bir kez daha ortaya çı-
kacaktı. Harp Okullan Yasa Tasansf nı görüşen, Tür-
kıye Büyük Millet Meclisi Milli Eğitim Komisyo-
nu'nda başlangıçta her şey normal gidiyordu. Tasa-
nnın harp okullanna alınacak öğrencilerle ilgili 37.
maddesine komisyonda yapılan bir eklemeyle, okul
kapılan imam-hatip lisesı mezunlanna açılıverdi.
Demokrasinin dayanıhnaz ağıriığı karşısında daha faz-
la direnemeyen SHP ve CHP'liler, ANAP'lı tarikat-
çı Bülent Çaparoğhı'nun eski bir pazarlığı anımsat-
masına çok kızdılar. Çaparoğlu'na göre bu tasan
Meclis'e ilk kez gelmiyordu ve daha önce ANAP ve
CHP arasında görüş bırlığı sağlanmıştı. SHP'liler
CHP Genel Sekreterinin "tmam-hatiplüervaliola-
biliyorlarsa" diye başlayan atağına komisyonda bir
değişiklik önergesi ile yanıt verdiler. Komisyonun
SHP'li üç üyesinin imzasını taşıyan bu önerge ile ta-
sandaki "fen kolu" koşulunun yanına "edebiyatko-
hı" da ekleniveriyordu. Sosyal demokratlann katkı-
lanyla böylece, imam-hatiplilere ordu yolu açılıyor,
takkeler sevinçten ha^ya fırlatılıyordu.
"\'üzde99'uMüsJünıanolan" Türkiye'de siyasipar-
tileT. ilkelerini rafa kaldırmışlar, hiçbir aynm gözet-
meden dindarlann da, dincilerin de oylanna göz dik-
mişlerdi. Sorun Milli Savunma Komisyonu'nda çö-
zümlenecek, Islami düzen yanlılannm Silahlı Kuv-
vetleri ele geçirme iştahlan kursaklannda kalacaktı.
Şeriat özlemlerme "demokrasi gömleğj" giydirme-
ye kalkışan sahte dindarlann, seslerini çıkaramaya-
cağı bir başka belge de "Tam 133 parçaekiyie,38 say-
fahk bir fezleke" olarak elimizin altında duruyor.
Deviete sızma çalışmalanna hiç ara vermiyorlar,
ordudaki örgütlenmeleri ortaya çıkınca; kirli elleri-
ni polıse sokmaya çalışıyorlardı.
Varlığını yadsıyamadıklan "Emniyet Genel Mö-
dürlüğü Polis Teftiş Kurulu"nun 28.8.1992 tarih
B.05.1 .BGM. 060.01' 15-92 sayılı fezlekesindeki ka-
nıtlar; Izmir DGM'nin yargı belgelerindeki kanıtla-
nn aynısıydı. Olaylar. yöntemler, vakıflar, evler ve
dershaneler "özel adhnna" vanncaya kadar, büyük
benzerlik taşıyordu. Belgeler; askeri liselere sızma-
ya ve ordudaki örgütlenmeye maddi destek sağlayan
"AIOTBİI'' markasının; polis okullanna sızmak ve em-
niyet örgütüne de el atmak ıçın de "etkin bir kurum"
olduğunu gösteriyordu. Emniyet Genel Müdürlüğü
Istıhbarat Daire Baskanlığı'nın 10 Mart 1992 tarih-
lı irtica raporunu "PKK için haarlanmıs'
1
bir belge
olarak sunan din tacirleri; Emniyet Genel Müdürlü-
ğü Polis Teftiş Kurulu Baskanlığı'nın 28 Ağustos
1992 tarihli fezlekesine de elbette Islami bir kılıf bu-
lacaklardı. Kendi çe\relenne "Demokrasiyiuygula-
mava kalkmak. Aflah'a karşı harp ilan etmektir1
' dı-
yorlar; müritlerine "demokrasiyi bir küfur düzeni"
olarak tarunyorlardı. Sonra da "inandığıgibi yaşamak"
teziyle demokrasi kavgasının ıçine sızmaya çalışıyor-
lar; daha fazla demokrasi istiyorlardı. Islamın "bi-
rey, hak ve özgürlükler. eşitük, ulus, ulusal egemen-
Hk" konusundaki değıştirilemez yargılannı unuttur-
mak için her türlü yalana başvuruyorlardı.
Yalanlannı "Hürriyctyine çarpıttı'', "Milliyet kış-
kırtmaktan vazgeçmiyor*', "Cumhuriyet basın ahla-
kmı çiğnedi" gibi saldırganlıklarla örtebileceklerini
sanarak. bütün politikalannı yalana endeksliyorlar-
dı. Bilgisayannın başına oturup "PKK için h'aznia-
nan bir raporu. ha> ali Fethuflah Hoca örgütü için ha-
zıriannuşgibigösteriyor" dıye yalanve kın üreten Müs-
lüman yazar: ünlü Hocaefendi Hazretleri'nin "doğ-
ruluğu ve boşgörüyü savunacağnu" söylediği "Ga-
zetecüerveYazarlarVakfi"nınkuruculan arasında yer
alacaktı. Sonra da hep birlikte "basuun içler aasıha-
finden" yakınılacaktı. Işi çok iyi bih'yorlar, kıhcı çok
iyı kuşanıyorlardı, ama yalanı çaresiz bir "kader" ola-
rak yaşıyorlardı. Kuran'daki anlamıyla kaderin, "öl-
çü" demek olduğunu bile bilmiyorlardı.
SÜRECEK
&FIR NOKTASII ORAL ÇALIŞLAR [email protected]
lstanbul Üniversrtesi, Türkiye'nin özgür-
lük tarihinde her zaman özgün bir yere
sahip oldu. Kurtuluş Savaşı yıllannda ls-
tanbul Darülfünunu öğrencisiyle, öğret-
meniyle anti-emperyalist direnişin ve Ana-
dolu'ya asker seykının önemli merkezle-
rinden birisiydi. Ünlü Sultanahmet mitin-
ginin örgütçüleri de Istanbullu yüksek
tahsilli gençlerdi.
1940'h yıllarda Nâzım Hikmet'in özgür-
lüğü için sokaklara dökülen, faşistlere
karşı direnen, Ikinci Dünya Savaşı'nda
barış cephesini savunan yine lstanbul
Üniversitesı'nin gençleriydi. Üniversite
aynı yıllarda Alman Nazizminden kaçan
profesörlerin de sığınağıydı.
1968'li yıllardaki ilk krvılcımı ateşleyen
de lstanbul Üniversitesi olmuştu. Deniz
Gezmiş önderliğindeki gençler, öğretim
üyelerine yapılan haksızlığatepki göste-
rerek eyleme başlamışlardı. Sonraki dö-
nemlerde de hep lstanbul Üniversitesi, ge-
riciterin, statükoculann hedefi olmaya de-
vam etti.
12 Mart ve 12 Eylül askeri darbeleri
sonrasında cuntacılann ilk yaptıklan de-
ğişiklikler; üniversitenin bilim özgüriüğü-
nü ortadan kaldırmak, üniversite öğren-
cilerinin örgütlenme haklannı yok etmek
olmuştu. YÖK düzeni, cuntacı anlayışın
ürünü olarak kuruldu. Üniversiteleri, öz-
gür bir bilim merkezi olmak yerine dev-
let dairesi olarak kabul eden bu anlayış,
buna uygun bir dizi düzenleme getirdi.
Burada onlan uzun uzun tartışacak de-
ğiliz. Ancak şu anda yol açtığı sonuçlan
görünce bu değişikliklerin ne anlama gel-
diğini görmek daha kolay. Geçen günler-
lstanbul Üniversitesi Merkez Binası
de Hukuk Faküftesi Dekanlığı'ndan, Ke-
mal Alemdaroğlu'nun uygulamalarını
protesto ederek istifasını veren Aysel
Çelikel'in aktardığı bazı ömekler insanı
isyana sevk edecek nitelikte. Aysel Çe-
likel, kadın profesörlerin etek giymesi ko-
nusunda Alemdaroğlu'nun yayımladığı
genelgeyi değerlendıriyor ve sonuçlannı
aktanyor: "Bu, Devlet Memurfan Kanu-
nu'ndan kaynaklanıyor. Bu kurallar öğre-
tim üyeleri için konulmuş değil. Ama,
rektör(Alemdaroğlu) bu kuralı uygulama-
ya çalışıyor. Büyük bir terör var ortada.
Herkes çantasında biretektikgetiriyor. Sa-
bah tuvalette pantolonunu çıkanp etek-
liğini giyiyor. Akşam gene tuvalette pan-
tolonunu giyiyor. *
Bir kadın profesörün üniversiteye gire-
bilmek için önce tuvalete gidip etek giy-
mek zorunda kalmasını acaba dünyada
kime anlatabilirsinız? Bunun Iran'a gir-
mek için kadınlann örtünmek zorunda ol-
masından mantık olarak ne farkı var? Bir
bilim kadınının etek mi, pantolon mu gi-
yeceğine, bir erkek üniversite rektörünün
karar vermesininin "çağdaşlık" ve "laiklik-
le" açıklanacak bir tarafı olabilir mi? Bu-
nu bir inzibat görevlisi gibi dekanlara ta-
kip ettirme emri veren rektör, dünyanın
hangi çağdaş üniversitesinde bulunabilir?
Hiç unutmayalım, Türkiye'de siyasi Is-
lamı da, ırkçı şovinizmi de en fazla azdı-
ran 12 Eylül askeri darbesi oldu. Üniver-
sitenin en saygın isimlerini "ikinci cum-
huriyetçilik"\e suçlayarak üniversite içi
ilişkilere gündelik siyaset zoriamalannı
sokan, bilimsel çalışma olanaklannı tama-
men ortadan kaldırıp medrese zihniyeti
hâkim kılmak isteyen anlayışla, kim "şe-
riat"\a mücadele ettığini sanıyorsa, çok
büyük yanılgı içindedir. Bu da başka bir
şeriatçılıktır. Mantığı da aynıdır.
Bakınız, kamuoyunun yakındantanıdı-
ğı bir isim Profesör Aysel Çelikel, neler di-
yor bu türden suçlamalar için: "Bugüne
kadar üniversitemizde pek çok olay ol-
du ama öğretim elemanlannı siyasi dü-
şüncelerinden ötünj suçlayan, onlara va-
tan hainliği elbisesi giydiren bir bildiri hiç
yayımlanmadı. Bana 27 Mayıs'tan on-
ceki Vatan Cephesi'ne katılanlann bildi-
risin anımsattı. Vatansevehik, Atatürk-
çülük, laiklik kimsenin tekelinde değildir
oysa. Ben bu kavramlan o bildiriyi hazır-
layanlardaha ortada yokken, özel muaye-
nehanelerinde para kazanmaya uğraşır-
larken on beş sene önce Çağdaş Yaşa-
mı Destekleme Demeği'ni kurarak sa-
vundum."
lstanbul Üniversitesi, yeniden bir bu-
nalımın içine sürükleniyor. 12 Eylül'ün
YÖK sistemine dayanarak, "çağdaşlık",
"laikHk" vurgulannın arkasına sığınarak ku-
rulmak istenen yeniden yapıîanma, bu
tarihi üniversiteyi ortaokula mı çevirmek
istiyor? Bülent Tanör'leri, Burhan Şena-
talar
1
!, Ali Ülkü Arzak'lan, Aysel Çetikelle-
ri, Çetin Özek'leri "vatan hainliği" ile
suçlayan anlayışın neresi çağdaş olabi-
lir?