18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAVFA CUMHURİYET 29HAZİRAN1999SALI OLAYLAR VE GORUŞLER Çevre, Banş, Dünya ve Türkiye f Prof. Dr. Ruşen KELEŞ ^ ç çalkantılann ve ül- I keler arasındakı so- nu gelmez çatışma- ların tüm hızıvla sürdüğü bugünler- de olup bitenlere göz atmak, yenı biryüzyı- lın eşiğinde, ınsanda iyim- serlikten çok, karamsarlık yaratıyor. 1990'da Irak'ın Kuveyt'i işgali ile başlayan silahlı çatışmalar, doğanın en zen- gin petrol kaynaklan üze- rindekı paylaşım kavgası- nı, havanın, toprağın, deni- zin ve bu ortamlardaki can- lılann ağirzararlanyla so- nuçlandırdı. Bosna-Her- sek'te, yüzyıllann kalıtı (mirası) olan tarih değer- leri acımasız Sırp saldın- lannın kent-kınmına (urbi- cide) uğradı. Günümûzde de, Kosova'daki etnik te- mizlik kabadayılannın NA- TO ıle birlikte yol açnkla- n çatışmalardan, doğanın büyük çapta zarar gördü- ğünü kimse yadsımıyor. Nûkleersılahlann çevre- sel etkilerine ta Stockholm Bildirisi'nde (1972) önem- le dikkat çekılmış olması- na karşın, ülkeler nükleer santrallar kurma yolunda açıkça yanşıyorlar. Dün- yada nükleer silahlara sa- hip ülkelerin süper güçler olması, hem sorunu yara- tanların hem de kendile- rinden çözüm beklenenle- rin aynı devletler olduğu- nu göstermiyor mu? Uluslararası uyuşmaz- lıklann banşçı yollardan çözümü, silahlı çatışmala- nn önlenmesi amacıyla ku- nılmuş olan Birleşmiş Mil- letler (BM) örgütü, ne ya- zık kı, yanm yüzyılı aşkın ömrü boyunca bu ereğine ulaşamadj. Tüzenin kaba güce üstûnlüğünü sağla- mayı başaramadı. Banş ve güvenlik için tehlike oluşturan durum- larda, örgütûn işlevi, nere- deyse "mavi bereliler" di- ye bilinen banş gücü asker- leri göndererek gösterme- lik bir tavır takınmaya in- dirgenmiş dunjmdadır. Ser- mayenin küreselleşmesi- nin ulusal egemenlik ve sı- nır kavramlannı tanımadı- gı bir çagda; soykınma, in- san haklannın çiğnenme- sine ve çevre düşmanlığı- na karşı çıkmanın önûn- deki engellerin başında da uluslann egemenliginin yer alması şaşırtıcı değil mi? BM örgütûnün, banşı ko- ruma yönûndeki katkısı- nın, ekonomik gelişme, kültür, sağlık, tanm, kent- leşme ve benzeri konular- daki katkısmdan bile küçük olmasında bunun payı bü- yüktür. Gerçekte, ekonomik ge- lişme, çevre ve güvenlik, bırbirlerinden soyutlanma- lan olanaksız, iç içe kav- ramlardır. Rio Bildirisi'nde (1992) (m. 24 ve 25) bu açıkça dile getirilmiştir: "Savaş, sürekli ve dengeli (sürdürülebilir) gelişme üzerinde yıkıa ettdJer ya- Her haf ta sıkı denetim Gezici Kalite Konfrol LaboratuvaHanmız, her hafla istasvonlanmızdan yakıt örnekleri alıyor, 4 ayn kalite kontrol tesH yapıyor, yüksek teknoloji kullanarak inceljyor Size daima, mükemmeJ ürün kalitesini sunmak için. par. Devletler, silahlı çatif- ma sırasında. çevrenin ko- runmasını amaçlavan tü- ze kuraHanna sajgı göster- mek zorundadırlar." Yaşananlar gösteriyor ki, dar ve ulusa] çerçevede al- gılanan geleneksel "güven- Hk" kavramı da günümü- zün küresel gereksinimle- rine yarut vermekten uzak- tır. Iklim değişmeleri, nük- leer kazalar, ozon tabaka- sının incelmesi, asit yağ- murlan, kirlenme dışsatı- mı tüm insanlığı korkutu- yor. Ulusal egemenliğe kar- şı asken ya da siyasal bir korkunun yokluğu anla- mındakı "güvenlik" kav- ramının yeniden gözden geçırilerek genışletilmesi gerekıyor. Bu gereksinme- ye, BM Çevre ve Kalkın- ma Yan (Curulu'nun (UN- CED) Ortak Geleceğimiz (1987) adlı yazanağında da yer verilmiştir. Doğal dengeyı yıkıcı et- kilerin en çarpıcı örnekle- nne, nükleer silahlara baş- vurulması durumunda rast- landığına kuşku yoktur. Bununla birlikte. insanlık, geleneksel bıyolojik ve kimyasal silahlarla sava- şılmasından da, onanlma- sı güç, derin yaralar alabi- liyor. Her türlü savaş, üre- timde ve toplum yaşamın- da yol açtığı olumsuzluk- lar nedeniyle ınsanlara, do- laylı olarak da büyük zarar- lar venyor. Bu nedenlerle hem eko- nomik gelişme için kulla- nılabilecek kaynaklan sa- vaşmaya kaydırarak hem de doğrudan doğruya ya- rattığı sonuçlaryüzünden. silahlanma- yanşının ''sü- rekli ve dengeli gelişme" kavramı ile bagdaştınlma- sına olanak yoktur. Çünkü bu kavram, ekonomik ge- lişme ve çevre arasında bir denge öngörür. Yukanda sözünü ettiğim yazanağa ekJenmiş olan Genel Ilke- ler, Haklar ve Sorumluluk- lar adlı belge, BM Antlaş- ması'na uygun olarak, dev- letlerin. uyuşmazhklannı banşçı yollardan çözme- lerini önermiştir. Açıktır kı, sorun, salt tü- ze kurallannın ve yaptı- nmlann yetersizlıgi soru- nu değildır. Daha çok, ku- rallara yansıyan anlayışın benimsenmesi ve uygulan- masındakı duyarsızlık so- runudur. Stockholm Bildi- risi'nde (1972, m. 24), dev- letlerin, haklarda ve yü- kümlülüklerdekı eşitliği çerçevesinde, "ekoktjikgû- venBğe" de, eşıt ölçülerde haklan olduğu vurgulan- mıştır. Avrupa Güvenlik ve Iş- birliği Konferansı'nm So- nuç Belgesi'nde de (Hel- sinki, 1975), çevrenin ko- nınması ile ilgili özel bir bölüm vardır. Tıpkı, Paris Şartı'nda (1990) olduğu gibi. Aynca, Bırleşmış Md- letler"in öncülüğünde ha- zırlanmış olan, Silahlan- ma Yanşının Ekolojik So- nuçlanna llişkin Antlaş- ma'yı (1988) çok sayıda devlet onaylamış durum- dadır. Devletleri; kendilerine. başka ülkelen ve gelecek kuşaklan da kapsayan da- ha büyük sorumluluklar içeren yenı bir egemenlik anlayışıyla davranmaya zorlayan uluslararası tüzel araçlann sayısı 250'nin üs- tündedir. Bütün bu kural- lar, bir ya da birkaç devle- tm egemenlik haklannın. başka devletlerin doğrul (meşru) çıkarlanna aykın olarak kullanılmasına ızin vermez. Ama, ne yazık kı bütün bu belgelerin altın- da, bugün bütün dünyayı, insanlanyla. canlı ve can- sız çevre değerlenyle sa\ aş çarkının dişlileri arasına itmekte duraksamayan ben- cıl devletlenn ımzalan bu- lunuyor. Oysa, insanlann, çevre hakkından yararianabılme- leri, ancak banş ortamın- da, özgürlük koşullannda, demokratık yöntemlerle, tüzenin üstünlügu ılkesı- ne ve insan haklannın bü- tünlüğüne saygı çerçeve- sinde. uluslann ve halkla- nn sıkıca dayanışmalany- la sağlanabılir. Aç. sağlık- sız, eğıtilmemiş ve özgür- lüklen kısıtlanmış yığın- lardan, insanlığın ortak de- ğerlerine sahip çıkmasını nasıl beklersiniz? Doğa- nın bozulmasında hem en çok payı bulunan hem de yeryüzünün çoğu kaynak- lannı denetleyen varsıl ül- kelerin, yoksul ülkeler kar- şısmdaki sorumluluklann- dan özenle kaçınmakta ol- duklan da bu bağlamda vurgulanmalıdır. Pek ço- ğu, çevre teknolojisi dışsa- tımı yoluyla sömürü çark- lannı daha ıyi döndürme- nin peşindedirler. Ülkemizde ise sayısız ekonomik, toplumsal ve kültürel etmenin yanı sıra, temel sorunun, devletin çevreye ilişkin söylemiyle eylemi arasındaki çelişki- nin sürmesinde olduğu gö- rülür. Bu tutarsızlık, kımi za- man da, çevrenin öneminın açık açık yadsınmasına dö- nüştürülmektedir. Ulusla- rarası yükümlülüklenmız, anayasanın 56. maddesi, Çe\Te Yasası ve ilgili öte- ki yasalar, devleti ve dev- let adına iş görenleri san- ki hiç bağlamıyor. Ali- ağa'da, Akkuyu'da, Fırtı- na Deresi'nde enerji sant- rallan kurmaktakı kararlı- lıklan hıç değişmiyor. En verimlı topraklannı "pa- tates tariası" diye küçüm- seyerek Toyota fabnkasının yerleşmesine açabıliyor, kıyılann beton yığınlanna çevrilmesine seyirci kala- biliyor. orman varlığımı- zın küçülmesinı bile bıle, bılınçsızce özendirebili- yor; ne getıreceği belırsız, ama neler götüreceği çok açık olan siyanürle altın iş- letmecılığine ızın vermenın ötesınde. yanlış kararlan- nı bozan yargı gücüne kar- şı dırenebilıyorlar. Halkın, gönüllü kuruluş- lann ve meslek örgütleri- nın bu alanda devletten ve yerei yönetımlerden daha duyarlı davrandıklan söy- lenebilır. Bergama'da. Iz- mir'de, Ankara'da, Antal- ya'da ve lstanbul'da pek çok yanlışı onlar durdur^u- lar. Buna karşm. emek-sfer- maye ilişkıleri açısından hıç de önemsiz olmayan çevre sorunsalına, ülke- mizde, ışçı sendıkalannın yeterince duyarhlık gös- terdıklen söylenemez. Oy- sa. öte yandan, "çevre dois- tu" ürünlenne yapıştırdı- ğı yeşil etıketleryardımıy- la kapıtalızmın gıderek ye- şıllere bürünmekte olduğu gözden kaçmıyor. Bu ülke- de çevrecilik olacaksa, onu da en iyi biçimde biz ya- panz dercesine, yeşil sav- İan sahıpleniyorlar. Ara- lannda. bu amaçla. dınsel kurumlarla yakından ışbir- lıği yapmakta yarar gören- ler bile var. Neler mi yapmalıyız? Yukanda örnekleri özetle- nen yanhşlann tam tersıni. Bu arada, ölü doğmuş bır yaratık izlenımini veren Çevre Bakanlığı. yeni bir anlayışla ele ahnarak yeni- den düzenlenmelidir. Merkezde ve yerel dü- zeyde, başta yöneticiler, politikacılar, gençler, sivil örgütler ve kadınlar olmak üzere toplumun türlü kat- manlanmn çevre duyarlı- lığının etkıli bir eğitim iz- lencesı ile geliştirilmesine çaba harcanmalı; ama çev- re için eğitim, kesinlıkle, yurttaşlık eğitiminin bir parçası olarak algılanma- hdır. Çevreye. kararlan, ey- lemleri. sözlen ve ımzala- nyla en büyük zararlan ve- ren]er arasında, çok yüksek konumlardakı yetkililenn, yöneticilerin, gıderek (hat- ta) kımi bilim adamlannın da bulunduğu hesaba katı- larak asıl güvencenin, dıp- loma yerine etik sorumlu- hıkbiûnd'mn geliştınlme- sinde olduğu her firsatta yinelenmelidir. KALITELI URUN, KALITELI HIZMET EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Saldırıda! "Ahlaksız, köpek, ztrcahil, ter- biyesiz!.." Bu sözleri bir gazeteci kadın söylüyor. Hem de televizyon ek- ranında, binlerce kişinin gözü önünde!.. Kim bu kadın? Gazetelerde açık saçık fotoğ- raflari Bir de "Ben cumhuriyet kadı- nıyım" diyor. Hem cumhuriyet yanlısı, hem de Fethullah savu- nucusu!.. Dört yıl iran'da yaşamış, son- ra Türkiye'ye gelmiş. Acaba bir çeşit görevle mi?.. İnsan kuşku duyuyor! Fethullah'la ilgili röpor- tajlar yapmış, yazılar yayımla- mış... Ekranda alabildiğine şık, boyalı, küstah bir görünüş... Da- ha önce bu tür hırslı bayanlar gördük, ama böylesini ilk kez ta- nıyoruz... Hikmet Çetinkaya'ya "Ahlak- s/z"diyesaldınyor... Niye, Çetin- kaya yirmi beş yıldır Fethullahçı- lartn içyüzlerini kitaplarla, köşe yazılarıyla kamuya duyurmuş... Bu mu ahlaksızlık? Yoksa Atatürk cumhuriyetinin bir aydını olarak sorumluluktaşıması mı? Gerçek bir demokrat olması mı? "Ahlak- sızlık" varsa bunu kendinde ara- mamalı mı, bir yazara herkesin gözleri önünde ahlaksız diyebi- len?.. Bir rapor çıkmış ortaya... Kim çıkarmış? Bilinmıyor. Orda Pey- gambere saldın varmış... Bu ra- por MGK'ye sunulmuş. Gerici basın kıyameti kopanyorj Mec- lis'te Faziletçiler ağır sözlerle la- ik cumhuriyet yanlılarını suçlu- yor.. Nedense bu garip raporu tanıtan, anlatan, kamuya duyu- ranlar Fazilet ve Fethullah yanlı- sı gazetelerveTVIer!.. Ellerinebir fırsat geçirmişler, belki de kendi- lerinin yarattığı bir rapor üstün- de bağınp çağırıyorlar... MÜSlAD'ın yeni başkanı, daha da ileri gidiyor: "Iki millet var; bi- ri dinden yana olanlar, öbürü di- ne karşı olanlar." Yani mürteciler biryanda, laikleröteyanda... Bu- na gerçek anlamda bölücülük demezler mi? Gerçi daha önce Erbakan da "patates milleti'nden söz etmemiş miydi? Şimdi hapis- te olan başka biri de "Demokra- s/ bizim için biraraçtır" buyurma- mış mrydı? Görülen gerçek, hep- sinin amacının demokrasi falan değil, belli bir sürecin sonunda ül- keyi şeriat devletine götürmek otefuğudur... Bunu anlamayan kal- dıysa, ya kötü niyetlidirya da gaf- let uykusuna dalmış biridir... General Doğu Aktulga nın ant içen askerlere seslendiği gibi, "Laiklik olmazsa ne demokrasi kalır ne devlet kalır." Laik cum- huriyeti sinsi, açık yollardan yık- maya kalkışanların bu sözden ders almalan gerekir. Amasavcı- lığın Fethullah araştırmasını "McCarthy'ci paranoya "sayan tutucu yazarlara öyle dersler şim- dilik vız geliyor! irtica ile ilgili MGK'nin öne sür- düğü tasanları Başbakan Ece- vit'in Meclis'egöndermesi elbet- te iyi bir haber... Ama bu tasarı- lar Meclis komisyonlarında ba- kalım kaç ay, belki kaç yıl kalıp toz- lanacak? PENCERE Açm Gözüraizü Yoksıdbr!.. Amerika'da "sıfır ölüm" üzerine yeni bir savaş stratejisi geliştiriliyor. Varsayıma gore yeni savaşta cephe yatay değil, dikey oluyor; gök ile yer arasında kuruluyor; Süper Güç Amerika, Yenı Dünya Düzeni'ne başkaldıran düşmana saldınrken hıçbir kayba uğramadan "za- fer"e ulaşacak... Irak ve Sırbistan üzerine ilk laboratuvar deneyle- ri yapıldı. Vıetnam'da 50 bin kayıp veren ABD'nin "süper tek- no/q//"yi kullanarak dünya egemenliğini birtek Ame- rikalının bumu kanamadan sürdürmesine ilişkin ta- sanmı 21 'inci yüzyıla dönük bir kurgu... • Oysa 20'nci yüzyılda Batı emperyalizmi yeryüzü- nü mezbahaya dönüştürmüştü. Birinci Dünya Savaşı kayıplan: Fransa 1.390.000, Avusturya-Macanstan Impara- torluğu 1.000.000, Belçika 44.000, Bulgaristan 100.000. Kanada 55.000, ABD 114.000, Tngiltere 740.000, Yunanistan 12.000, Hindrstan 100.000, Italya496.000, Yeni Zelanda 16.000, Portekiz 8.000, Romanya 158.000, Rusya 1.700.000, Sırbistan 400.000 ve arta kalanı Almanya ile öteki ülkelerden olmak üzere toplam 8.700.000 (sivıl ve asker) ölü... Ikinci Dünya Savaşı kayıplan: ABD 300.000, Almanya 5.000.000, Belçika 89.000, Çin-Japonya ile savaşın başından beri- 8.000.000, Finlandrya 90.000. Fransa 535.000, Ingiftere 390.000, Italya 450.000, Japonya 2.000.000, Macaristan 450.000, Polonya 5.000.000, Sovyetler 20.000.000, Yugoslavya 1.500.000, Yunanistan 500.000 olmak üzere 40 - 52 milyon insanın öldüğü hesap ediliyor Görüldüğü gibi 20'nci yüzyılda "uygarBatı" insan- lığı kınp geçirmiş... • Osmanlı, Birinci Dünya Savaşı'ndan kaçınabilir miydi?.. Bilemiyorum. Bu sorunun yanıtı tarihsel bir araştırma ve inceleme konusudur; ama, bizim göz- terimiz kendi kendımize eleştırel bakışla çevnlidır; En- ver başta olmak üzere Osmanlı paşalanna veryan- sın ederiz: "- Çölleri Türk kanıyla sulayıp Çanakkale'ye beş üniversite gömen Enver Paşa..." Enver Paşa'ya ne söylesek az gelirde şu pek akıl- lı Fransız'a, Alman'a, fngiliz'e ne diyelim?.. Savaşı çıkaran onlar, milyonlarcagencin kınmından sorum- lu onlar, dünyayı kan ve ateşe sürükleyenler onlar!.. Biz çöllerdeTürk kanı akıttık; ama, Atlantik'in öte ya- kasında yaşayan ABD'ye ne oluyor?.. Okyanus öte- sindeki savaşa -üstüne vazifeymiş gibi- katılıp 100 bini aşkın gencini Avrupa'da kurban eden Amerika- lı bizim Enver*den çok mu akıllı?.. • Ikinci Dünya Savaşı'nda en akıllı ulusun Anado- lu'da yaşadığı anlaşılıyor. Ismet Paşa başımızdadır. Yaklaşık 50 milyon insanı yok edecek canavarlı- ğın hırsı Avrupa'da köpürüyor; dünyayı yutmak is- teyenlerin gözleri kararmış, benliklerini nefret sarmış!.. Enver Paşa bunlann yanında zemzemle yıkanmış sayılmaz mı?.. Bereket Inönü gibi vaktiyle ateş çemberinden geç- miş bir saöduyulu insan, Türkiye'yi sırat köprüsün- den aşınp Kİnisenin bumu kanamadan banşa ufa^- tınyor. • Peki, 15 yıldan beri Anadolu'da 30 bin cana kıyan terörene diyelim?.. Bizim içimizden kaynaklanmadı bu pis savaş, dı- şardan körüklendi, emperyalizmin Ortadoğu'daki hırsı Anadolu'daki yoksullan birbırine kırdınyor. Yoksullar, açın gözünüzü!.. ORHAN KARAVELİ'den önemli bir belgesel BİR ANKARA AİLESİNİN OYKUSU • Osmanlı'dan Kurtuluş Savaşı'na ve bugüne 160 yıllık gerçek bir öyku. • Mustafa Kemal'le ılgılı bılınmeyen anılar. • Seymenler ve Seyraenhk. • Mehmet Akif 'İstıklal Marşı"nı nerede ve nasıl yazdı ve ilk kime okudu? • "Ankara" adı nereden geliyor? Ataturk'un şaşırtıcı ve bihnmeyen tezı. • "Vatan" ve 'Tercuman" gazetelerı olaylannın 40 yıldır açıklanmamış "perde arkası". (1. hamur/ 38 fotoğraf' 224 sayfalık bir anı / belgtselı Genel Dağrtım: ÖZGÜR YAYIN DAĞIT1M LTD. ŞTİ. Ankara Caddesı 31/2 - İstanbul Tel: (0212) 526 25 13 - 526 35 01 Faks: (0212)527 57 78 '30 Haziran Cammba ' Mehmet Dirisu şeftiğinde 16.vel7 . yy'da çokpopûler bir müzik türü olan madrigaüerin yanısıra eşliksiz insan sesi için bestelenmişyapıtlar sunacak. t: 19.00-20.00 istiklal Cad. (Fransız Konsolosluğu yanı) Taksim Tel: 252 38 81/82
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle