24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 HAZİRAN 1999 PERŞEMBE 14 KULTUR [email protected] UYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ Eski konaklardan ' sökülen' parçalann satılmasına polis müdahale etmiyor Tarih, 'Tantaırın il*iLsi^ııi beldiyor... • Tanhi eser kaçakçılanna aman \'ermeyen polis teşkilatı; tarihi evlerin kapısını, tavanını söküp bitpazarlarmda sosyete evlerine "dekor' olarak pazarlayanlara kılını bile kıpırdatmıyor. Oysa ki 'kültür suçlan' da Içişleri Bakanlığı'nın sorumluluğunda. Fransa'da ilk korumacı lcisleri Bakanı'ydı... Türkiye'de kültürün 'Guizot'su' olabilmek... Ülkemizde kültür varlık- larının korunmasıyla "polis teşkilatı" arasındaki ilişki, sadece "taşınabilir tarihi eş- yalar" üzerınde kuruluyor. Gazetelerde çogunlukla "ta- rihi eser kaçakçılan yakalan- dı" şeklinde yer alan kısa ha- berlenn kaynağı da genellik- le "mali polis" oluyor. Yakalanan "eserler" ise te- melde "kültürel değer" sa- yıldıklan ıçın değil. "parasal ederleri'" nedeniyle malı po- lısin ya da "kaçakçıhk şube- suun" görev alanına girmek- te. Bu anlayış öylesıne "ku- rumsaT bır hale gelmiş ki örneğın ele geçirilen taşınır kültür varlığı "sanşdeğeriol- mayan" çok bulunabilir tür- dense. kaçıranlar "suçsuz" bıle sayılabilmekteler... Oysaki 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varhklannı Koru- ma Yasası ve buna bağlı ko- ruma mevzuatına göre eski bir sikke ya da antik kentlerden çıkanlmış bir heykel parça- sı "kültürel miras" olarak ne kadar önemliyse, tarihi bir evın ya da konağın, sözgeli- mı "ahşap göbekli tavanı" da o kadar önemlıdir. Dahası. o özgün ahşap ta- vanın bulunduğu eski yapı- rnn "kendis" de korunması gerekli "kültür varhğr nite- liği taşıdığından, herhangi bır parçasını söküp almak da o kültür varhğına zararvermek, tahrip et- mek. hatta giderek "yoketinek" anlamı- na gelir. Bu nedenle aynı yasa karşısın- da "suç" sayılması gerekir. Ne var ki polis teşkilatımız kültürel mi- rasırf korunmasını kendi görev alanında görmedığinden "tarihi eser" denilince sadece antika değen taşıyan taşınabilir parçalan kabul ediyor. "Taşınmaz kültürvarhklannın parça- lanarak bitpazarlannda satılması" ise açıkça suç olmasına rağmen tam bir "pa- zarlama özgürlüğü" ıçınde süregeliyor. Bu. aynı zamanda "antika evparçala- rı" pazanna egemen olan tarih ve kültür düşmanı yağmacılann, Anadolu sivil mi- man mirasımızı mımari öğelennden ayı- rarak ortadan kaldırma ey lemlerinde de ınanılmaz bır "talan ve tahribat özgür- Içişieri Bakanlığı'na Sadettin Tantan'ın atanmasıyla birlikte Türkiye'de ilk kez bu göreve "tarihsel mirası koruma çabasıyte" ün yapan bir siyasetçinin gelmiş olması, 19. yüzyıl başlannda Fransa'daki ilk "eski eserkrin korunması örgütlenmesini" anımsatıyor. Daha doğrusu, bu örgütlenmeyi "başlatan kişiıün" devlet yapısı içındeki görevmı... "Aydnüanma devrimiyle" bırlıkte, tarihsel yapılann insanın "yaraöa gücünü" simgeleyen esin kaynaklan olarak "kültürel miras" tanımıyla korunup gelecek kuşaklara da aktanlması gereği, bir "kamu hizmeti" şeklinde ilk kez Fransa'da ele alınmaya başladı. Bu hızmetin "öncû" kişisi ise dönemin "Fransa lçişkri Bakanı" olan ve çağdaş korumacılık tarihinde "ayriınlanmanın kültür poHsİ" olarak anılan Guizot'ydu.. tçişleri Bakanı Guizot'nun 21 Ekim 1830tarihli "koruma raporu" tarihsel yapılann "devlet sorumluluğu ahmda"' gözetilmesine yönelik ilk tarihsel girişimdir. Bu raporuyla dönemin hükümetinden bır "taribi amdar gend raüfettişMğr kadrosu elde eden Guizot, müfettişliğin resmi görevini ise şöyle belirliyordu: "Fransa'nın tûm vilayetlerini gezerek korunması gerekli tarihsel yapdan tespit etmek ve bunİann korunması için sahipJerini, betediyeferi ve vilayet meclislerini uyarmak-T (Fransa'da Tarihi Anıtlann Korunması Tarihi - DGSA yayını, syf. 2). Nitekim, bugün Türkiye'de "Aıutlar Kuruhı" olarak bilinen Kültür ve Tabiat Varlıklannı Koruma Kurullan'nın dünyadaki ilk örgütlenmcsi de Guizot'nun bu çabalan sonunda yine Fransa'da 1837'de gerçekleşti. Bu ilk kurulun başkanı da, îçişleri Bakanı Guizot'ya bağlı "genel müfetöş" idi... içjşIerTnin yetkiteri Türkiye'yi 2000'lere taşıyacak 57. hükümetin îçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın da, tıpkı Guizot eibı kültür tarihine "korumaa Îçişleri Bakanı" olarak geçebılmesi. aslında hiç de zor bir durum değil. Çûnkü artık elde hem "yasahu-" var, ricrn de koruma konusunda "uyulması yasal zorunluhık" olan kararlar üreten "kurullar" var. Türkiye'de "olmayan" ise koruma ve imar yasalanna "uynjayan" yetkililer hakkında îçişleri 9 Bakanlığı'nın "yetkisini" kullanması... Örneğin. tarihsel kent dokulannda ve StT alanlannda kaçak ve projesine aykın yapılaşmaya göz yuman, hatta hukuka aykın ruhsatlar veren yerel yöneticiler hakkında "yasal iştem* yapılması yetkisi Kültür BakanlığYnda değil, tçişleri Bakanlığı'nda... Benzer şekilde, imar planlanna ve mevzuatına ters düşen kaçak ya da izinli yapılaşmaya neden olan yerel yönetimler için de gerekli "yapünmhın'' uygulama görevi yıne Îçişleri Bakanlığı'nda... Yani bu bakanlık, sanıldığı gibi sadece "güveuliğnmzin'' değil, "uygarhğımızın"da güvencesi olma "ntfsyonıuuT taşıyor. Işte bu yasal misyonun kâğıt üzerinde kalmaması yönünde Sadettin Tantan'ın atabileceği her adım da, \ Türkiye'nin 2000"li yıllan "Guizot 4 ruhıryla" karşılaması anlamına gelecek. Doğrusu böyle bir girişim de Tantan'tn geçmişine çok- yakışacak... Bu kapdann, kurna taşlannın, yıldız göbekli ahşap tavanlann her biri, tarihsel bir yapınm parçalaro dılar. Yıllardır polisin ve herkesin gözü önünde açıkça pazarianıyorlar. Sadettin Tantan'ın 4 yıllık beledivecilik yaşamı hep eski evlerin ve tarihi sokaklann arasında gecti. Şimdi bu mirası yağmalayanİara karşı îçişleri Bakanltğı vetkilerini de kullanması bekleniyor. tüğü" içinde "iş yapmalannı" berabe- rinde getinyor. Bitpazarlannda soruşturma Siyasal kariyerini ve kamuoyu deste- ğini Fatih Beledıye Başkanlığı dönemin- deki "tarihi evleri koruma" çabasıyla kazanan eski polis şefi ve Îçişleri Baka- nı Sadettin Tantan,acaba bu büyük "kül- tür katliamına" artık bir son verebilir mi? Örneğin, Istanbul'dakı Çukurcuma. Üskûdar, Cihangir, Galata, Aksaray gı- bi bitpazarlarındaki antikacı dükkânla- nnın rahatlıkla sergileyıp sattıklan eski ev parçalan, dolap kapaklan, kepenkler, ahşap kapılar, hatta tavanlarla birlikte el- malık raflan, çıralıklar da polis tarafın- dan incelenip "hangi tarihi evden sökü- lüp çıkankhğı" sorgulanamaz mı? Sonuçta yıne "potisin eiindeki yetküer- le" bu katliamın üzerine gidilerek. kül- tür varlıklannı parçalayıp satanlara da "yapnnm" uygulanamaz mı?.. Böylece Tokat'ın. Amasya'nın, Kastamonu'nun. Kütahya'nın ve daha birçok kentin tarih- sel mirasının. Istanbul'daki sosyete ko- naklanna "dekoratif parça" pazarlamak adına yok edilmelen önlenemez mi?.. Kültür Bakanhğı uyarmışti Nitekim. Prof. Dr. EmreKongar, Kül- tür Bakanhğı müsteşanyken. tüm valilik- lere gönderdiği 1 Mart 1994tanhve852 sayılı bir genelgeyle; "ülkemizin çeşitü yörelerinde bulunan tarihi konaklara ait yapı ekmanlanıun sökülerek İstanbulda- Idantikadükkânlannda pazarlandığı ve korunması gerekli sivil mimarlık örnek- lerine ait parçalann giderek artan bir serbesdik içinde yağmalanmakta oMuğu- nu" belırterek. bu kültür katliamına en- gel olmak ıçın "ilgili yasalara uymayan- lar hakkında yasal işlem yapdmasınr ıs- temıştı. Ne var ki bu bakanlık genelgesine rağ- men Istanbul'dakı bitpazarlannda daha da çoğalarak sergilenen tarihi ev parça- lan ıçın ne bugüne kadar "nereden ve han- gi konaktan söktünüz" dıye bır sorgula- ma yapıldı ne de Anadolu kentlerindeki parçalanan tarihi bınalar ıçin ilgili vali- ler bu yoı de bir ginşimde bulundu... Fatih'ten Tfirkiye'ye... Işte şimdı. kültürel mirasın ne demek olduğunu ve neden korunması gerekti- ğini bilen, dahası. yok olmak üzere olan eski evlerini kurtarmak için Fatih"te "ör- nek çabalar" harcayıp uiuslararası des- tekler bile bulabilen Sadettin Tantan'ın Îçişleri Bakanı olmasıyla "yeni bir du- nımun" ortaya çıkması da mümkün gö- rünüyor. Eğer Tantan. 1994 yıhndaki Kültür Bakanhğı genelgesıni yeniden gündeme getırebilirse ve polısın görevinin sadece gümüş sikkeler veya antika eşyalar p>e- şinde koşmak olmadığını, tarihi binala- nn parçalanıp satılmasmın da "suç ola- rak izlenmesi" \e "önlenmesi" gerekti- ğıni valıliklere ve emnıyet teşkılatına öğ- retebilirse. Farih'tekı "uygarukhizmetini' 1 tüm Türkiye'ye de kazandırmanın gururunu taşıyabilir. Bekliyoruz... A 'İzleyiciye adeta şiddet uyguladığı' belirtilerek yasaklanan filmi, yönetmeni savunuyor ^Yazmak değil, göstermek gerek' Kültür Servisi - İsmail Gü- neş'in yönettiği "Gülün Bittiği Yer"adlı fılmin gösterimi 10901 sayılı sınema. video ve müzik eserlerinin denetlenmesı hak- kındaki yasanın 9. maddesi uya- nnca üst kurul tarafindan uygun bulunmadı. Kurulda MGK, Îçiş- leri Bakanhğı, Kültür Bakanh- ğı gibı resmi kurum temsilcile- nnın yanı sıra sivil toplum örgüt- lennı temsilen AK Kocatepe. Ay- taç Arman \ e Yümaz Atadeniz de yer ahyor. Şiddet ve işkence temalannı konu alan filmın ya- saklanması 'sansür" tartışması- nı yeniden gündeme getırdi. Gü- neş. filmımn sağ ya da sol gö- rüşü tutmadan ışkenceye karşı çıktığını. bu nedenle de şiddeti ekrana taşıdıklannı belirtirken tartışmalan Avrupa Insan Hak- lan Mahkemesi'ne kadar taşı- yacağını bildiriyor. Kültür Bakanhğı ise öncelikle kamu- oyunda yanlış bir kanı oluştuğunu, üst kiırulun sekretarya işlerini Kültür Ba- kanlığı'nın yapmasına karşın, kurulda bir tek temsılcilerinin bulunduğunu vur- guluyor. Bakanlığa göre filmin gösterime gir- memesınin gerekçesı siyası görüşler de- ğil. fılmdeki insan onurunu incitici şid- det ve işkence sahnelerinın çocuklar ve gençler üzerinde olumsuz etki yaratacak olması. tSMAİLGÜNEŞ: Fılm, 12 Eylül dö- nemi ışkencelerini. anneden başlayan, öğretmenlere dek varan dayak kültürü- nü, Osmanlı'daki şehzade boğulmalan- nı sorguluyor. Bizim kültürümüzde da- • 'Gülün Bittiği Yer' adlı filmin gösterimi üst kurul tarafindan uygun bulunmadı. Yönetmen ismail Güneş, yasaklamayı İnsan Haklan Mahkemesi'ne dek taşıyacağını belirtiyor. Kurulda yer alan Aytaç Arman ise filmin savunulacak bir yanı olmadığını söylüyor. • îsmail Güneş'in yönettiği, senaryosunu Ö. Lütfi Mete'nin yazdığı filmde Tolga Tibet, Cüneyt Arkın ve Mümtaz Sevinç rol ahyor. Filmde, 12 Eylül öncesinde bazı olaylara kanştığı varsayılan bir gence yapılan işkenceleri ve bunlann o genç üzerindeki etkileri anlatılıyor. yak, baskı ve terbıyenin bir yolu. Gülün Bittiği Yer, biraz sert oldu, bunu bilerek seçtim. Bunlar tüm çıplaklığıyla göste- rilince insanlar uyanıyor. Film Manisa- lı gençler olayından önce yapılsaydı o gençler işkence görmeyecektı ve Metin Göctepeöldürülmeyecekti. İnsanlar me- tin üzerinde gördükleri şiddet unsurla- nnı hayal edemiyorlar. Sadece yazmak, tarif etmek gerekmiyor. göstermek ge- rekiyor. Şu an Manisalı gençlerin yakın- lan bu acıyı yakmdan hıssediyor, biz hissedemiyoruz. Metin Göktepe'nın ya- kınlan buna en yakın tanık Ama top- lumun geneli bu acıyı hissedemiyor. Bu- nun hissedilebilmesi ıçin etkili bir yön- tem de sanattır. Ben de iyi bildiğimi san- dığım sinema sanatı ile bunu toplumun genelıne anlatmaya çalıştım. Filmde herhangi bir kurumu öne çıkarmadık. Bi- zım hedefimiz anneler, babalar, öğret- menler. Dayaktan vazgeçildiği zaman toplumda işkence gündemden kalkar. Bir öğretmen çocuğu komaya sokacak kadar dövüyorsa, o toplumun bir elema- nı olan sorgucu da sorguladıgı insanı dövebilir. işkence yapabılir. hatta bo- yutlannı ileri götürerek ölmesine sebep verebilir. Bizim halkımızın uykusu bi- raz ağır. Bu uykudan uyandırabilmek için biraz sertçe dürtmek gerekiyor. Bütün bunlar bir tarafa, bu sanat ese- ri olma iddiasında bir film. Bir yönet- menın hayali. Bir düşünce ve bu düşün- ceye sansür gehyor. Bunun adı da dün- yanın her yerinde faşizm. Bunu Hitler, Mussolini, Franko. StaUn yaptı. Kültür pohtikasını ıdare edenlerbunlardan ya- na mı, aydınlıktan yana nu tavır alacak? "Yol" fılminden sonra ilk kez bir film yasaklanıyor. Sayın Bakan'ınbukonu- yu çözeceğıne ınanıyorum. Türkiye"nin geleceğini kimsenin karartmaya hakkı yok. Bu karann arkasmda duranlann ta- mamını faşıstlikle suçluyorum. lşın en üzücü tarafı, bu komisyondaki üç sa- natçının da sanki daha önce kendı baş- lanna gelmemiş gibi yasaklamaya olum- lu yaklaşmalan oldu. Geçmişte bir sürü yasaklarla uğraşrruş filmler var, bunlan yasaklayanlar şim- di yoklar ama o filmler şu anda bir abi- de gibi duruyorlar. Kültür Bakanhğı' nın buna dur diyeceğine inanıyorum. 01- mazsa bölge idari mah- kemesine başvuracağız. O da olmazsa Danıştay, sonra da İnsan Haklan Mahkemesi var. Yaşanan bu olaylar Türkiye'yi dünyada aydınlık ve de- mokrat bir ülke göster- mez. tam tersine faşist bir ülke olarak gösterir. Filmin ızleyene işken- ce ettiği söyleniyor. Bu- nu bilerek yaptık. Işken- cenin ne kadar kötü ol- duğunu işkence çekenler biliyorlar. Herkes işken- ce görsün ki işkenceye hep beraber karşı gele- lim. AYTAÇ ARMAN: Kendı adıma gerek sine- ma, gerek müzik alanın- da denetim yaptığım bu kuruldan herhangi yasakçı, sansürcü bir karar çıkmasından yana değilim. Şu an- da sansür uygulayan bır karara imza at- mış sanatçı konumundayım ama sansür konusunda bu kadar hassas olan arka- daşlar önce kurulun yapısına baksınlar istiyorum Kurul yedi kişıden oluşuyor, bu yedi kişinin de dördü devlet memuru. Çeliş- ki buradan başlıyor. Bu filmı değerlen- dirirken altı kişi denetimden geçmeme- sı yönünde karar verdi. Baskı uygulan- masına karşı olduğum halde tek başıma bir şey yapamazdım. Öte yandan fil- min savunulacak bir yanı da yok. Film. işkenceye. şiddete karşı bir film olma amacından sapmış. tzleyiciye şiddet uy- guluyor adeta. ODAK NOKTASI AHMETCEMAL Okuyan Gençliğe Açık Mektup (V) Sevgili okuyan gençler, Böylece geldik son mektuba! Anımsarsanız eğer, daha ilk mektupta artık "yaş- lılara" söyleyecek bir şeyimin olmadığını, yalnızca sizlere seslenmek istediğimi belirtmiştim. Bu ne- denle, inanıyorum ki ilerdedaha konuşacağımızçok şeyler olacak. Dolayısıyla bu, yalnızca şimdilik bir son mektup. Geçen mektubumda sözü, sizlerin yapabilecek- lerinize ve yapmanız gerekenlere getirmiş, o nok- tada bırakmıştım. Bu arada, zarnanı kendinizi bil- gilendirmek yerine yalnızca öldürmek için kullan- manızdan dayakınmıştım. Şimdi sözümü bıraktı- ğım yerden sürdürüyorum. Çok iyi biliyorum ki sizler özgürlüğü, çok doğal olarak, her şeyden üstün tutmaktasınız ve size ta- nınması gereken özgürlüklerin yeterince ya da hiç tanınmamasından yakınmaktasınız. Ama işte tam da bu noktada, bütün haklılığınızın yanı sıra bir şe- yi çok iyi bilmeniz gerekiyor: Özgürlük kafanızda bulanık, içeriği ve sınırlan iyi belirlenmemiş bir kav- ram niteliğiyle kaldığı sürece, sahip olmak istedi- ğiniz özgürlüklere ilişkin bütün dış engeller orta- dan kalksa bile sizler, özgürolamazsınız! insan, an- cak iç dünyasında düşünce temelinde geliştirebil- diği, bilince dönüştürebildiği bir özgürlük anlayı- şı elverdiği ölçüde dış dünyada da özgür olabilir. Ve bu niteliğiyle özgürlük, düşüncenin tarihi boyun- ca dışardan verilen değil, ama iç dünyadaki dü- şünsel adımlardoğrultusunda alınan ve kazanılan bir değer olma yapısını hep korumuştur. Sizlere, yakın geçmişleri olumsuz ve yanlış örneklerie do- lu olan bugünün gençliğine özgürlük adına vere- bıleceğim tek mesaj, sürekli bilgiyle beslenen bir düşünce ikliminde serpilip gelişmiş bir ıç dünya ö'z- güriüğüne ulaşamadığınız sürece, dış dünyadaki hiçbir özgürlük savaşımında galip gelemeyeceği- niz ve tanınan hiçbir özgürlüğün de hakkını vere- meyeceğinizdir. Işte bu nedenle, sizler her şeyden önce kendi- nizi iç dünyalannızda özgür kılabilecek düzeye ge- tirmekle yükümlüsünüz! Dikkat ederseniz eğer, ben burada kendinizi temelsiz bir biçımde özgür varsaymanızdan söz etmiyorum; böylesi, karşıla- şılabilecek en hazin yanılgılardan biri olurdu. Ben, burada bir varsayımdan değil, ama yalnızca ken- di çabalarınızla bilincine varabileceğiniz ve oluş- turabileceğinız bır özgürlük gerçeğinden söz edi- yorum. Çünkü hiçbir gücün elinizden alamayaca- ğı tek özgürlük, ancak böyle bir özgürlük olabilir. özgürlüğün böylesi, düşünebilme yetinizden yok- sun kalmadığınız sürece aslayitiremeyeceğiniz bir özgürlüktür. Bu işin güç yanı ise, bu türden bir öz- gürlük kavramının ancak sürekli bilgi açlığı çeken, bilmekeylemini Brecht'in Galilei'si gibi, sürekli "Bil- mekzorundayım!" ilkesıne dönüştürebilen bir or- tamda serpilip gelişebilmesidir. Bu bağlamda, oldukça sık karşılaştığım bir so- ruvar. * Ne kadar mı bilmek zorundasınız? Yiyip içen, uyuyup uyanan bir canlı olmaktan öte, bir düşünen insan olmanız için ne kadan gereki- yorsa, o kadar! Hele bugün içinde bulunduğunuz koşullarda, her türiü vakit öldürmeyi bir tür günah sayacak kadar! Böyle bir özgürlük arayışı, aynı zamanda sizi aradığınız, taşımak istediğiniz kimliklere de götü- rebilecek tek anahtardır. Aslında belli bir kimlik taşıyabilmek, anonim kit- leler içerisinde birer Ben niteliğiyle var olabilmek, günümüzde yalnız bizim değil, fakat küreselleşme maskesiyle her türlü bıreysel değerlerinden yok- sun kılınmak istenen bütün dünyanın sorunu. Ama -ister aile içi, ister resmi nitelik taşısın- hâlâ soru sordurtmama temeline dayanan bir eğitimin ege- men olduğu ülkemizde sizler bakımından özel önem taşıyan birsorun. "Fikrihür, vicdanı hür ne- siller" istemiş olan Kemalist çizginin tam tersine sizler, sorgulamadan düşünmesi istenen ucube- lere dönüştürülmek istenmektesiniz. Böyle ucube- lere dönüşün ki. hiçbir kalıbı ve öğretiyi, hiçbir uy- gulamayı ve size doğru diye belletileni sorgulama- yın! Daha da önemlisi. böyle ucubeler olun ki, hep sırtınıza başkalannın geçirdikleri kimliklerte idare edip gidin ve kendi kimlığinizi, zaman içerisinde bilgi'nin rehbertiğinde gelişip zenginleşen düşün- celeriniz doğrultusunda kendiniz oluşturmayın! Şunu hiç unutmayın: Edinmek istediğimiz hiç- bir kimlik, bize başkalan tarafindan verilemez! Ve- rildiğinde ve aldığımızda, o bizim değil, fakat on- lann uygun buldukları kimliklerdir. Sizler, yani bugünün okuyan ve düşünmek iste- yen gençleri. içinde bulunduğunuz tüm koşullara karşın ve onlara meydan okuyarak kazanabilece- ğiniz en büyük zafer, braz yukanda değindiğim doğ- rultuda kendi kimliklerinizi önce kendinizin edin- mesidir. Edinilememiş kimliklerin savaşımı diye bir şey de yoktur. Buna karşılık kendi çabalannızın ürünö kimlikterinizin başkalanncayadsınması, o kim- liklerin özünü asla etkileyemez! Bir başka zamanda görüşmek üzere! e-posta:[email protected]. hi ustadan ortak çalışma • Kültür Servisi - Dünyaca ünlü vurmalı çalgılar ustası Burhan Öçal ile bas gitar virtüözü Jamaaledeen Tacuma'nın ortak çalışması olan 'Groove alla Turca' adlı albüm bu ay içerisinde satışa sunulacak. Doublemoon Records tarafindan yayımlanan albüm. Türk müziği motiflerinin caz ritimleriyle yoğrulduğu on iki parçadan oluşuyor. tki parçanın Arap asıllı lngiliz şarkıcı Natascha Atlas tarafindan seslendırildiği albümde yer alan yapıtlann bir bölümü anonim, diğerleri ise Öçal ve Tacuma'ya ait. BUGÜN • AKSANAT'ta Vıyana Filarmoni Orkestrası'nm Beethoven'm 9. Senfoni'sini seslendirdiği konser 12.30 ve 18.00 saatlerinde lazer-disk'ten gösterilecek. (252 35 00) • ÎFSAK'ta Mehmet Tahir Ceylan'ın katılacağı 'Fotoğraf Okuma' başlıklı söyleşi saat 19.30'da başlayacak. (292 42 01) • tTALYAN KÜLTÜR MERKEZt'nde saat 19.00'da Rayna Popova (piyano) ve Aşkın Metiner'in (bariton) Schubert. Schumann, Çaykovski ve Strauss'un yapıtlannı yorumlayacaklan konser yer alıyor/295 98 48)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle