17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 MAYIS 1999 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Eğindir'in doktoru Isparta'nın Eğirdir ilçesine bağlı Tepeli köyünün sağlık ocağı doktoru Mehmet Çelik, geçen ay önce kendi odasının duvanndaki Atatürk fotoğrafını alıp bahçe duvannda parçalamış sonra Eğirdir Belediyesi'nde belediye doktoru olarak çalışan eşi Şükran Çelik'in odasındaki Atatürk fotoğrafını camdan fıriatıp atmıştı. Nurculuğun kurucusu Kürt Sait'in ruhunun fazla dolaştığı yöredeki bu olay üzerine - gözaltına alınan Dr. Mehmet Çelik'in psikolojik sorunlan otduğu açıklanıp serbest bırakılmış ve hakkında soruşturma başlatıldığı bildirilmişti. Aradan bir ay geçti, soruşturmanın sonunda ne olduğu henüz belli değil. Daha en başta "psikolojik" sorunlar gündeme getirildiğine göre doktorun "siyasi" sorunlannın ortaya çıkmayacağı belli gibi. Ancak, doktorun "psikolojik" sorunları gerçek ise o zaman vatandaşın sağlığı nasıl korunacak! Elektronik posta: [email protected] Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Eski eserler özelleştiriliyormuş... "Yakında tarihi de satacaklar!" S : I on yıllarda yetiştirilmiş en değerli, en de- mokrat, en kıymetli, en düşünür yazarlar- dan ve ABD vatandaşı türbancı Merve Ka- ı ' vakçı'nın şahsında kendi kıyafetini kendi giyme özgürlüğü savunucularından Etyen Mah- çupyan, Köln'deki toplantılarında başı açık iki genç kıza tahammül edemeyen yobazlar gibi sinirlerine hâkim olamamış. Kendi kıyafetini kendisi giyen "bazı laik"leri, akıl ve ruh sağlığını koruyabilen arkadaşlarıyla birlikte Si- vil Haklar Inisiyatifi'nde birleştirip bütünleştiren ve böylece laik kesimin çatır çatır bölündüğünü müj- deleyen Etyen Mahçupyan, oniki günlük bir intikal süresinden sonra bendenize yanıt vermiş: "Deniz Som adlı biri, inisiyatif üyelerinden 'kendi kıyafetini kendisi giyen laikler' olarak söz etmeyi besbelli bir aşağılama sanmış. Ama ben hiç yadır- gamadım, çünkü Deniz Som'un kendi kıyafetini ken- disi giymediği çok belli. Hatta üzerindeki tüm giy- Şüphe sileri çıkartsaydık geriye bir şey kalır mıydı şüphe- liyım. Bay Som çamur atmaya kalkmış ama kolu- nun gücü ancak kendisini pisletmeye yetmiş. Ama dertlenmesine gerek yok; zaten üstü başı o halde ki pek fark edilmiyor." Etyen Mahçupyan'ı şüphelerinden kurtarmak her şeyden önce bir insanlık görevidir. Geriye ne kaldı- ğını görüp şüphelerinden kurtulması için kendisini davet ediyor ve gelişini dört gözle bekliyorum... Mahçupyan, Radikal'de kendisine verilen köşe- de dünkü yazısına gazetecilik üzerine ahkam kese- rek başlamış, sonra sözü bendenize getirmiş. Gazetecilikle ilgisi olmayan Etyen Mahçupyan, Türkiye'de yetiştirilmiş en düşünür yazar sıfatıyla bu ülkede ünlenmenin yollarını iyi bilir: Televoleye ya da mahkemeye çıkmak. Hele Türk Ceza Yasası'nın 159. maddesinden da- va açıldı mı yeme de yanında yat. Devletin ve kurumlarının manevi şahsiyetini ale- nen tahkir ve tezyif etmek savıyla 159'dan sanık sandalyesine oturunca Avrupa'dan Amerika'ya ka- dar bütün dünyaya poz ve demeç verme fırsatını ya- kalarsınız! Kuzey Kutbu'ndan bile destek gelir... Devletin gerçek gazetecilerden hoşlanmadığı sa- vıyla yola çıkıp bendenizi gazeteciliği devlet me- murluğu sananlar kategorisinde değerlendiren Et- yen Mahçupyan'a, şüphelerini gidermek için geldi- ğinde reklam konusu yapılmamış 159'dan açılan dava dosyalarımı da göstereceğime şimdiden söz veriyorum! Ancak bir koşulla... Çalıştığı medya grubundaki televoleciarkadaşlarınadahaberversin. Ki, şüphe- lerinden kurtulurken çekilecek görüntüleri ile reyting rekorları kırıp hak ettiği şöhreti yakalasın! SESSİZ SEDASIZ (!) NURlKURTCEBE Yüksek Yerilim Hattı Erdinç UTKU Bırakın uzayı, dünyada hayat var mı! Angarya, çay alımı dışında yasaktır! Anayasa'nın 18. maddesinin yaş çay alım kampanyası sırasında yürürlükten kalktığını söylüyor devletin çay fabrikalarında çalışan bazı memurlar ve sözleşmeli personel... Anayasa'nın 18. maddesinin ilk paragrafında şöyle deniyor: "Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır." Angarya için sözlükler şu tanımı getiriyor: "Bir kişi ya da topluluğa zorla, ücret vermeden yaptırılan iş." Kamunun çay fabrikalarında çalışan memurlar ve sözleşmeti personel de şöyle diyor: "Iklim koşullarına göre mayıs ayı içinde açılan yaş çay kampanyası boyunca cumartesi-pazar ve diğer resmi tatil günlerinde çalışmaya zorlanıyoruz. Çalışanlar öyle koşullandırılmış ki kimse sesini çıkartmıyor. Günlük çalışma saati 12 saatin altına düşmüyor ve bazen 24 saati bulduğu oluyor. Karşılığında da hiç bir ücret ödenmiyor. Yöneticilerin mantığı şu: 'Bütün yıl fazla yorulmuyorsunuz. Kampanya döneminde çalıştığınız süre 90 günü geçmez. Biraz özveri gösterin.' Yöneticiler sıcak yataklarında yatarken nedense özveriyi gösteren, angaryaya katlanan hep memurlar oluyor!" Creenpeace'in kirlilik raporu 'Akdeniz arkadan hançerleniyor' İstanbul Haber Servisi - Bir- leşmiş Milletler'in Akdeniz ça- pında. ağır metaller. tanm ilaç- lan gibi birçok kirleticiyle ilgili ölçümleri. bolgede b\ı maddele- rın tehlikeli 'toksik kokteyl' oluşturduğunu ortaya çıkardı. Greenpeace Araştırma Labo- ratuvan tarafından hazırlanan ra- pora göre, Akdeniz'e dökülen atık sular ciddi bir tehlike oluş- turuyor. Evsel ve endüstriyel ol- mak üzere ikiye aynlan atık su- lar. Akdeniz'in ekosislemini doğ- rudan etkiliyor. Ağır metal, kur- şun ve kadmiyum kirliliğinde ilk sırada Akdeniz geliyor. Akde- niz"i Kuzey Denizi ve Karadeniz takip ediyor. Raporda Akde- niz'deki kirliliğin etkileri şöyle sı- ralanıyor: " Palamut, gri uskumru, ke- fal gibi balıklarda kitlesel üre- me bozukluklan, deniz kuşla- rında iireme bozukluklarının yanı sıra ölümler. Tuna ve Mı- sır'a kadar uzanan alanda ba- lık nüfusunu vuran bilinme- yen hastalıklar. ton balıkları ve sardalyaların dokularında tehlikeli oranda civa birikimi, toplu yunus ölümleri. birçok kı\ı bölgesinde oksijensizleş- mc. yoğun biçimde kirlenmiş jzun kıyı şeritleri. insanları et- kileyen ishal. dermatitis. kon- jonktüvit, kolera, tifo gibi has- talıklar." Greenpeace Toksik Maddeler Kampanya Sorumlusu Tolga Te- ınuge. Akdeniz'in dünyanın en lerinden biri olduğunu bildirdi. Akdeniz'e kıyısı olan ülkelerde- ki sanayi tesislerinin antmalan- nın yetersiz olduguna dikkat ce- ken Temuge. bazılannda da hiç antma tesisi bulunmadığını be- lirtti. Sanayilerdeki ağır metal kirliliğinin yanı sıra besin tuzu ite klor kirliliğinin de denizleri et- kilediğini kaydeden Temuge. "Akdeniz'de çok ciddi bir klor kirliliği var. Klorlu bileşikler dünyadaki kirlilikle ilgili çev- re sorunlannın tcmcl kayna- ğını oluşturuyorlar" dedi. Temuge. bu kirlilik kaynakla- nnın durdurulmaması halinde kıyıya yakın bölgelerde ve açık denizlerde toplu balık ölümleri olacağını dile getirdi. Temuge, bu balıkları tüketen insanlann da besin zinciri yoluyla toksik mad- delerden etkileneceklerini vur- guladı. Temuge. "Kültürlerin, din- lerin doğum yeri olan Akde- niz, insanlar tarafından arka- dan hançerlenmiş deniz haline geldi. İnsanlar Akdeniz'i öl- diirdüklerinde. kendilerini de yok etmiş olacaklar" şeklinde konuştu. 'Romatizmal Hastalıklar Sempozyumu' 'Akdenizateşi, akraba evliliklerinden doğuyor' İstanbul Haber Servisi - Akdeniz ülke- lerinin hastalığı olan "ailesel akdenizateşi", Türkiye'de 30-40 bin kişide gö- iilüyor. Teşhis edildigi zaman ;ontrol edilebilen hastalık, teda- 'i edilmezse öldürücü olabiliyor. 1Ü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 5ürekli Eğitim Komisyonu'nca r eni mezun olan hekimlere. eği- im amacıyla. düzenlenen "Ro- natizmal Hastalıklar" konulu empozyum dün yapıldı. Cerrah- ıaşa Tıp Fakültesi Iç Hastalıkla- ı Anabilim Dalı ve Romatoloji Jilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. )r. Huri Özdoğan, genetik özel- igi taşıyan hastalığın akraba ev- iliklerinden doğan çocuklarda aha sık görüldüğünü söyledi. )zdoğan, Türk. Arap, Ermeni ve 'ahudi toplumlannda görülen ai- îsel akdenizateşi hastalığının be- rtilerini "karın ağrısı, ateş ve öğüs ağrısı ve eklem şişliği" larak sıraladı. Özdoğan şöyle e\am etti: "Ailesel akdenizateşi hasta- ğııda. zamanla böbrekte ami- >id denilen bir madde biriki- ar.Bağırsak ve böbreğe çöken bu madde zamanla böbrek yet- mezliğinden hastanın ölümü- ne neden olabiliyor. "Kolşisin' etken maddeli bir ilaç böbrek- lerde amiloid birikimini önlü- yor. Bu nedenle hastalığı zama- nında teşhis edebilirsek amilo- id birikimi önlenebilir. Hasta- lığa neden olan gen bulundu. Önüntüzdeki yıllarda hastalık anne karnında tespit edilebile- cek. Tanı kovmak için 7-8 yıl beklenmesi gerekmeyecek." Özdoğan, hastalığın Türkıyeüe en sık görüldüğü illerin ise Sı- vas, Tokat, Kayseri ve Malatya ol- duğunu söyledi. Kronik eklem hastalığının da Türkiye'de her 10 bin çocuktan 6'sında görüldüğü- nü ifade eden Huri Özdoğan, be- lirtileri ise "ağrı, ateş, hareket kısıtlılığı, büyümede gecikme ve kilo kaybı" olarak sıraladı. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Iç Has- talıklan Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vedat Hamuryu- dan da her yaşta ortaya çıkabilen romatizmal hastalıkların ülke- mizde önemli bir sağlık sorunu ol- duğunu söyledi. Prof. Hamuryu- dan, bu nedenle Dünya Sağlık Teşkilatı'nın 2000-2010 yıllannı "Kemik ve Eklem 10 Yılı" ilan ettiğini belirtti. KÎM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicak a turk.net ÇİZGİLİK KİMtL MASARAC1 HARBİ SEMİH POROY [•••&&) SüfA SIV5...J r/ BULUT BEBEK NLRAYÇtFTÇt M'aapsaydım yani ? kökmaya rnı TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 26 Mayıs NAPOLEON ITALYA KRALl IBOS'TE SU6ON, NAPOLEON BOHAPAgIE(NAPoL.YO*İ) MİLANO KATEDtiALİ'NPE TAÇ G/YEREK İTnLYA KRALl OLOÜ. CkAHA ÖNCE A\/USTUİZX4 fMPAKA- TOGLUĞU'NUN ELİNPE BuUJUAM İTW.VA'NlN KUZ£Y K/SMf, ARALA/SINDAKİ MÜCAOELE N£- [>ENİYi-E BiH S.ÜBEDİR. FgANSlZ yÖNETıMiNE GEÇMİŞTİ- 18O4-'TE &SANSA TAC/NI GİYEN NAPOLEON, Bi/S. Y/L SONGA PA İTAiyA KSALI İLAAJ EOİLiYOeOU. 18O€ SONLAHINA DO&- RU, AVUSTIJ/İYA'YA KAfîŞl AUSTERLIT2 ZAFEGJ KA2AN/LACAK, /TALYA K&ALLIĞl 161S'E D£ĞİN FRANSA'YA &A&LI KALA- CAKT/e. NAPOLYON'UN tCES/M YE/JİLGİ- SİNPBN SONSA, tUJZey imt-YA AvuSnjRYA TOPRAtOAetNA PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Niçin Oradaydılar? 1980'li yıllann sonunda, Hamburg'un Veddel sem- tinde bir süre, haftada dört saat gönüllü olarak ça- lıştığım 'Gençlik Evi'nde ilk gün karşılaştığım görün- tülerden, doğrusu ürkmüştüm... İlk bakışta davra- nışlarında herhangi bir 'olağandışılık' göze çarp- mayan Türk gençleri arasında kaynağını anlaya- madığım bir 'şiddet' egemendi. Türk ailelerinin yo- ğun olarak yaşadıklan bu semtte, özellikle yaşlan 14-18 arasındaki gençler için açılmış bu Gençlik Evi'nin en kalabalık grubunu Türk çocuklan oluş- turuyordu. Iç donanımı çocuk psikologlannın öne- rileri doğrurtusunda, özel olarak tasarianmış iki kat- lı yapırnn çeşitli saJonlannda masatenisi, bilardo, okey oynayan ya da bir eğitmenin gözetiminde spor ya- pan gençler, birden kavgaya tutuşuyoriar, birbirle- rinin kafalannı gözlerini yanp burunlannı kınyoriar- dı. Tanık olduğum ilk olaytarda bir 'büyük' olarak ara- yagirmek, kavgacılar arasında 'yatıştıncı', 'uzlaştı- ncı' bir rol üstlenmek için her davrandığımda, de- neyimli birer 'sosyalpedagog' olan Monika ile Wotf- gang, "Dur, bekle!" diyerek beni engellemişlerdi. Ken- dileri de araya girmiyorlar, bekliyorlardı... Çocuklar bir süre birbirlerini hırpalayıp yara be- re içinde kaldıktan sonra duruluyorlar, sanki hiçbir şey olmamışçasına, kaldıkları yerden oyunlarına devam ediyoıiardı. Dudak patlaması, kafayanlma- sı, kemik kınlması gibi 'acil' durumlarda VVolfgang çocuklan arabasıyla en yakın hastaneye yetiştiriyor; sargılar, alçılar içinde geri getiriyordu. Uzmanlık alanlan yabancı gençlerve çocuklar' olan bu iki sos- yal pedagogun uyguladıklan "Bırakınız, ne halleri var- sa görsünler"! yöntemini ilk haftalarda oldukça ya- dırgamıştm. Yine böyle bir gün, 16 yaşındaki bir Türk çocuğunun kendi yaşındaki bir Faslı çocuğun ka- fasında bilardo ıstakasını kırdığına tanık olunca,. "Başlanm slzin sosyal pedagojinize!.." diyerek ba- ğırrnaya başlamam üzerine, Monika beni üst kat- taki yönetim odasına almış, duvardaki raflarda di- zili klasörieri göstererek "Lütfen bunlan bir incele, sonra konuşunız!" demişti... Gençlik Evi'ne gelen Alman, Afgan, Boşnak, Ar- navut, Faslı, ama büyük çoğunluğu Türk olan ço- cuklann her biri için kişisel bilgiler, aile yapılanna iliş- kin notlar, sosyal davranışları ve ikili ilişkilerdeki tu- tumlan üzerine değerlendirmeler içeren özel dos- yalar tutulmuştu. Birkaçına benim de tanık olduğum küçüklü büyüklü kavgalarda 'öğrenilebilen neden- leri' ile birlikte bu dosyalarda yer alıyordu. Bu dos- yalan inceleyerek, çocuklar üzerindeyeterli bilgiye sahip olabiliyordunuz. Yönetim odasından çıktığımı gören Monika ya- nımagelmiş, "A/as//?"diyesormuştu, "şimdibizian- layabiliyor musun?" Gerçeği söylemem gerekirse, pek anlamış sayılmazdım. O ise üsteliyordu: "Dilnot- lannıgördün mü?" Kızın 'dilnotlan' dediği şey, dos- yalann iç kapaklanna tutuşturulmuş, birtakım sayı ve grafikler içeren sayfalardı. Bunlan 'es' geçtiğimi anlayınca, "Esas bunlan okuyacaktın! Sorun bura- dayatıyor!" deyip anlatmaya başladı... O ve VVolf- gang, çocuklarla oynarlarken ya da çocuklar ken- di aralannda Almanca konuşurlarken çocuklann 'sözcükdağarcığı'ru gözlemliyorlar, bunu belirli ara- lıklarla dosyalara işliyortardı. Anadillerine ilişkin göz- lemler içinse benim gibi gönüllülerden yararlanı- yorlardı. Dosyalardaki değerlendirmelere göre, ço- cuklann dağarcıklanndaki, önemli bir bölümü 'kû- für'den ve yazılı dilde hiç kullanılmayan çeşitli 'ün- /em'lerden oluşan sözcük sayısı 300'ü pek geçmi- yordu. Kendilerini dilleriyle diledikleri gibi ifade ede- meyen çocuklar en küçük bir 'çatışma'da saldırgan- laşıyorlar, ufak itiş kakışlar birden kanlı kavgalara dönüşüyordu. İki sosyal pedagog da 'dışandan mü- dahale'um biryarar sağlamayacağı, tam aksine bu tür iyi niyetli girişimlerin, kavgaya tutuşmuş taraf- lar gözünde 'ortakbir düşman' yaratacağı, "az da olsa var olan otoriteyi büsbütün yok edeceği", bu durumun ise sonuçta "Gençlik Evi'nin dağılması" anlamına geleceğini düşünüyorlardı. 'Dilyoksunu' bu genç insanlann, kendilerini ifade edebilmek için 'bilek gücü'ne başvurmalan, -kısa erimde yapıla- cak pek fazla bir şeyin olmadığı bu ortamda. olası sonuçlanyla birlikte- doğaldı! Dolayısıyla, birbirle- rinin kafasını gözünü yardıktan sonra hiçbir şey ol- mamışçasına ilişkilerini, arkadaşlıklarını sürdürme- lerinin de yadırganacak bir yanı yoktu! CHP Kurultayı'nda havada uçuşan koltukları, yumruklaşmalan, kavgalan görüp ağza alınmaya- cak küfürleri duydukça, iki dil, iki kültür, iki kimlik arasınasıkışmış "Veddel'li çocuklar"\ anımsadım... Onlar, yabancısı olduklan birkültürdeyaşamaya, kendi iradeleri dışında zorlanmışlardı. Bulundukla- rı yer kendi tercinleri değildi. Kenetlenmiş dişleri- ne, gerilmiş kaslanna. öfkeli gözlerine rağmen 'saf ve 'masum'dular... Ya CHP Kuruttayı'nı baştan sona bir 'skandal'a çeviren 'merkez provokatörleri', 'korsan listeciler', kottukfıriatan, şişe, çakmakatan, yumruklaşan be- yinsizler?.. Onlan orada olmaya kim zorlamıştı? Ni- çin oradaydılar? Faks:0216-418 8410 BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Herhangi bir biçimde edini- ' len deneyımle- 2 rin vebilgilerin toplamı. II Özen... Büyük erkek kardeş. 3/ Kötü, çirkin... Kürkü değerli yırtıcı bir hay- \an. 4/Kuran'da birsure... Hava- daki su buhan. ° 5/ Bir nota... Yünden dövü- 1 2 3 4 5 6 7 8 ?.ta :.- 9 lerek yapılan kalın ve kaba kumaş... "Saçla- nma ak düştu/Sana — bulamadım" (Şarkı).6/ "'Eğri büğrü, ufak te- 3 fek" ömeklerinde oldu- ğu gibi, anlatımı güç- c lendirmek için sesçe benzer sözcüklerin üst üste kullanılmasına ve- rilen ad. II Yurdumuz- Q da kurulmuş yirmi bir „ köy enstitüsünün biri. 8/ "Çok uzaklardan — kuşlan geçiyor'Tüyleri diken di- ken." (B.R. Eyüboglu)... Kuzu sesi. 9/ Soy, sülale... Öz- bekistan'ın para bırimi. YUKARIDAJN AŞAĞIYA: 1/ Akdeniz çevresinde çok yetişen. yapraklan güzel kokulu birbitki. 2/ Piston... Bir gösterme sıfatı. 3/ "— Hayworth": ABD'li sinema oyun- cusu... Kira. 4/ Yabanıl hayvan bannağı... Kahve, hin- distancevızi, süt ve alkolden oluşan bir içki. 5/ Şarap mah- zenı... Saç örgüsü. 6/ Sermaye. II Kerestesi dayanıklı bir orman ağacı... Hane. 8/ Bir zekâ oyunu... Istek, arzu. 9/ " — başıma olsam şaha gedaya kul olmam Yiran olası hanede evlat ü lyal var" (Dertli).... Ritim...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle