17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 NİSAN 1999 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI Issız bir sokaktatek başınaykenLondra eskıden böyle değildi. Ne olduysa şu son birkaç yıl içinde oldu. Her şeyin belli kurallannın bulundugu bu kentte 80'li yıllarda. örneğin soyulmanm bile herkesçe bılinen bır tarzı vardı. Gece vakti ıssız bir sokakta yürürken karşımıza birileri çıkar, cebinizde ne varsa hemen boşaltman ızı isterlerdi. Siz de hiç itiraz etmeden denileni yapardınız ve böylelikle kuralına uygun bir şekılde soyulmuş olurdunuz. Sonra herkes kendi y oluna giderdi. Ola ki üzennizden hıç para çıkmadı. biraz firça atarlardı sıze, o kadar. Gasp deyince herkesin aklına bu muamele gelirdi. Şimdi nerede o günler. Günümüz kurbanlan soyulurken öyle tuhaf bir duruma düşürülüyorlar k i. evlere şenlık. Çünkü sokak çeteleri artık iş takibinde ısrarlı, kurbanlannı çarpma konusunda da kararlı bir tutum sergiliyorlar. Dolayısıyla gasp yönteminde de değişiklik kaçmılmaz oluyor. Bugûnün Londrası'nda varsayalım ki, ıssız bir yolda tek başınıza yürüyorsunuz. Yine karşınıza bir ya da bırden fazla kişi çıkıyor. yine cebinizde ne varsa hemen sökühnenizi istiyorlar. Siz yine hıç itiraz etmeden denileni yapmaya hazırsınız. Arna gelin görün ki, o gün üzerinizde tek bir kuruş yok. Bundan sonrası kuralına uygun bir soyulma olmaktan çıktıgı için. siz de sadece parasını kaptırmtş bir mağdur değil, duyanlan güldüren komık bır mağdur oluveriyorsunuz. Her çağdaş insan gibi para yerine banka kartlan taşıdığınızdan, sizi üle de soymak isteyen soygunculannızın ısrarlanna dayanamıyor, parasını da ödediğiniz bir taksiye binip, bankaruzın en yakın şubesine gidiyorsunuz. Bankamatikten tüm paranızı çekiyor, oraya kadar adeta sıze refakat eden soygunculanmza takdim ediyorsunuz. Uzaktan görûldüğunüzde soyuluyor musunuz, yoksa birilerine borç para mı veriyorsunuz, anlaşılamıyor. 23 yaşındaki Ian'ı böyle soydular. Tıfil oğlan, gayct dostane bir atmosfer içinde gerçekleştiğinden olsa gerek "Soyukluğumun farkına bile varamadım" dıyor. İnsan değişıklıgin her türüne, belki başlangıçta ıçgüdüsel bır karşıthk du>Tjyor. Benim bu tür bir soyulmaya karşı oluşum içgüdüsel değil sanınm. Diyaloğa ve ikna yöntemine dayalı böylesi bir soyulma vakasmın kurbanı ™ M ™ " " " olsam, sanki onurum kınlacakmış gibi düşünüyorum. Şöyle esaslı bir sıkıştınlsam, belki biraz hırpalansam, "Soyuldum ama direrKfim" deme şansım olur hiç değilse. Ama gûnümûz soygunculan bu hassas noktayı elbette düşünecek değiller. Bu örnekten de anlaşıldiğı gibi, lngihere hırsızlanyla da acaip bir ülke. Dünyada en olmadık şeyleri çalmak gibi bir becerilen var her şeyden önce. Şimdi neresiydi anımsamıyorum, bir bölgede küçük bir köprüyü bile çaldılar. Polisin "Ne işlerine yarayacak, anlayabilmiş değjüz" LONDRA cümlesi hâlâ aklımdadır. Sadece bu değil, örneğin, başka yer yokmuş, gibi, gidip bir gece. polis balosunun yapıldığı salonu bile soydular. Polis balosunun yapıkhğı salonu diyorum. anlıyor musunuz? Kırk yılda bir eğlenmeye karar veren polisler, salonda, içkili kafayla şafkılar söyleyip, dans ederlerken vestiyerde ne var ne yoksa hırsızlara kaptırdılar. Polisin soygunla ilgilı olarak yaptığı açıklamadakı "çok nuhcup okhık" cümlesini unutmam da herhalde yüzyıllan bulacak. Hırsızlar işin gırgınnda olunca, polisi de kendilerine MUSTAFA benzettiler haliyle. Bu Noel'de ERDEMOL neler olmuştur, biliyor musunuz? Polis örgütü. mesleğinde kariyer yapmış, — » ^ — ^ — — » örgütün yakından tanıdığı ve Noel'de uslu durmayacağını da bildiği hırsızlara tebrik kartlan gönderdı "Bu Noel'de umanz kendi evinizde mutJu bir akşam geçirirsinizr yazılı bu kartlardan binne yanıt, adını da saklama gereği duymayan bir sabıkalıdan geldi: "Beni düşündüğünüz için teşekkür ederim. Ama Noel'de evde otmayacağun, işteyim." Hırsızlar her zaman başanlı olmuyorlar tabii. Yakın bir zamana değın çahştığım gazetenin Londra bürosuna gelen bir Kıbnslı Türkün anlattıklanm aktarayım size. Yıllar yıllar önce Kıbns'a yerleşmiş Afrikalı bir Müslüman ailenin Türkleşmiş oğlu olan bu siyah Türk, Londra'da taksi şoforlügü yapıyor. Bir gece duyduğu tıkırtılar üzerine pencereden dışanya baktığında bir de ne görsün. Siyah bir adam. ekmek teknesi arabasrnın kapısını açmaya çalışıyor. Artık arabayı mı. yoksa teybini mi götürecek, kimbilir. Pek de cesur olmadığı için bizim vatandaş. ne yapacağını bılemiyor önce. Hatta çalarsa çalsuı diye de geçıriyor içinden. Neden sonra cesaretini toplayıp, eline mutfaktan bıçağını da alıp aşağıya iniyor. Kapıdan çıkıp, tedirgin adımlarla arabasını soymaya ya da çalmaya çalışan hırsızın yanma yaİdaşıyor. Hırsız da onun geldiğini farkedip başını çevirdiğinde, beklenenin aksine hiçbir telaş belirtisi göstermeden bizim şoföre ne dese beğenirsinız: *Bu arabayı ben soy uyorum, sen diğerterine gft_." Meğerse Kıbnslı şoför de siyah oldugu ıçın onu da kendısi gibi hırsız sanmış. Bütün siyahlann hırsız olmadığını en ıyi o anlamahydı oysa. Sonra ne mi oluyor? Bizim siyahi Kıbnslı "Peki" deyip cep telefonundan, hırsıza çaktırmadan polisi anyor. Sonucun ne olduğunu tahmin edebilirsiniz. Bir polıslerin balo yaptığı salonu soyan hırsızlann meslekteki başansına bakın, bir de kendisiyle aynı toplumsal kategorideki şofbrü soymaya kalkan kenar mahallenın gariban hırsızına. Londra çok değişti diyorsam, bir bildiğim var ki diyorum. Hawaii'deki papağancı SırpHayatında ilk kez bir Pasifik Adası'na gidenler tropikal renklerin, baygın orkide kokulannın, iyice yavaşlayan zaman kavramının ve gözlerinin içine kadar gülen Polonezyalı yerli halkın büyüsûne kapılmaktan kendini alamıyor. Açıkçası Pasifik Adalan'nın en Amerikalılaşmışı bile hâlâ özünden esanslar taşıyor ve bu coğrafya ile bu kültürün bıleşimi bir Doğu-Akdenizli' - ye bile egzotik geliyor. Yengeç Dönencesi'nin hemen altında yer alan Hawaii Adalan, toplam 8 adet. İ959'da resmen Amerika Birleşik Devietleri'nin 50. eyaleti olan Hawaü'nin gayri resmi adı Aloha eyaleti. Aloha. biliyorsunuz merhaba anlamma geliyor ama onlar hoşçakal demek için de Aloha diyorlar (Bunu bizim gibi düz değil, derin bir nefes çekip A-looo-haa! diyerek her keresinde büyük bir zevk ve iştahla söylüyorlar). Bir de Malaho var ki, bunu öğrenmeden Hawaiililerin elinden kurtulmanız olanaksız. Malaho da teşekkür ederim anlamına geliyor Zamanın başka bir boyutunda, sakin, gevşek ve her an Hula dansı yapmaya hazır esnek, esmer bedenleriyle insanı bütün sağlık. meslek hırsı ve dünya meseleleri dertlerinı bir kenara "™~" — ""~" bıraktırmaya tahrik eden Hawaıilıler, Waikıki plajlannda hâlâ sörf yapmaktalar. Hayat bir turiste dışardan göründüğü gibi romantik olmamalıdır. (bana kalsa olmalıydı...) Bugün kendi adalannda bir azınlık durumuna düşen Polonezya ırkından gelen gerçek Havvaiililer, şekerkamışı, ananas, makademiya fındığı ve turizm gelirlerine rağmen ABD'nin en kınlgan ekonomısine sahıp eyaleti (kişi başına gelir: 12 bin dolar). Hawaii'nin asıl çoğunluğu Korelı, Çinli, Japon ve Filipinli Amerikalılardan oluşuyor. Buyrun Havvaii'nin romantızmini gölgeleyen bir başka bilgi: Başkent Honolulu'nun bulundugu Oaha Adası'nın limanlanndan biri dünyaca ünlü (!) lnci Limanı: Pearl Harbor. Oaha Adası'na iner inmez, daha havaalanında boynumuza asılan pembe orkit çiçeklerden yapılmış kolyeler ve cıvıl cıvıl 'Aİoooha'lı karşılama, 11 saatlik uçak yolculuğu, Ne\* York'la 7 saatlik zaman farkmın yorgunluğunu alıp götürüyor. Üstelik bize turistik göründiiğü için itici gelen hemen her şey Havvaiililerin günlük yaşamının öyle organik bir parçası ki, kısa bir süre sonra HONOLULU BUKET UZUNER utanıp çekinmeden birer Havvaii gömlek/askılı entari alıp salına salma dolaşmaya başlıyoruz Honolulu sokaklannda. lşte o sırada elinde rengârenk dev papağanlarla gezen bir sokak fotoğrafçısı peşimize düşüyor. tlle de bu papağanlan omzumuza oturtup polaroid bir fotoğrafimızı çekecek. Sonunda ona da Aloha diyoruz. Bu adam uzun boylu ve sanşın, ama daha ağzını açar açmaz koyu aksanlı Ingilizcesiyle Amerikalı olmadığı anlaşılıyor. "Siz bu papağanlan uyuşturdunuz mu?" diye takılınca bana kızıyor ve annesınin ûzerine yemın ederek papağanlann ayık olduğunu söylüyor. Neden annesi üzerine yemin ettiğini sorunca, "Annemi çok sevcHğbn için" dıyor sertçe. Yeminleri ve küfurleri anneleri üzerine kurulu kültürler bize yakın coğrafyadadır. "Akdenizli ırasiniz?" diyorum. "Ben bir Sırpun ve Sırp olmaktan gurur duyanm!" diye ter ter tepiniyor Honolulu sokaklannda. Ben "Hoppato!" diye düşünüyorken "Tamam papaa bukhı!" diyor Aö Murat yanımda bana gülümseyerek. Sonra o güzelim Pasifik gecesinde Sırplı papağancının makinah tüfek gibi ve hiç nefes " ^ ~ ^ ^ ~ ~ " almadan "emperyaiist ABD"nin ülkesini nasıl bombaladığına öfkelenişini seyrediyoruz. Bizi hiç dinlemiyor, aslında tam bir histeri nöbetine tutulmuş. kimseyi duymuyor. "Kosova" dıyoruz, "Kosova bizim kalbimiz" diyor. "Sizin tstanbuhınuz'u bombalasalar ktzmaz mBiruz?" diyor öfkeden kıpkırmızı kesilmiş olarak. Zavallı papağanlar Sırp papağancının titreyen bedeninin yaydığı titreşirrilerden rahatsız, büzülüyorlar. O zaman Sırp papağancı aniden hatırlıyoT "Siz Türkter, siz de biziın üikemizi 500 yü işgal etmiştiniz!" diyor. Ali Murat'la bakışıyoruz. Sırp papağancıya çektiği fotoğrafm ücretini ödüyoruz. "EmperyaHzm dostum" diyor Ali Murat. Sırp papağancı ABD eyaletlerinden birinde kazandığı parasını sayarken Ali Murat soruyor "500 yd nuydı?" Honolulu gecesinin baharat kokulu, banş renkli caddelerinde yürürken "keşke savaş olmasa_" diye geçiyor insanın içinden, ama savaşlar hep oldu ve oluyor. Çünkü savaş çok kazançlı bir endüstri ve "biıilerinin" para kazanması gerek. Para "gûç"ün en büyük göstergesi olduğu sürece... Aloha! Şöyle rengârenk pullubirzarf...Geçmiş, msana zaman zaman kendini "duyurtur", sanki ^hişştl" der gizlı bır ses. Bu bir eski şarkı da olabılır. kalabalığın ortasında ansızın yakalanan bir yabancı gülümseyiş de. Ya da umulmadık bir yerde karşınıza çıkan bir zamanlar sık birlikte olduğunuz, ama zamanın ve ortamın uzaklaştırdığı bir dost da. Çok şey vardır konuşulacak Ne var ki, ya susulur ya da srradan şeylerden bahsedılir. Kalır söylemek istediğiniz, sormak istediğiniz önemlı ve hassas konular. "O" nasıldır? Evlenmiş midir? Sizi hiç sormuş mudur? Siz onu en son ne zaman görmüştünüz? Sorulmaz bu tür sorulann çoğu; zamanın ımbiğınden geçer, süzülür. Ruhunuzda, o en özel noktanızda, sıcak bır duygu olur kalır. Siz dalar gidersiniz. L'zaklara baktığınız için yakınınızı göremezsiniz. O zaman sorar sızın bugününüzdeki insan size, "Ne oktan? Niye daldın birden? diye". Verdiğıniz yanıt yanıt değildir, lafbr yalnızca... Isveç'te apartman daırelennin kapılannın tam ortasında postanın içeri atılması için kapaklı bir delik-yank \ardir. Eğer gelen zarf fazla kalınsa, içeriye bir kâğrt atılır ve postanızı gidip postaneden almanızın gerektıği bıldırilir. Bu nedenle eve geldiğinizde ve sokak kapısının kihdine anahtan soktuğunuzda içinizi bir heyecan kaplar. Kapının arkasında ne bulacaksmız acaba? Bir dolu reklam bulacağınız kesindır de, ondan başka, özel posta olarak?.. Benim ılk aradığırru üçe katlanmış ve ortası kuşaklı olarak gelen sevgili Cumhuriyet'tır. Pazartesı ve salı günleri genellikle 2-3 sayı birden gelır{burada cumartesileri posta dağıtımı yapılmadığı için). Araya iki ülkeden binndeki bir resmi tatıl girdiyse, 4 günlük Cumhuriyet'in aynı anda geldiğı de olur. Gazetem, benim için memleketımdir; memleketım bana gelmektedir. Hemen alınm yerden, en keyifle okuyabileceğim köşeye bırakınm onu. Sonra bakanm özel mektup \-ar mı, diye. Zaman zaman, yüzünü görmediğim ama, adını duyduğum birisi bir kitabını göndermış olur; ya da sevecen bir dergi yönetmeni, dergisini. O zaman keyfim sonsuz olur. E\ işleri yüzünden postamla baş başa kalmam epey gecikir ama, bunu ben tatlı bir işkence gibi yaşanm, hanı. mutlaka geleceğinı bıldiğıniz sevgili biraz gecikince STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN içinizde doğan o duygu gibi. Eskiden uzaklardan, çok renkli pullarla süslü zarflar içinde _ _ _ ^ _ ^ mektuplar gelirdi. Sık gezen, henüz bir yere yerleşmemiş dostlar, bir yaz işinde tanıştığınız ve bir daha görmeyi pek ummadığınız sizin gibi genç olan birinin bir başka kıtadan gönderdiği mektuplar, kartpostallar. Şimdi zaman değişti: gençler yüzünü görmedikleri insanlarla elektronik posta aracılığıyla haberleşıyorlar. Ne pul, ne kâğıt, ne zarf. ne de postane. Fazla kıskanmış gibi olmayayım ama -laf aramızda- bizim bir zamanlar "adam gibi" mektuplaşmaktan aldıgımız zevkı aldıklannı hiç sanmıyorum. Benim başıma da. yaklaşık ıki bucuk yıl önce, ikısınin ortası bir şey geldi; bir faks! Hem kâğıt ve elyazısı vardı ortada, hem de elektronik! Taa, yenı üniversite mezunu oldugum yıla, buraya yerleşmeden öncekı yıla döndüm o faks yüzünden. Nerelere gömdüğümü bılmediğım duygularım bırer birer fılizlendi içimde. Meğer ne kadar çok şeyi saklamış ve taşımışım içimde yıllardır!.. O andan. o bır çeşit Milat'tan sonra artık ne eskı benim, ne de şrmdıki! tkısinı bır arada yürütmeye çahştığım için de neler geliyor başıma, neler... Zaten çoğuna siz tanıksınız ya... Berlin'in Baharları Kahve KokarCeketim kuşlann söylediklerine inanmasa da, aşikâr bahann geldiği. Kent sokaklannı ve caddelerini tüm renklere açmış, çiçeğe durmuş. Havada bir neşe, bir canlılık kokusa Bu kokunun altında koklaşan sevgililer, coşkulu sokak çalgıcılan, telaşsız dilenciler. Renkli ve üç boyutlu hepsi de. Tozu alınmış güneş gözlükleri, naftalin kokulu bluzlar, kat yerleri belli keten pantolonlar tamamlıyor bu sahneyi. Paskalya tatilıne denk gelen güzel havalar (beni manvetmenin dtşında^bu görüntüleri çiziyor Berlin'de. Güneşin kutsal sayıldığı bu loş kentte, herkes pervane kıhğında, kimi parkta, kimi göl kenannda, çoğunluksa cafelerde, ışığı yakalama çabası içerisinde. Çoğunluğun cafeleri tercih etmesinin bir nedeni var tabii. Içerden cafelerle kuşatılmış bir şehirdir Berlin. Bu kuşatmadan hiç de şikâyetçi değildir ve cafeleri sever Berlinli. Yaz demez, kış demez sahip çıkar cafesine, yalnız bırakmaz. Müzmin yamızlar bile kitaplannı cafelerde okuyarak destek verir bu eyleme. Eylem diyorum çünkü ilk kuşatmanın kınlması da büyük rol oynar bu sahiplenmede. En iyisı biraz gerilere gidelim ve olayın gelişimine bir göz atalım. 1714 yılında gerçekleşen ilk kuşatmanın kahramanı bir Afrikalıdtr. BERLİN Berlin'deki tüm cafelen kapatır ve kralın ölümüne kadar kapalı kalır tüm cafeler. Bu olaya neden olarak, çarpmtı yaptığı gerekçesiyle doktorunun II. Friedrich'e kahveyi yasaklaması gösterilse de, bu bir rivayetten öteye geçmez ve II.Friedrich'ın imza toplamaya bile gerek GÜRKAN gönnediği. kahve KEStCİ karşıtı kampanyasmın nedeni bir muamma olarak kalır. Daha Berlin'in ilk cafesi "Cafe Royal"i açarak bu kuşatmanın temelini atar. Berlinli bugün olduğu gibi, o günlerde de memnundur bu durumdan. Ancak bu mutluluk uzun sürmez. Dönemin Prusya lmparatoru n. Friedrich 1765 yıhnda sonra yavaş yavaş yenıden örgütlenen cafeler, Berlin'i içten kuşatmaya başlar. Cafeleri dolduran insanlar felsefeyi, politikayı, edebiyatı da beraberlerinde götürürler cafelere. Böylelikle çeşit çeşit cafe çıkar ortaya. Çoğu tarihe geçer. Ömeğin önceleri genç Karl Mara, daha sonralan Engek. Stirner ve Bakunin'in müdavimi olduklan Berlin'in kızıl cafesi Stehely. siyasi tarihin tozlu sayfalanndaki yerim böylelikle alır. En parlak dönemıni ıki Dünya Savaşı arasında yaşayan Berlin cafelen. 2. Dünya Savaşı sonucu Almanya'nın hezimete uğramasıyla yıkılış döneminı yaşar. Kuşatmanın üçüncü aşaması dıyebileceğimız günümüzde. cafeler yine en parlak dönemlerini yaşıyor. O günlerden, bugünlere dek ayakta kalmayı başarabilen Kranzler ve Möhring cafeleri ıse birer ıbret tımsali olarak duruyorlar şehrin göbeğınde. Kimbilir, belki de genç cafeler olanlan unutmasın diye. Ben bütün bunlan düşünürken geceye dönüşüyor gün yavaş yavaş. Cafeler hâlâ dolu; gülüyor. kızıyor, tartışıyor, nefes alıyor. Bahar sarhoşluğunu herkesten çok cafeler yaşıyor. YAZ DÖNEMİ ALMANCA KURSLARI Goethe Enstrtüsü'nün merkezi sınavlanna hazırtık Kayıt için Tarih : 27, 28, 29, Nisan Saat: 10.30 -13.00 ve 14.30 -18.00 arası Yer: Yeni Çarşı Cad. 52 Galatasaray Tel.: 293 66 68 - 249 20 09/45 ve 46 AIAAAN KÜLTÜR MERKEZİ Almanca Öğrenmek Meslekte Başan GOETHE INSTITUT ISTANBUL BURSA ASLtYE 5. HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1998-711 Davacı Elif Öztoprak tarafından davalı Hasan Öz- toprak aleyhine açılan nafaka davasının mahkememız- de yapılan açık yargılamasında venlen ara karar gere- ğince; Halen Lüleburgaz, Omurca köyünde Ali Toygar yanında kalmakta olan davalı Hasan Oztoprak'a belır- tilen adresınde dava dilekçesi tebhğ edilemediğinden ilanen teblığine karar verilmiş olup davalı Hasan öz- toprak'ın duruşma günü 10.05.1999 günü saat 10.30'da mahkememızde hazır bulunması veya kendi- sıni bir vekille temsil ettirmesi, aksi takdirde yoklü- ğunda karar venleceği hususu davetiye yerine kaım ol- mak üzere ilanen tebliğ olunur. 19.3.1999 Basın: 15583 PEKTEK ASLtYE HUKUK HÂKtMLİĞİ'NDEN EsasNo: 1998/62 Karar No: 1999/2 Davacı Gülhayat tmrak vekili Av. Oğuz Dilek tarafından davalı Garip tmrak aleyhi- ne mahkememize açmış bulundugu yabancı mahkeme karannın tanıması davasının ya- pılan açık yargılaması sonunda: Mahkememızce yabancı mahkemece verilen ve kesin- leşmiş olan 6.7.1989 tanh ve 88.07.5100 esas 93008 sayılı karan ile taraflann boşan- malanna daır venlen karann 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hulcuk Haklanndakı Karar'ın 38'incı maddesı gereğince tanınmasına ve nüfus kütüğüne bu şekılde tesciline dair venlen ışbu hüküm davalı Garip lmrak'ın adresi mechul olduğun- dan ilanen tebliğıne ve ilan teblığinden ıtıbaren 15 gün ıçensinde mahkememize baş- vurmadığı takdirde ve herhangi bir itiraz olmadığı takdirde kesınleşeceğı ilanen tebliğ olunur. Basın: 6087 KADIKÖY 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1999/122 Vesayet . Kayışdağı Cad. Eminçınarpaşa Sk. Banş Apt. No: 14/6 Ustgöztepe/lstanbul adresinde ikamet eden Isma- il oğlu, 1934 doğumlu Ömer Demir M.K.'nin 355. maddesi gereğince vesayet altına alınarak kendisine ay- nı adreste oturan eşi, 1933 doğumlu Mükerrem De- mir'in vası tayın edilmesine karar verildı. 16.3.1999 Basın: 16565 ADANA ÜdNCt SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN İLANEN KARAR TEBLİĞİ Dosya No: 1998/200 Esas 1999ı 298 Karar Davacı Bednye Küçükkurt vekili avukat Ali Seydi Öz- bey tarafından davalılar Hacer Ergüven ve Sonay Şeker aleyhine açılan ızalei şüyu davasının yapılan yargılaması sonunda: Adana ili Seyhan ılçesı, Kurttepe Köyü, 5738 ada, 7 parselde kayıth taşınmazın satılarak ortaklığının gı- derilmesine davacı vekilinin yüzüne karşı, davalılann yokluğunda karar verilmiş olup, davalılar Hacer Ergüven ve Sonay Şeker'e karar yerine kaim olmak üzete ilanen tebliğ olunur. 5.4.1999 Basın. 16498 MZA GUNU ^ 2. ISTANBUL ULUSLARARASIKITAP FUARI CNR - DÜNYA TİCARET MERKEZİ - YEŞİLKÖY isan Pâzar IVÎtHMET EROL ZİLEÜ FARAÇ MAItfSAU if.-r4.OO-76.OO TMSaaf.y6.00-18.00 CNR Dünya Tıcaret Merkezi (Ataturk Havalimani karsısı) Yesıiköy ORDU-ULUBEY KADASTRO MAHKEMESt'NDEN EsasNo: 1995/204 Davacı orman ıdaresi tarafından davalı Mahmut Temel ve arkadaşlan aleyhine mahkememize açılan tespite itiraz davasının yapılan açık durusması sırasında verilen ara ka- ran gereğince; Davalılardan Havva ve Hatice Temel tüm aramalara rağmen bulunamadığvndan ilanen tebligat ya- pılmasına karar verilmiş olup, duruşmanın 07.05.1999 günü saat 9.00'a bırakıldığı, ıbraz edecekleri belgeler ile birlikte dunışmaya gelmedıklennde davanın yokluklann- da sonuçlandınlacağı. dava dilekçesi ve duruşma günü- nün teblıgi yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olu- nur. 05.03.1999 Basın: 11712 w İMZA GUNU 2. ISTANBUL ULUSLARARASI KİTAP FUARI CNR - DÜNYA TİCARET MERKEZİ - YEŞİLKÖY 'h tsan razaney 11ann Saat:16.00-18.00 CNR Dünya Ticaret Merkezi (Atatürk Havalimanı karsısı) Yeşilköy Bugünlere küçük ödünlerle geldik... ÇAĞDAŞ EĞİTtM VAKFI Tel: 0212-276 2S 99 Faks: 0212-2S6 \î 54 Vakıjbank Eliler Şb. Çev Bağış Hesap \o: 2012V6
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle