20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5MART1999CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER Banş İstersen Savaşa Hazır 01! METİN ERKSAN 44 M -^^-azırolcenge, I I eğeristerisen 1 1 sulh-usalâh." • • Atatürk bu • • özdeyişvebu _^L_ ~^L_ düşüncesini BMM'nin üçüncü toplanma yılını açar- ken 1 Mart 1922 'de söylemiştir. Latin- ce "Sivis pacem para beJhun" olan bu özdeyişin~ve bu düşüncenin kaynağı, I.Ö. 27-1.S. 139 yıllan arasında Roma Devletf nın Akdeniz çevresinde sagla- dığı ünlü "Pax Romana=Roma Ban- şı"dır. Roma Devleti, iki yüzyıl süren bu banş dönemini, bu özdeyişe ve düşün- ceye uyarak çözümlemiş ve saglamış- tır. Atatürk bu özdeyişi ve düşüncesini söylediği sırada kendisinin başkomu- tan \e BMM Başkanı oiduğu savaş dö- nemi sürmektedir. Savaş sırasında banş- tan söz etmek ancak Atatürk gibi büyük komutanlann ve büyük insanlann yapa- bileceği bir bilgeliktir. Atatürk kendi el yazılanyla oluşan Uygar(Medeni)Bflgaeradh kitapta ''Ba- nş istersen savaşa hazırol" kuralının uy- gulaması olan Milli Savunma konusun- da şu düşüncelerini yazmıştır: "lnsanlık Milli Savunma önlemleri- ni zorunlu kılan düşünceleri degiştire- cek olgunluğa şımdilik ulaşamamıştır. Bu nedenle insanlık onuru ile yaşamak isteyen bır ulus eksiksiz bir bagımsız- lıkıçindebulunmakzorundadır. Butam bağımstzlık koşulu yalnız onuriu bir ya- şam için değildır. Maddi erinç (rahat- hu- zur) ve mutlulugun birinci koşulu olan bagımsızlıgı güven içindebulundurmak milli savunma önlemlerinı herönlemin başında tutmayı zorunlu kılar. Milli savunma düşüncesi, ulusal onu- rup en yüce-belirtisidir. Yeterli güçlü arâçlarla milli savunması hazırlanmamış uliBarvârlık, bir söylence (efsane) olu- şumundadır. Türkiye Cumhuriyet Dev- leti doğuşunda ve kuruluşunda oldugu gibi, yaşayışında ve gelişmesinde milli savunma düşüncesinin gücüne dayanmış- tır ve dayanmasını sürdürecektir. Milli savunmanın gücü ve onuriu aracı or- du'dur. Çok çeşitli olan resmi ve özel ku- ruluşlanmızla, girişimlerimizle manevi değerini arttırmaya çalıştığımız ulusal varlıgın, ulusal ilkelerin ve ulusal duyar- lılığın gücü, ordunun varlığında yoğun- laşır ve madde biçimini alır. Ordu bir okuldur. Ordunun büyük ve küçük rütbeli her bıreyi, ordunun her bölümünde her ugraşında yükselmenin aslı olan yöntemli çahşmanın bilinci içindedir. Ordu içi kuruluşlann çalış- ması, bütün dünyanın en düzenli kazanç kuruluşlan olan en büyük sanayi ve ti- caret kuruluşlanna örnek olacak nitelik- tedir. Ordu düzencenin (inzibat) ve dü- zenin (intizam) örneğidir. Her rütbede askerler çağdaş fabrikalann özdevimsel (otomatik) makineleri gibi çalışırlar. Ordu hayatın günlük dedikodulannın üstündedir. Bireysel sevgi ile karşılıkiı sevgi ile, büyüldere saygı ile bezenmiş yüce bir ödev ve arkadaşlık ortamı, or- duyu sürekli canlı tutar, ordunun bütün bireylerini birbirine yaklaştınr ve birbi- rine baglar. tşte ülkenin üstünde durdu- gu ve yükseldigi temel bu tek parça gra- nit parçasıdır. Yurttaşlann orduyu sev- mesi ve orduya güven ve saygı göster- mesi gerektir. Ozellikle Türk Ordusu bu sevgi. güven ve saygıya layıktır. Çagımızda ordular büyüdü, savaş si- lahlan ve araçlan çogaldı, bu büyüme ve çoğalma olaganüstü harcamalara ve özverilere neden oluyor. Bu konumda in- sanlann birbirleriyle savaş yaparak bo- gazlaşması, birbirlerinin kanıru dökme- si dogru mu? lşte bu ve bunun gibi dü- şüncelerle, ordu]an n ve silahlann azal- tılmasından, sonuçta ordulann tümden kaldınlmasından söz edilmektedir. Bu sözleri işitiyorsunuz ve bu sözleri sürek- li işiteceksiniz. Bu düşünce çok insan- cıldır. Bu düşüncenin tüm dünyada uy- gulandığını görmek gerçekten istenilir bir ilkedir. Fakat bu düşüncenin uygu- lanması olanaksızdır. Bu düşünce son- suza degin ışıltılı bir ilke olarak kalacak- tır. Bu konuda bir öneriyi ilk kez 1800 tarihlerinde Napolyon Bonapart, Avus- turya ve Prusya elçilerine yapmıştı. Avusturya Elçisi'nin bu öneriye cevabı şu oldu: -Böyle bir öneri Avusturya Devle- ti'nin canına minnettir. Fakat güçlük, bu öneriye Prusya Devleti'nin evet de- mesidir. lşte bu sorun sonsuza değin bu nok- tada kalacaktır. Her devlet diger devle- tin birinci adımı atmasını isteyecektir. Her devlet diğer devletlerden şüphelenecek ve hiçbir devlet ilk adımı atmayacaktır. Tersine her devlet olanaklannı zorlaya- rak daha çok silahlanacaktır. Çünkü ilk adımı atacak olan devlet anında gücü- nü, etkisini, reyini, konumunu yitire- cektir. Hiçbirkurul, ömeğin MilletlerCe- miyeti bu dunımun böyle olmasına en- gel olamayacaktır. Dünyanın düzenini, güvenligini, dengesini kuran ve tutan etken güç'tür. Durum bir devlet için de böyledir. Bir ulus ne denli uygar olursa olsun, düzenin ve güvenligin saglanma- sı için polis, jandarma ve ordunun var- lığmdan vazgeçemez. Doga insanlan böyle yaratmıştır. Türk yurttaşı her koşulda kesin ola- rak bilmelidir ki, bir ulusun insanlık ve uygarlık dünyası içinde ilerlemesi ve başanlı olması, yalnız ve ancak kendi gü- cüne dayanarak özgürlügünü ve bağım- sızlığını dokunulmazlık içinde bulundur- masıyla olanaklıdır. Yurttaşlar, ulusun degerli, güçlü, uygar olabilmesi için tek koruyucunun ordu oldugunu ve yine ulusu dünya karşısında saygıya deger bir konumda tutan tek aracın ordu oldu- gunu, ordunun yardımıyla ögrenir. Ja- ponya ancak Çarlık Rusyası'na karşı kazandığı yengiden sonra, uygarhğını Avrupalılara onaylatmıştır. Bağımsız- lık Savaşımız yengiyle sonuçlanmasay- dı, ulusumuzun maddi ve manevi varlı- gı bugün tarihe kanşmış olacaktı. Bir ulusun yücelmesi için bilım, sa- nat, düşünce ve ekonomik alanlardaki gelişmesi ve varlıgı ne derece önemliy- se ordu'nun gelişmesi ve varlığı bu önemlere eşdeğer bir önemde bilinme- lidir. Geçmişte birçok uygarlıklar görül- müştürki, milli savunması olmadığı için saldınlar altında çiğnenmiş ve yok ol- muştur. Biryenilgiden sonra ordunun de- ğeri ve gereği kolay anlaşılır. Yenilgiye ugramış olan bir ulus, dört elle ordusu- na sanlır. Fakat ordunun önemini anla- mak için yenilgi deneyi geçirmek bek- lenmez. Yeryüzünde uluslar iki smıfa aynlmışlardır. Bir; canlannı ortaya ko- yarak bağımsızhgını silahla savunmak yeteneginde olan uluslar, bunlar birin- ci sınıf uluslardır. tki; siyasi varlıklan için canlannı tehlikeye atmak yetenegin- de olmayan uluslar, bunlar ikinci sınıf uluslardır. Bir ulus birinci sınıf uluslar arasına her şeyden önce, askerlik ve or- du varlıgıyla katılır." Büyük bir bilge olmasının yanı sıra eşsiz bir askerlik bilim kuramcısı olan Atatürk'ün bu olaganüstü yetkinlikteki düşünceleri iyice algılanmalıdır. Atatürk " Yurtta banş, dünyada ba- nş" özdeyişini ve düşüncesini 20 Nısan 1931 tarihinde Cumhuriyet Halk Parti- si Genel Başkanı olarak BMM'nde par- ti programını açıklayan seçim bildirge- si kapsamında söylemiştir. Atatürk "yurtta savaş, dünyada savaş" diye- bilir miydi? Elbette demezdi. Hangi akıl böyle bir şeyi söyler? Fakat "Yurtta banş, dünyada banş" düşüncesinin temelinde "Banş istersen savaşa hazırol" düşüncesi vardır. Bu iki düşünce birbi- rine karşıt iki düşünce degildir. Ne var ki Türkiye'de kimi kişiler ve çevreler Atatürk'ün -yurtta banş, dünyada banş- düşüncesini çarpıtarak Türkıye'nin as- kerlik ve ordu gücünü etkisiz (pasif) bir konuma getirmek çabası içindedirler. Türkiye'nin çevresini kuşatmış bulu- nan ve Türkiye ıçindeki terörün yanda- şı ülkeleçplan Ermenistan, Iran, Irak, Su- riye ve Yunanistan'da Türkiye'nin her ta- rafını vurabilecek olan "füzeler'' var- dır. Bu ülkeler durmadan çok sayıda si- lah alıp ateş gücü büyük ordular oluş- turmaktadır. Rusya ve diger dünya ül- keleri bu "füzeJerin" ve "silahlann'1 sa- tıcısıdır. Türkiye Cumhuriyetı Devleti Atatürk'ün "Banş istersen savaşa ha- zır ol" ve "Yurtta banş, dünyada ba- nş" özdeyişlerini ve düşüncelerini ulus, ülke, devlet yaran için Hamlet'in ünlü sözü olan "Var olmak ya da yok ol- mak" düşünceleri kapsamında çok du- yarlı birdenge içinde düşünmek ve uy- gulamak zorundadır. S abahattin Ali kıtabı yayımlanmıştı. (1979; Atilla Özkınmlı - Filiz Ali Lasto). Geçen aydan ben Cumhuriyet'e dönüşünü kı- vançla. >ürekten alkışladıgım Oktay Ak- bai, bu kıtap üzenne düşüncelerini yazarken Ay- şe'den söz ediyordu. KJtaba, Sabahattin'e yazdı- gım mektuplardan bazılan alınmıştı. Akbal. bun- lardan ozellikle söz ediyor. beğendigini belirtirken "Okur Ayşe'yi merak ediyor; kimdir; nerededir, yaşamın rüzgârlan arasında nerelere savrulmuş- tur? A\ se'nin mektuptannın bir bölümünü gördük; Ergun Balcı'dan Bir Anı... AYŞE ÎLHAN peki ya Sabahattin Ali'nin Ayşe'yeyazdıklan ne ol- du? Bunlann gün ışığına çıkması yannımız açısın- dan çok yararu olacakür'' diyordu çok güçlü olan o sanatçı sezgisiyle. Ben, bu mektuplan titizlik ve kıskançlıkla ko- rumuş, saklamıştım; gün ışığına çıkarmak nıye- tinde de değildim. Aradan hayli zaman geçti, ama çagnyı hiç unutmadım. Bir görev veriliyordu ba- na. 1981 'de eşimle birlikte Avusturya'run Karnten eyaletinde (bu bölgede sosyalistler çok güçlüdür) başkent Klagenfurt'a yakın Hafhersee Tatil Kö- MOzlfijin noktası İSTANBUL94.7 ANKARA 101 8 tZMİR 106.3 ADANA90.9 AFYON 102.0 ANTALYA 103.5 BAUKESİR94 7 BANDIRMA94.7 BODRUM91.7 BURSA95.7 ELAZIĞ 105 ERZİMCAN 101 ESKİŞEHİR 90.4 GAZİANTEP94 7 GÖCEK 98.3 HATAY99.5 KAYSERİ92.5 KOCAEÜ102 9 KÛTAHYA94.7 MANİSA94.9 MARMARİS 94.7 SİVAS94.7 yü'nde kalıyorduk. Sosyal Turizm'in kurdugu bu yerdeki çalışmalan hayTanlıkla gözleyerek geçir- diğim günlerden birinde, Akbal'a uzun bir mek- tup yazdım. Yaşam öykümü kısaca anlatıp Cum- huriyet'e olan baghlığımızı, Türkiye'den her ay- nlışımızda adres bildirerek belirli süre için gaze- temize abone olmayı ilk iş saydıgımızı; tüm ya- zarlan, bu arada "Politikada Sorunlar" köşesinin dış politika yorumcusu Ergun Balcı'yı çok beğen- diğimizi; sürekli okudugumuz Viyana gazetesi Arbeiter Zeitung'un (sonradan. ne yazık ki kalk- tı ortadan bu gazete) yo- rumculanndan üstün tuttu- gumuzu yazdım. Mektubu- mun sonunda da "Ben 'Ay- şe'yün" demiştim. Sevgili Akbal, gazetemizde. esir- gemediği övgülerle sesimi duyurdu. Türkiye'ye döndükten sonra bu konuda yazışma- lar sürdü; Akbal" ın öncülü- ğünde yol-yordam belirle- nerek Cumhuriyet'in An- kara bürosunda ve bizim evde çalışmalar aylarca sür- dü. Sonuçta, adını severek koyduğum "lld Gözüm Ay- şe" kitabı ile Sabahattin'in mektuplan gün ışığına çı- kanldı. Akbal'a "Kitapsi- zin eserinizdir" dedim. • • • Yıl, 1988olmalı,Gorba- çoPun ortaya attıgı Glas- nost (açıklık) ve Prestroy- ka (yeniden yapılanma) uy- gulamalannın rüzgârlan dünyada yankılanıyordu. Cumhuriyet'te gördüm ki Mülkiyeliler Birliği'nde Er- gun Balcı bu konuda konu- şacak. Kalabalık toplantı- lara ben pek katılamam, ama dış politika yorumla- nnı hayranlıkla okuduğum kişinın konuşmasını kaçıra- mazdım. Giyinişlerden çı- kanyonım ki bir ara mev- simdi. Tam saatinde geldi Balcı, üzerinde bej renkli bir pardösü vardı. Uzun boy- lu, uzunca ve solgun yüz- lü, dalgm bakışlı, ince ya- pılı idi. Dengeli ve agır yürüyor- du. Heyecan, özenti, kravat düzeltme(!) kınlıp budan- ma falan bilmiyordu. Kür- sü gibi bir yer hazırlanmış- tı. Sol yanında kısa boylu, esmer, şıpşirin biri duru- yordu sunucu olarak. O yıl- larda kendisini yazılann- dan tanıdığım Mustafa Ek- mekçi idi bu kişi. (Şu anda onu ne denli özlediğimi içim yanarak duyumsadım.) Ge- reken açıklamalardan son- ra "Eksik olmasın bizi lar- madı. Konuşmayi kabul et- ti" dedi. Ergun Balcı'yı çok cid- di bulmuştum. Ölçülü bir sesle başladı konuşmaya ve hemen öyle yogunlaştı ki dinleyenlere de yansıdı bu hava. Yazılannda olduğu gibi sıralı, dört dörtlük bir düzen içinde temel atılıyor, katlar çıkıyor. sağlam bır yapı kurul uyordu. Eksik- gedikarama! Fikirler sular gibi akıyor, sorunlar kolay- ca yorumlanıyordu. Dinle- yenler sanki "Biz de böyle düşünüyorduk" der gibiy- di. Içimde bir sevinçle ay- nldım oradan; ne güzel in- sanlanmız var diyerek. Şimdi, ne büyük bir ka- yıpla yüz yüze geldiğimizi düşünürken ben de tlhan Seicuk'un merceginden dal- gın ve üzgün bakıyorum. PENCERE Gerçekle Diiş, Oyla Goygoy... Telefonda bır bayan okur: - llhan Bey, hangi partiye oy vereceğiz?.. - Ben ne bileyim?.. - Siz oyunuzu kime vereceksiniz?.. - Bilmem ki... Herkes birbirine soruyor, seçmenin kafası kan- şık, kararsızlık egemen... • Seçmeni biryana bırakalım, ülkenin ağırlıklı güç- leri kararlannı verdıler; "DSP-ANAP koalisyonu!.." Yaşanan olaylar bu gidişatı destekliyor; Apo'nun yakalanması ister istemez Ecevit in hesabına ya- zıldı; enflasyondadüşüşyönelimi surüyor. Ecevit'in simgesi dürüstlükle özdeş!.. Mafya ve çeteyle alış- verişi olmayan Başbakan'ın çekim gücü artıyor. ANAP'lılar iyimser; seçim sonrasında DSP ile or- taklığı tazelemek umudundalar... Işadamlanyla medya patronlan, bu yolda yatı- nmlannı yapıyorlar. Ortadoğu'nun tehlikelı coğrafyasında var oluşu- nun güvencesinı arayan halkın bilinci, 28 Şubatsü- recinin arkasında yığınaklaşıyor. Kamuoyu yokla- maları askere güvenin toplumda doruğa tırman- dığını vurguluyor. Siyasal yaşamın yozlaşması ve devletteki çeteleşme, namuslu bürokratları aske- rin otoritesine sığınmaya dogru itiyor. Askerin, bürokrasinın. iş dünyasının ve medya- nın ortak aranışı tek sözcük: "Istikrar!.." Ülkeyi dışardan kuşatan çemberin yarılması, içerden tehdit eden irtica ve bölücülüğün üstesin- den gelinmesi, "istikrariı birhükümetleolanak ka- zanacak... Istikrann yörüngesine ANAP-DSP ortaklığı otu- ruyorsa, neden olmasın?.. • Ya geriye kalanlar?.. DYP'nın konumu ne?.. Merkez sağın hırçın partisi, güven çemberinin dışına yayılıyor. Fazilet?.. Dinciler seçim sürecinde takıyye yapsalar da inan- dıncı olabilirler mi?.. MHP'nin durumu ilginç!.. Asker, irticayı devlet ve ülke için en büyük teh- like saydı. MHP, göreneği bakımından, en büyük tehditle işbirliğıne gırebılir mi?.. Ya CHP?.. 28 Şubat'tan bu yana "Bir Tereddüdün Roma- n/"nı yaşayan CHP sıkıntılı. • Kimisi çıkıp diyor ki: "- 28 Şubat süreci bitti." Biter mi hiç!.. İrtica tehdidi kalmazsa, bolücülüktehlikesi kay- nağında kurutulursa, 28 Şubat süreci noktalanır. Yoksa süregelir. ••-•*" Çünkü bu süreç, MGK'de konuşan generallerin kendilerine özgü görüşlerinden kaynaklanmıyor; yaşamın gerçeklerinden kökenleniyor; halk çoğun- luğunun desteğini arkasına alıyor: tarihsel dönüm noktasında, Türkiye'nin 21 'inci yüzyıldaki yörün- gesini saptıyor. • Peki, bütün bu hesapları altüst edecek sonuç- lar sandıktan çıkarsa ne olur?.. Olmaz olmaz deme olmaz olmaz. YEŞİL ELMAFA m Difer turianmızın byıtlan devam etmektcdır Saat:18.00-20.00 KonuşiMKilar: FÜSUN AKATLI-HİLMİ YAVUZ TÜLİN BUMİN P.E.N YAZARLAR DERNEĞI YAZARLAR S E N D İ K A S I katkıianyla istiklal Cad. (Fransız Konsolosluğu yanı) Taksim Tel: 252 38 81/82
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle