Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 4 MART 1999 PERŞEMBE
14 KULTUR
Yavuz Tanyeli, gördüğünü, yaşadığını farklı açılardan keşfederek tuvaline yansıtıyor
Dalıa ivi ^demlenmis' resimler
ESRA ALtÇAVUŞOĞLU
Yapı Kredi Kâzım Taşkent Sa-
nat Galerisi'ne girdiğinizde bü-
yûk boyutlu bir tablo karşıhyor
sizi. Yavuz TanyeB'nin Sonba-
hardaGümüşlûkadlı yapıtı Gü-
müşlük'ün ve insanlann derin
hüznûnü yansıtıyor Herbir figûr
ayn ayn hikâyeleri olan bir ara-
ya geldiklerinde ise yalnızlıkla-
n daha da belirginleşen birerport-
re ashnda. Sanatçiya göre "Ba-
n anlar oluyor ki her şey, zaman
duruyor işte, o anın resmi bu."
Tanyeli'nin tuvaline uzun sü-
redir takılı kalan birbaşka konu
ise develer. Sıcak iklimlerin mağ-
rur ve ağırbaşlı hayvanı deve,
Yavuz Tanyeli'nin tuvalinde bam-
başka bir biçimde yaşam bulu-
yor. Bazen devecisiyle bazen ise
tek başına tuvale yerleşen deve.
Tanyeli için sonradan tanıştığı
ancak kader birliği yaptığı bir
öğe. Ege'nin geleneğinde önem-
li bir yer işgal eden hatta folklo-
rik bir unsuru bile olan deve ve
devecilerin tuvaldeki birliktelik-
lerinde de yine hüzün var. Tan-
yeli'nin tuvaline yansıyan deve-
lerde oryantalist bir bakış açısı
değil gördüğümüz. zaten kendi-
sinin de kabul etmediği bir du-
rumbu. Develer bazen primitif,
bazen empresyonist, bazen ise
ekspresyorust firça darbeleriyle
can buluyor Tanyeli 'nin tuvalin-
de.
Deveier ve cazcılar
Sanatçının tuvaline yansıyan
her bir fîgürün devamlılığı söz ko-
nusu. Kimisi gelır, poz verir sa-
natçıya, kimisi de tamdığıdır, o
tipe uygun bir karakterse tuval-
deki yenni alır. Tanyeli'nin resim-
lerindeki her fıgür, bir tiyatro
metninın karakterleri gibi. Kim
hangi role uygunsa. Deveciler
gıbi değişmez bazı karakter oyun-
culan da yok değil elbette. Ba-
zılan ise kendı ayaklanyla gelip
soruyor: "Mustafa Usta'mn fo-
toğrafinı yapmışsın gari Bizim-
kiniyapmıyacan nu?
M
Saçını ta-
• Sanatçının resimlerinde artık Bodrumlu,
Egeli olmasının önemli bir yeri var. Sürekli
değişim içinde. "Yaşantıyla daha yakın, iç içe
olmasını tercih ederim resim sanatının. Gözlem,
algı ve onun getirdiği tortu daha iyi, daha
demlenmiş resimler ortaya çıkanyor."
nyor, cigarasını yerleştiriyorağ-
zının ucuna ve poz veriyor Tan-
yeli'ye. Bazen bir portre bazen
ise kalabalık bir sahnenin içinde-
ki yerini alıyor Bodrumlu Os-
man.
Aynı konuya birçok açıdan
yaklasıyor Tanyeli. Bu yüzden
de aynı konular bile çoİc farklı
duygularhissettiriyorızleyiciye.
Tanyeli'nin artık bir seri haline
gelen 'cazcılar'ı bu sergide de
de%am ediyor. Cazcı figürleri bir
bakıyorsunuz bir de\e ıle ya da
tek başına müziğini icra ediyor.
Sanatçının resimlerinde artık
Bodrumlu, Egeli olmasının da
önemli bir yeri var. " Ne kadar
donanımh, ne kadar entelektûel
olursan oL, çok uzun köyde > aşa-
dığın zaman o ilkel halini tekrar
kazanıyorsun, hanrhyorsun. Ora-
daki insanın gözü gibi görüyor-
sun her şeyi." Tanveli de orada-
kiler gibi görüyor, ama görüşün-
deki sanatçı duyarlıhğı değişmi-
yor.
Başkakhran yanı hep var
Sanatçının sergide yer alan bü-
yük boyutlu çalışmalanndan bi-
ri de Köy Üzüntüsü. Bir ölümü
anlatan bu resim yaşarrun sür-
düğünün en açık kanıtı.
Muhteşem bir doganın içinde
kanlar içinde bir genç, acı ve ya-
şam dev am ediyor... "Ölüm do-
ğanm bütünii içindegörsd olarak
o kadar da acı gelmiyor. Doğa
içinde resim yapmak. bir şekilde
sanatçının kendini mecbur hisstt-
tiği ağır ve abartılı duygusallık-
'Deve', 1998, tuval üzerine vağlıboya.
tan çekip alıyor. O zaman ne ka-
dar mutsuz olursan oL iyileşiyor-
sun. Doğa bir anlanıda rehabili-
tasyon işlevi görüyor.'7
Tanyeiı'nin bu sergide çok al-
tı çizilmeyen ancak sanatınınbe-
lirleyici özelliklerinden biri olan
siyasi katman. üzerinde durul-
ması gereken bir konu. 1997
AK-M sergisini irticanın irdelen-
mesine ayıran sanatçı, başkaldı-
ran tarafını hep korumak istiyor.
"Resim çok geniş bir mesele.
Herhangi bir fikrin sözcüsü ola-
rak ya da özgün bir sanatçı ola-
rak bir şey yapabilirsin. yorum-
layabitirsin. Çünkü resim yapıyor-
sundurzaten. Bütiinyaşamını si-
yasi bir şeye vakfedemezsin. Sa-
dece siyasi resim yapmış insanlar
da. yapmamış olanlar da var. Be-
nimki sürekli bir gözlem... Bazı
olaylar oluyor ki, senin ona \eri-
lecek bir cevabm var. Madımak
Oteli yakılıyor, birçok insan kat-
lediMyor. Aritık ayağa kalkmaktan
daha doğal ne olabilir ki_."
Tanyelı'nın yaşadığı çevreyi
değiştirmesi elbette resimlerine
de yansıyor. O sürekli bir deği-
şim içinde Doğaldır kı algısı da
değışıyor. "Onun birfiltresi var,
oradan sü/crek alryorsunuz. Ör-
negin Akdeniz'de yaşayan çeşit-
li hayvan türleri var. Ben deveyi
seçmişim ama başka şe>ler de
var. Bir sürii şey içinden tercilti-
ni yapıyorsun ve onunla da eni-
ne boyuna uğraşıyorsun. Başka
bir boşluğa gidiyorsun vc onu al-
gılanıak zorunda kalıyorsun. Ya-
şanüyla daha yakın, iç içe olma-
sını tercih ederim resim sanatının.
Gözlem, algı ve onun getirdiği
tortu daha iyi, daha demlenmiş
resimler ortaya çıkanyor"
Yavuz Tanyeli gördüğünün,
yaşadığinın resmini yapıyor. Ama
keşfedıyor da "Ressamın gözü
görür.Gördüğü /aman da bir sü-
rii şeyi daha fazla görmeye baş-
lar. GördUklerinin bir kısmının
sansürienmesinden yana dej£i-
lim. Bu gözlem ve duygu işL Oy-
k bir halde, beden de kanşıyor
işe, büyük bir resim yaparken
'Can YikeT, 1998, tuval üzerine yaglıboya.
parmakla değil,kolunla yapıyor-
sun. Bazen öyle bir an geliyor ki
bir minyatürcü gibioturup büyük
bir titizlikle boyaman gerektiği-
ni hissediyorsun. Nerede ne gere-
kryorsa o._ Bu gerekliliklerin top-
lamından o resim anlayışı ortaya
çıkıvor."
Figürden vazgeçemiyor
Figür, Tanyeli'nin vazgeçeme-
diği bir öğe. Ona göre, deve de.
devedikeni de. ot da bir figür.
Ama insan f igürünün ayn bir ye-
ri var. Insanlan bazen kendisı, ba-
zen ünlü bir şair (Can Yücet), ba-
zen ise bir aktör (Tuncel Kurtiz)
oluyor. Can Yücel'in san fon üze-
rine portresi her ne kadar 17 da-
kikada yapılmış olsa da, ünlü şa-
irin tüm karakteristik öğelerini
içinde banndıyor. Rakı kadehi,
atleti ve dağınık saçlanyla karşı-
nızda Can Baba.
"Her ressam kendi karakteri ve
duygusuna göre aynı nesne üze-
rinde bambaşka şcyler yapabilir.
Bir anlamdazamanda geri>« doğ-
ru gkliş yapryorum. Bu konuda ne
kadar başanh ohırsam o kadar fle-
riye dönük işler çıkarabilirim di-
ye düşünüyorum. O açıdan
postmodemizmin 'şeylerin içini
boşaltalım' anlayışına karşıyım.
Şey lerin içini boşaltmay alım. Var
olan şey bitmiştir artık onu hiçbir
güçeUeyemez.Onu alıp başka bir
yere devşiremezsin."
Philippe Besson, Istanbul Devlet Tiyatrosu 'nda Goethe 'nin 'Urfaust'unu sahneliyor
BirbUim adamının aşkıyeniden iarifiHASÎBE KALKAN KOCABAY
Johann VVblfgang von Goethe, genç-
lik yıllannda Faust teması üzerine ça-
hşmaya başlamış ve ancak ölümünden
kısa bir süre önce, 82 yaşmdayken, ya-
pıtını tamamlamıştır. "L'rfaust" şairin
gençlik dönemine ait, tümüyle "Fırtına
ve Aühm" akımının etkisini taşıyan bit-
memiş bir yapıt. bir fragmandır.
18. yüzyılın ikinci yansında Alman-
ya'da ortaya çıkan ve etkisi kısa sürede
dağılan "Fırtma ve Ablım
T>
ın temsilcile-
ri için Faust, akla ve mantığa duygulan
ve tutkulan ile karşı gelen aşkı yeniden
keşfeden ve onu özgürleştiren bir kah-
ramandı. "UrfeusfTürkiye'de ilkkez Is-
tanbul Devlet Tiyatrosu'nda bir Alman
yönetmen olan Philippe Besson'un yo-
rumuyla sahnelenmekte.
'Brecht didaktiktiyatroyapmadT
- Babamz Benno Besson,çokönemli bir
yönetmenler kuşağından geliyor, yani
Berüner F.nsembİe'de Brecht'in öğrenci-
si olarak yetişti Babanızın çalışmalann-
da Brecht'in etkisi ve doğal olarak bu et-
kinin size yansunası nedir?
Babamın büyük şansı, her şeyin yıkık
dokük olduğu savaş sonrast dönemde. he-
yecanla yeni bir toplumsal düzenin ku-
rulmaya çalışıldığı bir yerde. Brecht gi-
bi biriyle çalışma fırsatı bulmuş olma-
sıdır. Bu büyük bir maceraydı onun için,
çünkü dünyanın hiçbir yerinde tiyatro
alanında Doğu Berlin'den daha heyecan
verici bir yer yoktu. Babamın Brechfle
olan bu bağlantısının izlerini benim ti-
yatromda bulabilirsiniz. Babam, hocası
Brecht gibi asla didaktik bir tiyatro yap-
madı, diğer Brecht öğrencilen ya da asis-
tanlan onun yapıtlannı Incil gibi okur-
ken, harfî harfine kuramına sadık kalma-
ya çabalarken. o özgürce yaklaştı onla-
ra, çünkü dilinde Fransız tiyatrosu gele-
neğini banndınyordu.
Brecht, babamın bu rahatlığından ve
anlaümındaki yogunlugundan hoşlaruyor-
du \e onu destekliyordu. Nitekim Ber-
liner Ensemble'nin açılışı, babamın sah-
nelediği "DonJuan"layapıldı. Babam.
Brecht'in ölümünden sonra, Berliner En-
semble'de kurama olan özgür yaklaşımı
nedeniyle bannamadı ve Deutsches The-
ater'de bir süre çalıştıktan sonra, yine
Doğu Berlin'de bulunan Vblksbühne'nin
başına geçti.
Tiyatroda didaktîzmin yeri olmadığı-
nı düşünüyorum, bu nedenle oyuncular
bana daha çalışmanın başında konsepti-
mi sorduklannda, onlara örneğin "Fausf\ı
Commedıa Del Arte'den esınlenerek sah-
neleyeceğimı söyleyemem, çünkü baş-
tan böyle bır şeyi söyleyerek yola çık-
mak. beni sınırlandınr, önümü kapatır.
- Benno Besson'un bir reji çabşması-
nı anlatan belgesel bir film izledim ve si-
zin çalışma biçiminizin onunkine çok
rfaust, tam bir klasik.
Insanlan konu alan, duygu ve
çelişkileri göz önüne seren bir
yapıt. Aşk ve ulvi amaçlar
peşinde koşan bir kişiyi konu alır
'Urfaust*. Bunlar evrensel şeyler,
Faust'un Türkiye'de ya da
Almanya'da sahneleniyor olması
bu açıdan fark etmez.
Ancak tamamlanmamış bir
metin. Boşluklan, Brecht'in ara
metinleriyİe besleyerek öyküyü
sahneye taşıdım.
benzediğini düşündüm.
Evet, doğru bir gözlem bu. Tiyatroya
yaklaşımımda ve çalışma biçimimde ba-
bama oldukça yakın olduğumu düşünü-
yorum. Genellikle ikinci kuşak ya tü-
müyle farklı bir meslek ya da aynı işi ya-
pıyorsa tümüyle farklı bir biçem seç-
mekte. Ben babamın tiyatrosunu çok se-
vıyorum. yaptığı işlerden büyük keyif alı-
yorum. Reji asistanı ve oyuncu olarak
onunla birlikte çalıştım ve onunla sanat-
sal açıdan hiç çatışmadım. Tabii durum
bövle olunca kendi tarzımı bulmakta
zorlanıyorum, ancak onunla yaptığım
çalışmalann yarannı da görüyorum. Ba-
bamın. Brecht"i gerçekten anlamış olan
az sayıdaki insandan biri olduğunu dü-
şünüyorum. Bunu hiçbir zaman söyle-
medi, ama çalışmalannda bunu hisse-
debiliyorum. Brecht'in ne istediğini ger-
çekten anladı.
Goethe'nin 250. doğum günû
-Bunu biraz daha açar mısınız?
Babam, Brecht'ten. diyalektik düşünce
ve metinle hesaplaşma biçimi aldı. Ben
de bu yaklaşımı pavlaşıyorum.
-Goethe Enstitüsü'nün davetlisi olarak
İstanbul'da bulunuyorsunuz ve Devlet
Tiyatrosu'nda bir oyun sahnetemenizis-
tendL Goethe'nin 250. doğum günii ne-
deniyie -IJrfaust" seçildi. Bu metni dili-
ni bilmediğiniz ve ilk kez bulunduğunuz
bir ülkede sahneye koymaya hazırlaıur-
ken ne düşündünüz?
Ne düşüneceğımi pek bilemiyordum,
açıkçası. Oyunculan da tanımıyordum.
Gerçi birkaç oyun izlemiştim İstanbul'da,
ancak onlar da tam bir fikir veremezler-
.Vhmet CemaTin Uk kez çevirdiği oyunun dekonı Orhan Alpaslan'a, kostümü Serpil Tezcan'a ait
di bana. Beni ve çalışma biçimimi nasıl
karşılayacaklannı bilmiyordum. Bana
bu denli yabancı bir yere hazır bir kon-
septle gelmek çok yanlış olurdu. Bura-
da, oyuncularla birlikte bu konsepti ge-
liştirmek istedim. Bu yaklaşımım oyun-
culan biraz şaşırttı, öyle ki bazılan son-
ra, neden şu ya da bu yöne gideceğimi
daha önce söylemediğimi sordular. Ca-
lışmanm commedia del arte'ye sapaca-
ğını önceden kestiremezdim. Böyle ka-
lıplan önceden belirlemeyi yanlış bulu-
yorum. Ortaya çıkan her şey burada, pro-
valar sırasında oyuncularla birlikte oluş-
tu.
Aşk ve ulvi amaçlar^.
- - l rfaust "ta sizi en çok ne ilgilendir-
di?
Ashnda Türkiye'nin koşullannı göz
önünde bulundurarak metni sahnelemek
gerektiği düşünülebilir. Ancak "Urfa-
ust" tam bir klasik. tnsanlan konu alan,
duygu ve çelişkileri göz önüne seren bir
yapıt. Aşk ve ulvi amaçlar peşinde ko-
şan bir kişiyi konu alır "Urfaust". Bun-
lar evrensel şeyler, Faust'un Türkiye'de
ya da Almanya'da sahneleniyor olması
bu açıdan farİc etmez. Ancak "Urfaust"
tamamlanmamış birmetin. Türkiye'de bü-
yük çapta bilinmeyen bir metin olduğu-
nu söylediler. Bu nedenle metindeki boş-
luklan Brecht' in ara metinleriyİe besle-
yeTek, bütünlüklü bir öyküyü sahneye
taşımak istedim. Öncelikli amacım. öy-
künün kendisini uzak bir yoruma sapma-
dan sahneye taşımaktı.
- Klasik oyunlara yaldaşımınız genel-
denasddır?
Klasik metinler zamana bağlı olmayan
evrensel metinlerdir. Onlar her zaman
modern olduklan için farklı bir yorum
gereksinmezler. Bu tür yapıtlara birebir
anlamlar yüklemek ya da oyun kişileri-
ni çağımızda yaşayan kişilerle özdeşleş-
tirmek yapıta haksızlıktır bence.
- Dil engefi nedeniyle mi ayunculann
beden dili ve mimiklerindeki ifadeleri
üzerinde yoğunlaştmız? Böylece konuş-
ma diüni aşan birteştirîd bir dil yaratma-
ya mı çalışünız?
Evet. metni görsel olarak, yani oyun-
culann beden dili aracıhğıyla, benim de
anlayabileceğim bir hale getirmek iste-
dim.
- Dil cngclinin bulunmadığu Almanca
konuşulan bir ülkedetşinizdaha kolay ohır
muydu?
Elbette kolaylıklar olurdu. Ancak oyun-
cular açısından bunu söylemek çok zor,
çünkü dil engeline karşın kimi zaman Al-
man oyunculardan bile daha inanarak, bü-
yük bir ilgiyle ve sabırla çalıştılar. Orta-
ya çıkan sonuç belki arzuladığım düze-
ye ulaşmadı, ancak Türkiye'ye gelmiş ve
bu çalışmayı yapmış olmaktan çok mut-
luyum.
IŞILDAK VE YELPAZE
ATtLLA BtRKtYE
Sayın Başbakan!
Sayın Başbakan siz, Türkiye'de yazariann, ede-
biyatçılann, sanatçıların "ne" ve "nasıl" kazandı-
ğını biliyor musunuz?
Belki birzamanlar biliyordunuz; eski yıllarda, ha-
ni şiirieriniz, dünya edebiyatından yaptığınız çevi-
rileriniz yayımlanırken.
Türkiye "garip" bir ülke.
Gerici ve anayasanın yayımlama özgüriüğü mad-
desine aykın "bandrolyasası"nin yönetmeliği, si-
zin başkanı bulunduğunuz parti hükümette ortak
iken çıktı.
Siz başbakan yardımcısı, yönetmeliği çok bü-
yük bir başanymış gibi çıkartan kültür bakanı da
sizin partinin üyesi...
Zaten işin "başka" bir talihsizliği, bu yasanın
başka bir sosyal demokrat bakanın zamanında
hazırianmış olması.
31 Mart'ta yürürlüğe girecek olan adı yumuşa-
tılarak "güvenlik hologramına" çevrilen "bandrol
yasası" yetmiyormuş gibi, yazara defter tutma zo-
runluluğu getiriliyori
Sizin iktidannızda, kim bilir daha neler görece-
ğiz!
• • •
Maliye Bakanlığı 19 Şubat'ta Resmi Gazete'de
bir tebliğ yayımladı. Buna göre, telif kazancı elde
eden herkes için defter tutma zorunluluğu getiri-
liyor.
Yazann kazancının miktarına bakılmaksızın ge-
tirilen bu zorunluluk, yazma ve yaratma özgüriü-
ğünü kısıtlayan bir başka uygulama.
Yazarlar, bu uygulamanın sanata ve kültüre vu-
rulmuş bir darbe olduğunu söylediler. Günlerdir ba-
sında, televizyonlarda tepkiler dile geldi...
Bakanlığın yayımladığı konuyla ilgili "tebliğ'ın,
telif kazancı adı altında yüksek miktarlarda ka-
zanç elde eden "kimi sanatçılar" için olduğu söy-
leniyor...
Şayet gerçekten de böyle ise, bakanlık bir ta-
nım çerçevesinde ak ile karayı birbirinden ayınrdı.
Kurunun yanında yaş da yanmazdı...
Ama, bu pek inandıncı gelmiyor.
Gelmiyor çünkü, ortada31 Mart'ta yürürlüğe gi-
recek olan, yukanda belirttiğim, daha önce bu kö-
şede defalarca dile getirdiğim, gerici, baskıcı, en
önemlisi anayasanın yayımlama özgürlüğü mad-
desine aykın olan "bandrol yasası "nin yönetmeli-
ği var.
Üstelik "bandrol yasası" da bir fıyasko. Kültür
Bakanı'nın açıklamasına göre, karann alındığı 30
Haziran 1998'den günümüze kadar 7 yayınevi
bandrol almak için başvurmuş.
Oysa ki, uzmanlann verdiği sayılara göre, geçen
yılın ikinci altı ayında 422 yayınevi 4000 civannda
yeni kitap yayımlamış, bir o kadar da yeni basım
olduğu bildiriliyor.
Yalnızca yedi yayınevinin başvurduğu gibi, hâ-
lâ sokaklarda korsan kitap ve CD satışı rahatça ya-
pılıyor!
"Yayıncılara hırstz" diyen Orhan Pamuk'un çift
bandrollü kitabının bile korsanı satılryor!
Kültür Bakanı kendınden önceki dört bakanın yü-
rürlüğe koymadığı yasayı, yönetmeliğini çıkartarak,
yazarlara, sanatçılara hediye etti!
Maliye Bakanı da aynı partinin üyesi. Yazarlara
defter tutma zorunluluğu getirerek, kültüre ciddi bir
darbe vuran Maliye Bakanı, şimdi dünya kültür
kenti olan Istanbul Büyükşehir Belediye Başkan-
lığına aday!
Türkiye'deki "iktidahann" alışılagelmiş politika-
sı sürüyor!
Düşünceden, yaratımdan korkuluyor! Yazan, sa-
natçıyı, "dünyayı sorgulamasın" diye köşeye sıkış-
tırmak, elini kotunu bağlamak için böylesine yön-
temlere başvuruluyor.
Bilmem bunun başka bir anlamı var mı?
• • •
Sayın Başbakan, yazarlar, sanatçılar Türkiye'de
vergilerini peşin ödeyen "kes/m/er"dendir. Üstelik
bu vergi oranı yüzde yirmi altılara kadar çıkar.
Yazann, sanatçının telif aldığı kurum, parayı öder-
ken, vergisini de keser!
Soruyu yinelemek gerekir, siz Türkiye'de yaza-
nn, edebiyatçının, sanatçının (ama gerçek anlam-
da yaratım sürecinde olanların) "ne" ve "nasıl" ka-
zandığını biliyor musunuz?
Ortada bir saçmalık var. Bu saçmalık, "şayet is-
tenirse" düzertilebilinir!
Bazen geri "adım atmak" bir erdemdir. Erdemin
ne demek olduğunu bir şairden başka kim daha
iyi bilebilir!
Mungo McCosh'un resim sergisi
• Kültür Servisi - Dört yıldan beri istanbul'da
yaşayan Iskoç sanatçı Mungo McCosh'un
Ankara'da açacağı ilk kışisel sergisi 10-27 Mart
tarihleri arasında The British Council Art Gallery'de
gerçekleşecek. Sanatçı, 'Sebzeler, Çiçekler ve
Türbeler' başlıkh bu sergide form. doku ve renk
unsurlannı yenilikçi bir tarzla sunarak Türkiye'nin
kültürel ve görsel kimliğini araştinyor.
(312-468 6192)
Herkes İçin Sanat Eğitimi
• Kültür Servisi -Marmara Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi'nin geçen yıl başlattığı Herkes
için Sanat Eğitimi projesinin bahar dönemi 9
Mart'ta başlıyor. Her kesimden ve her eğitim
düzeyinden kişilerin eğitim almasına olanak
sağlayan ve 4 dönemden oluşan Akşam Hafta Sonu
Atölyeleri 15 Temmuz'a dek sürüyor. Programlan
atölye ağırlıkh olan eğitim, teorik dersler ve konuk
öğretim üyelerinin katılımıyla destekleniyor. Aynca
devam etmekte olan resim ve takı atölyelerinin yanı
sıra heykel, fotoğraf, gravür, cam, giyim tasanmı,
sinema-TV ve dokuma alanlannda da programlar
açıldı. Atölye çalışmalanna katılmak isteyenler dört
dönemlik ders programlanndan herhangi bir dönemi
alabildıklen gibi 4 dönemi isterlerse ayn ayn da
alabiliyorlar. (0216- 326 26 68)
Hilafettn kaldmlması, eğitim ve
öğretim birliği paneli
• Kültür Servisi - Atatürkçü Düşünce derneği Şişli
Şubesi bugün saat 19.00'da Mecidiyeköy Kültür
Merkezi'nde 'Hilafetin Kaldınlması, Eğitim ve
Öğretim Birliği" yasalannm kabul edilmesi
nedeniyle bir panel düzenleyecek. Müzik resitaliyle
başlayacak olan ve ADD Şişli Şubesi Başkanı
Kemal Özden'in yöneteceği panele Yekta Güngör
Özden, llhan Selçuk, Ümit Zileli, Adnan Polat,
Cemal Kutay ve Fatih Altaylı katılacak. (247 44 93)