25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 MART 1999 PERŞEMBE 14 KULTUR Yavuz Tanyeli, gördüğünü, yaşadığını farklı açılardan keşfederek tuvaline yansıtıyor Dalıa ivi ^demlenmis' resimler ESRA ALtÇAVUŞOĞLU Yapı Kredi Kâzım Taşkent Sa- nat Galerisi'ne girdiğinizde bü- yûk boyutlu bir tablo karşıhyor sizi. Yavuz TanyeB'nin Sonba- hardaGümüşlûkadlı yapıtı Gü- müşlük'ün ve insanlann derin hüznûnü yansıtıyor Herbir figûr ayn ayn hikâyeleri olan bir ara- ya geldiklerinde ise yalnızlıkla- n daha da belirginleşen birerport- re ashnda. Sanatçiya göre "Ba- n anlar oluyor ki her şey, zaman duruyor işte, o anın resmi bu." Tanyeli'nin tuvaline uzun sü- redir takılı kalan birbaşka konu ise develer. Sıcak iklimlerin mağ- rur ve ağırbaşlı hayvanı deve, Yavuz Tanyeli'nin tuvalinde bam- başka bir biçimde yaşam bulu- yor. Bazen devecisiyle bazen ise tek başına tuvale yerleşen deve. Tanyeli için sonradan tanıştığı ancak kader birliği yaptığı bir öğe. Ege'nin geleneğinde önem- li bir yer işgal eden hatta folklo- rik bir unsuru bile olan deve ve devecilerin tuvaldeki birliktelik- lerinde de yine hüzün var. Tan- yeli'nin tuvaline yansıyan deve- lerde oryantalist bir bakış açısı değil gördüğümüz. zaten kendi- sinin de kabul etmediği bir du- rumbu. Develer bazen primitif, bazen empresyonist, bazen ise ekspresyorust firça darbeleriyle can buluyor Tanyeli 'nin tuvalin- de. Deveier ve cazcılar Sanatçının tuvaline yansıyan her bir fîgürün devamlılığı söz ko- nusu. Kimisi gelır, poz verir sa- natçıya, kimisi de tamdığıdır, o tipe uygun bir karakterse tuval- deki yenni alır. Tanyeli'nin resim- lerindeki her fıgür, bir tiyatro metninın karakterleri gibi. Kim hangi role uygunsa. Deveciler gıbi değişmez bazı karakter oyun- culan da yok değil elbette. Ba- zılan ise kendı ayaklanyla gelip soruyor: "Mustafa Usta'mn fo- toğrafinı yapmışsın gari Bizim- kiniyapmıyacan nu? M Saçını ta- • Sanatçının resimlerinde artık Bodrumlu, Egeli olmasının önemli bir yeri var. Sürekli değişim içinde. "Yaşantıyla daha yakın, iç içe olmasını tercih ederim resim sanatının. Gözlem, algı ve onun getirdiği tortu daha iyi, daha demlenmiş resimler ortaya çıkanyor." nyor, cigarasını yerleştiriyorağ- zının ucuna ve poz veriyor Tan- yeli'ye. Bazen bir portre bazen ise kalabalık bir sahnenin içinde- ki yerini alıyor Bodrumlu Os- man. Aynı konuya birçok açıdan yaklasıyor Tanyeli. Bu yüzden de aynı konular bile çoİc farklı duygularhissettiriyorızleyiciye. Tanyeli'nin artık bir seri haline gelen 'cazcılar'ı bu sergide de de%am ediyor. Cazcı figürleri bir bakıyorsunuz bir de\e ıle ya da tek başına müziğini icra ediyor. Sanatçının resimlerinde artık Bodrumlu, Egeli olmasının da önemli bir yeri var. " Ne kadar donanımh, ne kadar entelektûel olursan oL, çok uzun köyde > aşa- dığın zaman o ilkel halini tekrar kazanıyorsun, hanrhyorsun. Ora- daki insanın gözü gibi görüyor- sun her şeyi." Tanveli de orada- kiler gibi görüyor, ama görüşün- deki sanatçı duyarlıhğı değişmi- yor. Başkakhran yanı hep var Sanatçının sergide yer alan bü- yük boyutlu çalışmalanndan bi- ri de Köy Üzüntüsü. Bir ölümü anlatan bu resim yaşarrun sür- düğünün en açık kanıtı. Muhteşem bir doganın içinde kanlar içinde bir genç, acı ve ya- şam dev am ediyor... "Ölüm do- ğanm bütünii içindegörsd olarak o kadar da acı gelmiyor. Doğa içinde resim yapmak. bir şekilde sanatçının kendini mecbur hisstt- tiği ağır ve abartılı duygusallık- 'Deve', 1998, tuval üzerine vağlıboya. tan çekip alıyor. O zaman ne ka- dar mutsuz olursan oL iyileşiyor- sun. Doğa bir anlanıda rehabili- tasyon işlevi görüyor.'7 Tanyeiı'nin bu sergide çok al- tı çizilmeyen ancak sanatınınbe- lirleyici özelliklerinden biri olan siyasi katman. üzerinde durul- ması gereken bir konu. 1997 AK-M sergisini irticanın irdelen- mesine ayıran sanatçı, başkaldı- ran tarafını hep korumak istiyor. "Resim çok geniş bir mesele. Herhangi bir fikrin sözcüsü ola- rak ya da özgün bir sanatçı ola- rak bir şey yapabilirsin. yorum- layabitirsin. Çünkü resim yapıyor- sundurzaten. Bütiinyaşamını si- yasi bir şeye vakfedemezsin. Sa- dece siyasi resim yapmış insanlar da. yapmamış olanlar da var. Be- nimki sürekli bir gözlem... Bazı olaylar oluyor ki, senin ona \eri- lecek bir cevabm var. Madımak Oteli yakılıyor, birçok insan kat- lediMyor. Aritık ayağa kalkmaktan daha doğal ne olabilir ki_." Tanyelı'nın yaşadığı çevreyi değiştirmesi elbette resimlerine de yansıyor. O sürekli bir deği- şim içinde Doğaldır kı algısı da değışıyor. "Onun birfiltresi var, oradan sü/crek alryorsunuz. Ör- negin Akdeniz'de yaşayan çeşit- li hayvan türleri var. Ben deveyi seçmişim ama başka şe>ler de var. Bir sürii şey içinden tercilti- ni yapıyorsun ve onunla da eni- ne boyuna uğraşıyorsun. Başka bir boşluğa gidiyorsun vc onu al- gılanıak zorunda kalıyorsun. Ya- şanüyla daha yakın, iç içe olma- sını tercih ederim resim sanatının. Gözlem, algı ve onun getirdiği tortu daha iyi, daha demlenmiş resimler ortaya çıkanyor" Yavuz Tanyeli gördüğünün, yaşadığinın resmini yapıyor. Ama keşfedıyor da "Ressamın gözü görür.Gördüğü /aman da bir sü- rii şeyi daha fazla görmeye baş- lar. GördUklerinin bir kısmının sansürienmesinden yana dej£i- lim. Bu gözlem ve duygu işL Oy- k bir halde, beden de kanşıyor işe, büyük bir resim yaparken 'Can YikeT, 1998, tuval üzerine yaglıboya. parmakla değil,kolunla yapıyor- sun. Bazen öyle bir an geliyor ki bir minyatürcü gibioturup büyük bir titizlikle boyaman gerektiği- ni hissediyorsun. Nerede ne gere- kryorsa o._ Bu gerekliliklerin top- lamından o resim anlayışı ortaya çıkıvor." Figürden vazgeçemiyor Figür, Tanyeli'nin vazgeçeme- diği bir öğe. Ona göre, deve de. devedikeni de. ot da bir figür. Ama insan f igürünün ayn bir ye- ri var. Insanlan bazen kendisı, ba- zen ünlü bir şair (Can Yücet), ba- zen ise bir aktör (Tuncel Kurtiz) oluyor. Can Yücel'in san fon üze- rine portresi her ne kadar 17 da- kikada yapılmış olsa da, ünlü şa- irin tüm karakteristik öğelerini içinde banndıyor. Rakı kadehi, atleti ve dağınık saçlanyla karşı- nızda Can Baba. "Her ressam kendi karakteri ve duygusuna göre aynı nesne üze- rinde bambaşka şcyler yapabilir. Bir anlamdazamanda geri>« doğ- ru gkliş yapryorum. Bu konuda ne kadar başanh ohırsam o kadar fle- riye dönük işler çıkarabilirim di- ye düşünüyorum. O açıdan postmodemizmin 'şeylerin içini boşaltalım' anlayışına karşıyım. Şey lerin içini boşaltmay alım. Var olan şey bitmiştir artık onu hiçbir güçeUeyemez.Onu alıp başka bir yere devşiremezsin." Philippe Besson, Istanbul Devlet Tiyatrosu 'nda Goethe 'nin 'Urfaust'unu sahneliyor BirbUim adamının aşkıyeniden iarifiHASÎBE KALKAN KOCABAY Johann VVblfgang von Goethe, genç- lik yıllannda Faust teması üzerine ça- hşmaya başlamış ve ancak ölümünden kısa bir süre önce, 82 yaşmdayken, ya- pıtını tamamlamıştır. "L'rfaust" şairin gençlik dönemine ait, tümüyle "Fırtına ve Aühm" akımının etkisini taşıyan bit- memiş bir yapıt. bir fragmandır. 18. yüzyılın ikinci yansında Alman- ya'da ortaya çıkan ve etkisi kısa sürede dağılan "Fırtma ve Ablım T> ın temsilcile- ri için Faust, akla ve mantığa duygulan ve tutkulan ile karşı gelen aşkı yeniden keşfeden ve onu özgürleştiren bir kah- ramandı. "UrfeusfTürkiye'de ilkkez Is- tanbul Devlet Tiyatrosu'nda bir Alman yönetmen olan Philippe Besson'un yo- rumuyla sahnelenmekte. 'Brecht didaktiktiyatroyapmadT - Babamz Benno Besson,çokönemli bir yönetmenler kuşağından geliyor, yani Berüner F.nsembİe'de Brecht'in öğrenci- si olarak yetişti Babanızın çalışmalann- da Brecht'in etkisi ve doğal olarak bu et- kinin size yansunası nedir? Babamın büyük şansı, her şeyin yıkık dokük olduğu savaş sonrast dönemde. he- yecanla yeni bir toplumsal düzenin ku- rulmaya çalışıldığı bir yerde. Brecht gi- bi biriyle çalışma fırsatı bulmuş olma- sıdır. Bu büyük bir maceraydı onun için, çünkü dünyanın hiçbir yerinde tiyatro alanında Doğu Berlin'den daha heyecan verici bir yer yoktu. Babamın Brechfle olan bu bağlantısının izlerini benim ti- yatromda bulabilirsiniz. Babam, hocası Brecht gibi asla didaktik bir tiyatro yap- madı, diğer Brecht öğrencilen ya da asis- tanlan onun yapıtlannı Incil gibi okur- ken, harfî harfine kuramına sadık kalma- ya çabalarken. o özgürce yaklaştı onla- ra, çünkü dilinde Fransız tiyatrosu gele- neğini banndınyordu. Brecht, babamın bu rahatlığından ve anlaümındaki yogunlugundan hoşlaruyor- du \e onu destekliyordu. Nitekim Ber- liner Ensemble'nin açılışı, babamın sah- nelediği "DonJuan"layapıldı. Babam. Brecht'in ölümünden sonra, Berliner En- semble'de kurama olan özgür yaklaşımı nedeniyle bannamadı ve Deutsches The- ater'de bir süre çalıştıktan sonra, yine Doğu Berlin'de bulunan Vblksbühne'nin başına geçti. Tiyatroda didaktîzmin yeri olmadığı- nı düşünüyorum, bu nedenle oyuncular bana daha çalışmanın başında konsepti- mi sorduklannda, onlara örneğin "Fausf\ı Commedıa Del Arte'den esınlenerek sah- neleyeceğimı söyleyemem, çünkü baş- tan böyle bır şeyi söyleyerek yola çık- mak. beni sınırlandınr, önümü kapatır. - Benno Besson'un bir reji çabşması- nı anlatan belgesel bir film izledim ve si- zin çalışma biçiminizin onunkine çok rfaust, tam bir klasik. Insanlan konu alan, duygu ve çelişkileri göz önüne seren bir yapıt. Aşk ve ulvi amaçlar peşinde koşan bir kişiyi konu alır 'Urfaust*. Bunlar evrensel şeyler, Faust'un Türkiye'de ya da Almanya'da sahneleniyor olması bu açıdan fark etmez. Ancak tamamlanmamış bir metin. Boşluklan, Brecht'in ara metinleriyİe besleyerek öyküyü sahneye taşıdım. benzediğini düşündüm. Evet, doğru bir gözlem bu. Tiyatroya yaklaşımımda ve çalışma biçimimde ba- bama oldukça yakın olduğumu düşünü- yorum. Genellikle ikinci kuşak ya tü- müyle farklı bir meslek ya da aynı işi ya- pıyorsa tümüyle farklı bir biçem seç- mekte. Ben babamın tiyatrosunu çok se- vıyorum. yaptığı işlerden büyük keyif alı- yorum. Reji asistanı ve oyuncu olarak onunla birlikte çalıştım ve onunla sanat- sal açıdan hiç çatışmadım. Tabii durum bövle olunca kendi tarzımı bulmakta zorlanıyorum, ancak onunla yaptığım çalışmalann yarannı da görüyorum. Ba- bamın. Brecht"i gerçekten anlamış olan az sayıdaki insandan biri olduğunu dü- şünüyorum. Bunu hiçbir zaman söyle- medi, ama çalışmalannda bunu hisse- debiliyorum. Brecht'in ne istediğini ger- çekten anladı. Goethe'nin 250. doğum günû -Bunu biraz daha açar mısınız? Babam, Brecht'ten. diyalektik düşünce ve metinle hesaplaşma biçimi aldı. Ben de bu yaklaşımı pavlaşıyorum. -Goethe Enstitüsü'nün davetlisi olarak İstanbul'da bulunuyorsunuz ve Devlet Tiyatrosu'nda bir oyun sahnetemenizis- tendL Goethe'nin 250. doğum günii ne- deniyie -IJrfaust" seçildi. Bu metni dili- ni bilmediğiniz ve ilk kez bulunduğunuz bir ülkede sahneye koymaya hazırlaıur- ken ne düşündünüz? Ne düşüneceğımi pek bilemiyordum, açıkçası. Oyunculan da tanımıyordum. Gerçi birkaç oyun izlemiştim İstanbul'da, ancak onlar da tam bir fikir veremezler- .Vhmet CemaTin Uk kez çevirdiği oyunun dekonı Orhan Alpaslan'a, kostümü Serpil Tezcan'a ait di bana. Beni ve çalışma biçimimi nasıl karşılayacaklannı bilmiyordum. Bana bu denli yabancı bir yere hazır bir kon- septle gelmek çok yanlış olurdu. Bura- da, oyuncularla birlikte bu konsepti ge- liştirmek istedim. Bu yaklaşımım oyun- culan biraz şaşırttı, öyle ki bazılan son- ra, neden şu ya da bu yöne gideceğimi daha önce söylemediğimi sordular. Ca- lışmanm commedia del arte'ye sapaca- ğını önceden kestiremezdim. Böyle ka- lıplan önceden belirlemeyi yanlış bulu- yorum. Ortaya çıkan her şey burada, pro- valar sırasında oyuncularla birlikte oluş- tu. Aşk ve ulvi amaçlar^. - - l rfaust "ta sizi en çok ne ilgilendir- di? Ashnda Türkiye'nin koşullannı göz önünde bulundurarak metni sahnelemek gerektiği düşünülebilir. Ancak "Urfa- ust" tam bir klasik. tnsanlan konu alan, duygu ve çelişkileri göz önüne seren bir yapıt. Aşk ve ulvi amaçlar peşinde ko- şan bir kişiyi konu alır "Urfaust". Bun- lar evrensel şeyler, Faust'un Türkiye'de ya da Almanya'da sahneleniyor olması bu açıdan farİc etmez. Ancak "Urfaust" tamamlanmamış birmetin. Türkiye'de bü- yük çapta bilinmeyen bir metin olduğu- nu söylediler. Bu nedenle metindeki boş- luklan Brecht' in ara metinleriyİe besle- yeTek, bütünlüklü bir öyküyü sahneye taşımak istedim. Öncelikli amacım. öy- künün kendisini uzak bir yoruma sapma- dan sahneye taşımaktı. - Klasik oyunlara yaldaşımınız genel- denasddır? Klasik metinler zamana bağlı olmayan evrensel metinlerdir. Onlar her zaman modern olduklan için farklı bir yorum gereksinmezler. Bu tür yapıtlara birebir anlamlar yüklemek ya da oyun kişileri- ni çağımızda yaşayan kişilerle özdeşleş- tirmek yapıta haksızlıktır bence. - Dil engefi nedeniyle mi ayunculann beden dili ve mimiklerindeki ifadeleri üzerinde yoğunlaştmız? Böylece konuş- ma diüni aşan birteştirîd bir dil yaratma- ya mı çalışünız? Evet. metni görsel olarak, yani oyun- culann beden dili aracıhğıyla, benim de anlayabileceğim bir hale getirmek iste- dim. - Dil cngclinin bulunmadığu Almanca konuşulan bir ülkedetşinizdaha kolay ohır muydu? Elbette kolaylıklar olurdu. Ancak oyun- cular açısından bunu söylemek çok zor, çünkü dil engeline karşın kimi zaman Al- man oyunculardan bile daha inanarak, bü- yük bir ilgiyle ve sabırla çalıştılar. Orta- ya çıkan sonuç belki arzuladığım düze- ye ulaşmadı, ancak Türkiye'ye gelmiş ve bu çalışmayı yapmış olmaktan çok mut- luyum. IŞILDAK VE YELPAZE ATtLLA BtRKtYE Sayın Başbakan! Sayın Başbakan siz, Türkiye'de yazariann, ede- biyatçılann, sanatçıların "ne" ve "nasıl" kazandı- ğını biliyor musunuz? Belki birzamanlar biliyordunuz; eski yıllarda, ha- ni şiirieriniz, dünya edebiyatından yaptığınız çevi- rileriniz yayımlanırken. Türkiye "garip" bir ülke. Gerici ve anayasanın yayımlama özgüriüğü mad- desine aykın "bandrolyasası"nin yönetmeliği, si- zin başkanı bulunduğunuz parti hükümette ortak iken çıktı. Siz başbakan yardımcısı, yönetmeliği çok bü- yük bir başanymış gibi çıkartan kültür bakanı da sizin partinin üyesi... Zaten işin "başka" bir talihsizliği, bu yasanın başka bir sosyal demokrat bakanın zamanında hazırianmış olması. 31 Mart'ta yürürlüğe girecek olan adı yumuşa- tılarak "güvenlik hologramına" çevrilen "bandrol yasası" yetmiyormuş gibi, yazara defter tutma zo- runluluğu getiriliyori Sizin iktidannızda, kim bilir daha neler görece- ğiz! • • • Maliye Bakanlığı 19 Şubat'ta Resmi Gazete'de bir tebliğ yayımladı. Buna göre, telif kazancı elde eden herkes için defter tutma zorunluluğu getiri- liyor. Yazann kazancının miktarına bakılmaksızın ge- tirilen bu zorunluluk, yazma ve yaratma özgüriü- ğünü kısıtlayan bir başka uygulama. Yazarlar, bu uygulamanın sanata ve kültüre vu- rulmuş bir darbe olduğunu söylediler. Günlerdir ba- sında, televizyonlarda tepkiler dile geldi... Bakanlığın yayımladığı konuyla ilgili "tebliğ'ın, telif kazancı adı altında yüksek miktarlarda ka- zanç elde eden "kimi sanatçılar" için olduğu söy- leniyor... Şayet gerçekten de böyle ise, bakanlık bir ta- nım çerçevesinde ak ile karayı birbirinden ayınrdı. Kurunun yanında yaş da yanmazdı... Ama, bu pek inandıncı gelmiyor. Gelmiyor çünkü, ortada31 Mart'ta yürürlüğe gi- recek olan, yukanda belirttiğim, daha önce bu kö- şede defalarca dile getirdiğim, gerici, baskıcı, en önemlisi anayasanın yayımlama özgürlüğü mad- desine aykın olan "bandrol yasası "nin yönetmeli- ği var. Üstelik "bandrol yasası" da bir fıyasko. Kültür Bakanı'nın açıklamasına göre, karann alındığı 30 Haziran 1998'den günümüze kadar 7 yayınevi bandrol almak için başvurmuş. Oysa ki, uzmanlann verdiği sayılara göre, geçen yılın ikinci altı ayında 422 yayınevi 4000 civannda yeni kitap yayımlamış, bir o kadar da yeni basım olduğu bildiriliyor. Yalnızca yedi yayınevinin başvurduğu gibi, hâ- lâ sokaklarda korsan kitap ve CD satışı rahatça ya- pılıyor! "Yayıncılara hırstz" diyen Orhan Pamuk'un çift bandrollü kitabının bile korsanı satılryor! Kültür Bakanı kendınden önceki dört bakanın yü- rürlüğe koymadığı yasayı, yönetmeliğini çıkartarak, yazarlara, sanatçılara hediye etti! Maliye Bakanı da aynı partinin üyesi. Yazarlara defter tutma zorunluluğu getirerek, kültüre ciddi bir darbe vuran Maliye Bakanı, şimdi dünya kültür kenti olan Istanbul Büyükşehir Belediye Başkan- lığına aday! Türkiye'deki "iktidahann" alışılagelmiş politika- sı sürüyor! Düşünceden, yaratımdan korkuluyor! Yazan, sa- natçıyı, "dünyayı sorgulamasın" diye köşeye sıkış- tırmak, elini kotunu bağlamak için böylesine yön- temlere başvuruluyor. Bilmem bunun başka bir anlamı var mı? • • • Sayın Başbakan, yazarlar, sanatçılar Türkiye'de vergilerini peşin ödeyen "kes/m/er"dendir. Üstelik bu vergi oranı yüzde yirmi altılara kadar çıkar. Yazann, sanatçının telif aldığı kurum, parayı öder- ken, vergisini de keser! Soruyu yinelemek gerekir, siz Türkiye'de yaza- nn, edebiyatçının, sanatçının (ama gerçek anlam- da yaratım sürecinde olanların) "ne" ve "nasıl" ka- zandığını biliyor musunuz? Ortada bir saçmalık var. Bu saçmalık, "şayet is- tenirse" düzertilebilinir! Bazen geri "adım atmak" bir erdemdir. Erdemin ne demek olduğunu bir şairden başka kim daha iyi bilebilir! Mungo McCosh'un resim sergisi • Kültür Servisi - Dört yıldan beri istanbul'da yaşayan Iskoç sanatçı Mungo McCosh'un Ankara'da açacağı ilk kışisel sergisi 10-27 Mart tarihleri arasında The British Council Art Gallery'de gerçekleşecek. Sanatçı, 'Sebzeler, Çiçekler ve Türbeler' başlıkh bu sergide form. doku ve renk unsurlannı yenilikçi bir tarzla sunarak Türkiye'nin kültürel ve görsel kimliğini araştinyor. (312-468 6192) Herkes İçin Sanat Eğitimi • Kültür Servisi -Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nin geçen yıl başlattığı Herkes için Sanat Eğitimi projesinin bahar dönemi 9 Mart'ta başlıyor. Her kesimden ve her eğitim düzeyinden kişilerin eğitim almasına olanak sağlayan ve 4 dönemden oluşan Akşam Hafta Sonu Atölyeleri 15 Temmuz'a dek sürüyor. Programlan atölye ağırlıkh olan eğitim, teorik dersler ve konuk öğretim üyelerinin katılımıyla destekleniyor. Aynca devam etmekte olan resim ve takı atölyelerinin yanı sıra heykel, fotoğraf, gravür, cam, giyim tasanmı, sinema-TV ve dokuma alanlannda da programlar açıldı. Atölye çalışmalanna katılmak isteyenler dört dönemlik ders programlanndan herhangi bir dönemi alabildıklen gibi 4 dönemi isterlerse ayn ayn da alabiliyorlar. (0216- 326 26 68) Hilafettn kaldmlması, eğitim ve öğretim birliği paneli • Kültür Servisi - Atatürkçü Düşünce derneği Şişli Şubesi bugün saat 19.00'da Mecidiyeköy Kültür Merkezi'nde 'Hilafetin Kaldınlması, Eğitim ve Öğretim Birliği" yasalannm kabul edilmesi nedeniyle bir panel düzenleyecek. Müzik resitaliyle başlayacak olan ve ADD Şişli Şubesi Başkanı Kemal Özden'in yöneteceği panele Yekta Güngör Özden, llhan Selçuk, Ümit Zileli, Adnan Polat, Cemal Kutay ve Fatih Altaylı katılacak. (247 44 93)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle